Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Akp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Akp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mayıs 2015 Pazar

OY VERECEĞİNİZ PARTİLER HAKKINDAKİ TESPİTLERİM

New York İkiz kuleleri

11 Eylül 2001 İkiz Kule tezgahı ile yeryüzüne "Demokrasi" getirme kararı alan ve, G.W.Bush ile Müslüman dünyasına "Haçlı Seferi" ilan eden Avrupa ve Amerikan Haçlı koalisyonu, geçen 14 yılda, Afrika, Arap yarımadası, Irak, Afganistan, Pakistan, Pencap, Malezya, Endonezya, Ukrayna, Gürcistan bölgelerinde oluk gibi kanlar akıttı, 1950'lerden itibaren binbir emekle yaratılmış bütün medeniytlerini yaktı, yıktı.

Bizim ülkemiz, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkeler d ebu "demokrasi ithalatının "eşbaşkanlığını yaptılar.
Bunca tecrübeye, her gün kendilerine ait onlarca muhalefet beyanlarına rağmen seçim zamanı bir çarkediş başladı ki sormayın.

AKP hükumetinin değişmez istepnesi MHP, Atatürk rejiminin ve demokrasinin savunucusu CHP, yıllardır mücadele ettikleri, Gregoryen Ortodoks Ermeni Hristiyanlığından Sünni İslam'a devşirmelerin tarikatı olan Gülen cemaati ve 35 yıllık terör ile 50.000 insanımızın kanını döken terör örgütü ve onun siyasi partisi HDP ile bir grupta toplandılar.

Ben bunlara "Ermeni din ve mezhepler koalisyonu adını verdim. Çünkü, Müslüman ve Hristiyanlığın farklı mezheplerinden oluşan Ermenilerden oluşan bir yapılanma oldu.(Tıkla)

Partide ne kadar vatansever, Atatürk cumhuriyetinin değerlerine bağlı, terör örgütüne karşı olan varsa tümünü temizlediler.
CHP'den atılanlar, MHP'ye kabul edilmeyenler ve atılanlar da Vatan partisi ile Vatan partisinin AKP ile işbirliğinden ürkenlerin kurdukları Anadolu Partisi ve emekli general Osman paşanın HEPAR'ında kendilerine yer buldular.

AKP, Yezidi Kürtler, Kripto-aleni Süryaniler, Rumlar, Çerkezler de Siyonist Amerikancılığı temsil etmektedirler.

Bu gruba destek veren Gülen cemaat medyası ile Doğan medyası ve Alevi, Sol görünümlü görsel yayın organları HDP'siz bir dakika geçirmemektedirler.

MHP, HDP destekçisi bir bayanı milletvekili adayları arasına almıştır.

CHP'den her gün bir vekil adayı veya vekil, HDP ile koalisyondan bahsetmektedir.

Vatan Partisi de AKP ile uzlaştı, bütün muhalif kanallar çatır çatır muhalefet yaparken onlar Kertenkele belgeselleri, Amerikan filimleri yayınlıyorlar.

Üzüldüğüm, Hulki cevizoğlu, Nihat Genç, Birgül Ayman Güler gibi çok değerli beyinlerin VATAN partisinde olmaları.


Bu da, Vatan Partisinin da Amerikan demokrasisine yeşil ışık yaktığını gösteriyor.

Geriye ne kaldı?

Onlar da zaten cüzzamlı gibi görülen, kimsenin ilgisini çekmeyen küçük partiler.

2008'den beri Ergenekon, Balyoz, Askeri casusluk gibi adlarlar oynanan Silivri Koloni Hapishanesi merkezli tiyatro, tersine dönmüş Gülen cemaati üzerinden oyanır olmuştur.

"Yoktur birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız" reklamı deyişinde olduğu gibi, her birisi "Biz Osmanlı Bankasıyız" diyen ama tümü Amerikan siyasetlerinde birleşmiş TBMM içi ve dışı partilerin, irili- ufaklı TBMM'ye girecekleri de son gelişmelerle belli olmuştur.



I.Dünya Savaşının ve Çanakkale'ye saldırıların 100. yıldönümünde AKPKK'nın çıkarttıkları Büyük Şehir Yasası gereğince, 1980'lerde Kenan Evren'in ABD ile imzaladığı "Sekiz Eyaletli Türkiye Haritası"nın yasal zemini hazırlanmıştı.

Yukarıdaki bilgiler ışığında, TBMM'yi dolduracak TBMM dışı partilerden küçük bir katılım ile de Sekiz Eyaletli Türkiye Haritasının "partiler arası konsensüs" ile kabul edilerek gerçekleştirileceğini görmek gerekir.

2015 genel seçimlerinde vereceğiniz her oy, devletin bölünmesine, iç karışıklığa "evet" olarak yansıyacaktır.

Başta kendime olmak üzere herkese "akıl-fikir-beden "sağlığı dilerim.
Zaten hangisine oy versen hepsi de Amerikancı.
Malum bizde siyasi sihirbazlar değişir ama, şapkalarından hep Amerikan bayrağı ve siyasetleri çıkar.

Bu videoları mutlaka seyrediniz;


Atatürk düşmanlığı yapanların gerçek kökenleri;




Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

25 Haziran 2014 Çarşamba

TARİH BENİ HAKLI ÇIKARTMAYA DEVAM ETMEKTEDİR.









TARİH BENİ HAKLI ÇIKARTMIŞTIR.


2006 yılında Habertürk’e ait olan “blogcu.com” da “keykubat.blogcu.com” adresinde yazmaya başladığımdan beri AKP’li günlere bizi taşıyanın devlet yapılanmasının ta kendisi olduğunu yazdım.

Atatürk’ün sesinin cihazlarla bozularak, tiz, insanı sinir eden bir şekle getirilerek yıllarca her 10 Kasım töreninde ilköğrenimden üniversiteye dinletilerek, gerçek kişiliği ve karakterinin tanıtılması yerine, oradan buradan derleme şablon sözlerle, insani yönü yerine şişirilmiş, erişilmez, putlaştırılmış bir karaktere büründürlerek dayatılmasına, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra askeri eğitim alaylarından köy kahvelerine kadar her yerde dayatma bir Atatürkçülük siyaseti ile halkın nefretinin sağlandığını, bunların yanında, solculuklarıyla bilinen Mehmet Ali Birand, Ali Kırca gibi basın mensuplarına sabahlara kadar dini yayın yaptırılması ile sinsice toplumda dindarlığın pompalandığını, 28 Şubat olayıyla da ordunun “din düşmanı” olgusunu halkın beyninde yaratacak, mitinglerde başörtülü bir kadının başının Çevik Bir adlı generalce açılmasından, zamanın başbakanı N. Erbakanın Ramazan ayında genelkurmaya çağrılarak önünde rakı içilmesi ve bunun basına verilmesi gibi olaylara zamanın koalisyon hükumetinin yolsuzluklara bulaştırılarak, sömürgeci devletlerle eşgüdüm halinde ülkenin kredi notlarının kredi kurumlarınca düşürülerek gözden düşürülüp başarısız ilan edilmesinin Kenan Evren ile Turgut ÖZAL arasında planlandığını, devletin bölünerek tasfiyesine neden olmak için devlet eliyle PKK’nın, ASALA’nın yerini almasının sağlanarak Kürt Bağımsızlık Savaşı veren bir ordu haline getirilmesinin de Özal hükumeti döneminde “Ordunun çağdaş Gerilla Savaşı” konusunda TSK’yı eğitmekte kullanılacağını, dört ülkeden toprak alarak kurulacak bir Kürt devleti ile komşu devletlerde iç karışıklıklar çıkartmakta kullanılacağını, T.C. Devletinin de onun koruyucusu olacağını yazdım durdum.

Orduyu gözden düşürdüğüm, ordunun bölünmesine neden olacağım gibi saçmalıklarla Ulusalcı, CHP’li, solcu ve Ülkücü herkes tarafından ağır eleştirilere uğradım.
Olaylar öyle hızla gelişti ki, yazılarımın ardından geçen bir iki yıl içinde CHP’den Ulusalcı İ.P’ye ve diğerlerine kadar herkes ordunun bu işteki işbirliğini kabul etti ve AKP’nin bir 12 Eylül 1980 cuntasının ürünü olduğunu benden daha ateşli savunanlar ortaya çıktı.
Hatta TSK’ya “Kağıttan Kaplan” diyen Süheyl Batum gibi bir adam bile “Ordu Düşmanı” ilan edildiyse de, Ergenekon, Balyoz komplolarına Necdet Özal paşanın genelkurmay başkanlığı dönemi de eklenince herkes ordunun nasıl “kağıttan kaplan” olduğunu gördü.
Süheyl Batum böyle eleştirilmişti. 

Atatürk’ün 1925 Şeyh Said isyanının bastırılmasının ardından, isyanın fikir babası saydığı ve Isparta’ya sürdüğü Said-i Kürdi Deliüzzaman’ın “Tarihçe-i Hayatım” adlı saçmalıklarını yayınladığı kitabında, Atatürk’ün idam ettirdiği Şeyh Said için “Birader-i azamım Şeyh Said’in intikamını alacağım dedim aldım!” sözünün geçtiği bir kitabının 1952 yılında yayınlanmasına rağmen, “16” yaşına kadar Medrese dediği ve doğuda Sübyan Mektebi (İlk okul) karşılığında olan okulun birinci sınıfına devam etmesine rağmen yazı yazmayı öğrenememiş bu “çakma din uleması deliye” 1960 yılına kadar Menderes hükumeti tarafından sözde Atatürkçü ordunun bir ferdinin bile dava açmamasından tutun da devletin sınırları içinde her şehirde hutbe okumasına izin verilmesini;

Said-i Kürdi Deliüzzaman ve F.GÜLEN

Işıkçı Fethullah Gülen, Ortodoks Fener patriği Barto ile. 
1958 yılında Isparta’da bir Jandarma astsubayının ve savcının “Bu adamın (Deliüzzamanın) yazılarında ne sakınca var ki” demesini Deliüzzaman’ın “Miraca çıktım” diye yorumlamasını örnek göstererek İslam’ı yozlaştıran bu Namaz kılan Hristiyan olan Bitlis Süryani’sinin devletin bütün kurumlarınca nasıl korunup abartıldığını, Rsale, şua, leam adını verdiği saçmalıklarının Türk ve Müslüman dünyasında sömürgeci batılı devletlerce yayınlanarak bu milletlerin emperyalizme “direnişsiz tesliminin sağlandığını”;


Diyarbakır'da PKK'lılarla birlikte zafer kutlayan 
Kürdistancı bir Nurcu-Süryani başbakan 


Bu gün de Namaz kılan ve Allah’a inanan İlluminatör (Işıkçı/Nurcu) lakaplı Aziz Gregor tarafından M.S.315’te Ermeni dini olarak kabul edilen Habeş İnciline inanan Gregoryen Ermeniliğin de Fethullah Gülen eliyle eklenerek toplumun Hristiyanlaştırıldığını ve Atatürk cumhuriyetinin tasfiye edilerek Türklüğün de gözden düşürülerek tarihe gömülmek istendiğini yazılşarımın çoğunda tekrar ettim durdum.Bunlara delil olacak bir çok yazı, itirafname artık sosyal medyada yer almaktaysa da yazıları yazdığım zaman bu açıklamaları yapmayan sorumlular bu gün devletin, Atatürk cumhuriyetinin, İslam’ın tasfiye edilmesine ramak kaldığı zamanda yapılması ehven-i şerden başka şey değildir.Geç kalınmıştır.Geldiğimiz nokta iktidardan kurtulmak isteyenlerin gene iktidarın kopyası Cumhurbaşkanı adayı çıkarttıkları bir zamandır.Bu sahte Müslümanların nasıl “devlet eliyle” başımıza bela edildiğini şimdi eski Kültür bakanı Fikri Sağlar’dan edinilmiş bilgiler içeren aşağıdaki yazıda okuyarak, iddialarımın doğruluğuna tanık olabilirsiniz.


Takdir okuyanlarındır.
Alaeddin Yavuz

keykubat /adilyargic/ adilyargicc







Hepsi bu projeye bir şekilde hizmet ettiler. 

Fikri Sağlar’ın masasına gelen çok gizli MGK talimatı neydi





Her şey rastlantı üzerine gelişti aslında… Hacı Bektaş Şenlikleri’ne katılmam da, orada Fikri Sağlar ile karşılaşmam da. Hele SHP grup başkanvekili ile rastlaşmak… Dönüş grup başkanvekilinin arabasıyla olmasa bu kadar uzun konuşmamız mümkün değil. Ben öndeyim, onlar arkada.


Yıl 1995. Çiller azınlık hükümeti kurmuş, güven oyu bile alamamış. Ama harala gürele atamalar yapıyorlar. Kültür Bakanı, MHP kökenli Agah Oktay Güner. Geldiği gün, önce üst yönetimi görevden almış, ayrıca Kültür Bakanlığı’nda Fikri Sağlar’ın atadığı tüm danışmanları toplayıp, “Hepinizi attım. Yarın gelmeyin bakanlığa, gidin dava açın” demiş. İçimde ukde bu… Fikri Sağlar ise bakanlığı boyunca dengeleri gözetti. Yasakları kaldırmak adına “Saidi Nursi de Nazım Hikmet de artık kütüphanelerimizde” diye afiş bastırttı. Birçok ülkücü bürokrata dokunmadı. Fikri Sağlar’ı bulmuşum, bu manada sıkıştırmaya başladım arabada.

“İt kopukla proje mi üretilir? Önce temizleyeceksin bakanlığı, pırıl pırıl çakı gibi kültür insanlarını yerleştireceksin yerine. Projeler üretip, uygulamaya başlatacaksın. Sana ne Saidi Nursi’den? Nazım’la nasıl bir tutabilirsin? Büyük şanstı ama kullanamadın, bence hiçbir şey yapamadın.”

'ŞERİATÇILARA GÖNDERİLEN PARALARI KESTİRDİM'

Ayarı kaçırmıştım sanırım. İyi ki de kaçırmışım. Bu kadar üstüne gidince çıktı ortaya şimdi anlatacağım mesele:

“Her şey o kadar kolay değil. Demirel Kültür Bakanlığı’ndan gelen her atama ve proje için, başdanışman yaptığı Namık Kemal Zeybek’i görevlendirmişti. Her attığım adım için pazarlık yapmak zorundaydım. Sen de biliyorsun, bu ülkede herkes hükümet olabilir ama herkes iktidar olamaz!”
Doğru söze ne denir? Fikri Sağlar can kardeşim. Sinirlenmemin kökeninde Agah Oktay Güner’in icraatları yatıyor.
“Peki için rahat mı? İyi bir bakan, kalıcı eser bırakan bir bakan olduğunu düşünüyor musun?”
“ Evet, hem de çok rahatım. En azından yıllarca şeriatçılara gönderilen parayı kestirdim. Bu bile başlı başına bir olaydır”
“Bakanlığa başladığımın 4. günüydü. Küçük dereceli bir memur, imzalatacağı evrakı özel kaleme bırakmayı 

İşte aradığımı bulmuştum. Artık deşme, derinine gitme zamanı gelmişti:reddedip, ısrarla kendisi imzalatmak için direniyordu. İçeri çağırdım. Yazıyı okuyunca gözlerime inanamamıştım.

7 YILDA EN AZ 3 MİLYAR DOLAR

MGK’nın ‘çok gizli’ kaydıyla bakanlığa gönderdiği talimat yazısında, Kültür Bakanlığı aracılığıyla; yurtdışında dinci kurumların oluşması, var olanların desteklenmesi için para aktarılması öngörülüyordu. Gerekçesi ise,‘Güneydoğu ve yurtdışındaki vatandaşların Türkiye’yle bağlantısının güçlendirilmesi, bölücü faaliyetlere set çekilmesi’ idi. Dosyanın içinde; dönemin cumhurbaşkanı Kenan Evren’in başkanlığında, Başbakan Turgut Özal’ın da katıldığı MGK toplantısında, bu görüşün kabul edilerek Kültür Bakanlığı’nın görevlendirildiği ve bu konuda ilk etapta kullanılmak üzere 350 milyon dolar ayrıldığı görülüyordu. Para bakanlık bütçesinden çıkmıyordu ama devletin gizli bir kaynağından ayrılan söz konusu para bakanlık üzerinden gidiyordu.

Yine eski dönemin Kültür Bakanı ve halen Başbakan Süleyman Demirel’in danışmanlığını yürüten Namık Kemal Zeybek’in karar uyarınca önce, ‘dini tarikatlarla’ ilişki kurarak, Almanya başta olmak üzere, büyükelçilerin de katkılarıyla çok sayıda dinci vakıf ve dernek kurdurduğu anlaşılıyordu. 12 Eylül darbecileri, Özal hükümeti ile birlikte açıkça ve yıllardır şeriatçılara para aktarıyor, güçlenmelerine katkıda bulunuyordu. Kabaca bir hesapla 7 yılda en az 3 milyar dolar pompalanmıştı şeriatçılara!”

Sağlar anlattıkça toparlanmaya başladım arabada. Kulaklarıma inanamıyordum. “sonra ne oldu?” diyebildim:

“Tabii ki imzalamadım çift gizli mühür vurulmuş MGK talimatını. Memur ısrarla geri istiyor dosyayı. Sinirlendim attım odadan. Biraz sonra MGK genel Sekreteri aradı telefonla. Niye imzalamadığımı soruyor. İmzalamamakta ısrarlı olduğumu, gerekirse bunu meclise getirebileceğimi, hükümet meselesi yapacağımı belirttim. Yurtdışındaki vatandaşlarla ilgi kurmanın ya da bölücü örgütle mücadelenin yolunun şeriatçıları örgütlemek, onlara para pompalamak olmadığında ısrar ettim. Kararlı olduğumu görünce, ‘peki bu konuda başka bir yolunuz, öneriniz var mı?’ diye sordu. ‘Evet var’deyince de MGK’ya bu önerimi göndermemi istedi.”




İLK İŞİM UYGULAMAYI DURDURMAK OLDU

Fikri Sağlar’ı dinledikçe şaşkınlığım artıyordu. Hele önerisi…
“İlk işim bu uygulamayı durdurmak oldu. Talimatın yürürlükten kaldırılması için ise yazdığım yazının MGK’ye iletilmesi amacıyla özel kalem müdiresi Hadiye Nugay’ı kurye olarak görevlendirdim. MGK’ya aynı amaçlı Kültür Evleri ve Türk Kültür Merkezleri ihdas etmeyi önerdim. Bu isteğimiz kabul gördü ve böylece dinci örgütlenmeye destek talimat ortadan kalkmış oldu.’

Kültür Evleri projesine bir süre ben de katılmış, sonra da istifa etmiştim. Çünkü bakanlığın ileri zekâlı temsilcisi, bu evlerin başına devlet memuru atanmasında ısrarlıydı. Ben ise sembolik bir ücretle üye olunacak evlerin yönetiminin bu üyelerin aralarında seçmelerini, çalışanların da bu yönetimce belirlenmesinde ısrar ediyordum. Zaten sonunda da olmadı ya…
“Olmamasının nedeni o değil. Her şey bitti ama bu kez para vermediler. Şeriatçılara aktarılan paranın beşte birine bile razı olduk ama MGK vermedi. Böylece proje de ortadan kalktı!”
Sağlar nasıl bir şaşkınlık içinde olduğumu görmüştü. Bunlar bir şey mi anlamında devam edecekti anlatmaya:

” O dönem Genelkurmay Başkanlığı’nın, MGK’nın ‘eşi sıkmabaş, namaz kılıyor, tarikatla bağlantısı var’ gerekçesiyle bazı subayları ordudan uzaklaştırması sadece, göz boyamadan ibarettir. Bugünkü radikal İslamcı belanın müsebbibi bizzat ordudur. Sözde İslamcılar, ordunun kucağında beslenmiş ve büyütülmüş şimdi önü alınamaz noktaya taşınmıştır. Güneydoğu’da Hizbullah’ın neredeyse kurucusu, besleyicisi hatta kullanıcısı da silahlı kuvvetlerin en üst komuta kademesidir. 1985’te, MGK’de alınan karar üzerine Hizbullah büyütülüp güçlendirildi, hatta kimi silahlı kuvvetler karargâhlarında eğitildi. “

'BÖLÜCÜLÜK NASIL ATATÜRKÇÜ GEÇİNEN GENERALLERCE BÜYÜTÜLDÜ KAVRADINIZ MI?'

Diyarbakır, Van, Bitlis, Bingöl… askeri karargahlara girip çıkan, askeri araçlarla taşınan, ellerinde ağır silahlar tutuşturulmuş Hizbullahcıları ben de görmüştüm. Heey be Atatürkçü Türk Ordusu’na bak! Ülkenin başına neleri sardılar….

“Bunları yazabilir miyim?” diye izin istedim hemen. “Tabii” dedi. İzin vermese de yazacaktım, Sağlar’ın adını saklamak koşuluyla.

“Peki bu belge nerede?”

“Bakanlığın özel kasasında. Çift mühür 1. derece gizli belge olduğu için evrak kayıtlarında adı geçmez. Bu tür belgeler bakanlığın özel kasasında saklanır.”

Aklımın bir yerine yazmıştım. Gelecek günler, tanış olduğum bir bakan ya da bürokrat gelirse bakanlığa, kasadan bu belgenin fotokopisini alacaktım. Beklediğimden daha iyisi oldu, Fikri Sağlar kısa süre sonra yeniden Kültür Bakan’ı oldu. Aynı gün bakanlıkta, kasanın başındaydım. Tahmin edeceğiniz üzere belge yoktu, sadece bir tek o belge!

Bunun üzerine bir yorum gerekir mi? Ağzı salyalı, cahil ama bol paralı, hırsız ve arsız yobazlar nasıl yetişti anladınız mı? Bölücülük nasıl devlet ve Atatürkçü geçinen generallerce büyütüldü kavradınız mı? AKP nasıl iktidara taşındı çaktınız mı? Türban nasıl kaşındı, nasıl dürtüklendi de soruna dönüştü bildiniz mi? Hele, ABD’nin ılımlı İslam senaryosu, hangi Amerikancılarca örgütlendi çözdünüz mü?

Umarım bu sahte demokratlar, bu sahte siyasetçiler, bu sahte Müslümanlar; Amerikancı hırsız-cahiller nereden çıktı diye sormazsınız artık.

Hasan Uysal
Odatv.com


Yazının linki için;


http://www.odatv.com/n.php?n=fikri-saglarin-masasina-gelen-cok-gizli-mgk-talimati-neydi-2506141200




17 Ocak 2014 Cuma

AKP ÇIRPINDIKÇA ŞATANİST KÖKLERİNİ ELE VERİYOR

Öküz başlı Cüce/Mecüc Arap şeytanı Tayyip putu.

AKP'NİN VE BOŞBAKANIN MÜSLÜMAN OLMADIKLARININ İTİRAFIDIR.


Ülkemizde İslam'ın içini boşaltıp, ılımlı İslam adıyla Yahudilik, Hıristiyanlık ve Masonlukla harmanlaşmış, "insan bedeninde zuhur eden tanrı" inancı temelinde olan, İslam öncesi Sabi putperestliğine inananların partisi olduğunu yazdık.

Peygamber Muhammed'in iki kez kayın pederi olmasına rağmen Ömer'e hilafet vermeme sebebi de onun peygamberin öldükten sonra dirilip başlarında tekrar önder olacağını savunmasıydı. O eski Hermetik Yahudi, Hristiyanlığı etkisinden kurtulamamış, peygamberin nebi değil Allah'ın sıfatında görüldüğü "yarı-tanrı" olarak yorumlamıştır.

Bu yüzden peygamber Ebubekir'de ısrar etmiş ve zorla hilafeti ona kabul ettirdikten sonra ruhunu teslim ettiğinde Ömer kapı önünde hala peygamberin dirilip aralarına döneceğini anlatıyordu.
Ebubekir onu kibarca susturduktan sonra halka İslam'ın eski Sabi-Mecusi putperestliğinden farkını şu cümlesiyle açıklar;

"Her kim Muhammed'e tapıyor idiyse Muhammed ölmüştür. Her kim Allah'a tapıyor idiyse Allah her zaman diri ve bakidir."

Şimdi temel çizgiyi bu olarak düşünüp teraziyi kurunuz ve dinlerin birbirlerinden bu kadar ince çizgiyle ayrıldığından dolayı hataya düşmekten kendinizi kurtarınız.

Bu yüzden uzun zamandır Tayyip Erdoğan Yaşayan Tanrı yani Allah ilan edilecek. 
Bunu AKP'li milletvekillerinden birisi gerçekleştirdi. Düzce milletvekili Fevai Aslan;
http://www.haberfedai.com/haber/12728/akp-duzce-milletvekili-olcuyu-kacirdi-allahin-ozellikleri-

Tayyip Süryani'sine Allah'ın sıfatlarını yakıştıran Şatanist milletvekili Fevai ASLAN
Putperestleştiklerine dair eleştiri bu gün başkalarından da geldi.http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25585628.asp

8 Şubat 2013 Cuma

AMERİKA İMAJ AKP GÜVEN TAZELİYOR


AMERİKA İMAJ AKP GÜVEN TAZELİYOR



Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardione geçenlerde tuttu AKP hükumetini eleştiren bir dizi sözler sarf etti. 

Bunlar arasında, yüksek rütbeli askerinden üniversite profesörüne, gazetecisinden milletvekiline, polisinden astsubayına kadar Silivri’de tutuklu bulananların yargılamalarının hukuka, insan haklarına aykırı olması konusu en çok göze batanıydı.

Hükümetin Van Yezidi Kürt’ü Hüseyin Çelik’inden Bekir Bozdağ’ına ve nicelerine uzanan bir “AKP saldırısı ile karşı karşıya kaldı. Büyükelçinin NATO görevinde birlikte çalıştığı bazı Silivri mahkûmlarına geçmişteki arkadaşlıklarının hatırına destek vermek için bu açıklamayı yaptığı bile yandaş medya sözcülerince öne sürüldü.

Sonunda Dış İşleri bakanlığına çağrıldı ve sözde ikaz edildi. MHP’li Vural’ın açıklamasına göre ise bu davet bir hafta önceden planlanmış bir davetti ve büyükelçinin yaptığı çıkışa tepki olması açısından bir anlamı yoktu.

Herkes şunu iyi bilmelidir ki büyükelçi, ülkemizde kendi ülkesinin temsilcisidir. O ülke adına her türlü anlaşma, görüşme yapmaya, açıklamalarda bulunmaya yetkili en yüksek dereceli memurdur ve kendi karnının şişine veya duygularına bağlı olarak ağzından çıkaracağı bir tek kelime onun görevinin sonu olur. Bu yüzden hakkındaki eleştiriler kısmının hiçbir kıymeti yoktur. AKP hükumeti ABD büyükelçisine ABD’nin izni olmadıkça ağzını bile açamaz.

Oynanan AKP’yi “Kasımpaşalı delikanlı” gösterirken, ABD’yi de “vatanseverleri sömürge mahkemelerine yargılatarak ölümüne tahliye eden” zalim, vahşi emperyalist imajından kurtarmak için başlatılmış, senaryosu yeni yazılmış bir tiyatrodur.

Bu tiyatronun neme nem bir şey olduğunu anlamak isteyenler batı emperyalizminin nasıl işlediğini öğrenmek, hafıza tazelemek için aşağıdakileri okumalıdır.

Dünyanın en güçlü ordusuna sahip olabilir, yeryüzündeki bütün ülkeleri işgal etmiş, şehirleri yağmalayıp yakıp yıkmış, halklarını soyup soğana çevirmiş, insanlarını köleleştirmiş olabilirsiniz.

Ama o ülkelerden size sadık işbirlikçi köleler bulup o devletlerin başlarına atanmış memurlar olarak getirmedikçe uzun süre sömüremezsiniz.

Ayrıca belirli dönemlerde gözdağı vermek için askeri müdahaleler, darbeler, iç karışıklıklar yaptırarak yasal olmayan uygulamalarla size karşı olan muhalifleri alt etmedikçe iktidarınız güvence altında değildir.

15’nci yüzyılda keşifler çağı ile başlayan batılı Hıristiyan devletlerin yeryüzüne hâkim olmalarından bu yana geçen yaklaşık beş yüz yılda batılı devletler bu konuda gelmiş geçmiş imparatorlukların tecrübelerini aşan deneyimlere sahip oldular.

1914-1918 ile 1939-1946 yılları arasında çıkarttıkları iki dünya savaşı ile de “değişmez güç” haline geldiler. Yeryüzü güç dengesini İncil Kıyamet Ayetlerine göre düzenlediler. Her ne kadar “rakip” gibi görünseler de hepsi aynı zamanda Birleşmiş Milletler Örgütünün değişmez beş üyesidirler. Bunlar ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’den ibarettir.

09 Eylül 2001 “İkiz Kuleler Tezgâhı” ile “İslâm Cihadı” ile karşı karşıya kalmış Amerika imajı yaratmayı başaran ABD zamanın devlet başkanı Yavru G.W. Bush’un ağzından hemen bir “Crusade=Haçlı Seferi” başlattığını ilan edivermişti.

İlân edilen Haçlı Seferinin en büyük ortağı ise Avrupa Birliği Ülkelerinin lokomotifleri olan İngiltere, Almanya, Hollanda, Fransa, İspanya, İtalya yer almaktaydı.



Şeyh Halid Bin Abdullah el Halife
Tamamı Hıristiyan olan ülkelerin bir de Müslüman ülkelerden ortakları vardı. Bu Müslüman ülkelerin başında 1739’larda İngilizlerin ilk İslâm düzenlemesi olan “Vehhabilik” dininin uygulayıcıları olan, Necd çöl Araplarına kökleri uzanan Suud ailesinin hükümran olduğu Suudi Arabistan, Suud ailesinin ait olduğu Ben-i Utbah (Utbe) El Halife ailesi üyelerinin iktidar edildikleri Katar, Bahreyn, Dakar, Kuveyt ve Yezidi Kürtleri ile Süryani Arap, Ermenilerin gene 19’ncu yüzyılda Mısır’da Molla Muhammed Afgani’nin yolunda olan Bitlis Süryani’si Said-i Kürdi Deliüzzaman’ın adıyla anılan Nurculuk tarikatının siyasi partisi olan AKP ve Nurculuğun son şeklini temsil eden Fethullah Gülen tarikatıydı.

Özünde, Allah’a inanan, yedi vakit Namaz kılan Sabi, Aziz Yahya Hıristiyanları (Cizvitler) olarak bilinen Süryaniler olan Nurcu-Fetullah’çı AKP iktidarı 1950’lerden beri bilinen “İslâm dünyasına sahip çıkma geleneğini” 2001’de Afganistan işgali ile başlayan bu haçlı seferleriyle işgal edilen Irak, Libya, Sudan, Tunus, Cezayir gibi ülkelerin Müslümanlarına karşı destek olmayı bırakın çaktırmadan üstlerine asker dahi göndermiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kur’an tefsirinde (Bakara, Hac, Maide Sureleri) Sabileri anlatırken özellikle “putperest olmalarına rağmen” kiliselerinde günde yedi vakit namaz kılan, oruç, hac gibi sair İslam-i ibadetlerin tümünü uygulayan Mardin-Urfa Sabileri/Süryanilerinin Müslümanlardan ayırt edilmelerinin olanaksız olduğunu yazmaktadır.

Vatikan, Avrupa, İngiltere ve Rus Çarlığından aldıkları desteklerle çıkarttıkları isyanlarıyla Osmanlı’nın çöküşünde büyük hizmetleri olan Sabi/Süryaniler ile işbirlikçileri Yezidi Kürtler, Vehhabiler, Efganiler, İran’da Bahailer, Hindistan’da Ahmed-i Kadıyanilerdir.


Selefiler Haçlı yandaşıdırlar.Yahudiler gibi sakal bırakırlar
30 Ekim 1919’da teslim olan Osmanlı’nın yerine kurulan Müslüman ülkelerde bunlar ve bunların yanında olan Müslüman kabul edilen ancak “Selefi=dinden çıkmış” olarak kabul edilen bu dinlerin ileri gelenleri yeni kurulan devletlerin başlarına “kral, diktatör, tiran” olarak getirildiler.

İkinci dünya savaşından sonra da dünyanın yeni patronu olan Amerika Birleşik Devletleri de İngilizlerin bu siyasetlerini sürdürmüştür.

Amerika’nın “Cumhuriyetler Çağı” adını verdiği bu yeni İslâm-i Cumhuriyetlerin hepsi bu Süryani, Yezidi, Derezi, İsmaili, Vehhabi, Bahai, Kadıyani, Nurculardan seçilmiş ruhban, kabile reisi olan kişilerin diktatörlükleri haline getirilmişti.

21’nci yüzyılın yenidünya düzeni ilkelerine göre eskimiş olan bu işbirlikçiler, ülkemizdeki Nurcu-Fetullah’çı kadroların yani Müslüman görünümlü, Sabilerin/Süryanilerin ve Yezidi Kürtlerin değişmez kutsalları olan içki düşmanlığı, cübbe-sarık, çarşaf-peçe düşkünü Süryani ve Yezidi zihniyetine göre yeni işbirlikçileri bu ülkelerin başına getirmeye başladı.

Ortadoğu ve Afrika ülkeleri “Allah Allah” diyen ama birbirini yiyenlerle doldu. Bazı Araplar bu işi uyandılarsa da birçok Müslümanı buna inandırmak olanak dışıdır.

Ama olan oldu ve ABD ve batılı ülkeler öyle prestij kaybına uğradılar ki, ilk çatlak Libya işgali sırasında Almanya’dan geldi. Başbakan Angela Merkel;

-“Biz iki dünya savaşı çıkarttık, bundan kusur kalalım!” Derken ülkemizde iktidarı muhalefeti Libya’ya deniz kuvvetlerimizin yardımcı olarak gitmesine hep beraber onay veriyorlardı.

1911'de işgal edilip, Libya, Tunus, Cezayir Osmanlı’dan koparıldıkları 1912 Uşi Anlaşmasının ardından geçen tam yüz yıl sonra yeniden Haçlı Batılılarca yeniden şekil verilmek üzere işgale uğramışlardı. O zaman da Osmanlının sünnetli Yezidi, Süryani, Yahudi şeyhülislamlarının ve onlardan oluşan sadrazamların savaş kararlarını verip gereksiz savaşlarla devleti çökerten işbirlikçileri gene bu kadroydu.

Başta Türkiye Cumhuriyetinin halkı olmak üzere Türk ve Müslüman dünyasını haçlılara pazarlayan bu ganimetçi, işbirlikçi tayfanın Müslümanlıklarını tartışmaya kimsenin cesaret edememeleri gerçekten utanç vericidir. Topunun üzerlerine ölü toprağı serpilmişçesine bir duyarsızlık hâkimdir.

Haçlı seferine ilk tepkiler Müslüman dünyasından İran’dan gelmiş, bu yola Pakistan katılsa da insansız uçaklarla, terör saldırılarıyla, suikast ve sabotajlarla Haçlı tarafına çekilmektedir. Libya işgalinin 50 yıllık Haçlı işbirlikçisi Kaddafi’nin katliyle sona ermesinin ardından askeri operasyon timleri Lübnan, Ürdün, Türkiye, Irak üzerinden Suriye’ye sokulmaya başlandı.

Kaddafi’nin El Kaide örgütüne yer verdiği için kendisini sırtını sağlama almış gördüğü anda yediği bu darbeye sessiz kalınmasının ardında kendi kişilik bozukluğu ve yaşlılığının yanında ikiyüzlü siyasetlerinin de etkisi olduğu Suriye’nin desteklenmesi olayında anlaşıldı.

Fransa’nın kolonisi iken, 1946 sonrası Cumhuriyetler Çağı operasyonuyla sözde bağımsız olan Suriye’nin diktatörü olan Esad ailesinden bürokrasisine kadar her şeyi Cezayir, Tunus’ta olduğu gibi Fransa tarafından düzenlenmişti.

Buna rağmen saltanatını Haçlılara teslim etmek istemeyen ve direnen diktatörü Hafız Esad’ın oğlu Beşar Esad arkasında Rusya, Çin, İran üçlüsünün desteğini bulmuştu. Buna Türkiye ve öteki Müslüman ülkelerden geniş bir kamuoyu yanında sıranın kendisine geleceğinden korkan Arap kralları da el altından desteği arttırmışlardı.

Girdiği Irak’ta sekiz milyon savaş mağduru, milyonlarca ırzına geçilmiş kadın-erkek, çocuk, malları, mülkleri, bankaları, milli kaynakları ve hazineleri yağmalanmış ve bir anda sıfırın altına düşmüş Irak halkının düştüğü korkunç durum diğer ülkelerde de tekrarlanınca tepkiler de artmıştı.

El Kaide işbirlikçi örgütü ile yaratılan çakma cihad yerini halka dayalı gizli bir cihad eylemine terk etmişti.

Amerika artık, saltanatları kaldıran, halklara özgürlük getiren, demokrasi havarisi değil de “kazanılmış özgürlükleri elden alan”, işgalci, emperyalist, vahşi kapitalist, yağmacı, dinleri kendi isteğine göre değiştiren zalim bir kişiliğe bürünmüştü.

Her ne kadar İncil’in Vahiyler bölümünde geçen kıyamet ayetlerine göre, kıyamet koptuktan sonra İsa’nın geleceği ve seçilmiş 144.000 Yahudi’ye “Denizleri Olmayan Yusyuvarlak Bir Dünya” vereceği ayetine dayanarak İsa’nın gelişini hızlandırmak için bir üçüncü dünya savaşına zemin hazırlayan Evancelist sapık Hıristiyanlar da bu haçlı seferinin bir parçası olsalar da emperyalizmin bunların dışında hesapları yaptığını ABD büyükelçisi Ricciardione’nin son çıkışlarında da anlamış olduk.

İlkeleri 12 Eylül 1980 askeri cuntası ve onun hükumeti olan ANAP hükumetince belirlenmiş, ANAP’ın devamı olan AKP hükumetinin işbirlikçisi, eş başkanı olduğu Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika sömürü projesinin de uzun vadeli bir sömürge projesi olduğu kanaati bu çıkışla ve ardından büyükelçiye verilen ABD desteğiyle belirginleşmiştir.

Yedi yıldır yazdığım gibi, PKK terör örgütü bizzat bir NATO projesidir. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından kurulan Amerika yanlısı Cunta ce onun hükumeti olan ANAP tarafından kurulup desteklenmiştir. Ardından gelen bütün siyasi iktidarlar da buna hizmet etmişlerdir.

Kürt Milliyetçiliğini öne çıkaran, solcu görünümlü, Nasyonal Sosyalist (Faşist) kimliğe sahip hatta Zerdüştlük, Yezidilik/ Ezdilik ve Süryaniliği esas alan dini aşılamaları da içinde barındıran PKK aslında kurucusunun da bir Urfa’lı Süryani’dir. (Abdullah Sabi/Süryani adıdır. Peygamber Muhammed’in babası da İslamiyet gelmediği için Müslüman değildi ama adı Abdullah (Allah’ın Kölesi) Kâbe’nin adı da Beytullah’tı (Allah’ın Evi) ) olduğundan Abdullah’ın Müslümanlık öncesi Arap adı olduğu ortadadır. Abdullah Öcalan’ın soyadı olan “Öcalan” ise hem Sabilerin tanrısı Allah’ın kızı Ruha/Roha/Ruh’un hem de Yahudi Tevrat’ının tanrısı Yahve’nin hem Yezidilerin tanrıçası Şeytan/Tavus’un hem de Müslümanların tanrısı Allah’ın (Kur’an Hac Süresinde “Allah Öcalıcıdır!” Ayeti) sıfatlarından birisidir.

Abdullah Öcalan adı kesinlikle Müslüman adı değildir. Bunu gördük.

Öcalan’ın başlattığı hareket bir Kürt hareketi değil aksine Süryani devleti kurma hareketidir. Kuzey doğu Anadolu, Kafkasya ve kuzey İran Süryanileri olan Hıristiyan Gregoryenlerin adı da Arman/Erman/ Ermen (Bağış, Armağan) yani Ermeni’dir. Bunlar Hazreti Yahya’nın değil İsa’nın Havarisi Pavlus’(Erm-Bogos/Trk-Küçük demektir) un Hıristiyan ettiği Süryanilerdir. Ama hiçbir Pavlus’çu ile anlaştıkları görülmemiştir.

Hatay Amanos dağlarından Irak Süleymaniye’ye oradan da Kafkaslara uzanan dağlık bölge, yaklaşık dört bin yıldır Asurlular tarafından dağlara sürülmüş Süryanilerin yurtlarıdır. Bu dağlık bölgeler Suriye, Irak, İran, Türkiye ve Kafkasya ülkelerine aittirler.

Bu ülkeleri telaşlandırmamak, herkesi sırası gelmeden önce uyandırmamak için ABD ve koalisyon güçleri çok sinsi siyasetler yürütmektedirler. Türkiye, projenin kazandıracağı çıkarların hesabını yaptığından bölünmeye veya federasyonlara çoktan razı olmuştur.

Amerika devletin bölünmesine neden olacak “Kürt Açılımı- PKK’nın Silahsızlandırılması” aşamasının sancısız geçmesi için sürekli gündem değiştirmektedir.

Proje uygulamasının ilk aşaması PKK ile Kuzey Irak’ta bir Kürdistan kurdurmaktı. Bu başarıldı.

Suriye aşamasında, gözden düşen AKP’nin güçlendirilmesi için terör örgütü Türkiye ile anlaşmış gösterilecektir. Diğer yandan terör örgütü Suriye’ye gönderilecek ve ÖSO yanında Esad’a karşı savaşa sokulacaktır. Bu arada şu ana kadar oluşturulmuş olan Mardin-Antakya arasında “Tur Abdin (Köle Dağları) olarak da bilinen Süryani yerleşim bölgesini Kuzey Irak ‘a bağlayacaktır. Böylece Kuzey Irak Kürdistan’ına bir “denize çıkış kapısı” sağlanmış oldu.




Esad’ın devrilmesi de başarılırsa sıra İran’a gelecek o da başarılırsa Ermenistan ve Gürcistan ile birlikte Azerbaycan ve öteki Kafkas ülkelerinde görevini sürdürecektir. Türkiye de bunlara koruyuculuk=Jandarmalık yapacaktır.

Elbette Rusya müsaade ederse?

Yani PKK’nın anlaşması, silah bırakması henüz söz konusu değildir. Turgut Özal’ın “bir koyup üç alacağız” dediği proje budur. Tamamlanmasına daha çok süre vardır.

“Dört bir yandan koparılmış topraklar” üzerine kurulacağı vaat edilen “Kürdistan” ülkesi değil, Süryanilerin yeni devletleri olacağı gibi, adları geçen ülkelerin idarecileri de gene Süryaniler olmaya devam edeceklerdir. Kürtlük de benim çıkarımlarıma göre asırlardır dağlarda “Arami” iken “Harami” ye çıkmış adlarını örtmek için Süryani Haramilerin kendilerini maskelemek uydurdukları bir addan başka şey değildir.

Proje bu amaçlar üzerinde yürürken gelişen Amerikan karşıtlığını düşürmek ve olası başarısızlık halinde de topu işbirlikçi hükumetin “her şeye bodoslama dalarak mahvetmesine” bağlayan kurnaz bir ABD-AKP kayıkçı kavgasına tanık oluyoruz.

Bu tiyatrolar henüz “AKP’nin devre dışı bırakılacağı” anlamına gelmemektedir.

Her ne kadar büyükelçi Riçi’nin “Silivri Tiyatrosu Oyuncuları” ile geçmişte NATO’ya dayalı “kader birlikleri” olduğu yandaş medyada işlense de bu sadece büyükelçi Riçi’nin vefa borcunu göstermesi değil, Amerika devletini sempatik gösterme senaryosudur.

Amerika sempati toplarken AKP devleti hızla tasfiye etmektedir. Atatürk Cumhuriyetini ve devleti korumak uğruna defalarca darbeler ve muhtıralar üretmiş Nato Silahlı Kuvvetleri ya da bilinen adıyla TSK ise AKP’nin emrine daha başında girmiştir. Ondan umut beklenmez, yargı ve tüm bürokrasi ve sermaye kesimi, medya vs. de aynen böyledir.

Türk milletinin dikkati dağıtılmakta, tepkisi düşürülmekte, işlevsizleştirilmektedir.

Oynanan tiyatrolarla Amerika imaj, AKP efendilerine ve halkına karşı güven tazelemektedir. Kendi ülkesinde 3500 polis korumasında gezen başka kaç başbakan vardır?

Takdir milletindir!



Faydalı linkler;

http://siyaset.milliyet.com.tr/mhp-li-vural-bos-kabadayiliklamilleti-kandirmislar/siyaset/siyasetdetay/08.02.2013/1666375/default.htm

http://adilyargic.blogspot.com/2011/04/masonlar-ve-akp-mason-baglantilari.html#axzz2KKVfP9ZK

18 Haziran 2011 Cumartesi

MANDA TURKIYE KULTUNDE AKP DUMENLERI



 MANDA TÜRKİYE KÜLTÜ ÜRÜNÜ AKP’NİN ŞEYTANİ DÜMENLERİ 



Hiç hesapta yokken, Genelkurmay başkanı olması muhtemel generallerin emekli edilmeleri ve bazı sistem operasyonlarıyla tasfiyelerinden sonra Genel Kurmay Başkanı olarak ordunun başına geçen, şartlar olgunlaştıktan sonra(!) 12.Eylül.1980’de devlet idaresine ABD emirleriyle çöken, Atatürk dönemi Dersim sürgünlerinin yoğun olduğu Manisa İlimizden yetişmiş Kenan Evren dün mahkemede sözde sorgusunda verdiği “ifadesinde” durumu şöyle açıklamıştır.

-“Söyleyin Amerika’ya duruma el koyuyoruz!”

Ne yiğitçe bir ifade değil mi?

Ardından sol hareketin üzerinden silindir gibi geçmiş, ayıp olmasın diye birkaç da Ülkücü genci de haşlayıvermişti. Hani “millet işi aymasın” kabilinden.


İlk Bölücü Kenan Evren'in "8" parçalı Türkiye Haritası.(Sabah Gzt.)

Durum gerçekten de buydu ve 1815’lerden beri İngiltere- ABD- Rus Çarlığı destekli Süryani, Ermeni, Arami ve Yezidi Kürt * isyanları ile Osmanlı’yı çökerten kurtuluş savaşımızdan, cumhuriyetin ilanını takiben Atatürk’ün bağımsızlıkçı siyasetlerinin engellenmesinde “26” isyanla rol almış, sekiz dinin birleştirilmesinden oluşan İran Yahudilerinin Mason dini Bahailik (Nurculuk) ve Bitlis Yezidi Said-i Kürdi üzerinden oynanan Vatikan- Mason tarikatları işbirlikçisi “Nurculuk” dinini Kenan Evren gene Tunceli Çemişkezek kökenli Turgut Özal işbirliği ile Erzurum’un dönme Ermeni’si Fethullah Gülen üzerinden bütün Türkiye ve İslam dünyasına takdim etmişti.

*(Şeytana tapan ve Kürtlerin üstün ırk olduğunu, Hicaz Arapları ile Yahudilerin de mevalisi-kölesi olduğuna inanan 12.yy başlarında Haçlılarla işbirliği yapan Halife Mervan soyundan ve kendisine Hekkari’nin Tanrısı ve Tanrı Şeytan diyen Emevi Şeyh Hadi El Hekkari el Emevi’nin uydurduğu, inanç temeli Hicaz Yezidiliği ve Yahudiliğe dayanan Kürt dini. Kürtçülüğün temeli bu dindir.)

Bu oyunlar, Kenan paşanın elini öperek ardından ABD Mason devleti ziyareti yaptıktan sonra geri dönüp Genel Kurmay Başkanı, siyasi parti başkanı ve sermaye sahibi olan yeni bir “Manda Türkiye” kültürü yarattı.
Mason-Yahudi ADL'den Cesaret  madalyası aldı.

İşte bu kültür sözde “Atatürk’ün kurduğu devlet” bütün değerleriyle varmış gibi onu korumak ve kollamak yalanı ile “gerici- irticacı” olarak adlandırdığı bu mason dini Nurcularını “Müslüman” göstermekte ve halka kabul ettirmekte başrolü oynadı.

O zamanlar yeni piyasaya sürülen RE.T.E* efendi, İstanbul Belediye Başkanıyken Diyarbakır ilinde bir konuşmaya gönderilmiş, Mehmet Akif Ersoy’un “Minareden Süngü, Camiden Kışla, Kubbeden Miğfer” temalarını işleyen şiiri ile sözde “İslam Devriminin” yani Mason Din Devriminin propagandasını yapmaktan dolayı keskin (!) Atatürkçü, Kenan paşa-ABD kumandalı generallerin emirleri ve hâkimlerinin kararlarıyla tutuklanıvermişti.

İskoç Mason Locası- *RITE=RE.T.E.=Ayin demektir.


Ardından yapılan “mağdur” edebiyatlarına Çevik Bir adlı ABD uşağı, Kenan paşa ataması bir Yahudi soylu General de (şimdi AKP’nin ABD danışmanlığını yapıyormuş) bir mitingde dinlemeye gelen sıradan baş örtüsü takan bir kadının örtüsünü çıkarınca halkta “ordu din düşmanı” izlenimi yaratılmış, çakma “28 Şubat 1997” dümeniyle Refah-Yol hükümetine el çektirilmiş ardından sözde cezaevinde olan RE.T.E. efendi yandaşlarına da AKP kurdurulmuştu. Bunu mevcut ANAP-MHP-DSP hükümetine “ekonomik krizler” operasyonu izlemiş halk “Atatürk-Sol-Demokrasi” kavramlarından yıldırılmıştı.
03.Kasım.2002’den beri hükümetin başında olan AKP gene aynı kadronun yarattığı “mağdur” edebiyatı ilke pohpohlanmış, küresel mason sermayenin işbirlikçilerinin “hataları örten” destekleriyle sürekli koruma ve himaye altına alınmıştır.
Devletin bütün kurumlarıyla küresel sermayeye teslim edilmesinden, devletin tasfiyesine kadar sinsi projelerin farkında olan Emekli generallerle kapıştığından da “emekli memurları” düşman ilan eden AK’nin İngiliz pasaportlu maliye bakanının (M. Şimşek) “Emeklilere fazla para hiçbir ülkede verilmez” tezi doğrultusunda bu gün gene bir icraatını ortaya koymuştur.

Hacca gitmek isteyen Konyalı bir vatandaş emekli maaşlarını hesabından çekmeyip biriktirdiği için “ÖLDÜ” diye adamın maaşını da kesmiştir.

08.Ocak.20011 günü Kars’ta konuşan başbakan RE.T.E’nin “UCUBE” diyerek beğenmeyip yıktırma kararı aldığı sözde “İnsanlık Anıtı” adı verilen heykelin hikayesi gerçekten rezilliktir. Bu konuşmanın ardından 26. Nisan.2011’de Kars Belediye Başkanı Nevzat BOZKUŞ’un, 272.000 TL ödenerek Afşin İnşaat adlı bir şirkete 24.5.m yüksekliğindeki bu heykelin yıkılmasını başlattığını basından biliyoruz.

12. Haziran.2011 genel seçimleri arifesinde çıkartılan bu “koftiden” kavganın arkasında sözde “muhalefet” kaya gibi durarak heykel savunuculuğu yapmış ve mason Müslümanı AKP’nin ekmeğine yağ sürmüştü.

Başbakan’ın şikayet ettiği bu heykeli gene kendi partisinden, o zamanki AKP’li Kars Belediye başkanı Naif Alibeyoğlu tarafından 2006’da bir Ermeni dönmesi Mehmet AKSOY adlı heykeltıraşa 2005 yılında başbakan RE.T.E’nin meşhur “Ermeni Açılımı” kampanyası” gereğince yaptırılmıştı.
AKP’nin Kürt, Çingene, Alevi, Süryani ve Ermeni açılımlarıyla topladığı sevimsizliği ortadan kaldırmak için tam seçim zamanında “kendi yaptırttığı” heykeli gene “kendi” yıktırtarak vatansever olmayı becermiş ve ağzına bu güne kadar “Türk” adı almadan PKK ile girdiği kayıkçı kavgası da RE.T.E’nin dümeninin inandırıcı olmasını sağlamıştı.



Oyunu artık siz hesap edin, ABD emri mason projeleri uğruna önce bir Ermenistan’dan görünecek yükseklikte 24.5m.lik bir "UCUBE" heykel diktirip içimizdeki ve dışımızdaki Ermenileri ve yandaşlarını kazanıyorsun, seçim zamanı da bu "UCUBEYİ" yıktırarak gene “vatansever” olup çıkıyorsun.

Bu haberi yazdığım “Son Haber” internet sitesinin linkinde birden “I.P-İnternet Protokol” adresim banlandı ve haber gözümden kayboldu. 18.Haziran.2011, Saat tam 20.20.de.

Bu haberin linki; http://www.ensonhaber.com/karstaki-insanlik-aniti-tamamen-yikildi-2011-06-14.html
Mason AKP oyununa alet edilen UCUBE heykel.
Oysa açılımın başlarında Van Ak Damar da onarılınca bayağı işe yaramıştı.


Bu da Google’dan aldığım iletiler;
You are not authorized to view this page

The Web server you are attempting to reach has a list of IP addresses that are not allowed to access the Web site, and the IP address of your browsing computer is on this list.


Please try the following:
Contact the Web site administrator if you believe you should be able to view this directory or page.

HTTP Error 403.6 - Forbidden: IP address of the client has been rejected.
Internet Information Services (IIS)
Öleceklerini bilerek "GAZA'ya" giden bu adamlar resmen harcandı.
İkinci çakma olay da yolda geliyor!



Technical Information (for support personnel)
Go to Microsoft Product Support Services and perform a title search for the words HTTP and 403.
Open IIS Help, which is accessible in IIS Manager (inetmgr), and search for topics titled About Security, Limiting Access by IP Address, IP Address Access Restrictions, and About Custom Error Messages.
Oops! Google Chrome could not find www.ensonhaber.com
Suggestions:

· Access a cached copy of www.­ensonhaber.­com/­karstaki-­insanlik-­aniti-­tamamen-­yikildi-­2011-­06-­14.­html

·

Search on Google:

Haber alıntısı yaptığım sitede okurken, bilgisayarımda yazdığım yazılar okunuyor ve IP adresim engelleniyor.

Nasıl bir ülkede yaşıyoruz?

Evet ABD özgürlüklerinin pazarlayıcısı, “Derin Demokrasi” ya da “Derin Demosrasi (Midecilik)” yaşanan bir “sömürge” ülkede olur böyle şeyler.

Ne diyelim. Buna da şükür! :))

Adilyargicc/keykubat

Yazdıklarımı yurt dışında yaptığı görüşmelerde başbakan da doğrulamış;
 

16 Nisan 2011 Cumartesi

AKPNIN SEMITIK ISBIRLIGI DEVLETI TASFIYE ETMEKTEDIR



NURCULUK-AKP VEHHABİLİK-FETOŞÇULUK SEMİTİK İŞBİRLİĞİNİN, İHANETİN TA KENDİSİDİR.

AKP Adalet Tanrıçası
Bağımsızlık, Emekçi hakları ve bireysel özgülük arayışlarına "asayişi bozmak ve anarşi" diyen Said-i Kürdi Deliüzzaman bu yüzden Kurtuluş Savaşında sömürgecilerle işbirliği yapmış, "Bir Türk Öldürmek 70 Gavur öldürmekten Sevaptır" fetvasını vermişti. 


Atatürk'e Süfyan (Din Düşmanı) diyen Deliüzzaman'ın kökleri Hz.Ömer ve sonrası dönemde Emevi işgaline uğrayan doğu Anadolu Kürtlerinin başına Süfyan'ın oğlu Muaviye ve torunu halife Yezid (Şeytana tapan) soyundan Emirler, Şeyhler bırakmışlardır.

Yezid Kürtlerin tanrısı Sufyani Suudi Kralı Fahd'dan Bush'a taciz
Kürtlerdeki “Peygamber Soyu” düşkünlüğü, Seyitlik, Emirlik, Şıhlık denen Emevi  kabile rütbelerinin kullanılmasının iç yüzü buradan kaynaklanır.
Deliüüzaman da, günümüzün Yezidi Kürtleri de "Emevi Mevalisi" (Kölesi) olup Emevi soyunu "TANRI" kabul ederler.

750'de Hz.Muhammedin küçük amcası Abbas Bin Mutallip'in soyundan gelenler iktidarı alınca "Emevi Irkçılığı" terk edildi ve Abbasiler iyi kötü 500 yıl kadar bu sayede saygınlıklarını, iktidarlarını korudular.



Ancak Emeviler hemen isyanlar çıkardılar,Vatikan ile Bizans İstanbul Ortodoks Patrikliği ile işbirliğine girdiler.
İ.S.899’da Karmatiler veya Kırmitiler olarak bilinen İsmailiye Mezhebi yanlıları “Fatimilerden olan halifenin (Mısırdaki Araplar) emirlerinin, kararlarının “ırk farkı” yüzünden geçerli olamayacağı iddiasıyla isyanlar çıkardılar ve Bahreyn, Kuveyt, Dakar bölgesinde özerk bir bölgeye hakim oldular.


İ.S.929'da Kabeyi basarak namaz kılanları kılıçtan geçirdiler ve  Kabe’deki  Hacer-ül Esved’i çaldılar. Daha sonra fidye karşılığında geri verirken, yakalanmamak için Kufe Camisinin bahçesine Cuma namazı sırasında bir bez içinde atarak kaçtılar. Bu olayda taş kırıldı ve üç kaba ve irili ufaklı parçalara ayrıldı. Bu günkü Kabe’de hacıların el yüz sürdüğü taş o kırık taştır. 

Dubai'den Semitik diktatörler arası görüşmeye ait bir görüntü
İslam "Hicaz Arabı" olmayan Bedeviler dahil diğer milletlerce bu zamanda sevildi. 

İşte, Necd'li Abdülvehhab'ın İngiliz malı "Vehhabilik" tarikatı, Mazenderani Bahaullah, Efgani ve Said-i Kürdi Deliüzzaman gibi "Emevi ve Yahudi" kökenli şatanistler Abbasilerin iktidarından beri sürdürdükleri "Vatikan-Bizans İstanbul patrikliği, Nasturi ve Gregoryen Ermeni" işbirliği bu gün de AKP-Fetoş ile Kürt, Ermeni, Kıbrıs Roman açılımı gibi "Semitik Kavimleri iktidar eden" açılımlarla sürmektedir. 

Bunlar Müslüman değil şatanist işbirlikçilerdir.

El Halife Ailesinin sembolü Aval-Öküzbaşlı Köpekbalığı Tanrı.

Bunlarda vatan, millet, eşitlik, özgürlük olmaz. Bunlar diğer kavimlere “köle-mevali” olarak bakarlar ve sadece kendi soylarını "özgür" kılacak işlere girerler. Bu yüzden "özelleştirme" faaliyetlerinde devletin bütün kurumlarının Vehhabilik tarikatını İngilizlerle kuran Necd'li Muhammed Abdülveehab'ın soyu ve destekçisi olan Suud ailesi, Dakar, Abu Dabi, Kuveyt, Basra'da hüküm süren Necd'li Abdülvehhab'ın soyundan El Halife ailesi , Nasturi, Ermeni, Grek (Yunan) ve Yahudilere gittiğini görmeniz boşuna değildir. Anılan bu kabileler,soylar aynı zamanda "Kripto Grek-Yahudi" kavimlerdir.Semitizm kavramı bu kabileleri ifade eder.

Bu işte bu "Yezidi-Semitik " örgütlenme, ihanetin ta kendisidir.!!!
Hamid Bin İsa El Halife-Bahreyn Kralı
Keykubat
Greklere (Yunan) satılan İDO-İstanbul Deniz Otobüsleri













 





 Daha koyarım böyle şeyler ama yazı bozuluyor.
adilyargic.

Masonların ve Yahudilerin kıyamette Allah'ın yeryüzünü Yahudilere teslim edeceği inancına dayalı olarak Türk ve Müslümanlar üzerinde "soykırımı içeren "Yecüc-Mecüc" siyaseti güttüklerine delil benim çok sayıda yazımın dışında yabancı kaynaklar da önemle işaret etmektedirler.
Başbakan RE.T.E'nin (RITE) ağzına "TÜRK" adı almamasındaki işin sırrı kendisinin de Mason Rotschild'lardan aldıkları desteklerle,Türk askerini arkadan vuran sıkıyı görünce de Ermeni ve Yezidi Kürt çetecilerle birlikte Ermenistan ve Gürcistan'a 1915'de kaçan, Süryanilerin yerleştirildiği Batum'lu olması yetmez mi?;
İşte bir video ama İngilizce;"10" bölümlük videonun ilki;

Bir de başbakanın kendi ağzında batılılara Hiristiyanlık dinine yaptığı hizmetleri dinleyiniz;