TÜRK- İRAN YARIŞINDA SON
B.O.P projesinin son aşaması olan,”terör örgütünün lağvı ve ülkenin yeni şartlara göre yapılanmasının” tartışıldığı bu günlerde bu yazıyı yazmayı gerekli buldum.Biraz uzun ama,sonuna kadar okunmasında fayda olacağı inancındayım.
Bu güne kadar bize öğretilen,09-10 Kasım 1939 İsmet İnönü-Fahrettin ALTAY darbesi sonrası,İsmet paşanın devletin başına getirdiği,dönme Ermeni,Hıristiyan, Yahudi,kendini Ermeni sayan ve "Alevi Kürt" kimliği ile bilinen Dersimlilerin (gerçek komünistleri hariç) İngiliz-Amerikan telkinleri ile,İsmet paşa'yı yücelterek hazırladıkları uydurma şeylerdir.
Atatürk'ün mücadelesi ve kişiliği,zamanının Türkiye gibi "bağımsızlığını kurtarma" derdine düşmüş, emperyalizme karşı savaşan,kuzey Afrika Araplarından Çin'lisine kadar bütün mazlum dünya tarafından daha iyi anlaşılmıştı.
Göğüslerinde "Atatürk resmi" ile "O başardı biz de başarırız" diyen bu insanlar Atatürk'e böylesine bağlandığı dönemde,ülkemizde,hilafet yanlılarından İttihat ve Terakkicilerine ,Şeriat Kürdistancısı Said-i Nursi'den Özerk Dersim beklentisinde olan Dersim ağa ve pirlerine,İngilizce tercüman olarak yanında çalıştırdığı,Amerikan mandacısı Halide Edip Adıvar'dan Atatürk olmasa sıradan bir albaylıktan öte gidemeyecek sağır İsmet İnönü'ye kadar herkes ona küfür etmekteydi.
Sonunda dediği "adalet" onun boynunu darağacı ipinde sıkarak boğacaktı.İşte o "Atatürkçülük", batılıların deyimi ile "Kemalizm" geçen gün Genel Kurmay başkanımızın dediği gibi bir "cıvık,teslimiyetçi bir Atatürkçülük"ten başka bir şey değildi."
"TSK için AB’ye tam üyelik Atatürk’ün amaçladığı çağdaş uygarlık düzeyine çıkma konusunda önemli bir araçtır."
Ya da diğer,halen Amerikanın Ergenekon komplosu ile içeride bulunan ADD Başkanı Hurşit Tolon paşanın dediği gibi "Amerika ve Avrupasız bir Atatürkçülük düşünmüyoruz"
Padişahın etrafını saran mandacı devşirme paşa ve maşaların yönlendirdiği, köleci Arap İslamı ile beyinleri dumura uğratılmış,uyanırsa da devşirme ordularla kıyılmış,sindirilmiş Türk Milleti de 620 yıllık Osmanlı'nın genetiklerine işlettiği "kendine güvensizlik" içinde tarihte ilk kez kendisini bir yerlere getirmek isteyen Atasını 21.yüzyılda keşfetmeye başlayacaktı.
1960-1980 arasında geçen "sol hareketler" içinde "Atatürkçülük" sadece "Küçük Burjuva Devrimciliği" olarak tanımlanmaktaydı.
Amerika'nın "bizim çocukları" olan Kenan Evren ve ekibi,ABD'nin seçip önerdiği Tunceli Çemizkezek'li Turgut ÖZAL'a atfedilen "Türk Ordusunu gerilla tipi savaşla modernize etme" projesi kapsamında,1960-1980 arasında ne Kürtler ne de Türkler arasında asla bir kişilik bulamamış Ermeni dönmesi Apo-Abdullah ÖCALAN'ı seçiyor,Dersim’li bir MİT subayı Ali Yıldırım'ın kızı Kesire Yıldırım ile evlendiriyor,devlet eliyle güçlendiriyor,12 Eylül darbesinden 4 ay önce Suriye’ye kaçırıyor,05.Ağustos 1980’de de Amerika’nın desteği ile “Gizli Ermeni Ordusu” ile ortak çalışmaya sokuyorlardı.
Ülke içinde de darbeci-işbirlikçi cuntanın başı ve 1938’de sürgün öncesi babaları aşağıdaki yemini etmiş olan;
1938 Dersim sürgünü Manisalı Kenan Paşanın Kürtleri aşağılayan, “Kart-Kurt-Kürt” sözlerinden, 50 tane birden İmam Hatip Lisesi açmasına, halka Atatürkçülüğü anlatma projesi kapsamındaki çalışmalarını asker ocağından köy kahvehanelerine kadar "askeri baskı" şeklinde verdiklerinden dolayı da halkta ciddi bir “Atatürk karşıtlığı” yaratıyorlardı.
Üniversitelere,Said Nursi tarikatçılarının “peçe-çarşaf” ile devam etmeleri sağlanıyor,üniversiteler ile öğrenciler kutuplaştırılıyor,bazı çarşaflı öğrencilerin ve kadınların başlarındaki örtüleri bazı paşalar gidip açıyordu.
Bu da “ayrılıkçı-İslamcı-Kürtçü özgürlük hareketiydi”
Sonunda 12 Eylül 1980'den bu yana geçen 29 yıl içinde,Atatürk'ün özerklik verme sözünü tutmadığı için" isyan ettiklerini söyleyen Dersimli Alevi Kürt-Nurcu Sünni Kürt " hareketinin, 15 yıl savaşarak Atatürk'ten alamadıkları “özerkliklerini” alma aşamasına,yukarıdaki yemini yerine getirme şimdi gelmişlerdi.
“Türk Ordusunu gerilla tipi savaş sisteminde eğitme” projesi elbette,Rusya’nın sıcak denizlere inmesini engellemek amacı kapsamında,Rusya’nın (SSCB) 1992’de yıkılacağını göremeyen,ileri görüşlü iş birlikçi asker-medya,siyaset,iş dünyasının çok hoşuna gitmişti.
Bu proje herkese ekmek kapısı demekti.Ama,bunun aslında “Sevr Antlaşmasının Atatürk engeli” yüzünden yarım kalmasının sonuçlarını ortadan kaldırmak için planlanmış,”Büyük Ermenistan-İslam Kürdistanı” projelerinin ve 11 Eylül 2001 “İkiz Kule” olayı ile,son haçlı seferi olan I.Dünya Savaşından 100 yıl sonra başlatılacak olan yeni bir “Haçlı-Armegedon Savaşı”nın başlangıcı olacağını kimse hesap etmemiş miydi?
Ben bile 1989’da bunu dile getiren biriydim.Bu fikrimden dolayı bana “Sen Endüstri Meslek Lisesi mezunu bir Polis memurusun,haddini bil” diyen,Sultanahmet’teki kendine ait pansiyonundaki misafirliğimde, kızan İ.Ü.Tarih profesörü Atıf Hoca, 1990’daki gelişmelere bakarak,şark hizmetime gitmeden önce oteline çağırtarak benden özür dilemişti.
Bunu ben görebildiysem bu adamların görememe imkanları var mıdır?
Elbette yoktur.
Kenan paşa ve ekibi,destekçileri olan iş-siyaset,eğitim dünyasından bir çok işbirlikçiler olduğunu da bize aşağıdaki açıklamalar ispatlamaktadır;
Şeyh Sait'in torunu Hak-Par Genel Başkanı Abdülmelik Fırat'ın "Kurtuluş Savaşı öncesi Türklerle bir anlaşma yapıldı, ama Mustafa Kemal sözünü tutmadı" ifadesinden;
İsmet paşanın da Churchill'e "Kürtler devlet kurabilecek bir kültürel yapıya sahip değillerdir.Devlet kurabilmeleri için 80 yıl Türklerin arasında eğitilmelidirler" sözünden;
1992'de terör örgütünün yayın organı olan "Özgür Gündem" gazetesinin sahibi ve başyazarı Yaşar KAYA'nın "Kürt hareketi,1960'lardan başlayarak Türk sol'u içinde örgütlenmiş ve kendini geliştirmiştir.Artık,Kürtlerin Türk Sol'unun desteğine ihtiyaçları yoktur"ifadesinden;
"R.Tayyip Erdoğan'ın "Alt kimlik-Üst Kimlik-Kürt Realitesi" kavramlarıyla coşturduğu açıklama ve siyasetlerinde,Giresun'a kadar doğu Karadeniz'in Gürcistan'a verilmesi projelerinden bahsedildiği dönemlerde,"Kürt konusunda iyi şeyler olacak,ülkeyi böldürmeyeceğiz" diyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bir açıklama ile,Amerika'nın "PKK Amerika'nın da düşmanı olan bir terör örgütüdür" demesinden sonra baklayı ağzından çıkarıyordu;
“Adına ister Güneydoğu sorunu, ister terör sorunu, ister de Kürt sorunu deyin, bu Türkiye’nin en önemli meselesidir. Ülke olarak enerjimizi alan bu mesele en büyük meselemizdir. Birinci meselemizdir. Geçmiş örneklerde olduğu gibi kontrolden çıkabilir. Ya da başkaları kontrol etmeye kalkabilir. Bugün şimdi herkes; devletin bütün birimleri kendi aramızda bu sorunu açık seçik konuşuyoruz. Herkes birbirini tamamlıyor. Asker, sivil, istihbarat… Aklınıza ne gelirse herkes uyum içindedir. İyi şeyler olacak. Böyle bir uyum ortamında iyi şeyler olur.”
İfadesine bir destek de,Cumhurbaşkanının fikirlerini almak için gönderdiği bölücü yazar Hasan Cemal'in kanalı ile terör örgütü liderlerinden "anlaşmak için ön koşullar" şeklinde geliyordu;
Dersim'li Karayılan’ın ön koşulları şunlar: “İlk adımda silahlar susacak... Sonra diyalog başlayacak... Diyalog yeri İmralı’dır... Kabul edilmiyorsa, diyalog yeri biziz... Bizi de kabul etmiyorsa, siyasal olarak seçilmiş iradedir. (burada DTP’nin adını zikretmiyor, ama ben belirtince başıyla onaylıyor, H.C.)... Bu da olmuyorsa, o zaman ortak bir komisyon kurulur bir yerde, akil adamlar bir araya gelir. Örneğin İlter Türkmen (eski Dışişleri Bakanı ve Büyükelçi) gibi, sizin gibi insanlar toplanır, böyle bir mekanizma harekete geçer, çalışmaya başlar... Böyle bir mekanizma muhatap alınır diyalog için devlet tarafından...”
Bu konuşmada adı geçen "Akil Adamlar",bu güne kadar Ermeni İsmet'in "Kürdistanı kurup, yürütecek kadro olarak yetiştirdiği" ekipten başkaları da değildirler."Ergenekon Yapılanması" denilen yapılanma da aslında budur.İçeri atılanların bir kısmı bunlardan olup,çoğunluğu da kısmen bu projede çalışmışlarsa da biz bunları "Rusya yanlısı Dersimliler veya eski komünistler" olarak da niteleyebiliriz.Asıl ihanet yapılanması da her yönüyle tüm kurum,kuruluş,basın,iş dünyasında yerlerinde oturmaktadırlar. DTP'li Sırrı Sakık'ın “Cumhurbaşkanı’nın, hükümetin, Karayılan’ın ve Ordu’nun zaman zaman buna uygun bir noktada buluşması barış adına bizi umutlandırıyor.” Hazır Ordu ses çıkarmayacakken ve millette de büyük bir kıpırtı yokken “acil konular için vakit kaybedilmemeli”dir.Yine; DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Kürt sorunu hakkında yaptığı açıklamaları "bunlar olumlu ve değerli açıklama ve çabalardır, değerli buluyoruz" Devam ederek;
Demirtaş, "Abdullah Gül’ün bu duruşu, Kürt sorunu ile ilgili düşüncelerinin öylesine söylenmiş sözler olmadığını ve kafasında birtakım sistematik program ve projelerin olduğunu gösteriyor. Ne olduğunu biz de bilmiyoruz" Gene devam ediyor; Demirtaş, “İlle de somut şeylerin konuşulması gerekmiyor, bu konuların psikolojik zemini zordur. Onun için öncelikle psikolojik zemini oluşturmak gerekiyor” dedi.
Bizim ise nereye gittiğimiz belli değil.
Yıllardır,"Aman orduyu eleştirmeyin ordu bölünür" tehditleri ile burnundan kıl aldırmayan ordumuzun, kendi ürettiği terör örgütüne,yani PKK'ya,yani gölgesine teslim olması,"barış şartlarını" görüşmek için dağdan ulaklarla (Cengiz Çandar,Hasan Cemal gibi) haber getirtmesini üzülerek seyretmekteyiz.
AB başımızı tutmuş,ABD de ellerimizi bağlamış,25 yıldır devlet "terörle Türk ordusunun eğitimi" safsatası ile dayağa çekilmiş,millet evlatlarını kaybetmiştir.Ülkenin "bölünme şartları kouşulmaktadır ve halen halkımız "hangi artist'in eli hangi kadının bilmem neresinde " programları,dedikoduları ile meşguldür.
Yukarıda yazdığım “Dersim Yemini” ile başlayan “Alevi Kürtçülük Hareketi”,12 Eylül darbesine kadar gelişen “sol” akım içinde “enternasyonalist” bir kişilik kazanmıştır.
Doğu Perinçek ve birkaç kişinin “cunta bağlantısı” ile Almanya ve ABD’de istihbari eğitim gördüğünü bazı 68 kuşağından ağabeylerimiz (Sarp Kuray gibi) katıldıkları TV programlarında “bazı arkadaşlar önce Almanya’ya ve oradan da ABD’ye gidip kurslar gördüler” şeklinde ifade etmişlerdir.
Ancak 12 Eylül’de bütün “sol” yapılanmanın keklik gibi bir gecede avlanmasının ardında,biz 1978 kuşağına liderlik eden bu 1968 kuşağı ağabeylerimizin bir ihanetleri olup olmadığını bilmiyoruz.
Bu gün baktığımızda 1968 kuşağının her yerde,her kurumda örgütlü,iyi sıhhatte ve afiyette olduklarını,mali durumlarının iyi olduklarına tanıklık etmekteyiz.
Bunların çoğu da baktığınızda bu “Dersim” Kökenlilerden oluşmaktadırlar.Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına ilaveten,ordu ve polis güçlerine “kısa süreli” bir safari partisi sonunda öldürülmüş birkaç devrimciden başka bu kuşak fazla bir kayıp vermemiştir.
1978-80 kuşağı ise resmen soykırıma uğratılmıştır.Cezaevleri dolmuş,idam edilenlerin sayısını bile ansiklopedilere bakmadan hatırlamak zordur.
Amerikan emperyalizminin Adnan Menderes gibi bir işbirlikçisini bile idam sehpasına göndermekten çekinmediği ülkemizde,”68 kuşağının” semirtilip korunması ister istemez kafalarda bir soru olmaktadır.
Apo’nun da aynı kuşaktan seçilip,”Gizli Ermeni Kurtuluş Örgütü-GEKO” ile İngiltere’de(aynı tarihli Hürriyet Gazetesi Haberi.Manşette küçük punto ile ) 06.08.1980’de “eylem birliği” sağlaması,bu gün devlete şartlar dayatan örgüt liderlerinin de bu kuşak içinden çıkması ilgi çekici değil midir?
-“Kurtuluş Savaşı öncesi Türklerle bir anlaşma yapıldı, ama Mustafa Kemal sözünü tutmadı”
-“Şeyh Sait olayı, inkâra karşı verilen bir tepkidir”
-“DEP-HADEP gibi partileri PKK kurdurttu”
-“Kürt sorunu ancak federalizmle çözülebilir”
-“PKK'yı MİT kurdurttu, bu sayede Kürt sorununu bataklığa sapladı “
-“Kemalist sistem var olduğu sürece, Kürt meselesi çözülemeyeceği gibi, Türkiye de AB'ye giremez .”
Said-i Nursi yolunda olan bu “Sünni Kürt” vatandaşımız,hocası,Said-i Nursi’nin ölmeden önce “Devletsiz din olmaz,devletin varlığını koruyun,bölünmeyin birlikte yaşayın” vasiyetine uygun mu davranmaktadır?
Bunu anlamak için Gazeteci Hasan Cemal’in sorusuna verdiği yanıta bakalım;
- Sizce Kürt sorunu nasıl çözülür?
“Türkiye'nin uzun yıllara dayanan bir demokrasi tecrübesi var, bu tecrübeyle aşacaktır. Diyarbakır elbette ki bu sorunun tam merkezindedir; Kuzey Irak'taki, İran ve Suriye'deki gelişmeler dikkate alındığında, buradaki Kürtler elbette ki olumsuz yönde etkilenebilir, ama iktisadi kalkınmamızı tamamlarsak hiçbir sorun kalmaz. Aslında Türkiye, demokrasi tecrübesiyle de hareket ederek; Irak'taki, İran'daki, Suriye'deki Kürtlere sahip çıkmalıdır. Yani oradaki hükümetleri insan hakları açısından uyarabilmelidir. Sadece Kürtlere değil, tüm insan hakları ihlali yaşayanlara yönelik bunu yapabilmelidir. Türkiye bölünme fobisini aşmalıdır, çünkü buna kimsenin gücü yetmez. “
Federalizm, özerklik gibi istekler var.
“Bunları tartışmaktan korkmamalıyız. Korkmamız, zayıflığımızı gösterir. Bu arada, ben yaklaşık 10 yıldır, Türkiye'deki, özellikle de bu bölgedeki gayri Müslimlere gönüllü destek veriyorum, gönüllü avukatlık hizmetinde bulunuyorum. “
Yukarıdaki sözlerden anlaşılan,Said-i Kürdi-Nursi’nin vasiyetine uygun olarak düşündükleri anlamını çıkartabiliriz.”Diğer konularda tartışılsın,bir şey de çıkarsa yan cebimize koyarız” bağlamında düşündükleri ama “ayrılma ve özerklik talepleri” konusunda ısrarcılıkları olmadığı sonucunu çıkartabiliriz.
Şimdi de,1939’dan beri yürütülen siyasetler sonucu “at izi it izine karıştığından” bu izleri ayırabilmek için birkaç soru ile yazının sonucuna gelelim; -“Ergenekon yapılanması” olarak halen gündemde olan emekli generaller,Üniversite hocaları,gazeteciler,iş dünyası mensupları ve bazı kurum kuruluşlara mensup veya emekli memurlardan oluşan bu yapılanmanın üyelerinin çoğunun “dersim kökenli” ve terör örgütünü kuranlardan olmalarının,Ermenistan’ın tüm ABD-AB desteğine rağmen “Rusya yanlısı” siyaset izlemesi ve bazı Ergenekoncuların Rusya’ya kaçmaları arasında bağlantı var mıdır? “Ergenekon yapılanması” bir “Rusya yanlısı” yapılanma mıdır yoksa iddia ettikleri gibi sadece “tam bağımsızlıkçı ve antiemperyalist” midir?
Bu yapılanma gerçekten vatansever ve antiemperyalist ise kurduğu “ADD-Atatürkçü Düşünce Derneği” adı altında neden halen 1950’lerde emperyalizmin “talimatı” ile oluşturulmuş olan “dandik Atatürkçülüğü” savunmaktadır? Şimdi de birkaç soruyu da “Sünni Kürtler” için soralım.
Bu soruları ortalığı karıştırmak için değil,genelde kafalarda olduğundan,AKP'nim bunca kampanyaya rağmen %38 oy oranını tutturmasına dayanarak sormaktayım;
-Eğer,Sünni Kürtler,hocaları Said-i Kürdi-Nursi’nin yolunda iseler neden “Kürtçülük Hareketi”nin içindedirler?
-Eğer gene öyleyseler,”Hepimiz Hirant Dink’iz” diyenler ile,ayrılıkçı terör örgütünün “Özerk Dersim” mücadelesi içinde her gün kan akıtan terör örgütü destekçileri olan,”Pis Türk kanı ile kirlenmiş olan bu topraklar,temiz Ermeni kanı ile yıkanmadıkça temizlenmeyecektir” diyen bu “Dink’çi-Ermeni işbirlikçisi” yapılanma ile AKP bayrağı altındaki işbirlikçiliklerini nasıl açıklayacaklardır?
Said Nursi de İsmet paşa gibi Ermeni miydi?
Bu Bitlis'ten hiç Kürt-Türk çıkmaz mı,Çıkanlar sahte mi?
-"Alevi Kürt'tür,Sünni Türktür" diyerek "Alevi Kürt" taklidi yapan bazı dönme Ermenilerin Avrupa paraları ile Seyit Rıza'dan bu yana "Ermeni olduklarına" inandırdıkları Dersimlilerle bu defa birlikteliklerini nasıl açıklamaktadırlar?
-Yoksa onlar da mı "takiyyeci"dirler,yani Sünni Müslüman taklidi yapan dönme Ermeni midirler?
Her ikisine de ;
-ABD-AB’nin dibinde komşu olmasını istemeyen Rusya ile her iki yapılanmanın bağları nelerdir?
ABD-AB’nin,aslında armagedon savaşlarına hazırlık projesi olan B.O.P projesi kapsamında, 50 yıldır “İslam Dünyasına” lider yapmak için yarıştırdığı,Fransa,Almanya ve Rusya’nın desteğindeki İran ile,Amerika, İngiltere, İsrail’in desteğindeki Türkiye’den birinin seçilerek lider yapılacağı bağlamında hazırlanan uluslar arası dümenlere sürekli alet edilmekte olan İsrail Cumhurbaşkanı’nın Davos’ta Tayyip’ten yediği zılgıtın bir hafta sonrasında da Ahmedi Necat'tan fırça yemesinden bana bile gına gelmiştir.
Bu meşhur “Davos Fatihliği” olayının arkasından başbakan R.T.Erdoğan da kendisini coşkuyla karşılayan sevdalılarından “AK Parti İl Başkanı Aziz Babuşçu, üyelere SMS`le `Bu gece 01.30`da dünyanın yeni liderini karşılıyoruz” diye partililerini karşılama törenine davet. etmiş,ama başbakanımız konuşmasında olayı “Moderatöre olan kızgınlığı “ ile açıklayıvermişti.
Olayı yaratan gazetecinin aslen Harput'lu (eski Elazığlı) göçmen bir Ermeni oluşu,toplantı öncesinde yerine tayin edilen moderatörle değiştirilmesi,(Bunu hükümet yanlısı bir tv kanalı haber programında geçti),bir buçuk ay kadar önce de ülkemizde misafir edilmiş olması ve bazı ulusal kanallarda Başbakanımızı methetmesi, Şimon Peres’in kendisini toplantı öncesi arayarak görüşmeleri de tartışılmıştır.
İki devletin ilelebet ilişkilerini kesmesine sebep olabilecek böyle bir açıklamanın ardından
o da bunu “İslam dünyası Türkiye ile İran arasında bir seçim yapmak zorundadır. Türkiye ile ihtilâf istemiyoruz. Biz Filistinliler ile çatışma içindeyiz .Türkiye, İran’a bir cevap olmalı. Ortadoğu’ya bir seçenek sunuyorlar. Umarım bunu yapmaya devam edecekler’’ diyerek,kendi sıfatında “İsrail’in onurunu devlet çıkarları ve Türkiye sevdalılığı uğruna” yaptığını belirtivermiştir.(!)
Bu gidişle "100'ü balamayacağımızı"sananları mahcup edeceğiz.
Bu “B.O.P yarışı” bağlamında,bizim savunduklarımızın aksine,İran,nükleer enerji,zenginlik, bizim de birbirimizi yememizden,başbakanımızın açıklarını ortaya vurarak gözden düşürmemiz sonucu “B.O.P. lideri” olursa; -Türkiye bu yüzden “40 parça” ya bölünürse?
-Bilumum, el alemin askerleri,solcırları,birkaç ay içinde ülkemizi Irak,Afganistan haline getirirse?
Şu an da halk bir sosyalist devrim yapsa bile emperyalizmin kendi başına bırakamayacağı gerçeğine dayanarak;
Bu salaklığın sorumlusu kim olacaktır?
-Hükümet mi?
-Muhalefet mi?
-Her türlü medyanın gazına gelip olur olmaz,benden daha beter,insafsız yazılar yazanlar mı?
-Ergenekoncular ve idarelerindeki mitingler düzenleyen muhtelif dernekler mi?
İnanın,ülkemi;
Sonunda,Talabani'sinden Barzani'sine,Karayılanından Abdullah Öcalan'ına kendi kurduğu örgüte yenilen bir Türkiye,emperyalizmin direktiflerine boyun eğer görünüm vermektedir.
25 yıl sonunda,milyarlarca Dolarlık maddi zararlar hariç 50.000 can kaybının yanında;
100.000 kişilik korucusu ile1.milyon'luk Türk ordusunun "teneke",genelkurmayının "gazoz kapağı" siyasetinin "çözüm üretemeyen,işbirlikçi" olduğu gerçeği ile bu millet yüzyüze gelmiştir.
Hiç kaldırılamayanı da budur.
Kaderine yan Türkiye!!!
adilyargic