BEYİNLERİ AKIL FİKİR GEÇİRMEZ DİNDARLAR
Başlığı görünce, “-tamam, toz, su, kurşun geçirmez”
ifadelerini biliyoruz da bu ne demeyiniz, dahası da var.
Geçen gün haberlerde İstanbul CNR Teknoloji Fuarında yeni
piyasaya sürülen su geçirmez bilgisayarlar, su ve darbe geçirmez(!) cep
telefonları da tanıtılıyordu.
|
Su geçirmez telefonlar |
Eller, böyle yararlı “geçirmez” özellikler kazandırdıkları
ürünlerini tanıtıp bizleri soyup sövüşlerken biz nasıl “geçirmezlik” özelliğini üretiyoruz diye düşündüm.
Tamam, anladık da bu ne biçim başlık, dokudu falan da
demeyiniz ve okuyunuz. Okumazsanız başlık sizi tarif ediyor demektir!
Boşuna yazmadık!
Günümüze kadar geçen aşamalar, müdahalelerle Müslümanların
ne hale getirildiklerini anlayabilmeleri için her zaman yaptığım gibi dinlerin
ve milletlerin biraz eskilere uzanan tarihlerdeki hallerini gözler önüne sermek
gerekiyor.
Bu gün mitoloji, Arapça esatir olarak bilinen, günümüzden
3000, 6000 yıl önceki dinlerin efsanelerini okuduğumuzda, tanrıların yeryüzünde yaşadıklarını ve
insanlara verdikleri korkuların etkilerini görürüz.
Sümer ve Grek Mitlerindeki destanlarında insanları koruyan
iyi tanrı veya tanrıçalar, bazen kötü tanrı veya tanrıçaları öldürmeleri için
yarı insan yarı tanrı yeteneklerinde olan Gılgamış, Herkül gibi yarı tanrılar
yaratmışlardır.
Bunları görevlerine gönderen iyi tanrı veya tanrıçalar,
kahramanlara öldürecekleri kötü tanrı veya tanrıçaların yetenekleri hakkında
bilgiler verirler.
Mesela Medusa’nın yüzüne bakılmaması gibi.
Bu özellikleri Tevrat’ta da görürüz. İncil’in Eski Ahit (İlk
Sözleşme) olarak bilinen Tevrat’ında, Sabi olan İbrahim peygambere üç adam konuk
gelir. İbrahim onların ayaklarını yıkar, kız kardeşi ve karısı olan Sara ana da
onlara undan ekmek vs. pişirir ikram eder. Yahudi ve Hıristiyanlardaki
misafirin ayaklarının yıkanması geleneği buradan gelir.
|
Medusa temsili resmi |
Ancak Sara ana kısır olduğundan çocuk yapsın diye Mısır
firavunu ona esir köle Arap prensesi Hagar’ı yani Kur’an’ın Hacer anasını
hediye eder. Hacer ana Hicaz Araplarının babası olacak olan İsmail’i doğurur.
Çocuk doğuramadığı için de Sara anayı zamanla aşağılamaya başlar. Bu zıtlaşma
büyür ve baskılardan bıkan Hacer ana çöle kaçar. Zaten İbrahim de çöl vahalarında
çobanlık yapan göçebedir.
Bir zaman gittikten sonra Hacer ananın karşısına insan
şeklinde Allah’ın bir meleği çıkar ve ona geri dönmesini, İsmail’in soyunun
büyüyeceğini ve kendisinin de hatırı yüzyıllarca sayılacak bir ana olacağını
anlatır.
Hacer ana, melek uzaklaşır uzaklaşmaz hemen yüzüne
bakamadığı meleği görüp sağ kaldığı için yerden taşları alarak bir anıt diker. Tevrat’ta
İbrahim ve öteki peygamberler de böyle yaparlar.
Sonra durumları düzelince bu
anıtlara gelip kurban keserler, kurbanın kanlarıyla bu taşları yıkarlar, kurban
etlerini de en küçük kemik kalmayıncaya yakar yakarlar. Tanrı veya melek de bir
kuş şeklinde yakın bir yere konarak kurban etinin kokusunu içine çeker. Ama
insanlar kurban da kesseler onların yüzlerine bakamazlar. Çünkü onların
bakışları nazarlıdır ve bakanı öldürür.
Dinlere göre bu kurala uymayan birisi ömründe çok defalar
bunun örneğini canlı gördüğü için tartışmasız olarak bu ilkeye inanırlardı.
Gün geldi tanrı ve kavmi yeryüzünden göklerdeki/cennetteki
yıldızlarına çekildiler. Bizleri de beklenmedik sorunlar çıkartmayalım diye
gözlemeleri için “gözcüler” bıraktılar. Köle olarak yarattıkları kendilerinden
aşağı yetenekteki ci ve şeytanları da aramızda bıraktılar.
Başkalarına veya diğer kavimlere baskın çıkmak isteyen bazı
insanlar eski kutsal dini bırakıp cin ve şeytanlardan yardım istediler.
Çalgılı, ilahili, insan-hayvan kurbanlı ayinler yaptılar.
Cin ve şeytanlara tapınma böyle başladı.
Başka insanlar da göklere gidenlerden kalma efsane ve
kuralları kendi çıkarları doğrultusunda değiştirerek, halkları itirazsız
itaate zorlamak için eski dinleri bozdular, yeni yeni kurallar koydular.
Bunların başında okuryazarlığın yasaklanması, zekât, fitre
gibi onluk/aşar adlı ağır vergiler, kurban kesmek gibi dayatmaların
gelenekleştirilme teşviki o zamanın tarım ve hayvancılığa dayalı ticari yapıya
büyük hareketlilik kazandırıyordu.
Hatta gün geldi, siyasi muhaliflerini ortadan kaldırmak için
tanrıya insan kurbanı da İran’dan Güney Amerika’ya her yerde devreye sokuldu.
Böylece sorgulamadan inanan, büyücü, hipnozcu, sihirbaz
rahip ve rahibelerin din diye dayattıklarına kayıtsız şartsız inanan büyük
topluluklar oluştu.
Buna en belirgin örnek Hasan Sabbah’ın Alamut kalesinde
kurduğu “Haşhaşi tarikatı ve cennetidir”. Hasan Sabbah, Alamut’ta ülkenin en
güzel kadınlarını, oğlanlarını, sübyanlarını doldurduğu, yemek, ayin müziği,
şehvet, içki ve haşhaşın gırla gittiği bu cennette çok iyi savaş eğitimi
verdiği fedailerini besliyor, eğlendiriyor, onlara gerçekten cennette
olduklarını telkin ediyordu.
|
Hasan Sabbah ve cinleri/şeytanları |
İnsanlar da buna dini telkinlerin de etkileriyle inanıyorlar
ve girdikleri bir uğraşta ölürlerse Hasan Sabbah’ın onları cennetinde tekrar
dirilteceğine şüphesiz inanıyorlardı.
İnsanları kendisine böylesine bağlamayı başarmış olan Hasan
Sabbah, kendisine rakip olan kişileri veya düşman saydığı diğer devletlerin
padişahlarını öldürmeleri için bu fedailerini kullanıyordu. Cinayetleri öyle
çoğaldı, zalimliği öyle arttı ki, İngilizce’ye bile “asassin” (adam öldürme,
cinayet) kelimesi bu “haşhaşi” kelimesinden geçmiştir.
İslâm dininde her ne kadar Kur’an ayetiyle “ruhbanlık”
yasaklanmışsa da daha peygamberin ölümüyle iktidarı darbe ile ele geçiren
Yezidi Emevi Mecusilik kalıntısı olan Şeyhlik (Kürtlerde şıhlık), Pirlik gibi
ruhbanlıkları tekrar faaliyete geçirmişti.
El Cezire olarak ta bilinen Dicle-Fırat nehirleri arasındaki
Mezopotamya bölgesi sakinleri olan Sabi/ Süryani Araplar, Ermeniler, Yezidi
Kürtlerin de erkekleri öldürülerek Emevi soylu babalar tayin etmişlerdi.
Bu babalar onların
Şıhları, Pirleri, babaları olmuşlardı. Osmanlı’da bile bunlara Seyit (Peygamber
soyu) denildiğinden vergiden muaftılar.
İslâm’da ruhbanlık işte bu Yezidi Emeviler sayesinde bu
bölgede kaldı. Bunlardan da Hasan Sabbah gibi katiler ordusu yetiştiren
hükümdarlar türedi.
Okuryazarlığın da yasak olduğu, Mihrilik, Zerdüştlük, Grek Mitracılığı dinlerinden miras kalan cin,
şeytan, ruh çağırma ayinlerini de hiçbir zaman terk etmemişlerdi.
Kafkasya-Irak ile İran- Yunanistan arasında yaygın olan bu
dinlere göre, Tavus, Ehriman/Arman/Erman (Şeytan)/ Er Ruha/Roha adlarıyla
tapındıkları şeytanlarının Şeyhlerinin vücutlarında dirildiklerine inancıyorlardı.
Bu yolla dirildiğine,yaşadığına inandıkları cin/şeytanları nın, vereceği
bilgilerle onları yeryüzüne hâkim kılacağına inanıyorlar ve bunlara inandırılan
bu topluluklar, Emeviler’den (640-736) beri Müslüman görünmeyi hiç terk
etmediler.
|
İran Zerdüşt tapınaklarında bulunan en eski Ehriman putu |
Şafilik, Şiilik, Malikilik, Sünnilik mezheplerini, İslâm ile
Sabi, Süryani, Yezidi, Zervani dinlerinin harmanından çıkarttıkları yüzlerce
tarikat ortaya çıkardılar. 19.yy. sonu ve 20.yy. başlarında Türk tarikatı olan Nakşibendiliğin,
Kürt Şıhı Şeyh Halit’e geçmesiyle Kürt Nakşibendiliği, Nurculuk gibi tarikatlar
İngiltere ve diğer büyük devletlerin destekleriyle geliştiler.
Ama daima mürit/Şakirtlerini “okuryazarlıktan” uzak
tuttular. Kökleri Zerdüştlüğe uzanan Sabilik, Yahudilik, Süryanilik ve Hıristiyanlıkta
da yer alan “Soferim/Okuyucular” ile “Yazıcı/Yazatalar” dışındakilere okuryazarlık
yasaklandı.
|
Yahudi Soferim-Tevrat Yazıcısı-Soyadı "Yazıcı" olanlara dikkat! |
Okuyucu veya Yazıcı olmak için yaptıkları dini ayinlerde
transa girilerek tanrının veya şeytanın ruhu çağrılır, okuma, yazma bunlardan
öğreniliyordu. Yine rahiplik ve dereceleri ne sırasıyla bu ruhların verdikleri
bilgilerle ulaşılabiliyordu. Bu ruh veya şeytanları çağırmak için yapılan zikir
ayinlerinde vecde gelip, istişareye yatarak yanına çağırıp onunla cinsel
ilişkiye girebilmek için de “bekârlık” çekmek gerekiyordu.
Sadece tanrı/şeytanın asil soylarından gelen,
bekârlık çeken rahip ve rahibeler bu trans işlemini gerçekleştirebiliyorlardı.
Bunlar gelen ruhla cinsel ilişkiye giriyorlar, gelen ruh cinsel
ilişki ve sunulan tahıl, kurban adakları karşılığında onlara okuryazarlığı
sırasıyla öğretiyordu. Fazladan bilmek istedikleri hakkında bilgi veriyordu.
İnsan elinden okuryazarlık öğrenmek ise dinden çıkmaktı.
İşte dinler böyle dogmalara/naslara dayanan inanca sahip
olduklarından, insanları düşünmeden inanan, akıl, fikir işlemez beyninde
yargı yapamaz, din adamlarının Allah’ın veya ruhların karıları ve onlardan
aldıkları ilahi bilgilere sahip olduklarına inandırılmış kalabalık güruhlar
haline geliyorlardı.
Bu yarı tanrı ruhbanlara, kendilerinin aleyhlerinde olan yalanlarına
olan bağlılıkları yüzünden cahil kalıyorlar ve bunu dindarlık, ibadet
sayıyorlardı.
Sabilerin en büyük tanrıları da Ay tanrısı Sin ve kızı
İnanna/İştar/ Er Ruha/ Er Ruda ve onların ölümünden sonra ortaya çıkan
çocukları, torunları olan Menat, El Lat, El Uzza, El, onun oğlu Er Rahman/Hadad
gibi sayıları 360 olan tanrılar grubuydu. Bunların hepsinin de ortak adları “El Lah” yani “İlah” tı. Türkçesiyle Allah’tı.
İbadetleri namaz, oruç, hac, zekât, fitre, kurban, umre, bekârlık
çekmek gibi ibadetlerdi. Hepsi de “Lailaheillallah, Bismillat, Bismillah,
Bismilel, Bismilerman” diyebiliyorlardı.
Zerdüştler de Bismillah’ın karşılığı olarak “Ahura Mazda’dan
başka tanrı yoktur!”
diyorlardı. Süryaniler, “Allah” olarak kabul ettikleri İsa’yı
“İbn El Ellah El Mesihiye” (Allah’ın oğlu Mesih), “Rabbelalemin el Mesihiye”
(Alemlerin rabbi Mesih) diye anıyorlar, Bismillah, Lailaheillallah,
Selamünaleyküm, Aleykümselam diyorlar, günde yedi vakit namaz kılıyorlar, boy
abdesti alıyorlar, Muhammed’in getirdiği abdesti “kolaylaştırma” deyip ret
ediyorlar ve ona “Şeytan Bazut” adını veriyorlardı.
Bunların bu ibadet tarzları Haredimlik gibi bazı Yahudi
tarikatlarında da aynen yer alıyordu.
Ama bunların tümünde ruhbanlara bağlı, bilime, fenne,
felsefeye, mantığa kapalı bir dindarlık hâkimdi.
Hem tanrının soyundan olan hem de onun karılığını yapan ve
de ilahi bilgi ile nurlanmış olduklarına inanılan bu rahip ve rahibeler
günümüzün Şeyhleri, Şıhları, pirleri, cinci hocaları, muskacıları, ruh
çağıranları, büyücüleridirler.
Bu dinlerin inananları, sadece “ilahi/şeytani” bilgilere
sahip ruhbanların sözlerine inandıklarından başkalarının kendilerine sordukları
sorulara, açıklamalara, öğretilere kapalıdırlar.
Böyle bir yobazlıktan "akıl geçirmez, fikir
işlemez!" hale getirilmiş, Şeyh/Şıhların hipnozunda ömür tüketen kullardan/kölelerden
yazdıklarımızı anlamalarını da beklemiyoruz.
Bunlar, "Dinden çıkarım " korkusuyla okumazlar ve
hep saldırırlar! Şıhları öyle emir vermiştir. Bu gün hala özellikle Mardin,
Hakkâri, Bitlis üçgeninde devletin açtığı okulları yakan, öğretmenlerini
öldürenler de bu Yezidiler, Sabiler ile Süryanilerdir.
Bunların “Müslüman” olduklarını sananları da bilmezler ki
İslam, Şıhlık, şeyhlik, pirlik gibi ruhbanlık müesseselerini yasaklamıştır.
Bunları İslam görenler, ne olduklarını, neye inandıklarını
bilmeyen şaşırtılmış Müslümanlardır ve Şıhlarının kendilerini cennete götürecek
rehber olduğuna inanan, bilmeden dinlerinden çıkmış salaklardır.
Kur’an’ın ilk inen suresi “Alak Suresi’dir” ve ilk emri de “Oku!
(İkra)” ve onu takip eden “O kağıt kalemle
okumayı yazmayı öğreten Rabbinin adıyla Oku!” olduğunu bilmiyorsan öğren!
Şıh'ın sana rehberlik edecekse o cennete gidip gelmiş
olmalı. Yani ölmüş ve yeniden dirilmiş olmalı ki rehberlik edebilsin! İslam'da
reenkarnasyon inancı yoktur. Ölen dirilemeyeceğine, cennete de gitmek için
kıyamet dirilişini, yargı gününü beklemek gerektiğine ve bundan önce ölmüşlerin
hiç birinin cennete gitmesine dinen olanak olmadığına göre bu ilmi kendinden
menkul, din tüccarı şeyhin, pirin sana nasıl rehberlik edecek?
Üstelik buna inanmak kâfir olmak, dinden çıkmaktır.
Ama gel de anlat!
Bu Yezidi, Süryani, Sabi iktidarı her televizyon kanalından
halkı her türlü dini sapıklığa yöneltiyor.
Geçen hafta, Yahudi Kürdü Ciner grubuna ait Haberturk Tv
kanalında “Tarihin Arka Odası” adlı programı sunan Murat Bardakçı bey Erol
Sayar diye bir cinciyi çıkartmış konuşturuyor ve 1965 senesinde Timurlenk’in
ruhuyla yapılmış bir ruh çağırma ayininde Timur ile yapılmış sohbeti plağa
kayıt etmişler.
Erol Sayar denen bu zat, aynen yukarıda anlattığım cin/ruh çağırma
olayındaki gibi, aynı şekilde Timur’un ruhunu çağırdıklarını, ruhun ayini yapan
cincinin vücuduna girdiğini ve onun ağzından bu konuşmaları yaptığını, plakta
kayıtla bilgilerin tamamıyla Timur tarafından verildiğini çünkü ayin sonrasında
transa giren cincinin hiçbir şey hatırlamadığını açıkladı.
Cin, ruh çağırmak, büyü yapmak İslâm’da Kur’an ayetiyle
yasaklanmış, Tevrat’ta cezası ölüm olarak belirlenmişken bu sapıklar
kendilerine “Müslüman” diyorlar!
Hatta Murat BARDAKÇI, Suriye’de Derezilerin yakınlarının
cenaze ayinlerinde eğlenip bayram yaptıklarını, çünkü yeniden dirilip aralarına
katılacağına inandıklarını söylerken Erol Sayar Cincisi hemen sözünü kesip;
-“Müslümanlıkta reenkarnasyon (yeniden dirilme) yoktur!”
Deyip bir de İslâm uleması kesiliyordu.
Bu sapıklıklar, Osmanlı ve önceki devletler döneminde
imparatorlukların farklı inançlara sahip halklarını “asgari müştereklerde”
buluşturarak, Hıristiyan veya Müslüman tarikatı olarak içlerinde eritme
siyasetleri sayesinde varlıklarını korumuşlardır.
Osmanlı’nın Sünniliği kabul etmesiyle devre dışı bırakılan
bazı tarikatlar da Hıristiyanlığın ruhani merkezi olan Vatikan, Prusya (Almanya), Rusya ile işbirliğine
girmişler, Osmanlı’ya açılan her haçlı savaşında bunlar da isyan ederek arkadan
vurmuşlardır.
Atatürk böyle sapıklıkları önlemek, işbirlikçilerini de
tasfiye etmek için, bunların yuvaları olan tekke ve zaviyeleri kapatmış,
vakıflarına el koymuş ve devlet hazinesine geçirmiştir.
Çıkarttığı eğitim yasasıyla da günümüzün çağdaş, ruhu, beyni,
bedeni özgür, devletin en yüksek mevkili kişisiyle aynı haklara sahip olan ve
önünde secde etmeden konuşan, mal, mülk edinebilen, ticaret yapabilen,
köleciliğin kaldırıldığı bir devlet kurmuştur.
11 Kasım 1938 günü öldürülmesinin ardından iktidara gelen
Ermeni Süryaniler ve Arnavutları İsmet İnönü devlete doldurmuş, 14 Mayıs 1950
seçimleriyle de Sabi Süryani Arap ve Ermeniler “Nakşibendi tarikatı-Nurculuk”
siyaseti adı altında, Kırım Yahudi tatarı, Latife hanımın akrabası Demokrat
Parti başkanı Adnan Menderes ile iktidarı devir almışlardır.
İsmet İnönü yapılanmasını “Dinsiz Masonlar” olarak ilan
etmişlerse de kendilerinin de şeytana tapınan Masonluk dininin kaynağı olan Sabi/
Süryani Rum, Ermeni, Araplar olduklarını da bilmiyorsanız öğrenin.
İkisinden hangisi iyiydi derseniz önce ikisinin de “İngiliz-Amerikan-Vatikan
işbirlikçileri” olduklarını söylerim. Ancak demokratik hakların korunması, “ehveni-şer”
(Kötünün iyisi) açısından bakarsanız,
İsmet paşa Masonları tercih edilebilir.
En azından onlar, “akıl-fikir işlemez dindarlık” gütmemişlerdir.
Onları bir şeylere ikna etmek kolaydır, başkalarının eleştiri ve tavsiyelerine
açıktırlar!
Ama ya ötekiler?
|
Arap Baharı mı Karanlığı mı? |
Ey insan sıfatındaki yaratık, Facebook sitelerinde “Kafirin
Küfrü” gibi adlarla, dinsizleri teşhir etmeyi amaçlayan boş işlerle
uğraşacağına, seni, Allah, Allah, Kur’an, Türklük diyerek şeytana tapınan Mason
dinlerine sokan, biraz aş iş vaadiyle kandırıp aldatan, işi bitince sormayan, emperyalist
devletlere “itirazsız teslim olmanı sağlayan”, her gün çıkarttığı yasalarla
devletinin topraklarını satan, emeklilik, sendika, grev, toplu sözleşme, kıdem
tazminatı gibi haklarını elinden alan, bitmeyen zamlarla kendilerini zengin,
seni her gün daha da fakir eden bu işbirlikçilere karşı seni uyandıran birkaç dinsizi
hedef alacağına, seni, milletini, çocuklarının geleceğini satan, Türk ve Müslüman
dünyasını haçlılara peşkeş çeken “Dinci Yobazların İhanetlerini” bir düşün!
Hangisi zararlı?
Vatanına sahip çıkan, din maskesiyle yapılanlardan bıktıkları
için inanmayalım daha iyi, çoğalırsak din-mezhep savaşı ortadan kalkar ve
sömürgeci devletlere karşı daha kolay bir araya geliriz diyen vatansever
dinsizler mi?
Yoksaaa!;
Allah, Kur’an diyerek her gün Müslüman ve Türk dünyasını
satan, akıtılan Müslüman kanlarına seyirci kalıp, “Amerikan askerlerine dua
eden, kiliselere devletin parasını yatıran ve yurt dışındakilere de devlet
bütçesinden bağışlar yapan, evlatlarımızı her gün Haçlı ordularına,
işbirlikçileri PKK örgütlerine yem edenler mi?
Aklı olan, dini alet ederek vatanı, milleti satan,
özgürlükleri elimizden alan yobazın ihanetinden, dini gerekçeleriyle inkâr
eden vatansever kâfire sığınır!
Çünkü siz dininizi bile bilmediğinizden aradaki farkı
ayıramaz haldesiniz.
|
Günümüzde Hindistan'da Can/Cayna/Ci (Jainism) dini tapınağında DEVADASİ (Cin'in karısı) adı verilen ve parayla fuhuş yaptırılan bir tapınak rahibesi. Bunlar namaz kılar, oruç tutar, hac yaparlar. Ama hayvansal ürün yumurta, süt dahi kullanmazlar. Yollarına karınca sürüsü çıksa birini ezer günaha girerim diye akşamı beklerler. Arapları Kurban bayramına "İyd El Eda" Derler, Namaz (Namas=Selam), Kurban (Eda) bu dinden Mecusilik ve İslâm'a geçimiştir. Can, Alican, Hasretcan, Velican gibi "CAN" adı Hintçe'den Arapçaya ve Türkçeye "CİN" manasında geçmiştir. Resim linki
|
Çünkü başınıza geçirilen çuvalı, her gün gireni çıkanı
olağan benimsemişsiniz! Atalarınız birer göçebe çoban değil de
filozofmuşlarcasına onlara kılıçla, sopayla, tehditle kabul ettirilmiş ve
milletinize de ait olmayan dinlere bağlılıklarınızda Hicaz Araplarına, Mısır’dan
sürülmüş cüzzamlı Yahudilere kendinize “MEVALİ/KÖLE” dedirtirsiniz.
Onlar, Türkler cennete giremeyecek, ibadetleri boştur, mecüc/cüce
şeytanların soyundandırlar (Kur’an Kehf 90-94-Tevrat Danyal Suresi- Muhammed’in
hadisleri), hepsi cehennemliktir! Demelerine bakmadan onların şeytanlarının
adını sayıklayarak ölüme gidersiniz!
Balık gibi sudan başka yaşam şekli olmadığını düşünürsünüz.
“Uyanın!”
Diyen vatandaşlarınız sizleri korkutur, onlara düşman
olursunuz!
Bütün dünyada sözlerine daima değer verilen dinsizlerin
vatanseverlerinin, dinler arasındaki farklılıklardan bir çıkarları olmadığından,
onlar hakkında ortadan yazarlar ve herkes onlara güvenir.
Siz, niye sizi “beyinleri
akıl-fikir işlemez intihar komandoları” haline getiren Mehmet Abdülvahap,
Molla Cemalettin Efgani, Mehmet Abduh, Bitlis Rum’u Deliüzzaman Sadi-i Kürdi
gibi böyle Arap, Ermeni, Yezidi Kürt, Yahudi ruhbanlarının ardından gidersiniz?
Peygamber Muhammet’in hadisindeki gibi, Haçlılar kertenkele
çukuruna girseler onları çekinmeden takip eden bu Arap, Yahudi kölelerin
köleliğini niye terk etmezsiniz?
Gitmeyi sürdürürseniz gelecek pisliklere hazır olunuz!
Ey "Beyinleri
akıl, fikir geçirmez Müslümanlar!” Bunca yazıyı geçin, silah, kurşun ve her türlü
pislik hariç size hiç bir şey işlemez ya! Gördüğünüz gibi çok bağlı olduğunuz
dininiz sadece “beyni akıl, fikir geçirmez dindar” yetiştiriyor, anlayınız
artık. Anlamazsanız;
Çocukluğumda ve gençliğimde, dindar büyütüldüğüm için camiye
sık giderdim. Mümkünse vakit namazlarını camide cemaatle birlikte kılardım.
Lise öğrencisiyken dini bıraktığımdan sonra da yıllarca
arkadaş hatırına ya da hutbelerde neler anlatılıyor diye merak edip gitmişimdir
ve halen de binde bir giderim.
Ne zaman gitsem abdest almaktan tutun da namazların sünnetlerini
kılmaya kadar beni taklit eden, her yaştan en az dört beş kişiye tanık olurum.
Bazen hızlanıverdiğimde birilerinin düştüklerine bile tanık
olmuşumdur. Bu gençliğimde de şimdi de böyledir. Müslümanım diyenlerin çoğu
bırakın namaz dualarını, dinin temeli namazın nasıl kılındığından bile
haberleri yoktur.
Böyle bir Müslüman toplum olabilir
mi?
İşte bizim toplumumuz
böyledir.
Namazdan, duadan haberiniz yoktur, her yerde din adına ahkâm
kesersiniz, bir camiye gidip taklit namaz kıldık diye gidemeyen insanları
karalarsınız, horlarsınız!
Sonra da Fethullah Gülen gibi Süryani Ermenileri de “Allah’ın
İslâm’ı yenileyen seçilmiş kulu” diye kabul edip putlaştırırsınız!
“Beni Vatikan’a gömünüz!” diyen sesine aldırmazsınız,
bilgisi olmasa da sizden uzak olan insanları yalanlarına inandığınız bu putun
sapıklıklarını takip etmeye çağırırsınız!
|
Tevrat'ta İlk Kardeş Katliamı |
Irak’ta , Suriye’de, Libya’da, Sudan’da, Etiyopya’da birileriniz
Rus’un, Çin’in diğerleriniz Amerika’nın, Avrupa’nın silahlarıyla “Allah Allah”
diyerek kendi komşunuzun, akrabanızın kanlarını dökmeye devam ediniz!
Sizlere “akıl
fikir işlemez” ama ancak Haçlının, Haçlı Kâfirinin silahı, kurşunu,
virüsleri, sapıklıkları işler! Siz onlarla dostluklarınız yüzünden övünürsünüz!
Şeytana tapınanların kölesi olmuşsunuz!
Takdir okuyanındır!