YAHUDİ KÜLTÜ
Yazan:Alaeddin Yavuz
Bu yazının telif hakları / adilyargic/adilyargicc/keykubat/Alaeddin Yavuz'a aittir. Copyright of this artıcle is belong to adilyargic/adilyargicc/keykubat/Alaeddin Yavuz.
YAHUDİ KÜLTÜ
Tufan, Nuh ve çocukları hakkında kısa bilgi;
İnsana, bitkiye, taşa, toprağa geçebilen ve de kıskanç (Rahman’ın “esirgeyen” anlamı.) olan (Yasa 4:24) ve insanın içine girip konuşan/ konuşturan (Hezekyel 3:24) şeytan tanrıları Yahweh/ Yahve, tufan öncesi insanları yarattığına pişman olup yok etmeye karar verir. (Genesis/Yaratılış 6:7)
Şeytan tanrı Yahweh/ Elohim/Elohe, El İlah/ El Lah/Allah’ın yeryüzünde insan ve bitki yaşam türlerinin tufanla yok etmeden önce kulu/ kölesi/ peygamberi Nuh’a kendisine inananların, ailesinin, bitki ve hayvan türlerinin örneklerini de yükleyeceği bir gemi yapmasını ister ve geminin ölçülerini de verir (Yaratılış-6:15) ve ardından Nuh ile bir antlaşma yapacağını (Yaratılış-6:18) ve adlarını saydığı türleri de gemiye almasını söyler (Yaratılış 6:19-20-21).
İşte bu gemiye binme olayında Nuh’un çocuklarının da adları geçer. Ayet onların adlarını şöyle sayar;
Yaratılış 7: 13” Nuh, oğulları Sam, Ham, Yafet(s), Nuh'un karısıyla üç gelini tam o gün gemiye bindiler.” Der.
Tevrat’a göre suların göklerle birleştiği bu tufandan Nuh’un gemisindekiler dışında kurtulan olmamıştır ve tufan sonrası insanlar ve bütün canlılar gemideki numunelerden türemişlerdir. (Yaratılış 19:9) Kur’an’da ise gemiden inenlerden başka “aralarında inkarcıların da bulunduğu milletlerden” (Hud 11:48) kurtulanların olduğu ifade edilir. Bu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Tufan kültü her yerde bulunsa da güney Afrika kavimleri dâhil Tevrat tufanından birçok kültürün haberi dahi yoktur.
Ardından yeryüzünde hayat başlar ve Nuh diktiği asmanın üzümünden yaptığı şarapla serhoş olur ve çadırında anadan doğma çırılçıplak yatarken çadıra giren küçük oğlu Ham tarafından görülür. Babasını bu haliyle görmeye alışık olmayan Ham, hamlık eder, kendisini tutamaz gülme krizine tutulurcasına gülerek dışarı çıkar. Kardeşleri durumu sorunca anlatır. Onlar gülmek yerine bir deri örtü alarak çadıra başları geriye dönük olarak girerler ve babalarını o halde görmeden üzerini örterler, dışarı çıkarlar.
Bu olayı rüyasında gören Nuh küçük oğlunu ve soyunu kardeşlerine köle olmakla lanetler (Yaratılış 9:25) ve ağabeylerini yüceltir (Yaratılış 9:24-25-26.).
Yafes’e dünyanın en geniş bölgelerini (Su kenarlarını), Sam’a da İndus Nehri (Afganistan) ile Nil nehri (Mısır) arası toprakları verir. Kenan’a da Kuzey Afrika ve vahşi dağlık bölgeleri verilir. (Yar.10:1’ den 32’ye kadar) Yafes’e Sam’ın topraklarında dinlenme izni de verilir. Tarihe baktığımızda Ham soyu da bundan nasibini alır.
İşte Yahudiler bu çocuklardan Sam’ın soyundan oldukları iddiasındadırlar. Soy kavgasının temeli budur. Yahudilerden başka da bu davayı güden yoktur.
Yeryüzünde Yahudilerden başka sanki Sam’dan olmuş başka çocuk yokmuş, onların soyları ürememişçesine “Sam’ın Tek Soyu” olarak kendilerini kabul ettirme derdine düşmüşlerdir.
Tevrat Öncesi Seçilmiş Kavim Kültü;
|
Taştan doğan Mitra- Pers |
Mitra ve Zerdüştlük dinlerinin İran- Perslere ait olması yüzünden o dönemlerde İranlılar “tanrının seçtiği ve korduğu seçilmiş kavim’dirler”. Pers tanrısı Mitra’nınburçlardaki seyahatini tamamladığında “Pers/ İranlı” olduğu, mesih Saoşyant’ın kıyamette mesihlik görevleri için geldiklerinde “Pers/ Fars dili” konuşacağı” bu dinlerde yazılır. Roma imparatorluğu İran’a savaş açmaya kalktığında, buna karar veren Roma imparatorları “Allah’ın seçtiği kavme savaş açıp lanetlenmek korkusuyla” imparatorlarını öldürüyorlardı. Bundan kurtulmak için kendilerine has yeni bir dine ihtiyaçları vardı. Bu din kültürü de Grekler ile kuzey Hindistan /Hindikuş dağlarına kökenleri dayanan Grek rahiplerince İ.S.70’lerden beri yasakladıkları Hıristiyanlık diniydi. İ.S. 70’te Yahudileri bölgede çıkardıkları ırkçı huzursuzluklar yüzünden Roma ülke sınırları içinde her yere dağıtmıştı. Bu dağıtma olayının geleceğini gören bazı Yahudi rahipleri kökleri Mısır’ın Osiris dinine * dayanan kültü yeniden Tevrat çerçevesinde uyarlayarak “İsevilik” dinini kurmuşlardı. Ancak bu Yahudilerin de sürülmesine neden olan olayların başıydı.
*Osiris’e, Mısırlılar Urisa- Ur’lu İsa diyorlardı, Grekler ise dil yapılarına uydurarak Osiris diyorlardı (J.Churchward Mu’nun Çocukları). Zamanla bu ad bozularak Hıristo oldu. Arapların bu dini “İsevilik” diye anmaları “Urisa’dan kaynaklanır. Greklerin ”Hıristiyanlık” demeleri de Hıristo’dan kaynaklanır. Hıristo halen yaygın bir Grek adıdır.
Roma’nın Grek rahipleri Pers dininden kurtulmak için İseviliği incelediler ve İran’a karşı savaşabilmek için onların dinlerinden kurtularak Yahudi dini olan İseviliği kendilerine uyarladılar. İseviliği Grekleştirmek için de “tanrının Greklere de bir pay vermesi” gerekiyordu. O da Tevrat’ın Danyal suresinde düzenlendi. Bu surede, Pers imparatoru Büyük Krus’a “20 gün esir düşmüş olan” Yahudi tanrısı, melek Mikail’in kendisini bu esaretten kurtardığını, artık Perslileri terk ettiğini, onları Makedonyalı İskenderle cezalandıracağını açıklamıştır.
Bu ayetin Tevrat’a, M.Ö.332’lerden itibaren Filistin, Lübnan ve Mısır yani Yahudilerin ülkeleri Grek vilayeti olduğu Grek döneminde geçmiş olması da olasıdır. Tevrat, Yahudilerin idareleri altına girdiği milletlerin kültürlerinden oluşan bir harmandır zaten. Yahudiler de Grekler gibi, kafalarına vuran milletleri kendilerine benzetme huyuna sahiptirler.
Bu yüzden onların başına bela olarak saracağı Greklerin (Makedonyalı Büyük İskender’in) Persleri yenip İran’ı işgal edeceğini bildiren bir ayeti (Danyal 10:20) ekleyerek kendilerini Yahudi mevalisi*/kölesi yaptılar. Hıristiyanlık dinini kurdular.
* (Mevali, başka milletin dinine giren, onların tarı-larınca korunmayı dileyen bu yüzden omillete vergi vermeyi ve onlara kölelik etmeyi benimseyen milletlere denir.)
Oysa bu olay Hırsitiyanlığın doğuşundan 332 yıl, Grek İncilinin düzenlenmesinden ise 657 yıl öncedir. Geçmiş olaylar, Yahudi Tevrat’ı üzerinden düzenlenerek yeni Roma’nın “Bağımsız, Batılı Semitik Dini” oluşturulur. O zaman Yahudiler onlar için İran gibi bir tehlike oluşturmadığından Roma için tehlike değildi ve ona da bir çare bulmuşlardı.
Yahudiler bekledikleri kral olan İsa’yı öldürmüşler, onun tanrılığını inkâr etmişlerdi ve günahkâr olmuşlardı. Bu yüzden de Yahudileri de asırlar boyunca kırarak onları baskı altına almayı da ihmal etmemişlerdi.
Bu yeni inancı kabul ettirmek için halka ağır vergiler, idam cezaları, cesetlerinin kilise önünde toprak olup dökülünceye kadar teşhir edilmesi gibi iğrenç cezalar ile halkı bu dine zorladılar, Yahudileri de İsa’yı öldürdükleri için soykırıma uğrattılar. Böylece İran kültür emperyalizmi yıkılırken, batılı soykırımcı Roma yeni, bağımsız bir kült sahibi oluyordu.
VII.yy.’da Yahudi melezi olduklarını iddia eden Hicaz Araplarından Mekke’li Yezidi/ Mecusi/ Sabi, yetim Muhammed dedesinin ve sonraları karısı Hatice’nin kervanlarında tanıştığı ruhban ve filozoflardan aldığı eğitim ile dünyada terazinin Yahudi/ Hıristiyan kültünden yana kaydığını görmüştü ve yeni düzenlediği dininde halkını Yahudi ve Hıristiyanlara yamıyordu.
Peygamberliğinin henüz ilk yıllarında (M.S.613) Persler İran’ı yenilgiye uğrattığı için Yezidi Araplar ve akrabaları, Roma’nın yenilgisine üzülen Muhammed ve inananları ile dalga geçiyorlardı. Müslümanlara moral vermek için Ebubekir peygambere sorarak kâfirlerden Ubeyye ile bahse girmiş bu bahis 15 yıla kadar uzatılmıştı.
Buna çok kahrolan Muhammed ve inananlarının yüreklerine su serpen ayetler hemen gelmiş ve “üç vakte kadar” *Rumların galip geleceği müjdelenivermişti (!)
*Ayette geçen Arp.”Bid” sözünün “üç vakit” anlamına geldiğini Elmalılı H.Yazır sure tefsirinde açıklamıştır.
İşte o ayet; Rum Suresi (30:4) ; “Birkaç yıl içinde. İş/oluş/hüküm, önünde de sonunda da Allah'ındır. Onların galibiyet gününde müminler ferahlayacaklar!” (Yaşar Nuri Çevirisi)
Sonunda Romalıların galibiyet haberi onları öyle sevindirmişti ki Romalıların zaferlerini “Bedir Zaferleri” ile bir tutmuşlardır.
İşte özünde “ırkçılık, sömürgecilik ve kölecilik” yatan, tapınak rahiplerince üretilmiş bu masa başı dinleri Yahudi ve melezlerini yüceltmiş, ötekilerini aşağılamıştır.
Bu da aklı olan insanları kuşkuya düşürmüş ve Uluslararası Yahudi Topluluğuna göre, Yahudiliğin İbrahim ile başladığı iddia edilen M.Ö.1815- 1876 yıllarından beri gerek Yahudiler gerekse melezleri ve onlardan olmayanlarca sorgulanmış durmuştur ve halen de sorgulanmaktadır.
Nedeni ise tarih boyunca kendilerinden olmayan kavimleri sürekli bir “soykırıma” uğratmışlardır. Özellikle 15.yy. da keşiflerin ardından, Amerika ve diğer kıtalar ile Okyanusya topraklarının keşiflerinden sonra, buralarda yaşayan kavimler, “ Ham ve Yafes soyu” oldukları gerekçesiyle yüz milyonlarca insan, yardım bahanesiyle ” Veba, çiçek hastalığı virüsleri taşıyan battaniyeler” bağışlamaktan tutun da kitle halinde top atışları ve mitralyözler önünde hiçbir vicdana sığmayacak olan kıyımlarla öldürülmüştür. Oysa bu ölen insanların Nuh’tan da çocuklarından da haberleri yoktu ve onlar çok farklı inanışlara tapıyorlardı.
“M.S.8.” yy.da güney Asya ve Kafkasya’yı Müslüman Emevilerin işgallerinden itibaren Türkler ile başlayan “Semitik Soykırım” olayları, keşiflerle zenginleşen Hıristiyan dünyasının teknolojisi karşısında gerileyen doğulu ve kuzeyli kavimleri ve gene Türkleri ve onlarla kader birliği eden “batı sömürgeciliğine karşı duran Müslümanları” da içine alarak sürmüştür. Halen Afganistan, Irak, Libya işgalleri, “Arap Baharı” saçmalıkları ile Çin ve yandaşları olan ülkelere karşı mücadele olarak varlığını korumaktadır.
İşte Yahudilerin, onların kültünden doğan Arap, Grek, Müslüman ve Hıristiyanların yaptıkları soykırımlar yüzünden Yahudilik ve dinleri sürekli mercek altına yatırılmaktadır. Bu yazı da Yahudilerin gerçek kökenlerini, kutsal kitaplarının gerçek mi, yoksa eski kavimlerden çaldıkları efsaneler ve inançlar üstüne mi kurduklarını sorgulamayı amaçlamaktadır. İbrahim konusu çözüldüğünde ardında gelen öteki kültürlerin de “ırkçı siyasi dümenler oldukları” ortaya çıkacaktır.
Şimdi bu kavimlerin değişik adlar altında işgal ettikleri ülkelerin bütün kültürlerini ve sanat eserlerini yakıp, yıkıp, yağmalamaları yüzünden tarih boyunca birçok kültür yeryüzünden silinmiştir. İnsanlar Roma ve Bizans’ın Hıristiyan olmasını takip eden M.S. 325’lerden bu yana, sadece Yahudi Tevrat’ına göre tarihlerini belirlemek zorunda bırakılmışlardır. Bu iğrenç sefil karanlığın içinde gerçekleri ortaya çıkarmak için mecburen iğne ile kuyu kazmak zorunda bırakıldığımız için hemen elimize bir iğne alıp kazmaya başlayalım.
YAHUDİLERİN ATASI İBRAHİM PEYGAMBERİN MİTOLOJİK VE ETİMOLOJİK KÖKENLERİ.
İbrahim= İbr.(ʼaḇ-hămôn goyim) Aşkenazi, Avrohom- Avruhom, Arp İbrahim, İsmaililerin, İsrailoğullarının, Medyanlıların ve Edomluların babasıdır. Nuh’un oğlu Sam peygamberin torunlarındandır.Tevrat Yaratılış (17:5.) Ayette Avram (Baba) olan adı Abram( Çokların babası) olarak değiştirilir. İbranice olarak (ʼaḇ-hămôn goyim) olarak geçmektedir. Tevrat alimlerinden Johann Friedrich Karl Keil’e göre “Ab” baba demekse de “Hamon” ikinci bir takı değildir ve “Raham” da İbranice bir kelime değildir. Burada “Hamon” yerine “Raham” kelimesi olduğu varsayılmış ve Arapça “çoklar “ anlamına gelen “Ruham” sözüyle eşanlamlı kabul edilmiştir. İkinci bir yoruma göre “Abr” baba demektir ve “Aham” sözü anlamsızdır. David Rohl ise, “Abr-Aham” sözünün Akad dilince “Baba Sever” anlamına geldiğini öne sürmüştür.
İbrani Tevratına göre İbrahim (Dünyanın Yılı-Anno Mundi-A.M.) 1948’de doğmuştur veya yaratılıştan sonra gelen 1948 İbrahim’in doğum yılıdır şeklinde kabul edilmektedir. Buna karşın Grek Tevratı olan Septuagint bu tarihi A.M 3312 olarak kabul etmekteyken Samiriye Tevratına göre de bu tarih 2247 olarak belirtilmektedir.
Bütün Tevratlar İbrahim’in “175” yaşında öldüğünde birleşmektedir. Tevrat’ın kronolojik tarihi hakkında iki yüzden fazla çalışma olmasına rağmen geleneksel Yahudi Tevratı İbrahim’in M.Ö. 1812-1637 arasında yaşamış olacağı kabul edilirken 17.yy. piskoposu James Ussher M.Ö.1976-1801 olarakbelirtmiştir. İbrani tevratının bazı yerlerindeki metinlere göre de İbrahim’in “İkinci bin yılın” erken dönemlerinde yaşadığı genel kabul gören bir tarihtir.
Bu açıklamaların hepsi sadece kafa karıştırmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Oysa “ÂB HÂMON GOYİM” adı bize tam gerçeği söylemektedir. Bu ad’dan “ON GOYİM” kısmını çıkardığımızda kalan kısmı bize “AB-HAM” yani “Baba Ham” adını vermektedir. Bu da Ham peygamberden başkası değildir. Benim kanâtime göre Yahudiler, “Ham” peygamberi kelime oyunlarıyla kendilerine “baba” yapmışlardır. Gerisi düzmecedir.
İbrahim ve ailesinin “Hindistan’dan kovulduğu” iddiasının esasına göre düşünüldüğünde, Yahudilerin kökenleri Hindistan Keşmir bölgesinde iki Saraiswati nehirlerinin arasındaki bölgedeki Eran şehrinde yaşayan, şeytan ve cinlere tapan Jainist (CANN’CI- CİNCİ) Eran rahiplerinin soyundan-halkından gelen Terah/Azer oğlu İbrahim’e dayanan Yahudiler, daha eski atalarını Nuh peygamberin üç oğlundan en büyüğü Sam soyuna (Semitik- Sam’dan gelen) bağlamaktadırlar. (Bu konu aşağıda geniş olarak işlenecektir.)
“İbrahim” Adının Hint Diline Göre Etimolojisi;
Şimdi Hint Vedalarında geçen İbrahim Peygamber ile eşi efsanesinin yolculuklarının Hint vedalarındaki kökenine ve İbrahim, adının etimolojik yapısı hakkında adlarını kaynakçalar bölümünde verdiğim eserlerden tercüme ettiğim bir yazıyı sunuyorum. Biraz kendi tespitlerimden de sonuna ekledim.
a)Brahma’nın Hint dil bilimi açısından kökenini incelediğimizde,”Brah” kelimesi “İbadet etmek, seçmek, çevrelemek” anlamına gelen “Bri” kökeninden gelir. Sonuna bir “h” eklendiğinde “Briha” olur ve “artmak, büyümek” anlamına gelir. Sonuna “an “ eklenerek Hinduizm’de “en üstün Tanrı” anlamına gelen “Brahman” sözünü elde ederiz.
Brahman, cinssiz, biçimsiz ve çoğul yapılamayan bir kelimedir. Yalnızlığında Kozmo’nun meydana gelmesidir.
Brahman’ı Erkek kelime olarak düşündüğümüzde “Brahma” olarak adlandırılan “yaratılış işi” ile ilişkilidir.
Brahman dişi kelime olarak düşünüldüğünde ”Brahmani “ olarak adlandırılan onsuz yaratılış işinin gerçekleşemeyeceği enerjinin kaynağı anlamındadır.
Bu yüzden “Brahma”’nın kelime olarak Abraham ile hiçbir alakası yoktur. (Kazara biz, Abraham Brahma’dan gelir demekteyiz) fakat Brahman’dan gelir ki o da “Yaratılış’ın Tanrısı/Tanrının yaratıcılığının görüntüsü” demektir ve insan anlamında da değildir.”
Türk Dilinde “İbrahim-İbraam”;
Bu bilgiler ışığında, kendi düşünceme göre İbrahim peygamberin Hindikuş -Afgan kökenine biraz da Türkçe ve Türk kültürü açısından bakmakta yarar vardır.
Yar.17: 5 “Artık adın Avram* değil, İbrahim* olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım.”
D Not 17:5 "Avram": "Yüce Baba" anlamına gelir.
17:5 "İbrahim": İbranice Avraham, "Çokların babası" anlamına gelir.”
Türkiye’de yaşayan Yahudiler, II. Beyazıt döneminde, soykırımdan kurtarılarak gemilerle İstanbul’a getirildiklerinde orada geliştirdikleri “Ladino” adı ile bilinen ve “İspanyol İbranicesi” olarak bilinen, Latin kökenli Hint-Avrupa dil grubundan olan dillerini de getirdiler.
Bu dil de zaten sadece Türkiye ve İsrail’de bu ailelerden olan 100.000,.200.000 kişi tarafından konuşulmaktadır.
Tevrat’ta geçen “Avram” adı, Tevrat’ın İspanyol dili kuralına göre yazılmış olmasından yola çıkılarak İspanyol alfabesine göre okunduğunda, bu dilde ”V” harfi,”B” sesi verdiğinden ”Abram” şeklinde okunur. Yahudi Alfabesi olan İbrani alfabesinde de “B” harfinin adı “Beth’tir” ve “Bets” şeklinde “ts” peltek “s” olarak söylenir. Ve “B” harfinin karşılığında “B” ve “V” harfleri verilir. Yani tespitim doğrudur.
”Abraham” ise, hem Türkçede* hem de İspanyolcada ”h” harfi okunmadığından sadece uzatmalı olarak “Abraam” şeklinde telaffuz edilmesi gerekir.
*(Cumhuriyet döneminde Agop Dilaçar’ın yaptığı düzenlemeden önceki halk dili Türkçesinde.)
“H” harfi Arap lehçesinde güçlü telaffuz edilen bir harftir. Arap alfabesinin ilk harfi de “Elif” olduğundan “Abraham “ yaklaşık, “Ebrahem-Ebraheim- İbrahim” şeklinde söylenmektedir.
Karadeniz dolaylarında bu adın ,“Eib’ra(h)am, İb’ra(h)am” söyleyişi de yaygındır.
Osmanlı resmi dilinin de Fars-Arap-Türk dillerinden oluşmasının bir getirisi olarak İbrahim adındaki “H” harfinin bu iki dilde kuvvetli oluşu yüzünden bu ad günümüzdeki Agopça düzenlenmiş dilimize “İbrahim” olarak geçmiştir.
Bizim Ege ve Trakya Türk lehçesinde de “İbrahim” adı “İbraam” şeklinde telaffuz edilmektedir.
Türklerin de İran üzerinden Anadolu’ya gelip, yerleştiklerini, İbrahim zamanında ve sonrasında da Hititlilerin ve İbrahim’in yurdu olan Hindu Kuş dağlarında Saka ve Kuşhan ve aralarındaki birçok devletleri kurduklarını, Müslümanlık öncesi de Güney Türkistan olarak bilinen Amu Derya nehri civarlarında yaşayan Türklerin Mecusi, Brahman, Budist, Kırım-Hazar Türklerinin 14.yy.dan beri, asırlardır Yahudi inançlarına sahip olduklarını, bütün Avrupa kavimleri gibi İspanyollarının da Anadolu’ göz önüne aldığımızda “İbraam” telaffuzunun apaçık bir gerçeği ortaya koyduğunu kim inkâr edebilir.
Aslında, suyun kaynağından gelen Türk Milleti lafın doğrusunu asırlardır doğru bildiğini bilmeden doğru bir şekilde söylemektedir;
”İbraam”.
Buna kanıt olarak da aşağıdaki ayette geçen “Hevron” adına bakalım. İngilizce olarak bu ad “Hebron” olarak yazılmaktadır.
Yani “v” harfi “b” olarak telaffuz edilip yazılmaktadır.
Örnek Tevrat ayeti;
“Yar.23: 19 İbrahim karısı Sara'yı Kenan ülkesinde Mamre'ye -Hevron'a- yakın Makpela Tarlası'ndaki mağaraya gömdü.”
Ayrıca günümüz Yahudi/ İbrani alfabesinde de bu kral geçerlidir. “B” ve “V” harfleri birbirlerinin seslerini verirler.
Eski dinlere göre her kavim kendi tanrısının soyundan üremiş, milletler böyle oluşmuşlardı. Bu yüzden her kavim çocuklarına kendi dinlerinin tanrıları ve kutsal yaratıklarının adlarını verirlerdi.
Türklerin Oğuz, Kara, Han, Kağan,Yemenlilerin Talip, Suriyelilerin Hadat, Adat, Astarte, İştar, Petralıların Uzza, Greklerin Adonis, Hıristo (İsa) , Arapların Yahya adına Türklerin Can, İngilizlerin John, Fransızların Jan- Jan Valjan roman kahramanı iyi bir örnektir. Adların hepsi Can okunur ve “Cann= Cin” anlamındadır.
Arapların İsa, İşaya hatta Endonezya ve komşusu Pasifik Okyanusu ada Müslümanları arasında Allah adı doğrudan verildiği gibi “El Allah” ve “El Lah” gibi adlarına rastlamak mümkündür. Çünkü tanrılar bütün kavimlerin “BABASI” İDİLER VE “BABALIK- BABAİLİK KÜLTÜ” nün de kaynağıydılar. Tanrıçalar da her haliyle “ANNESİ” idiler.
İbrahim’in babasının da ona “Avram” ya da “Abram/ İbram” adı vermesi köklerinin Ham peygambere dayandığını göstermektedir.
Tevrat’ta “İbrahim “ adı “Avram” olarak geçmekteydi ve “Yüce, Ulu Baba” demekti. Sonra kısır karısı Sara İshak’ı doğurma aşamasına geldiğinde tanrısı onun adını “Avraham” yani “çokların babası, ulusların babası” anlamına gelen bu adı vermişti. (Tevrat 17;5)
O zaman şu kelime oyununu hemen görelim;
“Avra(m)ham” yani “Ulu Baba- Ham”. İbrahim adı Nuh’un kardeşlerine “kölelikle” lanetlediği en küçük oğlu Ham peygambere (Yaratılış 9;25-9;26) nesillerinin verdiği addı. Onun soyundan olanlar sağlığında ve ölümü sonrasından beri onu zaten asırlardır “Baba Ham” yani Av(b)raham olarak anmaktaydılar.
İbrani (Yahudi) alfabesinde “B” harfi “Beth, (Bets)” okunur ve “B ile V” sesleri verir. Yukarıda Ladino Alfabesi konusunda buna değinmiştik.
İngilizler “İbrahim” adını “Abraham” şeklinde yazarlar ve “Ulu Baba” anlamına gelen kısmındaki “Avra(m) ya da Abra(m) kelimesindeki “m” harfini düşürürler.
Yukarıda tekrar ettiğim gibi Türkler de buna ek olarak “h” harfini düşük olarak söylerler “İbraam” derlerdi.
Kuzey Hindistan’dan bölgeye kovularak göçen bu rahip ailesi Basra ile Lam arası bölgede yaygın olan “Babaham= İbraam= İbraham ya da Abraham (Eybrahem)” kültünün parçası olduklarından babası Kuran’a göre Azer, Tevrat’a göre Terah oğluna soylarının en büyüğünün adını vermişti. Çünkü gerçek kökleri de Ham soyuna dayanmaktaydı. Asla ve asla Yafetik veya Semitik değillerdi. Yani Yafes ve Ham peygamberlerin soylarından değillerdi.
Bu tespitim meğer benden çok önce yapılmış "bilimsel" bir tespitmiş de haberim yokmuş. Şimdi onu buyurunuz;
“ABRAHAM-İbrahim; Köken olarak aslı “abram” olup batı semitik Arap adıdır, İ.Ö. II. bin yılda ortaya çıktığı görülmektedir. Abiram (Ebiram okunur.–Ege ve Trakya Türkçe şivesi ile İbirâm şeklinde söylenilir. Kykbt) Halat 9 De Vaux 1968:11;Tevrat Krallar 16.32.Num16:1-26:9 ayet 106:17)
Ugarit (İ.Ö.2300'ler Suriye Ugarit-Ebla şehirleri kazıları tabletleri) metinlerinde (KTU 4:352:2,4) A-bi-ra-mu/i (Eburamu-Eburami) geçmekteyken Mari tabletlerinde PRU 3.205,85:10:107:8 Cf hatta Mari H.B.Huffmon Amorite Personel Names İn The Mari Text (Baltimore 1965-5’de “brm” Elefantin’de* geçer. *Elefantin fil gibi iri demek olup hem Mısır’da arkeolojik bir yerleşim yerinin adı hem de Mısır Yaratılış Efsanesinde yeri göklerde olan ve kırmızı toprağın getirildiği yer olarak geçer.
Tevrat’ta geçen ABRAHAM’ın gerçek kökeni belirsiz olup “abram” halinin uzatılmış şeklidir.
“Kenan tanrıları içinde “Göksel Efsaneleri” içeren terimlerde Abraham (1), Mezopotamya Ay Kültü (Ur-Harran) ile özellikle ilişki içindedir. Sarah ay tanrıçası ile İbrahim’in babası Terah (2)Ay (Yerah) ile ilişkilendirilmiştir.
Yahudi öncesi İ.Ö.2000’li yıllarda Hebron’da oturan Kenitze-Kalib kabilesi tarafından Yahudilerle karışmadan önce İbrahim adı yüceltildi. Mamre’deki Hebron tapınağında monarşinin doğmasından önce, en azından İ.Ö.ikinci bin yılın sonunda Yahudi İsrailliler ile İsmailoğullarının İbrahim’i babalarından biri saymalarından çok önce İbrahim birçok kavimlerin babasıydı.” (1)(Luther 1901,Meyer 1906 cf; Weıdmann 1968, 89-94); (2)(Goldziher 1876 109,110,122,182,183)
Yahudilerin babaları olduğunu iddia eetikleri İbrahim daha doğmadan önce, İlk on emir’in verildiği Musa’nın doğmasından 1000 yıl kadar önce “İbrahim ve İsmail kültünün olduğunu yukarıdaki kaynaktadn öğreniyoruz. Bu da Yahudilerin kendilerini bir yerlere yamamak için önceki kavimlerin kültürlerini “kendilerine uyarladıklarını gösterir.
Bu kaynağa dayanarak "Tevrat ve İncil'in ilahi-gerçek" olduğunun bu belgelerde geçmesine dayanarak misyonerlik kampanyalarında kullanan Yahudi ve Hıristiyanlar, ataları İbrahim’in adının etimolojisine geldiklerinde gülünç duruma da düşmektedirler. “ÂB HÂMON GOYİM” başta olmak üzere “Abraham, Eburamu,” gibi öteki adlarda açıkça görülen “Ham” veya “H” harfinin düşmesiyle oluşan “AM” ekini kasıtlı olarak görmzeden gelmişlerdir. Hel Ebla tabletlerinde geçen “Ebu-r-am-u” zaten “Ebu Talip- Talip’in oğlu” örneğinde olduğu gibi açıkça “Ham’ın oğlu” anlamına gelmektedir.
Ama gel de “soy derdine düşmüş” şaşkınlara bunu kabul ettir ettirebilirsen!
Hicaz Araplarının babaları İsmail'i de doğruladığını görmezden geldikleri gibi, kutsal kitaplarının Hz. İbrahim öncesi Arap dininden çalınma bir din olduğu gerçeğinin de üstünü örtmektedirler.
Görüldüğü gibi, ticaretin ve tüccarın dışlanıp, lanetlendiği bu asırlarda, kendilerini cahil insanlara kabul ettirmek için tüccar kavimlerin yarattıkları bütün tanrıları ve dinleri aslında daha eski toplumlara ait dinlerin bozulmuş hallerinden başka bir şey değildir.
Savaşlarda ve kitleleri silip süpüren salgın hastalıklarda bilgelerini yitiren kavimler, sonunda tüccar-hileci kavimlerin (Yahudi-Grek ve Hicaz Arapları) özünden saptırılmış, çarpıtılmış, ırkçı sapık inançlarına bağlanmaları da kaçınılmazdı.
Zaman her şeyi ortaya çıkarsa da, insanlar bulup yararlanamadıkları sürece bir işe yaramamaktadır.
Kaynak;Dictionary of deities and demons in the Bible DDD
Yazar: K. van der Toorn,Bob Becking,Pieter Willem van der Horst
Sara’nın (Sarai-Saray) Etimolojisi;b)Benzer olarak İbrahim’in ilk karısı Sara” adı, Hint vedalarında “Saraiswati” olarak geçmektedir. Bu da tekrar ses benzerliklerine bağlıdır.
Ne yazık ki, Veda ayetlerini çalıştığımızda,”Saraiswati”nin “nehir” anlamına geldiğini görmekteyiz. (Kurumuş efsanevi bir nehir olduğuna inanılır.)
|
Efsaneye göre çizilmiş haritanın orta alt ve sol üst kısmında "SARASVATİ" nehirlerini görebilirsiniz! |
Yeri hakkında büyük tartışmalar olsa da anlamının “nehir” olduğu bir gerçektir.
Vedalar, onu dağlardan denize dökülen ve ibadet eden bir nehir tanrıçası gibi tekrar tekrar tanımlamaktadır.
Sonradan her nasıl oluyorsa da onu “öğrenme tanrıçası” olarak da tanımlar. Sadece orta çağlarda Brahma’nın yoldaşı olur. Vedalarda, kesinlikle Brahman’ın eşi değildir.
İncil’in Sara’sı hakkında “nehir” anlamını vermekte gönüllü olmasak da ikisi arasındaki bağı kimse göremez.*
Şimdi de konu ile ilgili Tevrat ayetini ortaya koyalım;
“Yar.17: 15 Tanrı, "Karın Saray'a gelince, ona artık Saray (Sarai)demeyeceksin" dedi, "Bundan böyle onun adı Sara* olacak.”
*Not 17:15 "Sara": "Prenses" anlamına gelir.”
Bence yukarıdaki yazı kesinlikle boşa yazılmış değildir ve apaçık bir gerçeği dillendirmektedir.
Hz. İbrahim’in Hintli mi Hititli mi olduğu konusuna biraz da Tevrat ile değinelim.
Tevrat-Yaratılış-Sam’dan Avram’a Bölüm 11’de Sam soyunun listesi verilir ve Avram-İbrahim peygamberin babası Terah’ın da Sam’ın torunlarından Nahor’un oğlu olduğu vurgulanır;
Yar.11: 25 Terah'ın doğumundan sonra Nahor 119 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu.
Yar.11: 26 Yetmiş yaşından sonra Terah'ın Avram, Nahor ve Haran adlı oğulları oldu.
Yar.11: 27 Terah soyunun öyküsü: Terah Avram, Nahor ve Haran'ın babasıydı. Haran'ın Lut adlı bir oğlu oldu.”
Bu ayetlere göre Hz. İbrahim her nasıl oluyorsa Tevrat’ı yazan rahip Ezra’nın bir kurnazlığı ile Sümer’in Ur şehrine sıkıştırıldığı gibi, Sam Soyu listesine sokuluvermiştir.
Nasıl mı?
Avram-İbrahim’in karısı Sara 127 yaşında öldüğünde, bölgede Hitit İmparatorluğu hâkimdir ve Saranın mezarı için o kadar çok yer varken İbrahim, Hititlilerden mezar yeri almayı tercih eder.
Sebebini de Yaratılış bölüm 23;5-6.ayetler vermektedir.
Hz. İbrahim Hititli bir “bey” dir. Hem de “Güçlü bir bey!”. Mezar yeri için para istemeyi bırakın, bedava vermektedirler;
Hitit Haritası (Mavi), (Sarı) Mısır II.Ramses ve
etki alanları (Yeşil) Asur, (Mor) Grek toprakları.
Yar.23: 4 "Ben aranızda konuk ve yabancıyım" dedi, "Bana mezar yapabileceğim bir toprak satın. Ölümü kaldırıp gömeyim."
Yar.23: 5-6 Hititler, "Efendim, bizi dinle" diye yanıtladılar, "Sen aramızda güçlü bir beysin. Ölünü mezarlarımızın en iyisine göm. Ölünü gömmen için kimse senden mezarını esirgemez."
İşte ayetler;
Yar.23: 10 Hititli Efron halkının arasında oturuyordu. Kent kapısında toplanan herkesin duyacağı biçimde,
Yar.23: 11 "Hayır, efendim!" diye karşılık verdi, "Beni dinle, mağarayla birlikte tarlayı da sana veriyorum. Halkımın huzurunda onu sana veriyorum. Ölünü göm."
Avram’a yani Hz. İbrahim’e de “Efendim” diye hitap etmektedir.
Aynı Tevrat ise Yaratılış 10. bölümde Hititlilerin “”Sam”ın oğlu Kenan’ın büyük oğlu Sidon’un soyundan olduklarını yazmaktadır;
Yar.10: 15-18 “Kenan ilk oğlu olan Sidon'un babası ve Hititler'in*, Yevuslular'ın, Amorlular'ın, Girgaşlılar'ın, Hivliler'in, Arklılar'ın, Sinliler'in, Arvatlılar'ın, Semarlılar'ın, Hamalılar'ın atasıydı. Kenan boyları daha sonra dağıldı.”
Çev. Not 10:15-18 "Sidon": Saydalılar'ın atası.
Çelişkiyi gördünüz mü?
Biraz daha çelişkiyi kuvvetlendirelim;
Yaratılış Bölüm 24. İbrahim, oğlu İshak’a kız bulması için uşağını akrabalarına yani erkek kardeşi Nahor’un evine gönderir ve gelini Rebeka’yı getirtir;
Yar.24: 4 Oğlum İshak'a kız almak için benim ülkeme, akrabalarımın yanına gideceksin."
Yar.24: 51 İşte Rebeka burada. Al götür. RAB'bin buyurduğu gibi efendinin oğluna karı olsun."
Bu ayette, İbrahim, ilk oğluna sıkıntı çekmesin diye, kendisi de anaları ayrı kız kardeşi ile akrabalık bağına dayalı bir evliliği olduğundan yola çıkarak, kardeşinin kızı ile evlenmesini istemektedir.
Bu olay, aile içi evlilikle olan yani Ensest üremedir. Âdem, Hava ilk insan olduklarından ensest üremeleri doğal karşılanabilir. Ancak yeryüzünün insanlarla dolu olduğu bir zamanda İbrahim’in bunda ısrar etmesi hem ırkçılık, kafatasçılık hem de sapıklıktır.
Yahudilerin İbrahimi resmen kendisini ve eşini Yahudilerin Âdem ve Havası yapmaktadır ya da hileci Yahudi rahipleri kendilerine soy belirlemek için İran yaylası, Irak ve Suriye’de ar olan Keş-i İbrahim dininden çaldıkları özellikleri kendi uydurma atalarına böyle uyarladılar. Ki böyle olduğuna dair delilleri işleyeceğiz.
İsrail- Filistin, Lübnan bölgesindeki Ebla, Petra, Ugarit kültürüne sahip Kenizeler ve diğer bölge Araplarının zaten “Nuha” adlı bir tanrıları da vardı. Bu tufan sonrası göğe çekilen ve tanrılaştırılan Nuh peygamberden başkası değildi.
Ancak bu olay o zamanki yeryüzünde çok yaygındı ve günümüzde de halen Alevi- Yezidi Kürtleri arasında vardır.
İshak’ın da ileride ikiz oğlu olur. Biri “Tüylü” anlamına gelen, Esav, diğeri de ağabeyinin ayak topuğunu tutarak doğan bu yüzden “Topuk tutan-üç kağıtçı” anlamında “Yakup” adı verilen çocuklarıdır.
İşte ayetler;
Genesis-Yaratılış-Bölüm 25
Yar.25: 24 Doğum vakti gelince Rebeka'nın ikiz oğulları oldu.
Yar.25: 25 İlk doğan oğlu kıpkırmızı ve tüylüydü; kırmızı bir cüppeyi andırıyordu. Adını Esav * koydular.
* Not 25:25 "Esav": "Tüylü" anlamına gelir.
Yar.25: 26 Sonra kardeşi doğdu. Eliyle Esav'ın topuğunu tutuyordu. Bu yüzden İshak ona Yakup * adını verdi. Rebeka doğum yaptığında İshak altmış yaşındaydı.
*25:26 "Yakup": "Topuk tutar" ya da "Hileci" anlamına gelir.
Esav da kendi soyundan Hititli kızlarla evlenir;
Yar.26: 34 Esav kırk yaşında Hititli* Beeri'nin kızı Yudit ve Hititli Elon'un kızı Basemat'la evlendi.
Yar.26: 35 Bu kadınlar İshak'la Rebeka'nın başına dert oldular.
Hititli gelinlerden bıkan İshak, Kenanlı kızları da Tanrısı salık vermediğinden dolayı istemediği için oğlunu gene amcası Nahor’un kabilesine gönderir. Dayısının kızlarından birini almasını salık verir.
Bu olay ensest üremedeki “ısrarı” göstermektedir. Ensest üreme, Yahudilerin aslında “kendi soyları ile değil de kendilerinden üstün saydıkları “eski köklü” Sam ve Yafes soyu halklarıyla karışarak “genetik üstünlük kazanma çabalarına yerini bırakacaktır. Çünkü Yusuf sonrası 400 yıl süren Mısır kölelikleri onların bu “genetik düzeylerini yükseltme” gayretleriyle birebir örtüşmektedir. Tanrıları Yahve’’nin yaptığı da tarih boyunca Yahudileri diğer kavimler arasında yaşatmaktır. Evlilik ve diğer kavimler arasında yaşama arzuları onların “tanrılarının yaratılışlarındaki genetik beceriksizliklerini bu yolla giderme çabası” olarak yorumlanmalıdır. İşte Kuşi Hititli gelinler konusu da bu olayı göstermektedir;
Yar.27: 46 Sonra İshak'a, "Bu Hititli* kadınlar yüzünden canımdan bezdim" dedi, "Eğer Yakup da bu ülkenin kızlarıyla, Hitit kızlarıyla evlenirse, nasıl yaşarım?"Demiştir.
Yaratılış Bölüm 28
Yar.28: 1 İshak Yakup'u çağırdı, onu kutsayarak, "Kenanlı kızlarla evlenme" diye buyurdu,
Leviler.19: 33 "'Ülkenizde sizinle birlikte yaşayan bir yabancıya kötü davranmayın.”
Yasa.10: 19” Siz de yabancıları seveceksiniz. Çünkü Mısır'da siz de yabancıydınız.”
(kutsalkitap.tk)
Okuduğunuz gibi, Yahudilerin atası sayılan ve daha sonra Allah ile güreşip yendiği için (!) “Allah’la Güreşen” anlamına gelen “İsrail” adını alacak olan ağabeyi tüylü Esav’ın aksine tüysüz parlak olan Yakup’u (“üç kağıtçı” yı) Allah kendisi için seçtiğini ileriki ayetlerde itiraf edecektir.
Şimdi de biraz şu Ham soyuna bir bakalım, nelerle karşılaşacağız bir görelim;
Bizi ilgilendiren konu ise Ham’ın ilk oğlu olan Kuş ile küçüğü Mızraim soyudur.
Kuş’un oğullarından Raama, Mu tanrısı “Ra-mu’yu”,Mısır Tanrısı “Ra”yı,İncil’in “Rab Tanrısını”,Kuran’da bazı ayet başlarına yazılan “Elif,Lam Mim Ra” sözünü,Hintlilerin Ramayana destanını,Ramallah kentini,Ramazan’ı çağrıştırmaktadır.
Oğlu Şeva ise, Hint tanrısı Şiva’yı ve aşağıdaki Tevrat ayetini;
Yaratılış-Genesis-Böl.21
Yar.21: 31 Bu yüzden oraya Beer-Şeva * adı verildi. Çünkü ikisi orada ant içmişlerdi.
D Not 21:31 "Beer-Şeva": "Ant Kuyusu" anlamına gelir.
Yukarıdaki ayette Şeva’ın “Yemin” anlamına geldiğini çevirmen belirtmiş. Yemin nedir?
Biz nasıl yemin ederiz?
Vallahi ve de billahi”Yani “Allah’ın var olmadığına ve ikili olduğuna” diye başlayan bir “Tanrıyı inkâr cümlesi” ile başlarız.
Yani Yemin aynı zamanda “İlah-Tanrı” anlamını da içermektedir. Ki bu durum da Hz.İbrahim ve neslinde hâkim olan “Hint” dili kültürünü göstermektedir.
Bu durumda Hintlilerin de Ham oğlu Kuş kavminden olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Ancak kavimler yeryüzünün her yerine dağıtılırlar.