Atatürk’ün öldürülmesini takiben iktidarın kripto Ermeni ve
Rumların eline geçtiği ülkemizde, asırlardır “Müslüman-Türk görünümlü”
gayrimüslüm din ve devlet adamlarının ihanetleri tekrar hortlamıştır.
Bunların İncilleri ve ibadetleri Grek/Yunan İncilinden
farklıdır. Sabilerin din kitabı olan Cin Ze di Rabba kitabı bunların din
kitabıdır veya onun farklı yorumlanmış halleridir.
Bunlar, Sünni Müslümanlar gibi günde beş-yedi vakit namaz
kılarlar, 30 gün ve fazlası oruçları, hac, umre, kurban gibi iabdetleri yanında
erkeklerde Sarık-Cübbe, kadınlarda çarşaf-peçe rahibe kıyafetleri olup,
kadınlarına da giydirmeleri farzdır. Süryani internet sitelerinde bu bilgiler açıkça yer alır.
İşte bu yüzden baş örtüsü, şapka kanununa muhalefet gibi
sıradan konuları isyana dönüştürmektedirler.
Bunlar giymedikleri takdirde kendilerini dinden çıkmış
saymaktadırlar.
İskilipli Atıf ile Said-i Kürdi Deliüzzaman sahte
Müslümanlarının, Atatürk’ün Şapka kanununa karşın işi isyana vardırmalarından
önce verdikleri çakma fetvalara bir bakalım.
(Alıntı metin;)
“İskilipli Atıf Hoca Frenk Mukallitliği Kitabında şapka
için; ““Bir Müslüman şiar (simge) ve alamet-i küfür addolunan (sayılan)
bir şeyi zaruretsiz giymek ve takınmak suretiyle gayr-i Müslimleri (müslüman
olmayanları) taklit etmesi ve kendini onlara benzetmesi şer’an (dinen)
memnûdur (yasaktır.)” Demiş, şapka’ya “batı ürünü, İslami olmadığı”
için karşı çıkmıştır.””
Diğer bir İngiliz işbirlikçisi Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi
lakaplı Bitlis Gregoryen Ermeni’sinin Şapka hakkında sözleri de şöyledir; ““Sonra o zalim, dünyaca büyük makamlarda bulunan
bedbahtlar dediler: “Sen, yirmi senedir bir tek defa takkemizi (şapka)
başına koymadın. Eski ve yeni mahkemelerin huzurunda başını açmadın, eski
kıyafetinle bulundun. Halbuki on yedi milyon bu kıyafete girdi.”
Ben de dedim: “On yedi milyon değil, belki yedi milyon da
değil, belki rızasıyla ve kalben kabulüyle ancak yedi bin Avrupa-perest (Avrupa
hayranı) sarhoşların kıyafetlerine ruhsat-ı şer’iye (dini izin)
ve cebr-i kanunî (kanun baskısıyla) cihetiyle girmektense,
azîmet-i şer’iye ve takva (dine sıkı bağlanma ve duruş)
cihetiyle, (yönüyle) yedi milyar zatların kıyafetlerine girmeyi
tercih ederim.” (Kaynak İskilipli Atıf Hoca adına açılan İnternet sitesi; https://iskilipliatifhoca.wordpress.com/frenk-mukallitligi-ve-sapka/
Oysa bunlar Grek İncil’ine inansalar veya Tevrat Yahudisi
olsalar sarığa bu kadar bel bağlamazlar.
Tevrat’da Malaki’ye emredilen emir gereğince “Başında
sarığın, ayağaında çarığın kalsın, boynunun altını bağlama” ayetince sarık erkek baş örtüsü olarak vardır.
Diğer yandan da Tevrat sarığı aşağılar da;
Tevrat Hezekyel Kitabı; 23: 14-15
"Oholiva
fahişeliklerini giderek artırdı. Duvara oyulmuş insan resimlerini
bellerine
kuşak, başlarına geniş sarık bağlamış
kırmızı
renkli Kildani resimlerini- gördü. Hepsi kökeni
Kildan
ülkesine dayanan Babil subaylarına benziyordu.”
Bu ayette “Kökleri Keldanilere dayanan Babil subayları”, Ay
tanrısına tapınan putperestlerdir. Yahudiler ele geçirdikleri topraklarda daima
bu putları kırmayı Musa’dan beri ilke edinmişlerdir.
Bu günün Taliban’ı, El Kaide’si, ondan türeyen IŞİD’i, Boko
haram’ları gibi.
|
Putperestlik çağında namaz kılanların heykelleri |
“Kildan” ya da “Keldani”ler, “Ay Tanrısına tapınanlar” anlamına gelen adlarıyla en eski şeytan
ibadetçisi kavimdirler. Sümer’in gök tanrısı Enlil’in oğlu Sin’e tapınırlar.
İşte o dinin kitabı Ginza d Rabba (Cin Ze di Rabba)
kitabında sarık şöyle övülmektedir;
“...Ve
Manda d Haya, cesur Utra düşündü ve dedi, "Her Nasıralı doğru ve inanan
adam, uykusundan kalktığında, parlaklığın, kavganın, ululuğun timsali olan
beyaz sarığı almalı ve bu duayı üstüne ezbere okumalıdır. Onu kendi
etrafında bükerek başına sarmalı ve duayı gizlice okumalıdır. O ulu göksel
babanın evinde ona övgü olacaktır...”(Dilimize E.S.Drower’ın Mandeans and Their
Canonical Books adlı kitabından İngilizce’den çeviren Alaeddin Yavuz)
İskilipli Atıf hoca, “İslam kilidinin anahtarını,
İngiltere’nin güvenilir eline teslim etmekte, İslam âlemi için hiçbir
tehlike yoktur” yazısıyla da dikkat çekmektedir. ( 14 Temmuz 1919 Alemdar
Dergisi)
İskilipli Atıf Hoca’nın İngiliz sevgisinin temeli yalnızca
İngilizlerin o zamanın dünya hakimi olmaları değildir. İngiliz Angilikan
kilisesinin benimsediği İncil de her ne kadar grek İncil’i ise de, İngilizlerin
mezhepleri bizim Ortodoks Hristiyanlarının Sabilik kökenli inciliyle akrabadır.
Zira, televizyonlarda çok izlenen “Game of The Thrones”
(Taht Oyunları) adlı televizyon dizisinin başlangıç fragmanında Londra Thames
nehri üzerine yıkılan çıplak bir kadın heykeli görürsünüz.
İşte o kadın heykeli dişi şeytan Er Ruha, İnanna, İştar, El
Uzza adlarıyla bilinen Sin’in kızı, kovulmuş dişi şeytandır.
|
Filmin fragmanında bu heykeli görürsünüz |
Yani, İngilizler Hristiyan olmadan önce Sabi dininin Sin
mezhebindeydiler ve Allah adıyla bir tanrıya da tapıyorlardı. Bu da Sin’di.
İngiltere’de Protestan Hıristiyan Kültürü egemen oluncaya
kadar Galler Prensesinin tapınakta tanrıça olmayınca yapacak bir şey
bulamadığını açıklamasını göz önüne aldığımızda İnanna/İsis kültünü abartmamak
elimizden gelmemektedir.
Şimdi Çorum ilimiz ve ilçesi İskilip’in tarihçesine bakalım
ki onların gerçek soy ve dini kökenlerini çözersek sorunu da anlamış oluruz.
Yani bunlar kendilerini Türk ve Müslüman mı görüyorlar ya da başka din ve
kavimden mi görüyorlar?;
ÇORUM-Çorum Belediyesinin İnternet sayfasında şöyle
anlatılmaktadır;
“Evliya Çelebiye
göre ise kentin adınını Çorum ve Çevri-Rum deyişlerinin değişmesi
sonucudur. Türklerin Anadolu'ya yerleşmesi sonrası, Türkmen boylarının Çorum ve
yöresini otlak ve yayla olarak kullanması yerli halkın (genelde
hıristiyan'dır) göçe zorlanmış olması Evliya Çelebiyi bir bakıma haklı
çıkarır gibi olmaktadır.
Önceleri kent büyük
bir zelzele ve sel felaketine uğramış, yer ila yeksan olmuştur. Bundan sonra
kent halkı Müslüman dinini kabul etmiş, ancak Danişmend Ahmet Gazi'nin
kuşatması sırasında Bizans valisi Nestor ile anlaşan yerli halk bu kez
Hıristiyan dinini kabullenerek, Ahmet Gazi'ye oyun
oynamışlardır...”
http://www.corum.bel.tr/Tarihce.html
İskilip;
“”Roma döneminde de İskilip,
jeostratejik ve jeoekonomik önemini korumuş, Roma döneminin de seçkin yerleşim
birimlerinden biri olarak bu medeniyet ile de kültür alışverişinde bulunarak
1000 yıla yakın ev sahipliği yapmıştır. İskilip’te Roma dönemine ait üç eser
dikkati çekmektedir. Dördüncüsü mermer bir kitabe olup çarşıda özel bir alanda
sergilenirken 1970'lerin sonunda çalınmıştır.
İskilip'in Bizans'ta bulunan üç
önemli şehirden birisi olduğu da eski çağ tarihçileri tarafından
belirtilmiştir. Kent tarihi açısından en büyük zorunlu dış göçler bu dönemde
olmuştur. Kadı Burhaneddin'in baskınlarından yılan İskilip'lilerin çoğunluğu
dağlara ve daha sonra geride dönemeyerek batıya, doğuya ve güneye doğru daha
güvenli yerlişim alanlarına kadar göç etmişlerdir.
1849 yılında İskilip’e gelen
ünlü seyyah Fransız V. Cuniet’in Paris’te 1894 yılında basılan La Turquie
d’Asie isimli kitabında İskilip’ten şöyle bahseder:
“Şehrin genel nüfusu 43.442
kişidir.Kent içinde 48 ortodoks ve 10.563 müslüman yaşamaktadır.
Atatürk ve İskilip'in bilinen
tek ilişkisi Kastamonu dönüşü Çankırı'da olmuştur. Çankırı'ya Atatürk geldiği
sırada bir İskilip Heyeti Atatürk’ü ille de İskilip’e götürmek istemiş. Atatürk:
(Sevgili İskiliplilere teşekkürlerimi ve selamlarımı götürünüz. Gezimi uzatmaya
imkân kalmadı. Başka bir zamana...) dedi.
İskilip, İnönü sonrası Menderes
dönemini ekonomik açıdan daha rahat geçirmeye başlamıştır. Gerçi bunda II.
Dünya Savaşı sonrası şartlarında etkisi olmuştur. Esnafın daha çok kazandığı
bir dönemdir de aynı zamanda.
Cumhuriyetin ilk yıllarında
İskilip genelinde yaşanan devlete karşı duyulan güvensizlik sonucu birçok el
yazması ve taş baskısı kitaplardan oluşan ev kitaplıklarının sahiplerince
yakılarak ya da bahçelere açılan derin çukurlara gömülerek ortadan kaldırıldığı
da tarihsel ve üzücü bir gerçekliktir. Halktan toplanan kitapların bir kısmının
devlete gelir elde üzere hurda kâğıt olarak yurt dışına devletçe satılmış
olması da bu dönem ki güvensizliğin oluşmasında öne çıkmaktadır.”” https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0skilip
Okuduklarımıza bakılırsa İskilipliler kendilerini Hristiyan
Ortodoks Rum görmektedirler. Türk beyini Müslüman olduk diye aldatmaları da,
Tevrat’ın “yalanı zekanın temeli” sayan ilkesine dayanan şeytanlıklarının
delilidir.
İngiliz Bizans tarihçisi, Bizans Araştırmaları konusunda
dersler veren Oxford Üniversitesi öğretim üyesi, bu üniversitenin 1517’de
kurulmuş bölümü olan Corpus Christi College’inden emekli, “Late Antiquity” (Geç
Antik Çağ); “Roman-Persian Wars” (Roma-İran Savaşları” ile “Coming of
İslam” (İslam’ın Gelişi) adlı tarihi çalışmaları bulunan James Douglas
Howard-Johnston'un çalışmalarından derlenip İnternette “Roman Persian Wars”
adıyla İngilizce yayınlanan çalışmasında, M.S.574 yılında kuzeyden gelen
Kıpçakların, Bizanslılarla birlikte, Yemen’e kadar giderek Yahudi-Arap
isyanlarını bastırdıkları, Kıpçakların bölgeye yerleştikleri anlatılır.
Çorum Valiliğinin İskilip kısmında da bu Tatar
yerleşimlerinin İskitlere kadar uzandığını okuyoruz;
“
Selçuklu sultanı Alparslan'ın
1071'deki Malazgirt Zaferinden sonra Türkler Anadolu'ya adım adım
yerleşmişlerdir.O tarihteki Çorum ,Tokat ve Osmancık Emir Danişment Ahmet Gazi
tarafından fethedilmiş ve Türk hakimiyetine girmiştir.Türk boyları ve kavimleri
zaman içerisinde bu bölgeye yerleşmişlerdir.Danişmentlilerin lisanı Türkçe
idi.O zaman şimdiki Çorum iline hakim olan Emuri Kemur Şerafettin Osman Bey ve
Gazi Mahmut Beyler Osmancık kalesinde otururdu ve Çorum İskilip Katarlı diye
iki meşhur Türkmen aşiret beyleri idaresinde idi.Cebrel bey Osmancık Kalesine
bağlı olup umumi olarak Erzurum,Sivas,Ankara,Kastamonu ve mülhakatları ile
birlikte Irak Emiri Kebir-i Hasan Şah'a bağlı idiler.Bölgelerinde muhtar olup
"Bu Türkmen beyleri Tatar ve Moğol beylerinin burnunu kırmışlardır"
diye geçmektedir.
Bazı eserlerde İskilip'in Tatar
Beyleri idaresinde Osmanlı devrine kadar kaldığı yazılmaktadır.Ancak bu
iddialar birbirini tutmamaktadır.On üçüncü asırın ilk yarısında Anadolu'daki
Selçuklu Devletleri zayıflamaya yüz tutmuştu.Selçuklu hükümdarı İkinci
Keyhüsrev Sivas'ın doğusundaki Köse dağında Moğol komutanı Baycu ile savaştı.Bu
savaşta Baycu 2.Keyhüsrev'i ağır bir yenilgiye uğrattı.Selçuklular her yıl ağır
vergiler vermeye mecbur kaldılar.Moğollar istediklerini tahta çıkarıyor, her
türlü baskıyı yapıyorlardı.İşte bu Moğol istilası sırasında bir kısım Tatar
aşireti yurtlarından göç etmiş ve İskilip 'e yerleştikleri kaydedilmiştir.
Sadrettin Celal Anter "Maarif Tarihin de"Tatar kelimesinin yabancı
unsurlara verilen ad olduğunu Türklerin kendilerinden olmayan veya
kendilerinden ayrı yaşayanlara Yad adını verdiklerini ve bu kelimenin zamanla
Tat olduğunu ve Tatar kelimesinin bu kökten geldiğini anlatmıştır. Ayrıca
Amasya Tarihi c.2.sahife 47'de aynen şu izahat verilmiştir.
İskit namıyla pek meşhur olan
Turan kabileleri Hazerilerden evlatları ve Altaylardan evlatları yetişir, her
ikisi de civar kavimlere tecavüzleriyle saldırgan manasına gelen Tatar namını
almışlardır. Avarlar, Oğuzlar, Toğarlar bunlara iltihak eder ve cümlesine Tatar
denilmiştir. Demek ki Tatar adı herhangi bir nesile veya kavime münhasır
olmayıp birçok Türk kavminin karışmasından ve birleşmesinden meydana gelmiş
akıncı bir topluluktur. Netice olarak ilçemiz her devirde Türk kavimlerinin
yaşamış olduğu bir beldedir.”.
İlk önce, bu yazıyı hazırlayan
kişiyi vatanseverliğinden dolayı tebrik ederim.
Valiliğin tespitlerinde geçen
İskit kavimlerinin, M.Ö. IX. Yüzyıldan itibaren dünya sahnesinde yer aldığı,VII
(7.) yy.da Kafkaslardan inerek Anadolu da Irak-İran’da hakimiyet kurdukları
bilinmketedir. Türk adı taşımayan, Tengri dininde Turani kavimler oldukları,
Orta Asya, İran, Beyaz Rusya’ya kadar kuzey Asya ve Anadolu, Balkanlardan taşan
büyük bir imparatorluğu kuran, “ensest üremeyen millet” olduğunu biliyoruz.
İskilipli Atıf hoca gibi
kendisini Rum sayan diğer İngiliz/Amerikan mandacılarının aile kökenlerini
incelediğimizde, Müslüman olmuş ama, gizlice Ortodoks Ermeni, Süryani, Grek
İncillerine göre ibadet eden Hristiyan köklerine ulaşıyoruz.
Yani Grek/Yunan milliyetçiliğine
soylarını dayandırdıklarını, bu yüzden aşağıladıkları Türk ve Müslümanları da
başlarında işgalci gördükleri bu milletten de Grek soylu batılı Hristiyan
dindaşlarınca kurtarılacaklarına inandıkları ortaya çıkmaktadır.
Oysa, Rum, Urum adı Grek Yunan milletini asla tanımlamaz. Bu
onlara batılı ajanların öğrettiği yanlış tarih bilgisinden başka bir şey
değildir.
Türkçede “Urum” olarak söylenilen “Rum” adı
eski Yahudi dili İbranicede sesli harfler yazılmadığından dolayı “BR
(Abir)“ ile eş anlamlı olan “RM” yani “Urum” veya “Rum (Boğa)” ya
da “TR” yani Toro (Boğa) anlamına gelmektedir (
Tevrat-Genesis/Yaratılış 49:24 Tefsirinde geçen “Abir-i Yakup (Abir=Ugaritçe-Boğa)”
Yakup’un Güçlü Tanrısı/Olanı, Boğa/Sığır Tanrı Yahweh).
(Kynk= Harvard University Press: Cambridge
(MA), S. 4, not 6.”İbranice’de “Abir” boğa ya da aygır demektir.
Eski Ugarit ve İbrani geleneklerinde kutsal hayvan adları toplumun ileri
gelenlerine, soylularına verilen adlar arasındaydı”
C. H. Gordon,
Ugaritic Textbook III: Cuneiform Selections - Paradigms - Glossary - Indices -
Additions And Corrections - Bibliography, 1955, op. alıntı, glossary 2070 on S.
338 ve glossary 2015 S. 335 de için tr (bull). ibid., glossary
1732 on p. 322 “r’m” veya”rum (buffalo).”)
Grekler (Hileciler) kesinlikle Yunan değildirler onlara bu
adı İsmet İnönü vermiştir. Kim bilir o da İskender’in köle komutanı Bidlis’e
kurdurduğu Bitlisli olduğundan Said-i Kürdi gibi kendisini Grek gördüğünden
dolayı mı bu adı verip vermediği bilinmez.
Ama Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti devlet bürokrasisi de
“Müslüman Bizans” misali hep Rumlardan onlar gibi hileci tüccar olan Yahudi,
Hicaz Araplarından oluşmuştur.
Çünkü saydığım milletlerin yaşadığı coğrafyada yaşayan
kavimlerin tapındıkları dev veya cüce
(yecüc-mecüc) cin ve şeytanların hepsi “öküz başlıdırlar ve öküz gibi
boynuzları vardır.
Bunların Güneşe tapınanları İnek ve boğasına tapınırlarken,
Ay tanrısına tapınanları da Kara Mandaya ve onun boğasına tapınmışlardır.
Güneşe tapınanlar “aydınlıkçı”, Ay’a tapınanlar da Nurcu
olmuşlardır. Ay, güneşin ışığını yansıttığından dolayı ay tanrısının nuru da en
fazla ayın 14.deki hali dolunay aydınlığı ile ifade edilmiştir. Bu kavram
Sabilerin din kitabı Cinze di Rabba’dan Kur’an’as kadar aynı şekilde gelmiştir.
Bütün İslam ulemaları Allah’ın nurunun en fazla ayın 14’ünüğn parlaklığında
olacağında hem fikir olduklarını görmek, İslamın Sabilik kökenli olduğunun
delilidir. Ay tanrısının kutsal hayvanı da Mandadır. Türkçe “hayvan” derken
andığımız “Hay” hecesi, Aramicedir ve
cennetin sahibi olan Nur kralının adıdır. Kur’an Ali İmran 3.ayette “o
hayyül kayyümdür” derken de aynı tanrı kast edilmektedir.
Sabilerin Işık Kralı “Melki di Nura”, diğer adı olan
Hay/Hayya yani “yaşam, yaşam veren, hayat” demektir. Sabilerin din kitapları
M.Ö.4.bin yılına kadar uzanmaktadır. Hicaz’dan Maraş ilimize kadar uzanan
coğrafyada yaşamış Ebla, Ugarit krallıkları M.Ö. 2300lere yani M.Ö. 3.bin yıla
uzanır. Ay tanrıları Sin’in adı Türkçe “sinmek” fiilinin köküdür ve “sinen,
saklanan anlamımdadır. Ay bazen gecede iki kez doğar. Bu hali “sinmek,
saklanmakla” ifade edilmiştir. Diğer tanrılar El, Türk çe “El”, Ba’al, Türkçe
“Bal,bel” ile eştir. Sembolü de arıdır.
Bu kavmin, Anadolu’da, Kuzey Orta Anadolu’dan yani Çorum’dan
Van’a uzanan coğrafyada M.Ö.1300’lerde “Hayasa” adıyla bir krallık kurduklarını
ve Hititlilerin idaresinde yaşadıklarını görüyoruz. Ermeniler de soylarını bu
medeniyete bağlamaya çalışırlar;
Ayrıca Ermenlier kökenlerini,
1920’de İsviçre’li bilgin Emil Forrer tarafından günümüz diline çevrilebilinen
Hitit tablet metinlerinde Trabzon’un güneyinde Malatya-Rize arası (Hayasa’lar)
ile Fırat’ın kuzeyinde Van gölü çevresi (Azzi’ler) arasındaki bölgede
M.Ö.1400’lerden itibaren M.Ö.1290’larda Hititlerin çöküşlerinden once Hitit
kralı II.Mürşili tarafından tarih sahnesinden bir daha çıkmamak üzere silinen “Hayasa
ve Azzi” toplumlarına dayandırırlar.( Hayasa ve Azzi adları, Kripto
Ermeniler arasında daha yaygın olan Hayati ve Aziz adlarının kaynağı olabilir)
Ermeniler bu yüzden
ülkelerine “Hayasaların ülkesi” anlamında, “Hayasa” adından alınan
kök ad “Haya” adına Fars dilinde “yer” anlamına gelen “istan” ekinin
ulanmasıyla elde edilen “Hayastan” diyorlardı.
Oysa, Ermenilerin adlarının kökeni İranlıların M.Ö. 6.yy.da
kurduğu şeytan ibadeti olan Zervan adlı tanrılarından doğan, 16.000 yıllığına
yeryüzünün idaresini aldığına inanılan
kötü-cin Arman/Ehriman/Erman şeytanından alırlar.
Zervaniliğin M.Ö.II.yy.da resmi din haline geldiği İran’da
herkes Arman/Erman/Ermeni’ydi zaten.
Ondan önce de Azer şeytanı ibadeti vardı ki, Kur’anda
geçtiğine göre İbrahim peygamberin babasına bile adını vermiş bir şeytan
ibadeti dinidir.
Ben bu Hayasa kavminin, Arim seliyle Yemen’den göçmek
zorunda kalarak Irak Mezopotamyasına yerleşerek Arami adını alan Sabilerin
zaman içinde bu bölgeye kaydıklarını düşünüyorum.
İranlılar, Asurlar, Mısırlılar, Grekler, Romalılar hepsi
“ensest üreyen ve soy takip eden “kavimler olduklarından hepsi işgal ettikleri
ülkelerdeki halklara soykırım uygulayıp, yerlerine kendi halklarını istihdam
ediyorlardı.
Anadolu toprakları, deflarca İran, Grek/Yunan-Roma
milletleri arasında son 3000 yıl içinde sayısız kez el değiştirdi. Türkler bu
her iki kavmin içinde tarihleri boyunca yer aldılar ve daima vardılar.
İran dininden Emevi Sünniliğine ve Aleviliğine geçmiş Türk
kavimleri de en son 11.yy. sonunda Anadolu’ya geldiler.
Batılıların ve kökenlerini batıya, Greklere dayandıran Hristiyan
kökenli Anadolu kavimlerinin iddialarına göre, Türkler soy kırım suçu işleyen
bir milletseler, Anadolu’da Türk kökenli Hristiyan, Yahudi bırakmalarına imkan
yoktur. Bu durumda kökenlerini Büyük İskendere uzatarak Rum olduğu sevdasına
kapılmış, Said-i Kürdi Deliüzzamanların, Muhammet Efganilerin (Afganistan da
İskenderden sonra kurulan Baktriya Krallığına soyunu dayandırarak Grek olduğu
zannındadır. Taliban da budur), Muhammet Abduhların, İskilipli Atıf
hocaların hiçbirisinin Rum kalma olanağı yoktur.
İskilipli Atıf hoca soyunu ana trarafından Arap, baba
tarafından Türk’e dayandırır ya da yazanlar öyle yazmaktaysalar da,
başkanlığını İngiliz rahip ajanı Mr. Robert Frew adlı ajanın yaptığı İngiliz
Muhipler Cemiyetine bağlılığı, devleti Almanlara bağladığı için tahttan
indirmeye çalıştıkları II.Abdülhamit’e karşı meşhur 31 Mart olayına
katılmasından, Gregoryen, Süryani, Kıpti, Maruni, Nasturi Ortodoks
Hristiyanlığı ile Yahudi mezheplerinde de kutsal sayılan ve kutsallığı İslam’a bu dinden geçen SARIK”
kavgasına tutuşması, onun Müslümandan çok Ortodoks Hristiyan mezheplerinden
birisine bağlı olduğunu gösterir.
Zira bu mezheplerin İncilleri Sabilerin Cin Ze di Rabba
kitabıdır ve sarık, Mesihe cennetin kralı Hay tarafından sağ elle verilir ve
giydirilir. İsa peygamber de Grek İncil’indeki gibi Allah değil dişi şeytan Er
Ruha’dır.
Oysa, peygamber Muhammet’in her zaman sarık bağlamadığı
bilinen bir gerçektir. Bu gün Araplar arasında da sarık yaygın değildir. Hindu,
Brahman, Budistler ile İran Zerdüştlerinde de sarık bağlayanlar vardır.
Yani, sarığı savunmanın, şapkaya düşman olmanın İslam ile
asla ilişkisi yoktur. Bence sarık, peygamber Muhammet’in bir çok olayda siyasi
ayet indirmesi gibi, sarığa düşkün Sabi, Yahudi ve öteki Ortodoks Hrisityanları
kazanmak için indirilmiştir.
Bu gün 57 Müslüman ülkesinin kaçında Sarık-cübbe
giyilmektedir?
Hiç birisinde.
1768-1774 Osmanlı Rus savaşını yenilgiyle kapayan Osmanlı
tarihinde ilk kez Ruslara, ülkesindeki azınlıklar üzerinde hak sahipliği,
koruyuculuk vermişti.
Kutsal Roma-Cermen imparatorluğu yasaları gereğince, bir
Hristiyan ülke, Hristiyan olmayan ülkelerde bir hak elde ederse bunu
diğerleriyle paylaşmak zorundaydı.
Bu madde gereğince, Osmanlı Ruslara tanıdığı bu ayrıcalığı
diğerlerine de tanımak zorunda kaldı.
Sonuç, kısa sürede ne kadar sahte Müslüman varsa Aleviler de
dahil hepsi İslam’ı ret ettiler, kendilerine baskı yapıldığını haykırdılar,
batılı misyoner rahip ajanların kiliselerden toplayıp getirdiği yardımlara
balıklama atladılar.
|
Sultan Abdülaziz |
Silahlandılar, devleti Eskişehir’den doğuya 1863 yılına
kadar sokmadılar. Yaklaşı 93 yıl boyunca bu Çorum da, ilçesi İskilip te dahil
olmak üzere Osmanlı buralara giremedi.
Ermeni ve Rumlar, rönesansla çıkan yeni Hristiyan
mezheplerine de geçtiler. Para nereden gelirse herkes oraya daldı. Mesela
Adıyaman, Kilis, Maraş Protestan oldu. Erzurum Sıvas çevrelerinde de
Protestanlık Amerikan elçiliklerince, onlara bağlı okullarca zaten yayılmıştı.
Bunları kovan Sultan Abdülaziz oldu.
İsyanların en hainlerinin olduğu Ermeni bölgelerine de Adını
verdi. Birisi Harput, orayı sildi, yeniden inşa etti ve El Aziz (Elazığ) adını
verdi. Diğeri de Gregoryen Ermeni Hüseyin Feyzullah’ın (Alpaslan Türkeş)
memleketi Kayseri Pınarbaşıydı. Orayı da “Aziziye” yaptı.Cumhuriyet döneminde
eski adını aldı burası.
Abdülaziz, bu zaferinin karşılığını batılıların desteğiyle
kendisine yapılan bir darbe ile tahttan indirilip, Feriye sarayında bilekleri
kesilerek, intihar süsü verilerek öldürülmesiyle ödedi.
İngiliz idaresine devleti sokmak isteyen bu tayfanın
acemiliğinde oyuna gelip, tahta çıktığında 1876-1878 Osmanlı Rus Harbi (93
Harbine” giren II.Abdülhamitt, bir anda ağır bir yenilgiyle tanıştı ve
imparatorluk batıdan bu günkü İstanbul Yeşilköy, doğudan Sinop’a kadar Rus
işgaline girince delirecek hale gelmişti.
Sonra İngilizlerin desteğile bu tpraklar geriye verilmişti.
Ama, o ne İngilizi ne de Rus’u soktu. O devleti Almanlara teslim etti. Bu
sayede 33 yıl boyunca Osmanlı halkı ilk kez devlet hizmeti ile tanıştı.
|
1912'de Avrupa dergileri Osmanlıyı böyle çizmişlerdi |
Atatürk gibi vatansever, batılı anlayışta subaylar da bu
dönemde yetiştiler. İlk defa sıradan insanlar devlet eliyle eğitim ve sağlık
hizmetlerini tanıdılarsa da savaştan yüzleri gülmedi.
O da bu kurnazlığının cezasını Beylerbeyi sarayında, “tekrar
tahta geçirilebilir korkusuyla” boğularak, böbreklerine vurularak öldürüldü.
Onu, Mustafa Kemal takip etti, bu İngiliz-Amerikan
mandacılarıyal savaştı ve karşılığını 26 Kürt, bir o kadar İskilipli Atıf hoca
gibi sahte Müslümanların çıkardıkları gerici siyanlarla boğuşarak gün yüzü
görmedi ve sonunda zehirlenerek, yanlış teşhis ve tedavilerle öldürüldü.
İşte bu vatan haini İskilipli Atıf Rum’unun Atatürk ve
yoldaşları hakkında yazdıkları düşmanlık dolu ifadeler.
Teali-i İslâm Cemiyeti’nin
bildirisi (alıntı)
|
Şapka giymemenin cezası para cezasıydı |
Yunan uçakları tarafından dağıtılan o bildiri çok uzun olduğu için tamamını
alamıyor, parçalar veriyorum. Bakınız neler yazılmış:
“Mustafa Kemal ve Kuvay-ı
milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden namerdane bir surette kaçarken,…
Bu yankesiciler, …
Mustafa kemal gibi beş on şâkinin vücudunu ortadan kaldırmak için,… İngilizleri
kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Düşünmüyor musunuz ki
Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve
menfaatli bir şey olamaz.
Kuvay-ı milliye eşkıyası İstanbul’u elimizden çıkarmak için uğraşıyorlar.
Bu bağileri, bu asileri mümkün olduğu kadar az zaman zarfında tedip ve tenkil
etmek (terbiye ve yok etmek) cümlemiz için bir farizadır.
Elinize aldığınız feteva-i şerife ki, halifemizin, padişahımızın bir
fermanıdır.
Bu katil canavarları daha fazla yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz.”
17 Temmuz 1959 günü, Büyük Doğu mecmuasında, “Amerika, Dünya
ve Biz” başlıklı yazısında bakınız Necip Fazıl neler yazmış:
“Amerikan politikasını korumakla mükellefiz… Amerikan siyasetini tutmak
biricik doğru yol… Amerika’dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik
dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları
arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz…”
|
Zehirledikleri büyük önderimiz. |
Şimdi düşünelim,Hititliler Anadolu’da 2300 yıl kadar
kaldılar. Onları İranlılar, Türkler (İskitler), Grekler, İranlılar, Romalılar,
Türkler, Emeviler sonra gene Türkler idare ettiler.
Bu kadar el değiştiren Anadolu’da “saf kan ırk” kalmak nasıl
olmuştur?
Bu olanaksızdır, imkansızdır.
M.S850’de, Bizans/Roma, Mezopotamya/El Cezire’de yani
Dicle-Fırat nehirleri arasındaki geniş ada coğrafyasında bir tek Müslüman
bırakmadılar. Bütün Müslümanları bu gün İran’daki Urumiye gölüne attılar,
boğdular.
Bunun öcü alınmadı mı peki?
Bu soykırımın ardından Selçuklular ve Anadolu Selçukluları
geldiler, Anadolu’ya yerleştiler ve Hristiyan oldular batılılar onlara Selçuk-i
Rum adını verdiler.
Onları Cengizhan akınları takip etti. Cengizhan orduları
girdiği her şehri halkıyla diri diri yaktı.
Rum nerede kaldı?
Onu Timur akınları takip etti. O da aynı şeyi yaptı.
Timur sonrası Osmanlı yeniden, ikinci kez kuruldu.
I.Selim’e kadar pek sorun olmadı ama gene Çorumlu Ebu Suud
efendi namlı kripto Rum’un Kanuni Sultan Süleyman’a verdiği fetvalarla Anadolu
Türkleri İran’a sürülmüş veya soykırıma uğratılmıştır. Türk’ü Türk’e kıydıran
bir şerefsizdir. Bu şerefsizler neden hep buradan çıkar dersiniz?
Rum milliyetçiliklerinden midir?
Emeviler döneminde bölgeye yerleşmiş Arap Emevi Rumlarından
olabilir mi bunlar?
Çünkü Emeviler de Bizans yanlısıydılar, bu gün de Suudi
Arabistan ve Arap yarımadasında İngilizci- Amerikancı olmayan devlet var mı?
İşte Suriye’nin hali.
İngiliz-Amerikancı İskilipli Atıf hoca hayranı
cumhurbaşkanımız ve partisi, onun desteklediği Selefi Işid ve Esad rejimine karşı
savaşan Süryani, Kıpti, Maruni Hristiyanların örgütleri hepsi Müslüman
kılığında Müslüman kanı dökmüyorlar mı?
|
Müslüman v e Türkler, başbuğları, imamları Ermeni Rum olmuş haberleri yok telef olup gitmektedir. |
Ebusuud’tan İskilipli Atıf’a, Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi’den
Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’sine dökülen İslam kanı değil midir?
|
Bu Kırım Tatarının Attaürk ile derdi, Nurcu ihanetidir. |
|
Takdir sizindir.
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/
adilyargic
/ adilyargicc
Bana ait olmayan bu linkte iznimle yayınlanmış araştırma
yazılarım, bazı sorularınızı cevaplayabilir.;
https://derinstrateji.wordpress.com/tag/alaeddin-yavuz/page/3/
İŞTE BU KRİPTO HRİSTİYANLAR, İSLAM VE HRİSTİYANLIK VE HATTA TEVRAT ÖNCESİ SAPKIN DİNLERİN İNANANLARIDIR. DİYANETİN BAŞI BÖYLE DEDİ;
"Diyanet İşleri Başkanlığı, internet üzerinden yöneltilen, "Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşür mü?" sorusuna, "Babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur" ve "Babanın kızını kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duyması, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir" ifadelerinin yer aldığı skandal bir yanıt veridi."Haberin yayınlandığı ilk haberde geçen açıklama metni şöyle;“ Akıl almaz ifadeler
İşte o, “Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşür mü?” sorusuna verilen kapsamlı cevap:
“Babanın kendi öz kızını öperken şehvet duyması durumunda nikâhın ne olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Bazı mezheplere göre, babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur (bkz. İbn Rüşd, Bidayetü’l-Mücdehid, Mısır 1975, II, 33; İbn Kudame, el-Muğni, VII, 486; İbn Cüzey, el- Kavaninü’l Fıkhiyye, 138). Hanefilere göre ise; babanın, kızını şehvetle öpmesi, kızına şehvetle sarılması durumunda kızın annesi bu babaya haram olur. Ancak bu tür sonuç doğuracak tutmanın, teni tenine değerek olması ya da altının sıcaklığını iletecek kadar ince bir örtüden olması gerekir. Kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duymak, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir. Şehvet duymanın işareti, erkeğin organında bir uyanma, uyanıksa uyanışının artması, kadının da kalbinin heyecanla çarpmasıdır.”Öğleden sonradan itibaren paylaşılmaya başlanılan bu haberin doğruluğunu test etmeye karar verdiğimde arkadaşlar aşağıdaki linki paylaştılar.
Bunlar nasıl insanlar artık takdirlerinize bırakıyorum.
Bu adamlara kim nasıl Müslüman diye itimat edip oy verdiyse, demek ki bu sapıklıkları onaylayan sapıktır, sapıklardır.
Alaeddin YavuzHaberin linki için tıkla;
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/...Diğer ilk haber metni;
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/...