TÜRKİYEDE TÜRK ÇOK TÜRKLÜK BİLİNCİ YOK.
Herkes, Arap dinleri içinde erimiş. Buna rağmen, Rum anadan olma Fatih'ten(1432-1481)
beri devlet içinde Türk yer almamıştır. Sadece savaşlarda kıyılmak için en önde
gönderilmiştir.
Osmanlı çöküş dönemi 1768'de imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması ile azınlıklar önce
Rus, sonra Haçlı İttifak ülkeleri anlaşmaları gereğince sırasıyla tüm Avrupalı
Haçlı ülkelerinin himayelerine girerek askerlikten kurtulmuşlardır. Bu çağda Türklerden
askeri rütbeliler görülmeye başlanmış ve Cumhuriyeti kuran kadro bunlardan
çıkmıştır.
İlk Türkçülük araştırmaları, ilk batı tarzı Osmanlı
Anayasası olan Mecelleyi de yapan Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895)tarafından yazılmıştır.
AKP ile her yıl gelenek haline getirilen "bedelli askerlik" ile
Osmanlı azınlık muafiyetine geri dönülmüştür.
Millyetçilik Akımının Kısa Tarihçesi;
15. yüzyılda Papa 5. Clement (Ö-1314) ve Fransa kralı 4.Filip’in ortak yürüttükleri
Tapınak Şövalyeleri operasyonuyla soykırıma uğratılan bu cemaatin üyeleri tüm
Avrupa’ya dağılarak yayılmışlar, önemli beyinleri de İskoçya’ya göçmüş, Gül Haç
Kilisesini kurmuş ve “Duvar ustası” anlamında Mason adlarını almışlardır.
Amerika kıtasının keşfi ile ABD’ye göçen Mason cemaatleri, 18.
yy. da İngiliz mandası haline gelen Amerika’ya göçmüşler ve ardından Amerikan
Bağımsızlık hareketini başlatarak 1776’da ABD devletini kurmuşlardır. Bu
devletin ilanı gerçekleşmeden önce, 1318’lerde Fransa kralı 4. Filip’in Paris
Sen nehrindeki bir adanın zindanlarında işkence ile öldürülen Tapınak
Şövalyeleri başrahibi Jack De Molay’ın(1292-1314) ,“yeryüzündeki tüm feodalleri
kaldırın” vasiyeti gereği “Milliyetçilik Akımını” başlatmışlardır.
Bu akımı da ilk önce intikam alacakları ülke olan Kral 4. Filip’in
ülkesi Fransa’yı seçmişler ve 1789 Fransız Devrimine neden olmuşlardır. Tapınakçıların yemini şöyleydi;
”Tarikatta 30. Derece
olarak kurulan Siyah-Beyaz Kartal Şövalyesi (Knight of the Black and White
Eagle) seviyesinin anlamının da Jack De Mole’un intikamını almak, Katolik
Fransız Monarşisini ve bütün monarşileri yok etmek olduğu söylenir.”
Bu yemini bildiğinden tehlikeyi gören son Fransa kralı II. Leopold,
hazinesindeki son altınları da İngilizlere karşı bağımsızlık savaşı veren Mason
örgütlerine gönderdiğinden, öldürülmüş olsa da özrü kabul görmüş ve Fransız
devrimi kısa sürede Napolyon üzerinden krallığa döndürülmüştür.
Fransız devrimini takiben Avrupa feodallerini devirmek için “milliyetçi
isyanlar” arttırılmış, Osmanlı da bunlardan nasibini almıştır.
Müslüman Türklerin Balkanlardan çıkartılması projesinin en
büyük destekçisi olan Rus Çarlığınca özellikle Balkanlarda milliyetçilik
körüklenmiş ve yavaş yavaş Balkanlarda kurulan yeni devletlerle Türkler
Balkanlardan çıkartılmıştır.
Osmanlı padişahları geçmişten beri Türklere “Müslümanım”
diyeceksin şartlamasında bulunduğundan Türklük benlikleri gelişmemiş olan
Türklere, gelişen Milliyetçilik akımlarından dolayı bölünmeyi önlemek amacıyla
halife emirleriyle “Türk’üm” demek tekrar yasaklanmıştı.
Bu dini ve kültürel baskı yanında, imparatorluğun güneyinde “Türkler,
Mecüc soyudur, halifelik edemezler, Hilafet onlardan alınmalıdır, bunun için de
savaşılmalıdır” diyen Yemame’li Beni Temim Yahudilerinden Suud kabilesi İngiliz
silah ve paralarıyla Osmanlı’nın Arabistan, Irak, Suriye’de hakimiyetini
kırmaya başlamıştı. Kafkaslar zaten 1805’de elden çıkmış, Balkanlarda ilk
bağımsızlığını kurtaran da Yunanistan (1827) olmuştu.
Yunanistan’ın devlet olmasını, ötekileri takip etmiş,
Balkanlar Osmanlı’dan 1914’lere gelindiğinde çıkmıştı.
Ermenilerde Milliyetçilik Akımını Başlatanlar;
Bu gelişmeler olurken, Ermenileri uzun zamandır Osmanlı’ya karşı
kullanmaya alışan Rus Çarlığı’nın Saint Petersburg şehrine Kafkas Ermenistan
bölgesinden giderek lise eğitimini tamamlamış, Mariam Vardanian, Avetis
Nazarbekyan, Gevork Garacyan, Ruben Han Azat, Kristofer Ohanyan, Gabriyel
Kafyan, Manuel Mauelyan 1887’de İsviçre’den aldıkları faşist eğitimi
tamamladıktan sonra gelerek Sosyal Demokrat Hınçak partisini kurmuşlardır.
Bunu 1890’da Taşnak partisi ve Liberal Ramgavar partileri
takip etmiştir. İngiliz ve Avrupa misyonerleri arasında pek yer bulamayan
Amerikan ABCFM Protestan Hareketi örgütü 1815’de Beyrut’ta üs kurmuş, Araplar
arasında yer edememiştir.
Misyonerlerinin gezi
tecrübelerini değerlendirerek Anadolu Ermenilere yönelen ABCFM misyonerleri
ilgi görmüşler ve Ermenileri ayrılıkçılık temelinde desteklemişler, teşvik
etmişlerdir. Çökmekte olan Osmanlı’nın “Bebek İmparatorluk” ABD’ye dayanarak kendini
kurtarma düşüncesi ile kurulan ABD-Osmanlı ilişkileri de misyoner faaliyetlerine
serbestlik kazandırmış, Anadolu’da açtıkları 426, misyonerlik merkezleriyle 450
kadar okulda, İsa’nın şifacılığından esinlenilerek sağlık hizmeti ile minnettar
edip dine çevirme siyaseti amacıyla kurulmuş “9” hastanede Türk Düşmanlığı, Ermeni
ırkçılığı ve Protestan Hristiyanlık öğretilmiş, seçtikleri zeki çocukları ABD’ye
götürerek eğitip, geri göndererek isyanlar çıkartmışlar, kendi yazıp verdikleri
“taraflı tarihleri” de onların adlarıyla yayınlamışlardır.
Özellikle Bitlis, Merzifon, Erzurum, Trabzon okullarında
yetiştirdikleri öğrenciler Pontus Rum devleti ve Büyük Ermenistan hayallerinin
gazlarıyla, misyoner derneklerinden gelen kilise bağışları, silah, cephane ve
siyasi koruma sağlanmasıyla erkeksiz kalmış yaşlı, sakat gazi ve çocukların
yaşadığı Müslüman köylerinde rahatça soykırım, yağma, talan, köleleştirmeler
yapmışlardır.
Osmanlı 1865 ile başlayan isyanların 1815 sonrası hız
almasıyla 1864 yılına kadar Suriye’den güneye, iç ve doğu Anadolu’ya giremez
olmuştur. Mısır ise zaten 1802’den beri İngiliz idaresine geçtiğinden ne Mısır’a
ne de kuzey Afrika ülkelerine karadan gitmesi mümkün değildi. Sadece
İngilizlerin tanıdığı bir hak ile Mısır valisini tayin etme, vergi asker isteme
hakları varsa da İngiliz onayıyla olduğundan buralarda etkisi yoktu.
Sünni Osmanlı Müslümanlarını ve Türk kökenli Müslüm-Gayrimüslüm
halkı da “emperyalist/sömürgeci” gören
ayrılıkçı milliyetçi akımların cirit attığı ülkede Türkler sürekli “Biz Türk
değil, Müslümanız, kardeşiz” teraneleri söyletiliyorsa da işe yarmıyordu. Bu
emperyalist baskılar, savaşlarda sadece Türklerin harcanılması, Türklerin
ekonomik ve kültürle gelişmişliklerinin yok olmasına, yeni ortaya çıkan
devletlerce ve isyancı asilerce yağmalanmasına, toplu soykırımlara uğramalarına
engel olunamadığından Türk bilinci oluşturulamamıştı.
Fransız annesinin aracılığıyla Fransa’dan aldığı yardımla
1864’de Abdülaziz Anadolu’ya girebilmiş ve isyancı Ermenileri önce Mersin sonra
Kıbrıs ve ötesine sürmüştü. Bunun faturasını da askeri darbe ile tahttan
indirildikten sonra Feriye sarayında bilekleri kesilerek intihar süsü verilerek
öldürülerek ödemişti.
Ondan sonra II.Abdülhamit 1892’de benzeri Ermeni sürgünü
gerçekleştirmişse de devlet siyasetini İngiltere’den, Almanya’ya değiştirmesi
yüzünden tahttan indirilip Selanik’e sürülerek, Selanik elden çıkınca
getirildiği Beylerbeyi sarayında boğularak öldürülerek ödeyecekti.
Onu takiben tamamen kukla padişahlar getirilerek devlet 1917
Süveyş Kanal yenilgisi ile çökertilmiş, 30 Ekim 1918’de Mondros Teslim
anlaşmasıyla da devlet son bulmuştu.
1919 yılında Amerikan başkanı Woodrow Wilson’un isteğiyle batı
Anadolu’da Yunanistan, Doğu Anadolu ile Karadeniz bölgesinde Ermenistan kurulması amacıyla İzmir Yunan ordularına
işgal ettirilip, Ermeni isyanları körüklenince 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal
Atatürk kurtuluş hareketini başlatmak için Samsun’a çıkmıştı. Büyük mücadeleler
sonunda kurmayı başardığı Türkiye Cumhuriyeti, İngiliz, Fransız destekli 1925
Şeyh Sait, Rize Pontus Rum, 1936-37-38 Dersim isyanlarının yanında toplam 26
isyan, 41 suikast teşebbüsü ile yıkılmak istenilmiş, 10 Kasım 1938 darbesi ile
ölümü sağlanmış ve İngiliz istaihbaratına yakınlığı ile bilinen Bitlis Ermeni’si,
İnönü’nün getirilmesiyle isyanlar bıçak gibi kesilmiş, devlet içinde Türk ve
Müslüman bırakılmamıştır.
Bundan sonraki devlet idarecileri daima, özellikle II.Viyana
kulşatması öncesi Lehistan, Litvanya seferlerini engellemek için zamanın Haçlı
İttifak ülkelerinin destekleriyle çıkarttıkları 1680 Hemşin Ermeni isyanıyla
başlayan ve 1768-1915 arası çıkartılan Ermeni
isyanlarının bastırılmalarının ardından sürgüne gönderilmekten kurtulmak
için gönüllü devşirme Ermeniler ile Hınçak, Taşnak solcuları ve liberalleri
devlet idaresine geçmişlerdir.
Atatürk’ün ölümüyle Türkçülük bilinci aşılanması terk
edilmiş, 1946’larda Sünni İslam şeriatı devleti telkinleri yapan ABD ve
İngiltere’nin istekleri doğrultusunda, Süryani Hristiyanlığı ve onun mezhepleri
olan Nasturilik, Yezidilik harmanı, olması umulan Kürdistan’ın dini olarak
İngiliz rahip ajanı Mr. Frew ve ABCFM ve Bitlis’teki “5” misyoner okulunda
hazırlanmış İslam maskeli Hristiyanlık olan Nurculuk tarikatı 1950 sonrası
Adnan Menderes’in DP hükumetince başta ordu olmak üzere devletin her yerinde
örgütlendirilmiştir. Gereçk tarihi ve Osmanlı Hanefi İslam kültünü bilen
insanlar sayesinde Nurculuk 12 Eylül 1980 darbesine kadar orduda derin
yapılarını oluşturmuşsa da halk arasında yayılamamıştır.
Kenan Evren cuntası ve ABD memuru Turgut Özal döneminde
devlet tamamen bu Nur cemaatine teslim edilmiş, yapılan çeşitli kitle algı
operasyonlarıyla yine “Müslüman” veya MHP ve benzeri partilerce de “Müslüman
Türk” kimliği oluşturulmuştur.
Bu kimlik öyle kemikleştirilmiş ki, dış Türklerin Yahudi,
Hristiyan, Budist olduklarını yazdığımda ağır hakaretlerle karşılaşmam bu
günlere kadar sürmüştür. Bu olgu bile “Türk Kimliği” gerçeğinin anlaşılmasını
engellemiştir.
Daha iki gün önce facebook arkadaşlarımdan birisi “Türk
Yahudi olmuşsa benden sayılmaz, onu Türk sayamam” demiştir. Bu mantıkta hem “Türk
ırkçılığı” yapılıyor ama çelişkiye bakın ki, dini ayrı olan Türkler ise düşman,
kafir görülüyordu.
Tüm bunların sorumlusu ise, 1864’de Kıbrıs’a sürülmüş
Ermenilerden olup, Fevzi Çakmak paşa’nın torpili ile Harp okuluna alınmış,
sonradan sekiz yıl ABD Harp okulunda eğitim alıp ülkemize döndüğünde Amerikancı
1960 darbesini gerçekleştirmiş, dabeyi bitirince, Amerikan elçiliğine tankını
dayayarak “darbe parası” istemiş olan Hüseyin Feyzullah, namı diğer Alpaslan
Türkeş takma adlı Gregoryen Hristiyan olan Kayseri Pınarbaşı Ermeni’sidir. Onun
tabuıtla terk ettiği MHP koltuğunu da Urfa Siverek Ermenilerinden olan ve “çileci
rahip geleneği” gereği evlenmemiş, CIA memuru çileci Fetullah Gülen’in yardımcı
rahibi olarak gördüğüm, tamamen ABD idaresinde bulunan MİT ajanı olduğu
belgelenmiş Devlet Bahçeli geçmiştir.
AKP döneminde 2013 yılına kadar 11 yıl Atatürk ve Türk milletine
açılım siyasetleri bahanesiyle küfür edilmiş, Amerikan CIA memuru Siverek
Ermeni’si Devlet Bahçeli, bağırıp çağırarak gaz almış, sonunda AKP'YE lastik
kaynağı olmuştur. Çünkü o da Atatürk sonrası devleti ele geçiren Hınçak,
Taşnak, Pontus Rum, Arnavut, Çerkez dinci-kinci, nasyonal sosyalist (faşist),
liberal Ramgavar Parisi ihanet koalisyonunun maskeli memurlarındandır.
Bu gizli gerçekler yüzünden Türklük bilinci oluşturulmadı,
olanlar da ABD çıkarlarına göre kullanıldılar.
"TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR" adıyla ilk blog açıp Türklüğü savunan, Türk
Solcusu olan benim ve benimle üç beş Nihal Atsızcı arkadaş dışında kimse yoktu.
Şimdi herkes Türkçü, Turancı Gök Tengrici oldu. AKP bile. Bunların hepsi,
Ortadoğu Araplarının işgali bittiğinden terk edilen Kürt seviciliği siyasetinin
yerini, batının Rusya, Çin, İran blogunu bitirmekte Asya Türklerini kullanma
projesine göre üretilen siyasetlerdir.
Asılsız Uygur Türk katliam haberleri bunların başıdır.
Yabancı dil bilmeyen, dünya siyaset gündemini takip edemeyen sözde yazar ve
fikir adamları samimi de olsa CIA projelerine hizmet etmektedirler.
Bu ülkede Türklük bilinci olsaydı eğer, MGK ve Bakanlar kurulu toplantılarında
masanın boşluğuna konulan tabuta, Akit'in verdiği ölüm ilanına, yıllardır
hakaret edilen Türklüğe, tasfiye edilen Atatürk cumhuriyetine tepki veren
örgütlü, icabında silahlı bir yapılanma, bürokrasi, ordu içinde olurdu.
Bunu göremedik.
Emperyalizm, seçimlerden önce, Suriye'ye iki top atıp tekrar girmiş, Menbiç'e
üs kurmuş, kara ordum dediği Hınçak, Taşnak, Pontus, Asala ardılı terör
örgütüne hamilik etmiştir.
Korkudan "nerde kaldınız" yalamalığını görünce, Nato Gnl Sekreteri,
Stoltenberg, ABD dış işleri bakanı Tillerson zıplayıp gelmiş, ülkemize 5000
kişilik NATO üssü kurulmasını, komutanın TSK'da olmasını, bu ordunun Rusya
dahil komşu ve Kafkasya bölgesi ülkelerine operasyon yapması gerektiğini
emretmişlerdir.
Bunun için güven tazeleme gerekçesi ile erken seçim kararı alınarak, proje
biraz ertelenmiş ve olayın tartışılması seçim gümbürtüsüne gitmiştir.
İşte artırılan Türkçü ve Turancı zihniyetin arka planı Rus, Çin, İran blogunun
tasfiyesinde Türklerin koloni askeri olarak kullanılması vardır.
Türk ırkçılığı pompalayanların kaynakları her ne kadar Rusya
Yahudi Tatarlarınca kurulmuş olsa da Masonlar, Tatarları ve Moğolları “Sami
Soyu” kabul ettiğinden Samilik ve Davut peygamberin kabilesi Yahuda soyundan,
onların toplanacakları Turu Sina/Zion/Sion dağından adını alan Bagratuni
Ermeni, Gürcüleri içeren Siyonizm akımının parçası olduklarından, ben şahsen
verdikleri tarihi bilgileri kuşkulu bulmaktayım.
Bilgileri doğru olsa bile, Asya’nın işgali projelerinde Türkleri
kıyıma uğratacak Amerikan Mason Sermayesi planlarına hizmet ettiklerinden uzak
durulmasını önermekteyim.
Türkler bilinen, M.Ö 200’lerdeki Hun İmparatorluğu ile
başlayan tarihlerinde, kendilerine ait dinleri (Oğuz Kağan, Karahan, Tengrizm..
efsaneleri) olsa da İran Mitracılığı, Zerdüştlük, Mecusilik, Budizm, Yahudilik,
Hristiyanlık ve İslam gibi dinlere girerek kültürel kimliklerini yitirmiş,
özellikle halka okuryazarlığı yasaklayan Zerdüştlük, Mecusilik dinleri yüzünden
de tarih tutamamışlardır. Tutmuş oldukları kayıtlar da 7. Yüzyılda İslam Arap
orduları işgalinde “putperestlik” sayılarak yakılıp, yok edilmiştir.
20. yüzyılda Rus arkeologların verdiği Tengrizm dini bile, “İslam
değil” diye sadece Nihal Atsız’cı Türkler dışında yayılamamıştır.
Yunan işgal orduları komutanı Hacı Anesti’nin dediği gibi “başında
sarığı, ayağında çarığı kalmamış Türkleri yenmeye ne var” ifadesinde
sefillikleri açıkça görülen “emperyalist(!) Türkler” dışında tüm azınlıklar “milli
kimliklerini” oluştururken, adı Türkiye Cumhuriyeti olan ülkede Türklük,
yazdığım tarihi gerçekler yüzünden gelişememiştir.
Mhp ve diğer sözde Türkçü oluşumların verdikleri Türkçülük
ise, siyasal şartlara göre “İslam Türk ırkçılığı”, “Ulusalcı Türk ırkçılığı”
şeklinde değişebilirken, sadece “Ben Türk’üm ve insanlık ailesinin onurlu
üyesiyim, diğer milletler ile kardeşçe yaşarım” şeklinde bir Türkçülük ise adı
anılan bir şey değildir.
Oysa, bu gün, Atatürk’ün ölümü sonrası tamamen devleti ele
geçirmiş ve bu yüzyıl başında kendilerine vaat edilen, Batı Ermenistan, Pontus
Rum ve Ermenistan, Kürdistan devletlerini kurmak için örgütlü siyasal
iktidarlar daha 1919’larda devleti “Darül Harp=Yağmalanacak savaş alanı” ilan
etmiştir.
2007 yılında, Ergenekon kumpaslarını kurmak için kripto
Ermeni Nur Cemaatinin önderi Fetullah Gülen çetesince öldürülen gazeteci Hirant
Dink’in;
“Pis Türk kanlarıyla kirlenmiş, Anadolu toprakları, temiz
Ermeni kanıyla yıkanarak temizlenecektir” sözlerinin benzeri yakında Fetö Çete
operasyonu ile tutuklanan ve kısa süre önce serbest bırakılan kripto Ermeni
yazar Ahmet Altan’ın, “Anadolu halkları, Rum ve Ermeni milletlerinin
nesillerinden oluşur” benzeri sözleri, devleti Darül Harp ilen etmiş Bitlis
Nors köylüsü Saidi- Kürdi’nin projesi üzerine görsel ve yazılı basın yoluyla
AKP karşıtlarını ölümle tehdit eden Hemşin Ermenilerinden Şevki Yılmaz, Sedat
Peker, Ahmet Maranki tiplerinin düşmanlıklarını kusmalarındaki rahatlıkları,
devleti ele geçirmiş olmalarının rahatlığından değilse nedir?
Kürt kimliğinde gizlenmiş, dinci, kinci, solcu, Hınçak,
Taşnak, Boşnak, Pontus, Çerkez, Yahudi Nasturi, Yezidi ve Süryani Hristiyan
örgütlerinin ortak adı olan, ASALA’nın devamı PKK ve yan örgütlerinin ortak
yapacakları Türk ve Müslüman soykırımı tehditleri ortada iken, yapılan Türk Irkçılığı
Türklerin sadece duyulan kini arttırmalarından, yok edilmelerinden başka işe
yaramayacaktır.
Ana Muhalefet partisi CHP’nin, 1936-37 Seyit Rıza isyanına
katılan çetelere mensup ailelerden olduğu, partide nek kadar Ulusalcı, gerçek
solcu, Atatürkçü varsa temizlediği, asla iktidara oynamayıp “DİNCİ-KİNCİ AKP
HÜKUMETİNE TEKER” olarak Soros sermayesinin kurduğu TESEV örgütünce getirilmiş
bir kişi, Atatürk’e “kefere “diyen Mehmet Bekaroğlu, CIA ajan numarasıyla
basında yer alan ve bu gün TBMM başkan adaylığına önerilen Erdoğan TOPRAK,
İstanbul CHP il başkanı, eski Hemşin Ermeni Sürgünlerinden, PKK sevicisi Canan
Kaftancıoğlu benzeri kimselerce işgal edildiği, Türk ve Müslüman kökenlileri
soykırıma uğratacak, “sağlı-sollu” örgütlenmeyi deşifre etmeden durmak kimsenin
tasarrufunda değildir.
Asırlar boyu Horasan’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan Balkanlara
Türklerle aynı coğrafya, din ve devlet içinde yaşamış Ermeniler, kendi
yazdıkları tarihlerine göre şimdiki Ermenistan coğrafyasına eşli İran
devletlerince “uç beyliği” olarak yerleştirilmiş görünmektedirler.
Ne Grek İskender ne Sasani-Roma çağlarında ikisince de
düşman ilan edilmiş, en azından 2500 yıldır sürekli savaşlarla, Grek ve Roma soykırımlarıyla
eritilmişlerdir. Buna Arnavutlar da dahildir. Çünkü anavatanları şimdiki
Ermenistan-Gürcistan topraklarıdır.
Ermeniler, Ortodoks Yahudiler, Süryaniler, Nasturiler en
büyük refah çağlarını Emevi-Abbasi dönemlerinde “Ermeniler ve komşuları için
Kuran yazılması” amacıyla Arap harflerine üstün, esire eklenerek Arap
harflerinin düzenlenmesini anlatan tarihi metinlerde geçmesinden, İran
Hristiyanlığı olan Mecusilik temelli Hristiyan mezhebinde olduklarından,
Selçuklu, Cengiz, Timur akınlarıyla gelen Türkler ve Moğolların da Mecusi ya da
Mecusi temelli İran Sünnileri olmaları sayesinde insan yerine konulmuşlardır.
Rusların 19. Yüzyılda, kendi topraklarındaki fakir
Ermenileri kullanarak başlattığı Ermeni isyanları, Osmanlıyı yıkmak isteyen
Haçlı koalisyonları ve ABD misyonerlerince de desteklenerek, gerek para gerek
milliyetçi fikirlerle, gerekse de bu çetelerin öldürme, mallarını yağmalama
gibi tehditleriyle yayılmıştır.
Böylece, Türklerin en güvendikleri azınlık olduğundan “Tebayı
Sadıka” sanı verilmiş Ermeniler, yüz yılda Türklerin en büyük düşmanı olarak
dönüştürülmüşlerdir.
Bu ihanetleri, haksız düşmanlıkları da onların Türklere
teşekkürleri(!) olarak algılanabilir.
Bunca nankörlük, düşmanlık temeli üzerinde ele geçirilmiş
devlet yapılanması apaçık ortadayken, hiçbir siyasi, ekonomik, kültürel oluşumu
olmayanların “TÜRK IRKÇILIKLARI” saçmalıktan öte, kendine karşı suçtur. Bunu da
zaten kripto Ermeniler teşvikleriyle sürdürmektedir.
Yabancı ülkelerin yaptıkları araştırmalara göre, Türkiye
Cumhuriyeti halkının büyük çoğunluğunun ana dili Türkçe’dir ya da tümünün
dillerinde %50 veya üzerinde Türkçe kelimeler vardır.
Ama, Türkler, İslam ve öteki Arap dinleri içinde, kutsal
feodal ve din adamlarınca verilmiş telkinler ile kendilerini unutmuşlar, millet
olmayı akıllarına getirmemişlerdir.
Bu şartlarda yapılan olan Türk Irkçılığı değil, asırlardır
kripto(gizli) yaşamış azınlıkların yaptıkları gibi kriptoya yatıp arazi
olmaktır veya cesaretin varsa kendini, insanlık ailesinin şerefli bir üyesi
olarak ispat edersin.
Bu yazıdan sonra isteyen Türk Irkçılığı yapabilir, tercihini
yaşar ve başkalarına da yaşatır, kimseye gücüm yetmez.
Asırlardır uyumuş, aldatılmış, kendine ait hiçbir örgütü
bırak Türklük bilinci gelişmemiş bir milletin uyandırılması ise mümkün
değildir.
Uyuyanımız dinde, uyanığımız ırkçılıkta boğulup gidiyoruz.
Bazen Türkçülük, bazen İslamcılık ile haçlıların “koloni
askeri” olarak Kore, Afganistan, Kızıldeniz, Nijer, Somali ve diğer yerlerde
ölmeye devam eder. Kölelik alışınca bırakılacak gibi değildir, devam edin
gitsin.
Sokma akıldan akıl olmaz.
Irkçılık yapanlar, ne haliniz varsa görün, sanki bana zerre
kadar faydanız var da.
Olan olmuş, ölen ölmüş, olacak olan da olacaktır,
kaçınılmaz.
En iyisi uyuyun gitsin, uykuda ölümü belki hissetmezsiniz.
Takdir sizindir.