TRAVMA GEÇİRENLERİN TARİHİ
Siyasi baskıyla alınan deli raporu ile kurtulan ilk Rize'li (Hemşin Ermeni'si) Bunu Kadir Mısırlı takip edecektir. |
Tarihçi Cezmi Yurtsever'in tespitlerinden |
Bu da Rize'li bir Ermeni vatandaşımız olmalı değil mi? İnsani değil cüzdani imanlı çünkü |
Aşağıda 10 yıl önce yayınladığım yazımı bu gün yeni belgelerime ilaveli olarak tekrar ediyorum;
Cuma, 20 Nisan 2007
4 KASIM'DA WOLFOWİTZ'E GÖNDERİLEN İHANET MEKTUBU
Tayyip Erdoğan'ın Yüce Divan'lık suçlarını açıklamayı sürdürüyoruz. ABD'nin Türkiye'yi de bölen Büyük Ortadoğu Projesi'nin görevilisi olduğunu her fırsatta söyleyen Tayyip Erdoğan'ın 4 Kasım 2002 tarihinde yani seçimlerden 1 gün sonra ABD Savunma Bakan Vekili Paul Wolfowitz'e yazdığı ihanet belgesini getiriyoruz ekranlarınıza;
Dr. Paul Wolfowitz
Savunma Bakan Vekili
Pentagon
Washington DC, 20301
Ford
4 Kasım 2002
Değerli Dr. Wolfowitz,
Ülkelerimiz arasındaki tarihsel ortaklık ve dostluğun gelecekte de sürmesi ümidimi paylaşmak için, bu mesajımı ortak dostlar aracılığıyla doğrudan size ulaştırmak isterim.
Seçim sonuçlarının bizim genelkurmay saflarında biraz rahatsızlık yaratmış olabileceğinden, resmî konumunuz gereği, hiç kuşkusuz haberdarsınızdır. Bilmenizi isterim ki, onların Türkiye'nin müreffeh, seküler (çağdaş) ve birinci dünya topluluğunun güvenilir bir üyesi olması ümitlerini partim ve ben de paylaşıyoruz. Ve geçmişte hiç olmadığı kadar birleşmiş olan ülkemizin çıkarları için en iyisi olacak şekilde birlikte çalışabileceğimiz kanaatindeyim.
Bu amaçla, Org. Özkök ile mümkün olduğu kadar kısa sürede mahrem, özel bir toplantı yapabilmeyi ümit ediyorum. Özel cep numaram şudur: 0533 7…
Bu yardım ve ülkeme geçmişte gösterdiğiniz dostluk için çok teşekkürler.
Sizinle kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
Samimiyetle sizin olan,
Recep Tayyip Erdoğan
Genel Başkan
Tayyip Erdoğan, bu ihanet mektubunu 3 Kasım seçimlerinden bir gün sonra ABD Savunma Bakan Vekili Paul Wolfowistz'e yazdı. Mektubu özel kurye ile gönderen Erdoğan, özel cep telefonu numarasını da bu mektuba yazmış. Erdoğan mektupta, Genelkurmay'ı, 3 Kasım 2002 seçim sonuçlarından rahatsız olduğu gerekçesiyle, ABD Savunma Bakan Vekiline şikâyet etti. Wolfowitz'ten Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı ile kendisi arasında arabuluculuk yapması istedi. Erdoğan'ın mektubundaki "bu yardım ve ülkeme geçmişte gösterdiğiniz dostluk için çok teşekkürler. Sizinle kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Samimiyetle sizin olan," sözleri de bir "amir-memur" ilişkisini yansıtıyor.
Bu mektupla ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi memurluğunu açıkça sergileyen Tayyip Erdoğan, mektubu bu günü kadar yalanlamadı.
YORUM:Ulusal Kanal yine yeni bir başarıya imza attı.İkili ilişkileri belgelemede usta olduğunu bir kez daha gösterdi.ABD dünyanın Valisi,RTE efendi de sadık bendeleri imiş gibi yazılar.Bu millet de bu oylarını böyle verip böyl seçim yapıyor işte.
Kara Murat'ın Kazıklı Voyvodayı değiştirmeye gitmesi gibi bize de ABD kaç Sarı johny gönderiyor acaba?
Haberin doğruluğu yakında gündeme oturur.Hep beraber ne olacağını görürüz.Ben bu kanalın pek yanlışını görmedim ama okuyucu açısından en azından böyle bakmakta yarar var.
Her şeyi altüst eden bu gelişme ülkenin teslim planını tam asırların emeğini boşa çıkaracaktı. Bunca emeğe yazık değil miydi?
12 Mart 1971 ABD yanlısı askeri harekat ile güçlenmeye başlayan bu işbirlikçiler,12 Eylül 1980’de tamamen ABD destekli askeri ihtilal ile desteklenmişlerdir.Bütün sağ ve sol parti ve gençlik örgütleri bu olayda ezilirken 1983’de Turgut ÖZAL ile 1919’ların işbirlikçi,”İngiliz ve Amerikan Muhipleri- İngiliz ve Amerikan bağlıları-Sevenleri” derneği üyelerinin kurdukları Hürriyet ve İtilaf Partisinin ardılları 03.Kasım 2002 genel seçimleri ile zirveye taşınmıştır.
Atatürk'ün bir şekilde siyaset sahnesinden çıkarılışının ardından İsmet Paşa'nın İngiliz idaresine ülkeyi terk ettiğinden beri olan gelişmeler, devleti bu günün "ülkeyi bölmekle görevli ABD-AB destekli "Türk'üm" demekten kaçınan bir liderin iktidar olduğu kara günlere böylece ulaştırmıştı.
Bu gün yaşanan karmaşanın ardında işte bu gerçekler vardır.İngiliz planlarını daima uygulayacak işbirlikçileri sayesinde istediği ortamı 80 yıl sonunda gerçekleştirmektedir.
“Türkiye’yi konuşalım.Sonucunda büyük ölçülere bağlı olarak demokrasi ve İslam’ın küçük bir meselesi (Türban) yüzünden herkesin seyretmek zorunda olduğu bir ülkenin ruhu için verilen bir savaşı konuşalım.
Batı,bu kavganın verilişi sırasında memnun veya sabırsız olmamalıdır. Yüzyıllardır,devlet ve kilisenin ayrı yapılanmasının yasal inşası öncesinde sayısız savaşlar ve çok sayıda ölüler olması gerekmiştir.
İslam dünya dinlerinin başta gelenleri arasında en genç olanıdır.Onun çağdaşlık çizgisine oturtulması ölümcül bir mücadele aşamasındadır.
Hiçbir yer,batıya yönelik laik görünümlü,milli kahraman Mustafa Kemal Atatürk’ün 1920’lerde kurduğu modern Türkiye Cumhuriyetinin yerini almak için yükselen siyasal İslam’ın mücadele ettiği Türkiye’den daha muhafazakar değildir.
Bu kavgayı seviyorum.Kemalist kurumlar için “Laik-faşist” ona karşın iktidarda olan AKP için “İslâm’i-faşist” gibi kaba ve yanlış yönlendirmeye uygun etiketleri yanında fakat açık ve cesurdur.”.......
Ancak ne oldu da adamlar artık ülkemize tezgah kurup dışarıdan destek toplar hale geldiler artık vatandaş olarak sizler de bir karar verin.
Şimdi size Sevr Anlaşması günlerinden bu güne ufak bir anı tazelemesi daha yapmayı yararlı gördüm ve aşağıdaki satırları ekledim;
“Sevr Anlaşması Güneyde bir Kürt Özerk Bölgesi de yaratıyordu.Hatta,bu bölgenin güya Padişaha şeklen bağlı bir Kürdistan şeklinde teşkili için İstanbul’da Hürriyet ve İtilaf Fırkasından (Özgürlük ve Birleşme Partisi) yani ateşkes devrindeki iktidar partisinden Şeyhülislam Mustafa Sabri ile Zeynelabidin Efendi ve Vasfi bey heyeti ile Kürtler namına Ayandan Seyit Abdulkadir arasında bir sözleşme bile imzalanmıştı.İstiklal savaşının zaferi tabii bunu engelledi.
Lozan Anlaşmasında ise Kürdistan söz konusu olmadı.Zaten Kürtler namına konferansa yapılan müracaatla ,Kürtlerin ayrı bir talebi olmadığı ve Türklerle beraber yaşamak arzuları bildirilmiş bulunuyordu.
...Vaktiyle Şeyhülislamlık dairesi olan binada şimdi kızlarla Romanya Üniversitesinden gelen Hıristiyan öğrenciler beraber oturup çay içmişlerdir.
(Bu bina kız mektebi haline getirilmişti ve o tarihte gelen Romanyalı kız öğrenciler bu mektebi ziyaret etmişlerdi.)
Dinin dünya işlerinden ayrılması uygun değildir.İslam ulemasına göre dinin dünya işleri ile hükümleri tıpkı ibadet gibidir.
diyerek Allah ve Ahret korkuları vererek Kürtleri isyan ettirmeyi başarmıştır.”
(* “Sevr Anlaşması” ile başlayan paragraftan buraya kadar olan bölümde yazılanlar tamamıyla Şevket Süreyya .AYDEMİR’in “Tek Adam “ isimli kitabından alınmıştır.)
“Meryem Suresi: 87- Rahman nezdinde söz ve izin almış olanlardan başkası şefaatte bulunamayacaktır.” Ayetine göre halifelerin veya şeyhlerin böyle yetenekleri ve izinleri yoktur.İnsanlar kandırılmıştır.
Kendi şahsi çıkarları için cahil insanımızı isyanlara,kardeş düşmanlığına itenler, yaşamayacağını bildikleri bir Kürdistan kurmak uğruna,diğerleri de Avrupa’ya bağlanmak adı altında “Pontus Devleti” uğruna ülkemiz insanlarını yıllardır kıydırmışlardır.
Hepsi de bu genç devlet tarafından bastırılınca bazıları da doğal olarak “travma” yaşamışlardır. Onlar da bu gün “travma geçiren” baba ve dedelerinin izinden gidenlerden başkası olmasa gerektir.
İşte travma yaratacak,tümenlerle vatan evladını yok yere ölüme gönderen ayrılıkçı Kürtlerin ve Pontusçu lazların Kurtuluş Savaş esnasında ve sonrasında çıkardıkları isyanlardan bir kaçı;
Yüzyıllardır bu I.Sultan Murad’ın "Yakın koruma askeri olan Yeniçerileri " Sırp ve Arnavutlardan kurması ile devlete musallat ettiği bu insanlar zaten devlet demekti.Avrupa'nın gözünde "Türk" de bunlardı.
Şapka gerekçesiyle çıkarılan bölücü ve gerici isyanların bastırılmaları sonucunda , başta Erzurum İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, Rize'de 8, Maraş'ta 7, Erzurum'da 4, Sivas'ta 3, İskilip'te 2, Menemen'de 28 olmak üzere, diğer yerlerle birlikte toplam 78 kişi idam edildi. Çünkü bu isyanlar yeni kurulan devleti yıkmayı ve Sevr planını uygulamanın önünü açmak için dış destekli olarak çıkarılmışlardı.Daha Atatürk zamanında 25 Kasım 1925’de çıkan Şapka Kanunu’na tepki bahanesi ile o zamanki adı Potomya olan Güneysu ilçesinde 28 Kasım 1925’de Laz’lar isyan çıkarırlar.
İsyan sonucunda kurulan İstiklal mahkemelerinde 143 kişi yargılanır ve sanıklardan 14’ü On beş 22’si On, 19’u Beş yıla mahkum edilirken 8 idam cezası çıkar ve çok sayıda insan Sinop ve Adana cezaevlerine hapsedilirler.Lazistan veya Pontus Rum Devleti kurma isyanı da böylece bastırılmış olur.
İsyanda yer alanların büyük kısmı da Şapka Kanununa karşı çıkan gerici hocaların kışkırttığı Türklerdir.Ama "dönme Rumlar”da çoğunluktur.
Oysa, şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası, kanuna göre, üç aya kadar hafif hapisti.
Çünkü bu isyanların ardında Padişahlığı geri getirmek isteyen İngiliz mandacıları ile dönme Rum ve Ermenilerin de işbirliği vardı.Amaçları asla şapkayı protesto etmek değildi.
Devlet,son 200 yıldır karşılaşmadığı kadar çok iç isyanla karşılaşmış ve isyancıların bütün umutlarını toprağa gömmüştür.
Kürdistan,Pontus Rum, Büyük Ermenistan gibi devletler kurup onların başkanları olma hayalleri, maiyetlerine vaad ettikleri yüksek mevki umutları hepsi "idam sehpalarında" son bulmuştu. Henüz "üç yaşında" olan genç cumhuriyet mucizevi bir başarı ile isyanları da isyancıları da bitirmişti.
Bunca isyanın bastırılmasının ardından sonra bu dönmeler de değişik illere sürülmüşlerdir. Yunanistan'a değiş-tokuş veya sürgün olarak gitmemek için de birden “ulema Müslüman” olan dönmelerin şehirlerinden biri de Rize'dir.
(Türk ve sağ duylu olanlar lütfen alınmasın)
Doğu Karadeniz Bölgesinin Türk soylu ahalisi üzerinde de son zamanlarda özellikle Turgut Özal hükümeti zamanında başlayıp, Mesut Yılmaz hükümeti ile devam eden Yunanistan destekli “Pontus’çu Misyoner “ faaliyetleri,sonucu ”Lazca” şarkılar ile “Rum Milliyetçiliği” yaratma faaliyetleri adeta serbest bırakılmıştır.”
Ama sonunda iş artık tamamlanıyordu.Mustafa Kemal’in çıkardığı bütün sorunları ortadan kaldırıp tarih sayfasına sokacak bir hükümet bulmuşlardı.Artık ülkemize tezgah kurup dışarıdan “Misyoner Destekçisi” zengin Hıristiyanları ikna etmek ve 91 yıl gecikmiş “Haçlı Zafer”ini gerçekleştirmeleri sorun bile değildi.
Bundan 40 yıl kadar önce iki polis memuruna teslim edilen iki otobüs dolusu deli Elazığ'a gönderilir.Hastane delileri teslim alır ama delileri teslim aldıklarının kanıtı olan "Teslim Tutanağını" doktorlar bir türlü imzalamazlar.
Aradan bir gün geçer,polislerin ceplerinde karınlarını doyuracak paraları da yoktur.O zamanın şartlarında amirlerine telefonla ulaşma imkanları da yoktur.
Bu yüzden tutanağı imzalayacak doktor aramaktan helak olan polislerden biri lakayitlığa isyan eder ve bir iki doktorla işi kapışmaya kadar götürür.Kapışma bu çaresizlikten başlar.
Teslim tutanağını imzalayacak doktor bulunmazken,olay çıkaran polislerden biri için "deli raporu" yazacak doktorlar ortaya çıkar ve birini delilerin arasına bir raporla atıverirler. Diğerine de tutanakları ve raporu imzalayıp verir görev yerine gönderiverirler.
Polisin hakkında da bu nedenle "malülen emekli" işlemi yapılır ve memurun meslek hayatı biter. Gariban bir polis memurunu "bir raporla" deli etmekte tereddüt göstermeyen bu doktorlar "Travmatik olduklarını" açıklayan hükümet üyeleri için neden bunu yapmazlar anlamak mümkün değildir.
Keykubat
The Fight for
Turkey
Balkanlarda ve Araplarda Osmanlıdan çıkan topraklarda devlet kuran batılı devletler ve onları yönettiği iddia edilen küresel Mason Sermayenin patronu Rotschild ailesi, Gürcistan, Ermenistan dışında bir devlet kurmak istememişlerdir ve bunları Osmanlının yıkılışında piyon olarak kullanıp hak ettikleri haklarını vermedikleri gibi küçük bir kıyım yaptırarak petrol bölgelerini emniyete almışlardır.
Bu yorum bana değil, uluslararası bir konferansta kaynaklar vererek konuşma yapan bir Ermeniye aittir. Hm bu tespiti yapıp hem de Türkleri "Ermeni Soykırımı" iftirası ile suçlamasını ben çelişkili ve vicdan dışı bir yorum olarak gördüm.
Kutsal ittifak ülkelerinin askeri ve siyasi baskıları ile bu işbirlikçiler devletin Sadrazamlık ve vezirik makamlarını ele geçirmişler ve planlarını önceden düşmana verdikleri savaşlarda Türk ve Müslüman askerlerin. savunmasız masum halkın soykırımına. mallarının yağmalanmasına.tecavüzlere.camilere. evlere doldurulup yakılmasına sebep olmuşlardır,
I.Dünya savaşı sonunda 1919'da tamamen teslim olan Osmanlı devletinin paşaları Malta'ya sürülmüş.devletin bütün idaresi, kurum kuruluşlarıyla işgal devletlerine geçmiş, bu ortamda yapılan soruşturma ve sorgulamalarda işgal güçleri herhangi bir azınlığa "etnik soykırım yapıldığına dair bir bulgu tespit etmemişlerdir.
Bu saçma, asılsız iftira, 1961 sonrası Nato'nun yeni yapılanmasında "I. Derece Korunması Gereken Ülke Statüsü" kaldırılan Türkiye raporuna İsmet İnönü'nün itirazına olumlu yanıt gelmeyince Amerika Birleşik devletleri ile ipler kopmuş, İsmet paşa Abdi İpekçi'ye Üsler Raporu hazırlatmış,Üniversitelerde "bağımsızlıkçı sol uyanışı" başlatmıştır. Bu rapor blogumda vardır.
1965'de hükumeti kaybeden İsmet paşa devleti Süleyman Demirel'e teslim etmiş, Nurculuk MHP'de ve kısmen Demirel hükumetinde yayılmıştır.
1971'de CHP'nin başından alınması ile aynı yıl Amerikancı cuntanın hükumete el koyması ile devlet ABD safına çekilmiştir. Başlattığı sol hareket de bilinen masum öğrenci idamları ile bitirilmiş, Amerikan karşıtlığı kırılmıştır.,
Bunu takip eden 1980 askeri darbesi ile devlet Süryani Ermeni dini temelli Kürt Vehhabiliği olan Nurcu Amerikancı çeteye devlet peşkeş çekilmiş, paralelinde PKK terör örgütü kurulmuş, ASALA tasfiye edilerek görevi bu örgüte teslim edilmiştir.1997 28 Şubat muhtırası ardından Amerikancı NATO subaylarınca halk bu Nurcu yapılanmanın iktidara taşınması için, "orduyu din düşmanı gösteren" operasyonlara imza atılmıştır.
1980'li yıllarda ABD tarafından seçilip, önce İstanbul Belediye başkanlığına oradan da bir şiir okuma sonucu verilen hapis cezası mağduriyeti ile halka mağdur olarak pompalanan Recep Tayyi Erdoğan ve partisinin iktidara getirilişi sahnelenmiştir.
Amerikalıların , Amerikan Yüzyılı adını verdikleri 21.yy dünya düzeninde coğrafyamız şekillendirmekte ortak olarak iktidara getirdikleri bu zatın görevi, 1915'de aşağıdaki yazıda belirtilen nedenlerle ertelenip bu yüzyıla sarkıtılmış minyatür gayrimüslüm devletçiklerin ilki olacak Kürdistan'ı kurmaktı.
En büyük destekçisi de onu "Amerika'nın deliğe süpürmesinden kurtaran Cüneyt Zapsu'ydu. Bu zat 1925 Şeyh Sait İsyanını çıkartan Palu'lu Şeyh Sait'in torunuydu.
03.11.2002' genel seçimleriyle iktidar edilen R.T.E ile ABD ve 22 NATO ülkesi orduları önce Afganistan, Irak, Libya ülkelerini işgal etmiş ve çıkarlarını 100 yıllığına garantiye almıştı.
Bu olaylar neticesinde Kuzey Irak'ta Barzani, Talabani Kürdistan ülkeleri ile Hakkari-Suriye sınırında bir Süryanistan kurulmuş, daha iki gün önce asırların Osmanlı düşmanı işbirlikçi Yahudi Kürdü Mesut Barzani idaresinde henüz B.M tarafından resmen tanınmamış Kürdistan Bayrağı asılarak devletin en yüksek mevkinde kabul edilmiştir.
Aynı oluşumlar malum terör örgütünden ayrılmış Kürt silahlı gruplarınca Türkiye-Suriye sınırı boyunca kurulmuştur.
Sadece Hatay ile birleşmesini engellemek için başlatılan ve R.T.Erdoğan'ı "vatansever gösterek Başkanlık seçimlerinde seçilmesini sağlamak" amacı ile bir "Fırat kalkanı" operasyonu ile gözler boyanmaktadır.
Çünkü, hazırlatılan yeni anayasa taslağı "federe devlet temeli" ile "R.T.Erdoğan'ın sınırsız sorumsuz TEK ADAM HAKİMİYETİ" üzerine hazırlanmıştır.
Bu da devletin bölüneceğinin garantisidir. Türk Bayrağının değiştirilmesi yasası da hala mecliste bekletilmektedir.
R.T.Erdoğan'in ve partililerinin şüpheli aile kökenleri yüzünden 300 yıl geriye uzanan iç isyanlar ile onları çıkartanların kökenleri araştırılmış ve bulgular tarafımdan yayınlanmıştır.
R.T.Erdoğan ile partisi AKP hükumet devleti yıkıp böleceği endişesinin haklılığını çıkartan bulguların, asırlardır devlet olmak isteyip ama İttihat ve Terakki Partisi ile ondan yetişen Mustafa Kemal ve arkadaşlarınca 1915 Ermeni Tehciri, ardından kurtarılan vatan ile bunların devlet kurma hayallerinin son bulmasının yarattığı travmaların öcünü İslami cemaat ve tarikatlar içinde devleti ele geçirmelerini tarihi belgeleri ile yaşanan olaylar ile açıkladım.
Bu travmanın yaşanmasının da sorumlularının aslında ne İttihat ve Terakki partisi ne de Mustafa Kemal Atatürk olmadığı, gene bu travmacıları bu hayalle asırlarca uyutan batılı efendileri olan Küresel Sermaye olduğunu kendileri tespit etmişlerdir.
Okuyalım;
Ermeni Soykırımının Arkasındaki Siyonistler,Yahudiler
İsmet paşa'dan"İngiliz'e Sadıkız" haberi. |
Liman Von Sanders paşa ile Çanakkale |
(Ermenilerin sürülmesi,soykırıma uğratılma kararları böyle alınmış.
Kim almış?
-Amerika'lı.İlluminati örgütünün baş patronu.
-Peki,Ermeni,Suryani,Dersim soykırımı iddia edeceğinize,hazır,sizi kışkırtmış bu zengin bu heriflerden hakkınızı istesenize?
-Yemedi değil mi?
-Köpeklik daha kolay.Mazluma saldırmak en kolayı.)
Cenazesi İzmit'e taşınırken |
Sayfadaki Alıntıları Türkçeye çeviren adilyargıç/keykubat
Buraya kadar okuduğunuz çeviri yazıda adı geçen Emmanuel Karasu,19.yüzyılda,Napolyon’un İtalya’yı işgalinin ardından general Garibaldi’nin başlattığı İtalyan Bağımsızlık Savaşı sırasında meydana gelen kıtlık sonucu yurt dışına göçmek zorunda kalan beş milyon Levanten adı verilen İtalyan Göçmenlerinden İzmir’e yerleşenlerinden “Milliyetçilik” kavramını öğrenmiş ve İtalya’ya giderek orada bu ideolojiyi öğrenmiş,ardından da Yunanistan’da Alman Habsburg hanedanından etekli bir prensin getirilerek Yunan Kralı yapılmasına karşı isyan eden ve sömürgeci güçlerin bölgeden atılması amacına dönüşen Grek Devrimci sol isyanlara önderlik etmiş, İngiliz-Alman sömürgecilerin kovulmasına hizmet etmiş bir devrimcidir.Emmanuel Dadaoğlu olarak da bilinir.Geniş bilgi için “Sola Açılan Haçlı Seferi ve Cumhuriyet ” başlıklı yazımı okuyunuz.
Kıbrıs’ta Türk,Grek devrimci kardeşliği İngiliz-Amerikan üslerine karşı saldırılarla sürmüş,İngilizlerin hilesi olan ”Kıbrıs’ın iki ülke arasında paylaştırılması” projesi gereğince Türk ve Grek ordularınca bu devrimciler imha edilmişlerdir.Ancak karşılığında Kıbrıs tam olarak ne Greklere ne de Türklere teslim edilmemiş,sinsi bir aldatmaca olarak sürmektedir.
Yahudi Cesaret Madalyası takdimi |
Kurtarıcılarına Küfüreden Milletler Yok Olmayı Hak Ederler. |
Saygılar.
Yazıdan da anlaşıldığı gibi, Osmanlı'yı yıkan Gürcü. Arap Hristiyan, Rum Hristiyan devşirmelerinden çıkan işbirlikçi hain devlet adamları ve onların ait oldukları Müslüman kimliğinde İslami Tarikat ve Cemaatler içinde gizlenen bu gizli/Kripto gerici yapılanmalar şimdi 1915 tehciri ile cumhuriyet dönemi mübadeleleri ile başaramdıkları kendilerine ait bire minyon kukla devlet hevesleri yüzünden bu günkü devleti de yıkmak için batılı dindaşları ile işbirliği içindedirler.
Ne Rönesanstan ne de Cumhuriyet dönemi çağdaş ahlaki ve hukuki değişikliklerden nasibini almamış bu dinci-kinci gerici gayrimüslüm yapılanma insanımızı orta çağın gerisinde bir yaşam tarzına mahkum etmek üzeredir.
Türk milletinin kendilerine ne soykırım ne de zulüm edecek hali olmadığını, devletin tüm idaresinin kendilerinden çıkma devşirmeler elinde olduğunu bilmelerine rağmen kendi yarattıkları masallara. yalanlara bağlı kalmakta ısrar ederek devlete millete zarar vermeye devam etmektedirler.
Devlet elden gitmektedir ve bir daha da dönüşü olmayacaktır.
Kadınlar recm edilecek, idam yasaları geri gelecek, üç yaşında kız-erkek çocuklarla evlilikler yasallaşacak, kendi başına bir kadın çocuklarına ekmek almaya dahi çıkamayacak ilkel bir rejim getirilecektir.
Atatürk cumhuriyetinin tüm kazanımları elden çıkacaktır.
Bu gün bunların ne demek olduğunu anlayamayan veya "olmaz öyle şey" diyenler anayasa oylamasında "EVET" dediklerinde son kez oy kullanmış olacaklardır.
Bir daha her şey tarih olacaktır.
Devletin kurumları, bu ihaneti değerlendirip görevlerini yapmak zorundadırlar. İşgal ettikleri makamları yüzünden, kendilerine yapılan suçlamaları "makama hakaret" sayarak muhalifleri cezalandırmak, yargı mensuplarının da kendi nesillerinin geleceklerine kendi elleriyle zincir vurmaları olacaktır.
Son 300 yıldır yapılan azınlık ihanetlerini tespit etmek ve yazmakla halkımı bilinçlendirme görevimi yerine getirdim ve vicdanen rahatım ve halkımı ikaz ettim, yapacağımı yaptım.
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinde bahsettiği "aziz vatanın bütün kalelerini zapt etmiş, tersanelerine girmiş, iktidarı ele geçirmiş, on yıllardır halkın kanını döken ve sefilliğe mahkum eden ihaneti belgeledim.
Kimseden bir beklentim yoktur.
Vatandaş olarak üstüme düşen uyarı görevimi yaptım.
Bu devlete hizmet etmiş emekli bir polis memuru olarak yapabileceğim en iyi hizmeti verdim.
En son olarak, bu kripto yapılanmalarının üzerine basıp yaşadıkları toprakları minyatür devlet hayalleri ve kukla iktidar hevesleri uğruna uğruna emperyalizme teslim edip sömürtmek yerine hep birlikte toprağımıza, özgürlüğümüze, tam bağımsızlığımıza sahip, işgalci, sömürgeci emperyal güçlere direnen bir ülke olsak daha güçlü ve daha saygın bir toplum olamaz mıyız?
Bırakın artık şu ilkel tanrılarınıza iktidar sunusu kurbanlar veren kan döken savaşlar, terör, anarşi çıkarmayı da hep birlikte huzurlu bir toplum olalım, Çağdaş hukuk, çağdaş ahlakı benimseyelim. Ülkemizin kazancı ülkemizde kalsın herkes hakkına düşen payını alsın. Yetmez mi bunca yıldır bu uğurda boşuna dökülen kanlar,verilen canlar, elden giden zenginlikler, yaşanılan sefillikler?
Takdir milletimizindir.
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc