AZINLIKLARIN DEVLET OLMA HAYALLERİNİ
SORGULAMAK
Dünyamızın tarihini
incelediğimizde, daha çok Avrasya toplumlarının tarihinden ibaret bir tarih
önümüze sürülür.
Sanki, İki Amerika kıtasında,
Avustralya’da okyanus adalarında, Afrika’nın güneyindeki toplumlar hiç
yaşamamış gibidirler.
Bunların tarihleri ve kendileri de
zaten 15.yüzyıl başlarında ortaya çıkan Keşifler ve işgal çağları olarak
bilinen 400 yıllık süreçte kan dökücü, Grek-Yahudi ırkçılığına dayalı
Hristiyanlık dini öğretisi gereğince soykırıma uğratılmış olduklarından,
kültürleri de kendileri ile tarihe karışmış, bıraktıkları da yağmalanıp,
üstleri örtülmüştür.
|
Devletlerin, hangi güce ait olduklarını gösterir. Haritayı tıkla büyüt. |
Avrupa halkları, İran ile
savaşlarında öne çıkmak için, İran kökenli Grek Mitracılığı dininden kurtulmak
için IV. Yy. başlarında Mesih bekleyen Yahudilerin çıkarttığı Ölen Tanrı İsa”
adlı hayali bir kişiliğe dayalı olan Hristiyanlığı benimsemiştir. Bu dini Doğu
Roma ve Batı Roma halklarına kabul ettirmeyi başarmıştır.
IX yüzyılda Bato Roma’nın Cermen
(Alman) toplumunca yıkılmasını takiben, sembolik Vatikan Kilisesi ile Cermen
krallarının ortaklığında kurulan o zamanın Avrupa Birliği olan Kutsal Roma
Cermen İmparatorluğu 1815 yılına kadar yaşamıştır.
Avrupa toplumları, İran,
Arami/Sabi ve Mısır kökenli eski dinlerine göre, din adamlarını da “Tanrı Soyu”
saydıkları krallarının soylarından seçme geleneklerini Hristiyanlığa da
uygulamışlardır.
İngiliz Anglikan Kilisesini
Vatikan’dan bağımsız hale getiren ilk farklı Hristiyan toplum olmayı başarmış,
diğer Avrupa kıta milletleri ise buna ancak Rönesans ile kavuşmaya
başlamışlardır.
Ama sonunda, kendi soylularından
seçtikleri din adamları Hristiyanlığı, devlet siyasetleri haline
getirmişlerdir.
Bunların yansımaları da
“kendilerinden olmayan”, ama idarelerindeki halklara da nüfus kontrolü şeklinde
olmuştur.
Örneğin bu gün Rusya’da, İslami
her oluşumun engellenmesinde Rus kilisesini görmek bizleri şaşırtmamaktadır.
Çünkü, XVI. Yüzyılda başlayan Rus yayılmacılığı, İslam yayılmacılığını bitirmek
üzerine kuruluydu.
Aynı durum Avusturya, Prusya (Eski Almanya), Macaristan için de
geçerliydi.
XIXyüzyılda başarılan Müslümanların Avrupa’dan atılmaları da
Osmanlı içindeki gayrimüslüm azınlıkların devlet idaresinde bulunmalarından da
yararlanılarak sinsice uygulanan ihanet teşvikleri sayesinde onları kışkırtarak,
her azınlığı “Türk ve Müslüman düşmanı” yaparak başarılmıştır.
Özellikle Slav, Grek, Bulgar,
Ermeni kökenli Osmanlı devlet adamlarının ihanetleriyle sürekli geriletilen
Osmanlı toplumu ve devlet yapısı sayesinde, önceden planları satılmış
savaşlarla XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Osmanlı ordusuna aralıksız mağlubiyetler
yaşatılmış, gayri müslüm azınlıklar gizli-açık her şekilde desteklenerek iç
isyanlara teşvik edilerek, ordunun içeriden, arkadan vurulması sağlanmış,elden
çıkan topraklarda ve isyan bölgelerinde anında Türk ve Müslüman soykırımları
uygulanmış, resmen Osmanlı hazinesi Avusturya ve Rusya devletlerine peşkeş
çekilmiştir.
Bunca desteğe rağmen Rusya asla
küresel güç olamamıştır. Son olarak I. Dünya savaşından büyük pay almasının
engellenmesi için Japonlara verilen, Ruslarda olmayan uzun menzilli toplarla
Tsuşima savaşında Rus donanması Pasifik okyanusuna gömülmüş, Alman
imparatorunun verdiği maddi destekle de Rus Ekim devrimi gerçekleştirilerek,
Rus çarlığının bu büyük paylaşım savaşından pay alması engellenmiştir.
Sosyalist devrimci V.İ.İ.Lenin’in
yeni kurulan Türkiye cumhuriyetini SSCB’ye bağlama planıyla, Rus çarının “sıcak
denizlere ulaşma hedefi”, Lenin’in zehirlenerek öldürülmesini takiben, Rusların
çarlarının soyları kuruduğunda bir Gürcü papazı Çar yapmaları geleneğine bağlı
kalınarak yapılan Gürcü Papaz Stalin’in Rus Çarı yapılmasıyla Rusya sıcak
denizlerden yine uzak tutulmuştur. II. DÜnya savşında Rusyanın sosyalist
görünümlü, Rus aristokratlarının idaresinde faşist bir rejim olması, verilenle
yetinmesi sayesinde Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerinin “Komüzm
korkutmasıyla bütün dünyayı teslim almalarına hizmet etmiştir. 1992’de de son
bulup, ABD’nin “küçük çıkarlarla avunan” bir ortağı olarak siyaset sahnesinde
yerini almıştır.
|
1915'te Gürcistan'a sığınan isyancı Süryanilere soyu uzuanan Dönüştürücü, Müslüman görünen Süryani Tayyip |
1917-1992 arasında geçen “75”
yılda da SSCB’de ağırlıklı olarak Türk ve Müslüman soykırımına tanık
olunmuştur.
Son 20 yıl içinde Putin ile
sürmekte olan “küresel güç olma” çabaları, ekonomik, teknolojik ambargolar,
Ukrayna, Çeçen isyanları, 2008 Gürcü- Rus savaşı ve diğer entrikalarla elan
baltalanmaktadır.
Dün de Putin, “Amerika bizim
ortağımızdır, Amerikan halkının seçeceği her devlet adamıyla çalışacağımızı
belirtiriz” şeklindeki ifadesiyle teslim olmuş görünmektedir.
Osmanlıyı yıkan dini bağnazlığı
değil, Osmanlı hanedanının Grekj tarzı sürekli devlet kurmak ve sürekli Osmanlı
soyunun idaresinde bir Osmanlı Devlet-i Aliye’sini korumak için Türkleri devlet
idaresinden dışlayıp, gayri müslüm azınlıklardan seçip Müslüman ederek devlet
idaresini teslim ettiği “köle/devşirme devlet adamlarının, BAD’den yayılan
“Milliyetçilik akımına kapılmaları” ve Avrupa devletleriyle işbirliğine geçerek
gerçekleştirdikleri iç ihanetlerdir.
Osmanlı “bağnaz dinci” değildi ama
ona bu görüntüyü veren, devşirme devlet adamları olmuştur. Zira bu adamlar,
Osmanlı tahtına çıkacak olan padişahları da belirleyen güçler olduklarından bu
işi kolayca yapabilmişlerdir.
11. Kasım 1938 sonrası devleti ele
geçiren bu azınlıklar, namaz, oruç, hac, Allah inancı gibi İslam’ın temel
ibadetlerini barındıran, İslam’ın mitolojisi olan, Müslümanlığa çok benzeyen
Ortodoks Gregoryen Ermeni, Ortodoks Süryani, Ortodoks Rum mezheplerinden
olduklarından, İslam anlayışını kolayca Ortodoks Hristiyanlığa ve bunlara çok
benzeyen Ortodoks Yahudiliğe çevirmişlerdir.
Bu gün sıkıntılarını çektiğimiz
bağnaz İslam köktendinciliği, Anarşist Mason İslam’ı olan Vehhabilik de dahil
olmak üzere bu dönüştürülmüş, devşirilmiş İslam’ın ta kendisidir.
Osmanlı ve diğer Türk ve Müslüman
devletlerinin mirasları üzerinde kurulan koskoca Rusya devletine ek olarak,
bütün Avrupa’yı baştan başa fetheden Napolyon’un Fransa’sı, iki dünya savaşını
ABD’li Yahudi Mason sermayesi ile çıkartan Almanya ve hatta II. Dünya Savaşı
ile küresel hakimiyeti ABD’ye kaptıran İngiltere gibi devlerin bile emperyalist
paylaşımdan umduklarını bulamadıkları bu dünyada, Osmanlıdan çıkan topraklarda
kurulan yeni devletçiklerin hallerini sormaya gerek dahi yoktur.
Her milletin bağımsız, kendi
adıyla anılan bir devlet kurma hayaline kimse bir şey diyemez ama bu hayallarin
gerçekleştirilmelerinin sağlanması için uygulanan siyasetler başka milletleri
de ilgilendireceğinden bu hayaller gerçekleşememektedir.
Greklere, Bulgarlara, Romenlere,
Sırplara (Yugoslavya), Arnavutlara özenen Ermenilerin de devlet olma hayalleri,
onları insanlık tarihinin en büyük ihanetine, en büyük kalleşliğine ve
kahpeliğine düşmelerine sebep olmuştur.
|
F.GÜLEN, 19.yy. da Müslüman olmuş Gregoryen Ermenilerinden olup, İslam'ı Hristiyanlığa dönüştürmekle görevlidir. |
Zira, Ermeniler, Müslümanlar gibi ibadet eden Gregoryen
Hristiyan dinine mensup olduklarından Müslümanlara çok yakındılar.
Avrupa
halklarının, Grek İncilinden, Alevilik- İslam- Gregoryen Ermenilik harmanı bir
İslama geçirilmelerinin sağlanmasında
rol oynamaları için daha kuruluşunda Osmanlı devlet idaresinde ve yerleşiminde
en çok kayırılmış millettiler. XVIII .yüzyılda Rusya Ermenilerinin
silahlandırılmalarıyla başlatılan Ermeni kalkışması, sürekli eriyen Osmanlı
devletinde artan şekilde yayılmıştır. Osmanlının “Tebayı sadıka (Sadık halkı)”
olmaktan, en büyük düşmanı haline gelmelerinin tek sebebi, devlet olma
hırslarıdır. Asla kendilerine haksızlık edilmemiştir ve daime kayırılmışlardır.
İstanbul’a tarih boyunca tek Ermeni sokulmamasına rağmen Osmanlının ilk
yerleştirdiği halk Ermenilerdir.
Ermeniler, geçmişlerini, Hitit
İmparatorluğuna bağlı teba krallık olan, sınırları Van-Trabzon arasında bulunan
Hayasa Krallığına bağlamaktadırlar. Zaman zaman, İran, Grek, Roma ve diğer
mdeniyetlerin zayıflama dönemlerinde, I. ve II. Haçlı seferlerinde batılıların
gayretleriyle devlet olabilmişlerse de asla uzun ömürlü ve tam bağımsız bir
devlet kuramamışlardır.
Bunun nedeni de kendilerine ait
dinleri, kültürleri olmaması, daima kendilerini gizleyerek Yahudiler gibi
“kripto halk” olarak yaşamaları, yalancı, kalleş, kahpe, arkadan vuran hain,
ırkçı toplum olduklarından başka milletlerin güvenlerini kazanamamışlar her
zaman ters yüz edilmişlerdir.
Bu gün ve geçmişte, Ermenilerin
Osmanlıya yaptıkları “en ayrıcalıklı azınlık olmalarına rağmen savaş sırasında
arkadan vuran, erkekleri savaşta olduğundan, silahsız, savunmasız, yaşlı, savaş
artığı sakatlar, kadın ve çocuklardan oluşan Türk ve Müslüman köylülerine
uyguladıkları soykırım ve yağmacılığı” herhangi bir Avrupa kavmine bir kavim
yapsaydı o kavim yeryüzünden silinmişti.
Bunu bana bizzat söyleyen,
geçmişteki memuriyetim yıllarında katıldığım Ermeni tartışmalarında bulunan
batılı devlet adamları ile halktan eğitimli insanlardır.
Grek, Roma ve diğer komşularının
yaptıkları “soykırım siaysetini” Türkler de yapsaydılar bu gün Ermeni toplumu
adıyla anılan bir toplum olması olanaksızdı.
Bu gün dahi kurmayı hayal
ettikleri toprakları doğu Anadolu’ya uzanan Büyük Ermenistan’ın bir Rusya, bir
Almanya, bir Fransa kadar haşmetli olabileceğini düşünmek dahi aklıdışıyken
hala devlethayali kovalamaları,hiç bir akla, hiç bir mantığa uyamamaktadır.
“31” yıldır sürmekte olan PKK
Kürtçü hareketinin aslında, Ortadoğu doğal kaynaklarının üzerine oturmak, bu
kurulması muhtemel coğrafyaya askeri üslerini yerleştirmek, böylece Avrasya
kıtasının her yerine kolay müdahale edebilme olanağına kavuşma peşinde olan
AB-D koalisyonuna hizmet edecek Büyük Ermenistan ve Büyük İsrail projesinin ön
aşamasıdır.
Kurulması vaat edilen hayali
devlet adları da gene hayali kalacağı belli iken, bu ihanet projelerine maşalık
eden Ermeni ve Kürt kavimleri, bölge halklarından gelecekte sıkı bir tepkiyi
elbette göreceklerdir.
|
Bu haritalar da kurulacak kukla "ÜS Devletçikler" size yetecek mi? Bunlar uzun ömürlü olabilecek mi? Emin misiniz? |
Günümüz Türkiye Cumhuriyeti ve
Osmanlıdan çıkan topraklarda kurulan Suriye, Lübnan, Ürdün, Azerbaycan gibi
ülkelerde, Suriye’de Nasturi Hristiyanları, diğerlerinde İslam’a çok benzeyen
Ermeni, Süryani ve Yezidi Kürt azınlıklar devlet idaresinin başına getirildiklerinden,
Müslüman görünerek ihanetlerini sürdürmektedirler.
Kendilerinden olmayanların asla
büyük sermaye, devlet bürokrasinin yüksek mevkileri ve siyasi iktidarlar teslim
edilmemekte, belli bir mevkiden sonra ya elenmekte ya da emekli edilmektedirler.
11 Eylül 2001 Haçlı Seferiyle
başlayan Afganistan ve Irak işgalleriyle süren, küresel emperyalizmin
ordularının bölgeye sokulması da bu kripto hainlerin sayesinde gerçekleşmiştir
ve elan sürmektedir.
Herkes bu yazıdan kendisine uygun
olan dersi çıkartsın isterse ihanetlerine, kalleşliklerine, kahpeliklerine
devam etsin, isterse, birlikte yaşadıkları milletlerin “antiemperyalist
mücadeleerine katılarak” kısmen de olsa kendilerini affettirme yolunu
seçsinler. Bu kendilerine kalmış bir seçenektir.
|
Resmi büyütmek için tıkla |
Bu kavimlere dün Osmanlı’yı
arkadan vuran, bu gün Yemene saldıran, anarşist İslam Suudlar, Halidi Bahreyn,
Katar, B.A.E şeyhleri ile bütün Türk ve Müslüman dünyasının “Müslüman
görünümlü” işbirlikçileri ile yeryüzü coğrafyasının bize uzak yerlerinde
yaşayan hain işbirlikçiler de dahildir.
Hepsi, masum insanların kanlarında
boğulacaklardır.
Yarın bölgeyi tümüyle işgal edecek
olan AB-D emperyalizmi, zaferlerini asla bu kahpe kavimlerle
paylaşmayacaklarından, hedeflerine ulaştıklarında ilk işleri geçmişte yaptıkları
gibi bunları soykırımın en ağırına uğratarak tarihten zaten sileceklerdir.
Artık, Türk ve Müslüman toplumları
ile ezilen milletler, “at izi ile it izini ayırt etmişlerdir”, takiyeci, kahpe
idarecilerini teşhis etmişlerdir ve tavır koyar hale gelmişlerdir.
Herkes yaptığının hesabını günü
geldiğinde bir şekilde verecektir.
Tarih yazanların, takdir
okuyanlarındır.
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/
adilyargic
/ adilyargicc