Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

5 Ocak 2011 Çarşamba

TOPKAPI SARAYI, ENDERUN ve HAREM



TOPKAPI SARAYI;


Topkapı Sarayı
29 Mayıs 1453’de İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet (II.Mehmet) döneminde fethedilmesinden sonra bu günkü Topkapı sarayı yerinde bulunan Tekfur Sarayı olarak da bilinen Bizans İmparatorluk Sarayı savaş esnasında yıkıldığından sağlam kalan ,günümüz İstanbul Üniversitesinin olduğu yere yaptırılan ilk sarayın inşası 1457 yılında tamamlanmış Edirne’de bulunan Birinci Saray buraya taşınmış,Edirne İkinci Saray olarak kalmıştır.


İstanbul Üniversitesi
Binanın inşası süresince da harem olarak Üsküdar-Haydarpaşa arasında Harem Otogarının bulunduğu yerde kurulmuştu.Bu yüzden burada bulunan bölge “Harem” adıyla anıldığı gibi,mevcut otogar da  halen “Harem Otogarı” adıyla bilinir.
İstanbul Üniversitesindeki saray tamamlandıktan sonra Harem mevkiindeki harem buraya taşınmış ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Harem’in Topkapı Sarayında,Gülhane parkına bakan kısımda inşasına kadar burası harem olarak kalmıştır.Sarayın duvarları Topkapı Sarayının duvarları gibi burçlu değildir.Evliya Çelebi,bu sarayın türlü ağaçlar ve çiçekler barındıran geniş bahçeleri yanında duvarlarının kurşunla kaplı olduğunu yazar.İstanbul Üniversitesi bahçesinde bu gün de belki bu bitki çeşitliliği mirası yüzünden olsa gerek Üniversite tarafından araştırma amacı ile kullanılan bir Botanik Bahçesi halen vardır.



Bab-ı Selam Kapısından
girişte bulunan saray maketi
Gene Evliya Çelebi  meşhur Seyahatnamesinde,haremi barındıran bu sarayın çevresinin 12000 arşın(1 arşın=68cm’dir.Yaklaşık 8.160 metre) olduğunu,çeşitli avlu,meydanlar,harem odaları,köşkler,havuz ve şadırvanlar ile sarayı koruyan 3000 Baltacı askerinin ve kakülsüz uşakların evlerinin olduğunu yazmaktadır. Ayrıca,bir Ak ağa (padişahın konutunun girişini koruyan,Avrupa kökenli köle muhafızlara denilir) bir de Kara ağa (haremin girişinin korunmasından,padişahın  attan indirilmesi ve ağırlanması işine bakan Zenci köle muhafızlara denilir) teşkilatının Dar-ül Saade ağasının denetiminde görev yaptıklarını yazar.Hasekiler ve padişahın kızının da burada kaldıkları belirtilir.

Cuma günleri  Cuma namazından sonra Ayasofya Camii önünde kurulan Cuma Selamlığında,halkın padişahı selamlaması töreninden sonra padişah törenle hareme giderdi.Padişahın hareme gitmesi haftada iki kez olurdu.Bu yüzden bu gün üzerinde tramvay yolu bulunan Ayasofya önünden Beyazıt yönüne uzanan yola da Divan Yolu denilirdi.

Osmanlı’da “çift saray” uygulaması Bursa’nın fethi ile başlamış,Edirne’nin fethi ile sürmüş ve İstanbul’un fethi ile bir süre Edirne İkinci Saray olarak kalmış ve 1460-1478 yılları arasında inşaatı tamamlanan Topkapı Sarayı ile Topkapı Sarayı Birinci Saray haline gelmiş ve İstanbul Üniversitesi İkinci Saray (Harem) olarak görev yapmıştır.
Evliya Çelebi,seyahatnamesinde,sarayın çevresinin 6500 adım (1.adım=75.cm’dir.4.875m.),16 büyüklü küçüklü kapısı,70 adet padişah köşkü,divanhaneler (devlet adamları için toplantı yerleri),halvethaneler (eşi ile yatabileceği yerler),mutfak,ekmek yapma yeri,cebehane (cephanelik),hastahane,odun ve ot anbarı,iç ve dış padişah ahırları,meydan ahırlarına ek olarak günümüz Gülhane Parkını da içeren (Lale bahçesi) bahçelere 20.000 servi,çınar,ardıç,çam,şimşir gibi ağaçlar dikildiğini,sarayı çevreleyen kale surlarının en üstlerinde bulunan  beden dişi adı verilen kertiklerin 12.000* adet olduğunu,güvenlik amaçlı içinde asker barındırılan 366 adet burç,kule,12000 Bostancı askeri ile 40.000 kişi bulunduğunu yazmaktadır.

Ancak,sarayda her gün 4000 kişiye yetecek kadar yemek pişirildiği tespit edildiğinden 40.000 kişilik bu rakam biraz abartılı görünmektedir.
Saray görevlileri de,asker,hademe (padişaha hizmetle görevli Müteferrikalar)genç hizmetçi,baltacı,aşçı, helvacı,ekmekçi,hasırcı,hadım,beyaz ve siyah kapıcı (ak ve kara ağalar) öğretmen (Altın kafeste şehzadenin eğitiminden,Enderun’a,harem görevlilerinden hasekilerin-ikballerin yani gözdelerin eğitimine kadar çeşitli meslek ve yabancı dil öğretmenleri)cellat, ve özel hizmetçiler olarak sıralanmıştır.

Ancak,Kanuni Sultan Süleyman döneminden sonra gerilemeye başlayan devlet yapısı,batılı ülkelerin kışkırtmaları ve iç uyuşmazlıklar yüzünden çıkan isyanlar sonucu Topkapı Sarayı üç defa yakıldığından bu ağaç ve bitki zenginliğinden eser kalmamıştır.

Boğazdan geçen ticaret gemilerinden Kız Kulesinde görevli askerlerce vergi alınırdı.Kız kulesinde sürekli asker ve Vergi vermemek için kaçan gemileri de o zamanlar “Gülle” adı verilen,15 ile 60 kg arasında değişen yuvarlak taş blogları fırlatan toplardan bir kaçı da sarayın günümü Atatürk’ün heykelinin bulunduğu yerdeki,Sarayburnu  burçlarına yerleştirilmişti.Bu toplar,yabancı ülkelerden gelen  misafir devlet adamlarının gelişlerini selamlamak için de kullanılmıştır.

Topkapı Sarayı adını burada bulunan toplardan almıştır.

Çırağan,Dolmabahçe saraylarının inşaatlarının tamamlandığı 1856’ya kadar padişahların resmi konutu olarak hizmet vermiştir.

Topkapı Sarayı:
Bab-ı Hümayun Kapısı
1-Bab-ı Hümayun (İmparatorluk Kapısı-Ana giriş yeri olan Sultanahmet çeşmesinin yanındaki büyük kapı.Her kapıyı korumakla görevli askerlerin maaş ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak için ayrı hazine vardır.)

Babüsselam Kapısı
2-Bab-ı Selam (Selamlama Kapısı-Bu kapının üzerinde yazılı olan "Besmele" yüzünden,sadece padişah, "Yeryüzünde tanrının ve dinin tek temsilcisi sıfatına sahip olduğundan dolayı at üstünde girebilirdi.Herkes atından inerek kapıdan geçmek zorundaydı"-Birun bölümü);Kube altı, Adalet Kasrı (Kubbe altına açılan kule.Padişah bu kulede perde arkasından vezirlerin toplantılarını dinler,katılmadığı konuları görüşmek için perdeyi açar ve toplantı Babüssade bölümünde sürerdi.Bu yüzden Adalet Kulesi adını almıştır.Kanuni döneminde Harem inşaatı ile birlikte,hareme katılarak yenilenmiş,ahşap olan hali yıkılmış bu günkü taştan şekli verilmiştir.),İç Hazine,Kiler-i Amire (Üstünde kubbe şekilli bacaların olduğu mutfak bölümü.Her öğün 4-5000 kişilik yemek piştiği bilinir)

Bab-ı Saade Kapısı
3-Bab-ı Saade-Babüssade (Huzur,barış kapısı-Hilafet Sancağının bulunduğu,culüs-taç giyme-kılıç kuşanma törenlerinin yapıldığı yerdir.Ak ağalar Kapısı da denilir) Hazine(Fatih Köşkünün hamamı olarak yapılmıştır.Sıcaklık ve soğukluk olarak iki bağlı odadan oluşur.Yavuz döneminde hazine çoğalınca hazinenin büyük ve kıymetli parçaları buraya taşınmıştır.Halen Kaşıkçı Elmasının da sergilendiği odadır.),Enderun,(Okul olan kısmı,Babı-Saade kapısının sağ tarafında iki odalı bir bölümdür.Sarayın görevlilerinin yemekhanesidir.Bu yüzden hiç bir resmini bulamazsınız.Ziyarete kapalı olup,görecek dört duvardan başka bir şey de yoktur.) Padişah mutfağı, Seferli Koğuşu,Has Oda,padişahın kaldığı,dinlendiği yer olup Kanuni döneminde inşa edilen Harem ile bağlantılıdır.Kutsal emanetlerin korunduğu odalardan oluşur, Arz Odası padişahın halkın dertlerini dinlediği Babüssade kapısının karşısında yer alır.Dinleme sırasında Sadrazam (başbakan) ve vezirler (Bakanlar) hazır bulunur,şikayetler kaydedilir,anında çözüm üretmeye özen gösterilirdi.Sorunlarını anlatan kişi veya elçiler,odanın dışında pencere önünden konuşurlardı,Enderun veya III.Ahmet Kütüphanesi,Fatih Köşkü bölümlerinden oluşur.

4-Dördüncü Avlu-Bağdat Köşkü,Koca Mustafa Paşa Sarayı,Mecidiye Köşkü,Hekimbaşı kulesi,Aslanlı Bahçe,Revan Köşkü,İbrahim Taşlığı,Sofa Köşkü,Baş lala kulesi bölümlerinden oluşur.

5-Gülhane Bahçesi (Lale Bahçesi)  Harem’in bahçesidir.Çok güzel ahşap köşkleri barındıran  bahçe,yangınlar sonucu hepsini yitirdi.(1948’de İstanbul Belediye başkanı Necati İşcan tarafından halka açıldı) 

6-Fil Bahçesi (Harem ile Bağdat köşkü-Sünnet odası arasında duvarlar arasında dar bir bahçedir.)

7-Establ-ı Amire (Ahırlar Amirliği) Padişah ve diğer önemli devlet adamlarına binek,araba koşumları için kullandıkları atların yetiştirilip bakıldığı günümüz Gülhane parkı ile Bab-ı Selam kapısı bahçesi arasındaki Fatih’in yaptırdığı Çinili Köşkün de bulunduğu Arkeoloji Müzesi olarak hizmet veren yerdir.

8-Matbah-ı Amire.(Darphane) Bab-ı Humayun kapısından girildiğinde sol tarafta bulunur.Baş matbaa-para ve kıymetli kağıtların basıldığı yer.Zamanının Merkez Bankası Günümüzde halen damga pullarının da basıldığı yerdir.
Saray yukarıda sayıldığı gibi sekiz ana bölümden oluşmaktadır.
Kanuni döneminde Harem bölümünün eklenmesi ile İkinci saraya Enderun taşınmış ve devletin II.Abdülhamit döneminde Galatasaray Lisesi’nin Enderun’a dönüştürülmesine kadar Enderun olarak hizmet vermiştir.

Topkapı Sarayı,günümüz Gülhane Parkı duvarlarının Cankurtaran semtinden Sarayburnu bölgesi deniz sahilini içeren bölgeden,Eminönü Harem Arabalı Vapur İskelesinden Sirkeci Tren Garı ve Gülhane kapısına kadar olan alanı içine almaktadır.Bütün buralar surlarla çevriliydi.II.Abdülhamit döneminde demiryollarının inşası gerçekleşmiş ve ilk tren garı Aksaray’ya kurulmuştu.Daha sonra Bağdat  Demiryolu hattı bitirilip Haydarpaşa Garı inşa edilince Sirkeci Garı’nın yapılması için Cankurtaran (Kadıköy-Üsküdar’dan bakıldığında deniz fenerinin bulunduğu bölge) tarafındaki saray duvarları Abdülhamit’in izni ile yıktırılarak raylar döşenmişti.

ENDERUN

Arz Odası
Kelime olarak “En-derun” olarak iki Türkçe kelimenin  birleşiminden oluşur.”En” “en iyi,en güzel” derken kullandığımız pekiştirme sıfatıdır.”Derun” ise,Osmanlı Türkçe’si üzerinde etkin olan Fars dili telaffuz şeklinden dolayı “Derin” kelimesinin bozulmuş halidir.Oğuz Türklerinin Kayı boyu bozok kolu olan Osmanlı kabilesinin Anadolu’ya göç etmeden önceki yaşadığı bölge de Fars dilinin Türkçe ile birlikte konuşulduğu Güney Türkistan olarak da bilinen Seyhun-Ceyhun nehirlerinin İran,Afganistan sınırına yakın bölgelerdir.Türkçe’de Fars şivesi bu yüzden doğaldır.
Enderun “Enderin” yani devletin “en iç” yeri “Dahili-iç” anlamındadır.
Enderun'un “en iç” olması anlamı bu okulun yerinden de anlaşılır.Devletin kalbi olarak da yorumlanabilir.

“Derun” kelimesi,Asaf Halet Çelebi’nin mısralarında  “Pür-ateşim açtırma benim ağzımı zinhar, Zalim beni söyletme derunumda neler var”. Kitab-ı Aşk. Şiirindeki “Derunumda” ifadesi.bu telaffuza bir örnektir.

1421-1451 yılları arasında hüküm sürmüş Osmanlı padişahı II.Murat zamanında ortaya çıkmış devlet adamı yetiştirme amaçlı eğitim kurumudur.
Osmanlı sarayı Birun (dış bölüm) ve Enderun (İç) olmak üzere iki şekilde yürütülmekteydi.Enderun’da görevli olanlara da “Enderun halkı” adı verilirdi.Saray görevlilerini yetiştirmek,devletin idareci ihtiyacını karşılamak üzere,sekiz yaşlarında Müslüman olmayan aile çocuklarından para ile satın alınarak oluşturulan “Acemi Oğlanları Ocağında” toplananlar arasından zeka,görgü,kabiliyetlerine göre sınavdan geçirilerek seçilerek toplanırlardı.

Türk ve Müslümanlardan “kul” yani “köle” olması söz konusu olmadığından padişaha kulluk etmeleri için Türk ve Müslüman olamazlardı.
Verilen görevlerde başarısızlıkları halinde tereddütsüz ölümle cezalandırıldıklarından,bu görevlere Müslüman ve Türkler tercih edilmiyorlardı.Aksi halde,böyle bir ceza devleti yıkacak Türk ve Müslüman birliğini bozacak olaylara sebep olabilirdi.

Babüssade ağası,Enderun’da eğitilecek ve görevlendirilecek olan bu devşirmelerin seçilmelerinden ve eğitilmelerinden de sorumluydu.Padişahın da konutunun bulunduğu Babüssade veya Enderun bölümünün sorumlusu da Babüssade ağasıydı.
Seçilen öğrenciler,hazırlık okulu düzeyindeki Edirne,Galata,İbrahim paşa ve İskender Çelebi saraylarına gönderilerek eğitilirlerdi. Buralarda başarılı olanlar Topkapı Sarayındaki Enderun’a alınırlardı.

Enderun,İstanbul’un fethinden sonra inşası tamamlanan  Topkapı Sarayında Babüssade bölümünde Babüssade kapısından girişte sağda bulunan Akağalar koğuşlarıyla bitişik binadır.

Burada eğitimini tamamlayan bir öğrenci yukarıda  Babüssade bölümünde sayılan odaların her birisinde bir yıl hizmet ettikten sonra en son padişahın kaldığı Has Oda’da görev yapardı.Yavuz Sultan Selim’in (I.Selim) Mısır ve Hicaz seferlerinin ardından halife ilan edilip,kutsal emanetleri has odaya yerleştirmesinden sonra bu odada her gün 24 saat boyunca Kuran okunur,32 görevli iç oğlanı Kutsal emanetlerin temizlenmesi, korunması,bakımı,ahşap veya metal emanetlerin de silinmeleri,parlatılmaları işleri ile görevliydiler.Burada padişahın da güvenini kazandıktan sonra sancak beyi olarak o zamanın en küçük yerel yönetim birimlerine atanırlardı.Buna “çıkma” denilirdi.
Çıkmalar,sarayın ihtiyacından fazla sayıda eğitim alanlar arasında eğitimi tamamlamayı başaramayanlarla gönüllüler arasından olurdu.
Filmlere konu olmuş Arnavut devşirmesi Kara Murat da bu okuldan mezun olmuştur.Yani mezunların görev alanlarından birisi de istihbarat yani gizli haber alma teşkilatını da onlar oluşturmaktaydı.
Enderun zamanının üniversitesidir.
Eğitim dili Osmanlıca’dır.Osmanlıca dili Türkçe,Farsça (İran dili) ve Arapça’dan oluşturulmuş karma bir dildi.Bu dile kısaca “TÜRKÇE” denilirdi.
Enderunda dersler dört temel konuda toplanmıştı.
1-Beden eğitimi,
2-Uygulamalı saray işleri eğitimi,
3-Yeteneklerine uygun saray eğitimi,
Teorik olarak İslam-i bilgiler eğitimi
Öğretilen dersler arasında Türk,İslam Kültürü,aile gelenek görenekleri yanında Kuran-ı Kerim,Tefsir (1), hadis (2), gibi din derslerine ek olarak, edebiyat,inşa (3), kelam (4),dil bilgisi, Arapça,Farsça gibi yabancı dil dersleri de verilmekteydi.
(1)   Kuran’ın sure ve ayetlerinin gelişine sebep olan olaylar ile İslam öncesi Hicaz Araplarının inançlarında İslam’ın yarattığı değişiklikler ve yarattıkları  olayların tarihçeleri ve insanları dine bağlanmaya ikna amaçlı bir derstir.Hz.Muhammet zamanı ve sonrasında din uleması olarak kabul edilmiş kişilerin yazdıkları kitapların içeriklerinden oluşmaktaydı.
(2)   Peygamberin sağlığında,Kuran ayetlerinde açıklaması olmayan önemli olayların yorumlanmaları ile Kuran ayet ve surelerinin uygulanmasında kolaylık,açıklama getiren sözlerinin anlatıldığı dersti.
(3)   Şiir-bütün din kitaplarının tümü şiir şeklindedir.Şiir tanrı dili sayıldığından kutsal kabul edilirdi.
(4)   Allah’ın varlığını akli deliller göstererek öğretmeyi amaçlayan ve öğrenciye dinin temeli olan “iman etmeyi” öğreten bir dersti.İmam Gazali’den “Doğ-İ.S.1050 Tus şehri.Ölüm 1111.Tus.B.Selçuklu Devleti” sonra imanın bütün vasıflarını kapsayacak şekilde genişletilmiştir.

Matematik,mantık,coğrafya gibi pozitif bilimle ilgili dersler de temel derslerdendi.Saray kültürü,davranış bilgileri,resmi işlerde ve devletlerarası ilişkilerde gerekli olan protokol bilgileri yanında bürokratik işler de öğretilirdi.
Diğer yandan şarkı söyleme,müzik aleti çalma konusunda da en kıymetli öğretmenlerce verilen eğitimler sayesinde çok önemli musiki üstatlarının yetişmesi de sağlanmıştır.
Bunun yanında sarayda görevlendirilenlerden oluşan devşirmelerin görevlendirildiği “Divan” yanında taşra teşkilatlarında Türkler de bulunmaktaydı.
Zamanla gelişen ihtiyaçlara göre Kanuni Sultan Süleyman’dan itibaren Türkler de Enderun’da eğitim almaya başladılar.
Beden eğitimi dersleri arasında,kılıç,okçuluk,güreş,dövüş sanatları,ata binme-süvari, eğitimleri yanında,vücuda sertlik ve direnç kazandırmak için çıplak elle ağaç gövdeleri tokatlatılırdı. Meşhur Osmanlı Tokadı’nın kaynağı da bu eğitimden gelmektedir.
Enderun’da  öğretilen dersler arasında yaylı ve nefesli sazların çalınmaları,şarkı söyleme,hat sanatı (el yazısı),minyatür (benzetme resim) gibi güzel sanatların yanında ,inşaat işleri,hamamcılık,çamaşır yıkama gibi işler de öğretilir,odalardaki eşyaların parlatılmasından,odaların silinip süpürülmesine kadar her şey öğretilirdi.

ENDERUN DA EĞİTİLEN ÖĞRENCİLERİN ÇALIŞMAK ZORUNDA OLDUKLARI BÖLÜMLER
Enderun:Enderun yukarıda açıklanmıştır.
Seferli Koğuşu:IV. Murat’ın 1634’de .Bağdat Seferi anısına yapılmıştır. Burada görevli olan iç oğlanları padişahın elbiselerinin yıkanması,dikilmesi ve güvenliğinden sorumluydular. Çünkü, elbiselere zehir emdirilerek zehirleme mümkün olduğundan elbiselerinin güvenliğinin de sağlanması gerekiyordu.
Fatih Köşkü:Sarayla birlikte inşa edilmiştir.Balkonu,Boğaz girişi,Kız kulesi ve Kadıköy bölgesini gözlemek için en uygun yerdir.Bitişiğinde iki hamam odası bulunur birisi terleme biri de soğukluk olarak kullanılmaktaydı.
Hazine=Fatih Köşkünün hamamı olarak yapılmıştı.Yukarıda anlatıldı.
Padişah mutfağı:Sarayla birlikte inşa edilmiştir. Padişahın ve ailesinin yemekleri burada seçkin ustalar tarafından burada hazırlanır,padişahın huzurunda tadımcılar yemeğin zehirsiz olduğu kanıtlamak için padişahın önünde ikram ettikleri yemekten birer kaşık alarak tatmak zorundaydılar.Her öğün padişaha kırk çeşit yemek götürüldüğü, her birinden birer kaşık alarak padişahın karnını doyurduğu bilinir.
Has Oda:Padişahın kaldığı,dinlendiği yer olup Kanuni döneminde inşa edilen Harem ile bağlantılıdır.Kutsal emanetlerin korunduğu odalardan oluşur,
Arz Odası: Padişahın halkın dertlerini dinlediği Babüssade kapısının karşısında yer alır.Dinleme sırasında Sadrazam (başbakan) ve vezirler (Bakanlar) hazır bulunur,şikayetler kaydedilir,anında çözüm üretmeye özen gösterilirdi.Sorunlarını anlatan kişi veya elçiler,odanın dışında pencere önünden konuşurlardı.
III.Ahmet Kütüphanesi : Padişah III. Ahmet Enderun’da eğitim gören öğrencilerin devlet adamlarının ve Enderun halkının yararlanması amacıyla inşa ettirmiştir.

HAREM

Harem surları ve Adalet kulesi
Harem,Arap dilinde “yasak” anlamına geldiği gibi,kadınlar içinde kullanılan bir kelimedir.Ayrıca Kabe’nin bulunduğu Mekke şehri  de “Harem-ül Şerif” yani Müslümanlardan başkasının irmesi yasak olan şehir anlamına gelen bu adla anılırdı.
Osmanlı,Türklerde olmayan “kölecilik” geleneğini İslamiyet yüzünden benimsemiş bir toplum olduğundan aynı zamanda köleci bir toplumdu.Türk ve Müslüman olanların köle olması yasaktı.Hali vakti yerinde olan zenginler,valiler,beyler,paşalar esir pazarlarından satın aldıkları Müslüman olmayan kadınlardan harem kurabiliyorlardı.

Osmanlı kültüründe harem,sarayda padişahın kadınlarının ve hizmetçilerinin bulunduğu,girilmesi yasak olan yer anlamına geliyordu.
Haremin idarecisi “Valide Sultan-Anne Sultan” olarak bilinen padişahın annesiydi.
Padişahın aslında bir eşi vardı.İslam şeriatına kadar bir Müslüman dört kadınla evlenebiliyordu.Bu yüzden padişahın dört eşi olurdu.Erkek çocuk bulma,saltanatın başına geçecek erkek çocukların doğma şanslarını arttırmak amacıyla bu sayı sekize çıkarılmıştı.
Bunlardan da erkek çocuk bulamazsa,sekiz tane de “gözde” adı verilen kadınla evliliği uygun görülmüşse de genel olarak,ilk erkek çocuğu doğuran kadın birinci eş oluyordu.Bunun dışında da padişahların sekiz gözdesi olurdu.
Haremde çalışan kadınların dışarı çıkmaları yasaktı.Ancak kırk yaşını doldurduktan sonra,kalan ömürlerini sıkıntı çekmeden geçirebilecekleri maddi yardım yapıldıktan sonra emekli olabiliyorlardı.
Diğer yandan,Enderun’daki iç oğlanları ile evlenerek,onlarla birlikte tayin edildikleri yere eşleri olarak gidebiliyorlardı.Herhangi bir şekilde evlilik ilişkilerine girmeleri yasaktı.Padişahın onayı ile yapılan ayrılıklarda ve evliliklerde düğünü de padişah yapardı.

Saraya alınacak  kadınlar,İstanbul’un fethinden, sonra Sultan Ahmet Camii önündeki dikilitaşın etrafında kurulan pazardan alınırdı.Değişik ülkelere ani baskınlar düzenleyerek kaçırdıkları kadın ve erkekleri pazarlarda satan çoğunlukla Çerkezlerden oluşan esirciler vardı.
Bu esirciler,köle olarak satacakları kadınları ayrıca eğitimden de geçirirler öyle satarlardı.Bu yüzden Sultan Ahmet camisi önündeki bu yerin adı zamanla “Avrat pazarı” olarak da anılmaya başlanılmıştı.
Diğer yandan savaşlardan elde edilen esirler de devlet adamlarının görevlendirdiği görevlilerce aynı pazarda satılır,ehil olanları saraya seçilirlerdi.
Valide Sultan bölümü

Harem içinde,görev dağılımı da vardı.En alt kademede “cariyeler-köleler” en üstte Valide Sultan bulunurdu.Arasındakiler de,ikballer (gözdeler),kadın efendiler,odalıklar,kalfalar ve ustalar vardı.Çamaşır,hamam,mutfak,sofra hizmetleri orta yaşa gelmiş,güzelliği geçmiş olanlara yaptırılırdı.Cariyelerin en güzelleri padişahın,bir alt kademeye ayrılanları da haremde eğitim için bulunan şehzadelere (padişah olacak çocuklara) hizmet ederlerdi.

Harem’in sorumlusu “kızlarağası veya haremağası” adı verilen,kısırlaştırılmış zenci erkeklerden seçilirdi.
Hareme satın alınan cariyelere söz ve saza dayalı müzik eğitimleri,danslar,giyim-kuşam,süslenme,mutfak kültürü,temizlik ve günlük yaşamda gerekli her türlü bilgi öğretilirdi.

Kubbe altı ve Adalet kulesi
Topkapı sarayındaki hareme padişah genellikle dışarıdan geldiğinde,Kubbealtı denilen o zamanın Bakanlar Kurulu görevi yapan hareme bitişik inşa edilmiş iki odadan ibaret yapının yanında bulunan Karaağalar kapısından atıyla girerdi.Birkaç metre ileride Haremağasının bulunduğu Karaağalar taşlığındaki odanın kapısı önünde bulunan taş bir yüksekliğin yanında atını görevliler durdurur ve padişahı atından indirirlerdi.Padişah burada dinlendikten sonra zenci kölelerden oluşan Karaağaların eşliğinde Kadınefendiler  taşlığı bölümüne geçerdi.Karaağalar buradan içeri giremezlerdi.Dövüş sanatlarında çok iyi eğitilmiş

Kadın muhafızlardan oluşan Kadın ağalar da padişahı hamam bölümüne götürürlerdi.Orada cariyeler tarafından yıkanılan padişah annesinin bulunduğu  bölüme geçerdi.İsterse eşinin bölümüne de geçebilirdi.
Geceleri Hünkar Sofrası bölümünde sazlı eğlenceler düzenlenirdi.Eğlencelere katılan saz üstatları sırtları eğlenceye dönük olarak sazlarını çalarlardı.Başlarında görevli denetçileri vardı.Padişah ve cariyelerini  görmeleri imkansızdı.

Harem;
Üç yüz kadar oda,9 hamam,2 camii,1 hastane,1 çamaşırlık ile çalışanların kaldığı koğuşlardan ibarettir.Has oda ile bağlantılıdır.
Esas olarak;
1-Karaağalar ya da Harem ağaları taşlığı adlı giriş bölümü (Odaları da bu bölümdedir);
2-Kadın efendiler taşlığı;
3-Cümle Kapısı
4-Valide Sultan taşlığı
5-Cariye koridoru
6-Cariyeler taşlığı
7-Valide Sultan dairesi yolu,
8-İki adet Valide Sultan dairesi,
9-Hamam girişi,
10-Valide Sultan hamamı
11-Dört tane Hünkar sofrası bölümü.
12 Has oda yolu (Padişahın kaldığı)
13-Has oda
14 Altın Kafes (Padişah olmak için seçilen çocukların eğitildikleri kaldıkları bölüm)
15-Çifte kasırlar (Köşkler)
16-Beş adet de gözdeler taşlığı vardır.
17-Birisi Establ-ı Amire diğeri de Has oda tarafında iki tane de büyük yüzme havuzu vardır.
Bu taşlı adı ile belirtilen yerler gezinme yerleridir ve çakıl taşları ile döşeli olduklarından bu ad verilmiştir.Ayrıca her taşlığın bulunduğu yerde adı geçen harem halkının koğuşları,odaları yer almaktadır.

Haremde Eşcinsellik Konusu;
Tarih boyunca yeryüzünde efemine denilen,kadınsı duyguları öne çıkmış,hatta kadın görünümünde ve kadından daha güzel erkekler tabiat gereği doğmaktadır.Böyle ruhi ve fiziki özelliklere sahip erkekler her padişahın,her kralın,her peygamberin sarayına,haaremine girdiği gibi,devlet idaresinde bulunanlarından,hali vakti yerinde seçkin zenginlere kadar harem kurabilecek güçte herkesin de eşleri arasında yer alırlardı.Diğer yandan,Büyük İskender,Jül Sezar ve İngiltere kralı IV.Malcolm The Maiden (Bakire) bizzat böyle oğlanlardı ve Jül Sezar ise tam bir biseksüel'di.Osmanlı İmparatorluğunda evlenme yaşı kızlarda "8",erkeklerde "12" idi.

Bu gün Travesti adını alan böyle oğlanların çocuklarına "Gılman" denilir ve Kuran Vakıa Suresi'nde (ayette "Ğılmanül-Gılmanlar" olarak geçer) bu yüzden bunlarla ilişkiye girmeyen yeryüzünde hiç bir kavim yoktur cennette Müslümanlara hediye edilenler arasındadır.
Halen ülkemizde,Kürt toprak ağaları şıhları,pirleri arasında bu gelenek yaygındır.Afganistan,Pakistan, Arabistan ve diğer Asya ve Avrupa ülkelerinde yaygın olarak kullanılırlar.

Hal böyle olunca da Osmanlı padişahlarını ya da Atatürk'ü bu nedenlerle karalamak gerçekçi ve akılcı değildir.Atatürk bu tür ilişkileri yasaklayan kanunları Cumhuriyet döneminde çıkarttığı için suçlanır.Oysa,Kurtuluş Savaşına katılan veya karalayan bir çok paşa ve devlet adamı,Harem'de "hamamcılık ve berberlik eğitimi de alan hamam oğlanlarından oluşmaktaydı.

İşlerini gördürmek için Atatürk'e en genç eşlerini ikram eden milletvekillerinin hangisinin ikramını beğenirse o kadının eline bir avuç leblebi verirmiş,leblebiyi alan,gideceği adresi daha kapıdan girerken eşinden öğrendiği için yolu bilir,gider beklermiş diye gençliğimizde büyüklerimiz tarafından anlatılırdı.

Okuduğunuz gibi,eşcinsellik tarih boyunca her milletten devlet erkanı arasında yaygındı.Meşhur Marko paşanın da bir vildan (Kadınsı-biseksüel yetişkin erkek) sevgilisi varmış ve ona beyitte yazmış;
"Ey sevgili kes o sakallarını kahkülün kalsın,"
"Kırılsın o askerlerin tümü komutanları sağolsun"
Yani tıraş ol malın meydanda ve sağlıklı kalsın diyor.

Bu yüzden geçmişinize,devlet büyüklerinize küsecekseniz,hemen küsün zira oy vermek için yarıştığınız veya mağduriyetlerine üzüldüğünüz şu ankilerin bile saklanan video kayıtları internette oldukça yaygın haldedir.

Ha bu ilişki hem çirkin hem de dinen halka,Ademoğullarına yasaklanmıştır.Tevrat'ta Lut kavminin helakı bu yüzdendir.

Kuran'da bu konuda ayet yoksa da Bakara Suresi 106.ayet der ki;"Biz,değiştirmediğimiz,yerine başkasını koymadığımız veya yanlış bulmayıp düzeltmediğimiz ayetleri Kuran'da tekrar etmedik" Yani,Kuranda yer almayan konular için İncil ve Tavrat'a bakınız demektedir.
Maide Suresi 68.ayetin ikinci cümlesi "Tevrat'ı,İncil'i ve hak paygamber Muhammed'e indirilen Kuran'ı birlikte okumadıkça hiç bir kıymetiniz yoktur" demektedir.

Yani,dinen de yasak olan bu ilişki tıbben de tehlikeli bir hastalıktır,tedavisi vardır.Cumhuriyet kanunları bunların zararlarını görmüş ve yasaklamışsa çok da iyi etmiştir.

Yoksa,padişahlık olsaydı,erkek olup da bu yazıyı okuyanların hatırı sayılır bir kısmı bir hacının,şeyhin,ağanın hareminde kapatma olarak yaşıyor olacaklardı.

Cumhuriyetin kıymetini bilin!!!


Saygılar.

adilyargıç 
 1000 yıllık keşifler ışığında Yavuz ve Kanuni dönemi için geniş bilgi istiyorsanız buyurunuz.TIKLA