Yüz yılda bir yeryüzüne şekil vermeyi iş edinen emperyal
haçlı devletlerinin, bizi ilgilendiren Ortadoğu bataklığındaki projeleri hepimizin canını sıkıyor ve
endişelendiriyor.
Rus yayılmacılığını önlemek, İngiliz işgallerine direnen
Müslümanları tepelemek için 1901’de Hindistan'dan başlatılan İngiliz ordusunun yürüyüşü,
1901’de Afganistan’ın, 1903’te de Irak’ın işgaline başlanmasını sağladı.
Yüz yıl sonra;
2001’de Afganistan,
2003’te Irak işgaline başlanıldı.
1911’de işgaline başlanıla Cezayir, Tunus, Libya, 2011’de
yeniden işgal edildi.
1914’de Osmanlı’nın işgaline başlanıldı, 2014’te IŞİD
güçlendirildi, Türkiye’ye desteklemesi emredildi, yerel yönetimlere özerklik
getiren bölünme yasası “büyük şehir yasası” adıyla onaylandı. 2014 sonralarında
IŞİD bahanesiyle başlatılan Haçlı işgalinde Türkiye “terörü destekleyen ülke”
olarak suçlandı, savaşa zorlayan dayatmalar arttı. İlk defa ABD-NATO’ya posta
koymaya başlayan R.T.E, bölücü terör örgütünün AB-D/NATO Haçlı çetesinin “kara
ordusu” sıfatı kazandığı bir zamanda, bunu yaparak, Türkiye’nin artık ABD’nin
müttefiki olmadığı, Kürtlerin ABD’nin ebedi müttefikleri olduğu yorumlarını
getirdi ve devletin işgal gerekçelerini oluşturdu.
Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan ile başbakanın çıkışları, devleti
kurtaran değil batıran çıkışlar olarak tarihe geçecektir.
Terör örgütü, “çözüm sürecinin yürümemesi” bahanesiyle, her
gün asker, polis öldürmekte, Kürtçe okullar açmakta, valiler, kaymakamlar
atamakta, polis, zabıta okulları açmakta, yollarda güvenlik uygulamalarından
vergi toplamaya, devlete ait bütün kurum ve kuruluşları bürokratlarına kadar
tasfiye etmekte, mahkemeler kurmakta, yargı kararları vermekte, sınır
boylarında mayın temizliğinden tel örgülerin kaldırılmasına, sistemli Kürt,
Ermeni, Süryani, Yahudi göçlerinin yapılmasını organize etmektedir.
Bütün bunlar olurken, onları bu günlere getiren hükümet de
çabalarının meyvelerinin yeşermesini gururla seyretmekteyken, hala Suriye’nin
işgalinde önerilerinin kale alınmadığı gerekçesiyle çıkışlar yapmaktadır.
Diğer yandan Rusya’nın, Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğü,
Esat rejimi ile işbirliği yapılması önerilerini andıran çıkışları da sanırım
ordunun baskısıyla dile getirmektedir.
İsmet paşa ile başlayan, İngiliz-ABD’ye dönsek Rus, Menderes’te
olduğu gibi Rus’a dönsek ardımıza İngiliz-ABD haçlı tekmeleri yeme
alışkanlığımızdan hala taviz vermemekte de direniyoruz.
Hem içeriden, hem dışarıdan böylesine bölücü, yıkıcı, dindar
ve kindar bir Haçlı Seferini bu devlet, bu idarecilerle, “sağ-salim”
atlatabilir mi?
Bunu halkın olaylara tepkileri belirleyecektir.
O tepkiler de hep aynı aydın kesimin çabalarıyla belirli bir
kesime hitap edebilen tepkiler olarak kaldığından, halkın ülke ve dünya
gerçeklerini görmesi engellendiğinden, halkın yılgınlığından bir tepki
gelebilir mi endişesi de yok değil.
Aklıma bir zamanların enkırmanı Reha Muhtar geldi.
Haber programlarını açarken;
“Nerde bu devlet nerde bu millet ?” sloganını kullanırdı.
Her sıkılan bu sloganı bir şekilde kullanırdı.
Ben bile bu sloganı çok kullananlardan birisiydim.
“Nerde bu devlet, nerde bu millet, nerde pijamalarım, nerde
benim karılarım?” şeklinde kullanırdım.
Haçlı işgalinin başlamasıyla mabadı kabarmış, işbirlikçi
ayrılıkçı, bölücü hareketin iyice azdığı, sistemli demografik yapıya yönelik
göçlerin yapıldığı, güvenlik güçlerinin sahipsiz bırakılıp boyunlarının
bastırıldığı, hain bürokratların koltukları, çıkarları uğruna her şeyin üstüne
yattıkları, halkın şaşkınlaştığı, hainlerin galeyana gelip coştuğu, devletin
ise sindiği bu dönemeç, en tehlikeli dönemeçtir. Bunu sağ salim atlatabilirsek
büyük tehlike atlatmış olacağız.
Aslında, sorunun kaynağı tek kutuplu döneme geçiş olan
1980-1990'larda askeri cunta ile Turgut Özal'ın, ABD derin devleti ile
hazırladığı siyasetlerin faturasını ödediğimizi de hepimizin bilmesi,
hatırlaması gerekir.
AB-D’nin “tek kutuplu dünya” şartlarına göre yaptığı proje,
Rusya’nın 2008’de Rus-Gürcü savaşıyla yara aldı, bu güne kadar süren
Putin-Medvedev demokratik çarlık rejimiyle sona ermiştir.
Şimdi soruyorum;
Dünyanın “çift kutuplu siyasete dönebileceğini” hesap
edemeyen,, devleti yıkıp, bölecek, günümüzün haçlı işgalinin kara ordusu olmak
üzere olan PKK Kürt ordusunu devlet eliyle kurup, kollayan, büyütenler çok
mutlu musunuz?
Bütün bunlar yapılırken, varlığı görünmeyen ya da görünen,var
olan bir devlet var mıydı?
Nerde bu devlet, nerde bu millet, nerde bu bürokrasi, nerde
bu ordu.... ?
Bu dönülmesi en zor dönemeç, sinerek mi dönülecek?
Alaeddin Yavuz
keykubat /
adilyargic/
adilyargicc
Yüz yıl sonra;