ALTERNATİFSİZLİKTEN ÇIRPINIŞA TAYYİP ERDOĞAN
Asırlardır bizi yöneten dönme ve devşirmelerin en
tehlikelileri olan Süryani Araplarını tanımadan başbakan Recep Tayyip Erdoğan
ve birlikte yürüdüğü yandaşlarını, onların inançlarını, soy sop
düşkünlüklerinin kökenlerini öğrenmek gereklidir. Bu yüzden aşağıdaki kısa
tarihi bilgileri bilmeyenler, eski yazılarımı okumayanlar için yazmayı gerekli
buldum.
A-“Önemli olan Boy
değil soydur soy!” diyen başbakan ve AKP’sinin ırkı olan Süryaniler ve
tarihimizdeki yerlerini öğrenelim;
Kökenleri, peygamber Muhammet’in de İslâm öncesi dini (Hac
17-Maide 62 tefsirlerini oku.) olan İslâm’ın temel ibadetlerini yapan, putperest
Sabi Araplarına dayanır. M.S. 635 yılında El Cezire bölgesinin Emevi İslâm idaresine
girdiği yıllardan itibaren Hıristiyan Sabi Arapları olan Süryanilerin kutsal
kitaplarında peygamber Haz. Muhammet için “Şeytan Bizbat” adını kullanmaları
yüzünden Bağdat’ta kurulan şeriat mahkemelerinde Süryani din adamlarının
yargılanarak cezalandırılmaları ve Süryanilerin kıyımları ile Müslüman-Süryani
düşmanlığı başlamıştır. Bunu takiben Sabi Arapları gecikmeden Süryani-Vatikan
İşbirliği yapmaya karar vermişler, haçlılardan aldıkları desteklerle isyanlar
çıkartıp Emevi ve Abbasi İslâm imparatorluklarının Selçuklu ve Cengiz
akınlarıyla yıkılmasına çok katkıda bulunmuşlardır.
Bunu Selçukluların Cengiz, Osmanlı’nın Timur akınlarıyla
dağıtılması takip etmiştir. I. Beyazıt’ın ardından gelen Fetret Devrini takiben
kendisini toparlayan Osmanlı 1516’da Sabi, Süryani Araplarının yerleşim bölgesi
olan Mezopotamya’nın (Dicle-Fırat arası ada Araplar El Cezire derler) Osmanlı
idaresine girmesiyle bu azınlıklar tekrar Vatikan ile işbirliğine
başlamışlardır. Osmanlı padişahına hediyeler götürmemişler, onun hâkimiyetine
gerekli saygıyı göstermemişler, bölgede Cengiz akınlarıyla yerleşmiş Yezidi
Kürtleri de “Yezidi Kürt Dini’ni” Şeyh Adi’nin kurması ve kabul ettirmesiyle (1119)
böylece aralarına katarak güçlenmişler ve isyanlarda bunları da kullanmışlardır.
Zağros dağlarından Kafkaslara ve güneyde Amanoslara,
Toroslara kadar uzanan dağlarda binlerce yıldır eşkıyalıklarıyla meşhur olan
Sabi, Süryani Araplar kökenlerini Yemen’deki Sebe kavmi olan Arami’lere
dayandırdıklarından “Aramiler” adıyla da biliniyorlardı. Üsütün ırk olduklarına
inanan bu kavim, Mısır’da “Şeytan” olarak bilinen Şit (Batılılar Seth derler)
peygamberin Nil Nehri Avaris vadisine sürülmesinden sonraki soyundan türediklerine
inanan, Allah’ın kızı, huzurdan taşlanarak kovulmuş “Euzubillahimineşşeytanirracim”
ifadesindeki dişi şeytan Er Ruha’ya tapınan (Urfa adı bu şeytandan gelir),
Allah’ı da en büyük tanrılar sayan bir millettir. Yahudiler de dinlerini
onlardan öğrenmişler ve onlara gelen Hanif (put yapmadan tanrılara tapınan,
namaz kılan) Irak Sabilerine gelen İbrahim’in soyundan olduklarına inanırlar. İbadet
olarak Süryanileri Müslümandan ayırt etmek olanaksızdır. Aramilerin binlerce
yıl içinde bu adları yaptıkları işle özdeşleşti ve ”Harami/Eşkıya” adını aldılar
ve her fırsatta önceki devletlere yaptıkları gibi Osmanlı’ya da isyanlar
çıkarttılar. Bunların en bilineni 1658’lerdeki Sultan II. Ahmet zamanında
çıkarttıkları Bitlis’teki Abdal Han isyanıdır. Bu isyanlarını da Gürcülerle
birleşerek yapıyorlardı.
Bu Haramiler çıkarttıkları isyanlarla ve “Müslüman kisveli
din adamlarıyla içine kolayca sızdıkları Osmanlı’yı zayıflatmışlardı. Bunlara
İspanya’dan getirtilen, Rusya ve bölge coğrafyasından göçlerle gelen Yahudiler
de eklenmişti.
1710’larda meşhur Lale Devri’nin ardından gittikçe güçten
düşen Osmanlı, Ruslar karşısında sürekli gerilemiş, 1774 Küçük Kaynarca
Antlaşmasıyla ülkemizdeki “Gayrimüslüm tebanın” Rus Çarlığı’nın korumasına
girmesinin kabulünü Fransız, İngiliz ve öteki emperyalist Avrupa Hıristiyan
devletlerine de aynı koruyuculuk hakkının tanımasıyla göz göre göre bu
ülkelerin silah ve para yardımlarıyla çıkartılan Yezidi Kürt, Süryani, Ermeni
ve Rum isyanlarının ardından yine bu devletlerin baskılarıyla devlet idaresini “Şafii-Nakşibendi
Müslüman” kimliğiyle ele geçirmelerini Osmanlı’yı yıkılış ve silinme sürecine
sokmaları ve bitirmeleri takip etmiştir.
30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması
ile I. Dünya Savaşından Almanya ile birlikte yenik çıkarak teslim olmak zorunda
kalan Osmanlı parçalanmış, devletin bütün toprakları işgal edilmiş, üzerinde
yaklaşık 36 devlet kurulmuş, kışkırtılan bu azınlıklarla Türk ve Müslüman halk
soykırımlara uğratılmıştı.
19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkışı ile başlatılan
Kurtuluş Savaşı sürecinde Mısır’da Molla Cemalettin Efgani, Muhammed Abduh gibi
işbirlikçi, teslimiyetçi Müslüman kisveli kişiler aracılığıyla yayılan fikirler
Bitlis’li Süryani işbirlikçi ve teslimiyetçi Said-i Kürdi/Nursi kişiliğinde
İslâm dünyasına aşılanmış, bağımsızlık savaşı veren Mustafa Kemal Atatürk ve
yoldaşlarına engel olmak için sayısız Yezidi Kürt, Süryani Arap ve Hıristiyan
Rum isyanlarıyla engel olunmuştur.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanından sonra antiemperyalist
siyaset izleyen Atatürk ve arkadaşlarının kurdukları, ülke içindeki bütün
halkları eşit kucaklayan rejimi gözden düşürmek için İngiliz-Amerikan-Fransız
devletlerinin yardımlarıyla kampanyalar ve Kürt İsyanları başlatmışlardır.
Bu isyanların en yıkıcıları, Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi’nin
İslâm Kürdistan’ı kurmak için çıkarttığı 1925 Şeyh Sait İsyanı, feodal
güçlerini kaybetme korkusuna kapılıp Fransa-İngiltere kışkırtmasıyla başlatılan
1937-1938 Dersim İsyanlarıdır. Yaklaşık bir milyona yakın Türk-Kürt-Müslüman ve
askerin ölümüne sebep olmuştur. Son Dersim isyanı Mustafa Kemal’in
öldürülmesinden 18 gün önce 22 Ekim 1938’de bastırılabilmiştir.
10 Kasım 1938’de büyük önderin vefatını takiben yerine
geçirilen Bitlis Ermeni’si İsmet İnönü Cumhuriyet değerlerini İngiltere-Amerika-SSCB-Almanya
ülkelerindeki değişimlere göre siyasetler izleyerek korumaya çalışmıştır.
Ancak, Almanya’nın 1939’da Polonya’ya saldırmasını takiben başlatılan II. Dünya
savaşı sürecinde İngiltere’nin yanında yer alan siyaset izlemiştir.
B-Alternatifsiz Sağ
(Süryani, Yahudi, Yezidi, Rum) Hükümetlerin
doğuşu;
II. Dünya savaşından Amerika’nın galip çıkması üzerine,
Süryani dini temelli Mason dinine bağlı küresel sermayenin kendi dinlerinden
gördükleri Nurcular olarak adlanan Süryani-Yezidi Kürt, Sabi dinlerine geçmiş
Yahudi tarikatlarının temsilcisi olan yapılanmaya devletin teslimini
emretmiştir.
Bu teslimiyet, 1946’da İngiltere ve ABD’nin önerisi üzerine
Pembe Köşkte Celal Bayar- İsmet İnönü arasında kararlaştırılan
“Muvazaa/Şike”gereğince meşhur “Dörtlü Takrir” olarak bilinen Adnan Menderes, F. Rüştü Zorlu,
Celal Bayar ve T. Polatkan’ın, İsmet paşanın senaryo gereği verdiği Toprak
Reformu yasasına muhalefetlerinin ardından CHP’den atılarak Demokrat Partiyi
kurmaları ile sonuçlanmış ve devlet bu partiye 14 Mayıs 1950 seçimleriyle
teslim edilmişti. Bu şike ile günümüze kadar hükümetler belirlenmiştir.
Böylece bu Müslüman maskeli, özünde namaz kılan
Hıristiyanlar olan Süryani Arap, Yezidi Kürt ve Hıristiyan Ortodoks Rum
isyancılar devleti tekrar ele geçirmişlerdi. İlk “alternatifsiz”
sağ hükumet buydu.
27 Mayıs 1960 ihtilalinin ardından Adalet Partisi, 12 Eylül
1980 askeri cuntasının ardından Anavatan Partisi adıyla iktidara getirilen bu “
İkinci alternatifsiz” işbirlikçi,
kendi gerçek kimliğini gizleyen teslimiyetçi sağ yapılanma olan ANAP sonrası
kurulan ve kısmen “antiemperyalist siyaset” izleyen hükumetlerin küresel
sermayenin desteklediği “ekonomik kriz” oyunlarıyla halkın gözünden düşürülmesi
ile 1992 yılında köktendinci söylemleri yüzünden cezaevine sokularak “mağdur
edilen”, İstanbul Belediye başkanlığındaki faaliyetleri abartılarak halka
pompalanan siyasi yasaklı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi kişiliği adına 1999’da
kurdurulan kurdurulan ve bir umut haline getirilen Adalet ve Kalkınma Partisine
teslim ortamı sağlanmıştır.
Katolik Hıristiyan dünyasının merkezi Vatikan, Ortodoks
Hıristiyan mezhebinin merkezi İstanbul Fener ve sonradan Moskova Ortodoks,
Gürcistan Tiflis kiliseleri ve İngiliz İskoç, Amerikan Waşhington Mason tapınakları
ile olan işbirlikçilikleri bin yılları aşan, “kendilerini gizleyerek asırlardır
Türk ve Müslüman görünen” bu köktendinci Sabi, Süryani, Yezidi Arap, Kürt,
Yahudi, Rum kolaisyonu iktidara getirilince bütün Ortadoğu Türk-İslâm
coğrafyasını efendilerine peşkeş çeken siyasetlerini uygulamaya sokmuştur.
Böyle köklü bağlar işin içinde olunca ülkemizin düşük olan
kreditibilitesi yani ticari güvenilirliğini verdikleri notlarla belirleyen
Amerikan sermaye kuruluşlarınca yükseltilmiş, “yatırım yapılabilir” düzeye
getirilmiştir. Böylece RE.T.E ve
hükumeti Üçüncü “alternatifsiz” sağ hükumet olarak
kabul ettirilmiştir.
|
Sırasıyla Adnan Menderes, Turgut Özal, R.Tayyip Erdoğan Abdullah Öcalan Süryanisi de dahil! |
Ülkenin “90” yıldır oluşturduğu bütün kamu, tüzel, özel kurum
ve kuruluşları, turizm, tarım, sanayi bölgeleri yok pahasına yabancılara peşkeş
çekildikçe bu işbirlikçi hükumet halkın gözünde bu yollarla büyütülmüştür.
Oysa ortada gözle görülür ne bir ağır sanayi tesisi ne de
bir tarım üretim sistemi oluşturulmuştur. Aksine yabancılara satılan bütün
üretim tesisleri kapatılarak veya işlevsizleştirilerek üretim dışına itilmiş,
her şeyi dışarıdan satın almak zorunda bırakılmış bir “Tüketim Toplumu”
yaratılmıştır.
Her gün çıkartılan yasalarla çalışan işçi, memur,
çiftçilerin hakları, sosyal güvenlik yasalarının da çalışanların aleyhine
değiştirilmesiyle cumhuriyetle kazanılmış tüm hakları ellerinden alınmıştır.
İşsizlik hat safhaya ulaşmış, açılan AVM’lerle küçük
esnaflar batırılmış, halkı yabancıların ellerine teslim edilen bankalara
borçlandırılmış, sefilleştirilmiştir.
Eğitim yasası Sabi, Süryani, Yezidi dini ilkelerine göre “8”
yaşında evlilik yapılacak şekilde değiştirilmiş, öğretim sistemi hiçbir şey
öğretmeyen, asırlardır doğru bilinenlerin yalanlandığı, dünün vatan hainleri
olan Said-i Kürdi Deliüzzaman, ortağı Palu’lu Şeyh Sait gibi nicelerinin “kahraman,
din uleması, ermiş” gibi tanıtıldığı hale sokulmuş, insanların kaç çocuk
yapacağından neyi içip içmeyeceğine, neyi giyip neyi giymeyeceğine kadar her
türlü yaşam alışkanlıklarına “yasal zorunluluklar” ile müdahale edilmiştir.
Diğer yandan otuz yıllık terörist olan örgüt ile masaya
oturulmuş işbirliği yapılmış devletin adının, anayasasının ve halkın hukuki,
medeni haklarını düzenleyen demokratik bütün haklarının gasp edilmesinin
yanında, “sekiz özerk siyasi coğrafyaya, ardından otuz altı parçalı küçük
eyaletler düzenine” parçalanarak geçirilmesi için yasal çalışmalar hız
kazanmıştır.
|
Başbakan her konuda toplumun yaşamına dayatmalarda bulunmaktadır. |
Halk arasında doksan yıllık cumhuriyet rejimi ile
oluşturulan “etnik kökene dayanmayan eş vatandaşlık kavramı” tu kaka edilmiş,
halkın etnik kökenlerine göre ayrıştırılması körüklenmiştir.
Ortadoğu Türk ve Müslüman coğrafyasına “100 yıl” daha egemen
olmak isteyen küresel sermaye ve batılı emperyalist devletler ile yaptıkları
işbirlikçilikler sonucu bütün Müslüman devletler tek tek batıya teslim edilmiş,
Müslümanın Müslümanı “Allah Allah” sesleriyle öldürdüğü ortamın
oluşturulmasında hükumet taşeron vazifesi üstlenmiştir.
Anayasal düzeni değiştirmek için örgüt kurmaktan devleti
savaş ortamına sürüklemek ve sokma suçlarından, ordunun siyasetlerine direnen
emekli, muvazzaf subaylarından siyasi parti ile basın mensuplarına kadar
herkesin düzmece yargı yapan mahkemeler vasıtasıyla cezaevlerine doldurulması, halk
arasında dini, ırki bölücülük yapmak ve teşvik etmeye kadar anayasa ve ceza
kanunlarında ne kadar suç varsa tümünü işleyen başbakan ve hükumeti hakkında
dava açabilecek ne bir savcı ne de ona müdahale edebilecek bir kurum veya
kuruluş bırakılmamış tümü sindirilmiştir.
Tüm bu ihanet, satış, pazarlamaların, devlet malını kendinin
ve ardındaki tarikatların zimmetine geçirme yolsuzluklarının yarattığı
birikimler aşağıdaki olayla halkı patlama, kaynama noktasına getirmiştir.
İstanbul Beyoğlu İlçesi Taksim meydanında bulunan Gezi
Parkındaki ağaçların park düzenlemesi amacıyla sökülmelerini, Atatürk Kültür
Merkezinin yıkılmasını, tarihi Topçu Kışlasının yıkılarak yerine AVM (Alışveriş
Merkezi) yapılmasını protesto amaçlı uzun zamandır sürdürülen eylemlere AKP
hükumetinin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın emriyle “orantısız güç
kullanılmak suretiyle” yaptırılan polis müdahalesine halkın yoğunlaşarak artan
tepkileri yedinci gününe girmiştir.
|
Gezi Parkı eyleminden görüntü! |
Sürmekte olan eylemler boyunca biri İstanbul’da birisi da
Hatay’da olmak üzere iki kişi yaşamını yitirmiş, yaklaşık 1400 kadar tutuklama
gerçekleştirilmiştir. Eyleme katılanların üzerine polislerce doğrudan gaz
bombaları atılarak kafa, parçalanması, göz çıkartılması, kol ve bacak yanıkları
gibi yaralanmalar yanında, çok sayıda polisin arasına düşenlere tekmelerle vurularak
beyin travması ve sakatlıklara neden olunmuştur. Havadan helikopterle her türlü
gaz bombası elan atılmaktadır.
Sözde hükumetin halkının sağlığını düşündüğü için sigara,
alkole ağır kısıtlamalar ve aşırı fiyatlandırma siyaseti ile kullanımı engellenirken
halkının üzerine biber, portakal gazları, Toma panzerleriyle su topları
fışkırtarak metrelerce yuvarlayıp beyin üstü düşürüp beyin travmaları yaratan
uygulamaları çelişkilidir.
Hükumeti protesto eylemlerini sürdüğü bir zamanda Fas, Tunus
gibi adları bile AKP anlamına gelen partilerce idare edilen ülkelere giderken
başbakanın söylediği “Halkın % 50’ si eylem yapıyorsa benim de tutmakta
zorlandığım ama sabredin dediğim öteki % 50’ lik kısmı var!” sözü onun “halkın
başbakanı” olmadığının itirafıdır.
Başbakan kendisine oy veren %50’lik kesimden hiç oy
kaybetmediğini düşünmekte ve muhalifi olan öteki yarısını da düşman olarak
gördüğünü, “yetersizliğini, halkı yönetemediğini kabul edip istifa etmektense” kendisine oy verenleri teşvik ederek bir iç
savaş çıkartabileceğini itiraf etmiştir.
Bu hukuki olarak bir suçtur ama aleyhine dava açmaya cesaret
edebilecek bir tek yargı organı ya da siyasi parti ortada görünmemekte siyasi
partiler ve yargı kurumları sadece halk gibi şikâyet etmektedir.
Çünkü, sağ
hükumetlerin iktidarda kalmasını sağlayan 1946 Bayar-İsmet paşa şikesi halen
yürürlüktedir.
|
Gezi eyleminde basına eleştiri! |
Bütün görsel ve yazılı basını hukuki, ekonomik tehditleriyle
baskı altına almış olan, kendi işbirlikçi iktidarını “alternatifsiz” olarak
bu kurumlarla halka şartlandıran işbirlikçi AKP iktidarına rağmen, olayların
sürdüğü altı gün boyunca halkın haber alma hakkına saygı duyarak olayları veren
uydudan yayın yapan 320 kanaldan görsel yayın organları da şunlardır;
1-Ulusal Kanal,
2-Hayat Tv,
3-Halk Tv,
4-Meltem Tv,
5-Yol Tv,
6-Cem Tv,
7-Em Haber,
8-Kıbrıs Sim Tv ve
9-Haberal’ın tırsık Tv’si Kanal B de aynı tırsıklık içinde kerhen yayın
yapmaktadır.
Halkın protestoları ve uluslararası gelen eleştirilerden
sonra CNN Türk, NTV gibi kanallarda birden yayına geçmişlerse de hala yandaş
medya maymunlarıyla yayınlarına devam edip halkı suçlayan tarzda yayınlarına
devam etmektedirler.
1400 yıllık Vatikan
işbirlikçisi Süryani Arap haramilere soyu dayanan, “Müslümanım” diyerek kendini
gizleyen, gittiği her ülkede Süryani ve o dinden türeme Ortodoks kiliselerini
ziyaret eden, 1071’den bu yana Müslüman ve Türklerce mallarına el konulmuş
kilise vakıf mallarını yasalar çıkartıp iade eden, İmanın ve İslâm’ın ilk şartı
olan kelime-i şehadetten “Muhammedenresulullah” ifadesini çıkartan, Sinegog, kilise ve camileri bir inşa eden,
eski putperest Sabi Araplarının ve onlardan türeyen Grek dinlerinin Satürn,
Jüpiter gibi dev putperest tapınaklarına benzer dev tapınakları devlet
bütçesinden diken, Araplar gibi yüksek gökdelen hastalığına tutulmuş mimariden
anlamayan, ağaç düşmanlığı yapan, memleketi betonlarla donatan, halkını hiçe
sayan, etnik ve dini parçalara bölen, kardeş kavgasına teşvik eden, terör
örgütüyle işbirliği yapan, şehitleri kelle, teröristleri, vatan hainlerini
kahraman ilân eden, tüm çalışanların sosyal güvenlik haklarını gasp eden,
yandaşlarını zengin halkı yabancı banka ve sermaye şirketlerine borçlandırıp
köle eden, devleti tüm kurum ve kuruluşlarıyla yabancılara peşkeş çeken ve kamu
arazilerini yabancılara satan, buna rağmen Suriye’ye girmeye halkı ikna edemediği
için ABD başkanı Obama’nın kendisiyle konuşmasından sonra Amerikan basınına
elinde beyzbol sopasını gösterip “Bu sopa elimdeyken Türkiye Başbakanı ile
görüştüm!” açıklaması rezaletine rağmen Amerika’ya gidip Obama’nın sırtını sıvazlayıp
fırıldaklık, yalamalık eden, kitap okumadığını, okuyanlardan içerikleri
hakkında bilgi aldığını söyleyerek henüz “Soferim/Okuyucu” aşamasına gelememiş
cahil bir Süryani olduğunu itiraf eden, soyu Gürcistan’ın 2003 yılında AvrupaParlamentosunda verdiği Azınlık Raporunda belirtilen, 1915 ile 1917 arasında
Enver Paşa’nın korkusundan Gürcistan Batum’a sığınmış, kurdukları Bagata
(İsyancı) köyüne yerleşmiş, dedesi, 1917’de Kudüs’ün düşmesini takiben Adana’da
Klikya Ermeni Krallığı kurmak için Fransız askeri üniformasıyla Türk ve
Müslüman askerine kurşun sıkan Ermenilere destek için gönderildiği Adana’da
kahraman bir vatan evladının attığı kurşunla öldürüldüğünü “Adana’da zalim bir
vali varmış dedem ona karşı savaşırken ölmüş!” diye dedesinin ihanetini kahramanlık
olarak gösteren, sonrada “Müslüman kisvesiyle” Rize’ye oradan İstanbul’a gelmiş
asi, işbirlikçi, hain bir Süryani-Mason olan Recep Tayyip Erdoğan’a bu halk nasıl
“Başbakanım” diyebilir?
Aslında küresel
sermaye kurumlarınca oynanan oyunlarla bu çakma alternatifsiz gösterilen, içi
ve beyni boş “eşboşbakanımızın” pek te umurunda değildir. O Tunus, Fas gezileri
yaparken ordunun yerini alacak, kurulacak polis devletinin ordusu olacak polis
teşkilatına “Tank” satın alınmasına olanak veren yasa da bu gün oylamadan
geçmiştir.
Gezi Parkı eylemleri kendisine karşı halkın sabrının taştığı
son noktadır. Bir polisin göstericilere orantısız güç kullanması yüzünden “halkına baskı yapan polislerin olduğu
bir ülkenin başbakanı olamam” diyerek istifa eden Bulgaristan başbakanı
kadar onurun başbakanımızda olmadığına yaklaşık on bir yıllık yaptıklarına
bakarak elbette tanığız.
İnsan olarak böyle bir erdeme sahip olmasını beklemesek te
bu güne kadar kazandığı zenginliği, şöhreti kendisine veren bu milletin huzuru,
mutluluğunun da onu ilgilendirmediği de halkın bir yarısına diğerini kırdıracak
açıklaması ile tanık olmamıza rağmen, beraber yürüdüğü arkadaşlarının huzur ve
refahları hatırına istifa etmesi gerektiğine artık karar vermek zorundadır.
|
Taksim meydanında Gezi Parkı Eylemcileri |
Ey eşboşbakan, önce kendine, ailene ve arkadaşlarına bir
iyilik et istifa et ve böylece de senden usanmış Ortadoğu ve Türk ve Müslüman
dünyasına da iyilik ederek onları senden ve getireceğin felaketlerden kurtar!
Senin her zaman
alternatifin vardır, vardı ve de olacaktır. Yeter ki insanlığı senin
gibi bir ucubeden kurtar!
Kurtarmazsan millet
senden kurtulacak yolu zaten bulmuştur. Halkımızın her etnik kökenden ve dinden oluşan
antiemperyalist, bastığı toprağa sahip çıkan, ayrılıp birbirini yerken
toprağını batılı işgalcilere teslim etmeye karşı birlikte olmaktan mutlu olan
insanları senin köktendinci, işbirlikçi, ırkçı, teslimiyetçi siyasetlerine
karşı birleşmiştir.
Halen hükumet emirleriyle yapılan ağır polis saldırılarına
rağmen direnen gerçek kahramanlara da burada selam olsun!
Takdir okuyanındır.
04 Haziran 2013