"Senin tanrının merhametine kalmaktansa ölmeyi yeğlerim" diyerek, yüksek dağlara koşan büyük oğlunu cep telefonu ile, boğuluncaya kadar iknaya çalıştığı Akp milletvekilince iddia edilen Nuh peygamberinize,ait çok palavra masallar ürettiniz.
Şiva'nın teke şeytan kayın babası Dakşi |
Aramilerinin ve bunların Ürdün nehri çevresine göçmüş, Hanif İbrahim dinine inananları olan kardeşleri Sabilerin tanrısı Nuha masalındaki cep telefonu teknolojisinden daha ileri teknolojiye ve büyü teknolojisine de sahiptik.
Ayrıca bunların hiç biri cep telefonu nedir bilmezdi.
İnsanların boyları 70-48 metre arası olanlar olağan insanlardı. Cüceleri de 5,60 m. gibiydi.
Bunlar bir oturuşta yırtıcı üç tonluk yırtıcı bir Tirex dinazorunu kahvaltıda, baharatlı, mısır ununa bulanmış şnitzel olarak mideye indirirlerdi.
Konuk davetlerinde, 50 tonluk bir brontozorusu tandır kebap yapar, her bir tanesi Diyarbakır karpuzu gibi pirinçlerden yapılmış pirinç veya aynı boyutta kırılmış buğdaydan pilav eşliğinde Üç Barnak (parmak) ile yerler, İnek Ana Kamadenu'nun sütünden, uzaydaki tatlı sulardan yaptıkları yoğurt ve ayranları içerlerdi.
Altı kıtanın her birinin yarısı dinazor türlerine ayrılmış çiftliklerdi.
Buralarda sihirli şifalı etkileri olan muhteşem bitkiler yetişir, onlar iştah açıcı, hayvanların yara tedavilerinde kullanılırdı.
Dünya ve çevresindeki 126 burçtaki güneşler ve gezegenlerde üretilen her şey Büyük-küçük köpek takım yıldızlarındaki merkezlere ve 126 burçtaki her yıldıza gezegene bir solucan deliği kapısı açılarak anında kargo ile yollanırdı.
İnsanlar güneşte oturur, yanmaz, kutup, uzay soğuklarında donmazdı.
Gezegenler arası araçsız yolculuk yaparlar, bunu istemeleri yeterdi.
Gök gemilerimiz canlıydı, düşmanı, tehlikeyi hisseder, evrensel yasaları kıyaslayarak karar verir ve tehlike unsuru neyse anında yok edici silâhlarla varlığına son verir, yıldız tozuna çevirirdi.
Bu karar verme süresi tehlike hissedildiği anda, anında gerçekleşirdi. Çünkü milyarlarca bilgiyi çok hızlı işleyen organik işlemcilere sahiptiler.
Onları kullanmak için pilota gerek yoktu. Komutan emir verirdi bu yeterliydi.
Dünya gezegeni, 13 bin yılda yarısında, 26 bin yılda tümünde yaşamın sıfırlandığı göksel kazalara açık bir yer olduğundan sadece istasyon olarak kullandığımız bir yerdi.
Yaşadığımız yıldız kümesi Büyük ve küçük köpek takım yıldızlarıydı. Yılan, kertenkele, manda, İnek, keçi, koyun gibi ilkel hayvan şekilleri dışında sayısız şekle girer, değişen iklim koşullarının yarattığı kıtlıklarda en çok ne tür yiyecek varsa onu tüketebilen hayvan şeklini alır, böylece kıtlık yaşamazdık.
Serseri yıldızların, gezegenlerin, galaksilerin yıldız sistemimize girmelerini engelleyecek tedbirler aldık, uç gezegenlere böyle gök cisimlerini küçülterek tehlike yaratmayan bölgelere taşıyıcı ışınlarla taşır veya onları küçük hayvanların içlerine hapsederdik. Yaşam aynen devam ederdi.
Bu barış dönemi uzak evrenlerden birinde beklenmeyen bir göksel patlama ile son buldu. Uzay boşluğu bir anda okyanuslara dönüştü.
Yıldız kümelerimiz ve madencilik yaptığımız diğer yıldız sistemleri sular altında kaldı. Trilyonlarca göksel insan, hayvan, bitkisel varlıklar, milyarlarca yılda kurduğumuz medeniyetler bir anda yok oldu.
Bizler de kurtulan çok az insanlar olarak sazdan gök gemilerimiz ile tehlikeden uzak bu dünyaya nesiller boyu göksel yolculuk yaparak geldik.
Güneşe muhtaç, sürüngen temelinde varlıklar olduğumuz için, buzullardan korunan dünyanın ekvator bölgesine yerleştik. Üç parçalı dünyayı dokuz parçalı yaptık ve okyanusların üstüne sabitledik.
İki parçası olan Mu ve Atlantis halkları bizden önce burayı mesken tutmuş, yüksek teknolojiye ve üstün büyülü yeteneklere sahip Türkler, Zenciler, Kızılderililerin ülkeleriydi. Diğer yerlerde göklerden gelmiş başka kavimler de bu milletlerin idaresindeydi.
Bizler de kendi yaşamsal gereksinimlerimize göre yeryüzünde eski milletlere zarar vermeyecek düzenlemeler yaptık.
16 saat olan bir günü 24 saat, 360 gün olan bir yılı 365 gün, iki mevsimi dört mevsime, sıcaklığı, bitkisel yaşamı, bizle yaşayan dünyanın yerli canlılarının ihtiyaçlarına göre düzenledik.
Güneş sistemini ve 126 yıldız burçlarını gök kazalarını azaltacak şekilde düzenledik, 5. ve 9. Gezegenler arasına meteorlardan kuşaklar koyduk ki, dış uzaydan gelen serseri gök cisimleri bunlara çarpıp ileri gidemesin, dünyamıza zarar veremesin diye.
Güneş patlamalarının etkisini yok etmek için dünyayı manyetik kuşakla çevreledik ki sizlerin yaşayabileceği bir sıcaklık korunsun diye.
Dünyada 400 bin yıl kadar yaşadık, büyük teknoloji kurduk, yakın, uzak göklere ve üzerindeki varlıklara hükmettik.
Dünyada gündüzleri çalışan halkımızdan olan herkes akşamları, elli kişilik mekiklerle, dünyanın yarısı kadar olan gök gemilerine dinlenmek için dönerdi. Bu yüzden bize Anunnakiler derlerdi.
Dünyanın yerçekimi uzun sürede boyumuzu kısaltırdı, hiç kimse gemideki görevini yapamazdı, çünkü eli kolu hiç bir yere erişemezdi. Bu yüzden yerçekimsiz ortamda kalarak fiziki yapımızı olağan hâline çevirirdik.
Bu durum zamanla kalıcı eksikliklere neden olunca yeryüzünde işlerimizi yapacak bize benzer biyolojik canlı türleri ürettik. Biz göklerde denetçiler bırakıp köleleri gözlettik. Kendimiz göklerdeki işlerimize döndük.
Yer altında akarsuları, mağma, kaplıca kraterlerini, yer üstünde denizleri, gölleri, nehirleri, tatlı ve acı suları düzenlediler, madenler çıkardılar, paslanmaz, akıllı metal ürünler ürettiler.
Göksel fetihlerimizde birlikte savaştılar, candan dostlarınız, yoldaşlarınız oldular.
Gün geldi, "ortaklık haklarını" istediler.
Varlığımızdan ve köleci geleneklerimizden hoşlanmayan eski kavimler bunları kışkırttılar.
Haklıydılar da, biz gelip rahatlarını bozmuş, özgürlüklerini, yakın gök yüzündeki kaynaklarını ellerinden alarak veya ortak olarak tehdit etmeye başlamıştık.
İşte o zaman her şey bitti.
Bizler için onlar sadece biyolojik robot kölelerdi, hiç bir hakları olamazdı.
Bunu ret edip karşımıza dikildiler, büyük savaşlar oldu, yenildiler.
Köleye ihtiyacımız vardı, onları hafızalarını silip, bize karşı koyamayacak zayıflıkta yarattık.
Birkaç bin yıl sonra aynı hak arama savaşları tekrar etti.
Bu talihsiz savaşlar ve toptan imha edip yeniden daha güçsüz, aşağılanmış yaratılış 4-5 kez tekrar etti.
Yaptığımız hoşumuza gitmese de milyarlarca yıllık medeniyetimize biyolojik kölelerimizi ortak edemezdik.
Göksel yasalar da buna uygundu. Yasaları uyguladık.
Sonunda, yıldız sistemimizi mahv eden patlama olayından fırlamış bir serseri gezegen peşine taktığı gökleri kaplayan sularıyla Dünyayı tehdit etti.
Nasıl olduysa güvenlik sistemlerimizi aşmış bu serseri gezegenden tek kurtuluş yolu, göksel gemiye dönerek geçişini beklemekti.
O zamanda da kölelerimiz ile savaş halindeydik, ve onları bu gezegenin dünya üzerine bırakacağı suda boğulmaya terk ettik.
Bize sadık olan bir kaç köle insanı uyarıp kurtulmalarını sağladık.
Tufan gezegenin 2/3'sinde etkili olmuştu. Tufan geçince kalanların bize karşı koyacak güçleri yoktu. Eski kavimler şehirlerini, ülkelerini manyetik kubbeler ile kapattıklarından pek etkilememişti. Sadece dışarıda kalan bölgelerde kayıpları vardı.
Bize bağlılık derecelerine göre köleleri böldük, yeniden yaratıp tekrar kullandık, sadık olanlarını da,en sona bıraktık. Değiştirilmemiş kimse kalmayıncaya kadar devam ettik.
Eski kavimlerle savaştık, yaratılış olarak bizden zayıftılar, çaresiz kalıp her şeyi hiçliğe çevirip yok eden antimadde silahları ile gök gemimizin yarısını yok ettiler. Biz de aynı şekilde Mu ve Atlantis kıtalarını yok ettik. Kurtulanlar en yakın kıtalara göç ettiler, yerleştiler.
Tümüyle canlı türünü yok etmek evrensel suçtu ve diğer bizden üstün kavimler mahkemesine şikayet ettik. Yargılama başladı. Dünyanın eski kavimleri " tümüyle yok edilip aciz bir bedende doğup-ölümle sürecek 16.000 yıllık bir cezaya mahkûm edildiler.
Yakın evrendeki insanlar ve diğer varlıklardan oluşan egemen kavimler yeryüzüne indiler ve eski milletleri yok edip, her biri kendi türünde yeni aciz klon milletler yarattılar.
Hiç kimse bir diğeri ile konuşamıyordu. Yerleşik düzene geçmelerine, hepsinin okuryazar olmalarına izin verilmiyordu. Bu yüzden okyanus dalgaları gibi yeryüzünde dolaşıyorlardı.
Samanyolu Galaksisi |
Babil kulesi |
Bu arada yıldız sistemlerimizdeki tufan felaketinin bittiğini tespit ettik. Tufan ve savaşlar bizim 250 bin yıllık birikimimizin çoğunu yok ettiği için ve göksel mahkemenin kararıyla kendi yıldızlarımıza dönerken, kalan medeniyet izlerini de biz toz edip, toprağa, denizlere gömdük, Akdeniz çukuru bizim cennetimizdi, Karadeniz sularını tutan dağları yıkıp çukuru suyla doldurduk, kölelerimizi boğulmaya bıraktık.
Yeniden teknoloji oluşturmanızın bir kaç bin yılda mümkün olabileceğini bildiğimizden dünyanın altına, aranıza ve gök cisimlerine gözcüler bıraktık.
Sizi bize karşı kışkırtacak olanları aklı basmayanlara düşman gösterdik. Çeşitli nüfus hileleri, savaşlar, salgın hastalıklarla zekilerinizi yok ettik veya sizlerin salaklarına yok ettirdik. Kutsalınıza küfür ettirdik.
Sizin şeytan dediğiniz varlık, bize darbe yapmak suçundan güneşi olmayan gezegenlerdeki cezasını tamamlayınca dünyanın hakimiyetini ona verdik.
Dünya üzerindeki tüm canlıları yeniden düzenlemek istedi. Göksel kavimler engel oldularsa da, çok zeki olan bu kişi, Siyahi Hintlileri, Moğolları ve bir çok köle kavim yaratarak onları eski kavimlerle savaştırdı. Güçlerini yitirmiş eski kavimler şeytanın karışmasıyla yenildiler.
Tecavüz çocuklarını eski kavimler okyanus kıyılarına yerleştirdiler ki, doğal felaketler ile yok oluncaya kadar yaşasınlar diye.
Şeytan, eski kavimlerin dövüş, savaş yeteneklerini bu melezlere de verip eski kavimlerle üstün olmalarını sağladı.
Bunlar da kendi aralarında 500 kabileye bölünmüş, birbirine düşman Katay halkları yani Çinlilerdi.
Diğer bölgelerde yok edilen Harappa, Dwarka, Sümer gibi medeniyetler de böyle yok edildi. Yerlerini Araplar, Grekler ve bir çok millet aldı.
Bütün dünyayı yüzyıllarca savaşa sokup cehaleti, sefaleti egemen kılan şeytan, her milletten kendine melez soylar edindi, eski egemen kavimleri köle, kendi melezlerini iktidar yaptı.
Bu gün de yeni, üstün insan, hayvan, bitkilerden oluşacak yeni bir ekosistem kurmak için küresel savaşlar, terör, iç savaşlar ve salgın hastalıklar ve yangınlar ile eski canlı yaşamı ekosistemi yok edilmeye başlandı.
Öte yandan ısmarlama insan, hayvan, bitki türleri, android , sibernetik, metalik yapay zekâya sahip canlı-cansız varlıkların üretimlerine başlanıldı.
İşte, din kitaplarında GÜNLERİN SONU bölümlerinde anlatılan bu yaşam şeklinin son günlerinde Babil Teke Şeytan Şiva, Taus, Bafomet ibadetçileti ülkemizde ve yeryüzünde idareyi ellerine geçirmiş, eski kavimleri yokluğa, açlığa,salgın hastalıklara, yararı kanıtlanmamış aşılara, ilaçlara, orman yangınlarına, sellere, hortumlara, depremlere, askeri işgallere, soykırımlara maruz bırakmaktadırlar.
Eski kavimlerinin cezalarının dolması ile yeniden eski, üstün yetenekleri ile yaratılmaları ise, şeytanın binlerce yıldır melezleştirmesi, DNA, RNA ların karışması yüzünden gerçekleşemeyebilir.
Yeniden yaratılış gerçekleşse de gerçekleşmese de yeryüzünde var olan tüm canlılar yine yok edilip yeniden yaratılmak zorundadır.
Tabii ki göksel mahkemeyi oluşturan kavimler isterlerse bunu yok etmeden de yapabilirler.
Insanlığın kayıp tarihlerini yazan dinlere, efsanelere göre böyle bir yaratılış efsanesi beynimde oluştu.
En azından Madam Balavatsky'den sonra farklı bir düşünce, yorum tarzının başlangıcı olabilir belki kim bilir ki?
Alaeddin Yavuz