|
Emine Erdoğan, II. Emine'dir. |
Hakkında her konuda en çok yazılıp çizilen siyasi
karakterlerimizin başında gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
kavuşamadığı bir sevgilisi olduğunu yakın zamanda bir arkadaşımdan öğrendim.
Orta okul ikinci sınıftan terk, terzi yamağı Nurcu yazar
Şule Yüksel Şenler’in şimdiki eşi Emine hanımı nasıl tanıştırdığını ve
evliliklerinde çöpçatanlık yaptığını yazdığı yazısında geçen Tayyip Erdoğan’ın
Şule hanıma söylediği bir cümlede Emine hanımla evliliğine annesi Tenzile
hanımın onay vermeyeceğini ifadesinde,“Annem katiyyen izin vermez, çünkü o beni
Karadenizli bir kızla evlendirmek istiyor” cümlesindeki Karadenizli kızı
öğrendim.
Bu Karadenizli kız Tenzile hanımın evlendirmek istediği bir
kız değil, Tayyip Erdoğan’ın epey peşinden koştuğu ama “fakirliği yüzünden”
alamadığı bir kızdır.
İlginçtir ki o kızın da adı Emine’dir ve Trabzon’un ilçesi
Of’ludur.
Kayıkçının oğlu Tayyip, bu kızın peşinde ne kadar gezdiyse
de ailesinin onay vermemesi üzerine bu aşk tek taraflı kalır ve arabesk şekilde
sonuçlanır.
Avrupa yakasında oturan, Mustafa dında zengin bir aile
çocuğu Emine’yi alır, Tayyip Erdoğan da fakirliği ile kahrolur kalır.
Kayserili Nurcu yazar Şule Yüksel Şenler’in bulduğu şimdiki
eşi Siirtli Arap Emine’yi tercihi belki de “eski “Emine”nin h atırasını
bastırabileceği zannıyla veya tesadüfi olarak gerçekleşmiş olabilir. İnsan bir
yere gelince, hakkında kendisinin bilmediği destanlar yazılması çok sık görülen
bir olaydır.
“İlk Aşk Of’lu Emine’yi” fakirliğinden güneş yanığı olmuş
ceketini bile değiştiremedinden belki de kaçıran Tayyip Erdoğanın bu olayda
kadere razı olmaktan başka yapacağı bir şeyde yoktur.
Bu gün bir istatistik yapılsa toplumun %98’inde benzer yürek
yaralarına istisnasız rastlanır.
Eski Türk filimlerinde bazen kadınların bzaen de erkeklerin
“fakirlikleri yüzünden” kaçırdıkları mutluluğun öcünü almaları üzerinde
kurulmuş yüzlerce film halen televizyon kanallarında döndürülmektedir.
|
Bu iktidar için güç arayışı, hepsi bir intikam,
kendini ispat uğruna mıydı?
|
Bu olayı yazmayı dinlediğimde hiç düşünmedim ve herkesin
başından geçen, acı veren bir olay olarak yorumladım.
Ama, Tayyip Erdoğan’ın tükenmek bilmeyen mal edinme hırsını
da bu acı hatıradan başka açıklayıcı bir bilgiye de tanık olmadım.
Daha Büyükşehir belediye başkanlığında edindiği sayısız
servetin ona yetip artarken, elan aralıksız aşırı servet edinme hırsını
psikolojik olarak da mantıken de açıklamak mümkün değildir.
Türkan Şoray’dan
Tarık Akan’a, Ferdi Tayfur’dan Ümit Besen’e ve bütün arabesk
şarkıcıların neredeyse tümünde İstanbul’a gelin ya bir zengin koca veya zengin
kadın bularak veya, okuyup girdiği bir şirketin sahibinin kızını alarak
geçmişin öcünü alan, yüreklerinin kin kaplamış, gözü başka şey görmeyen
kahramanların bir örneğidir Recep Tayyip Erdoğan.
İlk Emine’nin kimliğini yazmaya gerek yok bilenler biliyor
zaten. İkinci Emine’nin de seçilmesinde birinci etkenin adı olduğu da
ortadadır. Çocukları, torunlarıyla mutlu olsunlar, geçmiş artık geçmişte
kalmıştır.
Bu yaranın hırsıyla devlete vezir de cumhurbaşkanı da olmayı
başardı, şimdi de başkanlık babından padişahlığa da yürümektedir.
Geçmişin doğuştan getirdiği sefaletin acısını fazlasıyla
çıkartan birisi olarak, çok zorlayarak padişah da olsa, zamanı geri sarması
mümkün değildir Erdoğanın.
|
Kral Mausolosun adına yaptırılan anıt mezarlara
adını veren heybetteki
Bodrum Halikarnas Mozolesi
Adamın mezarı bile yerinden söküldü
|
Anadolu, İstanbul, üç kıtaya hükmetmiş saltanat sahiplerinin
mezarlarıyla doludur ama bunların hiç biri eski çok tanrılı dinlerdeki gibi “yarı
tanrı veya tanrı” sıfatına erişerek göklere çıkamamış, veya Mısır Ay Tanrısı Lah
(Tut) gibi zaman makinesini icat edip en eski ilk yaratılışın olduğu geçmişe
gidip ilk babası Ra'nın babası olarak zamanı değiştirememişler, toprak olup
gitmişlerdir.
Tek farkları, taştan lahitlere gömülmek ve halktan, komşu
kavimlerden çaldıkları, gasp ettikleri zenginliklerle kendilerine bu gün izleri
kalmamış anıt mezarlaar inşa ettirebilmişlerdir.
Olup olacağı da budur.
Ne güzel demiş Yunus;
Mal sahibi mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi,
Öal da yalan mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan...
Yaşam denilen süre, bizlerin doğum ile ölüm arasında toprağın
üstünde gezinerek geçirdiğimiz süredir.
Sabi din kitaplarında da “ölüm kurtuluştur, yaşam ise ruhun
kokmuş bedende geçirdiği bir mahkumiyettir, hapis hayatıdır.
|
Bütün bunları hakkınızda yazdırmanız bir intikam, kendini
zalim kayın pedere kanıtlamak için miydi?
Kedinin ulaşamayacağı ciğere sulanması gibi bir
kusurunuz olamaz mıydı?
|
Gerek dini gerekse felsefi bakımdan, ihtiyacın fazlası
zenginlik ve güç sahibi olmakta çabalamak da boşunadır, çocuklarınızın,
nesillerinizin “ben yaptım” diyebilecekleri başarılara imza atmalarına bile
haciz koymaktır.
Nesillerinize de başaracak bir şeyler bırakın ki, geçmişin
mirasyedi saltanatları içinde hem kendilerini hem de milletlerini tüketmiş
kadir kıymet bilmez nankör feodallerine dönüşmesinler.
Onlar da kendilerine ait baraşarılara imza atabilsinler.
Bu kadar zenginlik, güç, saltanat yeter.
İlk Emine ve ailesi belki gereken pişmanlıklarını
yaşamışlardır kim bilir?
Size inanıp ardınızdan gidenlere savaşlar, ölümler,
yıkımlardan ibaret kaderler biçen, duygularına dünyayı kurban eden zalimlerden
olmayınız, size yakışan,ne kadar büyük olduğunuzu kanıtlamaya çalışarak
alçalmak değil, ne kadar efendi, olgun, halk adamı olduğunuzu kanıtlayarak
yücelmektir.
Terörü yurt dışına çıkarmak, Amerikancı kripto Ermeni
Işıkçı-Nurcu yapılanmasını tasfiye etmek için geç de olsa gösterdiğiniz
dirayeti takdir etmeyen yoktur.
Biraz da partinizin adı olan “adalet” konusuna “halkı memnun
edecek şekilde ağırlık verirseniz daha da yüceltici bir çizgiye kendinizi
taşımış olacaksınız.
İnsanlarımızı istihdam edebilecek, üretime dayalı tesisler
kurmaya yönelirseniz de, buralarda çalışıp ekmek yiyecek insanlardan nesiller
boyu hayır dua da alırsınız. Ya da kendinizi de devleti de tüketirsiniz.
Öneri bizimdir.
Takdir sizindir.
Saygılar...
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/
adilyargic
/ adilyargicc