Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Bitlis'li Deliüzzaman Saidi Kürdi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bitlis'li Deliüzzaman Saidi Kürdi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ekim 2015 Çarşamba

İSKİLİPLİ ATIF HOCADAN DELÜZZAMAN’Á KRİPTO HRİSTİYANLAR




Atatürk’ün öldürülmesini takiben iktidarın kripto Ermeni ve Rumların eline geçtiği ülkemizde, asırlardır “Müslüman-Türk görünümlü” gayrimüslüm din ve devlet adamlarının ihanetleri tekrar hortlamıştır.
 02 Ekim 2015 günü Bursa İznik Ayasofya Orhan camisinde namaz kılan 
Gürcü Evancelist Vaftiz  kilisesi baş piskoposu ve yenındaki Yezidi önderini
namaz kılarken görüyorsunuz.



Bunların İncilleri ve ibadetleri Grek/Yunan İncilinden farklıdır. Sabilerin din kitabı olan Cin Ze di Rabba kitabı bunların din kitabıdır veya onun farklı yorumlanmış halleridir.
Bunlar, Sünni Müslümanlar gibi günde beş-yedi vakit namaz kılarlar, 30 gün ve fazlası oruçları, hac, umre, kurban gibi iabdetleri yanında erkeklerde Sarık-Cübbe, kadınlarda çarşaf-peçe rahibe kıyafetleri olup, kadınlarına da giydirmeleri farzdır. Süryani internet sitelerinde bu bilgiler açıkça yer alır.

İşte bu yüzden baş örtüsü, şapka kanununa muhalefet gibi sıradan konuları isyana dönüştürmektedirler.
Bunlar giymedikleri takdirde kendilerini dinden çıkmış saymaktadırlar.

İskilipli Atıf ile Said-i Kürdi Deliüzzaman sahte Müslümanlarının, Atatürk’ün Şapka kanununa karşın işi isyana vardırmalarından önce verdikleri çakma fetvalara bir bakalım.

(Alıntı metin;)
“İskilipli Atıf Hoca Frenk Mukallitliği Kitabında şapka için; ““Bir Müslüman şiar (simge) ve alamet-i küfür addolunan (sayılan) bir şeyi zaruretsiz giymek ve takınmak suretiyle gayr-i Müslimleri (müslüman olmayanları) taklit etmesi ve kendini onlara benzetmesi şer’an (dinen) memnûdur (yasaktır.)” Demiş, şapka’ya “batı ürünü, İslami olmadığı” için karşı çıkmıştır.””

Diğer bir İngiliz işbirlikçisi Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi lakaplı Bitlis Gregoryen Ermeni’sinin Şapka hakkında sözleri de şöyledir; “Sonra o zalim, dünyaca büyük makamlarda bulunan bedbahtlar dediler: “Sen, yirmi senedir bir tek defa takkemizi (şapka) başına koymadın. Eski ve yeni mahkemelerin huzurunda başını açmadın, eski kıyafetinle bulundun. Halbuki on yedi milyon bu kıyafete girdi.”

Ben de dedim: “On yedi milyon değil, belki yedi milyon da değil, belki rızasıyla ve kalben kabulüyle ancak yedi bin Avrupa-perest (Avrupa hayranı) sarhoşların kıyafetlerine ruhsat-ı şer’iye (dini izin) ve cebr-i kanunî (kanun baskısıyla) cihetiyle girmektense, azîmet-i şer’iye ve takva (dine sıkı bağlanma ve duruş) cihetiyle, (yönüyle) yedi milyar zatların kıyafetlerine girmeyi tercih ederim.” (Kaynak İskilipli Atıf Hoca adına açılan İnternet sitesi; https://iskilipliatifhoca.wordpress.com/frenk-mukallitligi-ve-sapka/

Oysa bunlar Grek İncil’ine inansalar veya Tevrat Yahudisi olsalar sarığa bu kadar bel bağlamazlar.
Tevrat’da Malaki’ye emredilen emir gereğince “Başında sarığın, ayağaında çarığın kalsın, boynunun altını bağlama” ayetince sarık  erkek baş örtüsü olarak vardır.
Diğer yandan da Tevrat sarığı aşağılar da;

 Tevrat Hezekyel Kitabı; 23: 14-15
"Oholiva fahişeliklerini giderek artırdı. Duvara oyulmuş insan resimlerini
bellerine kuşak, başlarına geniş sarık bağlamış
 kırmızı renkli Kildani resimlerini- gördü. Hepsi kökeni
Kildan ülkesine  dayanan Babil subaylarına benziyordu.”
Bu ayette “Kökleri Keldanilere dayanan Babil subayları”, Ay tanrısına tapınan putperestlerdir. Yahudiler ele geçirdikleri topraklarda daima bu putları kırmayı Musa’dan beri ilke edinmişlerdir.
Bu günün Taliban’ı, El Kaide’si, ondan türeyen IŞİD’i, Boko haram’ları gibi.

Putperestlik çağında namaz kılanların heykelleri
“Kildan” ya da “Keldani”ler,  “Ay Tanrısına tapınanlar” anlamına gelen adlarıyla en eski şeytan ibadetçisi kavimdirler. Sümer’in gök tanrısı Enlil’in oğlu Sin’e tapınırlar.

İşte o dinin kitabı Ginza d Rabba (Cin Ze di Rabba) kitabında sarık şöyle övülmektedir;
“...Ve Manda d Haya, cesur Utra düşündü ve dedi, "Her Nasıralı doğru ve inanan adam, uykusundan kalktığında, parlaklığın, kavganın, ululuğun timsali olan beyaz sarığı almalı ve bu duayı üstüne ezbere okumalıdır. Onu kendi etrafında bükerek başına sarmalı ve duayı gizlice okumalıdır. O ulu göksel babanın evinde ona övgü olacaktır...”(Dilimize E.S.Drower’ın Mandeans and Their Canonical Books adlı kitabından İngilizce’den çeviren Alaeddin Yavuz)

İskilipli Atıf hoca, “İslam kilidinin anahtarını, İngiltere’nin güvenilir eline teslim etmekte, İslam âlemi için hiçbir tehlike yoktur” yazısıyla da dikkat çekmektedir. ( 14 Temmuz 1919 Alemdar Dergisi)

İskilipli Atıf Hoca’nın İngiliz sevgisinin temeli yalnızca İngilizlerin o zamanın dünya hakimi olmaları değildir. İngiliz Angilikan kilisesinin benimsediği İncil de her ne kadar grek İncil’i ise de, İngilizlerin mezhepleri bizim Ortodoks Hristiyanlarının Sabilik kökenli inciliyle akrabadır.
Zira, televizyonlarda çok izlenen “Game of The Thrones” (Taht Oyunları) adlı televizyon dizisinin başlangıç fragmanında Londra Thames nehri üzerine yıkılan çıplak bir kadın heykeli görürsünüz.
İşte o kadın heykeli dişi şeytan Er Ruha, İnanna, İştar, El Uzza adlarıyla bilinen Sin’in kızı, kovulmuş dişi şeytandır.
Filmin fragmanında bu heykeli görürsünüz

Yani, İngilizler Hristiyan olmadan önce Sabi dininin Sin mezhebindeydiler ve Allah adıyla bir tanrıya da tapıyorlardı. Bu da Sin’di.
İngiltere’de Protestan Hıristiyan Kültürü egemen oluncaya kadar Galler Prensesinin tapınakta tanrıça olmayınca yapacak bir şey bulamadığını açıklamasını göz önüne aldığımızda İnanna/İsis kültünü abartmamak elimizden gelmemektedir.

Şimdi Çorum ilimiz ve ilçesi İskilip’in tarihçesine bakalım ki onların gerçek soy ve dini kökenlerini çözersek sorunu da anlamış oluruz. Yani bunlar kendilerini Türk ve Müslüman mı görüyorlar ya da başka din ve kavimden mi görüyorlar?;

ÇORUM-Çorum Belediyesinin İnternet sayfasında şöyle anlatılmaktadır;

“Evliya Çelebiye göre ise kentin adınını Çorum ve Çevri-Rum deyişlerinin değişmesi sonucudur. Türklerin Anadolu'ya yerleşmesi sonrası, Türkmen boylarının Çorum ve yöresini otlak ve yayla olarak kullanması yerli halkın (genelde hıristiyan'dır) göçe zorlanmış olması Evliya Çelebiyi bir bakıma haklı çıkarır gibi olmaktadır.
Önceleri kent büyük bir zelzele ve sel felaketine uğramış, yer ila yeksan olmuştur. Bundan sonra kent halkı Müslüman dinini kabul etmiş, ancak Danişmend Ahmet Gazi'nin kuşatması sırasında Bizans valisi Nestor ile anlaşan yerli halk bu kez Hıristiyan dinini kabullenerek, Ahmet Gazi'ye oyun oynamışlardır...”  http://www.corum.bel.tr/Tarihce.html

İskilip;
“”Roma döneminde de İskilip, jeostratejik ve jeoekonomik önemini korumuş, Roma döneminin de seçkin yerleşim birimlerinden biri olarak bu medeniyet ile de kültür alışverişinde bulunarak 1000 yıla yakın ev sahipliği yapmıştır. İskilip’te Roma dönemine ait üç eser dikkati çekmektedir. Dördüncüsü mermer bir kitabe olup çarşıda özel bir alanda sergilenirken 1970'lerin sonunda çalınmıştır.
İskilip'in Bizans'ta bulunan üç önemli şehirden birisi olduğu da eski çağ tarihçileri tarafından belirtilmiştir. Kent tarihi açısından en büyük zorunlu dış göçler bu dönemde olmuştur. Kadı Burhaneddin'in baskınlarından yılan İskilip'lilerin çoğunluğu dağlara ve daha sonra geride dönemeyerek batıya, doğuya ve güneye doğru daha güvenli yerlişim alanlarına kadar göç etmişlerdir.
1849 yılında İskilip’e gelen ünlü seyyah Fransız V. Cuniet’in Paris’te 1894 yılında basılan La Turquie d’Asie isimli kitabında İskilip’ten şöyle bahseder:
“Şehrin genel nüfusu 43.442 kişidir.Kent içinde 48 ortodoks ve 10.563 müslüman yaşamaktadır.
Atatürk ve İskilip'in bilinen tek ilişkisi Kastamonu dönüşü Çankırı'da olmuştur. Çankırı'ya Atatürk geldiği sırada bir İskilip Heyeti Atatürk’ü ille de İskilip’e götürmek istemiş. Atatürk: (Sevgili İskiliplilere teşekkürlerimi ve selamlarımı götürünüz. Gezimi uzatmaya imkân kalmadı. Başka bir zamana...) dedi.
İskilip, İnönü sonrası Menderes dönemini ekonomik açıdan daha rahat geçirmeye başlamıştır. Gerçi bunda II. Dünya Savaşı sonrası şartlarında etkisi olmuştur. Esnafın daha çok kazandığı bir dönemdir de aynı zamanda.
Cumhuriyetin ilk yıllarında İskilip genelinde yaşanan devlete karşı duyulan güvensizlik sonucu birçok el yazması ve taş baskısı kitaplardan oluşan ev kitaplıklarının sahiplerince yakılarak ya da bahçelere açılan derin çukurlara gömülerek ortadan kaldırıldığı da tarihsel ve üzücü bir gerçekliktir. Halktan toplanan kitapların bir kısmının devlete gelir elde üzere hurda kâğıt olarak yurt dışına devletçe satılmış olması da bu dönem ki güvensizliğin oluşmasında öne çıkmaktadır.”” https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0skilip

Okuduklarımıza bakılırsa İskilipliler kendilerini Hristiyan Ortodoks Rum görmektedirler. Türk beyini Müslüman olduk diye aldatmaları da, Tevrat’ın “yalanı zekanın temeli” sayan ilkesine dayanan şeytanlıklarının delilidir.

İngiliz Bizans tarihçisi, Bizans Araştırmaları konusunda dersler veren Oxford Üniversitesi öğretim üyesi, bu üniversitenin 1517’de kurulmuş bölümü olan Corpus Christi College’inden emekli, “Late Antiquity” (Geç Antik Çağ); “Roman-Persian Wars” (Roma-İran Savaşları” ile “Coming of İslam” (İslam’ın Gelişi) adlı tarihi çalışmaları bulunan James Douglas Howard-Johnston'un çalışmalarından derlenip İnternette “Roman Persian Wars” adıyla İngilizce yayınlanan çalışmasında, M.S.574 yılında kuzeyden gelen Kıpçakların, Bizanslılarla birlikte, Yemen’e kadar giderek Yahudi-Arap isyanlarını bastırdıkları, Kıpçakların bölgeye yerleştikleri anlatılır.

Çorum Valiliğinin İskilip kısmında da bu Tatar yerleşimlerinin İskitlere kadar uzandığını okuyoruz;
Selçuklu sultanı Alparslan'ın 1071'deki Malazgirt Zaferinden sonra Türkler Anadolu'ya adım adım yerleşmişlerdir.O tarihteki Çorum ,Tokat ve Osmancık Emir Danişment Ahmet Gazi tarafından fethedilmiş ve Türk hakimiyetine girmiştir.Türk boyları ve kavimleri zaman içerisinde bu bölgeye yerleşmişlerdir.Danişmentlilerin lisanı Türkçe idi.O zaman şimdiki Çorum iline hakim olan Emuri Kemur Şerafettin Osman Bey ve Gazi Mahmut Beyler Osmancık kalesinde otururdu ve Çorum İskilip Katarlı diye iki meşhur Türkmen aşiret beyleri idaresinde idi.Cebrel bey Osmancık Kalesine bağlı olup umumi olarak Erzurum,Sivas,Ankara,Kastamonu ve mülhakatları ile birlikte Irak Emiri Kebir-i Hasan Şah'a bağlı idiler.Bölgelerinde muhtar olup "Bu Türkmen beyleri Tatar ve Moğol beylerinin burnunu kırmışlardır" diye geçmektedir.

Bazı eserlerde İskilip'in Tatar Beyleri idaresinde Osmanlı devrine kadar kaldığı yazılmaktadır.Ancak bu iddialar birbirini tutmamaktadır.On üçüncü asırın ilk yarısında Anadolu'daki Selçuklu Devletleri zayıflamaya yüz tutmuştu.Selçuklu hükümdarı İkinci Keyhüsrev Sivas'ın doğusundaki Köse dağında Moğol komutanı Baycu ile savaştı.Bu savaşta Baycu 2.Keyhüsrev'i ağır bir yenilgiye uğrattı.Selçuklular her yıl ağır vergiler vermeye mecbur kaldılar.Moğollar istediklerini tahta çıkarıyor, her türlü baskıyı yapıyorlardı.İşte bu Moğol istilası sırasında bir kısım Tatar aşireti yurtlarından göç etmiş ve İskilip 'e yerleştikleri kaydedilmiştir. Sadrettin Celal Anter "Maarif Tarihin de"Tatar kelimesinin yabancı unsurlara verilen ad olduğunu Türklerin kendilerinden olmayan veya kendilerinden ayrı yaşayanlara Yad adını verdiklerini ve bu kelimenin zamanla Tat olduğunu ve Tatar kelimesinin bu kökten geldiğini anlatmıştır. Ayrıca Amasya Tarihi c.2.sahife 47'de aynen şu izahat verilmiştir.
İskit namıyla pek meşhur olan Turan kabileleri Hazerilerden evlatları ve Altaylardan evlatları yetişir, her ikisi de civar kavimlere tecavüzleriyle saldırgan manasına gelen Tatar namını almışlardır. Avarlar, Oğuzlar, Toğarlar bunlara iltihak eder ve cümlesine Tatar denilmiştir. Demek ki Tatar adı herhangi bir nesile veya kavime münhasır olmayıp birçok Türk kavminin karışmasından ve birleşmesinden meydana gelmiş akıncı bir topluluktur. Netice olarak ilçemiz her devirde Türk kavimlerinin yaşamış olduğu bir beldedir.”.
İlk önce, bu yazıyı hazırlayan kişiyi vatanseverliğinden dolayı tebrik ederim.
Valiliğin tespitlerinde geçen İskit kavimlerinin, M.Ö. IX. Yüzyıldan itibaren dünya sahnesinde yer aldığı,VII (7.) yy.da Kafkaslardan inerek Anadolu da Irak-İran’da hakimiyet kurdukları bilinmketedir. Türk adı taşımayan, Tengri dininde Turani kavimler oldukları, Orta Asya, İran, Beyaz Rusya’ya kadar kuzey Asya ve Anadolu, Balkanlardan taşan büyük bir imparatorluğu kuran, “ensest üremeyen millet” olduğunu biliyoruz.
İskilipli Atıf hoca gibi kendisini Rum sayan diğer İngiliz/Amerikan mandacılarının aile kökenlerini incelediğimizde, Müslüman olmuş ama, gizlice Ortodoks Ermeni, Süryani, Grek İncillerine göre ibadet eden Hristiyan köklerine ulaşıyoruz.
Yani Grek/Yunan milliyetçiliğine soylarını dayandırdıklarını, bu yüzden aşağıladıkları Türk ve Müslümanları da başlarında işgalci gördükleri bu milletten de Grek soylu batılı Hristiyan dindaşlarınca kurtarılacaklarına inandıkları ortaya çıkmaktadır.
Oysa, Rum, Urum adı Grek Yunan milletini asla tanımlamaz. Bu onlara batılı ajanların öğrettiği yanlış tarih bilgisinden başka bir şey değildir.

Türkçede “Urum” olarak söylenilen “Rum” adı eski Yahudi dili İbranicede sesli harfler yazılmadığından dolayı “BR (Abir)“ ile eş anlamlı olan “RM” yani “Urum” veya “Rum (Boğa)”  ya da “TR” yani Toro (Boğa) anlamına gelmektedir ( Tevrat-Genesis/Yaratılış 49:24 Tefsirinde geçen “Abir-i Yakup (Abir=Ugaritçe-Boğa)” Yakup’un Güçlü Tanrısı/Olanı, Boğa/Sığır Tanrı Yahweh).

(Kynk= Harvard University Press: Cambridge (MA), S. 4, not 6.”İbranice’de Abir” boğa ya da aygır demektir. Eski Ugarit ve İbrani geleneklerinde kutsal hayvan adları toplumun ileri gelenlerine, soylularına verilen adlar arasındaydı”
C. H. Gordon, Ugaritic Textbook III: Cuneiform Selections - Paradigms - Glossary - Indices - Additions And Corrections - Bibliography, 1955, op. alıntı, glossary 2070 on S. 338 ve glossary 2015 S. 335 de için tr (bull). ibid., glossary 1732 on p. 322  “r’m” veya”rum (buffalo).”)

Grekler (Hileciler) kesinlikle Yunan değildirler onlara bu adı İsmet İnönü vermiştir. Kim bilir o da İskender’in köle komutanı Bidlis’e kurdurduğu Bitlisli olduğundan Said-i Kürdi gibi kendisini Grek gördüğünden dolayı mı bu adı verip vermediği bilinmez.
Ama Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti devlet bürokrasisi de “Müslüman Bizans” misali hep Rumlardan onlar gibi hileci tüccar olan Yahudi, Hicaz Araplarından oluşmuştur.

Çünkü saydığım milletlerin yaşadığı coğrafyada yaşayan kavimlerin tapındıkları dev veya cüce  (yecüc-mecüc) cin ve şeytanların hepsi “öküz başlıdırlar ve öküz gibi boynuzları vardır.
Bunların Güneşe tapınanları İnek ve boğasına tapınırlarken, Ay tanrısına tapınanları da Kara Mandaya ve onun boğasına tapınmışlardır.

Güneşe tapınanlar “aydınlıkçı”, Ay’a tapınanlar da Nurcu olmuşlardır. Ay, güneşin ışığını yansıttığından dolayı ay tanrısının nuru da en fazla ayın 14.deki hali dolunay aydınlığı ile ifade edilmiştir. Bu kavram Sabilerin din kitabı Cinze di Rabba’dan Kur’an’as kadar aynı şekilde gelmiştir. Bütün İslam ulemaları Allah’ın nurunun en fazla ayın 14’ünüğn parlaklığında olacağında hem fikir olduklarını görmek, İslamın Sabilik kökenli olduğunun delilidir. Ay tanrısının kutsal hayvanı da Mandadır. Türkçe “hayvan” derken andığımız “Hay” hecesi, Aramicedir ve  cennetin sahibi olan Nur kralının adıdır. Kur’an Ali İmran 3.ayette “o hayyül kayyümdür” derken de aynı tanrı kast edilmektedir.

Sabilerin Işık Kralı “Melki di Nura”, diğer adı olan Hay/Hayya yani “yaşam, yaşam veren, hayat” demektir. Sabilerin din kitapları M.Ö.4.bin yılına kadar uzanmaktadır. Hicaz’dan Maraş ilimize kadar uzanan coğrafyada yaşamış Ebla, Ugarit krallıkları M.Ö. 2300lere yani M.Ö. 3.bin yıla uzanır. Ay tanrıları Sin’in adı Türkçe “sinmek” fiilinin köküdür ve “sinen, saklanan anlamımdadır. Ay bazen gecede iki kez doğar. Bu hali “sinmek, saklanmakla” ifade edilmiştir. Diğer tanrılar El, Türk çe “El”, Ba’al, Türkçe “Bal,bel” ile eştir. Sembolü de arıdır.

Bu kavmin, Anadolu’da, Kuzey Orta Anadolu’dan yani Çorum’dan Van’a uzanan coğrafyada M.Ö.1300’lerde “Hayasa” adıyla bir krallık kurduklarını ve Hititlilerin idaresinde yaşadıklarını görüyoruz. Ermeniler de soylarını bu medeniyete bağlamaya çalışırlar;

Ayrıca Ermenlier kökenlerini, 1920’de İsviçre’li bilgin Emil Forrer tarafından günümüz diline çevrilebilinen Hitit tablet metinlerinde Trabzon’un güneyinde Malatya-Rize arası (Hayasa’lar) ile Fırat’ın kuzeyinde Van gölü çevresi (Azzi’ler) arasındaki bölgede M.Ö.1400’lerden itibaren M.Ö.1290’larda Hititlerin çöküşlerinden once Hitit kralı II.Mürşili tarafından tarih sahnesinden bir daha çıkmamak üzere silinen “Hayasa ve Azzi” toplumlarına dayandırırlar.( Hayasa ve Azzi adları, Kripto Ermeniler arasında daha yaygın olan Hayati ve Aziz adlarının kaynağı olabilir)
Ermeniler bu yüzden ülkelerine  “Hayasaların ülkesi” anlamında, “Hayasa”  adından alınan kök ad “Haya” adına Fars dilinde “yer” anlamına gelen “istan” ekinin ulanmasıyla elde edilen “Hayastan” diyorlardı.

Oysa, Ermenilerin adlarının kökeni İranlıların M.Ö. 6.yy.da kurduğu şeytan ibadeti olan Zervan adlı tanrılarından doğan, 16.000 yıllığına yeryüzünün idaresini aldığına inanılan  kötü-cin Arman/Ehriman/Erman şeytanından alırlar.
Zervaniliğin M.Ö.II.yy.da resmi din haline geldiği İran’da herkes Arman/Erman/Ermeni’ydi zaten.
Ondan önce de Azer şeytanı ibadeti vardı ki, Kur’anda geçtiğine göre İbrahim peygamberin babasına bile adını vermiş bir şeytan ibadeti dinidir.

Ben bu Hayasa kavminin, Arim seliyle Yemen’den göçmek zorunda kalarak Irak Mezopotamyasına yerleşerek Arami adını alan Sabilerin zaman içinde bu bölgeye kaydıklarını düşünüyorum.

İranlılar, Asurlar, Mısırlılar, Grekler, Romalılar hepsi “ensest üreyen ve soy takip eden “kavimler olduklarından hepsi işgal ettikleri ülkelerdeki halklara soykırım uygulayıp, yerlerine kendi halklarını istihdam ediyorlardı.

Anadolu toprakları, deflarca İran, Grek/Yunan-Roma milletleri arasında son 3000 yıl içinde sayısız kez el değiştirdi. Türkler bu her iki kavmin içinde tarihleri boyunca yer aldılar ve daima vardılar.
İran dininden Emevi Sünniliğine ve Aleviliğine geçmiş Türk kavimleri de en son 11.yy. sonunda Anadolu’ya geldiler.
Batılıların ve kökenlerini batıya, Greklere dayandıran Hristiyan kökenli Anadolu kavimlerinin iddialarına göre, Türkler soy kırım suçu işleyen bir milletseler, Anadolu’da Türk kökenli Hristiyan, Yahudi bırakmalarına imkan yoktur. Bu durumda kökenlerini Büyük İskendere uzatarak Rum olduğu sevdasına kapılmış, Said-i Kürdi Deliüzzamanların, Muhammet Efganilerin (Afganistan da İskenderden sonra kurulan Baktriya Krallığına soyunu dayandırarak Grek olduğu zannındadır. Taliban da budur), Muhammet Abduhların, İskilipli Atıf hocaların hiçbirisinin Rum kalma olanağı yoktur.

İskilipli Atıf hoca soyunu ana trarafından Arap, baba tarafından Türk’e dayandırır ya da yazanlar öyle yazmaktaysalar da, başkanlığını İngiliz rahip ajanı Mr. Robert Frew adlı ajanın yaptığı İngiliz Muhipler Cemiyetine bağlılığı, devleti Almanlara bağladığı için tahttan indirmeye çalıştıkları II.Abdülhamit’e karşı meşhur 31 Mart olayına katılmasından, Gregoryen, Süryani, Kıpti, Maruni, Nasturi Ortodoks Hristiyanlığı ile Yahudi mezheplerinde de kutsal sayılan  ve kutsallığı İslam’a bu dinden geçen SARIK” kavgasına tutuşması, onun Müslümandan çok Ortodoks Hristiyan mezheplerinden birisine bağlı olduğunu gösterir.

Zira bu mezheplerin İncilleri Sabilerin Cin Ze di Rabba kitabıdır ve sarık, Mesihe cennetin kralı Hay tarafından sağ elle verilir ve giydirilir. İsa peygamber de Grek İncil’indeki gibi Allah değil dişi şeytan Er Ruha’dır.
Oysa, peygamber Muhammet’in her zaman sarık bağlamadığı bilinen bir gerçektir. Bu gün Araplar arasında da sarık yaygın değildir. Hindu, Brahman, Budistler ile İran Zerdüştlerinde de sarık bağlayanlar vardır.

Yani, sarığı savunmanın, şapkaya düşman olmanın İslam ile asla ilişkisi yoktur. Bence sarık, peygamber Muhammet’in bir çok olayda siyasi ayet indirmesi gibi, sarığa düşkün Sabi, Yahudi ve öteki Ortodoks Hrisityanları kazanmak için indirilmiştir.

Bu gün 57 Müslüman ülkesinin kaçında Sarık-cübbe giyilmektedir?
Hiç birisinde.

1768-1774 Osmanlı Rus savaşını yenilgiyle kapayan Osmanlı tarihinde ilk kez Ruslara, ülkesindeki azınlıklar üzerinde hak sahipliği, koruyuculuk vermişti.
Kutsal Roma-Cermen imparatorluğu yasaları gereğince, bir Hristiyan ülke, Hristiyan olmayan ülkelerde bir hak elde ederse bunu diğerleriyle paylaşmak zorundaydı.
Bu madde gereğince, Osmanlı Ruslara tanıdığı bu ayrıcalığı diğerlerine de tanımak zorunda kaldı.

Sonuç, kısa sürede ne kadar sahte Müslüman varsa Aleviler de dahil hepsi İslam’ı ret ettiler, kendilerine baskı yapıldığını haykırdılar, batılı misyoner rahip ajanların kiliselerden toplayıp getirdiği yardımlara balıklama atladılar.

Sultan Abdülaziz
Silahlandılar, devleti Eskişehir’den doğuya 1863 yılına kadar sokmadılar. Yaklaşı 93 yıl boyunca bu Çorum da, ilçesi İskilip te dahil olmak üzere Osmanlı buralara giremedi.
Ermeni ve Rumlar, rönesansla çıkan yeni Hristiyan mezheplerine de geçtiler. Para nereden gelirse herkes oraya daldı. Mesela Adıyaman, Kilis, Maraş Protestan oldu. Erzurum Sıvas çevrelerinde de Protestanlık Amerikan elçiliklerince, onlara bağlı okullarca zaten yayılmıştı.
Bunları kovan Sultan Abdülaziz oldu.

İsyanların en hainlerinin olduğu Ermeni bölgelerine de Adını verdi. Birisi Harput, orayı sildi, yeniden inşa etti ve El Aziz (Elazığ) adını verdi. Diğeri de Gregoryen Ermeni Hüseyin Feyzullah’ın (Alpaslan Türkeş) memleketi Kayseri Pınarbaşıydı. Orayı da “Aziziye” yaptı.Cumhuriyet döneminde eski adını aldı burası.

Abdülaziz, bu zaferinin karşılığını batılıların desteğiyle kendisine yapılan bir darbe ile tahttan indirilip, Feriye sarayında bilekleri kesilerek, intihar süsü verilerek öldürülmesiyle ödedi.

İngiliz idaresine devleti sokmak isteyen bu tayfanın acemiliğinde oyuna gelip, tahta çıktığında 1876-1878 Osmanlı Rus Harbi (93 Harbine” giren II.Abdülhamitt, bir anda ağır bir yenilgiyle tanıştı ve imparatorluk batıdan bu günkü İstanbul Yeşilköy, doğudan Sinop’a kadar Rus işgaline girince delirecek hale gelmişti.
Sonra İngilizlerin desteğile bu tpraklar geriye verilmişti. Ama, o ne İngilizi ne de Rus’u soktu. O devleti Almanlara teslim etti. Bu sayede 33 yıl boyunca Osmanlı halkı ilk kez devlet hizmeti ile tanıştı.
1912'de Avrupa dergileri Osmanlıyı böyle çizmişlerdi

Atatürk gibi vatansever, batılı anlayışta subaylar da bu dönemde yetiştiler. İlk defa sıradan insanlar devlet eliyle eğitim ve sağlık hizmetlerini tanıdılarsa da savaştan yüzleri gülmedi.
O da bu kurnazlığının cezasını Beylerbeyi sarayında, “tekrar tahta geçirilebilir korkusuyla” boğularak, böbreklerine vurularak öldürüldü.
Onu, Mustafa Kemal takip etti, bu İngiliz-Amerikan mandacılarıyal savaştı ve karşılığını 26 Kürt, bir o kadar İskilipli Atıf hoca gibi sahte Müslümanların çıkardıkları gerici siyanlarla boğuşarak gün yüzü görmedi ve sonunda zehirlenerek, yanlış teşhis ve tedavilerle öldürüldü.
İşte bu vatan haini İskilipli Atıf Rum’unun Atatürk ve yoldaşları hakkında yazdıkları düşmanlık dolu ifadeler.

Teali-i İslâm Cemiyeti’nin bildirisi (alıntı)

Şapka giymemenin cezası para cezasıydı
Yunan uçakları tarafından dağıtılan o bildiri çok uzun olduğu için tamamını alamıyor, parçalar veriyorum. Bakınız neler yazılmış:
“Mustafa Kemal ve Kuvay-ı milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden namerdane bir surette kaçarken,… Bu yankesiciler, …

Mustafa kemal gibi beş on şâkinin vücudunu ortadan kaldırmak için,… İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Düşünmüyor musunuz ki Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olamaz.

Kuvay-ı milliye eşkıyası İstanbul’u elimizden çıkarmak için uğraşıyorlar.

Bu bağileri, bu asileri mümkün olduğu kadar az zaman zarfında tedip ve tenkil etmek (terbiye ve yok etmek) cümlemiz için bir farizadır.

Elinize aldığınız feteva-i şerife ki, halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır.

Bu katil canavarları daha fazla yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz.”

17 Temmuz 1959 günü, Büyük Doğu mecmuasında, “Amerika, Dünya ve Biz” başlıklı yazısında bakınız Necip Fazıl neler yazmış:

“Amerikan politikasını korumakla mükellefiz… Amerikan siyasetini tutmak biricik doğru yol… Amerika’dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz…”
Zehirledikleri büyük önderimiz.

Şimdi düşünelim,Hititliler Anadolu’da 2300 yıl kadar kaldılar. Onları İranlılar, Türkler (İskitler), Grekler, İranlılar, Romalılar, Türkler, Emeviler sonra gene Türkler idare ettiler.
Bu kadar el değiştiren Anadolu’da “saf kan ırk” kalmak nasıl olmuştur?
Bu olanaksızdır, imkansızdır.
M.S850’de, Bizans/Roma, Mezopotamya/El Cezire’de yani Dicle-Fırat nehirleri arasındaki geniş ada coğrafyasında bir tek Müslüman bırakmadılar. Bütün Müslümanları bu gün İran’daki Urumiye gölüne attılar, boğdular. 

Bunun öcü alınmadı mı peki?
Bu soykırımın ardından Selçuklular ve Anadolu Selçukluları geldiler, Anadolu’ya yerleştiler ve Hristiyan oldular batılılar onlara Selçuk-i Rum adını verdiler.

Onları Cengizhan akınları takip etti. Cengizhan orduları girdiği her şehri halkıyla diri diri yaktı.
Rum nerede kaldı?
Onu Timur akınları takip etti. O da aynı şeyi yaptı.
Timur sonrası Osmanlı yeniden, ikinci kez kuruldu.

I.Selim’e kadar pek sorun olmadı ama gene Çorumlu Ebu Suud efendi namlı kripto Rum’un Kanuni Sultan Süleyman’a verdiği fetvalarla Anadolu Türkleri İran’a sürülmüş veya soykırıma uğratılmıştır. Türk’ü Türk’e kıydıran bir şerefsizdir. Bu şerefsizler neden hep buradan çıkar dersiniz?

Rum milliyetçiliklerinden midir?
Emeviler döneminde bölgeye yerleşmiş Arap Emevi Rumlarından olabilir mi bunlar?

Çünkü Emeviler de Bizans yanlısıydılar, bu gün de Suudi Arabistan ve Arap yarımadasında İngilizci- Amerikancı olmayan devlet var mı?
İşte Suriye’nin hali.
İngiliz-Amerikancı İskilipli Atıf hoca hayranı cumhurbaşkanımız ve partisi, onun desteklediği Selefi Işid ve Esad rejimine karşı savaşan Süryani, Kıpti, Maruni Hristiyanların örgütleri hepsi Müslüman kılığında Müslüman kanı dökmüyorlar mı?
Müslüman v e Türkler, başbuğları, imamları Ermeni Rum olmuş haberleri yok telef olup gitmektedir.

Ebusuud’tan İskilipli Atıf’a, Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi’den Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’sine dökülen İslam kanı değil midir?
Bu Kırım Tatarının Attaürk ile derdi, Nurcu ihanetidir.
Takdir sizindir.


Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

Bana ait olmayan bu linkte iznimle yayınlanmış araştırma yazılarım, bazı sorularınızı cevaplayabilir.;
https://derinstrateji.wordpress.com/tag/alaeddin-yavuz/page/3/

İŞTE BU KRİPTO HRİSTİYANLAR, İSLAM VE HRİSTİYANLIK VE HATTA TEVRAT ÖNCESİ SAPKIN DİNLERİN İNANANLARIDIR. DİYANETİN BAŞI BÖYLE DEDİ;


"Diyanet İşleri Başkanlığı, internet üzerinden yöneltilen, "Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşür mü?" sorusuna, "Babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur" ve "Babanın kızını kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duyması, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir" ifadelerinin yer aldığı skandal bir yanıt veridi."
Haberin yayınlandığı ilk haberde geçen açıklama metni şöyle;
“ Akıl almaz ifadeler


İşte o, “Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşür mü?” sorusuna verilen kapsamlı cevap:
“Babanın kendi öz kızını öperken şehvet duyması durumunda nikâhın ne olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Bazı mezheplere göre, babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur (bkz. İbn Rüşd, Bidayetü’l-Mücdehid, Mısır 1975, II, 33; İbn Kudame, el-Muğni, VII, 486; İbn Cüzey, el- Kavaninü’l Fıkhiyye, 138). Hanefilere göre ise; babanın, kızını şehvetle öpmesi, kızına şehvetle sarılması durumunda kızın annesi bu babaya haram olur. Ancak bu tür sonuç doğuracak tutmanın, teni tenine değerek olması ya da altının sıcaklığını iletecek kadar ince bir örtüden olması gerekir. Kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duymak, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir. Şehvet duymanın işareti, erkeğin organında bir uyanma, uyanıksa uyanışının artması, kadının da kalbinin heyecanla çarpmasıdır.”
Öğleden sonradan itibaren paylaşılmaya başlanılan bu haberin doğruluğunu test etmeye karar verdiğimde arkadaşlar aşağıdaki linki paylaştılar.
Bunlar nasıl insanlar artık takdirlerinize bırakıyorum.
Bu adamlara kim nasıl Müslüman diye itimat edip oy verdiyse, demek ki bu sapıklıkları onaylayan sapıktır, sapıklardır.
Alaeddin Yavuz
Haberin linki için tıkla;
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/...
Diğer ilk haber metni; http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/...