Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İslamın Şartları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İslamın Şartları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Nisan 2013 Çarşamba

İSLAMIN TEMELLERİNDEN SAHTE MÜSLÜMANLIGA



İSLAM’IN TEMELLERİ VE SAHTE MÜSLÜMANLAR

Yeryüzünde evveli, geçmişi, kökeni olmayan ne bir din ne de felsefe vardır. Her felsefenin ve dinin bir geçmişi, onu oluşturan kökleri vardır.
İslâm’ın kökleri Kuran Bakara Suresi 136 ncı ayette Tevrat, İncil ve bu kitapların peygamberleri olarak gösterilir. Maide Suresinin 62’nci ayetinin ikinci cümlesi de “Tevrat’ı, İncil’i ve hak peygamber Muhammed’e indirilen Kur’an’ı birlikte okumadıkça bir temeliniz olmaz!” ifadesine ek olarak da Bakar Suresi 106’ncı ayet te “Biz, yerine yenisini koymadığımız,  yeni bildirmediğimiz ayetler için eski kitaplara bakınız!” demektedir.
Bütün bu bilgilere rağmen “köksüzlük” ise siyasi çatışmalar, uyuşmazlıklar yüzünden İslâm’ın başına gelmiş bir iştir.

O da şöyle olmuştur. Medine’ye hicretin ardından başlayan İslâm’ın varlığını koruma savaşları sırasında Medine’li Yahudi ve Hıristiyanlar başlangıçta Müslümanların yanında görünmüşlerdir. Zaman geçtikçe, savaşlar başladığında, kendi dinlerinin de geleceğinden korkuya düşmeleri yüzünden önce peygamber Muhammed ile “Ümmi Muhammet Tevrat ve İncil okumuş ta bize anlatıyor. Biz onları asırlardır biliyoruz. Muhammet bilgiçlik yapıyor!” gibi sözlerle alaya almışlar ardında da Bdir ve Uhud savaşlarında da Kureyşlilerin yerini tutmuşlardır.

Kazanılan zaferlerin ardından Müslümanlar  “Yahudi ve Hıristiyanların aşağılamalarına, ihanetlerine rağmen onların kitaplarını okumaya devam edelim mi?” sorusunu peygambere yönelttiklerinde ise aldıkları cevap “Okumasanız da olur!” şeklinde gelmiştir.
O zamanlar zaten Hanif ve putperest Sabiilik, Hıristiyan Süryanilik, Yahudilik ve Grek Hıristiyanlığı halk tarafından bilinen bir konu olduğundan, bu kitaplar okunmasa da gerçekten ortada görünen bir kayıp olmadığı açıktı. İlk Müslümanlar zaten İslâm’ı eski dinleri ile birleştirdiklerinden günümüz İslâm’ından farklı bir din anlayışları vardı.

Peygamber Muhammed’in ölüm döşeğindeyken sonradan ikinci halife olacak Hazreti Ömer’in “Muhammet sağlığında Kur’an ayetlerinden birini kasten yanlış tefsir ettiğinden dolayı ölünce göklere/cennete çıkacak ve sonra aramıza dönecektir!” iddiasını sürdürmesi ve bu yüzden öteki Müslümanlara kılıç çekmesi yüzünden Muhammet ona “imamlık görevini” vermemiştir.
Peygamberin bitmeyen ısrarları yüzünden, Ebubekir’i çağırırlar ve peygamber imamlığı ona verir.

Ebubekir imamet görevini aldıktan sonra kapı önünde yukarıdaki olayı Müslümanların itirazlarına rağmen halka tekrar etmekte olan Ömer’î kibarca susturduktan sonra İslâm’ın mantığını şu şekilde dile getirmiştir;
“-Her kim peygambere tapıyor idiyse biliniz ki peygamber Muhammed ölmüştür. Her kim ki Allah’a tapıyor idiyse Allah diridir, bakidir!”


Nur Mason Locası
Bu ifadeyle “Ölen Tanrı Kültüne” de son nokta konulmuş oluyordu. Ömer ve onun gibi olanlar Kur’an’da belirtilen “Her ne kadar Müslüman olduk deseniz de henüz iman kalplerinize yerleşmemiştir!”  ayetinde kast edilenlerdendir.
Bütün dinlerde hırsızlık, zina, cinayet, haksız kazanç, rüşvet, ırza geçme, dul ve yetimin hakkını yeme gibi kötülükler yasaklandığı gibi Hint Can Dinine inanlar, Budistler, Hindular, Sabiler, Süryaniler, Yezidi Kürtler, eski Mısırlılar arasında “namaz” ibadeti, hac, tavaf, teşbih çekme, kurban kesme gibi ibadetler de yer almaktadır.

Harran ve Ürdün Sabileri olan Süryaniler, Irak Sabileri Şubbalar günde yedi vakit ve Yezidi Kürtler arasında günde iki vakit namaz, ezan, oruç, hac, tavaf, kurban gibi İslâm’ın temel inançları vardır. Bunlar Allah’a da inanırlar. Sabiler 5.500 yıldır “Lailaheillallah” ve “Bismillah” diyen insanlardır.

Ama Allah onların en büyük tanrılarıdır. Cennetteki /Göklerdeki tanrılar arasında emir alan orta dereceli bir tanrıdır. Sabiler, Âdem’i, Havva’yı yaratanın Allah’ın kızı Er Ruha yani “cennette Allah’ın huzurundan taşlanarak kovulmuş dişi şeytanın” yarattığına ve Nil nehri vadisindeki Avaris’e sürülmüş Âdem’in üçüncü oğlu Şit (İncil’de Seth=Set olarak geçer.) soyundan geldiklerine inanırlar. Kutsal kitapları Pşitto, Cin Z e d Rabba adlı kitaplarında böyle yazılıdır.

Harran ve Ürdün Sabilerinin kutsal saydığı, daha sonra cehennemde tövbe ederek kendini bağışlattığına inandıkları “Allah’ın kızı ve huzurundan kovulmuş dişi şeytan” olan Er Ruha’ya, Kureyş Mecusileri “El Uzza”, Yemen Sabileri “Er Ruda, Kürt Yezidileri de  “Tavus” adını vermektedirler.
Peki, Kur’an’da bunu yeri var mı?
İsrail Nur Mason Locası
Elbette vardır. Namaza başlandığında her duadan önce çektiğimiz “Euzu besmele” nin “Euzubillahimineşşeytanirracim (Huzurdan taşlanarak (racim=recim) kovulmuş şeytanın şerrinden sana sığınırım” ifadesi tam bunu söylemektedir. 

Bu dinlere inananlar bu yüzden tanrıları olan şeytanın adını ve onu andıran “şeytan, kaytan, cin, ruh” gibi adların boşa söylenmesini yasaklarlar.
Bu dinlerin ruhbanları okuryazarlığı yaptıkları cin/ruh çağırma ayinlerine tapınaklarındaki heykellere veya ruhbanın bedenine ruhun girmesiyle iletişim kurma yoluyla öğrendiklerini iddia ederler. Muhammed’in de “ümmi=cahil” olması bu eski inanış yüzündendir. Güneydoğu Anadolu bölgemizde cumhuriyet tarihi ve Osmanlı tarihi boyunca bölgede açılan okulları yakan, öğretmenleri öldüren bu dinlerin mensuplarıdırlar.
Bunlar arasında, Allah’ın insan vücudunda ortaya çıkarak insanlara bilgiler verdiğine ve öldüğüne gerek gördüğü bir zamanda tekrar başka bedende görünerek kendilerine ya da uygun gördüğü bir millete yol gösterdiğine inanırlar. İşte buna din bilimcileri “Ölen Tanrı Kültü” adını vermektedir.

Tevrat ise “Yahweh” ile ilk kez bâki (ölmeyen) her zaman diri, yaşayan tanrı kültünü geliştirmişlerdir. Grek İncil’i bunu, “İsa’yı hem Allah hem kutsal ruh hem de onun oğlu İsa “ şeklinde tanımlayarak putperstliğin farklı bir yorumunu yani “Teslis=Üçleme” esasını getirmişse de putperest olmaktan kurtulamamıştır.
M.Ö. 03’te doğduğu iddia edilen İsa’nın melek Cebrail yoluyla hamile bırakılan tapınağa adanmış, adı da “Kutsal Hizmetçi” anlamına gelen Meryem’den doğduğu yıl Gregoryen takvimine göre tarihin başlangıcı olarak “0/Sıfır” yılı kabul edilir. “33” Otuz üç yıl yaşayıp öldüğü iddia edilen “Ölen Tanrı İsa’nın” M.S. 30’da vefat ettiği kabul edilir.

İsa’yı vaftiz eden Hazreti Yahya’dan Hıristiyanlık dinini öğrendiklerini yazan, Büyük İskender’den Roma ve Bizans çağlarına kadar geçen zamanda “Grekleştirilmiş/ Yunanlılaştırılmış” Araplar olan Harran Sabileri ve soylarının İncil kitabının adı da Grekçedir ve adı Pşitto’dur. Bunlar iki kez sabah, öğle ve ikindi namazlarını kiliselerinde cemaatle takke giymeden kılarlar, diğer akşam, yatsı ve Kur’an’da sadece peygamber Muhammed’e farz olduğu geçen, akşam namazından altı saat sonra kıldıkları gece namazlarını evlerinde kılmaktadırlar.

Amerika'daki Arap Nur Mason Locası
Tevrat’ın, İncil’in, Kur’an’ın hatta eski Roma ve Bizans dinlerinin de temeli olan Sabilik dini bunca benzerliğe rağmen İslâm ile ayrıdır. İslâm Kur’an’da “İbrahim’in kitapları” olarak ta bilinen Sabilerin kitaplarından, Musa’nın Tevrat’ı, Davut’un Zebur’u, İsa’nın İncil’ine kadar geçmişte işgallere, büyük yenilgilere uğrayarak galip milletlerin dayatmalarıyla ya da bölgesel farklılıkların getirdiği yorum çeşitlilikleri nedenleriyle, Arapların dinlerinde yapmak zorunda kaldıkları değişiklikleri, bozulmuşlukları doğrultan bir din olduğunu iddia eder.
Bu düzeltmeleri İslâm’ın temeli olan “İmanın Şartları” olarak bilinen altı temel şartta görmekteyiz. Bu altı temel şart göz önüne alınma-dığında bir Müslüman’ın kolayca Sabi, Yahudi, Hıristiyan, Budist ve öteki dinlere geçmesi olasıdır. Çünkü dinler birbirlerine çok benzerler. İslâm’ı İslam, Müslümanı Müslüman yapan bu temel ilkelerdir.

Peki, İslâm’da imanın altı temel şartı nedir? Müslüman bir ülkede “her Müslümanın bilmek zorunda olduğu”  bu şartları kaç kişi biliyor?

İran Nur Mason Locası
Ben yine yazayım;
Namaz sureleri arasında “Amentü” adıyla da bildiğimiz bu dua bize bu şartları bildirmektedir;
“Âmentü billahi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusulihî vel yevmilâhiri ve bil kaderi hayrihî ve şerrihî minellahi teâlâ vel-ba'sü ba'delmevti hakkun eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resûlühü .”

Türkçesi;
"Allaha, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaderin, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman ettim. Öldükten sonra dirilmek haktır. Allah'tan başka tanrı olmadığına, Muhammed’in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim".
1-      Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak,
2-      Meleklerine inanmak,
3-      Kitaplarına inanmak
4-      Peygamberlere inanmak
5-      Ahret gününe inanmak
6-      Kadere -İyilik (Hayır) ve kötülüğün (şerrin) Allah’tan olduğuna inanmak,

1-Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak;

Beş şartın ilki olan “Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak” ilkesi, Sabilik’te “Allah’ın kızı dişi şeytan Er Ruha/ Er Ruda, İncil’de “Allah’ın oğlu ve kendisi İsa”, Yezidilikte “Allah’ın kızı şeytan Tavus” kavramları ile Allah’ın insan veya herhangi bir cisme geçerek insanların arasında bulunmasını dışlamaktadır. Ayrıca Kur’an, Allah’ın/Rahman’ın doğmamış, doğurulmamış, doğurmamış, her yerde ve her zaman hazır ve nazır (gözleyen, gizliyi, açıkta yapılanı, geçmiş, şimdi ve gelecekteki olayların sırlarını bilen, her zaman diri, bâki, ölmeyen, kimseden emir almayan, kâinatı ve yeryüzünü yayıp döşeyen, göklerde ve yeryüzünde yaşamı yaratan ve düzenleyen gibi sıfatlarını öne çıkartır.

2-Meleklerine inanmak;

Allah’ın kızı Er Ruha, Er Ruda, El Uzza, El Lat, Menat ve öteki tanrıçalar Kur’an Necm Suresinde “Melek” olarak tanımlanmışlardır. Böylece Allah/ Rahman dışındaki tüm tanrı ve tanrıçalar “Melek” olarak anılacaklardır. Grek İncil’ine inanan Hıristiyanların İsa’yı Allah’ın oğlu ve kendisi saymalarına karşın İsa’nın peygamber olduğu geçmektedir. Tevrat’ta Yahudilerin Üzeyir’i “Allah’ın oğlu” olarak tanımladıkları ve onun da özünde peygamber olduğu vurgulanmaktadır. Gerçekte ise ben Tevrat’ın hiçbir ayetinde bu ifadeye rastlamadığımı belirteyim. 

3-Kitaplarına inanmak;

Kur’an ve ondan önceki Tevrat, Zebur, İncil ve hatta İbrahim’e verilen kitaplara inanmayı ve onların okunmalarını emreder. Bu da İslâm’ın ilk inen suresi olan bu gün “96’ncı” sırada yer alan “Alak Suresi (Sülük/Yapışan/Meni)” ilk ayetinin (cümlesi) “İkra=Oku” ile başlamasının boşuna olmadığını, önceden Sabi ve Mecusi olduklarından “okuryazarlıktan korkan, uzak” olan Hicaz Araplarından “ümmiliğin kaldırıldığının”, kitap okuyan Yahudi ve Hıristiyanları gibi “Kitap Ehli” olduklarını öne çıkartan ilkesidir.
Yani bir Müslüman sayılan kitapları okuduğunda eski dinde olduğu gibi günah değil aksine sevap işleyecektir. Okuryazarlık, bilim böylece İslâm’da “İbadetin önüne” geçmiştir.

4- Peygamberler inanmak. 

Kur’an öncesi belirtilen din kitaplarında geçen peygamberlere inanmak tır. Ancak, Kur’an’da gelmiş geçmiş peygamberlerin sayılarının 628.000 olarak belirtilmesine rağmen Kur’an’da adları geçen peygamberlerin dışında bazı peygamberleri Müslümanlar kabul etmemektedirler.

5-Ahret gününe inanmak;

Önceki dinlerde Kur’an’da belirtildiği gibi bir cennet ve cehennem kavramı yoktur. Tevrat’ta ise cennet sadece Yahudilere vaat edilen Akdeniz kıyısından Dicle-Fırat nehrine ve Ürdün’den Amanos dağlarına kadar olan bölgedir. Cehennem ise Sabilerin vaftiz oldukları Ürdün/Şeria nehri vadilerinden birisinin adıdır. Adı da “Cehonnem” olarak söylenir.
Ayrıca ölüm sonrası cennet ve cehennem ile ifade edilen “Ahret Yaşamı” eski Sümer, Hint,  Mısır köklerinden yola çıkılarak daha da açıklamalı olarak tanımlanmıştır. Mısır dinlerinde olduğu gibi herkesin diriltileceği ve huzurda adaletle yargılanacağı bir “Din Günü” kavramı, bu din günü ile uyarmak, korkutmak zaten İslâm’ın geliş sebebidir.

Eski Mısır’da da Kur’an’da geçtiği gibi günlerin sonunun olduğu, yeryüzünde tüm canlıların ölmesinden sonra bütün ölmüşlerin yaratılarak tanrının huzurunda işlediklerinden dolayı,  bütün tanrılardan önce var olduğuna inandıkları ana tanrıça Maat’ın salonunda Ay Tanrısı Lah’ın “adil yargıçlığında” yargılanacakları inancı vardır.
Günümüzden 5.500 yıl kadar önce yaşamış bir firavunun mezarından çıkan ve “Ani Papirüsleri” olarak ta bilinen bu belegelerden birisi olan meşhur “Mısır’ın Ölüler Kitabı” içinde, kıyamette diriltildiğinde Maat salonuna yargılanmak için girecek olanın okuyacağı, taş devrinde yazılmış bu dua günümüzde bile insana ibret vermektedir ve dinlerin “ibadet” değil “adalet esaslı” olduklarını kanıtlamaktadır.

MISIRIN ÖLÜLER KİTABINDAN KIYAMETTE ALLAH’IN HUZURUNA, YARGILAMA SALONUNA GİRMEDEN ÖNCE OKUNACAK DUA!

 “”Ey büyük tanrı, Sana bağlılık yemini ederim ki, Maati’nin Rabbi (Hesap Yeri’nin Sahibi), size sadık biri olarak size geldim, Ey Rabbim(Sahibim, öğretmenim).
Un- Nefer (İlk toprak-yeryüzünün Arş-ı Alanın yaratılışı öncesi) öncesi günlerdeki günahkârları gözleyen kanları ile beslenen tahmini sıfatlarınızla sizi biliyorum ve Maat’ın salonunda bulunan kırk ikinizin de adlarınızı biliyorum.

İşte size geldim ve size (gerçeği, dürüstlüğü ) Maat’ı getirdim.
Senden önce kötüyü yok ettim.
İnsanlara karşı günah işlemedim. Aile halkıma, akrabalarıma karşı baskı yapmadım.
Gerçeğin olduğu yerde yanlış yapmadım.
Değersiz insanları tanımadım.
Kötü amel işlemedim.
İyi olan mazlumu dolandırmadım.
Tanrıların iğrendiği şeyleri yapmadım.
Sahibine iftira eden köle olmadım.
Acıya neden olmadım.
Kimsenin aç kalmasına izin vermedim.
Kimseyi ağlatmadım.
Cinayet işlemedim.
Benim için kimseyi suç işlemeye teşvik etmedim.
Hiç kimseye acı vermedim.
Tapınaklardaki sunuları hileyle almadım, onlardan kazanç sağlamadım.
Hiç kimseyi incitmedim.
Tanrılara sunulan çörekleri yürütmedim.
Ruhlara (ölülerin gibi) sunulan adakları çalmadım.
Zina işlemedim.
Şehrimin tanrısının kutsal yerinde kendimi kirletmedim ( Tapınağa cenabet girmedim). Ölçüyü (tartıyı) azaltmadım.
Arazi ölçüsünü ne arttırdım ne de eksilttim, tam tuttum.
Başkasının arazisine tecavüz etmedim.
Terazinin ölçüsünü (tartıyı) arttırmadım.
Terazinin ölçüsünü yanlış okumadım (söylemedim). Çocukların ağzından sütlerini almadım.
Sürüleri otlaklarından çıkarmadım.
Tanrıların kuşlarına (kutsal kuşlar) kapan kurmadım.
 Bir balığı bir başka balık kullanarak yakalamadım.
Akması gereken suyu kesmedim. Suyolunun engelini kesmedim.(Tarlasını sulayanın suyunu kesmedim, çalmadım veya engellemedim.).
Yanan ateşi söndürmedim.
Seçilmiş et adaklarının zamanını değiştirmedim.
Adak sürülerini kasten yolundan çevirmedim.
Tanrı misafirlerini geri çevirmedim, kovmadım.
Temizim, temizim, temizim…

The Book Of The Dead (Mısır’ın Ölüler Kitabı “Diriler içindir”) ndan Türkçeye çeviren
Alaeddin YAVUZ
Emekli Tercüman Polis Memuru

6-Kadere -İyilik (Hayır) ve kötülüğün (şerrin) Allah’tan olduğuna inanmak;

İnsanın yaşamı boyunca kendisinin ve yakınlarının başlarına gelenlerin Allah’ın takdiri doğrultusunda olduklarını ve “kader” olarak kabul edilmesi gerektiği inancına dayanır. Bence bu İslâm’ın “devrimci mantığına” ters bir konudur. Başımıza gelen her türlü iyiliği ve kötülüğü Allah belirliyorsa, aklın, mantığın, ilim tahsil etmenin, okumanın da bir gereği yoktur.
“Ben ne yaparsam yapayım, ne kadar okursam okuyayım benim kendime koyduğum hedefleri gerçekleştirmem eğer Allah’ın takdiri ile gerçekleşmeyecekse niye okuyayım?” Diye düşünüldüğünde kadere imanın okumakla kazanılacak yeteneklerin geçersizliğini kabul etmeye sevk etmektedir.
Kadere iman ancak beklenmedik doğa olayları, ölümler, salgın veya olağan hastalıklar ile gelen felaketler ve başarısızlıklar konusunda kabul edilebilir. Bunun dışında insanların okumaları, beyinlerini geliştirmeleri gerekir. Kader yaşamın her alanında kabul edilemez. Edilirse her kes “Kaderim böyleymiş!” deyip yatmayı tercih edebilir.

Görüldüğü gibi “İmanın Şartları” içinde “İbadet” yer almamaktadır. Neye inandığı, neyi kutsal sayıp neyi saymadığı belli olmayan bir insanın dini inancı da belli değildir. İşte “İmanın Şartları” ile Müslümanın imanı tanımlanmıştır.
İbadetler olan Namaz, hac, kurban, zekât, fitre gibi bedeni ve mali ibadetler ise ayrıca “İslâm’ın şartlarında belirlenmiştir ki o sıralamada bile “namaz ibadeti” ancak “ikinci sırada” yer almaktadır.
Okuyalım;

İslâm’ın Şartları;

1-Kelime-i şehadet getirmek
2- Namaz kılmak
3-Zekât vermek,
4- Oruç tutmak
5- Hacca gitmek
Birinci şart olan “Kelime-i Şehadet”  yani “Şahitlik cümlesi” bile bedeni ve mali ibadetlerden önce gelmektedir.

Okuyalım;
“Eşhedü en La ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu veresuluhu= Allah’tan başka tanrı olmadığına tanıklık ederim ve Muhammed’in onun elçisi olduğuna da tanıklık ederim!”

Oysa günümüzün “Ilımlı İslâmcısı Fethullah Gülen Sabilerin 5.500 yıldır yaptığı “Eşhedü enla ilahe illallah= Allah’tan başka tanrı olmadığına şahitlik ederim!” ifadesini, diğer kısmının  “Yahudi ve Hıristiyanları kızdırdığı gerekçesiyle söylememeyi şart koşmaktadır. Bu da yavaş yavaş Hıristiyanlaştırılmakta, Hıristiyan ve Yahudileri egemenliklerine boyun eğmeye alıştırılmakta olduğunuzu görünüz. 

Bedeni ve mali ibadetler olan Namaz, oruç, zekât, fitre, hac, kurban bunlar İslâm öncesi binlerce yıldır zaten var olan ibadetlerdir. Tevrat Levililer bölümünde namaz hariç genişçe yer almaktadır. 

Görüldüğü gibi İslâm, Müslüman’ın temel akidelerini belirtirken ilk önce “Tevhid’i Allah’ın birliğini, tekliğini, vahdetini” tanımayı, ikinci olarak kitapları okumayı ve okuryazarlığı, aklı, düşünmeyi, bilimi, üçüncü olarak herkesin ölüm sonrası diriltilerek yeryüzü yaşamında işlediklerinden yargılanacağı, yaptıklarının karşılığı olarak mutlu cennete yaşamı ile işkence dolu cehennem yaşamına inanmayı, eskiden tanrı olarak bilinen kutsal varlıkların melek olduklarını kabul etmeyi “Namaz’dan” önce yani ibadetlerden önceki sıraya oturtmuştur.

“Namaz dinin direğidir!” diyenler, halkı cahilleştiren, okumaktan, bilimden, sorgulamaktan kopartan, eski Sabi, Süryani, Hıristiyan, Mecusi, Zerdüştlük gibi “ümmiliği/cahilliği” kutsal sayan dinlerin ruhbanları olup “Müslüman ve Türk görünen Haçlı işbirlikçileri olan devşirilmiş Grek/Yunan soylarıdır. Bu konuyu yıllardır yazdığım gibi benden başka da savunmayı sürdüren Yaşar Nuri Öztürk, Zekeriya Beyaz gibi din adamlarıdır.
Bu konu ayrıca geçen Cuma günü Yaşar Nuri Öztürk’ün de haftada bir katıldığı Televizyon programında dile getirdiği bir konudur.

Dinlerde ibadet değil “adalet” esastır. Bu gün Hindistan’da altı yüz milyon kadar Hindu olmasına rağmen bir tek Hindu tapınağı vardır. Yahudiler Cumartesi günü, Grek İncil’i Hıristiyanları Pazar günü ve kutsal dini günleri ile evlilik törenlerinde tapınaklarına girerken Müslümanlar günde beş vakit camilerine girmektedirler. Müslümanlar dışındaki dindarlar bu gün yeryüzünün idaresini ellerinde tutarlarken Müslümanlar bir buçuk milyarlık en geniş sömürge toplumları olmuşlardır.

İbadet etmeyin demiyoruz. Ancak, ibadeti, okumanın, aklın, bilimin önüne koyanlar sayesinde Müslümanlar bu hale düşmüşlerdir. İbadet hiçbir insanın dindarlığının ispatı değildir. AKP iktidara geldiğinde yaptırdığı bir filimde “Karadeniz bölgesinden bir Rum’un camide imamlık edip evde istavroz çıkarttığını işlemiştir. AKP bu konuyu “ihanet, takiye, döneklik” olarak değil de “dini baskı” olarak işlemiştir. Çünkü haçlılarla 1300 yıldır ittifak yapan Sabiler, Süryaniler ve bozuk Yahudi tarikatları ile 1000 yıldır ittifak yapan Yezidi Kürtlerden ibaret AKPKK ittifakı Müslüman değil, aynen filimdeki sahte imamın yaptığını yapan Süryani, Yezidi, Tevrat’ın doğrularından sapmış sapık Yahudiler olan Şemsiler ile Yakubi Yahudilerin iktidarıdır.

Bunların ortak kıyafetleri çarşaf-peçe ve türbandır. Bunlar okuryazarlıktan, içkiden korkarlar. Namaz kılan Şemsi, Yakubi gibi Yahudi tarikatları namazlarında sallanırlar. Muhammed bunları yasaklamıştır. (Müminun Suresi tefisri  E.Hamdi Yazır). Ama kölecilikten, kız evlatlarını satmaktan, kendileri kullanmaktan, kendilerini gizleyerek sinsi yaşamaktan, hırsızlıktan, rüşvetten, yalandan uzak duramazlar. Çünkü bu pis işler onların kitaplarında “şeytanın işleri” olduğundan kutsaldır ve “zekânın işareti” saymaktadırlar. 

Dün yaptıkları gibi bu gün de devleti “Dar-ül Harp” yani “Harp Alanı” ilan eden bu takiyeci (Müslümanmış gibi yapan), yalancı, hırsız tayfası Müslüman dünyasını haçlıların kölesi etmektedirler.

Dün, Van, Bitlis medreselerinden İngiliz rahip ajanı Mr. Robert Frew’un ve Mason Muhammed Efgani’nin elinden çıkma saçmalıkları “İslâm” diye halka dayatan Said-i Kürdi Deliüzzaman, bu gün de Amerika’da Pensilvanya eyaletinde “600- altı yüz” dönümlük malikâneden halkımıza dayatılan Süryani/Sabi Mason İslâm’ını dayatan, Sabi, Süryani Budist rahipleri gibi “bekârlık” çeken ortaokul diplomasını bile parayla almış C.I.A ajanları olan Fethullah Gülen gibi sahte Müslümanları ve onların ardında utanmadan saf tutup ta “Müslüman” geçinenleri ayırt etmedikçe “Şeytanın Köleleri” olmaya devam edeceksiniz!

İmanın şartlarını unutturup İslam’ın ikinci şartı ile sizleri köleleştirenlere karşı uyanık olmanız, dininiz, vatanınız ve özgürlüğünüz bakımından menfaatiniz icabıdır!
Müslümanlar son üç yüz yıl içinde haçlı işbirlikçileri olan takiye yapan sahte din adamları ve dindarlarca o kadar yozlaştırılıp yobazlaştırıldılar ki, dinlerinin aslını bile dinsiz vatandaşlardan öğrenecek kadar aşağı oldular. 
İşte yeryüzünün ezilen halklarının gerçek düşmanları! İslam'ı ge her milletin dinini, geleneklerini çarpıtanlar, köleleştirenler bunlardır!
İşte bu yüzden İsra Suresi 16. Ayetin hükümlerinin zamanının geldiği zamandır diye altı yıl önce ilk uyarıyı yaptığımdan, bunun ertesi günü mecliste Irak olayları nedeniyle konuşulduğundan bu yana Müslümanlara dinlerinin özünü hatırlatmaya gayret ediyorum.  Bunda da başarılı olduğumu görüyorum.

Dini akidelerini bilmeyen bir topluma adalet, hukuk kavramlarını öğretmek olanaksızdır. Bu yüzden önce dini hukuk çarpıtılmadan Müslümanlara öğretildikten sonra asri/çağdaş hukuku, adaleti öğretme aşamasına geçilecektir. Adaletin egemen olduğu bir ülke, dünya ancak bu yolla kurulabilecektir.

Soyları Sabi, Süryani Yezidi Kürtlere, Ermenilere dayanan ama "antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı, Atatürk'çü" siyaset güdenler de vardırlar ve bunlar bu hareketin de lokomotifleridirler. 
Bu yazılarda kast edilenler, bu dinlerden olup ta haçlı emperyalistlerle işbirliği içinde olan bu dinlerin köktendincileri ile onlara karışmış şaşkın, çıkarcı, bencil Türk, Müslüman, Yahudi, Kürt ve Araplar ve sayamadığım hainlerdir.

Takdir okuyanındır.



İŞTE SAHTE MÜSLÜMANLAR BAŞIMIZDAKİLERDİR.
3.300 YILLIK TEVRAT'IN, 2000 YILLIK İNCİL'İN, 1400 YILLIK KURAN'IN YASAKLADIĞI BABA-KIZ EVLİLİĞİNİ-CİNSELLİĞİNİ ONAYLAMAKTADIRLAR;



"Diyanet İşleri Başkanlığı, internet üzerinden yöneltilen, "Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşür mü?" sorusuna, "Babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur" ve "Babanın kızını kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duyması, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir" ifadelerinin yer aldığı skandal bir yanıt veridi."
Haberin yayınlandığı ilk haberde geçen açıklama metni şöyle;
“ Akıl almaz ifadeler


İşte o, “Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşür mü?” sorusuna verilen kapsamlı cevap:
“Babanın kendi öz kızını öperken şehvet duyması durumunda nikâhın ne olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Bazı mezheplere göre, babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur (bkz. İbn Rüşd, Bidayetü’l-Mücdehid, Mısır 1975, II, 33; İbn Kudame, el-Muğni, VII, 486; İbn Cüzey, el- Kavaninü’l Fıkhiyye, 138). Hanefilere göre ise; babanın, kızını şehvetle öpmesi, kızına şehvetle sarılması durumunda kızın annesi bu babaya haram olur. Ancak bu tür sonuç doğuracak tutmanın, teni tenine değerek olması ya da altının sıcaklığını iletecek kadar ince bir örtüden olması gerekir. Kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duymak, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir. Şehvet duymanın işareti, erkeğin organında bir uyanma, uyanıksa uyanışının artması, kadının da kalbinin heyecanla çarpmasıdır.”
Öğleden sonradan itibaren paylaşılmaya başlanılan bu haberin doğruluğunu test etmeye karar verdiğimde arkadaşlar aşağıdaki linki paylaştılar.
Bunlar nasıl insanlar artık takdirlerinize bırakıyorum.
Bu adamlara kim nasıl Müslüman diye itimat edip oy verdiyse, demek ki bu sapıklıkları onaylayan sapıktır, sapıklardır.
Alaeddin Yavuz
Haberin linki için tıkla;
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/...
Diğer ilk haber metni; http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/...