BALYOZ KİME İNDİ?
20 Ocak 2010 tarihinden sözde “sol” görünümlü, Taraf adlı
AKP yandaşı bir paçavranın orduda bir takım darbeci yapılanmaların mevcut AKP
hükumetine karşı darbe planladıklarına dair uçuk kaçık iddiaları içeren yazısı
doğrultusunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tahkikat başlatmış ve 30 Ocak
2010 günü Taraf muhabiri pek de tanınmayan bir gazeteci olan ve
kaynaklarını nereden bulduğunu o zaman için açıklamayan (Ordu içindeki
Amerikancı gerçek Ergenekon/Gladyo’dan başkası olamaz.) Mehmet Baransu bu sözde
belgeleri İstanbul Beşiktaş’ta bulunan Özel Güvenlik mahkemesine teslim etmiş
ardından “49” subay” tutuklanmış, bu sayı tutuklu-tutuksuz 365’e ulaşmış ve 19 Haziran 2010 günü İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesinde başlanılan dava 21 Eylül 2012 günü karara bağlanmıştır.
Karar gereğince sözde “darbeci yapılanmanın” önderleri
olduğu sonucuna varılan Çetin Doğan, Özden örnek ve İbrahim Fırtına adlı
orgenerallerin önce müebbet ardından “20 yıl ağırlaştırılmış hapis” cezası ile,
diğer 362 sanıktan 322’sini de “Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri hayatını
cebren (zorla) ıskat, veya vazife görmekten cebren men etmek” suçundan değişik cezalarla tecziye
edilmeleriyle son bulmuşsa da halen Yargıtay (Temyiz) aşamasındadır.
Bu davada delil olarak kullanılan çok sayıdaki bilgisayara
CD’lerinden hard disklere kadar birçok delilin TÜBİTAK (Türkiye Bilim ve Teknik
Araştırma Kurumu” dahil olmak üzere yerli ve yabancı adli tıp kurumlarınca “iddia
edilen olayın olmasından en az beş ile sekiz yıl sonra düzenlendiklerinden delil olamayacaklarından dolayı geçersiz”
oldukları hakkında kesin raporlar verilmesine rağmen bu delillerin yargılayan
mahkemece göz önüne alınmadığı bilinmektedir.
Bunun yanında başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 05 Eylül 2012
tarihinde kendi yaptığı Kürt, Arap, Ermeni, Rum v.s. açılımlarını görmezden
gelerek CHP suçlamak, BDP milletvekillerinin PKK militanlarıyla
kucaklaşmalarının ardından kopan yaygaralar üzerine bu milletvekillerinin
vekilliklerinin düşürülmesi için verdiği bir beyanatında “Yargıya zaten gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor, biz de
Parlamento'da gereği neyse onu yapacağız!” ifadesi de çok tartışılmış hatta
hükümetin “yargıya doğrudan müdahale ettiğinin itirafı” olarak bütün medyada
ortak kanaatin oluşmasına neden olmuştur.
Gerek delillerin geçersizlikleri üzerinde ortaya çıkan haklı
tartışmalar gerek başbakanın yargıya müdahalesinin itirafı göz önüne alındığında
yargıya hükümetçe ve işbirliği içinde olduğu ABD-AB devletlerince müdahale
edildiği kanaatı halk arasında yayılmıştır.
Biraz da hükumetin eski beyinlerinden olan ve AKP’yi
iktidara taşıyan KANAL7’de “İskele
Sancak” programları yapan, AKP’nin iktidara gelmesinden birkaç yıl sonra Doğan Grubuna geçen Ahmet Hakan’ın da
tepkilerine bakalım;
Hürriyet
yazarı Ahmet Hakan'dan Balyoz kararı için çarpıcı tespitler...
Toplumsal barışın
üstüne inen balyoz
Türkiye’de ilk kez darbe girişimine cezalar yağdıran mahkeme kararı, bırakın
bir adalet rüzgârı estirebilmeyi, resmen toplumsal barışın üstüne bir balyoz
gibi iniverdi.
Demokratik bir ülkenin adil kararlar vermesiyle ünlü mahkemesi, darbecileri
cezalandıran bir karar verince, o ülkede bir bayram havası eser.
Bayram havası esmese de en azından vakar içinde bir kabulleniş söz konusu olur.
Tabii marjinalleri bir tarafa bırakırsak...
ALENEN BÖLÜNDÜK
Ama o da ne?
Türkiye’de ilk kez darbe girişimine cezalar yağdıran mahkeme kararı, bırakın
bir adalet rüzgârı estirebilmeyi, resmen toplumsal barışın üstüne bir balyoz
gibi iniverdi.
Alenen ikiye bölündük.
- Kimi sevinçten zil takıp oynuyor...
- Kimi öfkeden deliye dönmüş durumda...
Zil takıp oynayanlar açısından...
Darbeciler cezalandırılmıştır.
Öfkeden deliye dönenler açısından...
Eşi benzeri görülmemiş bir haksızlık yapılmıştır.
İki taraf da ödünsüz, iki taraf da sonuna kadar inançlı, iki taraf da
haklılığına yüzde yüz inanıyor.
SÜREÇ ZEHİRLENDİ
Neden böyle oldu?
Çünkü mahkeme süreci zehirlendi.
Nasıl mı zehirlendi?
Şöyle:
- Sahte CD iddialarıyla zehirlendi.
- Yargılamada ortaya çıkan hukuk dışılıklarla zehirlendi.
- Sahtecilik konusunda ortaya konan kanıtlarla zehirlendi.
- Olaylarla ilgisi olmayan sanıkların ısrarla tutukluluk hallerinin devam
ettirilmesiyle zehirlendi.
GÜVENSİZLİK POMPALADILAR
Mahkemeler dava sürecinde ‘yeryüzünün en adil kararlarını vermekle meşhur
mahkemeleri’ gibi davranmadılar.
Böyle bir algı yaratmadılar.
Tam tersine güvensizliği pompaladılar.
Darbe davası destekçileri tarafından bile “birtakım hukuksuzluklar yapılıyor
olabilir” yorumlarına maruz kaldılar.
Böylece...
Bir güvensizlik çıktı ortaya...
Bayram edenler de, yas tutanlar da bu güvensizliğin farkında...
O nedenle yas tutarken de, bayram ederken de fena halde gerginler.
(AHMET HAKAN)
03 Kasım 2002’de iktidara getirildiği günden beri özgürlük,
açılım, Kürt Sorunu konularında yaptığı icraatla ile milleti bölen ve herkesi
birbirine “soy sop” sorar hale getiren, “sıfır sorun” deyip bütün “Müslüman
komşularımız” ile devleti “savaş haline” sokan, artan şehitler ve halkın
tepkileri üzerine “şehit haberlerini yasaklayan” milletin çok şey beklediği ancak arkasında Mason
ABD sermayesi ve yerli işbirlikçileri olmadıkça “sıfırı çekecek” biri olduğunu
kanıtlamış olan başbakan RE.T.E halkı bölmüştür.
Oysa darbeciliği sorgulayan bir iktidarın gerçek darbecileri "evinden ve video konferansla LÜTFEN" değil, duruşma salonunda iddianamesini hırsla savunan bağımsız savcılar tarafından yaptıracağı bir sorgulamayı tercih etmesi gerekirdi. Öte yandan bu gün sorgulanan bir çok general gerçek 12 Eylül 1980 darbesi olduğunda henüz yüzbaşı veya yukarısı küçük rütbelerde oldukları için bunca ağır cezaya çarptırılmamaları konusunda dikkat edilmesi "adil yargılama" ilkesi açısından göz önüne alınmalıydı. Bilindiği gibi orduda "emir sorgulanmaz, alanca tekrarı yapılır ve yerine getirilir."
Yargı emrini "askerlik yapmamış" bir başbakan ve ona benzer yargıçlar yerine getirise olacağı da budur!
Bu yargılamada hem art niyet hem de Atatürk'e karşı İngiltere ve Avrupa ülkelerince sunulan siyasi ve maddi destekler ile çıkartılmış 26 Kürt ve bir o kadar "gerici isyanın" intikamının alınması şüphesi yüreklere yer etmiştir. Bunu AKP siyasetleri, açılımları ve söylemleriyle başarmıştır.
Başbakanın arkasında dönme Sabiler, Yezidi Kürtler, Araplar, Sabi,
Yahudi, Hıristiyan Arap Süryaniler, Yahudi tarikatları, mason locaları
olmadıkça hiçbir şey olduğu ortaya çıkmıştır.
Hatta konuştuğu sözleri bile bilgisayara bağlı şeffaf bir likit
ekrandan okuduğu bilindiği halde, iki kez tekrar eden elektrik kesintisi
sırasında “hiçbir laf edemeyip” elektrik gelmesini bekleyen “konuşmaktan aciz,
cahil birisi olduğu aşikâr olan, kendi kökeni 1915’te Ermeni tehcirine
uğramaktan korktuğu için Gürcistan’a sığınan ve Batum’a yerleştirilen sabi Sabi
mezhebine bağlı Yahudi Süryanilere dayanan, her söylediğinin yalan olduğu
ardından ispatlanan (Son yalanı İsveç’in başkenti Oslo’da İngiltere- ABDtemsilcileri önünde PKK pazarlığı yaptığı ve PKK ile %95 görüş birliğindeolduğu ortaya çıkan” gerçek amacı devleti yıkmak olan gerçekte dini inancı da olmayan
Batum’a kaçmış Siirt Süryani Yahudilerinden olduğu kesinleşmiştir. Bu konuyu “2003
Gürcistan Azınlık Raporu” çeviri yazımda ve diğerlerinde yazmış bulunuyorum.
Bütün bu tespitler ışığında geçmişte yaşanmış bütün darbe ve cunta
olaylarının amacının da AKP hükumetini iktidara getirmek ve devleti yıkmak
olduğu, darbecilik, balyozculukla suçlananların ise bütün iç ve dış sinsi
işbirlikçi baskılara direnen “emperyalizm karşıtları” oldukları kanaati ortaya
çıkmıştır.
|
Balyoz Atatürk Cumhuriyetine indirilmiştir.
|
Silivri Mahkemesinin “Emperyalizmin
Esir Mahkemeleri” olduğu kanaatine halkımızı yönelten, devlete, orduya,
siyasete ve yargıya inanç, güven konusunda halkı bölen ne yazık ki AKP
iktidarıdır. Bütün bölücü eylemler onun iktidarında yeşermiş, dallanıp
budaklanıp yürekleri ve ülkeyi sarmıştır.
Halk bu konuda bölünmüştür!
Balyoz önce bu ABD karşıtı subaylara inerek onları ve ailelerini
ardından milletimizin ve son olarak ta bütün Müslüman coğrafyasının başına
inmiştir. Türk ordusu Müslüman Suriye ve İran sınırlarında “Haçlı Ordusu” ile
birlikte onların adına eline verilen balyoz ile bu komşularımızı ve halklarını tehdit
etmektedir.
Ey Türk ve Müslüman milletleri artık bazı şeyleri ayıp uyanın. Film,
karikatür dümenleriyle coşacağınıza başınızdaki işbirlikçilere karşı coşun!
Yoksa “bindiniz Tayyip’in alametine gidiyorsunuz kıyamete!”
Diyen olmadı demeyin!
Balyoz Silivri esir kampındaki subaylar, gazeteci ve siyasetçiler
ile ailelerinden çok sizlerin yani her gün DNA' raporlarıyla kimlikleri tespit edilmiş şehit evlatlarını toprağa gömenlerin ve bunların acılarını paylaşanların kafasına indirilmiştir!
Alaeddin Yavuz
keykubat /
adilyargic/ adilyargicc
İnanmayanlara AKP ispat etti;
Ektir;
Ektir;
İŞTE AKP DEVLETİ YIKIYOR!
01 Ekim 2012'de AKP "Türkiye'ye bir Kürt
kedisi bile vermem!" diyen, terörö örgütü ve deden Vatikan-Rusya Avrupa
kölesi olan Yahudi Kürdü Molla Mele Ahmet Barzani'nin torunu olan Mesut
Barzani'ye "Türkiye seninle gurur duyuyor!" sloganlarının atıldığı
sadece RE.T.E'nin konuşup tek aday olduğu bir kongre yaptı ve yeni dünya
düzenine göre ülkeyi yeniden şekillendirecek yani bölecek "Bütünşehir"
kavramını ortaya attı. Hedeflenen Başkanlık sisteminin ön aşamalarından
birisi olan bu proje ile AKP amirleri ABD-AB emirleriyle aynen şöyle
bölmüştür;
|
Batum Süryanisi Tayyip ile Kars Yahudi Kürdü Barzani Hainlerine Mehmet Akif'ten bir çıkışma!
|