Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Akıl geçirmez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Akıl geçirmez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Aralık 2012 Pazartesi

AKIL FİKİR GEÇİRMEZ DİNDARLAR


BEYİNLERİ AKIL FİKİR GEÇİRMEZ DİNDARLAR

Başlığı görünce, “-tamam, toz, su, kurşun geçirmez” ifadelerini biliyoruz da bu ne demeyiniz, dahası da var.


Geçen gün haberlerde İstanbul CNR Teknoloji Fuarında yeni piyasaya sürülen su geçirmez bilgisayarlar, su ve darbe geçirmez(!) cep telefonları da tanıtılıyordu.
Su geçirmez telefonlar


Eller, böyle yararlı “geçirmez” özellikler kazandırdıkları ürünlerini tanıtıp bizleri soyup sövüşlerken biz nasıl “geçirmezlik”  özelliğini üretiyoruz diye düşündüm.

Tamam, anladık da bu ne biçim başlık, dokudu falan da demeyiniz ve okuyunuz. Okumazsanız başlık sizi tarif ediyor demektir!
Boşuna yazmadık!


Günümüze kadar geçen aşamalar, müdahalelerle Müslümanların ne hale getirildiklerini anlayabilmeleri için her zaman yaptığım gibi dinlerin ve milletlerin biraz eskilere uzanan tarihlerdeki hallerini gözler önüne sermek gerekiyor.

Bu gün mitoloji, Arapça esatir olarak bilinen, günümüzden 3000, 6000 yıl önceki dinlerin efsanelerini okuduğumuzda,  tanrıların yeryüzünde yaşadıklarını ve insanlara verdikleri korkuların etkilerini görürüz.
Sümer ve Grek Mitlerindeki destanlarında insanları koruyan iyi tanrı veya tanrıçalar, bazen kötü tanrı veya tanrıçaları öldürmeleri için yarı insan yarı tanrı yeteneklerinde olan Gılgamış, Herkül gibi yarı tanrılar yaratmışlardır.

Bunları görevlerine gönderen iyi tanrı veya tanrıçalar, kahramanlara öldürecekleri kötü tanrı veya tanrıçaların yetenekleri hakkında bilgiler verirler.
Mesela Medusa’nın yüzüne bakılmaması gibi.
Bu özellikleri Tevrat’ta da görürüz. İncil’in Eski Ahit (İlk Sözleşme) olarak bilinen Tevrat’ında, Sabi olan İbrahim peygambere üç adam konuk gelir. İbrahim onların ayaklarını yıkar, kız kardeşi ve karısı olan Sara ana da onlara undan ekmek vs. pişirir ikram eder. Yahudi ve Hıristiyanlardaki misafirin ayaklarının yıkanması geleneği buradan gelir.
Medusa temsili resmi

Ancak Sara ana kısır olduğundan çocuk yapsın diye Mısır firavunu ona esir köle Arap prensesi Hagar’ı yani Kur’an’ın Hacer anasını hediye eder. Hacer ana Hicaz Araplarının babası olacak olan İsmail’i doğurur. Çocuk doğuramadığı için de Sara anayı zamanla aşağılamaya başlar. Bu zıtlaşma büyür ve baskılardan bıkan Hacer ana çöle kaçar. Zaten İbrahim de çöl vahalarında çobanlık yapan göçebedir.
Bir zaman gittikten sonra Hacer ananın karşısına insan şeklinde Allah’ın bir meleği çıkar ve ona geri dönmesini, İsmail’in soyunun büyüyeceğini ve kendisinin de hatırı yüzyıllarca sayılacak bir ana olacağını anlatır.

Hacer ana, melek uzaklaşır uzaklaşmaz hemen yüzüne bakamadığı meleği görüp sağ kaldığı için yerden taşları alarak bir anıt diker. Tevrat’ta İbrahim ve öteki peygamberler de böyle yaparlar. 

Sonra durumları düzelince bu anıtlara gelip kurban keserler, kurbanın kanlarıyla bu taşları yıkarlar, kurban etlerini de en küçük kemik kalmayıncaya yakar yakarlar. Tanrı veya melek de bir kuş şeklinde yakın bir yere konarak kurban etinin kokusunu içine çeker. Ama insanlar kurban da kesseler onların yüzlerine bakamazlar. Çünkü onların bakışları nazarlıdır ve bakanı öldürür.



Dinlere göre bu kurala uymayan birisi ömründe çok defalar bunun örneğini canlı gördüğü için tartışmasız olarak bu ilkeye inanırlardı.

Gün geldi tanrı ve kavmi yeryüzünden göklerdeki/cennetteki yıldızlarına çekildiler. Bizleri de beklenmedik sorunlar çıkartmayalım diye gözlemeleri için “gözcüler” bıraktılar. Köle olarak yarattıkları kendilerinden aşağı yetenekteki ci ve şeytanları da aramızda bıraktılar.



Başkalarına veya diğer kavimlere baskın çıkmak isteyen bazı insanlar eski kutsal dini bırakıp cin ve şeytanlardan yardım istediler. Çalgılı, ilahili, insan-hayvan kurbanlı ayinler yaptılar.
Cin ve şeytanlara tapınma böyle başladı.



Başka insanlar da göklere gidenlerden kalma efsane ve kuralları kendi çıkarları doğrultusunda değiştirerek, halkları itirazsız itaate zorlamak için eski dinleri bozdular, yeni yeni kurallar koydular.
Bunların başında okuryazarlığın yasaklanması, zekât, fitre gibi onluk/aşar adlı ağır vergiler, kurban kesmek gibi dayatmaların gelenekleştirilme teşviki o zamanın tarım ve hayvancılığa dayalı ticari yapıya büyük hareketlilik kazandırıyordu.

Hatta gün geldi, siyasi muhaliflerini ortadan kaldırmak için tanrıya insan kurbanı da İran’dan Güney Amerika’ya her yerde devreye sokuldu.

Böylece sorgulamadan inanan, büyücü, hipnozcu, sihirbaz rahip ve rahibelerin din diye dayattıklarına kayıtsız şartsız inanan büyük topluluklar oluştu.

Buna en belirgin örnek Hasan Sabbah’ın Alamut kalesinde kurduğu “Haşhaşi tarikatı ve cennetidir”. Hasan Sabbah, Alamut’ta ülkenin en güzel kadınlarını, oğlanlarını, sübyanlarını doldurduğu, yemek, ayin müziği, şehvet, içki ve haşhaşın gırla gittiği bu cennette çok iyi savaş eğitimi verdiği fedailerini besliyor, eğlendiriyor, onlara gerçekten cennette olduklarını telkin ediyordu.

Hasan Sabbah ve cinleri/şeytanları
İnsanlar da buna dini telkinlerin de etkileriyle inanıyorlar ve girdikleri bir uğraşta ölürlerse Hasan Sabbah’ın onları cennetinde tekrar dirilteceğine şüphesiz inanıyorlardı.
İnsanları kendisine böylesine bağlamayı başarmış olan Hasan Sabbah, kendisine rakip olan kişileri veya düşman saydığı diğer devletlerin padişahlarını öldürmeleri için bu fedailerini kullanıyordu. Cinayetleri öyle çoğaldı, zalimliği öyle arttı ki, İngilizce’ye bile “asassin” (adam öldürme, cinayet) kelimesi bu “haşhaşi” kelimesinden geçmiştir.

İslâm dininde her ne kadar Kur’an ayetiyle “ruhbanlık” yasaklanmışsa da daha peygamberin ölümüyle iktidarı darbe ile ele geçiren Yezidi Emevi Mecusilik kalıntısı olan Şeyhlik (Kürtlerde şıhlık), Pirlik gibi ruhbanlıkları tekrar faaliyete geçirmişti.
El Cezire olarak ta bilinen Dicle-Fırat nehirleri arasındaki Mezopotamya bölgesi sakinleri olan Sabi/ Süryani Araplar, Ermeniler, Yezidi Kürtlerin de erkekleri öldürülerek Emevi soylu babalar tayin etmişlerdi.
 Bu babalar onların Şıhları, Pirleri, babaları olmuşlardı. Osmanlı’da bile bunlara Seyit (Peygamber soyu) denildiğinden vergiden muaftılar.

İslâm’da ruhbanlık işte bu Yezidi Emeviler sayesinde bu bölgede kaldı. Bunlardan da Hasan Sabbah gibi katiler ordusu yetiştiren hükümdarlar türedi.
Okuryazarlığın da yasak olduğu, Mihrilik, Zerdüştlük, Grek  Mitracılığı dinlerinden miras kalan cin, şeytan, ruh çağırma ayinlerini de hiçbir zaman terk etmemişlerdi.

Kafkasya-Irak ile İran- Yunanistan arasında yaygın olan bu dinlere göre, Tavus, Ehriman/Arman/Erman (Şeytan)/ Er Ruha/Roha adlarıyla tapındıkları şeytanlarının Şeyhlerinin vücutlarında dirildiklerine inancıyorlardı. Bu yolla dirildiğine,yaşadığına inandıkları cin/şeytanları nın, vereceği bilgilerle onları yeryüzüne hâkim kılacağına inanıyorlar ve bunlara inandırılan bu topluluklar, Emeviler’den (640-736) beri Müslüman görünmeyi hiç terk etmediler.
İran Zerdüşt tapınaklarında bulunan en eski Ehriman putu

Şafilik, Şiilik, Malikilik, Sünnilik mezheplerini, İslâm ile Sabi, Süryani, Yezidi, Zervani dinlerinin harmanından çıkarttıkları yüzlerce tarikat ortaya çıkardılar. 19.yy. sonu ve 20.yy. başlarında Türk tarikatı olan Nakşibendiliğin, Kürt Şıhı Şeyh Halit’e geçmesiyle Kürt Nakşibendiliği, Nurculuk gibi tarikatlar İngiltere ve diğer büyük devletlerin destekleriyle geliştiler.
Ama daima mürit/Şakirtlerini “okuryazarlıktan” uzak tuttular. Kökleri Zerdüştlüğe uzanan Sabilik, Yahudilik, Süryanilik ve Hıristiyanlıkta da yer alan “Soferim/Okuyucular” ile “Yazıcı/Yazatalar” dışındakilere okuryazarlık yasaklandı.
Yahudi Soferim-Tevrat Yazıcısı-Soyadı "Yazıcı" olanlara dikkat!

Okuyucu veya Yazıcı olmak için yaptıkları dini ayinlerde transa girilerek tanrının veya şeytanın ruhu çağrılır, okuma, yazma bunlardan öğreniliyordu. Yine rahiplik ve dereceleri ne sırasıyla bu ruhların verdikleri bilgilerle ulaşılabiliyordu. Bu ruh veya şeytanları çağırmak için yapılan zikir ayinlerinde vecde gelip, istişareye yatarak yanına çağırıp onunla cinsel ilişkiye girebilmek için de “bekârlık” çekmek gerekiyordu.  

Sadece tanrı/şeytanın asil soylarından gelen, bekârlık çeken rahip ve rahibeler bu trans işlemini gerçekleştirebiliyorlardı.

Bunlar gelen ruhla cinsel ilişkiye giriyorlar, gelen ruh cinsel ilişki ve sunulan tahıl, kurban adakları karşılığında onlara okuryazarlığı sırasıyla öğretiyordu. Fazladan bilmek istedikleri hakkında bilgi veriyordu.
İnsan elinden okuryazarlık öğrenmek ise dinden çıkmaktı. 



İşte dinler böyle dogmalara/naslara dayanan inanca sahip olduklarından, insanları düşünmeden inanan, akıl, fikir işlemez beyninde yargı yapamaz, din adamlarının Allah’ın veya ruhların karıları ve onlardan aldıkları ilahi bilgilere sahip olduklarına inandırılmış kalabalık güruhlar haline geliyorlardı.

Bu yarı tanrı ruhbanlara, kendilerinin aleyhlerinde olan yalanlarına olan bağlılıkları yüzünden cahil kalıyorlar ve bunu dindarlık, ibadet sayıyorlardı.

Sabilerin en büyük tanrıları da Ay tanrısı Sin ve kızı İnanna/İştar/ Er Ruha/ Er Ruda ve onların ölümünden sonra ortaya çıkan çocukları, torunları olan Menat, El Lat, El Uzza, El, onun oğlu Er Rahman/Hadad gibi sayıları 360 olan tanrılar grubuydu. Bunların hepsinin de ortak adları “El Lah” yani “İlah” tı. Türkçesiyle Allah’tı.
İbadetleri namaz, oruç, hac, zekât, fitre, kurban, umre, bekârlık çekmek gibi ibadetlerdi. Hepsi de “Lailaheillallah, Bismillat, Bismillah, Bismilel, Bismilerman” diyebiliyorlardı.

Zerdüştler de Bismillah’ın karşılığı olarak “Ahura Mazda’dan başka tanrı yoktur!”
 diyorlardı. Süryaniler, “Allah” olarak kabul ettikleri İsa’yı “İbn El Ellah El Mesihiye” (Allah’ın oğlu Mesih), “Rabbelalemin el Mesihiye” (Alemlerin rabbi Mesih) diye anıyorlar, Bismillah, Lailaheillallah, Selamünaleyküm, Aleykümselam diyorlar, günde yedi vakit namaz kılıyorlar, boy abdesti alıyorlar, Muhammed’in getirdiği abdesti “kolaylaştırma” deyip ret ediyorlar ve ona “Şeytan Bazut” adını veriyorlardı.
Bunların bu ibadet tarzları Haredimlik gibi bazı Yahudi tarikatlarında da aynen yer alıyordu.
Ama bunların tümünde ruhbanlara bağlı, bilime, fenne, felsefeye, mantığa kapalı bir dindarlık hâkimdi.
Hem tanrının soyundan olan hem de onun karılığını yapan ve de ilahi bilgi ile nurlanmış olduklarına inanılan bu rahip ve rahibeler günümüzün Şeyhleri, Şıhları, pirleri, cinci hocaları, muskacıları, ruh çağıranları, büyücüleridirler.

Bu dinlerin inananları, sadece “ilahi/şeytani” bilgilere sahip ruhbanların sözlerine inandıklarından başkalarının kendilerine sordukları sorulara, açıklamalara, öğretilere kapalıdırlar.

Böyle bir yobazlıktan "akıl geçirmez, fikir işlemez!" hale getirilmiş, Şeyh/Şıhların hipnozunda ömür tüketen kullardan/kölelerden yazdıklarımızı anlamalarını da beklemiyoruz. 

Bunlar, "Dinden çıkarım " korkusuyla okumazlar ve hep saldırırlar! Şıhları öyle emir vermiştir. Bu gün hala özellikle Mardin, Hakkâri, Bitlis üçgeninde devletin açtığı okulları yakan, öğretmenlerini öldürenler de bu Yezidiler, Sabiler ile Süryanilerdir.

Bunların “Müslüman” olduklarını sananları da bilmezler ki İslam, Şıhlık, şeyhlik, pirlik gibi ruhbanlık müesseselerini yasaklamıştır.

Bunları İslam görenler, ne olduklarını, neye inandıklarını bilmeyen şaşırtılmış Müslümanlardır ve Şıhlarının kendilerini cennete götürecek rehber olduğuna inanan, bilmeden dinlerinden çıkmış salaklardır.
Kur’an’ın ilk inen suresi “Alak Suresi’dir” ve ilk emri de “Oku! (İkra)”  ve onu takip eden “O kağıt kalemle okumayı yazmayı öğreten Rabbinin adıyla Oku!” olduğunu bilmiyorsan öğren!

Şıh'ın sana rehberlik edecekse o cennete gidip gelmiş olmalı. Yani ölmüş ve yeniden dirilmiş olmalı ki rehberlik edebilsin! İslam'da reenkarnasyon inancı yoktur. Ölen dirilemeyeceğine, cennete de gitmek için kıyamet dirilişini, yargı gününü beklemek gerektiğine ve bundan önce ölmüşlerin hiç birinin cennete gitmesine dinen olanak olmadığına göre bu ilmi kendinden menkul, din tüccarı şeyhin, pirin sana nasıl rehberlik edecek?
Üstelik buna inanmak kâfir olmak, dinden çıkmaktır.
Ama gel de anlat!

Bu Yezidi, Süryani, Sabi iktidarı her televizyon kanalından halkı her türlü dini sapıklığa yöneltiyor.
Geçen hafta, Yahudi Kürdü Ciner grubuna ait Haberturk Tv kanalında “Tarihin Arka Odası” adlı programı sunan Murat Bardakçı bey Erol Sayar diye bir cinciyi çıkartmış konuşturuyor ve 1965 senesinde Timurlenk’in ruhuyla yapılmış bir ruh çağırma ayininde Timur ile yapılmış sohbeti plağa kayıt etmişler.

Erol Sayar denen bu zat, aynen yukarıda anlattığım cin/ruh çağırma olayındaki gibi, aynı şekilde Timur’un ruhunu çağırdıklarını, ruhun ayini yapan cincinin vücuduna girdiğini ve onun ağzından bu konuşmaları yaptığını, plakta kayıtla bilgilerin tamamıyla Timur tarafından verildiğini çünkü ayin sonrasında transa giren cincinin hiçbir şey hatırlamadığını açıkladı.

Cin, ruh çağırmak, büyü yapmak İslâm’da Kur’an ayetiyle yasaklanmış, Tevrat’ta cezası ölüm olarak belirlenmişken bu sapıklar kendilerine “Müslüman” diyorlar!

Hatta Murat BARDAKÇI, Suriye’de Derezilerin yakınlarının cenaze ayinlerinde eğlenip bayram yaptıklarını, çünkü yeniden dirilip aralarına katılacağına inandıklarını söylerken Erol Sayar Cincisi hemen sözünü kesip;
-“Müslümanlıkta reenkarnasyon (yeniden dirilme) yoktur!” Deyip bir de İslâm uleması kesiliyordu.
Bu sapıklıklar, Osmanlı ve önceki devletler döneminde imparatorlukların farklı inançlara sahip halklarını “asgari müştereklerde” buluşturarak, Hıristiyan veya Müslüman tarikatı olarak içlerinde eritme siyasetleri sayesinde varlıklarını korumuşlardır.

Osmanlı’nın Sünniliği kabul etmesiyle devre dışı bırakılan bazı tarikatlar da Hıristiyanlığın ruhani merkezi olan Vatikan,  Prusya (Almanya), Rusya ile işbirliğine girmişler, Osmanlı’ya açılan her haçlı savaşında bunlar da isyan ederek arkadan vurmuşlardır.

Atatürk böyle sapıklıkları önlemek, işbirlikçilerini de tasfiye etmek için, bunların yuvaları olan tekke ve zaviyeleri kapatmış, vakıflarına el koymuş ve devlet hazinesine geçirmiştir.
Çıkarttığı eğitim yasasıyla da günümüzün çağdaş, ruhu, beyni, bedeni özgür, devletin en yüksek mevkili kişisiyle aynı haklara sahip olan ve önünde secde etmeden konuşan, mal, mülk edinebilen, ticaret yapabilen, köleciliğin kaldırıldığı bir devlet kurmuştur.

11 Kasım 1938 günü öldürülmesinin ardından iktidara gelen Ermeni Süryaniler ve Arnavutları İsmet İnönü devlete doldurmuş, 14 Mayıs 1950 seçimleriyle de Sabi Süryani Arap ve Ermeniler “Nakşibendi tarikatı-Nurculuk” siyaseti adı altında, Kırım Yahudi tatarı, Latife hanımın akrabası Demokrat Parti başkanı Adnan Menderes ile iktidarı devir almışlardır.

İsmet İnönü yapılanmasını “Dinsiz Masonlar” olarak ilan etmişlerse de kendilerinin de şeytana tapınan Masonluk dininin kaynağı olan Sabi/ Süryani Rum, Ermeni, Araplar olduklarını da bilmiyorsanız öğrenin.
İkisinden hangisi iyiydi derseniz önce ikisinin de “İngiliz-Amerikan-Vatikan işbirlikçileri” olduklarını söylerim. Ancak demokratik hakların korunması, “ehveni-şer” (Kötünün iyisi)  açısından bakarsanız, İsmet paşa Masonları tercih edilebilir.

En azından onlar, “akıl-fikir işlemez dindarlık” gütmemişlerdir. Onları bir şeylere ikna etmek kolaydır, başkalarının eleştiri ve tavsiyelerine açıktırlar!
Ama ya ötekiler?
Arap Baharı mı Karanlığı mı?

Ey insan sıfatındaki yaratık, Facebook sitelerinde “Kafirin Küfrü” gibi adlarla, dinsizleri teşhir etmeyi amaçlayan boş işlerle uğraşacağına, seni, Allah, Allah, Kur’an, Türklük diyerek şeytana tapınan Mason dinlerine sokan, biraz aş iş vaadiyle kandırıp aldatan, işi bitince sormayan, emperyalist devletlere “itirazsız teslim olmanı sağlayan”, her gün çıkarttığı yasalarla devletinin topraklarını satan, emeklilik, sendika, grev, toplu sözleşme, kıdem tazminatı gibi haklarını elinden alan, bitmeyen zamlarla kendilerini zengin, seni her gün daha da fakir eden bu işbirlikçilere karşı seni uyandıran birkaç dinsizi hedef alacağına, seni, milletini, çocuklarının geleceğini satan, Türk ve Müslüman dünyasını haçlılara peşkeş çeken “Dinci Yobazların İhanetlerini”  bir düşün! 

Hangisi zararlı?
Vatanına sahip çıkan, din maskesiyle yapılanlardan bıktıkları için inanmayalım daha iyi, çoğalırsak din-mezhep savaşı ortadan kalkar ve sömürgeci devletlere karşı daha kolay bir araya geliriz diyen vatansever dinsizler mi?
Yoksaaa!;

Allah, Kur’an diyerek her gün Müslüman ve Türk dünyasını satan, akıtılan Müslüman kanlarına seyirci kalıp, “Amerikan askerlerine dua eden, kiliselere devletin parasını yatıran ve yurt dışındakilere de devlet bütçesinden bağışlar yapan, evlatlarımızı her gün Haçlı ordularına, işbirlikçileri PKK örgütlerine yem edenler mi?

Aklı olan, dini alet ederek vatanı, milleti satan, özgürlükleri elimizden alan yobazın ihanetinden, dini gerekçeleriyle inkâr eden vatansever kâfire sığınır!
Çünkü siz dininizi bile bilmediğinizden aradaki farkı ayıramaz haldesiniz.

Günümüzde Hindistan'da Can/Cayna/Ci (Jainism) dini tapınağında DEVADASİ (Cin'in karısı) adı verilen ve parayla fuhuş yaptırılan bir tapınak rahibesi. Bunlar namaz kılar, oruç tutar, hac yaparlar. Ama hayvansal ürün yumurta, süt dahi kullanmazlar. Yollarına karınca sürüsü çıksa birini ezer günaha girerim diye akşamı beklerler. Arapları Kurban bayramına "İyd El Eda" Derler, Namaz (Namas=Selam), Kurban (Eda) bu dinden Mecusilik ve İslâm'a geçimiştir. Can, Alican, Hasretcan, Velican gibi "CAN" adı Hintçe'den Arapçaya ve Türkçeye "CİN" manasında geçmiştir. Resim linki


Çünkü başınıza geçirilen çuvalı, her gün gireni çıkanı olağan benimsemişsiniz! Atalarınız birer göçebe çoban değil de filozofmuşlarcasına onlara kılıçla, sopayla, tehditle kabul ettirilmiş ve milletinize de ait olmayan dinlere bağlılıklarınızda Hicaz Araplarına, Mısır’dan sürülmüş cüzzamlı Yahudilere kendinize “MEVALİ/KÖLE” dedirtirsiniz.

Onlar, Türkler cennete giremeyecek, ibadetleri boştur, mecüc/cüce şeytanların soyundandırlar (Kur’an Kehf 90-94-Tevrat Danyal Suresi- Muhammed’in hadisleri), hepsi cehennemliktir! Demelerine bakmadan onların şeytanlarının adını sayıklayarak ölüme gidersiniz!
Balık gibi sudan başka yaşam şekli olmadığını düşünürsünüz.

“Uyanın!”
Diyen vatandaşlarınız sizleri korkutur, onlara düşman olursunuz!

Bütün dünyada sözlerine daima değer verilen dinsizlerin vatanseverlerinin, dinler arasındaki farklılıklardan bir çıkarları olmadığından, onlar hakkında ortadan yazarlar ve herkes onlara güvenir.
Siz, niye sizi “beyinleri akıl-fikir işlemez intihar komandoları” haline getiren Mehmet Abdülvahap, Molla Cemalettin Efgani, Mehmet Abduh, Bitlis Rum’u Deliüzzaman Sadi-i Kürdi gibi böyle Arap, Ermeni, Yezidi Kürt, Yahudi ruhbanlarının ardından gidersiniz?


Peygamber Muhammet’in hadisindeki gibi, Haçlılar kertenkele çukuruna girseler onları çekinmeden takip eden bu Arap, Yahudi kölelerin köleliğini niye terk etmezsiniz?
Gitmeyi sürdürürseniz gelecek pisliklere hazır olunuz! 

Ey "Beyinleri akıl, fikir geçirmez Müslümanlar! Bunca yazıyı geçin, silah, kurşun ve her türlü pislik hariç size hiç bir şey işlemez ya! Gördüğünüz gibi çok bağlı olduğunuz dininiz sadece “beyni akıl, fikir geçirmez dindar” yetiştiriyor, anlayınız artık. Anlamazsanız;
Çocukluğumda ve gençliğimde, dindar büyütüldüğüm için camiye sık giderdim. Mümkünse vakit namazlarını camide cemaatle birlikte kılardım.

Lise öğrencisiyken dini bıraktığımdan sonra da yıllarca arkadaş hatırına ya da hutbelerde neler anlatılıyor diye merak edip gitmişimdir ve halen de binde bir giderim.

Ne zaman gitsem abdest almaktan tutun da namazların sünnetlerini kılmaya kadar beni taklit eden, her yaştan en az dört beş kişiye tanık olurum.

Bazen hızlanıverdiğimde birilerinin düştüklerine bile tanık olmuşumdur. Bu gençliğimde de şimdi de böyledir. Müslümanım diyenlerin çoğu bırakın namaz dualarını, dinin temeli namazın nasıl kılındığından bile haberleri yoktur.

Böyle bir Müslüman toplum olabilir
 mi? 

İşte bizim toplumumuz böyledir.
Namazdan, duadan haberiniz yoktur, her yerde din adına ahkâm kesersiniz, bir camiye gidip taklit namaz kıldık diye gidemeyen insanları karalarsınız, horlarsınız!

Sonra da Fethullah Gülen gibi Süryani Ermenileri de “Allah’ın İslâm’ı yenileyen seçilmiş kulu” diye kabul edip putlaştırırsınız!
İşte Suriye'de kardeş avı!
“Beni Vatikan’a gömünüz!” diyen sesine aldırmazsınız, bilgisi olmasa da sizden uzak olan insanları yalanlarına inandığınız bu putun sapıklıklarını takip etmeye çağırırsınız!

Tevrat'ta İlk Kardeş Katliamı 

Irak’ta , Suriye’de, Libya’da, Sudan’da, Etiyopya’da birileriniz Rus’un, Çin’in diğerleriniz Amerika’nın, Avrupa’nın silahlarıyla “Allah Allah” diyerek kendi komşunuzun, akrabanızın kanlarını dökmeye devam ediniz!
Sizlere “akıl fikir işlemez” ama ancak Haçlının, Haçlı Kâfirinin silahı, kurşunu, virüsleri, sapıklıkları işler! Siz onlarla dostluklarınız yüzünden övünürsünüz!
Şeytana tapınanların kölesi olmuşsunuz!

Takdir okuyanındır!