Çanakkale Savaşının ardından 1918'de Yıldırım Orduları Komutanlığını, Alman Liman Von Sanders'ten devir alan Atatürk,madalyaları ile çekilmesine izin verdiği resminin altına Osmanlıca Hz.Muhammed'e saygı için şunu yazdırır;
“ Bir gaza ettik ki hoşnut eyledik peygamberi!!!”
Bu resmin çekilişinden 5 yıl sonra,bitirilmiş bir imparatorluktan da bağımsız bir devlet çıkaracaktır.
Siyaset,Tarih,Metafizik,Güncel-
Blog yazıları,Türk Milletine ve insanlığa adanmıştır.+40
Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?
Ey Türk Milleti! Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz
Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir. Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.
Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.
GURCISTAN AZINLIK RAPORUNDA YEZIT KURTLER SURYANILER VE OTEKILER
2003 GÜRCİSTAN'IN AZINLIK RAPORU- KÜRT YEZİTLER,SÜRYANİLER VE ÖTEKİLER
Resim 2015 Nisanında eklenmiştir
1812'den itibarenKafkasların Rus Çarlığı idaresine tamamen geçmesini takiben, Rusya,Vatikan ve batılı sömürgeci devletler bölgede kendisine ortak aramış ve Ermeniler, Süryani, Yezit ve Nasturi, Keldani Hristiyanlar ile Yezit Kürtleri bulmuşlar ve onlara bölgede devlet vât ederek,çok sayıda para ve mühimmat yanında siyasi destekler vererek isyanları körüklemişlerdi.
Iraklii
CHIKHLADZE
Gürcistan’ın Yezidi Kürtleri ve Süryanileri
Çağdaş Topluma Uyum Sağlamaları ve Sürgün Yaşamı
Sorunu
Bu makaleye konu olarak Gürcistan’da yaşayan çok sayıdaki azınlıktan
Yezidi Kürtleri ve Süryanileri özellikle seçtik çünkü her ikisinin de Kuzey ve
Kuzey doğu Irak’ın dışında bağımsız otonom (özerk) bölgeleri yoktur.
Bu da onların sürgünde olanlarının tarihi vatanlarıyla devlet konumunda
bir ilişkilerinin olmadığına işaret etmektedir.
Aynı zamanda, son Irak savaşıyla ilişkili olarak Gürcistan’da yaşayan
Kürt ve Süryani azınlıkları diğer azınlıklarla ortak olarak kendilerine özel
olan bazı devlet yapılanması sorunları beklentisi içine girmişlerdir.
Güney Kafkasya, 20’nci yüzyılda atalarının bölgeye kaçıp yerleşmelerinden
bu yana çoğunlukla Süryani ve Kürt azınlıklara bir barınak görevi görmektedir.
Ortadoğu’da yakında gerçekleşeceği umulan jeopolitik değişikliklerin
ortaya çıkmasına cevaben Gürcistan’da mevcut iç sorunlara ek olarak bu
toplulukların faaliyetlerinde bir yükselme görülmektedir.
2015 Ermeni Anma töreninde, Erivan'^da konuştu.
Hikâyeye
Genel Bakış;
Gürcistan’da Süryanilerden en erken M.S. VI. yy. da bahsedilmektedir.
Zamanında ilk önce 13 Süryani rahibi Urhai / Urfa’dan (Edessa-
Mezopotamia) Gürcistan’a gelmişlerdir.
Tarih onları 13 Aziz Süryani Baba olarak bilmektedir. İleri dönemin din
ulemalarından Aziz Nino gibiler henüz Hıristiyanlaşmış Gürcistan’ın
aydınlatılması, putperestlikten döndürülmesi için yaptıkları hizmetler onlarla
bağlantılıdır.
Yaptıkları Manastırlar ve kiliseler hala ayakta durmaktadır.
Ivo ve Zaa adlı iki Yezidi Kürt kardeşin Hıristiyan olarak Ioane ve Zakharia
Mkhargrdzeli adlarını aldıkları bilinmektedir. Bundan sonra kraliçe Tamara’nın
yakın korumaları olarak büyük ün kazandıkları bilinmektedir (12’nci ve 13’ncü
yüzyıllar).
Azerbaycan'dan 1992'de işgalle alınan Karabağ'da Yezidi Kürtlerden seçilmiş Ermeni askerleri
Bizans İmparatorluğu Türklere düştükten sonra, Türkler
komşuları üstünde etkilerini yaymak için defalarca deneyimlerde bulundular.
Osmanlı İmparatorluğu ile İran arasında Kafkasya ve Ortadoğu
üzerinde geçen 300 yıllık hâkimiyet savaşları 15’nci yüzyıl sonlarında
başlamıştır.
Süryaniler ve Yezidi Kürtler yakalandıkları düşmanlıklarla
devletliklerini kaybetmişlerdir. Gürcistan kendi bağımsızlığı için savaşmak zorundaydı
ve kendini savundu.
Komşuları Türklerin idaresinde yaşarken Gürcistan bölgede
tek gayrimüslüm devlet kalarak cazibe çekmişti. 1760’lar’da, Doğu Süryani Kilisesi Patriği Mor Avram ile onunla
yakın bağları bulunan Yezidi Kürtleriyle aralarında zaten var olan gizli
işbirliği anlaşması gereğince, Süryaniler ve Kürtler Gürcü Çarı II. Irakli’den yardım
istediler.
Tam doğru zaman ise Osmanlı
İmparatorluğunun 25 Eylül 1768’de Çarlık Rusya’sına savaş ilan ettiğinde geldi.
Uzun anlaşma görüşmelerinden sonra Rusya II. Irakli’yi Türkiye’yle
savaşa ikna edebildi. ((Opisanie sosednikh s Gruziey stran i narodov (Description of Lands and
Peoples Adjacent to Georgia)) Hazırlanan ve Kont Nikita Panin tarafından
‘Gürcistan
ve Komşu Halkların Topraklarının Tanımlanması’ yönergesine göre belirlenmiş
şartları Gürcistan heyetinin başkanı Artemii Andronikashvili kabul etti.
İran ve Osmanlı Türkleri arasında dağlarda ve vadilerde yaşayan Hıristiyan
Süryanilerin sayıları milyonlarla ifade edilecek kadar çoktu ve bunların askeri
tecrübeleri de yüksek düzeydeydi. Şimdi, Keşişlerini, rahiplerini, patriklerini,
şehzadelerini, ülkemizde yaşamalarına izin verilmesi için gönderdikleri bir
yıldı. Belgede Irakli Yezidi Kürtlerin ve
askeri tecrübelerinin az olduklarına işaret ediyordu.
1770 Nisanında, Rusya ile anlaşmasına göre Iraklii askerlerini Ahıska
üzerine gönderdi. Eş zamanlı olarak Süryani başrahibi İsaiah (İşaya) da Tiflis’i terk
etti. Her konuda tam destek sözü verdiklerinden, Kürt önderi Çoban Ağa ile
Katolik Süryani Simon’a Gürcü Çarının onları ortak düşmanları olan Türklere
karşı savaşmaya davet eden mektubunu taşıyordu.
Urfa'da Ermenilerden ele geçen Rus silahları
”…Katolik Süryani Simon Temmuz 1770’te
yazdığı mektubunda;’ Hepimiz, bize karşı önyargısız olmanızdan dolayı Hazreti
İsa’ya şükranlarımızı sunuyoruz…20.000 kadarlık bir ordu istediğiniz an emrinize
hazır olacaktır… Osmanlı Türklerinden korkmamamız için lütfen bize bir itimatname
bahşediniz. Birbirimizi daha iyi görebileceğimiz kadar bizlere yaklaşınız.
Ondan sonra sizlerin mutluluğu için ölmeye hazır olacağız. Vakar içinde size
hizmet ettiğimizi görmenizi umuyoruz.’
Süryani Başrahibi/Patriği İşaya (İsaiah) da yazısında; ‘ Yezidi
Kürtlerin önderlerine mektubunuz götürmek için Müslüman Kürdistan’a gittim.
Mektubunuzu başlarının üstüne koydular ve sizin mütevazi hizmetkârınız oldular.
Zaferiniz için dua ediyorlar ve Koşaba’da onlara bir kale vermenizi istiyorlar.
Birlikte katılabilecekleri bir kaleyi onlara veriniz. Hayvan sürülerine
ihtiyaçları yoktur. Sizin bu iyiliğinizi istiyorlar, size anlatabileceğim kadardır.
Bunların hepsi iyi savaşçılar olup önderleri Çoban Ağa’dır.’
Bu mektubu Çoban Ağa kendisi ‘Biz Mahmudi Yezidileri olarak, size
emniyetle gelebilmemiz için bir itimatname istiyoruz ve böylece kendimizi
güvende hissedebiliriz. Allah biliyor ki, size geldiğimiz zaman nasıl hizmet
edebileceğimizi göreceksiniz!’ diyerek onaylamıştır.
Akhaltsikhe (Ahıska) harekâtı başarıyla sonuçlandı, Gürcü Çarı birleşmiş
Süryani ve Yezidi Kürtlerinin topraklarına yaklaşınca bölgenin siyasi coğrafi
yapısı birden değişti.
Şüphe yok ki Çar II. Irakli’nin Türkiye’ye karşı desteği olduğunda Süryani
ve Kürtlerin Türkiye’ye karşı savaşmak için harekete hazır olduklarından şüphe
yoktu.
General Totleben’in ihaneti Gürcü Çarını planını değiştirmeye
zorlamıştı. Gürcü Çarı, Süryani ve Kürtlerin sadece Türkiye’ye karşı yanında
yer almalarını değil, kendisi Türkiye’ye karşı mücadele ederken onların Ortadoğu’dan
Gürcistan’a doğru harekâta başlamalarını da istiyordu. Dört bin Kürt ailesinin
Kakheti’ye (Halfeti) (Doğu Gürcistan-Azerbaycan Sınırında bir eyalet)
yerleştirildiklerine dair bilgiler vardır.
1915'te Ermenilerden ele geçirilen silah imalathanesi
Bu dönem, Gürcistan’da muhtelif düzineler halinde Süryani ailelerinin
ortaya çıktığı dönemdir. Osmanlı imparatorluğu ve İran’dan gelenler Mukhrani
bölgesine (Azerbaycan Sınırı) yerleştirilmişlerdi.
Rusya 1828’de İran ile Türkmençay Antlaşmasını imzaladığında, İranlı
Süryani ve Kürtler Gürcistan’da kiraladıkları yerlere gelmeye fırsat
bulmuşlardı. 19.yy.ın ikinci yarısında sayıları büyük rakamlara ulaşmıştı. Diğer
büyük Yezidi göçmen dalgası 1915-1917 döneminde ortaya çıkmıştı.
Türkiye’den hayatlarını kurtarmak için kaçmışlardı. Belgelere göre, sadece
Türklerin değil Müslüman Kürtlerin de Yezidilere karşı oldukları bilinmektedir.
Yezidi tarihçiler, sadece bir günde 56.000 Yezidi Kürtünün Aras Nehrinde
Müslüman Kürtlerin elleriyle öldürüldüklerini yazmaktadırlar.””
50.000 kadar Süryani de benzer bir kaderden kurtulmak için Gürcistan
Ermenistan’a gelmişlerdi.
20.yy.da Yezidi Gürcistan’daki Kürtlerinin rönesansları geriye gitmeye başlamıştı.
1915-17 dönemlerinde büyük kalabalıklar halinde Gürcistan’a göçen Süryani ve Yezidi Kürtleri ,özellikle Yezidi Kürtlerin dediklerine göre 1960-80 arası onların en iyi çağlarıydı. Tiyatroları,dramaları,radyoları,Kürt dilinde haftalık yayınları,profesörleri,akademisyenleri, artistleri,sanatçıları,sporcuları,partilerde boy gösterenleri vardı.
1915'te Ermenilerden ele geçirilen mayınlar
Ne zaman Sovyet dönemi sona erip Gürcistan bağımsızlığını kazandı ki,sayıları birden azalmaya başladı.
1989 nüfus sayımına göre 35.000 olan sayıları bu gün bazı Kürt derneklerinin ve kuruluşlarının bildirdiğine göre “6” binden fazla değildir. Göç eden Kürtlerin oranı kıyaslanan bütün diğer diyasporalardan fazladır.
1990’larda,Kürt dilindeki tiyatroları, radyoları,dans grupları kapandı,durdu.Diyaspora şöyle diyordu;”Basitçe,göçe zorlandık.
1990 öncesi Milliyetçilik krizlerinin ortasında göçe zorlandık.Aklıma gelmişken, Gamzakurdiya,dünyada bir tek Kürt Drama Tiyatrosunun ülkesinde olduğundan gurur duyduğunu söylerdi.Ancak eşitlik ve demokrasi vaazları veren Şevardnadze zamanında o da kapanmıştır.”
Kürtlerin çoğunluğu küçük köylerde,şehirlerde ve başkentte yaşayanlar ya ülkeyi terk etmişler ya da Tiflis’e göçmüşlerdir.
Tiflis’te dört okulda test kitapları ve yardımcı eğitim kitapları yanında çocuklara Kürt dili konuşma dili olarak öğretilmektedir.Sovyet dönemlerinde olduğu gibi bu gün de Kürt nüfusunun çoğunluğu Yezidi Kürtlerden oluşmaktadır.
1937-1946 dönemlerinde Ahıska Türkleri ile birlikte bütün Müslüman Kürtler de Samstkhe-Javekheti Batum ve Acarya bölgesinden Müslüman Kürtler de sürülmüşlerdir.
Günümüz Yezidi Kürtleri,tek ana sorunlarının bir tapınak eksikliği olduğunu söylemektedirler. Onlar,dünyanın en genç dinlerinden birisi olan Yezidizm’in takipçileridirler.
Gürcistan’da asla bir tapınağa sahip olmamışlardır.2002’de yaptıkları bir tapınak planı için seçilen arazinin fiyatını ödeyemediklerinden dolayı tapınak yapamadılar.Bu gün bundan bahseden kimse yoktur.
Makale bundan sonra da Yezidi örgütlenmeleri ve diğer konular hakkında bilgi vermeyi sürdürmektedir.Ben bu kadarını meramım için yeterli buldum.
Tercüme eden;
Blog yazarı Alaeddin Yavuz/Keykubat/adilyargic SÜRYANİ ASİLERİNİN BATUMA YERLEŞTİRİLDİĞİ YILLARDA RİZE RUS İŞGALİNDEYDİ. TAYYİP BEYİN DEDELERİNİN RİZE, POTOMYA (GÜNEYSU) NAHİYESİ PİLİHOZ (DUMANKAYA) KÖYÜNE GELİP YERLEŞMİŞLERDİ. ÇÜNKÜ, SÜRYANİLER DE KÜRTLER DE KENDİLERİNİ RUM KABUL EDERLER. HALİYLE RUM KÖYÜNE YERLEŞTİLER. SONRA DA SSCB RİZE'Yİ TÜRKİYE CUMHURİYETİNE BIRAKINCA, ŞAPKA İSYANINI BAŞLATANLAR GENE ONLAR OLDU. SÜNNİ İSLAMA ÇOK BENZEYEN, GÜNDE YEDİ VAKİT NAMAZ KILAN SÜRYANİLER, BEŞ VAKİT NAMAZ KILAN NASTURİLER, KELDANİLERİ ADLARI, İBADETLERİ, GÜNLÜK RAMAZAN ORUÇLARI, KURBANLARI İLE SÜNNİ MÜSLÜMANDAN AYIRT ETMEK İMKANSIZDIR. İŞTE SAHTE MÜSLÜMANIN DEDELERİNİN RİZE MACERASINI DA, SONER YALÇIN DAN OKUYALIM;
İSTİKLAL MAHKEMESİ BAŞBAKAN ERDOĞAN’IN HANGİ AKRABALARINI ASTI
(Alıntı yazı yorumsuz)
01.02.2012 11:40 Karakter boyutu :
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan özellikle son dönemlerde sık sık İstiklal Mahkemeleri’ne sözü getirerek, bu mahkemede görev yapmış “Üç Aliler”den kızgınlıkla bahsediyor.
Bu kadar çok dile getirilince ister istemez “özel bir nedeni mi var” diye düşünüyorsunuz. Şöyle ki:
Tarih: 25 Kasım 1925.
Şapka Kanunu kabul edildi.
Türkiye’de bu kanuna karşı isyanın çıktığı yerlerden biri de Başbakan Erdoğan’ın ailesinin yaşadığı Rize/Potomya (Güneysu) idi. Potomya Ulu Cami imamı Hafız Şaban Hoca’nın liderlik yaptığı ayaklanmaya Muhtar Yakup da katılıyor. Şeriatın korunması için Rize’yi basmayı, hapishaneyi boşaltmayı, hükümet konağını ele geçirmeyi hedefliyorlar. Ve önce Potomya’daki Jandarma Karakolu’nu basıyorlar. Karakol komutanı Onbaşı’yı asmak istiyorlar. Onbaşı “Ben de sizdenim” deyince canını kurtarıyor.
Bu arada halkı tahrik etmek için Peçeli Mehmet, “Ey ahali Ankara ihtilal içindedir. Mustafa Kemal üç yerinden yaralandı. İsmet Paşa ortadan kaldırıldı. Dindar paşalarımız hükümeti ellerinden aldılar. Şeriat kurtarılıyor. Korkulacak bir şey kalmamıştır” diye halka konuşma yapıyor. Halk galeyana geliyor, “Şapka giymeyeceğiz, askere de gitmeyeceğiz” diye bağırıyorlar.
Ayaklanmanın asıl meselesi bir yıl önce 17 Eylül 1924’te Rize’ye gelen Mustafa Kemal’in tüm ricalarına rağmen medreselerin bir daha açılmayacağını söyleyip, din hocalarının işsiz kalmasına sebep olan icraatıydı. Üstelik askerlikten de muaf olmayacaklardı. Sıradan vatandaş olmayı kabul edememişlerdi. Rize Valisi Hurşit Bey Potomya’da olanları Ankara’ya bildiriyor. Sonuçta isyan bastırılıyor.
Erdoğan'ın tarihçisi de kriptodur. Türk Yunan Konmfedrasyonu adı verilen İstail, Türkiye Yunanistan dan oluşan yeni Bizans imparatorluğu hayalinde Türk yoktur.
Osmanlı adlı Bizans projesinin İsrail'li beyni Prof Amikam Nahmani'nin kitabı
143 kişi tutuklanıyor.
İstiklal Mahkemesi önüne çıkarılıyor. Mahkeme Başkanı Afyon milletvekili Ali Çetinkaya, mahkeme üyeleri, Gaziantep milletvekili Kılıç Ali, Aydın milletvekili Reşit Galip ve Rize milletvekili Ali Zırh.
Karar veriliyor: 8 idam, 14 kişi 15 yıl, 22 kişi 10 yıl, 19 kişi 5 yıla mahkum ediliyor. 80 kişi beraat ediyor.
Rize şapka isyanıyla ilgili İstiklal Mahkemesi kararı ve bu 143 kişinin adı TBMM arşivinde vardır. Meraklı bir gazeteci bu zabıtları inceleyerek ve nüfus kayıt örneklerine bakarak bu isimler arasında kaçının Başbakan Erdoğan’ın akrabası olduğunu ortaya çıkarabilir.
Ve bu arada:
İsyandan sonra bir çok aile çocuklarını “beladan” uzaklaştırmak için İstanbul’a göndermiştir. Başbakan Erdoğan’ın babası da acaba bu nedenle mi İstanbul’a zorunlu göç etmişti?
Sonuçta, yanıtını aradığımız soru şu: Başbakan Erdoğan her fırsatta İstiklal Mahkemeleri’ne sitem ediyor, Kel Ali’den, Kılıç Ali’den “Üç Aliler Divanı”ndan öfkeyle bahsediyor. Bunun sebebi Potomya (Güneysu)’daki şapka ayaklanması mı?
Odatv.com (Soner Yalçın yazısıdır)" Bilginin yayılması, gerçeğin egemen olması için Soner beyin hoşgörüsüne sığınarak alıntıladığım yazısı burada bitiyor.
AKLI OLANLARA DAHA DELİL ÇOK... Recep Tayyip Erdoğan ın soyunun Siirtli imamlara dayanması konusu
Raporu Gürcistan AB'ye sunmuş, biz Türkçe'sini yazdık. Gene inanmadıysanız başbakanı batılı devlet adamlarına "Hristiyanlık Dinine sadakatle yaptığı hizmetleri" rapor ederken dinleyiniz. Sonra Gürcistan'ın yazdığı raporun İngilizcesine bakabilirsiniz;
Raporun Orjinal İngilizce Metni Iraklii CHIKHLADZE
The Yezidi Kurds and Assyrians of Georgia
The Problem of Diasporas and Integration into Contemporary Society
Iraklii Chikhladze
Executive Director,
International Eurokavkazasia Association
Tbilisi, Georgia
Giga Chikhladze
Executive Director, Profile Journal
Tbilisi, Georgia
Journal of the Central Asia & the Caucasus (3 /21, 2003)
Center for Social and Political Studies
www.ca-c.org
Sweden
We have deliberately selected the Assyrians and the Yezidi Kurds from among numerous
ethnic minorities living in Georgia as a subject of this article because both have no
independent national-autonomous entities except their autonomies in the north and
northeast of Iraq. This shows that the diasporas cannot communicate with their historical
homeland at the state level. At the same time, the expected state structure of postwar Iraq
may greatly affect the life of the Kurdish and Assyrian communities in Georgia that share
some of the problems with other ethnic minorities and have specific concerns of their
own. There are indications that these communities have stepped up their activeness partly
in response to the Georgian domestic problems and partly because of the coming
geopolitical changes in the Middle East. The Southern Caucasus has been serving as
home to the majority of the Kurds and Assyrians since the early 20th century when their
ancestors fled Turkey.
Today their diasporas may gain more weight in the context of possible geopolitical
changes that are expected soon.
Survey of History
Assyrians in Georgia were first mentioned in the 6th century A.D. It was at that time that
13 Assyrian monks from the city of Urhai (Edessa, Mesopotamia) came to Georgia.
History knows them as 13 saint Assyrian fathers. Later scholars likened their contribution
to the enlightenment of the newly Christianized Georgia to what Saint Nino had done to
convert the pagans. The monasteries and churches they founded are still standing.
The Yezidi Kurds probably came to Georgia during the reign of czar Georgy III (second
half of the 12th century) when one of the Kurdish tribes had to leave Mesopotamia and
settle in Armenia.
Later some of them started serving the Georgian czar. It is known for a fact that two
Yezidi Kurds, brothers Ivo and Zaa adopted Christianity and new names: Ioane and
Zakharia Mkhargrdzeli. Later they earned great fame as military leaders and personal
bodyguards of Queen Tamar (late 12th-early 13th century).
When the Byzantine Empire had fallen Turkey tried several times to spread its influence
to its neighbors.
For 300 years, starting with the late 15th century Persia and the Ottoman Empire were
waging wars for the domination over the Caucasus and the Middle East. The Assyrians
and Yezidi Kurds who by that time had lost their statehoods were the first to be caught in
the hostilities. Georgia also had to fight for its independence against Turkey and defended
it.
Georgia remained a free and non-Muslim state that attracted its neighbors living under
Turks. According to historical documents in the 1760s Assyrians and Kurds asked the
Georgian czar Irakly II for help—he had already been engaged in a secret correspondence
with the Patriarch of the Assyrian Church of the East Mar Avraam and wanted closer ties
with the Assyrians and Yezidi Kurds. The right moment came on 25 September, 1768
when the Ottoman Empire declared a war on Russia.
After long negotiations Russia convinced Irakly II to enter a war against Turkey. It was
on his instruction that Opisanie sosednikh s Gruziey stran i narodov (Description of
Lands and Peoples Adjacent to Georgia) was drawn for Count Nikita Panin who received
it from Georgian envoy Artemii Andronikashvili.
The document gave much space to Kurds and Assyrians who, Irakly expected, could play
a certain role in the war. It said, in particular: “The Assyrians who are living between
Persia and the Ottoman Turks and who are numerous and own mountains and valleys are
all Christians; there are several millions of them and they have military experience. It is
for a year now that they have been sending clerics, priests and bishops, and princes with
requests to be allowed to move to our country.” The document says less about the Kurds
yet Irakly specially pointed to their military skills.
In April 1770, according to his understanding with Russia, Irakly II sent his troops
toward Akhaltsikhe.
Simultaneously Assyrian Bishop Isaiah left Tbilisi. He was carrying letters to Assyrian
Catholicos Simon and Kurdish leader Choban-aga in which the Georgian czar invited
them to fight together against their common enemy, Turkey, and promised his all-round
support. These plans failed because Russian General Totleben, Irakly’s ally, changed his
mind and turned his detachment back to Kartli that amounted to a betrayal.
In September 1770, the Georgian czar got replies to his letters. Assyrian Catholicos
Simon wrote in a letter dated July 1770: “We all thank Jesus Christ for your benevolence
to us… An army of 20 thousand will be at your disposal… Please, send us a grant charter
that would encourage us and allow us not to be afraid of the Ottoman Turks. Approach us
so that we can see each other better. After that we shall be prepared to die for your
happiness… We all hope to see the time when we can serve you with dignity.” Assyrian
Bishop Isaiah wrote: “I went to Islamic Kurdistan to meet the Yezidi leaders and show
them your letter.
They were very happy, placed the letter on their heads and became your humble servants.
They are praying for your victory and ask you to give them the fortress of Khoshaba.
Give them the fortress so that they can gather together there; they do not need cattle.
They ask you for this favor—this is what I can tell you.
They are all good warriors and recognize Choban-aga as their leader.”
Choban-aga himself confirmed this in a letter to the czar, in which he said: “We the
Mahmud Yezidis ask you for a grant charter so that we can come to you safely, so that
we become assured of our safety.
God knows that when we come and bow to you, you will see that we know how to
serve.”1
Had the Akhaltsikhe operation been successful and had the Georgian czar approached the
lands of the Kurds and Assyrians their unification could well have changed the
geopolitical situation in the region. There is no doubt that both the Kurds and Assyrians
were prepared to move against Turkey if supported by Irakly II. It was General
Totleben’s betrayal that forced the Georgian czar to change his plans.
The Georgian czar not only wanted to side with the Kurds and Assyrians in his struggle
against Turkey but also wanted to move them from the Middle East to Georgia. There is
information that about four thousand Kurdish families did arrive and settled in Kakheti
(eastern Georgia).
It was at the same time that the first Assyrian community of several dozen families
appeared in Georgia. They arrived in Mukhrani (Mtskheta District) from Iran and
Ottoman Empire.
When Russia signed a Turkmanchai Peace Treaty with Iran in 1828 Iranian Assyrians
and Kurds got an opportunity to come to Georgia as hired hands. In the latter half of the
19th century they started arriving in great numbers. Another great wave of Yezidi
immigrants occurred even later, in 1915-1917.
They fled Turkey to save their lives. There is information that not only Turks but also
Muslim Kurds were also against the Yezidi Kurds. Yezidi historians believe that in one
day 56 thou of their compatriots died at the hands of Muslim Kurds at the River Arax.
About 50 thou Assyrians came to Georgia and Armenia to avoid a similar sad fate in
Turkey.
Yezidi Kurds in Georgia in the 20th Century: From Their Renaissance Back to Decline?
Yezidi Kurds and Assyrians arrived in Georgia in great numbers in 1915-1917.
According to what they say themselves the 1960s-1980s were the best time for Yezidi
Kurds: they received their own drama theater (the only in the world) and a folk dance
group; days of Kurdish culture became a regular feature while the radio ran weekly
broadcasts in the Kurdish language. “It was at that time that Kurdish intelligentsia
appeared:”2 there were professors and academics, artists and actors, sportsmen and party
functionaries among them.
When Georgia became independent the number of Kurds in it began to reduce: there were
about 35 thou of them according to the population census of 1989; today, according to
various Kurdish organizations (their figures are very close) there are not more than six
thou. The share of emigrating Kurds is the highest compared to all other diasporas.
Early in the 1990s the theater and the dance group were closed down while the radio
stopped its broadcasts in Kurdish. The diaspora has the following to say about the
situation: “We are simply forced to migrate. The majority left not during the nationalist
hysterics of the early 1990s but during Shevardnadze’s time. By the way, Gamzakhurdia
said many times that he was proud of the fact that the only Kurdish drama theater in the
world worked in his republic. Under Shevardnadze who preaches democracy and equality
the theater was closed down.”3
Before that the majority of the Kurds were urban dwellers and lived in the capital and
other large cities yet in Kakheti there were several predominantly Kurdish villages.
Today, they stand empty or received new migrants. Those who used to live there either
left the country or moved to Tbilisi. It is interesting to note that in the capital Kurds form
compact communities mainly in the outskirts where the flats are much cheaper than in the
center. The majority is engaged in hard manual labor.
The Kurdish language is taught in four schools in Tbilisi that lack curricular, textbooks
and teaching aids. The children are taught mainly the spoken tongue.
Today, like in Soviet times, the Kurdish population of Georgia is mainly Yezidic. In
1937-1946 nearly all Muslim Kurds were deported from Samtskhe-Javakheti together
with Meskhetian Turks; the same fate befell the Muslim Kurds from Batumi and
Adzharia in general.
Today, the Yezidi Kurds believe that lack of a temple is one of their main problems. They
are the followers of Yezidism, one of the earliest religions in the world yet they have
never had a temple in Georgia. In 2002, there were plans to build one yet the leaders of
the community could not pay for the land on which the temple was expected to stand the
price that was asked. Today, there is no talk about this project.
The Organizations of Yezidi Kurds
In 1988, the Yezidi Kurds formed an organization called Runai that existed from 1988 to
1998. Later they set up a Society of the Kurdish Citizens of Georgia that became a Union
of the Yezidis of Georgia in 1998. By early 2002 the country had several Kurdish
(Yezidic) structures. According to Chairman of the Union of the Yezidis of Georgia
Rostom Atashov, the majority did nothing to protect the interests of the Yezidis.4 He has
said: “They are much more concerned with their personal interests. Certain politicians
profit from the continued existence of these organizations because they can use them at
opportune moments.” The majority of the Kurdish diaspora is convinced that today only
the Union of the Yezidis and the International Foundation for Protecting the Rights and
the Religious-Cultural Heritage of the Kurds (registered in May 2001) are the only
efficient structures.
In 2003, the Union of the Yezidis with the support of the New Right Party started
publishing a Russian-language newspaper. The first Kurdish newspaper Glavezh (The
Morning Star) is published irregularly.
Ethnic Self-Awareness: Activization under Pressure
The largest number of Kurds and Yezidis are living in Turkey, Iran, Iraq, Syria, Lebanon,
and Germany.
On the former Soviet territory they are concentrated in Russia, Georgia, Azerbaijan, and
Armenia.
They are mainly Muslims, the smaller part of them follow Yezidism. All clashes that
happened between them in the past were triggered by religious contradictions. In the
Soviet Union there were no clashes because all religious and ethnic issues were carefully
avoided. This was a time of partial assimilation that was cut short in the early 1990s
when leaders of the first wave of national-liberation struggle headed by Gamsakhurdia
came to power in Georgia. Ethnic tension and ethnic conflicts became common. In
response the diasporas were forming their ethnic self-awareness at a fast pace. The Yezidi
Kurds were no exception.
Under Shevardnadze they started defending their rights—today this has become
especially clear. In the religious sphere the situation is less clear: though being aware of
their ethnic affiliation the Yezidis celebrate Christian Orthodox and Catholic Christmas
together with the rest of the country, as well as Georgian national holidays. This is an
eloquent fact: first, for many centuries the diaspora could not practice its religion in
Yezidi temples; second, all local national minorities appreciated Georgian tolerance,
evident at all periods except the last decade.
The community is not represented in the higher echelons of power yet Levan Gvindzhilia,
Chairman of the Georgian State Linguistic Chamber, says: “The Kurds are an inalienable
part of Georgian culture. I should say that many of their complaints and demands are not
justified. In a democratic state the authorities look after all population strata not only the
ethnic diasporas. Democracy cannot accept such division. Under the Georgian
Constitution each person has the right to profess any religion; all ethnic groups are equal
in Georgia. All people are living in equally difficult economic conditions. The
authorities should not be blamed for an absence of Kurds from the state structures. The
deputies are not elected because of their ethnic affiliation—they are expected to have
their voters and to know the Georgian language. It was only in the U.S.S.R. that they
compiled lists and quotas for the deputies: one milkmaid, two tea growers, three
Armenians, etc. In a democratic state that would spell violation of the laws and
Constitution.”5
Complete Integration of the Kurds (Yezidis) into Society—Is It Still Far Away?
It turned out that Georgian society is not ready to adequately respond to the desire of the
Yezidi Kurds to become its component part. Those of the members who tried to
consolidate the diaspora’s position in Georgian society found themselves in a conflict
with it. Here is a confirmation. At a conference held in October 2002 the Kurds voiced
their disapproval of the authorities. Several newspapers and journals published in Tbilisi
responded with highly subjective publications that accused those who spoke at the
conference of anti-Georgian feelings, separatism and extremism with no reason at all.
Some of them even carried articles entitled: “Georgian Ocalans,”6 “Is There a Threat of
Kurdish Separatism?”7 “Shevardnadze Is Fanning a Conflict Between the Kurds and the
Georgians,”8 “Kurds Are Threatening Georgians,”9 etc. The press treated negatively the
fact that the Kurds asked the authorities to pay attention to their needs. Such response
(even if of a small part of the media) testifies that today people as a whole are not
prepared to look at the diaspora as part of Georgian society.
The Kurdish and Yezidi communities interpreted these publications as an attempt of
certain political forces to provoke ethnic tension and to divide the diaspora. Some people
even said that it was an attempt to use the Kurdish issue against the president of Georgia:
“Kurds are a good target for such provocations because they are defenseless. Our
diaspora is poorly organized, politically indifferent and mainly poorly educated. Similar
attempts aimed at other diasporas are fraught with complications: there is Russia
behind the Russians, Armenia behind the Armenians, etc.”10
It seems that these publications were prompted by the fact that Georgian society is still
not ready to accept the Yezidi Kurds as its part. This however does not justify the
publications that infringe on the democratic rights and freedoms not only of the Kurds
and Yezidis but also all Georgian citizens irrespective of their ethnic origins.
The Assyrian Community
Few people know that there is a small namesake of one of the most powerful states of the
ancient world, Assyria, in Georgia. I mean the village of Asurety some fifty kilometers
away from Tbilisi. I do not know how it happened but I do know that the relations
between Georgia and Assyrians started several centuries ago.
According to the 1989 population census, there were 8,600 Assyrians in the republic, that
is, they were fewer than the Kurds. The Assyrian National Congress insists that there
were much more of them, up to 12 thousand. Half of them left Georgia in the 1990s;
today there are approximately six thousand. Like the Kurds they prefer to live in compact
groups; their villages are scattered across the republic.
The largest and the oldest of them is Dzveli Kanda (Mtskheta District) with 350 families
(about 1,500 people), 80 percent of them are Assyrians. In the village of Gardabani there
are 110 families (600 to 700 people). It is commonly believed there are 2,000-2,500
Assyrians living in Tbilisi where one of the compact settlements is found in the Kukia
locality (about 800 people). There are Assyrians in Kutaisi, Batumi, Senaki, Zugdidi, and
Zestafoni.
More About History
I have already written that Assyrians started arriving in Georgia in the latter half of the
19th century; they mainly settled in Tiflis and became Russian citizens. By the end of the
19th century there were over five thousands of them living in Georgia.
It was at that time that the Tiflis Assyrians received an Assyrian church, a school, and a
newspaper Modynkha (The East) in their tongue. In 1912, Assyrians acquired a drama
circle, the first in their history.
(Daha önce Süryanilerin, 19. yüzyılın ortalarında Gürcistan'a gelmeye başladıklarını, büyük oranda Tiflis'e yerleşerek Rus vatandaşı olduklarını yazmıştım. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde bunlardan "5000'i" Gürcistan'da yaşıyordu. Bu zamanlar Süryanilerin kendi kiliselerini, okullarını inşa ettikleri, kendi dillerinde "Modinka(Doğu" gazetesini çıkardıkları dönemdi. 1912'de Süryaniler, tarihlerinde ilk kez Tiyatroya sahip oldular).
There was a theater troupe headed by public figure Freidun Aturaya that acted in the
Zubalov People’s Theater (now the Mardzhanishvili Theater).During World War I the
local Assyrian community organized a Committee in Tiflis aided by the government that
helped Assyrian refugees.At that time the Assyrians fled Turkey in great numbers; the
Assyrian National Council in exile also functioned in the Georgian capital while Dr.
Freidun Aturaya set up an Assyrian Socialist Party of the Transcaucasus, the first step
toward political organizations of the Assyrians of later times.
(Birinci Dünya Savaşında, Süryani toplumu, Tiflis'te Süryani göçmenleri için yerel bir komite örgütledi. Bu zamanda Süryaniler büyük ölçüde Türkiye'yi terk ettiler. Sürgündeki Süryani Milli konseyi, Gürcistan'ın başkentinde Dr. Feridun Aturaya'nın, Asurilerin ileri zamanlardaki ziyasetlerini belirleyecek olan ilk adımı Kafkasya Süryani Sosyalist Partisi kurarak attı. )
Under Bolsheviks the community published a newspaper Kokhva d Modynkha (The Star
of the East), ran all sorts of circles and three newly opened Assyrian schools in Tiflis.
The community flourished until 1937 when the greater part of intellectuals and the clergy
was repressed, the schools and newspaper closed down. There were attempts to transfer
the Assyrian written language to Latin script. Ten years later a wave of repressions
returned: Assyrians were deported to Siberia and Kazakhstan in huge numbers—many of
them came back only after the rehabilitation of 1954.
(1937'de büyük oranda Süryaniler, Kazakistan ve Sibirya'ya sürüldüler, sürülenlerin çoğu 1954'te geri döndüler)
In 1956, an Assyrian public figure Angelina Grigoria created an Assyrian folk dance and
song ensemble, the first in the Soviet Union, and a Club of Lovers of Assyrian Literature.
In 1989, a Center of Assyrian Culture was set up that in 1992 became the Assyrian
National Congress of Georgia with a youth department, two groups of folk dance, and a
newspaper Aviuta (Harmony). In 1996, a mission of the Assyrian-Chaldean Catholic
Church appeared in Tbilisi.
The Assyrian Community Today
As distinct from other ethnic communities of Georgia the Assyrian community lost few
of its members during the years of independence. What is more, even those who left
home to make money in other countries did not sell their houses and preserved their
Georgian citizenship. Many of them do come back.
According to the Assyrian National Congress of Georgia, the larger part of those who had
gone to make money in the Krasnodar Territory and Moscow returned because of the
wave of chauvinistic sentiments in Russia (especially in the south and in Moscow). Some
of those who had emigrated to Germany also returned.
From the very beginning the migrants were mostly the Russian-speaking members (who
know next to nothing of Georgian) of the community because they had found it hard to
integrate into Georgian society in which the Russian language no longer plays the role it
used to play. Such people cannot find jobs and have to live in a certain limited linguistic
space. The Assyrians of Gardabani (Kvemo Kartli) have found themselves in the most
difficult situation. They are divided according to their confessions: there are Catholics
and Orthodox Christians among them; until recently there were no mixed marriages
between the two religious communities.
The Gardabani District is mainly populated by ethnic Azeris who speak poor Georgian.
This has placed the local Assyrians into a reservation of sorts. On the one hand, they
cannot assimilate and continue living as a community; on the other, they are excluded
from society by the integration processes going on everywhere in the country.
Those who live in another Assyrian village, Dzveli Kanda, are in a different situation—
the local Assyrians have a good command of Georgian (which they use in everyday life);
many have Georgian relatives. The same applies to the Assyrians of western Georgia.
They integrate easily and less frequently leave their homeland.
Teaching the Assyrian language is another problem: it is taught in the village of Dzveli
Kanda and in Tbilisi where there are special language courses at the Assyrian-Chaldean
Catholic Church headed by priest Benyamin Bit-Yadgar. Like the Kurdish community,
the Assyrian village school and the courses in the capital lack books and textbooks in the
Assyrian. The local Assyrian community maintains close contacts with the Assyrian
autonomy in the north of Iraq (the historical homeland of all Assyrians) that periodically
sends them textbooks, the number of which are not nearly enough.
In August 2002, the sport teams of the Assyrians of Georgia took part in the Pan-
Assyrian Games (the so-called Tammuz Games) in the city of Urmia (Iran) that in the
18th century was one of the largest Assyrian cultural centers. The Georgian Assyrian
team came third—the fact that says that the community has a future.
What Next?
There is an opinion that the relations between the state and ethnic minorities can be
regulated through laws. The ethnic communities agree with this. “We are convinced that
a law on ethnic minorities is necessary and that it can be used to regulate the relationships
between the state and the communities. Today we cannot do this. This is especially
important for the minorities that have no statehoods anywhere in the world. I have in
mind not only Assyrians but also the Kurds and the Yezidis.”11 Members of the Kurdish
diaspora believe that its continued existence is threatened. Georgy Shamoev has said:
“The Kurdish diaspora in Georgia is a political, economic, and social outsider. If we fail
to overcome this inferiority complex the Georgian Kurds as a community will be doomed
to extinction.”12
Epilogue
The above suggests at least two conclusions.
First, the communities have no representatives in the echelons of power; they play an
insignificant role in the country’s social and political life. The international and regional
conferences and seminars convened to discuss the problems of diasporas and ethnic
minorities often ignore the problems associated with the Kurds and Assyrians living in
Georgia. Their political passivity increases the communities’ isolation from Georgia’s
public life while their poor command of Georgian and the difficulties of learning it make
their isolation from the rest of the population even more complete.
Second, while practically the entire population of the country is very concerned with the
problem of migration the Yezidi Kurds are afraid that their community may disappear
altogether13; at the same time, the majority of the Assyrians plan to stay in Georgia. If the
economic crisis drags on and if the old territorial conflicts breed new problems more
people may wish to leave the republic. On the other hand, if the country recovers one can
expect many of the emigrants to come back. In addition, if an independent Kurdish state
is set up in Iraq the Kurdish community in Georgia may become more active because it
maintains close ties with the Kurdish autonomy in Iraq. The Assyrian autonomy in Iraq
may also strengthen its position that will boost the public and political activity of the
Assyrian community of Georgia.
There is no doubt that both communities will survive. The question is: how deep will they
integrate into contemporary society and what role will they be prepared to play in the
country’s public and political life? It seems that this will depend on the geopolitical
realities and the democratic processes in the republic of Georgia.
Notes
1 V.G. Macharadze, Materialy po istorii russko-gruzinskikh otnosheniy vtoroi poloviny XVIII v., Part 2,
Tbilisi, 1968, pp. 230-237.
2 From a speech of historian and ethnographer Kerim Ankosi delivered at a conference in the Caucasian
House that discussed the problems of the diaspora of Yezidi Kurds, October 2002.
3 From a speech of the former art director of the Kurd theater M. Dzhafarov at a conference in the
Caucasian House that discussed the problems of the diaspora of Yezidi Kurds, October 2002.
4 See: Kavkazskiy aktsent, No. 4 (53), 2002.
5 From a speech at a conference in the Caucasian House that discussed the problems of the Yezidi Kurds,
October 2002.
6 See: The Georgian Times, No. 045, 21-28 November, 2002.
10 From an interview of President of the International Foundation for Protecting the Rights and the
Religious-Cultural Heritage of the Kurds Georgy Shamoev, 27 January, 2003 (the authors’ archives).
11 From an interview of Vice-President of the Assyrian National Congress of Georgia David Adamov, 16
October, 2002 (the authors’ archives).
12 See: Institute for War and Peace Reporting (IWPR), CRS No. 166, 13-Feb-03. “Gruzia: Kurdskoe
menshinstvo mozhet prosto ischeznut,” 2003.
13 See: Institute for War and Peace Reporting (IWPR), CRS No. 166, 13-Feb-03. “Gruzia: Kurdskoe
menshinstvo mozhet prosto ischeznut,” 200
http://www.aina.org/reports/tykaaog.pdf
EKTİR;
BAŞBAKAN ERMENİ SOYKIRIMINI DA TANIMIŞTIR.
Sonunda Başbakan beni kırmadı ve Ermeni soykırımını da tanıyarak ihanetini belgeledi.
Tarihi mesaj dünya basınında
Başbakan Erdoğan'ın 1915 olaylarına ilişkin mesajı,
Associated Press, Wall Street Journal ve Washington Post başta olmak
üzere ABD ve Avrupa basınında geniş yer buldu.
ABD Dışişleri Bakanlığı, ''Başbakan Erdoğan'ın,
Ermenilerin 1915 yılında yaşadığı acıları kamuoyu önünde tarihi
kabulünden memnuniyet duyuyoruz" açıklamasını yaparken, Associated Press
haber ajansı, Erdoğan'ın açıklamasını "Ermenilere yönelik eşi
görülmemiş bir gönül alma mesajı" olarak yorumladı.
Washington Post'ta yer alan köşe yazısında, "1915 yılı olaylarının
yıllarca Türkiye'de çok az konuşulduğu" ifade edilerek, bu açıdan
Erdoğan'ın bu sözlerinin kayda değer bir durum olduğu belirtildi.
Erdoğan'ın açıklamasının Ermenice dahil 9 dilde yayımlanmasının
"Türkiye'nin bu konuda bir etki yaratma amacı taşıdığını gösterdiği"
değerlendirmesinde bulunuldu. Yazıda, "Erdoğan'ın açıklamasının dili,
açıkça üzerinde çok düşünülmüş bir dil, Ermeni toplumunun çoğuna göre
ise üzerinde aşırı derecede düşünülmüş bir açıklama" ifadesini
kullanıldı.
Gazetedeki yazıda, Erdoğan'ın açıklamasının, "Türkiye ile Ermenistan
arasındaki normalleşme sürecinde önemli bir adım yaratabileceği ve
tarihteki bir trajik ana yönelik diyalogları başlatabileceği"
kaydedildi. Yazıda ayrıca, "Başbakan Erdoğan'ın özellikle Kürtler olmak
üzere azınlıklarla ilişkileri geliştirmeye çalıştığına" işaret edildi.
Ancak, yine de "açıklamanın dili ve zamanlamasının birçok insanı tatmin
etmediği" yorumu yapıldı.
Los Angeles Times, Başbakan Erdoğan'ın mesajını "Türk lider Ermenilere
'soykırım' nedeniyle taziyelerini sundu" başlığıyla okuyucularına
duyurdu. Söz konusu mesajın 9 dilde yayımlandığını aktaran gazete,
"Türkiye Başbakanı Erdoğan, Türkiye'nin hala 'soykırım' olduğunu
reddettiği vahşetin 99'uncu yıl dönümü öncesinde, Ermenilerin 'soykırım'
kurbanı torunlarına taziyelerini sundu" ifadesini kullandı.
Haberde, Erdoğan'ın açıklamasından, uzlaştırıcı üslubu nedeniyle Türk
akademisyenlerin takdirle söz ettiğine yer verilirken, açıklamanın
Ermeni toplum liderleri tarafından ise eleştirildiğine değinildi.
Wall Street Journal gazetesinin internet portalında, "Türkiye Başbakanı
Erdoğan Ermeni ölümleri hakkında taziyelerini sundu" başlıklı haberde,
"Erdoğan, yaklaşık yüzyıl önceki 'Ermeni soykırımının' yıl dönümünün
gecesinde, Ermenilere bugüne dek eşi görülmemiş, uzlaştırıcı mesaj
sundu" ifadesine yer verdi.
Erdoğan'ın Birinci Dünya Savaşı sırasında meydana gelen olayları "ortak
acımız" diye adlandırdığını belirten gazete, Erdoğan'ın Ermenilerin
1915'teki tehcirinin gayri insani sonuçlar doğurduğunu hatırlattığını
kaydetti.
Reuters ise haberinde Erdoğan'ın 1915 yılı olaylarını "insanlık dışı"
olarak tanımladığını ve diğer Türk liderlere göre daha uzlaşmacı bir dil
kullandığını yazdı. Ajans, Türk hükümeti yetkililerinin yorumlarına
değinerek, ilk defa bir Türk başbakanının açıkça taziye sunduğu mesajı
"tarihi bir adım" olarak tanımladıkları görüşüne yer verdi.
Alman medyası: "önemli bir adım"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 1915 olaylarına ilişkin mesajı, Fransız ve Alman medyasında da geniş yer buldu.
France 24 televizyonu, Erdoğan'ın açıklaması için "Yeteri kadar nadir
rastlanılacak ve altı çizilmesi gereken bir bildiri" ifadesini kullandı.
Haberde Erdoğan'ın ilk defa açık bir şekilde Ermenilerin tarihte
yaşadığı dram hakkında konuştuğu vurgulandı.
Fransız Europe-1 radyosu ise dinleyicilerine Erdoğan'ın 1915'te hayatını
kaybeden Ermenilerin torunlarına seslenerek taziye mesajlarını
ilettiğini bunun "tarihte yeni bir sayfa" olduğunu duyurdu.
Le Monde gazetesi de Başbakanın önceki dönemlere göre daha uzlaşmacı bir
tavır sergilediğini vurgulayarak, "Erdoğan ilk kez bu kadar açık bir
şekilde bu dram hakkında konuştu" ifadesini kullandı.
Le Parisien gazetesi ise Erdoğan'ın taziye mesajının Türkiye'de "siyasi
bir deprem" niteliği taşıdığını savundu. Gazete bu durumun Türkiye
tarihinde bir ilk teşkil ettiği değerlendirmesine yer verdi.
Atlantico.fr sitesi ise olayların çıkmasından yüz yıl sonra hiçbir Türk
liderin Erdoğan'ın yaptığı şekilde açıklamalarda bulunmadığına dikkati
çekti.
Alman medyası mesajı "önemli bir adım" olarak değerlendirdi.
Tagesspiegel gazetesi internet sitesinde yer verdiği haberde, Türkiye
tarihinde ilk kez bir liderin, Ermenilerin tehciri konusunda resmi bir
anma mesajı yayımladığını yazdı.
Haberde gözlemcilerin, bu mesajı "önemli bir adım" olarak yorumladıkları
vurgulanırken, bunun "resmi bir özür anlamına gelmediği" kaydedildi.
Başbakan Erdoğan'ın açıklamasının Ermenice olarak da yayımlandığına
işaret edilen haberde, bunun da "sıra dışı bir adım" olduğu vurgulandı.
Süddeutsche Zeitung gazetesinin internet portalında "Erdoğan ilk kez
Ermenilere taziyelerini sundu" başlıklı haberde, gelişme "sürpriz"
olarak nitelendirildi.
Mesajın ayrıntılarına yer verilen haberde, Başbakan Erdoğan'ın önceki
liderlere göre uzlaşmacı bir ton kullandığına dikkat çekildi. Ankara ile
Erivan arasında 2009'da ilişkileri normalleştirme amacıyla protokol
imzalandığına ancak daha sonra sürecin donduğuna işaret edilen haberde,
"Başbakan Erdoğan'ın ifadelerinin Türkiye ile küçük komşusu Ermenistan
arasında ilişkileri iyileştirip iyileştiremeyeceği belirsizliğini
koruyor" değerlendirmesi yapıldı.
Gazetenin haberinde 1915'te yaşanan olayların niteliği ve kurbanların
sayısının bugün de tartışmalı olduğu, Ermenistan'ın soykırım
iddialarının Türkiye tarafından kabul edilmediği kaydedildi.
Alman yayın kuruluşu Deutsche Welle, Başbakan Erdoğan'ın mesajı için
"Türkiye elini uzattı" yorumunu yaptı. Erdoğan'ın mesajında, 1915
olaylarında ölen Ermenilerin torunlarına taziyelerini ilettiğine işaret
edilen haberde, bunun "sıra dışı bir jest" olduğu belirtildi.
ABD ve AB'den olumlu açıklamalar
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, Erdoğan'ın açıklamasını
memnuniyetle karşıladıklarını, bunu tarihi ve olumlu bir adım olarak
gördüklerini belirtti.
Psaki, "Başbakan Erdoğan'ın, Ermenilerin 1915 yılında yaşadığı acıları
kamuoyu önünde tarihi kabulünden memnuniyet duyuyoruz. Bunun,
gerçeklerin tam, dürüst ve adil şekilde kabul edilebileceğine yönelik
olumlu bir işaret olduğuna inanıyor, Türkler ve Ermeniler arasındaki
uzlaşı sürecini ileriye götüreceğini umuyoruz" dedi.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 1915 olaylarına ilişkin mesajını memnuniyetle karşıladı.
AB Komisyonu'nun genişleme ve komşuluk politikasından sorumlu üyesi
Stefan Füle, Twitter mesajında, "Başbakan Erdoğan'ın Ermenilere ilişkin
açıklamasını memnuniyetle karşılıyorum. Barışma kilit AB değeridir. Bu
ruha uygun adımların takip edeceğini umuyorum" ifadelerine yer verdi.
Başbakan Erdoğan, 1915 olaylarına ilişkin mesajında "Kadim ve eşsiz bir
coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının,
geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine
yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20.
yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur
içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.
Aynı dönemde benzer koşullarda yaşamını yitiren, etnik ve dini kökeni ne
olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarını da rahmetle ve saygıyla
anıyoruz" ifadelerini kullanmıştı.
İngiliz basını: "Erdoğan, taziyelerini ileten ilk Türk Başbakanı oldu"
Başbakan Erdoğan'ın 1915 olaylarına ilişkin yayımladığı mesaj, İngiliz basınında da geniş yer buldu.
Guardian gazetesi, 1915'te yaşananların Türkiye ve Ermenistan arasında tatsız bir ihtilafa neden olduğunu anımsattı.
Haberde, Ermenistan'ın Türkiye'den yaşananları "soykırım" olarak
tanımasını istediği, buna karşılık Türkiye'nin bu kavramı reddettiği
belirtildi. Başbakan Erdoğan'ın dünkü sözlerine yer veren gazete, konuya
ilişkin Hrant Dink'in kardeşi Orhan Dink'in "Açıklamayı çok
önemsiyorum.
Türkiye demokrasi inşa edecekse en temel taşlarından biri de budur.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın böyle bir açıklama yapması, Türkiye'de
yaşayan Ermeniler açısından, benim açımdan önemlidir. 'Gecikmiş'
denilebilir ama önemli olan, bu ilk adımın atılmasıdır. Bu adım iki
toplumun yavaş yavaş normalleşmesine doğru gitmeli" açıklamalarına yer
verdi.
Guardian, Türkiye-Ermenistan sınırının 1993'ten beri kapalı olduğunu
yazarak, sınırın Karabağ çatışması sonrası Azerbaycan'ı desteklemek için
kapatıldığını kaydetti. Erdoğan'ın dünkü açıklamasında Türkiye'nin
ortak bir tarih komisyonu kurulması önerisinde bulunduğunu yinelediği
belirtilerek, "Erdoğan konunun siyasi rant için kulanılmaması
gerektiğini söyledi" denildi.
İngiliz yayın kurumu BBC de Erdoğan'ın taziye mesajına yer verdi. Bunun bir ilk olduğuna dikkati çeken
BBC, açıklamanın 9 dilde yayınlandığını belirtti.
BBC Dünya Servisinden Güney Yıldız'ın görüşlerine de yer verilen haberde
Yıldız, "Başbakan Erdoğan'ın Ermenilerden özür dilemek konusunda
Türkiye'de siyasi bir baskı altında olmadığını" belirterek, "Ancak
şimdiye kadar görülmemiş bir şekilde taziyelerini ileterek, bunu tarihte
yapmış ilk Türk Başbakanı oldu" ifadelerini kullandı.
Yıldız, "Bu açıklamayı, Ankara ile Erivan hükümetleri arasındaki buzları
eritmek için somut adımlar takip etmeli" yorumunda bulundu.
Çin
Çin'de Şinhua ajansı, "Türkiye Başbakanından Ermenilere taziye mesajı"
başlığıyla verdiği haberde, Başbakan Erdoğan'ın Birinci Dünya
Savaşı'ndaki olay için kullandığı "Aynı hisleri paylaşıyorum" ifadesini
öne çıkardı.
"99 yıl önce meydana gelen olaya ilişkin ilk defa bir Türk liderin
böylesi bir açıklama yaptığının" altı çizilirken, Erdoğan'ın "1915
yılında yaşanan olayın insanlık dışı sonuçları oldu" ifadesine yer
verildi.
İtalya
İtalyan Corriere della Sera gazetesinin internet sayfasında yer alan
haberde, Erdoğan'ın ilk kez taziyelerini sunduğu belirtildi.
La Repubblica gazetesinin internet sitesinde de söz konusu mesaj,
"Ankara'nın daha önce yapmadığı tarihi bir olay" olarak nitelenirken,
mesajın aralarında Ermenice'nin de bulunduğu 9 dilde yayınlandığına
dikkat çekildi.
Il Messaggero gazetesi de Erdoğan'ın, 1915 olaylarının 100. yılına bir
sene kala farklı bir çizgi izleyerek, görünür bir baskı olmadan kimsenin
cesaret edemediği bir adım attığını yazdı.
Vatikan'a yakınlığıyla bilinen Avvenire gazetesinin bugünkü sayısının
ilk sayfasında "Erdoğan'dan Ermeni soykırımı konusunda ilk geçiş"
başlığı atılırken, "Erdoğan'ın yakınlarını 1915'teki olaylarda
kaybedenlere taziyelerini sunduğu, bunun 1900'lerin en trajik
sayfalarından birini silmeye yetmese de benzeri görülmemiş, sembolik
olarak çok güçlü bir jest olduğu" okuyucularına aktardı.
İtalyan AGI haber ajansı da "Erdoğan, 99 yıl sonra ilk kez taziye
iletti" başlığıyla okuyucularına aktardığı haberinde, başbakanın
mesajından bölümlere yer verdi.
Danimarka
Başbakan Erdoğan'ın mesaj, Danimarka basınında da yer buldu.
Daha çok uluslararası haber ajanslarının haberlerini kullanan gazeteler,
Başbakan Erdoğan'ın konuyla ilgili açıklamasından alıntılar aktardı.
Devlet televizyonu DR'nin de yer verdiği açıklamayla ilgili olarak
Jyllands Posten, Kristelig Dagblad, Avisen ve Berlingske gazeteleri, ilk
kez bir Türk liderden bu şekilde açıklama geldiğini vurguladı.
Berlingske gazetesi, Türkiye Başbakanının "Birinci Dünya Savaşı
sırasında Osmanlı askerleri tarafından öldürülen Ermeniler" için
ölenlerin torunlarına başsağlığı dilediğini yazdı.
1915'te yaşanan olaylarda ölenlerin sayıları ile ilgili farklı rakamlar
olduğunu ve iki taraf arasında anlaşmazlık bulunduğu belirtilen haberde,
Türkiye'nin "soykırım" iddiasını kabul etmediği ve Erdoğan'ın uzattığı
elin, Ermeni örgütleri tarafından geri çevrildiğini yazdı.
Jyllands Posten gazetesi ise Türkiye'nin, 1915'te Osmanlı
İmparatorluğunun dağılma sürecinde 300-500 bin arasında Ermeni ile bir o
kadar Türk'ün, Ermenilerin ise 1,5 milyon Ermeni'nin öldüğünü
savunduğunu yazdı.
Bu isyanlara destek veren,Sünni Kürtlerin de düşman oldukları şeytana tapan Yezid Kürtler ve Süryaniler de Ermenilerle birlikte Türk ve Müslümanlar üzerinde bir çok Müslümanın kıyımlarına katılmışlardı.
1915-1917 yılları arasında Ermeni İsyanlarının bastırılması üzerine Osmanlı Ermenileri tehcir etmeye yani Suriye bölgesine sürme işlemini başlatmıştı.
Olası bir toplu kıyımdan korkan bu işbirlikçiler Rusya'nın desteği ile kurulmuş Gürcistan'a sığınmışlardı.
Gürcistan Sünni Kürtlerden korkan Yezit Kürtleri Tiflis ve Erivan'a,Süryanileri de Batum'a yerleştirmişti.
Dünyayı 1000 yıldır yönettiklerini iddia eden Mason yapılanma
O zamanın Batum ve Tiflis'i günümüzün Yunanistan'ın Lavrion PKK kampıydı.
Bu rapor, 1925'de Şeyh Sait isyanına fikir babalığı etmekten dolayı İstiklal Mahkemesince Isparta Barla'ya sürülen,1950'de Menderes hükümetinin çıkardığı af yasasının ardından serbest kalan Said-i Kürdi (Nursi) nin yazıcısı Hüsrev'e bu sürgün sırasında yazdırdığı "Tarihçe-i Hayatım- Hayatımın Tarihçesi" adlı risalelerinde 1915 yılında Gürcistan Tiflis'e gittiği ve orada Çarlık Rusya'sının istihbaratından bir polis ile görüşmesini anlatır. Aynı yıl Bitlis'e geldiğinde Rus işgali başlar. Said-i Kürdi kaynağı kendisi olan anılarına göre bir çok kahramanlıklar göstermesine rağmen 1916'da Bitlis düşer ve Sait de esir olarak Rusya'ya götürülür.
Atatürk'ün,1915 Çanakkale Zaferinin ardından Kafkas Orduları Komutanlığına getirilmesinin ardından Bitlis 1916 Ağustos başlarında kurtarılır.
Burada dikkat edilecek en önemli nokta,yazı yazmayı bilmediği için * İstanbul'da Volkan Gazetesinde çıkan yazılarını yazan ve akıl hocası olan İngiliz rahip ajan Mr. Frew'un talimatı ile Said-i Kürdi Deliüzzaman'ın Rus istihbaratından polisle görüşmek için Tiflis'e gitmiştir. Oradan Bitlis'e geldiğinde Rus işgali başlamıştır.
12.yy.'da Kürt milliyetçiliğinin temeli Kürt Yezitliği Dinini kuran
Şeyh Hadi bin Emevi El Hekkari (Hakkari'nin Allah'ı)
*(Yezitlikte okumayazma büyük günahtır.Bu yüzden Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi (Nursi) yazı yazmayı öğrenmemiştir. Kuran'da Yahudi ve Hıristiyanlara "Kitap Ehli" denilmesi bu yüzdendir.Rum Suresi Tefsiri Elmalılı H.Yazır Oku) Ona ilk inananlar da Siirt, Mardin,Hakkari ve o bölgenin Yezit Kürtleridir.Said'in kötüleyip "onun ilmini anlamamakla suçladıkları" ise aklı başında Sünni mezhepten olan Şafii Kürtlerdir.
Demek ki bu görüşmede Said, Rus polisine Tiflis'in bütün askeri,nüfus,coğrafi özelliklerini vermiştir. Ruslarda Said'i kahraman yapacak jestleri de ona sunmuşlar ve "sözde esaret" döneminde ona çiftlik hayatı yaşatmışlardır.
Atatürk'ün Bitlis'İ kurtarması Rusların ve İngilizlerin kuracağı Kürdistan hayalini yıktığı için ömrü boyunca Atatürk düşmanı olmuştur.
Gene Isparta sürgünü ile başlayan sürgün hayatında 1925 Seyh Sait isyanının sorumlusu olduğu için idam edilen Palu'lu Şeyh Sait için şöyle demektedir;
"Biraderiazamım Şeyh Sait'in öcünü alacağım dedim aldım"
Peki ölümünden sorumlu tuttuğu kimdi?
Mustafa Kemal?
Mustafa Kemal hem ilaçlanarak hem de Veda filminde olduğu gibi başına kurşun sıkarak değil,10. Kasım 1938'de İsmet İnönü darbesi ile Dolmabahçe sarayına giren darbecilerin başında bulunan İsmet paşa nezaretindeki subaylarca, belki onun tarafından, başına kurşun sıkılarak öldürülmüştür inancı bende iyice yer etmiştir.
İsmet paşa'nın 12.Mayıs 1939'da İngiltere Kredi antlaşmasını takiben1950'de NATO'ya üyelik müracaatı,DP iktidarı ile Said-i Kürdi ve diğer isyancıları serbest bırakan yasaların çıkartılması her şekilde intikamı değil midir.?
1950'de başlatılan "Yeni Kemalizm" anlayışı ile İngiltere ve ABD mandalığını benimseyen Kemalizm ise Kemalizm'ın de mandalaştırılması değil midir?
Önce İnsan M.Kemal, ardından onun Kemalizmi katledildi.
Önce insan Mustafa Kemal öldürüldü ardından da ideolojisi olan Kemalizm öldürüldü. Sizce Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi, Şeyh Sait'in intikamını pek de güzel almamış mıdır?
Deliüzzaman-Zamanının delisi,işbirlikçisi.
Deliüzzaman'ın esaret anılarına döndüğümüzde, Rusya'da özellikle Türk ve Müslüman halklarla konuşur onları devrimci Leninistlerin safına değilde İngiliz+Çarlık yanlısı olmaya iknaya çalıştığı, bunda da Bitlis'in savunmasında "esir düşmesinin,Osmanlı Müslümanı olmasının etkisi büyüktür.
1917 devriminin ardından Sait, Polonya üzerinden serbest bırakılır ve İngilizlerin yardımıyla Türkiye'ye gelir. Ektiği tohumlar yüzünden Sosyalistlere cephe alan Müslüman Türkler, özellikle Kırım Türklerinin II.Dünya savaşı sırasında Almanları desteklemeleri yüzünden de Stalin tarafından Sibirya'ya sürülmeleriyle sonuçlanır. Milyonlarca Türk ve Müslüman "Karşı Devrimcilikle" suçlanarak katledilir. Bu Türk ve Müslüman kıyımının da sorumlusu Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi'dir.
Bu video'da 1916 Rus işgalinden sonra
Rus generali Nikolay Nikolaviç,
Şeyh Siat ile Seyit Rıza'ya
"üstün hizmet madalyası" takıyor
Osmanlının teslim olmasından Cumhuriyetin ilanına ve oradan Atatürk'ün ölümüne,1970'lerde başlayan sağ sol olaylarından günümüzdeki bölücü örgütün kurulmasına palazlanmasına her ihanet olayında buralarda eğitilip gönderilen işbirlikçi ajanlar çok yıkıcı roller oynamışlardır.
Sevr Haritası-Sarı Türklere bırakılan bölge,Mavi Ermenistan,Lacivert Yunanistan,Mor Fransa,Kırmızı İngiliz-Boğazlar Uluslararası kontrol bölgesi,diğer çizgili yerler de renklerine göre ülkelerin kontrol bölgeleri.Ayrıca Adana'da Klikya, Urfa'da da Edesa Ermeni Krallıkları kurulması için isyanlar da işgalcilerin destekleri altında sürdürülmektedir.Sarı Kırmızı çizgili İngiliz kontrol bölgesi de Kürdistan olarak düşünülmektedir.İhanetin nedeni bu haritadır.
Said-i Nursi'den Fethullah Gülen'e Adnan Menderes'ten AKP'ye kadar özellikle 1950den itibaren devleti ele geçiren Mason Kürt- Süryani, Ermeni İslam'ı olan Nurculuk ve Fethullahçılığın hem ülkemizde hem de "Arap Baharı" adı verilen Mason İslam hareketlerinin temelinde de bunlarla işbirliği içinde olan Semitik Arapları (Grek-Yahudi-Bedevi harmanı) Harran,Babil-Bağdat,Basra,Kuveyt, Bahreyn,Dakar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Necd'li Vehhabi Suud ve El Halife ailelerini ve akrabalarını görmekteyiz.
İşte Osmanlı'nın yıkılmasından Kore'de,Somali'de,Libya'da ve son olarak Suriye üzerine yapılacak Haçlı Seferlerinde Türk Ordusunu Haçlı Ordusu haline getiren ihanet yapılanması budur.
Bu yapılanma İngiliz İskoç Mason Locası merkezli Mısır'da Molla Efgani, İran'da Bahaullah Mazenderani, Hindistan'da Moğol Ahmed-i Kadıyani dinlerinden İngiliz rahip Ajanı Mr. Frew, Hamper, Lawrence gibi iyi yetiştirilmiş ajanlarca üretilmiş Kürt İslam'ı olan Nurcular ve bağımlıları siyasetin köktendinci "SAĞ-sağcı" tarafını oluşturur.
Osmanlı'nın Balkanlarda ve Kafkaslarda elden çıkmasına neden olmuş,dönme dedelerinden kalma işbirlikçiliklerini sürdüren ve göçmen olarak bilinen,kendilerinini,Balkan Alevileri, Alevi Kürtler olarak tanıtan Gnostik Ermeniler,şeytana tapan Bogomil Bulgarlar,Üniteryan Hırsitiyanlar ile Sabetayist Yahudiler, Nasyonal Sosyalist=Faşist Yezidi Kürtler de İttihat Terakki kökenli Moskova Mason Locasına bağlı Mason yapılanma da "SOL-solcu" siyasi kanadı oluşturdular.
Cumhuriyet döneminde Türkiye'nin İngiliz mandası haline getirilmesini takip eden soğuk savaş yıllarında Amerika'nın kuklası olmamıza tepki gösteren SSCB'nin Müslüman ve Türklere uyguladığı baskı yüzünden yapılan göçlerde,göçmenlerin aralarına karışarak yurdumuza giren bu işbirlikçiler,sinsice aldıkları desteklerle devleti ele geçirip palazlanmışlardır.
Bizim Ünlü Masonlarımız!!!
Dünün Osmanlısının Vatikan-Fener-Moskova bağlantılı işbirlikçi hainleri günümüzün Mason,Yezit,Haham imamları sözde solcu Che Guveraları oldular.
12.Mayıs.1950'de İngiltere- Türkiye Kredi Antlaşması ile İngiliz mandası haline getirilen devletimiz, teslimiyeti yapan İsmet paşa bile Emperyalist devletlerce tehlikeli görüldüğünden "Dörtlü Takrir" dümeni ile CHP'den istifa ettirilen, Tatar devleti kurmak isteyen, bu yüzden Yunan işgalinde Yunan askerlerine istihbarat taşıyan, hizmetlerini yapan Kırım Tatarlarından olan Adnan Menderes, Celal Bayar ve iki arkadaşlarının idaresinde kurdurulan Demokrat Partiye gereksinim duymuşlar ve Cumhuriyet tarihi boyunca bu parti ve türevlerini iktidara getirmişlerdir.
Adnan Menderes
Adnan Menderes'in,1955'de, küresel sermayenin Mason ağababası Rockefeller'in ABD hükümetine önerisiyle "Türkler köklü bir imparatorluk geçmişine sahiptir. Onlara nakdi yani nakit kredi vermeyi sürdürürsek gelişirler ve rakip olurlar. Bu yüzden onlara ayni yani mal şeklinde kredi verelim" önerisi yüzünden kesilen krediler sayesinde bütün projeleri yarım kalmıştır.
Mason Menderes ile Deliüzzaman ve kuryeleri
1958'lere gelindiğinde ABD Almanya'ya verdiği 150. milyon ABD Doları krediyi Türkiye'ye yönlendirdiyse de , hükümetin ihtiyacı olan en az 270.000.000ABD Dolarıdır. Bu yüzden SSCB'ye İş Bankası hisselerinin yarısı satmayı önermiş ve Ağustos 1960 tarihine randevu almıştı.
Menderes'in SSCB saflarına geçmesi demek NATO'nun güney kanadının yara alması-çökmesi demekti. ABD buna izin vermedi ve SSCB gezisine sayılı günler kala, Menderes iktidarı zamanında kurduğu Derin NATO terör örgütüne yaptırdığı darbe ile onu idam ettirdi. Pakistan'da Z.Ali Butto, Yunanistanda dede George Papandreu aynı dönemlerin benzer kurbanlarındandır.Başkaları da vardır.
ABD halen bu şekilde kredi vermeyi sürdürmekte olup,ordumuzun sahip olduğu silah,araç,gereç,donanım bütünüyle ABD Ordusu zimmetinde olup, NATO hizmetinde kullanılmak üzere Türkiye'ye teslim edilmiş olarak kayıtlarda yer almaktadır.
Bitlis'li Ermeni olan İsmet İnönü ile Bitlis'li Yezid mi Ermeni mi Yahudi mi olduğu belli olmayan İngiliz işbirlikçisi, 1952'de Zehra adlı saçmalığı yüzünden Vatikan'dan ödül almış Said-i Kürdi Deliüzzaman bu devleti parçalayacak olan Bitlis Makasının bıçakları olmuşlardır.
Bitlis Makası
Tam içinde bulunduğumuz bu gün TBMM'deki siyaset yapılanmasına baktığımızda,"dedesinin 1917'de Adana'daki zalim bir valiye savaşırken öldüğünü söyleyen,ama araştırıldığında,1917'de Cemal paşanın Süveyş Kanal yenilgisini takiben Kudüs'e giren, 1918'de de Suriye ve güney Doğu illerimizi ele geçiren,30 Ekim.1918 Mondros teslimiyet antlaşmasından sonra da Fransız,İngiliz orduları,1099 I.Haçlı seferinden sonra Haçlı Ordularının Urfa'da EDESA, Adana'da Klikya Ermeni Devletlerini yeniden kurmak için, Ermeni çetecilere Fransız asker üniforması giydirerek silahlandırıp isyana teşvik etmişlerdir.
1099-1135 arasındaki I.ve II.Haçlı Seferlerinde
Kurulan Klikya ve Edesa Ermeni Devletleri
Adana ve çevresinde bu isyancılara karşı savaşan Osmanlı askerine kumanda eden bu vatansever Osmanlı Valisine "Zalim" diyen, dedesinin haksızlığa dayanamadığı için (!),aslında Rus Çarının emri ile Batum'lardan ona karşı savaşa gitmiş ve öldürülmüş işbirlikçi olduğu anlaşılan,Batum'lu başbakan (Önce Rize'ye sonra İstanbul'a gelirler.) RE.T.E'nin AKP'si Yezit Kürtler,Yezit- Hristiyan Süryaniler, Gregoryen dönme Ermeniler ile Yahudi sermaye ülkemizin ABD'ci sağını temsil etmektedir.
(( 1917’den 1922’ye kadar Adana
Valileri (Alıntı)
“18 Aralık 1918'de
Fransızlar Adana'ya girdiğinde, vali(1) Hasan Nazım Akyürek.
Bu vatansever vali, Fransızlarla işbirliği yapmamış, onların isteklerine boyun
eğmemiş ve Eylül 1919'da istifa edip ayrılmış. Yerine (2)vekaleten gelen Nihat
Paşa (Anılmış) da bu görevde kalmamış, ama halkı örgütlemiş, sonra Konya'ya
gitmiş. Daha sonraki vali (3)Hopalı Esat Bey (Özoğuz) de
Fransızların isteklerini yapmadığından görevden alınmış. 27 Mart 1950'de
ölen Esat Özoğuz, sonraları Rize
ve
Kars milletvekilliği de yapmış. Vali vekili olarak atanan (4) Kadı Nazif
Efendi de Fransız isteklerini yerine getirmemiş. Milliyetçi, cesur ve
iyi bir idareci olan, yabancı dil bilen, Fransız kültürüne aşina eski ticaret
ve ziraat bakanlarından (5) Mehmet Celal Bey, 2 Kasım 1919'da Adana'ya
vali olarak gelmiş. İlk yaptığı iş, vilayetteki Fransız bayrağını
indirmek. Çukurova'da örgütlenmeye, çetelere ve kurulan Kilikya
cephesine al altından yardım eden değerli bir insan. Toroslardaki tünelleri
tahrip etmek isteyen 15 Türkü Fransızlar idama kalkınca, milli kuvvetler komutanı
Sinan Paşa'ya eğer bunlar öldürülürse, bende elimdeki bütün Fransız esirlerini
öldürtürüm diye ültimatom verdirten, akıllı bir idareci de. Bu ültimatom
etkili olmuş, Fransızlar idamdan vazgeçmişler.
Celal Bey'in yaptığı önemli hizmetlerden biri de şu: İstanbul
hükümetinin Kemalist harekatı kınayan fetvasına karşı, Kadirli müftüsüne bir
karşı fetva hazırlatması ve bunu camilerde okutması ve bu fetvada Kuvâ-yi
Milliyecileri öven sözlerin bulunması. Fransızlar, İstanbul hükümetine baskı
yapıp kendisini 20 Mayıs 1920'de görevinden aldırıyorlar. Onunla birlikte
eczacı Basri, Kemal Kusun, Fahri Uğurluda sürgün ediliyor. Bu değerli
vatansever devlet adamının vefat tarihi 1926.
Celal
Bey, valilikten ayrılıp gittikten sonra mektupçu Süleyman Çelik,
defterdar Tevfik Bey valilik tekliflerini reddediyorlar. Bu teklifi kabul
eden 20 Haziran 1920'de vilayet idare heyeti üyelerinden (6)Bağdatlı
Abdurrahman (Paksoy). Ne acı ki, bu zat işgalin son gününe kadar
Fransızların emrinde kalmış ve onların her istediğini yerine getirmiş. Baskı,
zulüm, sıkı yönetim ilanı, 9-13 Temmuz kaçkaç olayı, kaçanların geri dönmemesi
halinde mal ve mülklerine el konulacağı bildirileri. Bütün bunlarda vali olarak
onun imzası mevcut. Adana, Fransız işgali altında olduğu için, 5 Ağustos
1920'de Ankara hükümetinin kararıyla il merkezi Pozantı'ya alınmış. İlk
vali de İsmail Sefa Özler. Daha sonra Nuri Conker ve Serfiçeli Hilmi bey.
20
Ekim 1921'de Ankara anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla Hatay dışındaki Suriye
sınırımız çizildi. Anlaşma uyarınca, Fransızlar 2 ay içinde yani en geç 20
Aralık 1921'e kadar Çukurova'dan çekileceklerdi. Adana'yı Fransızlardan
devralmak için, yabancı dil ve diplomasi bilen bir bir valiye ihtiyaç duyuldu.
Çünkü, vali Hilmi Bey ve cephe komutanı Sinan Paşa bu iş için yeterli değildi.
Askeri işleri yönetecek Muhittin Akyüz Paşa, diğer sivil ve diplomatik işler
için de eski vali, milletvekili, müsteşar ve içişleri bakanlığı yapmış olan
1878 Rodos doğumlu Hamit Bey görevlendirildi.
Adana'daki
Fransız kuvvetleri komutanı general Dufie, teslim tarihinden çok önce vali
Bağdatlı Abdurrahman 'ı da yanına alarak Adana'yı terk etti. 5 Ocak'ta
şehir artık TÜrklerin elindedir. Gülhan Slem yazısı https://www.5ocakgazetesi.com/yazi/adana-valileri-1))
CHP'de gene Dersim İsyancıları,bölücü terör örgütü PKK'nın resmi temsilcisi BDP ile MHP'de gene bir Adanalı parti liderini görmek sizce tuhaf değil midir?
Bunca yıldır kökenleri Marmara, Ege, Akdeniz ve İç Anadolu'ya dayanan milletin bağrına basacağı bir siyasi önder ne yerli dönme ne de yabancı sömürgeciler tarafından halka hiç pompalanmamıştır.
Buralardan adam mı çıkmaz yoksa sömürgeciler ve işbirlikçileri mi tercih etmez?
Bence ikincisi geçerlidir.
Atatürk'ten bu yana siyasi önderlerin hepsinin doğulu,Güneyli, Kuzeyli dönme,göçmen ve işbirlikçilerden seçilmesi sizce tuhaf değil midir?
Demirel Arnavut'tur.Deniz Baykal da Yahudi Kırım-Hazar Tatarı'dır. İkisi de göçmendirler. Bahçeli Osmaniye'li, Fetoşçu kökenleri yüzünden şüphelensem de Türk olduğu kanısındayım.Yani sömürgeciler "yerli Türk veya 1876-1878 Balkan göçmenleri olan Evlad-ı Fatihanları" sevmezler.
Derdimiz "Irkçılık,kafatasçılık" değil ülkemizi ve Ortadoğu'yu haçlılara satan işbirlikçileri sergilemektir. Bu işbirlikçilerin anlaşılıp tanınabilmesi için tarihi,başımızdakilerin de tarihini bilmek gerekir. Tarihe baktığımızda bırakın işbirlikçi iktidarları,en azılı muhaliflerinin bile hep aynı kökenden,inançtan insanların devleti idaresinin başında olduklarını görmek sizce tuhaf değil mi?
Bir de siz araştırınız!
Ama haçlı seferine çanak tutan siyasetçilere muhalefet hareketine katılmaktan da geri durmayınız!
Kimseye de "Sen şusun" demeyiniz!
Sadece biliniz!
Silivri'de Amerikan Güneşine karşı işemekten yargısız mahkum edilmiş,olmamış darbenin suçluları arasında bile bunlarla aynı köken bağları olanlar başı çekmektedir. Hangisi gerçek vatansever hangisi vatanseverleri satan işbirlikçi ajan belli değildir. Umarım hepsi vatanseverdir.İnanmak istediğim de budur.
Bu belge işte bunca ihanet ve işbirlikçiliklerin kökenlerini ispata yarayan büyük bir önem taşıdığından kıymetlidir. O yüzden dilimize çevirmeyi,yayınlamayı uygun buldum.
Saygılarımla!
Keykubat
NOT; Gürcistan Batum 'dan Rize Potomya'ya oradan Kasımpaşa'ya göçen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Zalim Osmanlı Valisine direnen dedesini" anlatması ile dedeleri hakkında o kadar çok yazıldı ki ben Başbakanın kendi telaffuz ettiği Adana bağlantısını benimsemiş olduğumdan bu konuya vurgu yapıyorum.
İster Gürcü, ister Süryani ister Oset olsun,ister Kars'ta ister Adana'da öldürülmüş olsun ama soyunun Türk olmadığı,isyancı olduğu kesinleşti.İster Osmanlı ister Ermeni-Gürcü,Süryani yanlısı olsun.
Başbakan adama Ermeni isyanında işbirliği yapmış dedenin torunu denir mi hiç?
Bu kadar bilgi karmaşası ve şüphe yaratılırsa,şüpheler gerçekleşiyorsa ,tespitlere uyuyorsa deniyor işte.
Sıradan biri veya geçmişteki düzen partilerinden birisinin başı tarzında birisi olsa umurumda bile olmazdı. O da her şeye rağmen bir memur bir iş üstlenmiş yiyiyor içiyor,çalışıyor, bir yerlere hesap veriyor.Umarım tespit ettiğimiz karakterlerden değildir de,bir sürpriz olur da, bakın ülkemde herkes bana düşman oldu, soyumun emniyeti bile tehlike içinde, ben bu oyunu bırakıyorum gibi bir şeyler yapar da bir şeyleri durdurur da her şeyi unutulur.
Şehitler her gün artıyor,terör bitmiyor
Bu kadar açılımın ardından, Güneysu yerine Potomya dense n'olur demesinden Sümela, Akdamar kiliselerini, apartman kiliselerini ibadete açmaktan, patrikhane mallarının iadesine,terörü durdurmasından Müslüman ülkelerin işgaline ordu göndermesine kadar yaptığı işler onu benim tespitlerime oturtmaktadır.
Şu gerçek ki,Haçlı Seferlerinin bunca işbirlikçisi varken de bu seferlerin de durma ihtimalini hiç göremiyorum. RE.T.E gider işbirlikçinin başkası gelir, getirilir.Bu yüzden yazıyorum.
1978-79'da Kenan Evren benzeri operasyonla Kurmay başkanı yapılan
ABD onaylı,II.Kenan Evren Necdet Özel Paşa.
Umarım hayırlı olur (!)
N'apçaz yani demeyin sizde bir çözüm üretin ama akıllıca olsun!
Saygılar-Keykubat
2011-2012 Lise İnkılâp Tarihi derslerine Pontus İsyanları Atatürk'ün tanıtım ünitesinin ardından başlatılmış.Şöyle bir de Pontus isyan bölgesi haritası çizilmiş.
Yani Geçmişin acıları temizlenirken Pontus'ta kusur kalmayacak!
İ.Ö.89 Pontus ve Ermenistan Haritaları.
Ey Türk Milleti soyun mu kurudu azınlığa mı düştün?
Nerdesin?
Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez.
Keykubat'ın Notu;
Gürcistan'ın bu raporunu ben 2010 yılında bulup Türkçe'ye çevirdiğime göre 2003'te düzenlenmiş bu rapor neden daha önce ortaya çıkmadı? Sorusunu akla getirmektedir.
2008'de Gürcistan'ın Gürcu-Rus savaşında, Süryani-Batum'lu Recep Tayyip Erdoğan'ın Saakaşvili'ye attığı kazığın karşılığı olabilir.
Takdir sizindir!
Yoksa birisi benden önce bu raporu bulup yayınlayabilirdi değil mi?
Mesela dedik!
SÜRYANİ BELEDİYE BAŞKANI BU YAZILARIMI MAHKUMİYET SAYDI
BDP'li Mardin B.Şehir belediye Başkanı Februniye Akyol, belediye başkanı seçildiği gün bu ve Süryanilerle ilgili diğer yazılarımı kast ederek;
"Türk halkı Süryanileri mahkum etmiştir." diye beyanat verdi. İyi de Süryanileri mahkum eden ben miyim yoksa 1300 yıldır işbirliği içinde çalıştığınız Gürcistan mı?
Bu rapor dışında benim Süryaniler aleyhine okuduğum tek bir yazı yoktu. Bu yazıdan sonra ve Süryaniler hakkında pek fazla bilgi olmamasından dolayı Aramiler, Sabiler-Sebe kavmi, Süryaniler konularında araştırmalar yapmak zorunda kaldım.
Bu araştırmalar da dünyaca kişilikleri kabul edilmiş tarihçi, linguistik, arkeolog, Tevrat ve İncil araştırmacıların kitaplarından derlenmiş, tarafımdan dilimize çevrilmiştir.
Bunca zahmete dayalı araştırmalarla dilimize kazandırdığım yazılar sizi mahkum ediyorsa kendi tarihiniz ile yüzleşin derim.