2008 yılında Amerikan solcusu bir
gazetenin, Amerikancı AKP hükumetini destekleyen genç yazarlarından biri olan
M.Baransu’ya, Amerikancı bir ordu mensubu Albay, çuval dolusu belge ile geldi
ve ona teslim etti.
Çuvaldan dünyanın en kritik
bölgelerinde Amerika’nın çıkarlarını korumak uğruna en zalim yöntemleri
uygulayan tesadüfen Pensilvanya’da büyümüş, üniversite eğitimini almış C.İ.A başkanı olan Clair Er George’un taktiklerine
uygun olarak Pensilvanya’da malikanede yerleşik Gregoryen Ermenilikten Müslüman
olmuş, tarikat mensuplarını yargı ve emniyet içinde özellikle 1980 cuntasının
sağladığı olanaklarla örgütlemiş F.Gülen cemaatince uygulamaya sokulmuştur.
Bizzat Amerika’nın ekonomik ve
siyasi senaryolarıyla, geçmiş hükumetler halkın gözünden düşürülmesini takiben,
aynı senaryolar ile halkın gözünde kurtarıcı haline getirilen Recep Tayyip
Erdoğan’ın hükumetinde eş değerde örgütlenen Amerikancı Işıkçı Gülen cemaati,
ellerine geçirdikleri görsel ve yazılı basının, hedef seçilen, askeri,sivil,
siyasi, bürokrat kesimi önceden deşifre edip, hiç bir savunma hakkı vermeden
sabah namazından bir saat önce (Süryanilerin ilk sabah namazı vakti-imsak
vakti), olağanüstü koruma, özel polis timlerinin operasyonlarıyla pijamalarıyla
evlerinden çıkartılmışlar, Amerikalı avukatların taktiği olan kamyon dolusu
belge ile yargıyı ve kamuoyunu ikna
edecek oyunlarla tutuklayıp, bu işler için önceden inşa edilmiş Silivri ceza ve
tutuk evinde içeri atmışlardır.
Ömrünü bu devletin ordusuna adamış
çalışan veya emekli askerlerin intiharlarını “kurşuna kafa attı” gibi alayla
aşağılayan, teğmenden genel kurmay başkanına, polis memurundan emniyet
müdürüne, gazetecisinden gazete, televizyon sahiplerine, üniversite
asistanından profesörüne, rektörüne, 25 yaşından 85 yaşına kadar insanları
acımasızca suçladılar, sevenlerini düşman ettiler.
İşte bütün bu ihanetleri, ABD
istihbaratı ve AKPKK koalisyonunu oluşturan azınlık yapılanmasının hedef
gösterdiği herkes bu Silivri koloni mahkemesine doldurulmuş, zalimce
aşağılanmış, savunma hakları ellerinden alınmış, verdikleri deliller görmezden
gelinmiş, malum ceza evinde kurulan mahkeme de resmen işgalci batılı haçlı
devletlerinin mahkemesi gibi hareket etmiştir.
Geçen zaman içinde Müslüman kimliğine
bürünmüş, bu iki Ortodoks Hristiyan yapılanması olan Işık ve Nurc cemaatleri,
ülkede halkın devletin başta yargısına olmak üzere bütün devlete güveninin
yitmesine sebep olmuşlardır.
Gücen kaybına uğrayanlar arasında,
bu iki cemaatin oluşturduğu hükumete olan güvensizlik de başı çekiyordu.
İnsanlar hakimlerle tartışmaya,
mahkeme kararlarını tanımamaya, kendi sorunlarını kendi olanaklarıyla çözmeye
başlayınca, Işıkçı Gülen cemaatine karşı bir tasfiye operasyonu başlamış, aynı
anda da Ergenekon, Balyoz v.b. adları verilen opedrasyon mağdurlarının çoğu da
serbest bırakılmaya, dışarıdan yargılanmaya başlayıvermiştir.
Bence olayın aslı, tutuklanan
kişilere yapılan haksızlığın anlaşılması ve mağduriyetlerine son verilmesi,
devlet için zararlı olduğu anlaşılan ama 1980 askeri cuntası ve hükumetlerinde
devletin maddi-manevi olanaklarıyla ABD etkisine girmiş bütün dünya devletleri
içinde de örgütlenmesine izin verilmiş olan Sünni olmuş Gregoryen Ermeni
dininden özünü alan Işıkçı Gülen cemaatinin tasfiyesi falan değildir.
Bunların tutuklanma şekillerinin
de öncekilere karşın her türlü demokratik hakları tanınarak yapılması da,
içeriden ve dışarıdan yapılan “demokrasi baskılarına” kulak verildiğini
göstermek için yapılmaktadır.
Cemaat operasyonu, halka ve dış ülkelere
karşı en azından “yargı ve kolluk kuvvetleri” bakımından “demokratik görünme
operasyonudur.
Çünkü, serbest bırakılanların
duruşmaları dışarıdan devam ettirilmektedir.
Hala en azından 43 subayın daha
tahliyesi yapılmamıştır. Çok sayıda tutuklu bulunmaktadır.
Veli Küçük’ün kızı ve avukatı olan Zeynep Küçük'ün de tutuklama kararı bu gün açıklanmıştır.
Bu kişilerin afları, terör
örgütünün doğu Anadolu’da “Özerk Kürt Devleti” kurmasına razı olunması, tutuklu
teröristlere genel af çıkartılırken, aynı aftan, AB-D ülkelerinin ve
yerli işbirlikçilerinin istekleriyle tutuklanmış sayılan Ergenekon ve diğer
operasyonlarla tutuklananların da bu aftan yararlanması sağlanmak
istenilmektedir.
Bu durumda;
1-Amerika ve işbirlikçisi A.B.
Haçlı Koalisyonunun emirleriyle tutuklanan ve onların emirleriyle kurulan yargı
kurumunca (koloni mahkemeleri) tutuklanmış asker, sivil, siyasi ve diğer
kişilikler, elan suçsuzluklarına karar verilmiş, af edilmiş mağdurlar
değillerdir.
2-Cemaat operasyonuyla tutukjlanan
ve işinden edilenlere ek olarak daha çok insanın tutuklanacağı olaylara ülkemiz
gebedir. İşbirlikçi hükumet ve yerli destekçileri, efendilerinin çıkarları
aleyhinde yazan, çizen, konuşan hatta Facebook ve Tweetter gibi yerlere kısa
yorumlar, resimler paylaşanlara kadar
da uzayacaktır.
3-Hukuksuzca yapılan tutuklama ve
yargılamaları unutturmak amacıyla yapılan serbest bırakmalar, aklamalarla,
halkta “devlete güven sağlandığına veya yeterli gördüklerine inandıklarında”
muhaliflerin ortadan kaldırılmasına devam edileceği endişesi yerini korumaktadır.
Nur ve Işık cematleri gerçekte
kavga etmemekte, halkta güven oluşturacak bir projeyi uygulamaktadırlar.
Çünkü;
-İktidar partisi Amerikancıdır,
-Muhalefet partileri Amerikancıdır,
-Terör örgütleri ve önderleri de Amerikancıdır, koruyucuları da bu ülke ve A.B’dir.
-İş adamları, üniversite öğretim
üyeleri, görse ve yazılı basın da Amerikancıdır.
-Mağdur edenlerin de edilenlerin de
Amerikancı olduğu bir tiyatro oynanmaktadır.
-Amerika ile dostluğu olmayanlara
oy vermeyen seçmenin de %50’si Amerikancıdır.
-Bu kadar Amerika ve Avrupa Birliği
devletlerine hizmet etmeye gönüllü, kendi devletine değil, kendilerini bir
yerlere getiren ülkelere hizmet etmeye gönüllüler nasıl olur da birbirlerini
yerler?
Bunun içinden çıkmak gerçekten
zor.
Bu yüzden, senaryosu ile
oyuncuları aynı yerden seçilmiş, aynı yere hizmet eden, iyi polis-kötü polis
oyunu oynayan bir tiyatronun seyircileri miyiz? Sorusuna ne yazık ki verilecek
cevap;
“Evet” tir.
Takdir okuyucularındır.
Alaeddin Yavuz
keykubat
/
adilyargic
/ adilyargicc