Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Nisan 2011 Cumartesi

TARIH BOYUNCA BOGAZLARIN,KANALLARIN TARIHLERI



MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE  BOĞAZLAR, KANALLAR ve İSTANBUL


Başbakan RE.T.E.’nin (RITE) son günlerde açıkladığı “Çılgın Proje” yüzünden hazırladığım bu yazı ile hem İstanbul’un hem de dünyadaki bütün kanallar ve boğazların yaratılış veya inşa gerekçelerini bulacaksınız.

Proje mi başbakan mı çılgın? Gerisine siz karar vereceksiniz!
Başbakanın Mason Dostları

İstanbul denince, antik çağlarda, Yahudiler gibi “tüccar” oldukları için “aşağılanan, horlanan” kavimlerden olan ve kendilerinin kafasına vuran her milleti de “kendilerinden yapan” milletin yani, Grek efsaneleri olmadan olmaz. 

İşte gene Greklerin kafasına vurmuş, Hititlilerin başlattığı demir çağının gereklerine göre demirden savaş araçları kullanan Dor’ların hikayesi ile İstanbul tarihine başlayalım.

Dorlar (Grek-Dorieis) Hint-Avrupa kökenli bir kabiledirler. İ.Ö 1200’lerde Grek yarımadasına akınlar düzenleyerek Tun çağı Miken uygarlığını yıkmışlardır. Hititlilerle başlayan demir çağı silahlarını kullanarak istilalarını gerçekleştiren Yunanistan’da Mora yarımadasında bulunan Argos şehrine yerleşmişlerdir. Argos’tan  Akdeniz’e açılarak Girit ve Rodos adalarına yerleşmişlerdir. Bölge halkları arasında kültürel bağları koparan Dor’ların ardından dört asır süren bir karanlık çağ başlamıştır.

DORLAR-DOR KRALI BİZAS'IN EFSANESİ ve BİZANSİYON'UN KURULUŞU;

Güneş Tanrısı Helios (Güneş)
Mısır kökenli tanrıları kendilerine uyarlamakla ünlü olan Greklerin millileştirdikleri Tanrı Hyperion (Hiperyon) ile Theia (Siya)’nın oğlu olan Grek güneş tanrısı Helios’a (Helyos) tapınmaktadırlar. Mısır ve Fenike ürünlerini satarak İ.Ö III. yy. da zenginliklerinin zirvesine çıkmışlardır. Makedonya Kralı Demetrios’un Rodos’u kuşatmasına karşı başarıyla direnerek onu yenmelerinin anısına İ.Ö.281-280’lerde Rodos adasına diktikleri boyu 32 metreyi aşan, liman girişinde, ayakları iki mendirek üzerine oturtulmuş, altından ticaret gemilerinin geçtiği Güneş Tanrıları Helios’un heykelini dikerler. Bu heykel tarihçi Heredot’un belirlediği dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen meşhur Rodos heykelidir. Heykeltraş lindoslu Khares tarafından tunçtan yapılmıştır. Heykel MÖ 225 veya 226`daki meydana gelen bir depremde yıkılarak bir daha onarılamadığından birkaç asır yan yatmış halde bırakılmıştır.

Dor’lar Anadolu’ya da geçerek günümüzün Muğla- Datça yarımadasının ucunda Knidos adında bir liman kenti de inşa ederler. Rodos’ta kurdukları okullarda kolonici ve tüccar olan bir kavim için en gerekli  olan, güzel konuşma (Hitabet)ve Felsefe  eğitimine ağırlık verdiler. Bu okulları Knidos’a da taşıdılar. Her yıl Helicia (Helisiya) muhtemelen Güneş Ayini anlamına gelen dini törenlerinde “dört atın” koşulu olduğu bir savaş arabasını denize bırakmanın öne çıktığı dini ayinler düzenlerlerdi. İnançlarına göre bu savaş arabasıyla uçarak dünyayı gezen- gözetleyen Güneş tanrılarına araba hediye ederek onu hoş tutmuş oluyorlardı.
Bir diğer Dor şehri olan Megara bu günkü Yunanistan’ın Attika bölgesinde bulunan antik bir kenttir. Sokrates’in zamanında yapılan Pelopenez savaşı sırasında Ispartalıların müttefikidir.
Mora Yarımadası yanında Megara Haritası

Denizler tanrısı İnahos’un kızı olan İo, cinsi sapık olan baş tanrı Zeus’un gönlünü kaptıracak kadar güzeldir. Eşi Hera’dan gizlice İo ile buluşmaya başlayan Zeus bir gün karısının sıkı takibi sonucu yakayı ele vermek üzereyken kendisini bir buluta İo’yu da beyaz bir boğaya çevirir. Dümeni yutmayan Hera ille de boğayı Zeus’tan ister ve alınca da anlamı “Her Şeyi Gören” demek olan Argos Panoptis adlı ve İo’nun da kız kardeşi olduğu belirtilen yüz gözlü, uykudayken bile birkaç gözü açık olan bir canavarın gözetimine bırakır. Baş tanrı Zeus ta hileci tanrı ve tanrıların habercisi olan Hermes’i  bu canavarı öldürmekle görevlendirir. 

Hermes te daha doğduğu gün ağabeyi Apollon’un öküzlerini çalarak bir mağaraya saklamış, orada bulduğu bir kaplumbağanın kabuğundan lir, barsaklarından da tellerini yapmıştır. Ağabeyinin şikayeti üzerine baş tanrı Zeus tarafından hırsızlıktan yargılanırken çaldığı lir ile Zeus’u büyülemiş, ceza alacak yerde tanrıların habercisi olarak ödüllendirilmiştir.

Bizas ve eşi
Böylece musikinin de tanrısı olduğundan, lir çalarak Argos’u  uyuttuktan sonra öldürür. Yeni bir taktik geliştiren Hera da boğaya bir sinek musallat ederek onu sürekli rahatsız ettirir. İstanbul boğazının vadisinde dağlara başını çarparak Sinekten kurtulmaya çabalayan boğa da Karadeniz’in sularını tutan dağı yıkarak suların aşağıya akmasına neden olur. Böylece Marmara ve Akdeniz ortaya çıkar. 

İstanbul boğazının bu yüzden adı da "Bosphorus"tur. Yani "Öküz-Boğa Geçidi" .
Boğaz’ın sularını yüzerek geçen boğa-İnek  (tanrı-çalar çift cinsiyetlidir) Keroessa adında bir kız çocuğu doğurur.
Kız büyüdüğünde denizler tanrısı Poseidon ile evlenerek Bizas’ı  başka bir rivayete göre de Herkül’ü doğurur. Bu karışıklık Grek mitlerinin çağlar içinde, değişik bölgelerde farklı anlatılması yüzünden birbirleriyle iç içe geçmesinden ileri gelmektedir.

Bu rivayete göre Zeus’un torunu olan Bizas, zayıflayan ticaretlerini geliştirmek için kahin Delfi’ye danışır. Delfi  yaptığı kehanetinde Bizas’a yanına denizcilerini alarak kuzeye doğru yönelmesini ve orada “Şeytanın görmeyi unuttuğu yer”  olarak tanımladığı bir bölgeye kolonisini kurmasını söyler.

Askerlerinin gemilerine yükleyen Kral Bizas İ.Ö.667’lerde İstanbul Boğazına kadar gelince, gözüne ilk çarpan bu günkü Anadolu yakasındaki Kadıköy’ün içlerinde E-5 karayolu bitişiğinde bulunan Fikirtepe’ye yerleşerek Calcedon (Kalsedon) adında bir koloni kurar. 17 yıl burada kaldıktan sonra kahin Delfinin aslında bu bölgeyi kastetmediği kanaatine vararak karşıya geçerler ve günümüz Eminönü ilçesine, surları Kumkapı- Küçük Ayasofya Kilisesi arasından başlayıp Çemberlitaş’a uzanarak oradan Yeni Cami önündeki Haliç Köprüsü yakınlarında biten ikinci şehri inşa ederler. 
Kadıköy- Fikirtepe Kalsedon
Bu yeni şehre de krallarının adı olan “BİZAS” tan gelen BİZANTİON (Bizansiyon) adını verirler. İ.Ö 196’da İmparator Septimus Severus (193-211) Roma İmparatorluğu idaresine geçen şehrin surları Yenikapı-Aksaray- Fatih- Fener Rum Patrikhanesi çizgisine çekilmiştir. Daha sonraları İmparator II.Teosidiyus tarafından da onarılmıştır. Bu surlar günümüzde mevcut olmayıp harita üzerinde varsa da halen her iki imparatorun adıyla anılmaktadır.

İ.S. 11.Mayıs 330’da Roma İmparatoru I. Konstantin (272-337), Bizantion’u imparatorluğunun yeni başkenti olarak belirlemiş “Nova Roma- Yeni Roma) adıyla yeniden yedi tepe üzerine kurmuştur. 

Günümüz Sultanahmet Camisi önünde dikilitaşların ve Alman Çeşmesinin bulunduğu yerde, Yaklaşık 100.000 kişi alabilen Hipodrom ile birlikte o dönemde şehir adeta yeniden inşa edilmiştir. Daha sonraları şehir imparatorun adı Konstantin ile birlikte anılır olmuş ve Arap tarihçilerinin kayıtlarında da, Hz.Muhammed’in hadislerinde de şehrin adı “Kostantiniye” şeklinde geçmektedir.

Günümüzde halen restore edilmiş haliyle kalıntıları var olan Yedikule’den Topkapı- Fatih Suriçi’nden Haliç Köprüsüne uzanan büyük duvarlar da Konstantin Duvarları adıyla anılmaktadır. Topkapı Surları olarak da bilinirler.
Roma imparatorluğunun tek merkezden idaresini zorlaşması ve diğer uyuşmazlıklar sonucunda Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrılan Roma imparatorluğunun ömrünü uzatacak olan Batı Roma’nın (İ.Ö.395) başkenti ilan edilmiştir. 
Bizans'ın Kuruluştan itibaren üç kez genişleyen surlarını gösteren harita
İran kökenli Mecusiliğe, Zerdüştlüğe, Grek tanrılarına kökleri dayanan Roma Dini, halkının “Allah’ın seçtiği kutsal kavim”  olduklarına olan inançları yüzünden, İranlılara karşı ordularını sevk edememesi üzerine kendine has yeni bir din arayışına geçen Bizans İmparatorluğu, İmparator Flavius Teosidiyus (401-450) döneminden itibaren “sapıklık-ateistlik” olarak niteledikleri Hıristiyanlığa sıcak bakmaya başlamıştı. 

İ.S. 325 Nicea (İznik) Konsülünde alınan kararla, devletin dinin Hıristiyanlık olarak belirleyen İmparator Konstantin ve ardından gelen imparatorlar, Jüstinyen (İ.S.482-565) dönemine kadar diğer dinlere mensup halklarının da dini önderleri sayıldılar. 

Hıristiyanlığın resmi devlet dini kabul edilmesi ile Jüstinyen dönemine kadar özellikle Grek ve Anadolu halkları üzerinde çok ağır vergiler ve işkencelerle yeni dine halkı zorlayan Bizans, halkın çoğunluğunu Hıristiyanlığa geçirmeyi ise İ.S.532’de Jüstinyen’in tahta geçtiğinde Hıristiyanlığı imparatorluğun “tek resmi dini” ilan edeceğini öğrenen muhalifleri (Yeşiller) ile yandaşlarının (Maviler) arasında çıkan Nika İsyanını yandaşlarının kazanması sonrasında başlatacaktır. 

Nika (Grk-Kazan-Fethet) İsyanı;

İmparator Jüntinyen

İstanbul’un Grek kurucusu Bizas’ın geldiği Dor şehrinden getirilmiş güneş Tanrısına ibadet anlamına da gelen Hipodrom’da savaş arabaları ile yapılan yarışlara ve dövüşlere şehrin aristokrat aileleri katılabiliyorlardı. Bu aileler dört ayrı renkle ifade edilen dört takım kurmuşlardı. 

Jüstinyen’in Hıristiyanlığını bilen bu partiler ilk önce ona karşı birleşerek onun yerine eski imparator I.Anastasiyus’un yeğeni olan Hypatus’u (Hipatus)imparator ilan etmek için isyanları başlattılar. Daha sonra Jüstinyen Hipodrom’a giderek Kırmızı ve Mavilere altın, para dağıtarak tarafına çekmeyi başardı.

İmparator Jüstinyen’in destekçileri olan dernekler Mavi ve Kırmızı renkli dernekler olup “Maviler” adını, muhalifleri de Yeşil ve Beyaz renkli dernekler olup Yeşiller adını almışlardı. On binlerce insanın öldüğü, şehrin bütün önemli yapılarının tahrip edilip yakılıp yıkıldığı bu isyanın sonunda galip çıkan Jüstinyen yandaşlarının başarılarıyla bastırılan Yeşiller Hipodromdaki dikilitaşın dibinde toplu olarak başları kesilmek suretiyle idam edilmişlerdi. 

İdam edilen yeşillerin sayısının 40.000 kişi kadar olduklarını Mısırlı tarihçi Zahi Havas’da TRT2’de 1987’lerde yayınlanan bir arkeoloji programında açıklamıştı. Ayrıca Zahi Havas, tarihçi Heredot’un dünyanın yedi harikasından birisi olarak saydığı meşhur Zeus Heykeli’nin de Hipodrom ile adliye arasında, tam Mehmet Ağa camisinin arkasındaki bir çukur bulunduğunu, bu isyan sırasında Hıristiyanlık yanlıları olan Maviler tarafından tahrip edildiğini de belirtmiştir.

İstanbul’un tarihinde dönüm noktası olan olaylardan birisi de 1204’deki Latin istilasıdır.1189-1192 yılları arasında gerçekleştirilen III. Haçlı Seferinde haçlılar sınırlı başarılar elde ettiler.

 1197’de Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü haçlılardan geri alması üzerine durumu kabullenemeyen Vatikan kilisesi Selçukluların Anadolu’da hakimiyetleri karşısında sürekli güç kaybeden Doğu Roma imparatorluğunun zayıflığından yararlanmak ve kafir olarak ilan ettikleri Ortodoks Hıristiyan Kilisesini de silmek üzere IV. Haçlı Seferini Roma Katolik Kilisesinin temsilcisi Papa III. İnnocentious’un 1198’de papalıkta verdiği vaazın ardından başlattılar. III. Haçlı seferinde İngiltere kralı Aslan Yürekli Rişar’ın önerisi üzerine Müslümanların “zayıf karnı” olarak tanımladıkları Mısır üzerinden sefer başlatma kararı alınmasına rağmen Venediklilerin itirazı üzerine sefer Avrupa üzerinden başlatıldı. 1204’de Latin orduları olarak da anılan Haçlı orduları İstanbul’u işgal ettiler. Orta ve Batı Marmara’dan Trakya, Selanik’ten Mora Yarımadasına kadar olan sahil bölgelerinde 1204-1261 arasında Latin İmparatorluğunu ilan ettiler.
Papa III.İnnocent

İşgal boyunca İstanbul’u ve Bizans halklarını acımasızca yağmalayan Latinler büyük nefret uyandırdılar. Her yanda kendilerine karşı çıkan isyanlar gittikçe arttı ve İznik Rum İmparatoru Mihail Palayologos’ın 1261’de Latinleri çıkarıp kendisini Bizans İmparatoru ilan etmesiyle işgal son bulmuştur.

29 Mayıs 1453’de Fatih Sultan Mehmet’in ordularınca İstanbul’un fethinde kalın surları yıkmakta kullanılan topun “yıkılmaz” denilen Bizans surlarını yıkması üzerine şehirlere sur yapmanın bir gereği olmadığı inancı yerleştiğinden kale surları onarılmamış geçen zaman içinde yapılan inşatlarda “hazır taş kaynağı” olarak işe yaramıştır. Bu olay üzerine bütün dünyada şehirlere sur yapılması da terk edilmiştir.

Fetih Osmanlı imparatorluğunun başkenti olarak yaşamını sürdüren şehir, I.Dünya Savaşından yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğunun 30.Ekim.1918 Mondros Ateşkes Antlaşması ile teslim olmasını takiben 13 Kasım 1918’de Haçlı Orduları-Galip Devletler tarafından işgal edilmiştir.

15 Mayıs 1919’da, I.Dünya Savaşına Amerikan halkını ikna etmek için “Müslümanlarca kıyılan Hıristiyan Ermenilerin haklarını koruma” mazeretine bağlı kalmak ve kendi kamuoyunu tatmin etmek isteyen, bu nedenle doğu Anadolu’da Ermenistan, batı Anadolu’da Yedi Kilise bölgesinde (Ege ve batı Akdeniz bölgeleri) bir Grek hakimiyeti kurmak isteyen Amerika’nın isteği üzerine ülkemize saldırtılan Grek ordularının, 30 Ağustos 1922’ de Başkomutanlık Meydan Savaşının (Sakarya Meydan Muharebesi) kazanılmasını 09.Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla son bulması üzerine Türk orduları işgalci galip devletlerin ordularının idaresinde bulunan Çanakkale ve İstanbul boğazlarına dayanmıştı.
Sevr Haritası

Atatürk bundan sonrasını, yeni dünya düzeninin siyasi şartlarını belirleyen Vilson ilkelerine dayanarak savaşla değil antlaşma ile çözmek istemiş ve öyle de yapmıştır. 03 Ekim 1922’de Bursa’nın Mudanya ilçesinde İsmet paşanın başkanlığında bir heyet işgal ordularının ülkemiz topraklarından çıkarılmalarıyla ilgili olarak görüşmeye başlamıştır. Mudanya Mütarekesi olarak da bilinen bu görüşmeler İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının dışındaki diğer konuların çözülmesi geri kalan sorunların Lozan’a bırakılması ile 11 Ekim 1922’de sonuçlanmış,13 Ekim’de de antlaşma imzalanmıştır.

Bu olaydan sonra yeni devletin temellerinin atılmaya başlanmış, antlaşma gereğince 06 Ekim 1923’de işgal kuvvetleri şehri Kuvay-ı Milliye ordusuna teslim etmiştir.

13 Ekim 1923’de TBMM’nin, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin başkenti olarak Ankara’yı ilan etmesiyle İstanbul İ.S.330’dan beri devam eden aralıksız 1593 yıllık başkent olma özelliğini kaybetmiştir.


Boğazların ve Kanalların Kısa Tarihçeleri;

Tarihte sulama amaçlı en eski kanalların, Irak Mezopotamya’da İ.Ö.4000’lere  ve Pakistan ve Kuzey Hindistan’da İ.Ö.2600’lere,Ahmedabad’ta Girnar havzası İ.Ö.3000’lere, Mısır Nil kıyısındaki  Asvan ise İ.Ö.2283’lere, Çin’de Hong Gou (Beyaz Kazlar Kanalı) İ.Ö.480’lere,İmp.Yang Guang’ın İ.Ö 605-609’da kazdırdığı,Pekin ile Hangzou şehirlerini bağlayan, en dar yeri 30m.olan, 1794km ile dünyanın en uzun kanalı olan Büyük Çin Kanalı’dır. 

İstanbul, Çanakkale, Cebeli Tarık Boğazları;

Aslında Grek olmayan Ama Greklerin kendilerine mal ettikleri Dor kralı Bizas’ın Grek mitleriyle harmanlanmış hikayesinde İstanbul boğazının oluşumunu anlatmıştık. 

İstanbul ve Çanakkale Boğazları
Zinanakar Grek Tanrısı Zeus’un karısı Hera’ya suçüstü yakalanmamak için sevgilisi İo’yu beyaz boğaya çeviren Zeus’un numarasını yutmayan Hera’nın boğaya ettiği zulüm sonucu Boğazı tutan dağların boğanın boynuz darbeleriyle yıkıldığını o zamana kadar deniz seviyesinin altına yüksekliğe sahip Marmara, Ege ve Akdeniz coğrafyasının, Karadeniz’i tutan dağların yıkılmasıyla sular altında kalışını hatırlayalım. Bu tarihe kadar Mısır ve Grek halkları ve Avrupa halkları karışık olarak bu çukurda birlikte yaşarlarmış. 

Bu tufan felaketiyle bölgede sayısız insan yok olmuştur. Bu efsanenin diğer bir anlatılış şekline göre İo’dan doğan yarı tanrı Herkül’dür. Zeus ona tanrısal güçler bahşetmiştir. 

Onun da tanrılar arasına katılması istenilir ama Hera bu zina çocuğunu sevmez ve sürekli zorluklar ölümcül sınavlarla onu Tanrılar arasında girmekten alıkoymaya çalışır. Bu engellerden birisi de Cebeli Tarık Boğazıdır. Herkül’ün Avrupa ve Afrika kıtalarını ayırarak Akdeniz’den Atlantik okyanusuna geçit yapması istenir. O da devleşerek iki kıyayı ayırır. İnsanlar geçsin diye de dev sütunları denize çakarak taştan bir köprü yapar. Bu yüzden Grek efsanelerine göre tarihi yazan Avrupalılar Cebelitarık boğazını “Herkül’ün Sütunları” adıyla anmaktadırlar.

Evliya Çelebi’nin Grek kökenli Arap kaynaklarından tespit ettiğine göre de İstanbul Boğazının açılmasını İzmir Kadife Kale’yi kuşatan Büyük İskender’in burayı almakta zorlanması üzerine danışmanlarının verdiği talimatla Karadeniz’i tutan dağların kazılarak yıkılması sonucu meydana gelen tufanla bölge halkı ve Kadife Kale’nin kralının orduları yok edilir. Boğazlar, Marmara, Ege ve Akdeniz böyle oluşmuştur. Hatta Evliya Çelebi çağının yakın geçmişinde Mısır’dan Kıbrıs adasına dağların sırtlarından oluşan bir karayolu olduğunu ve zamanla Akdeniz’in dalgalarıyla yıkıldığını anlatır. Cebeli Tarık boğazına da gene “Herkül’ün Sütunları” dendiğini de yazar.

Korint Kanalı;
Korint Kanalı

Yunanistan Mora Yarımadasını Avrupa’ya bağlayan kesimin 1881 1893 yılları arasında Ege Denizini Adriyatik denizine bağlamak amacıyla inşa edilmiş 6,3 km uzunluğunda derinlikleri “8” m ile “84”m arasında değişen genişliği düzensiz, geçişlerin tehlikeli olduğu bir kanaldır. Günümüzde geliştirilen Navigasyon (yol bulma) teknolojisi sayesinde kullanışlı hale gelebilmiştir. Büyük gemilerin geçişlerine uygun olmadığından tercih edilmemektedir. Günde ortalama 30 gemi geçişi yapıldığı yazılır.

Süveyş Kanalı;

Süveyş Kanalı’nın ilk projesinin Rusya’ya kadar Avrupa’yı, Somali’ye kadar Afrika’yı ve o zamanın dünyasının fatihi olan Firavun Sesostris diğer adıyla Senusret olduğu kanalın Acı Göl ve Timsah Gölü bölgesine kadar kazıldığı hatta dar bir geçit de açıldığı Strabo, Eflatun, Herodot  kaynaklarında geçmektedir.  Senusret’in kanalı Nil’den Kızıldeniz’e bağlanan 60.km’lik bir kazıyı gerektirmekteydi.
Süveyş Kanalı uydu resmi

İleriki dönemlerde 26.Mısır Hanedanının Firavunu II.Necho (Neku- İ.Ö.610 BCE – 595) döneminde Bubastis,Tumilat Vadisi ve Heroopolis (Süveyş) Körfezi arasında kazıldığı ancak Pers İmparatoru büyük Daryus’un “nehir sularının deniz suları ve toprakla karışarak kirleneceği ve tabiatın dengesini bozacağı gerekçesiyle kazıyı engellediği” Aristo’nun Meteoroloji adlı eserinde geçmektedir.
Kynk-M. J.M. Le Père, ingénieur en chef, inspecteur divisionnaire au corps impérial des ponts et chaussées, membre de l'Institut d'Égypte, p. 21 – 186
Montet, Pierre. Everyday Life In The Days Of Ramesses The Great (1981), page 184. Philadelphia: University of Pennsylvania Press.
Silver, Morris. Ancient Economies II (Apr. 6, 1998), "5c. Evidence for Earlier Canals."

1886’da Fransız Ferdinand de Lesseps’in oğlu Charles de Lesseps’in Süveyş’İn 130km  uzağında Kabret’te bulduğu çok iyi korunmuş pembe granitten yapılmış bir anıta Shaluf Stele (Şaluf Stele’si) adı verildi. Bu stele anıtta, Büyük Daryus’un (İ.Ö 522-486) Neku dönemindeki Süveyş Kanalını faaliyete soktuğunu v e kanalın İran, Kızıldeniz, Mısır ve Akdeniz arasında gemi taşımacılığını amaçladığı belirtilmektedir.Neku’nun kanalının Asur Kralı Nebukadnezar tarafından engellendiği yazılıdır.

Farsça olan anıt yazıtlarının tercümesinde;
“Kral Daryus diyor ki; Ben İran’dan yola çıkmış Mısır’ı fethetmiş bir Persim. İran’da başlayan denizin Mısır’a bağlanması için Mısır’da akan Nil adlı Nehirden bir kanal kazılmasını emrettim. Bunun için Mısır’dan İran’a gemilerin gidebilmeleri için bu kanalın kazılmasını emrettim”. Demektedir.
Kynk-William Matthew Flinders Petrie, A History of Egypt. Volume 3: From the XIXth to the XXXth Dynasties, Adamant Media Corporation-S.366
Barbara Watterson (1997), The Egyptians, Blackwell Publishing-S.186
Süveyş Kanalının sağladığı kolaylık ortada!

Hindistan Otoyolu” olarak da bilinen Süveyş kanalı projesi 1798’de Fransızların Mısır’ı işgal etmesinin ardından 1799’da Fransa’dan orduyla birlikte gelmiş olan haritacılar, coğrafyacılar, mühendisler ve bilim insanları yaptıkları araştırmalarda bölgede daha önce “kanal kazısı izlerine” rastladıklarını rapor etmişlerdir. Raporlara dayanarak Napolyon Bonapart tarafından hayata geçirilmek istenmiş ve ilk “olabilirlik (fizibilite) raporu hazırlatılmıştır.

1798-1802 arasında süren İngilizlerin Fransız donanmasını İskenderiye limanına gömmesi , Avusturya ve Rusya’nın da İngiltere-Osmanlı yanında yer alarak Fransa’ya savaş açmalarının ardından gelen yenilgilerle ile Fransa’ya zor kaçan Napolyon’un ardından Mısır, İngilizlerin Osmanlı’ya verdiği en yeni top ve silah teknolojisi ile desteklenen Osmanlı Ordusunun, koalisyona katılan Avusturya, Rusya’nın ve İngilizlerin ortak çabalarıyla 1802’de Fransızlar bölgeden temizlenmiştir.

Daha sonra “yarı Osmanlı yarı İngiliz” görünümlü bir idareye kavuşturulan Mısır zamanla İngiliz sömürgesi haline gelmiştir.  1859’larda başlatılan kazılar on yılda tamamlanmış ve kanal 164 km uzunluğu, en dar yeri 300m. Olan genişliği ile "deniz seviyesinde” inşa edilmiştir. Bu kanal sayesinde Avrupalı ticaret gemileri Asya ve Pasifik ülkeleri ile olan taşımacılık işlerinde Afrika kıtasını dolaşmaktan kurtulmuşlardır. 

Panama Kanalı;

Panama Kanalı
Kuzey ve Güney Amerika kıtalarının tam ortasında bulunan dar bir toprak parçası üzerinde bulunan Panama devleti toprakları üzerinde ABD tarafından inşa edilen kanal I.Dünya Savaşı arifesinde tamamlanmıştır. Deniz seviyesinden 28m yükseklikte bulunan kanal deniz suyu ile doldurulup boşaltılan havuzların düzenli bir şekilde çalıştırılmasıyla taşımacılık yapmaktadır. Bu kanal sayesinde ticaret gemileri bütün Güney Amerika kıtasını dolaşmaktan kurtulmuşlardır.77.km uzunluğundaki kanalın inşaatında 27.500 kişi sıtma, sarıhumma gibi hastalıklar ve iş kazaları sonucu ölmüştür. Yılda 14.000 kadar geminin geçtiği belirtilmektedir.

İlk kez 16.yy.’da  1534’de Kutsal Roma Germen İmparatoru V.Caharles tarafından kazılması düşünülen kanalın Fransızlarca kazılmaya başlanıldığı yıl 1880’dir. İnşaat sırasında 21.900 kişinin sıtma, sarıhumma ve toprak kaymaları yüzünden ölmesi üzerine kazı iptal edilmiştir. Kanaldan geçiş yaklaşık “9” ile “10” saat kadar sürmektedir.1999’dan beri Panama hükümetine ait Panama Kanal Otoritesi adlı kurum tarafından yönetilmektedir.

Nehir Taşımacılığı Merkezli Diğer Kanallar;

Fransa Kanalları (150 kadardır)

Hollanda Amsterdam Kanalları (Başlıca 10 tane kanaldan oluşur.)

Almanya Kanalları (Ülke içindeki nehirler üzerine kurulmuş 42 Kanaldan oluşur.)

İrlanda Kanalları (K.İrlanda ve İrlanda Cum.lerinde inşa edilmiş 13 kanaldan ibarettir.)

Rusya Kanalları ( Hazar Denizinden Baltık ve Beyaz Denize bir çok nehir üzerinde  21 kanaldan oluşur.)

İngiltere Kanalları (Nehirleri su kemerleri ile bağlayan sistemlerle beraber 100 adettir. İskoçya 9,Galler ,8 toplamı 117 kanaldır. Bunların dışında taşımacılık yapılamayan 52 kanal daha vardır.

Kanada Kanalları (Ontariyo Gölü,Yeni skoçya ve İngiliz Kolombiya’sında  toplanan 12 kanal vardır. Ayrıca 3 tane de kullanılmamaktadır.)

Amerika Kanalları   (Taşımacılık yapılabilen nehir kanalları ve Panama dahil 35 kanaldır. Taşımacılık dışı 75,25 tane sulama-endüstri amaçlı, 5 tane de doğal kanal vardır. Toplam 140 kanaldır)

İkinci Boğaz Projesi;

28 Nisan 2011 günü başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Çılgın Proje” adıyla açıkladığı İstanbul’a II.Boğaz”  projesi ile ilgili konuşmasından yapılan bazı alıntılara dikkat edelim;

“Ecdadımız Abdülmecid, 1856 yılında bir proje hazırladı, boğazın altından geçiyordu. O başlayamadı, projeyi tamamlamak biz torunlarına nasip oldu. Dedelerimize diyoruz ki, ruhunuz şad olsun, siz bize ışık verdiniz ve biz o izde yürüyoruz. Marmaray'la kalmadık, onun hemen güneyinde ikinci bir tüp geçidin temelini attık, araçlar için. 2013 sonunda Marmaray, 2014'te de diğer tüp geçidi bitiriyoruz. Türkiye hazır, hedef 2023.”






















“İki yarım ada ve bir ada oluşacak. Karadeniz ve Marmara arasına yaklaşık 45-50 kilometre uzunluğunda bir kanal yapıyoruz. İstanbul'a 'Kanal İstanbul'u kazandırıyoruz.
Panama, Süveyş kanalıyla kıyas dahi kabul etmeyecek yüzyılın en büyük projelerinden biri için kolları sıvıyoruz.
Kanalın su derinliği yaklaşık 25 metre, genişlik 150 metre civarında olacak. Taban genişliği ise 120 metreyi bulacak. Kanaldan bugün dünyanın en büyük gemileri geçebilecek.
Kanal üzerine inşa edeceğimiz köprülerle kara ve demiryolu ulaşımı hiçbir kesintiye uğramayacak. Üçüncü köprünün bağlantı yolları da bu kanal üzerinden geçecek.

İstanbul Boğazı'ndan günde ortalama 149 gemi geçiyor ve yeni kanal deniz trafiğini artıracak. Şu anda gemilerin Boğaz'dan geçmek için bekleme maliyeti yıllık 1.4 milyar doları buluyor, bu maliyet ortadan kalkacak.”

Oysa başbakanın bu projesinin Hürriyet Gazetesi'nin 18 Ocak 1994 tarihli sayısının birinci sayfasında "Ecevit'ten mega proje" olarak açıklandığına tanık olmaktayız.

Şimdi de 10 Ağustos 1920’de Fransa Paris’e 3. Km uzaklıkta bulunan Sevres şehrinde imzalanan meşhur “Traite de Sevres” olarak da bilinen Sevr Antlaşmasının İstanbul, Boğazlar ve Trakya ile ilgili hükümlerine bir bakalım;

1-·  Sınırlar (madde 27-36): Edirne ve Kırklareli dahil olmak üzere Trakya'nın büyük bölümü Yunanistan'a, Ceyhan, Antep, Urfa, Mardin ve Cizre kent merkezleri Suriye'ye bırakılacak, İstanbul Osmanlı Devleti'nin başkenti olarak kalacak;
2-·  Boğazlar (madde 37-61): İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi silahtan arındırılacak, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak; Boğazlar'da deniz trafiği on ülkeden oluşan uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek; komisyon gerekli gördüğü zaman Müttefik Devletler'in donanmalarını yardıma çağırabilecek;

İstanbul, Boğazlar ve Marmara'nın Anadolu kıyılarının tahkim edilmemesi ve buraların Karma Boğazlar Komisyonu'nca kontrolü istenmektedir. 1936 Möntrö Antlaşmasıyla da bu sorun tam olarak çözülememiş ve uluslararası ticaret, askeri ve her türlü mal nakliyesi yapan gemilerin boğazlardan geçişleri de serbesttir. 
1920'de Sevr ile "SARI" renkle Yunanlılara verilenTrakya bölgesi-Tayyip'in Kanal kazımı da o sınırdan başlayacak!

1999 AGİT  (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) İstanbul toplantısında alınan kararlar gereğince gemilerin sintine boşaltmalarının engellenmesi ve kılavuz kaptan almaya teşvik edilmeleri sağlanmıştır. Gene de boğazdan geçen özellikle petrol veya ürünlerini taşıyan büyük tankerlerin yaratabilecekleri tehlikelerin önü alınamamıştır.
Buraya kadar ister mitolojik, ister antik, Orta Çağ ve isterse Endüstri Devrimi ve sonrası açılan kanallar olsun bunları hepsinin herkesçe kabul edilebilir önemli nedenleri vardır.

Sabah Gazetesinin yayınladığı "tam güzergah",Yunanistan SEVR-TRAKYA SINIRLARI İLE AYNI
Korint Mora yarımadasını, Süveyş Afrika kıtasını, Panama Güney Amerika kıtasını, Don-Volga Hazar Denizini Karadeniz’e ve diğerlerinin hepsinin olmazsa olmaz gerekçeleri vardır.
Başbakanımızın amacı eğer boğazlardan geçen petrol gemilerini Boğaziçi’nden uzak tutmaksa, zaten 1936 Montrö antlaşmasına göre gemileri “beleş olan Boğaziçi yolunu tercih edeceklerdir. Sonunda herkesin amacı para kazanmak değil mi?

İkinci olarak bu petrolün taşınması için Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı yetersiz kalıyorsa Karadeniz’e komşu ülkelerle görüşülerek, Kırklareli- İğneada’dan Saroz Körfezine bir boru hatta çekilir. Zaten 1970’lerden beri dünyadaki petrol rezervlerinin ömrü  üzerine uzmanlar durmadan “30” yıllık dönemlerle ömür biçmiyorlar mı?
Otuz yıllık bir kaynak için geçmişte Grek tanrılarının bile değiştirmeyi uygun bulmadığı coğrafyayı değiştirmeye değer mi hiç?

RE.T.E'nin Adası
İkinci olarak yapılan projeye bakıyoruz, yeni boğazın etrafı Dubai usulü muhteşem konutlarla doldurulmuş ve etrafı gene yerleşime açılmış, uzmanların açıklamalarına göre 48.milyon nüfuslu İstanbul.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?  Demek ki projenin petrol gemilerinin tehlikesinin uzaklaştırılması hikaye. Madem insanları korumak için yapıyorsun ikinci boğazı niye yerleşime açıyorsun?

Efendim orası kontrollü olacak. O yüzden açıyoruz. İşte gemiler yalılara falan girmeyecek.

İyi de gemilerin kazaları her zaman “kaza” değildir.1979 İndependenta olayını eğer 12 Eylül Darbesinin hazırlayıcılarının ABD işbirliği ile zamanın SSCB’sine karşı cephe aldığını hesap edersek o kazanın pek de tesadüfi bir kaza olmadığını kavramak için M.İ.T veya C.I.A  başkanı olmaya gerek yoktur.

Bu gemilerin özellikle SSCB-Rusya ve ABD siyasi dengelerinin bozulduğu ve ABD kucağını sıcak bulup Rusya’dan uzaklaşan siyasetlere geçişimiz esnasında oluşan bu kazalar, hiç merak etmeyin o kanalın tam ortasındayken de aslanlar gibi oluverirler.

Aynen Adnan Menderes’in memleketi ABD-NATO Haçlı yapılanmasına köle ettiği yıllarda meydana gelen sayısız yangın,sabotaj ve depremler gibi, ortam oluştuğunda bunların engellenmesi gene engellenemez.

Yapılması planlanan II. Boğaz ile de boğazlardan bedava geçen gemilerin bu yeni kanaldan ücret ödeyerek geçmelerinin Türkiye gibi İngiltere-ABD merkezli siyasetlerle yönetilen, ordusu gün geçtikçe tasfiye edilen, kara, hava nakil vasıtalarının ve silahlarının tamamı NATO ordusuna ait olan, kendisine ait ne silah ne savaş sanayii olan “yarı sömürge” bir ülke ile doğacak sorunların altından nasıl çıkılabileceği, yapılacak baskılara hangi orduyla direnileceği de haklı endişelere sebebiyet vermektedir.
Küçük Cekmece-II.Boğaz (Olası)

Bu projenin açıklandığı gün görsel basında yapılan tartışmalarda katılımcılar, 2023 yılına kadar İstanbul nüfusunun 48 milyona çıkarılabileceğinden bahsetmişlerdir. Bu gün 15 milyon civarlarında olduğu bilinen İstanbul’un nüfusunun bu rakamlara ulaştırılması için doğu Anadolu’daki terör örgütünün bölge halkını İstanbul’a kovalamayı sürdüreceğini çıkarmak için fal açmaya gerek yoktur.

İstanbul’a doldurulan Kürtler ve diğer işbirlikçileri, terk ettikleri topraklarını da bu gün işbirlikçiliklerini yaptıkları Yahudi, Ermeni, Arami, Süryanilere ve AB-D- NATO koalisyon ordularına ve onlarla gelecek olanlara terk etmiş olacaklardır.


İklimlere ve hava olaylarına da artık hükmedebilen AB-D koalisyonu “Ham ve Yafes peygamberlerin melezi, Yahudi Bedevi Melezi Kureyş mevalisi olan Kürtlerin de” dolduruldukları ve “kaçarı” olmayan, dört yanı suyla çevrili bu yeni  “Bizans Adasında” doğal felaketler, salgın hastalıklar ve son olarak NATO- Haçlı” operasyonlarıyla temizleneceklerdir.

Bunu nereden mi çıkarıyorum. Yeryüzünü yaklaşık 800 yıldır yönettiğini iddia eden Mason Tapınak Şövalyelerinin Tevrat ve İncil düşkünlüğünden ve 2001 İkiz Kule operasyonunun ardından ABD başkanı G.W.Bush’un “CRUSADE-Haçlı Seferi” ilan etmesinden ve ilgili kitapların ayetlerinden.
Buyurunuz;
Şimdi de İncil’e bakalım;
İsa tasviri

İSA SOY SEÇİYOR
İBRANİLERE MEKTUP-2;3-İsa İnsan doğası ile özdeş oldu:Ayet:16;Çünkü hiç kuşkusuz, meleklerle özdeşleşmeyi üstlenmedi.Bunun yerine İbrahim soyu ile özdeşleşmeyi üstlendi
17;Bu nedenle her bakımdan kardeşleri gibi olması gerekti.

TANRININ SEÇİLMİŞ HALKI

İncil-Vahiyler Bölüm-Seçilmiş halkın imansızlığı1;5-
9;4-Onlar İsraillilerdir.Onlara her şey verilmiştir:Tanrı çocukları olma yetkisi,yücelik,anlaşmalar,ruhsal yasa,ruhsal hizmet,vaatler.
5-Üstelik onlar,ataların soyundandır.
6-Beden açısından Mesih de onlardan geldi.

Vahiy 6:7
İsrailoğullarından 144.000 kişi kıyamet öncesi azap görmemek üzere mühürleniyor;
7:5;1-Yahuda soyu 2-Ruben Soyu 3-Gad Soyu, 4-Aşer Soyu 5-Naftali soyu 6-Manase soyu 7- Simeon soyu 8- Levi soyu 9-İssakar soyu 10- Zebulun soyu 11-Yusuf Soyu 12-Benyamin soyu olmak üzere 12 soydan 12’şer bin kişi toplam 144.000.kişi mühürlenir.

KURAN-ALİ İMRAN SURESİ:
33-“Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ,İmran ailesini seçti, alemlerden üstün kıldı..”
59- “Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumunun aynıdır. Onu da topraktan yarattı ve “OL” dedi ve oluverdi.”

Uluslar Cezalandırılıyor, Bölüm 20;(Allah’ı görünce dünya kaçar!)

Son Yargılama Ayet 11:”Sonra büyük beyaz bir taht ile üzerinde oturanı gördüm. Yer ve gök önünden kaçtı gitti. Geride izleri bile kalmadı”.
12:Sonra küçük büyük ölülerin tahtın önünde durduğunu gördüm. Kitaplar açıldı. bDerken başka bir kitap açıldı.Bu yaşam kitabıdır. Ölüler yaptıklarına yaraşır biçimde kitaplarda yazılı olanlar uyarınca yargılandı.”
13:”Deniz kendisindeki ölüleri verdi,ölüm ve ölüler ülkesi kendilerindeki ölüleri verdiler.Herkes yaptıklarına yaraşır biçimde yargılandı.”
14:Ölüm ve ölüler ülkesi ateş gölüne fırlatıldı. Bu ikinci ölümdür. Ateş gölü.
15:Adı yaşam kitabında yazılmamış herkes ateş gölüne atıldı.”

Vahiyler Bölümü “GÖĞÜN İÇİNDEN İNEN KUDÜS (YERUŞALEM) Her şeyi yeniden yapıyorum” Bölümümde Tanrının önünden dünyanın kaçıp gitmesinden sonra, yukarıda “günahsız olarak mühürlenen 144.000 Yahudi’ye teslim edilmek üzere ” yerine denizleri olmayan yeni bir dünya koyacağını ve kutsal Kudüs’ün gökten ineceğini anlatır.

Her şeyi yeniden yapıyorum-Ayet 21:”Sonra yeni bir gök ve yeni bir yer gördüm. Çünkü gök ile ilk yer geçip gitmişti. Artık deniz de yoktu. Kutsal kentin yeni Yeruşalem (Kudüs)in göğün içinden Tanrı’dan inmekte olduğunu gördüm. Kocası için süslenmiş bir gelin gibi hazırlanmıştı. Taht’tan gür bir ses duydum. ”Şöyle diyordu; ”İşte bakın, Tanrı’nın konutu insanlarla birlikte! Tanrı insanlarla bir arada yaşayacak. Onlar, O’nun halkı olacak. Tanrı da onlarla birlikte olacak.”

Ayetlerde de görüldüğü gibi sonunda dünyaya  Yahudi  hakim kılınacaktır. Diğer kavimler temizlenecektir. Bu temizlik işine zaten birinci ve ikinci dünya savaşları ile devam edilmiş son olarak 2001’de açılan son haçlı seferi ile yeniden gaz verilmiş,Libya işgali, Suriye’nin tehditi ve Müslüman ülkelerde Bahai-Nurcu kripto Hıristiyanlarca çıkartılan karışıklıklarla da “demokrasi getirme” adı altında sürdürülmektedir.

Hirant Dink’kin de öldürülmeden önce dile getirdiği yazılıp çizilen Türk Düşmanlığı” kokan şu sözlerini hatırlayalım;
“Pis Türk kanları ile kirlenmiş bu topraklar, temiz Ermeni kanlarıyla yıkanarak temizlenecektir, böylece Haç bu topraklara hakim olacaktır….”

03 Kasım 2003 seçimleriyle iktidara gelen AKP’nin icraatlarına, açılımlarına baktığımızda sürekli Nuh peygamberin oğlu Sam peygamber soyundan geldiği Tevrat’ta iddia edilen kavimlere yönelik açılımlardır;

1-Ermeni (Arman) açılımı,

2-Kürt açılımı (Yahudi Bedevi melezi Semitik Arapların mevalileri “köleleri” oldukları Şeyh Hadi şeytanının Mushaf-ı Reş’inde yazmaktadır. Yahudi ve Hıristiyanların köleleridirler. Sünni İslam dedikleri Hz. Muhammed’in bildirdiği Kuran İslamı değil, Kuran öncesi Mecusi Yezidi İslam’ıdır.Bu yüzden Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi ve Fethullah Gülen onların tanrılarıdır. Vat edilen toprakları Yahudilere teslim edecek kölelerdir.)

3-Grek (Yunan) açılımı- Karadeniz’in Lazlarından Kıbrıs’ın Rumlarına,12 milden vazgeçilmesinden  …

4-Roman Açılımı- İ.Ö 400 ‘lerde meydana gelen kuraklık sonrası yeryüzüne dağılan Hint kabileleri.

5-Arap açılımı- Aslında Grek-Bedevi-Hint karışımı Kripto Grek olarak da nitelenebilecek Arami-Süryanileri içine alan bir açılımdır.1915’e kadar Masonların ve Vatikan’ın destekleriyle çıkartılan Ermeni isyanlarına destek verdikleri için Gürcistan’a kaçan ve Batum’a yerleştirilen İşbirlikçi gayri Müslüm Araplardır. Arkasından toprak talebi tazminat içeren bir “Süryani Soykırımı”  iddiası Avrupa Parlamentosunda hazır bekletilmektedir. Yezidi Kürtler için de aynısı hazırdır.
Eşbaşkan Başbakan'ın B.O.P Projesi Haritası

İşte, 19.yüzyılda Bakü petrollerini emniyete almak isteyen Mason Rockefeller ve Fransız Rotschild ailelerinin teşvikleriyle isyanlar çıkaran Ermeni, Arami-Süryani, Yezidi Kürt ihanetlerinin faillerinin hain nesilleri, bu yeni kanal projesi ile İstanbul Boğazı, Çatalca-Silvri çizgisinde açılan kanal arasındaki bu yeni Bizans Adasına” önce doldurulacaklardır. Ardından da “ihanetleri yani hizmetlerinin karşılığı” olarak yok edilip temizlendikten sonra bölge Semitik Yahudi- Grek- Hint- Arap kökenli küresel sermayenin üsleneceği, Avrupa borsasının taşınacağı 21.yüzyılın Bizans Adası olacağı şüphesizdir.

Başından beri İstanbul’u başkent yapmak istediğini açıklayıp duran başbakan, ilerisi karanlık, şeytani masonik semitik, sinsi Tapınak Şövalyelerinin masalarında hazırlanmış İlluminatici (Nurcu) projeleri kendisininmiş gibi yutturmayı sürdürmektedir.

Proje efendim yok Ecevit’e yok Sultan Abdülmecit dedesine (!) aitmiş. Valla boş şeyler. Osmanlı’yı yıkan, Atatürk’ü ilaçlayan da bu Tapınakçı, İlluminatici Masonların siyasetleriydi. Nereden oluyorsa Batum Süryani’si başbakanın ecdadı, dedesi Sultan Abdülaziz, Avcı Mehet’ten sonra kaldırılan “kardeş katli” sonucunda haremin altındaki dehlizlerde yaşayan bir “kafes padişahıydı”. Devşirme paşalar ve maşalar yani başbakanın asıl “dedeleri” o kafesteki padişahların hangisinin kellesinin vurulacağını, hangisinin de tahtta ne kadar kalacağını İngiliz- Vatikan emirlerine göre belirliyorlardı.

Başbakanın aradığı ne “Yeni Osmanlı” ne “Büyük Türkiye’dir?”

Başbakan’ın aradığı Haçlılara teslim edilmiş, köleleştirilmiş bir “Türk İslam Dünyasıdır”

Ezilen milletlerin “iflah olmaz şekilde”  köleleştirilmesidir.
Boğazlar ve Gemiciliğe uygun nehir kanallarının ilahi ve endüstri devrimi şartlarına göre yapılış nedenleri akla uyuyor ama başbakanın gerekçeleri hiç akla uymuyor!!!

Keykubat

Masonların ve Yahudilerin kıyamette Allah'ın yeryüzünü Yahudilere teslim edeceği inancına dayalı olarak Türk ve Müslümanlar üzerinde "soykırımı içeren "Yecüc-Mecüc" siyaseti güttüklerine delil benim çok sayıda yazımın dışında yabancı kaynaklar da önemle işaret etmektedirler.
Başbakan RE.T.E'nin (RITE) ağzına "TÜRK" adı almamasındaki işin sırrı kendisinin de Mason Rotschild'lardan aldıkları desteklerle,Türk askerini arkadan vuran sıkıyı görünce de Ermeni ve Yezidi Kürt çetecilerle birlikte Ermenistan ve Gürcistan'a 1915'de kaçan, Süryanilerin yerleştirildiği Batum'lu olması yetmez mi?;
İşte bir video ama İngilizce;"10" bölümlük videonun ilki;

16 Nisan 2011 Cumartesi

AKPNIN SEMITIK ISBIRLIGI DEVLETI TASFIYE ETMEKTEDIR



NURCULUK-AKP VEHHABİLİK-FETOŞÇULUK SEMİTİK İŞBİRLİĞİNİN, İHANETİN TA KENDİSİDİR.

AKP Adalet Tanrıçası
Bağımsızlık, Emekçi hakları ve bireysel özgülük arayışlarına "asayişi bozmak ve anarşi" diyen Said-i Kürdi Deliüzzaman bu yüzden Kurtuluş Savaşında sömürgecilerle işbirliği yapmış, "Bir Türk Öldürmek 70 Gavur öldürmekten Sevaptır" fetvasını vermişti. 


Atatürk'e Süfyan (Din Düşmanı) diyen Deliüzzaman'ın kökleri Hz.Ömer ve sonrası dönemde Emevi işgaline uğrayan doğu Anadolu Kürtlerinin başına Süfyan'ın oğlu Muaviye ve torunu halife Yezid (Şeytana tapan) soyundan Emirler, Şeyhler bırakmışlardır.

Yezid Kürtlerin tanrısı Sufyani Suudi Kralı Fahd'dan Bush'a taciz
Kürtlerdeki “Peygamber Soyu” düşkünlüğü, Seyitlik, Emirlik, Şıhlık denen Emevi  kabile rütbelerinin kullanılmasının iç yüzü buradan kaynaklanır.
Deliüüzaman da, günümüzün Yezidi Kürtleri de "Emevi Mevalisi" (Kölesi) olup Emevi soyunu "TANRI" kabul ederler.

750'de Hz.Muhammedin küçük amcası Abbas Bin Mutallip'in soyundan gelenler iktidarı alınca "Emevi Irkçılığı" terk edildi ve Abbasiler iyi kötü 500 yıl kadar bu sayede saygınlıklarını, iktidarlarını korudular.



Ancak Emeviler hemen isyanlar çıkardılar,Vatikan ile Bizans İstanbul Ortodoks Patrikliği ile işbirliğine girdiler.
İ.S.899’da Karmatiler veya Kırmitiler olarak bilinen İsmailiye Mezhebi yanlıları “Fatimilerden olan halifenin (Mısırdaki Araplar) emirlerinin, kararlarının “ırk farkı” yüzünden geçerli olamayacağı iddiasıyla isyanlar çıkardılar ve Bahreyn, Kuveyt, Dakar bölgesinde özerk bir bölgeye hakim oldular.


İ.S.929'da Kabeyi basarak namaz kılanları kılıçtan geçirdiler ve  Kabe’deki  Hacer-ül Esved’i çaldılar. Daha sonra fidye karşılığında geri verirken, yakalanmamak için Kufe Camisinin bahçesine Cuma namazı sırasında bir bez içinde atarak kaçtılar. Bu olayda taş kırıldı ve üç kaba ve irili ufaklı parçalara ayrıldı. Bu günkü Kabe’de hacıların el yüz sürdüğü taş o kırık taştır. 

Dubai'den Semitik diktatörler arası görüşmeye ait bir görüntü
İslam "Hicaz Arabı" olmayan Bedeviler dahil diğer milletlerce bu zamanda sevildi. 

İşte, Necd'li Abdülvehhab'ın İngiliz malı "Vehhabilik" tarikatı, Mazenderani Bahaullah, Efgani ve Said-i Kürdi Deliüzzaman gibi "Emevi ve Yahudi" kökenli şatanistler Abbasilerin iktidarından beri sürdürdükleri "Vatikan-Bizans İstanbul patrikliği, Nasturi ve Gregoryen Ermeni" işbirliği bu gün de AKP-Fetoş ile Kürt, Ermeni, Kıbrıs Roman açılımı gibi "Semitik Kavimleri iktidar eden" açılımlarla sürmektedir. 

Bunlar Müslüman değil şatanist işbirlikçilerdir.

El Halife Ailesinin sembolü Aval-Öküzbaşlı Köpekbalığı Tanrı.

Bunlarda vatan, millet, eşitlik, özgürlük olmaz. Bunlar diğer kavimlere “köle-mevali” olarak bakarlar ve sadece kendi soylarını "özgür" kılacak işlere girerler. Bu yüzden "özelleştirme" faaliyetlerinde devletin bütün kurumlarının Vehhabilik tarikatını İngilizlerle kuran Necd'li Muhammed Abdülveehab'ın soyu ve destekçisi olan Suud ailesi, Dakar, Abu Dabi, Kuveyt, Basra'da hüküm süren Necd'li Abdülvehhab'ın soyundan El Halife ailesi , Nasturi, Ermeni, Grek (Yunan) ve Yahudilere gittiğini görmeniz boşuna değildir. Anılan bu kabileler,soylar aynı zamanda "Kripto Grek-Yahudi" kavimlerdir.Semitizm kavramı bu kabileleri ifade eder.

Bu işte bu "Yezidi-Semitik " örgütlenme, ihanetin ta kendisidir.!!!
Hamid Bin İsa El Halife-Bahreyn Kralı
Keykubat
Greklere (Yunan) satılan İDO-İstanbul Deniz Otobüsleri













 





 Daha koyarım böyle şeyler ama yazı bozuluyor.
adilyargic.

Masonların ve Yahudilerin kıyamette Allah'ın yeryüzünü Yahudilere teslim edeceği inancına dayalı olarak Türk ve Müslümanlar üzerinde "soykırımı içeren "Yecüc-Mecüc" siyaseti güttüklerine delil benim çok sayıda yazımın dışında yabancı kaynaklar da önemle işaret etmektedirler.
Başbakan RE.T.E'nin (RITE) ağzına "TÜRK" adı almamasındaki işin sırrı kendisinin de Mason Rotschild'lardan aldıkları desteklerle,Türk askerini arkadan vuran sıkıyı görünce de Ermeni ve Yezidi Kürt çetecilerle birlikte Ermenistan ve Gürcistan'a 1915'de kaçan, Süryanilerin yerleştirildiği Batum'lu olması yetmez mi?;
İşte bir video ama İngilizce;"10" bölümlük videonun ilki;

Bir de başbakanın kendi ağzında batılılara Hiristiyanlık dinine yaptığı hizmetleri dinleyiniz;

12 Nisan 2011 Salı

MASONLAR ve AKP MASON BAGLANTILARI


AKP’NİN YEZİT-MASON HAMİLERİ

19 Ekim 2012 tarihli açıklama; Bu yazı başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İspanya'da yapılan Medeniyetler İttifakı konulu toplantıda "Haçlı seferleri İslâm dünyasına medeniyet getirmiştir!" ifadesi üzerine, Masonluk üzerine yazan yabancı kaynaklarda yaptığım çalışmaları Türkçe'ye tercüme şeklinde hazırlanmıştır.
İşte o haberin küpürlerinden birisi sağdaki resimdir.


Ülkemizin tarihçilerinin I. ve II.Haçlı seferleri dönemleri hakkında yaptıkları tespitler ile batılı tarihçilerin tespitleri arasında hiç bir fark olmadığını bildiğimden, AKP'nin yerli kaynakları "yalancı" saymasından dolayı yabancı kaynakları esas alma gereğini duydum.

Başbakan'ın tarih hocalarının yaklaşık 1000 yıldır Vatikan'ın, Fener Rum ve Moskova Ortodoks patrikhanelerinin işbirlikçileri olan Sabi Yezid, Süryani, Yahudi Arapların kinci soyları oldukları açıktır.

Bunlar 1516'da Osmanlı'ya katılmalarından beri daima sorun çıkartmışlar ve Osmanlının çöküşü ile Atatürk devrimlerinin gerçekleşmesine engel olan isyancı "okuryazarlığın hâkir görüldüğü" şeytana tapınan kabilelerdir.
Hatta şeytana tapındıkları için Roma, Bizans tarafından "İncil-Tevrat okumaya" zorlandıklarından sürekli soykırımlara tabi tutulduklarından onları kurtaran da Selçuklu Türkleri olmuştur.


AKP'nin hamilerinin bulunduğu Mason Bilderberg toplantıları!


Yedinci yüzyılda Emevilerin İslâm baskılarına 16. yüzyılda Osmanlı'nın Sünileşmesi eklenince, kendilerine Sünniliğin dayatılmasına dayalı korkuları onları tekrar eski düşmanlarıyla işbirliğine itmiştir.

İşte bu işbirlikçi gerici yobazlar şimdiye kadar bilinen ve bütün dünyanın da kabul ettiği tarihi bir kenara atarak gerçekle hiç bir alakası olmayan tarihler yazıp Gülen Işıkevi ve Nur cemaatlerinde insanlara gerçek tarihmiş gibi kabul ettirmektedirler.

Bu yazım yayınlandıktan sonra AKP'nin kalemşörlerinden olan Fehmi Koru'nun CNN TURK, gene yandaş Türk-İslâmcısı görünümlü Ülke TV'nin program hazırlayıcısı genç araştırmacı Turgay DİLER de Masonlar ve Haçlı Seferleri konulu çalışmalarında programın ortasına kadar olan bölümde bu yazımı ve bütün resimlerini kaynak olarak kendileri hazırlamış gibi kullanmışlardır. Blogumdan bahsetmemişlerdir.
Ama sevindirici olan şu ki en azından, kitap okumadığını ve okuttuğu kişilerin özetlemesini dinlediğini kendisi söyleyen başbakanın hangi telkinlerle yaptığı belli olmayan yukarıdaki saçmalığını çürütmüş olmalarıdır.


B.O.P projesi gereğince ülkemiz dâhil dört devletten toprak kopartarak Kürdistan kuracaklarına inanan Yezidi ırkçı Kürt feodalleri, kendilerine bir tarih yazmak için "okuryazarlığın dinden çıkmak olarak algılanıldığı Kürt Yezidiliğinden gelmeleri nedeniyle bu güne kadar yazılmış ne Türk ne de yabancı tarihçilerin tespitlerinde yer almayan asılsız saçmalıkları halen cahil beyinlere "Din kılıfı" içerisinde kakalamayı sürdürmektedirler.

Atatürk'ün Çanakkale'de savaşmadığı, savaş sırasında sahilden 100.km içeride bir barakada keyif sürdüğüne kadar (Bu gün face sayfamdaki yazıma yapılan bir yorumdu, Atatürk düşmanlığı güttüğü ve sapıkça olduğu için sildim!) uzanan saçmalıklardan, işbirlikçi Kürt, Ermeni, Süryani, Arap isyancılarını "ermiş, derviş, ulema, Allah'ın dinini düzenlemekle görevli yarı tanrı veya peygamber kişilikli kişiler" (Said-i Kürdi Deliüzzaman, Fethullah Gülen gibi) gösterme sapıklıklarını sürdürmektedirler.

AKP'nin asıl görevi, Masonlaştırılmış (şeytanı ibadetine dayalı Sabi Yezidileştirilmiş İslâm'ı ), Havraları, kiliseleri, camileri bir araya getirerek sonunda Hıristiyanlaştırılmış, sapık bir inanç etrafında birleştirilmiş, emperyalizme kayıtsız şartsız teslim olmuş, sömürüyü benimsemiş salak, köleciliğe dayalı bir toplum kurmaktır.

Libya'da Kaddafi sonrası namaz (!) Amerikan Mason İslâmı

AKP'nin başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ, 23 Tenmmuz 2012'de yaptığı açıklamada, 2002 yılından bu yana "7.726.301" TL harcanarak 69 kilise ve Sinegog'un onarılıp ibadete açıldığını, bunlardan "10" unun tamamıyla yeniden yapıldığını, "70.000"TL ödenerek elektrik ve aydınlatma giderlerinin de karşılandığını açıklamıştır.

Aynı haberden onarılan ünlü kilise ve sinegogların adlarının geçtiği bir alıntıyı ekleyeyim(haber linki);




 "...Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2011 yılı sonu itibariyle yenilenmiş kilise tarafından verilen bilgiye göre, Çanakkale Gökçeada Aziz Nicholas Kilisesi, Hatay İskenderun Süryani Katolik Kilisesi, Hatay İskenderun olan Rum Katolik Kilisesi, Diyarbakır Ermeni Protestan Kilisesi ve Diyarbakır Ermeni Katolik Kilise.

Van Ahtamar adası Haç Kilisesinin açılış merasimi


Büyük Sinagogu olarak da bilinen Edirne Merkez Sinagogu, yenilenmesi devam etmektedir. Hala restore edilmesi planlanıyor bulunanlar Ayvalık Cunda Taksiyarhis (St. Nicholas) Kilisesi, Gaziantep Nizip Fevkani Kilisesi, Gökçeada Yıldız Köy Manastırı, Gökçeada Ayia Marina vardır Rum Ortodoks Kilisesi, Gaziantep Şahinbey Sinagogu, Kilis Merkez Sinagogu ve Hatay Yayladağı Yunan Ortodoks Kilisesi..."

AKP ikitdarına kadar Hırsitiyan misyonerlerin ülkemizde çalışmalarının yasak olmasına rağmen AKP ile apartman kiliseleri bütün ülkeyi işgal etmiştir. Özellikle işsiz, hapisten çıkmış muhtaç kimseleri topladıkları bu apartman kiliselerine katılanlara her katılımda "100ABD " Doları verildiğini artık bilmeyen yoktur umarım.
AKP "Yeni Osmanlı'yı değil Yeni Bizans'ı" inşa etmektedir.!

İngiliz Birleşik Mason Locası Sembolü
AKP’nin dostlarından çok kendisinin bu sıfatlara sahip olup olmadığına yazıda geçen bilgi ve belgeleri okuduktan sonra kendiniz karar veriniz.
Yezidiliği yazmıştım, bu yüzden doğrudan Masonluğa geçiyorum.

TAPINAK ŞÖVALYELERİNİ ORTAYA ÇIKARTAN OLUŞUMLAR
1-I.HAÇLI SEFERİ (1096-1099)


Bizans İmparatoru I.Aleksus Komnenos’un  Selçuklu Türklerinin İznik’e kadar topraklarını genişletmesi üzerine İstanbul’un bir Hıristiyan şehri olarak kalmasının artık tehlikede olduğu gerekçesiyle  papalıktan yardım istemesi ile gelişen olaylar üzerine,25.Kasım 1095 günü Papa II.Urban’ın “Kutsal toprakları Müslümanlardan Kurtarmak” üzerine yaptığı çağrının olumlu karşılanması üzerine başlamıştır.
Bu isteğe Papanın olumlu cevap vermesinin ardında, olaydan 40 yıl kadar önce Bizans’ın “Ortodoks Mezhebini kurarak Hıristiyan dünyasında tek kilise olan Roma’ya karşın İstanbul Patrikliğini kurması ile ortaya çıkan bölünmeyi Vatikan lehine sonuçlandırmak yatıyordu. Bu fırsat sayesinde Roma’nın “tek Kilise” olarak tanınması imkânı doğmuştur.
Ordu toplamak amacıyla önce Fransa’ya giden II.Urban, Kasım ayında Clermont  Konsülünü topladı ve Fransız asiller ile rahiplerden oluşan topluluğun desteğini alacak yardımı sağlayabilmek için, sanki Hıristiyanlıkta “Hac Farz’ı varmışçasına, Hacca giden Hıristiyanlara Müslümanlarca yapılan “sözde” işkenceler ve zulümleri içeren hamasi konuşmalar yaptı. Hac zorunluluğu olmaması önceleri şaşkınlık yarattıysa da, Atlantik-Anadolu arasına sıkıştırılmış, ticaret yolları ellerinden çıkmış, haliyle fakirleşmiş olan feodal ve dinci yapılanmaların halklarını ikna etmesine yarayacak “Bizans’ın desteklenmesini, hacca gidenin cennetlik olacağını” vaat eden  cümlelerindeki  “vaat” ifadesindeki sihir  etkili oldu.
Bu konuşmanın farklı şekillerde yazılmış halleri de vardır. Hac çağrısı ile askeri bir seferi karışık ifade eden bu konuşmanın ardından, Almanya, Fransa, İtalya’da rahipler halkı, Kudüs’teki “Kutsal Kabir Kilisesine”  hacca gitmeye yemin ettirdiler.
Ortaya çıkan kalabalık hacı kafilelerinin Bizans imparatorunu ülkesinin yağmalanabileceğinden korkmaya sevk etti.
Halktan oluşan Haçlı ordusu, Belgrad, Macaristan Zemun ve İznik (Bursa) bölgelerinde yağma ve tecavüz olayları yarattılar. Sonunda Selçuk ordusu büyük çoğunluğunu kırdı ve dağıldılar.
Ardından askeri Haçlı Orduları Ağustos 1096’da gelmeye başladılar. Balkanlardan geçerek İstanbul’a oradan İznik aşağı Isparta Uluborlu, Yalvaç, Konya –Ladik, Konya-Ereğli, Kemerhisar - Bor, Niğde Kayseri, Maraş, Pozantı-Gülek Boğazı, Çukurova, Tarsus, Antakya önünde Fransız orduları ayrılarak Fırat Nehri tarafında gittiler ve Bolonya’lı Baudouin, karısı ölünce ülkesine döndüğünde karısının malından yararlanamayacağı korkusuyla yanarken, Urfa’da  (Edessa) halkın sevmediği Ermeni kral Toros ondan yardım istedi. O da yardıma gitti. Kralın evlatlığı oldu. Kısa süre içinde kral Toros’u suikast ile öldürten Baudouin (Boduvin-Bedevi) kendisini Edesa Kontu ilan ederek ilk Haçlı Kontluğunu kurdu.
1098’de Antakya’yı uzun bir kuşatmadan sonra aldılar, çok sayıda soykırımlar, yağmalar yaparak Kudüs’e ilerlediler.07.Temmuz 1099’da Kudüs’e vardılar.15 Temmuz 1099’da kaleyi ellerine geçiren haçlılar, Mescidi aksa ve Haremi Şerif –Ağlama Duvarının olduğu yerde Sinegoglarına sığınan Müslüman ve Yahudileri acımasızca soykırıma uğrattılar.

O zamanda yaşamış, ismi bilinmeyen bir Latince tarih yazarının "Gesta Francorum" adlı eserinde bu durum şöyle betimlenmektedir:
“...  Bizim askerlerimiz Hazreti Süleyman Tapınağına kadar onları katlederek, öldürerek takip ettiler; burada katliamla o kadar çok kişi öldürülmüştü ki ölenlerin akan kanı katliama devam eden askerlerimizin ayak bileklerine kadar yükselmişti.”

 Yine durumu diğer bir birincil kaynak "Chartres'li Fulcher" tarihinde;
“Bu tapınakta 10.000 kişi öldürüldü. Gerçekten orada olsaydınız ayaklarımızın ayak bileklerine kadar öldürülenlerin kanı ile kaplı olduğunu görürdünüz. Daha başka ne denilebilir? Buradaki hiç kimse hayatta bırakılmadı; ne kadınların ne çocukların hayatını bağışladılar.”
Gesta Francorum" tarih yazarı;
“Şehir inançsızlardan ele geçirilince, bizim askerlerimiz şehirde bulunan çok sayıda inançsızı, hem erkek hem kadın, ellerine geçirdiler, bunları ya öldürdüler ya da kul olarak aldılar.”
Diye yazması, şehirlilerinin bazılarının Haçlılar tarafından kul olarak alınmasını Haçlıların ne kadar insaflı davrandıklarına yormaktadırlar
Tim Wallace-Murphy ve Marilyn Hopkins soykırımdan asırlar sonra 2004’te yazdıkları “Templars İn Amerika” (Tapınak Şövalyeleri Amerika’da) adlı Masonluğu anlatan kitabının 23.sayfasında Kudüs ve Galile’deki katliamları Venedikli askerlerin yaptığını, sahte dindar diğer orduların askerlerinin ise katliamı seyrettiklerini, bundan sonra Hıristiyan nüfusun burada artarak ticaret yapabildiğini yazmaktadır.



2-TAPINAK ŞÖVALYELERİNİN KURULUŞU;

Harran’ın Haçlılardan Harran Savaşıyla Çıkışı ve Baldwin’in Kudüs Krallığına Geçişi;
1096-1099 I.Haçlı Seferinde Haçlılar önce Adana-Klikya ve Urfa-Harran Edesa Ermeni devletlerini ele geçirdikten sonra Kudüs’e yönelmiş ve işgal etmiştiler. Olayın üzerinden geçen beş yıl içinde İran yaylasında ve Irak üzerinde bulunan Selçuklu orduları toparlandılar.
07 Mayıs 1104’deki Haçlı Seferinde Balık Nehri yakınlarında Aachen’li Albert  ve Chartres’li Fulcher’in emrindeki  Er Rakka şehrinin karşı tarafına yerleşmiş Haçlı Ordusu ile Selçuklu ordusu arasında geçen savaşa Harran Savaşı da denilir.
Bolonya’lı  Baudouin (Boudovin-Bedevi.İngilizcesi Baldwin of Bolougne);
Edesa’lı  tarihçi (Urfa’lı) Mateos’a göre, savaş iki gün boyunca çok kanlı bir şekilde sürdü. Karısı ölünce ülkesinde karısının mirasından yararlanamayacağı ve asilzadeliğine son verileceğinden, Edesa (Urfa) kontluğunu 1098’de Ortodoks Hıristiyan Ermeni Kral Toros’un evlatlığı olup ardından varis ilan ettirdikten sonra zehirleyerek (Suikast) öldürüp adamın tahtını hile ile alan Fransız asilzadesi Edesa Kontu  Bourcq’lu (Bolonya’lı) Baldwin, Danişmendlilerden oluşan Selçuk Ordusuna esir düştü. Sekiz yıl sonra İ.S.1113’de Boudouin esir değişimiyle serbest bırakıldığında Haçlı işgalinde bulunan Kudüs’e gitti..1118’de Kudüs’e Kral oldu, 1131’de öldü.

(Latince Adı=Pauperes commilitones Christi Templique Solomonici / Süleyman Tapınağı ve İsa'nın Fakir Askerleri) Kynk- Malcolm Barber, The New Knighthood: A History of the Order of the Temple. Cambridge University Press, 1994-

Birinci Haçlı Seferinin ardından hızlanan Hacı gruplarının çoğalması, ilk Haçlı seferinde geçtikleri yerleri yağmalamaları yüzünden onlara saygılarını kaybeden halklardan oluşan haydut grupları tarafından soyulmaları ile sonuçlanmaya başladı. Birçok hacı soyuldu, öldürüldü veya köle edildi. Bunu önlemek için, Fransız Hughues De Paynes  ile arkadaşı Godfrey De Saint Omer adlı kişiler, hacıları korumak üzere kuracakları tarikata destek sağlamak amacıyla Kudüs Kralı II.Baldwin’e müracaat ettiler.
Kral onlara Zeytin Dağı’nda uygun bir yer verdi.
Mescid-i Aksanın ve Süleyman Tapınağının da bu dağda olduğuna inanılması yüzünden tarikat adını  “İsa’nın ve Süleyman Tapınağının Takipçileri” adını aldı.
Tarikat kurucularının parasız kimseler olması, gelirlerinin bağışlara dayanması yüzünden sadeliği ve fakirliği simgelemekteydi.
Tapınakçıların iddialarına göre, Zeytindağında kendilerine verilen araziye tapınaklarını inşa ederken yaptıkları kazılarda tünellere rastlamışlar, bunları takip ettiklerinde ise, keşfettikleri yerin Süleyman Mabedi olduğunu, Allah ile Hz. Musa arasında yapılan antlaşma metinleri ile kutsal emanetlerin bir arada bulunduğu Antlaşma Sandığı, Hz. İsa’nın kutsal kadehi, Hz. Yahya’nın altın bir tepsi içinde ışıldayan başını ve de çok sayıda mücevherlerle dolu sandıklara rastlamışlardı. Hıristiyan ülkelerden aldıkları bağışların da eklenmesiyle tapınakçılar birden olağanüstü zenginliklere kavuşmuşlardı.
Dokuz Şövalye tarikatın kuruluşunu gerçekleştirmişti. Kurucu şövalyelerden birinin yeğeni olan Clairvaux’lu Bernard Troyes kentinde toplanan konseyde durumu Papa II.İnnocentius’a anlattı. Papanın yayınladığı fermanla geniş yetkiler, Avrupa devletlerinden yardımlar aldılar. Kısa sürede zenginleştiler. İlk “çek” sistemini bile geliştirdiler. Kazanılan birçok zaferde payları görülür haldeydi. Avrupa, Ortadoğu’nun çeşitli yerlerinde kaleler kurdular. Kıbrıs da bunların arasındaydı.

3-ŞEYTANIN KÖLELERİ İŞBİRLİĞİ YAPIYORLAR
O dönemlerde, Irak-Basra ve Harran’da , Suriye’de yaşayan ve tanrıları Grek Tanrısı Hermes Trimegistos (Şeytan) olan Harran Sabilerinin (Yezidler)  rahiplerinin de Kudüs ve civarında bu şövalyelerle bağlantıya geçmeleriyle Yezidiliği ve haliyle Tevrat ve İncil’in de kökenlerini bunlardan öğrenmiş olmaları gerekir.
Sabiler (dönmeler) zaten namaz da kıldıkları için İslam öncesi Hicaz ve Yemen Yezitlerine de fikir babalığı yapan, yeni yayılmış İslam ve Hıristiyanlık inançlarında olan halkların arasında da onlardanmış gibi takiyye yapan inanç grubuydular.
İbiş kuşu başlı Tut/Thoth
Tanrıları Hermes zaten Mısır Tanrısı Thoth-Lah, Jehuti (Yehuti-Yahudi)nin Greklerce çalınmışıydı. Lah’a Araplar başına belirteç ekleyerek “El  El Lah” diyorlardı. Onun da kökeni Sümer su tanrısı Ea-Enki’ye uzanmaktaydı. Hicaz Arapları zaten El Lah’a Enki olarak da tapınmaktaydılar.

Şeyh Hadi’nin 12.yy’da kurduğu, Kürtleri Hicaz Emevi soyuna mevali (Köle) yapan Kürt Yezidiliği inancında da tanrıları Tavus’un Sümer’in Enki’si olduğu açıktır.
Diğer yandan, İslam’da ilk “Mezhep” ayrılıklarının ortaya çıkmaya başladığı yıllar VII.yy. sonlarında  doğan, Sünni Mezhebinin kurucusu  İmam Hanefi (699-767) ile başlamıştır. Bu dönem de Emevi Hanedanı “Arap Irkçılığına” dayalı bir siyaset gütmesi ve Semitik olmayan azınlıklara soykırım yapması yüzünden geçen zaman içinde isyanlarla zayıflamıştı. Bu arada da Bizans saldırılarına karşı da direnememiş toprak kaybı hızlanmıştı. Başta Anadolu’da genişleme kaydeden Bizanslılar çok sayıda Müslümanı sırf inançları yüzünden yaşlı-çocuk ayırmadan katlediyorlardı.
İ.S.750’lerde, Hz. Muhammet’in küçük amcası  Abbas Bin Mutallip (Mutallip oğlu Abbas) soyundan olanların kurduğu Abbasi Hanedanı,iktidarı Emevilerden kanlı bir şekilde devir alıp, isyancıları hoş tutmuş, Türkleri de önemli mevkilere getirmişse de Doğudan gelen Türk akınlarına ve, Kuran’da lanetlenen  Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye soyundan gelen Yezidi Emevilerin Hıristiyanlarla işbirliği yaparak çıkardıkları isyanlara karşı uzun süre dayanamamıştır.
Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye, torunu halife Yezid soyundan gelenlerin iktidarı olan Yezidi  Emevilerin aksine Abbasiler “ırkçı olmayan” siyasetleri sayesinde Sünni İslamiyet’i Türklere ve diğer azınlıklara sevdirmeyi başarmış ve güç bela 1258’lere kadar bu sayede devleti ayakta tutabilmişlerdir.
Tam bu dönemlerde 11.yy. sonunda başlayan Haçlı Seferlerine karşı da toprak kaybeden Abbasiler, Urfa’da Haçlılarca kurulan Edesa Ermeni Devletindeki halkı ,bölgede İslam’ın etkisi kırılınca Büyük “kripto Greklerin de etkileriyle “ İskender zamanından kalma  Hermes Trimegistos’a tapınmaya dönmüşlerdi. Arami, Süryani ve Ermenilerle Yezidi Kürtlerin “takiyyeye dayalı” Müslümanlıkları Sabiliğe geçişle son bulmuştu.
Bunu da yapanların başında Emevi halifesi Mervan’ın soyundan gelen Yezid Seyh Hadi Bin Musafir El Emeviye geliyordu. Yahudilik, Hıristiyanlık ve Yezidlik=Sabilik inançlarının birbirine sokulduğu yeni bir din ortaya çıkarıyor ve bu gün bile Müslüman dünyasının “Virüsü” olacak olan Vatikan işbirlikçisi “Kürt Yahudiliğini-Yezidiliğini” kuracaktı.
Biraz da Şeyh Hadi’yi tanıyalım;

Şeyh Hadi İbn Musafir El Hekkari El Emevi (1070 Beka Vadisi (Lübnan)- 1162).

Yezid tanrısı Tavus-Şeytan Haç ile
 Emevi Halifesi Mervan İbn El Hakim’in soyundandır. İran’ın eski dini olan Mecusilik-Zerdüştlük-Yezidilik olarak bilinen inancın Kürtlere has uygulamasını İslam öncesi Hicaz Yezidliği ile birleştirerek Kürt Yahudiliği de denilen Kürt Yezidiliğini kurmuştur. En eski inanışlardan olan Sufiliği incelediğinden Sufi  olarak da bilinir. Mezarı Irak Sincar bölgesinde Laleş şehrindedir. Bu yer Yezidlerin hac yeridir. Yezidilerin Tavus Melek-Şeytan diye taptıkları, Kürt olmayan Emevi kökenli şeyhleridir. Uyanık Emevi şeyhi Hadi, kendi soyu olan I. Halife Hz. Ebubekir, Hz.Muhammed’in düşmanı amcası Ebu Süfyan’ın oğlu Şam Valisi Muaviye ve oğlu Halife Yezid’i de Kürtlerin TANRISI ilan etmiştir.
Daha sonraları Hakkari’ye gelerek yerleşmiş ve “El Hekkari” lakabını adına eklediğinden  Şeyh Hadi Bin Musafir El Hekkari El Emevi adı ile anılmıştır. 1111’de yerleştiği Laleş şehrinde kurduğu tekkeye kendi adından türetilen “Adeviye Tekkesi” ve tarikatına da “Adeviye Tarikatı” denilmiştir.
Aslında kutsal kitap olarak yazdığı Mushaf-ı Reş (Kara Kitap’ta” Hz.Muhammed’i tanrısı şeytan Tavus’un “ Nurlandırdığını” onun nuruyla peygamberlik ettiğini, aslında kötü birisi olduğunu, Muaviye’nin onun kölesi olduğunu ve onun soyundan gelenlerin Muhammed’İn neslini kurutacağına dayanan kehanetin anlatılmasına ve hatta Allah’ın Kızları olarak bilinen El Uzza’nin Halid Bin Velid tarafından öldürülmesinin intikamını, Muaviye’yle evlenen 80 yaşında bir kadının sabahında 20’lik bakireye dönüşmesi ve Halife Yezid ve babası Muaviye tarafından da Muhammed soyunun kurutulmasını anlatır. Bu durumda kendini Kürt Tanrısı ilan eden bu şeyh bozuntusunun Müslümanlığının kabulü olanaksız olmasına rağmen, Şeyh Hadi’nin gerek Emevi soyuna dayanması ,gerek namaz ibadetlerinin olması ve gerekse de  Kürtlerin kaybedilmemesi için olsa gerek Sünni Müslüman tarikatı olarak kabul edildiğini görüyoruz.
Kreyenbroek, Philip G; Jindy Rashow, Khalil (2005), God and Sheikh Adi are Perfect: Sacred Poems and Religious Narratives from the Yezidi Tradition, Iranica, 9, Wiesbaden: Harrassowitz Verlag
Spät, Eszter (1985), The Yezidis (2 ed.), London: Saqi (published 2005)
Günümüzün ayrılıkçı terör örgütünün kültürü de bu Kürt Yezidiliğine dayanmaktadır. Tevrat, İncil ve şeytan Tavus üçlemesine tapınan Kürtler kendilerini Yahudi Kürtler olarak da ifade etmektedirler. Amerikan devlet yapılanmasını elinde tutan Mason yapılanmasının destekleriyle devlet kurmalarının da daha kabul edilebilir bir başka açıklaması yoktur.
Yukarıda da anlatıldığı gibi, Sabi=Yezid inançlarının hakim olduğu  Irak- Harran- Filistin arası bölgede Tapınak Şövalyelerine “Kuruluş izni” veren Kudüs Kralı II.Baldwin ile Tapınakçıların bölgede geçirdikleri  yüz yıl içinde Hıristiyanlığın asli kökenlerini teşkil eden eski Mısır,İran ve Sümer kaynaklı  Sabilik, Yezidilik, Mecusilik gibi inançları tanımışlardır. Böylece de ”Dinlerin Sırlarını Çözdükleri” inancıyla muhtemelen Sabii-Yezidi olmuşlardır. Durum da böyle görünmektedir.
Şeyh Hadi’nin Lübnan’dan kalkıp Hakkari’ye gitmesi 1110’lardır.Adeviye tekkesini kurması ise 1111’dir.Tapınak Şövalyelerinin kuruluşu ise Edesa Kontuyken Danişmendlilerce esir edilen,1113’de azad edildikten sonra 1118’de hileci-kalleş Baldwin’in Kudüs Kralı olmasından sonraya denk gelir.

Kürtlerin Afganistan- Keşmir bölgelerinden Türklerle birlikte gelmeleri ile Emevi Şeyh Hadi’nin onlara yeni bir Din yapması ve bu dinin de İslam değil de putperest içerikli, sözde üç dini birleştirmesi o zamanın Sabiliğini inşa etmesi şeklinde yorumlanırsa doğru olur. Yezidi Ebu Süfyanın soyu olan Emevilerin de aslında hiç Müslüman olmadıklarını halife torunu Yezid Şeyh Hadi kurduğu bu putperest dinle göstermektedir.
Yezidi Emevi hanedanının İ.S.750’de yıkılması ile iktidarı devralan Abbasilerin Türkleri devletin kilit yerlerine yerleştirmelerinden rahatsız olan Emevi’lerin  Haçlılarla iş birliği yaparak çıkardıkları isyanları, hele hele 899’da Emevi soylu Kırmıtilerin Abbasilere karşı çıkardıkları isyan sonucunda, Kabe’deki Hacer-ül  Esved’i çalarak fidye karşılığında kırarak geri vermelerini, Kuveyt-Bahreyn adası bölgesinde bağımsız devlet kurmalarını da  hesaba katarsak, Kürtleri bu topraklara getirip yerleştiren Türkler ile Kürtlerin arasına “nifak sokma ve kendilerine yamama” işinden başka bir şey değildi.
Clairmont Konsülü
Şeyh Hadi şeytanının haçlı işgalinde bulunan Lübnan’da doğması, o kültürde yetişmesi, 1104’de Edesa’nın Danişmedlilerce ele geçirilmesinden sonra Hakkari’ye giderek tarikatını kurması bu işin sinsi bir Haçlı-Yezidi işbirliği olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun meyvelerini Haçlılar,15.yüzyılda keşiflerden sonra çıkaracakları Yezidi Kürt, Arami, Ermeni, Süryani isyanlarıyla almaya başlayacaklardır.
19. Ve 20.yüzyıllarda Osmanlı topraklarının parçalanması ve işgalinde Emevi soylu Vehhabi , kripto Grek, Arami, Süryani, Ermeni ve Yezidi Kürt isyanlarında günümüzde de Afgan, Irak, Libya
İşgallerinde bu işbirliği yüzler kızarmadan sergilenmektedir.

1187’de Selahattin Eyyubi’nin Kudüs’ü geri almasının ardından güç kaybetmeye başlayan Tapınakçı tarikat Akka’ya taşındı,1244’te Akka, Memluklular tarafından fethedilince Kıbrıs Limasol’a çekildiler. Avrupa’da güç sahibi olmaları, Müslümanların karşısındaki başarısızlıklar diğer Feodal yapılanmaları rahatsız etmeye başladı. Prusya’da (Almanya-Avusturya) ve Rodos’ta kendilerine ait yönetim kurmaya kalkmaları sonlarını hazırladı. Anlaşmazlık sonucunda Papa’ya durumu şikayet etmeleri, tarikat hakkında “Şeytana taptıkları” yönünde yapılan şikayetleri de değerlendiren papa, Fransa Kralı IV.Filip’İn baskısı da olunca hepsini tutuklatarak idam ettirdi. İdam, kazığa bağlanarak yakılmak şeklinde gerçekleştirildi.
1780 yılında, sık sık tapınak tarihçilerine atfedilen ”Tapınak Şövalyelerinin Gizli Kuralları”  ve “Ateş Kardeşliğinde Vaftiz” başlıklı bir belge Danimarkalı Piskopos tarafından Vatikan kütüphanesinde bulundu.
Belgeye göre, tapınakçılar, Haçın kirletilmesi, İsa’nın kurtarıcılığının inkârı, sapık cinsel ilişkilerden Bafomet adlı şeytan heykeline ibadet etmeye kadar her şeye izin veriyorlardı. Bu şeytana tapıldığını sadece tarikatın önderi biliyor, diğerlerinden gizliyorlardı.
Mason ustalarının yakılışları
Tarikatın önderi Hughes de Peraud ve yardımcısı Jack de Molay, Hz. Yahya’nın kesilmiş başını güzel bir kadın görünümündeki Baphomet’e bir tepsi içinde sunarken gösteren bir tablo delil olarak kullanılmıştı. Tarikatın astları, üstlerine kuşku duymaksızın bağlıydılar.

Belgedeki bir başka paragrafta, şövalyelerin diğer Gnostikler olan Kasarlar, Bogomilleri de içine alan suikast ve cinayetlere “Ateş Kardeşliğinde Vaftiz” adlı belgeye göre izin veriyorlardı.

Geleneksel Hıristiyan inanç şekillerine ters, inananları inciten sapık inançları olduğunu vurgulayarak, şövalyeleri 14.yy’da itham eden her suçlamaya yeşil ışık yakan belgelerin İ.S.1240’ta Roncelinus adlı Fransız Tapınak Ustasınca yazıldığı söylendi.
(Forbidden Religion-Yasak Din- J.Douglas Kenyon’dan yararlanılmıştır)

Tapınak Şövalyelerinin başı olan Jacgues De Molay, yedi yıl Filip’in zindanlarında kızgın demirle gözlerinin dağlanması, cinsel organları kaynatıldı ve yağda kızartıldı,  işkence tezgâhında eklemleri yerlerinden çıkartıldı, canlıyken düşük ateşte kızartıldı ve daha nice işkenceler gördü sonunda kazığa bağlanıp yakılırken, hem Kralın hem de Papa’nın yılsonuna kadar öleceği kehanetinde bulundu. Gerçekten de öyle oldu.
Kurtulanların çoğu İskoçya’ya kaçtılar ve diğerleri de Avrupa ülkelerine dağıldılar. İskoçya’da örgütlendikten sonra  “Yuvarlak Masa” şövalyalerine karıştılar ardından İngiltere Krallığını etkileri altına aldılar.
Tapınakçıların Yemini;
Tarikatta 30.Derece olarak kurulan Siyah-Beyaz Kartal Şövalyesi (Knight of the Black and White Eagle) seviyesinin anlamının da Jack De Mole’un intikamını almak, Katolik Fransız Monarşisini ve bütün monarşileri yok etmek olduğu söylenir.

Bu yemini öyle sıradan edilmiş bir yemin olarak görmemek gerekir. İ.S.1118 sonrasında kurulan Tapınak Şövalyeleri,1318’de imha edilirken oldukça güçlüydüler. Her türlü servete ve siyasi güce sahiptiler. Bu yeminin arkasından Avrupa devletlerinde önce coğrafi keşifler, dinde Rönesans ile Gnostik mezheplerin yayılışları, 16.yüzyılda Yahudi-Mason  Rotschild  ailesinin İngiliz Krallığına hükmetmeye başlaması, demokrasi kavramının dünya siyasetine sokuluşu, Küçük Burjuvazinin feodal ve ruhbanların yetkilerine ortak oluşları, Fransız Devrimi, Milliyetçilik hareketleri, Amerika’nın bağımsızlık savaşının başında Mason tarikatlarının oluşu ve halen yönetmeleri, 19.yüzyılda Marksizm’in ortaya çıkışı, Rusya’da Sosyalist sistemin kurulması ve bu yapılanmanın başında Hazar Türkleri olan Yahudilerin ve Rus Masonların olması, Türkiye Cumhuriyetinin inşasında  gene Moskova kökenli  Masonların etkinliği ve 20.yüzyılda Almanların kullanılmasıyla çıkartılan iki dünya savaşının ardından gerçekten dünyanın en köklü feodal ve ruhban yapılanmalarının tarihe gömülüşlerine neden olan “Cumhuriyetler  çağının” başlaması, 18.yüzyılda Vehhabilik ile başlattıkları Bahailik (Nurculuk), Efganilik gibi Masonik İslami  akımlarını 1950 sonrası Said-i Kürdi üzerinden oyuna soktukları  Nurculuk tarikatının Mason İlluminaticiler tarafından İslam dünyasına şırıngalanması halen bu siyasetin AKP üzerinden güdülmesi  pek de tesadüf işi değildir.
Gerçekten yeryüzünde bütün dinler değiştirilmiş, bütün köklü feodal yapılar çökertilmiş yerlerine yenileri konulmuştur.

Bu gün Molay’ın adı Mason gençlik örgütlerinde yaşamaktadır ve Tapınak Şövalyeleri bütün Avrupa’yı dağıtmıştır.
Bu göçmen şövalyeler Avrupa’nın derin saygı duyulan kavgalarında komutanlık etmişlerdir. Bazıları Töton Şövalyelerine katılarak Moğol-Tatar yayılmasına karşı Doğu Avrupa’yı, bazıları Macaristan’a giderek Türk yayılmacılığına karşı Macaristan’ı korumak için, Bazıları da İskoçya ve Portekiz’de savaşmışlardır.
(Forbidden Religion-Yasak Din- J.Douglas Kenyon’dan yararlanılmıştır)

4-Tapınak Şövalyeleri Amerika’yı Kolomb’dan 100 Yıl Önce Keşfetti mi?

Tapınak Şövalyeleri Tarikatını 12.yy.sonunda Kudüs Zeytindağında kurmalarının ardında  geçen zamanda, kurucuların nesillerinden olan Roslyn Lordu ve Orkney Kontu Henry Saint Clair, Venedikli Zenon ailesinin iki oğlunun komutasında 1396’da Atlantik’e yelken açtılar.
Henry Saint Calir ve arkadaşlarının nesilleri olan Rex Deus Tarikat Ailesi, Kuzey Amerika’nın bu günkü Kanada’nın Kuzeydoğu sahillerinde yaşayan Mi’kmak halkıyla barışçıl bir ilişkiye girdiler.
Yaptıkları işi kanıtlamak için de Atlantik’in iki ucunda tespit ettikleri kayalara işaretler oydular. Yerli halkla ticaretin yanında felsefi konularda da bağlar geliştirdiler. Soykırımlar ise daha sonra kıtaya gelen barbar Avrupalılar tarafından gerçekleştirildi. Daha sonraları Amerikan devlet yapısını ele geçirdiler ve ülkenin kurucu babaları oldular, Birleşik Devletler Anayasasından Beyaz Saray’a kadar her yerde izlerini bıraktılar.
İsterseniz şu yazıma da bir göz atın;

Osmanlı'da Dünyayı Yöneten Gizli Güçler veya Tarikatların İzleri;

Piri Reis birincisini 1513'de Yavuz Selim döneminde diğerini de 1528'de Kanuni Süleyman döneminde olmak üzere iki dünya haritası çizmiştir.
Kanuni kendisine sunulan haritayı eline alınca "-Dünya ne küçükmüş!"  diyerek haritayı yırtmış ve "-Doğusu bize ait" demiş.
Bu iddia bana,Evliya Çelebi Seyahatnamesinde geçen II.Bayezit'in dünyanın etrafında uçarak gezen dervişlerle keşiflerin ona önerilmesi olayını hatırlattı.

Bu gün de Rotschıld Yahudi Ailesinin 500 yıldır dünyayı yönettiği iddiası var ya,ona aynen de uymakta olan bu olay,Evliya'nın anlattığına göre şöyle olmuştur;
Bu iki derviş,"-Kafirler, yeni yerler keşfedecekler ve büyük topraklar kazanacaklar. Onların çok kıyım yapacaklarından korktuğumuz için siz bu keşifleri yapın da biz de yardım edelim" demişlerdir. Ancak, Beyazıd-ı Veli yani II. Beyazıt bunu istememiştir.

Mason Sembolü Gönye,Pergel,Ters Piramit,üç noktalı Güneş,
"7" ışıklı Dünya,"6gen"-Süleyman mührü
Mehmet Soylu adlı araştırmacı yazarın, "Piri Reis'in Şifresi" adlı kitabı ile ilgili olarak yayınlanan bir söyleşisinde Piri Reis'in kaleminden yaptığı şu tespitler ilginçtir. Pusula dahil bütün haritacılık eğitimi her şey kendisine öğretilmiştir;

HARİTANIN BEYANI
Artık pusulanın ne olduğunu bildin,
Şimdi de haritanın durumunu dinle!
Hem pusulayı hem de haritayı gerçekten bil,
Çünkü Onu Süleyman Peygamber gerçekleştirdi.
(Ta Sûleymanu’n-nebî ıtdi tasih)
Zira ona, insanlar, cinler, vahşi hayvanlar,
Kuşlar ve karıncalar tabi olmuştu.
Bu Hakk’ın emridir, bu sözü yabana atma.
Şüphesiz, deniz ilmi de ötekiler gibi onun emrinde idi.
Denizler ona mil mil ma’lum oldu
Ve şimdi bu hayrın ondan kaldığı söylenir.
Zira harita, irtifa almakla ve mum aramakla çizilemez.
İrtifalar haritadaki, sığları ve taşları göstermez;

Mühendisler bundan hiç yararlanamazlar.
…………………. Kitab-ı Bahriyesi’nde I.cilt sayfa:79


Mason Üstad Sembolü-Horus'un Gözü ile Piramit içeren Güneş

Son olarak Piri Reis Bahriye Kitabı’nda Cil-1 Sayfa:82’de şöyle der:
……………
Tam onaltı kısma böldüler inan,
Merkez onun tam orta yerine düşer.
Bu onaltının birinden öbürüne
Ki çekerler çizi hep yerli yerine
Biz çizginin iki başına adip hesap
İkişerli olur otuziki cevap,
Dinle şimdi bu harita ilmini,

Ta bilesin halini ahvalini….


Sanki Kuran ayetlerinin vahiyle gelişi gibi ilahi dille yapılan bu anlatımda, haritayı Piri Reis'in yanında bir takım varlıklar göstere göstere çizmişler ve nedenini, niçinini öğretmişlerdir. 
Örnek olarak, "Artık pusulanın ne olduğunu bildin" ifadesinde geçen "bilme" Adem'in Havva'yı "bilmesi"  anlamındaki kadar "derinlemesine, içine girerek ayrıntılarıyla bilme" anlamında kullanılmıştır.
Piri Reis de gemiciliği ve korsanlığı "dini-mistik değerlerle" amcası Kemal Reis'ten öğrenmiştir. O zaman kadar mevcut olmayan bir haritayı çizmesini açıklamak için de mistisizm en mantıklı yoldur. Bu anlatma tarzı zaten vardır.

Bu yüzden ortaçağın her şeyi dinle açıklayan mantığı içinde reisin anlatım şeklini tuhaf karşılamamak gerekir.
Sanatkarların bile çıraklıktan kalfalığa kadar olan yükselme sınavlarında, "acemilik dönemleri”  35 yıl gibi zaman aldığından, soruların mesleki olmaktan çok mesleğin pirleri, meslekteki mucizevi halleri ve mesleklerin piri kabul edilen peygamber veya melek kabul edilen kişilikler hakkında bilgiler sorulurdu.
Piri Reis'in aşırı mistik ifadelerini günümüz mantığıyla düşündüğümüzde "peygamber veya meleklerce ya da uzaylılarca  eğitilimiş" bir kişilik olarak yorumlamak olasıdır.O zamanın şartlarında ise her şey "dini terminoloji" ile izah edilmekteydi. Bunun göz önüne alınmasında fayda vardır diyorum.



Fatih ve II.Bayezid dönemi Haritası (Anadolu'daki Beyazlar-Beylikler)
Diğer yandan Evliya Çelebi'nin II.Bayezit'i "Veli"  olarak anlattığı ilginç,mistik abartılı bir olayı gene Seyahatnamesinin I.Cildinde dile getirmiştir.Olay şöyledir;

Bir gün II.Bayezid nefsi ile kavga etmeye başlar ve nefsinin onu ele geçirmesinden kurtulmak için,vezirlerinin önünde ;
"-Ey nefis içimden çık" der ve ağzından küçük bir yaratık çıkarak yere düşer.Vezirlerine,"- Hemen onu çiğneyerek öldürün" diyerek nefsini öldürtür.
Bu düşünce tarzına sahip bir padişahın "dünyayı yönetmesi" düşünülemez.Olsa olsa Sinoplu Diyojen gibi filozof olur.
Büyük keşiflerin onun saltanatı döneminde tamamlanması,Osmanlı'nın ve Müslüman dünyasının uyuya kalmasının "dünya malına minnet etmeyen,kanaatkar Müslüman" tasavvufi felsefesi ile açıklanması o zaman için muhteşemdir.
Eğer böyle "güç dağıtan" bir tarikat ya da göksel kripto kişilikler gerçekse  oğlu Yavuz Selim'in onun gibi düşünmediğini ve "Bizans Haritasına" razı olmak zorunda kaldığı anlamı da çıkarılabilir.
Piri Reis'in anlatım tarzına uygun olarak düşünüldüğüne,Evliya Çelebi'nin iddiası doğruluk kazanmaktadır ve II.Bayezit bu davranışı ile bir "Cihan İmparatorluğunu" ret etmiştir,resmen tepmiştir.Tahtı babasını öldürerek alan Yavuz'da gelen Piri Reis haritasını "atı alanın Üsküdarı geçmesi" yüzünden işleme koymamıştır.Kanuni ise yırtmış veya yırtılmasına engel olmamıştır.

Roma'nın bölünmesi ile Bizans olan Mor bölge
Yani Yavuz tahta geçtiğinde Müslüman "II.Bizans Saltanatına" razı olmuştur.Oldukça mesnetsiz ve bu yazıya yakışmayan bir tespit olsa da bu konunun yazılması gereğini düşündüm.
İncil'e göre,Yuhanna'ya Vahiyler bölümünde şeytanın sayısı "6"dır.Allah'ın da sayısı "6"dır.İsa'nın da "6"dır.İnanmayan Zebur'un Süleyman Mabedi bölümünü okusunlar.Allah'a yapılan mabedin ölçülerinden Süleyman'a getirilen altınların miktarı hep "6" ve katları şeklindedir.
Hürrem Sultan'ın 1506 doğumlu olması da ilginçtir;
((1+5=6;-0+6=6) Yanyana "66",toplam "12" bölündüğünde iki adet "6".Bu sonuçtan İncil'e göre "Şeytan" anlamını çıkarırsak ki o da Allah katında bir melektir ve sayısı doğal olarak "6"dır.
Haritanın yırtılması, parçalanması olayı ise Hürrem'den başkasının işi olamaz.450 kadının bulunduğu,12 kadar eşi, gözdesi, ikbali ve hiç bir kadına bağlanması da söz konusu olmayan bir padişahı hipnoz etmişçesine kendisine bağlayan resimlerine bakılırsa pek de göze de hoş gelmeyen bu kadın tam bir "çocuk casustur".
Osmanlı Kuruluştan 1683'e kadar gelişimi-Bizans benzerliği
Olaydan yaklaşık 500 yıl sonra 09.11.1929'da Topkapı Sarayı Harem bölümünde,Hürem Sultanın odasında  haritanın bulunması ise bu iddiayı güçlendirmektedir.İddialara göre,Piri Reis'in amcası Kemal Reis'in korsanlık günlerinde, papaz kızı Hürrem-Roksana cariye edilerek Kırım'dan Kemal Reis'in gemisiyle getirildiğinden, Piri Reis'e gıcığı büyüktür.
Eğer, dini açıdan kendi soyunu yeryüzüne hakim kılmak isteyen bir "şeytan"  veya şeytanın hizmekarı  ise (!) o zaman da gıcıklıktan ziyade devleti yüceltecek bütün kadroyu imha ettiğini düşünmek daha da mantıklı olabilir. :))
Dünya hakimiyetinden Türkleri uzak tutmak için gelmiş bir Şeytan=Roksana- Hürrem. Bu kadın Kanuni'nin gözünü boyuyor, evlatlarını, en kıymetli vezirlerini öldürtüyor ama padişah "bir delik uğruna ne güneşler batıyor" haberdar olmuyor, düşünmüyor. Sonunda esrarlı bir şekilde askerlerinin ihaneti ve Zigetvar'da acayip bir ölüm ile son bulan yaşamı, ardından çuvallayan bir Osmanlı.

Gizemli Rus Rahibi kızı Roksana-Hürrem
Beyazıd-ı Veli yani II.Beyazıt'ın "nefis mücadelesi" de "nefis=şeytana uymamak ve tanrısına sadık kalmak" ilkesiyle de izah edilebilir. Bu gün, Sümer'in Enki'si olan Şeytan'ın Adem ve Havva'dan  ve soyu Nuh'un Sam'ının nesillerinden yarattığı "Semitik" kavimlerin dünyayı yönetmesi, yer tanrısı şeytan Enki'nin dünyayı sahiplenme ve kökleri önceden var olan göklerden gelmiş kavimleri de silme mücadelesi midir?
Bu gün de "Yezidi (Şeytana tapan)  Kürtlerin" İlluminatici (Nurcu) dönme Ermeni ve Sabilerin Vehhabilik-Bahailik (Nurculuk)- Nurculuk siaysetleri ile,devleti ele geçirmeleri,"sıfır sorunlu dış siyaset" derken devleti iki kez Rus ve İsrail savaşının eşiğinden döndürmeleri de acaba bu şeytanın
son darbe eylemleri midir?
Dünyayı 500 yıldır yönettiğini iddia eden yapılanma-tarikatlar
Küresel Sermayenin kitabı şeytana dayalı İbrani dinlerin kitapları olunca, olayları dini açıdan yorumlamak da gerekli oluyor. Bilimsel olarak bu kavramları her ne kadar ret etsek de, "sinsi hesaplar yapan mistik tarikatlaırn" faaliyetlerini engelleyecek bir çaba Fransız, Rus ve Çin devrimlerinden beri görülmemektedir. Bu tarikatlar yeryüzünün idaresini üstlenmişlerdir.
Bu nedenle bu şeytanları "yok" saymak onların palazlanmasına yaramakta olduğundan varlıklarını kabul ederek "mücadele etme" yolunu seçmek,bunda mistisizm gerekiyorsa onunla ne gerekiyorsa "fikri-ideolojik" ciddi bir mücadele yapılmalıdır.

Mısır Mumyalarında Amerika İzleri;

1976’da Paris Milli Tarih Müzesinde görevli Dr.Michelle Lescot, Mısır Firavunu II.Ramsesi (İ.Ö.2290-1224) saran mumyaların incelenmesinde, bütün eskime ve yıpranmalara rağmen bir takım virüs ve bakterilerin belirlenmesinin yanında bir parça da tütün bulaşığı bulmuştur.

Bulgunun yarattığı şaşkınlık haliyle bazı çelişkilerin tartışılmasına neden oldu. Daha da emin olmak için derinlemesine sürdürdüğü çalışmalarında diğer örneklemelerle de vücutta tütün bulunduğunu doğruladı.
 Sonraki testlerde mumyalama esnasında çıkartılan iç organların konulduğu mumyanın yanında bulunan testi ve çömleklere doldurulan iç organların içlerinden alınan örneklerde, sebze kalıntıları, buğday, ısırgan otu, karabiber tohumu, kamomilla, sinir otu (bir tür muz) ve Amerika’dan başka hiçbir yerde rastlanılmayan kıyılmış tütün bulundu.

1992’de Alman toksikolog Svetlana Balabanova,Münih Müzesinde bulunan “9” Mısır mumyasında  adli tıp tarzı  inceleme yaptı. Kemik, cilt ,baş ve karın içi kaslarından aldığı dokularda yüksek seviyede uyuşturucu buldu. Dokuz mumyadan alınan örneklerde haşhaş olması Mısır’da yaygın olarak kullanıldığından şaşırtıcı değildi.

Ancak rastlanılan diğer bulgular şaşırtıcıydı ve doğrulanması için üç ayrı laboratuvarda da incelenmesi için örneklerin acilen gönderilmesini gerektiriyordu.
Mumyaların sekizinde nikotin kullanımı açıkça görülüyordu, en tuhafıysa deneklerin dokuzunda da Koka bitkisinin aktif alkoloidi olan Kokain izlerini gösteriyordu.

Etnobotanikçi Dr. Michael Carmichael 2000 yılında Londra’daki Alternatif Mısır Konferansında en olası nikotin bulaşıklarının, ruh halinin değiştirmek için bölgede yoğun olarak kullanılan Adamotu veya itüzümünden elde edilmiş bir tür uyuşturucu olabileceğini belirtti.
İ.Ö.2500’lerde eski Peru’da koka bitkisinin uyuşturucu olarak kullanıldığı kanıtlanmıştı ancak Atlantik okyanusunun öbür ucunda 19.yy.a kadar kullanılmadığı biliniyordu.

Bu bilgileri olumlu olarak değerlendirdiğimizde Amerika kıtasının eski Mısırlılarca bilindiği ve ticaret yaptıkları ortaya çıkmaktadır.


Masonluğun da 19.yy. ortalarından beri Bahailik (Nurculuk), Efganilik, Nurculuk ve son olarak “Ilımlı İslam” adı altında Brahman-Hinduizm+Tevrat+İncil+İslam sentezi bir öğretiyi “anaerkil tapınak rahibelerinin kıyafetleri” ile birlikte dayatmalarına bakılırsa Masonlar, Yeni Dünya’nın Yeni Dinini kitlelere dayatmaktadırlar.
Böylece ellerinde olan küresel sermayeye mükemmel itaat edecek, dindar, her işe yarar, teslimiyetçi, özgürlük ve bağımsızlık gibi değerleri olmayan kültüre bağlı bir dünya yaratmak istemektedirler diyebiliriz.
İlluminaticilik (Nurculuk-Aydınlanmacılık) olarak bilinen Masonluk inancı, girdiği her ülkede “hakim din-mezhep” ne ise “onun gibi yapan”  ama çağdaşlaştıran, yenileyen anlayış içinde davranan büyük sermaye ile desteklenen işbirlikçi önderlerince yürütülmektedir.
Nurculuk,Ilımlı İslam, Sintoloji  ve faaliyet gösterdiği ülkelerde sayamadığım hangi adlar altında olursa olsun, aslı Masonluk dini olan bu yeni din oluşumlarıYeni Dünya Düzeninin Yeni Dinidir”.

Masonluğu ve işbirlikçilerini böylece tanımladıktan sonra bir de Hıristiyan karşıtlarının tanımlarına da bakalım ve onların bakışlarını da öğrenelim;

5-ŞEHVETE TAPAN MASONLARIN ŞEYTANİ SİMGELERİ;

İncil’in Romalılar Bölümünde “Pagan-Putperest” şöyle tanımlanmaktadır;
Putperest, tanrının gerçeğini yalanla değiştiren , gerçek tek bir yaratanı bırakıp birden daha fazla yaratıcıya ibadet edendir. Allah korusun Amin” Romalılar-1:25

Putperestler, hayvanlara, böceklere, kuşlara, nehirlere, ormanlara ve daha bir çok şeye tapınmışlardır ancak genelde tek bir ibadet şekilleri vardır ;
“Kadın ve erkeğin cinsel ilişkisine tapınmak, kadının amına erkeğin sikine ibadet etmektir”.
Kendilerini şeytana tapanlardan ayırmak için Özgür masonların en sık yaptıkları şey kullandıkları remzlerdeki “cinsel anlamları” saklamaktır.
Yani takiyye yaparlar.

Carl Clauddy’i hatırlarsanız, o;“Masonların, onları anlamak için sürekli altını kazmanız gereken ve aynı anlama gelen kat kat remzleri vardır. Alt düzey Masonlara öğretildiği düşünülen ve “cinsellik içermeyen”  genellikle “kardeşlik” kavramı içinde öğretilen birçok remzin cinsellik çağrıştırdığı belirlenmiştir.


“G” Harfi;
Yazıda belirttiğim kaynağa göre, “G” God (Tanrı),Geometry (Geometri),Gnosis (Ruhani Bilgi) anlamına gelen üç kelimeyi temsil etmektedir. Tanrı yaratıcı olduğundan “G”, evrenin mimarıdır Geometri’den “G”, her şeyi yaratan bilgiye sahiptir ve insanlarla paylaşmıştır, yani insanlar “ilahi bilgi ile aydınlandıklarından” yani “nurlandıklarından”  ve de bu şekilde bilgiye kavuştuklarından dolayı da “Nurcu” olduklarından dolayı “G” seçilmiştir. Nurlanmak, peygambere vahiy gelmesi, dervişlerin “istişareye yatarak” ilahi bilgiye kavuşmaları inancı İslam’da da vardır. Akşemseddin’in istişareye yatarak Hz. Eyüp’ün mezarını tespit etmesi ve İstanbul’da bir “Eyüp Sultan” kültünün doğması aynı şekilde nurlanmayı anlatır.

33.Dereceden Mason Eliphas (Elifas)  Levi ( Levililer Yahudi’dir.),” (G) harfi, Venüs’ü temsil eder, Venüs temsili ise erkeklik organı şeklindedir.” Demektedir.

Metnin İngilizcesi aşağıdadır;
Arthur Waite, Occultist and 33rd Degree Mason quotes Eliphas Levi who is also a 33rd Degree, tells us that the letter "G" stands for Venus, and that Venus' symbol is a lingam, a stylized phallis. 
[Masonic yazar, Arthur Edward Waite, The Mysteries of Magic (Sihrin Esrarları): A Digest of the Writings  (Yazılardan Bir Derleme)  Eliphas Levi , Chicago, DeLaurence, Scott, and Company, 1909, p. 217]
Erkek ve dişilik organlarının birleşmesini ifade eden Hint
güne tanrısı Şiva lingamı

Hicaz Arapları da Hint dininde aldıkları Lingam kavramını
İslam'a kadar taşıdıları

İslam öncesi, üreme organlarına tapınılan "Bereket Tanrısı Dini'nin"
"Bereket simgesi" olarak kutsal sayılan Lingam/Kara Taş'ın
İslam'a yansımalarını bir Hintli tespit etmiş.
Lingam İslam dışındaki dinlerde elan kutsaldır.
Yalnız Masonlukta değil.


Albert Pıke adlı yazar, “Morals and Dogma-Ahlak ve Nas” adlı kitabının 631 ve 632.s) sayfalarında, Monad-(Zerre, Birim) –erkek,” Dual-İkili” kadın demektir. Bunların cinsel birleşmeleri de “Triad-Üçlü” yü üretir. Bu da “Generation-Nesil” üretici ilke anlamına geldiğinden “Generative principle-Üreticilik ilkesi” de cinsel ilişkinin kodunu temsil etmektedir. Diye yazmaktadır..


Metnin İngilizcesi;
Albert Pike states within Morals and Dogma [page 631-32] that the Monad [#1] is male, and the Duad [#2] is female.  Their sexual union produces the Triad [#3], which is "represented by the letter 'G', the generative principle."  This term, "generative principle," is code for the sex act.



KIRIK VE KIRILMAMIŞ SÜTUN
Kırık sütun Masonlukta ve doğu yıldızını temsil etmekte kullanılır.Masonlar “kırık sütunun” tanrıyı temsil ettiğine inanırlar. [ Joseph Fort Newton, The Builders: A Story and Study of Masonry , Cedar Rapids, Iowa, The Torch Press, 1914,  p. 9]

Kırık sütunun gizemli anlamı daha sonraları bazı Masonlardan öğrenilmiştir.;
“Mısır mitolojisinde, tanrıça İsis, bazen kocası Osiris’in ruhunu yatıştırmak için kırık bir sütunun arkasında ağlarken, arkasında da Horus ayakta saçlarına yağ dökerken temsil edilmiştir.
İsis hem “bakire” hem de “annedir” ve en güzel bakire “ağlayan İsis’tir.
Kırılmış sütun ise, Osiris’in kayıp cinsel organıdır, fallus’tur. [Short Talk Bulletin, "The Broken Column," Feb, 1956, p. 6-7; also Edmond Ronayne, The Master's Carpet (Mah-Hah-Bone), 1879, p. 387-88, and several other Masonic authors]

Horus Şeytan’ın diğer adıdır.İsis ise Lucifer (tanrısal ışık-nur  getiren)’in eşidir. İsis’in ağlama nedeni ise kocası Osiris’i kaybettiğindendir. Osiris’in bütün azaları cinsel organı dahil yerinden çıkarılmış, küçücük parçalara ayrılmıştır.
İsis ce Osiris, Albert PIKE , “Morals and Dogma-Ahlak ve Nas” adlı kitabında “Evrenin etken ve dilgen ilkeleri”…kadın ve erkeğin üreme organları ile remz edilmiştir. Demektedir.
Resme dikkatli bakıldığında, kırık sütunun dibi yuvarlak bir kaide üzerine oturtulmuştur. Kadın cinsel organi içindeki halini temsil etmektedir. Kırık olan ve kaidenin dışındaki toprağa değen ve ayakta olan kısma da kırıldığı yerinden dayanan kısmı ise, “parçalara ayrılmış”  organ inancını göstermektedir.
33.Dereceden Mason yazar Albert Mackey, sağlam sütunun cinsel organ remzi olduğunu söylemiştir. Kolon erkeklik üreme organının taklididir, çoğunlukla daire şeklinde bir zemin üzerindeki sütun ile temsil edilir. [Mackey, A Manual of the Lodge, 1870, p. 56. Mackey also stated this in The Symbolism of Freemasonry , p. 60]
 ÇEMBER ORTASINDAKİ NOKTA

Çember ortasında bulunan bir nokta cinsel ilişkiyi çağrıştırmaktadır. Bir diğer Mason yazar, Güneşe Tapınma” işinde bu remzin kullanıldığını ifade eder ve;
“Dişi ilkesi ay ile remz edilmiştir ve lünette (küçük çembere benzer açılma) olarak veya Hilal olarak farz edilmiştir. Erkeklik ilkesi güneş ile o da lunettenin tam ortasına dikilmiş bir dikilitaş-sütun  olarak geminin ortasına dikilen seren direği gibi remz edilmiştir. ["Point Within A Circle," Short Talk Bulletin , August, 1931, Masonic Bulletin designed to read within the Lodges, p. 4]

ÇEMBERDE HALVET

Çember sıklıkla kadın organını remz etmek için kullanılmıştır.Şeytana tapanlar,” Sekiz Adımda Aydınlanma (Nurlanma) Yolunu” severler. Bir insanın birbirinden ayrı sekiz adım gidince tamamıyla aydınlanmış, nurlanmış olacağına inanırlar. Sekizinci ve son adım ise “cinsel ilişkidir”. Çemberin merkezindeki çok küçük bir çemberin varlığına dikkat ediniz. Bu küçük çember kadınlık organını remz eder. Çapraz yerleştirilmiş iki haç ile ortasında küçük bir çember içeren büyük çemberi sekize bölünmüş şekil en üst seviyede dişiliği temsil etmektedir.
 
Yeryüzündeki dikilitaşların en ünlüsü bir çember içine yerleştirilmiş bulunan Washington anıtıdır. Mısır güneş tanrısı RA’nın ruhunun bu dikilitaşta olduğuna inanıldığından günde üç kes doğuya dönerek ibadet edilmekteydi. Dikilitaşlar, cinsel organı remz etmekte en çok kullanılan şekillerdir. Cinsel ilişki, bir çember ortasına dikilmiş bir dikilitaşla ifade edilirdi. Washington anıtı da bir çemberin ortasına dikilmiştir. Özgür masonların şeklini hesaplanıp, planlanmıştır.

ÜÇGEN VE ALTIGEN

Mason yazar R.H.Mac Kenzie “Mısırlılar arasında üçgen zemin Osiris’i yani erkeklik organını veya erkeklik ilkesini, dikey-şakuli  çizgi ise İsis’i ya da dişilik ilkesini, hipotenüsü yani üçgeni dikey ucundan merkezine bölen çizgi ise Horus’u oğullarını temsil etmektedir. [Kenneth R.H. MacKenzie, The Royal Masonic Cyclopaedia of History, Rites, Symbolism, and Biography , New York, J.W. Bouton, 1877, p. 743] Bu yüzden, dikey çizgi ile zeminin  hipotenüse cinsel birleşme ile gebe kalındığını görürsünüz. Mason sembolizminde cinsel ilişki dikey çizgi ile zeminin birleşmesi olarak resmedilir.

Yukarıda resmini verdiğimiz üçgen remzi, TAU’ nun remzidir. Mason yazar R.Swinburne Clymer TAU’yu Mason sembolizminde tanımlarken, “ Fallus- Lingam, ve Yoni üremenin erkek ve dişi amblemleridir ve üçgen içindeki Tau şeklinde bulunurlar” demektedir. [Clymer, The Mysteries of Osiris or Ancient Egyptian Initiation, Quakertown, PA, The Philosophical Publishing Company, 1951, p. 131]


Mason yazar Albert Mackey, dikey ve düşey olarak iç içe geçmiş iki üçgenden oluşan ehksagramın (altı gen) cinsel çağrışımını anlatır. “Ucu aşağı doğru bakan üçgen yoni’ye yani dişilik organına karşıt gelir, sivri ucu yukarı doğru bakan üçgen ise Lingam yani erkeklik organını remz eder. İkisi iç içe geçtiğinde ise tabiatın etken ve edilgen güçlerinin birleşmesini, erkek ve dişi elementleri temsil eder. [Mackey, The Symbolism of Freemasonry, 1869, p. 195, 219, 361; also Albert Pike, Morals and Dogma, 1871, p. 13; also Wes Cook, Editor, Did You Know? Vignettes in Masonry from the Royal Arch Mason Magazine , Missouri Lodge For Research, 1965, p. 132]

İç içe geçmiş iki üçgenin oluşturduğu altıgen yani Süleyman Mührü Masonlarda cinsel birleşmenin remzidir. Bu sembolizm paragrafın sonundaki katıksız, kadim şatanizm dönemine aittir.
Yin ve Yang
Yin ve Yang günümüzün bir çok şirket,kurum ve kuruluşlarınca da en çok kullanılan remzlerinden birisidir. Yin sonsuzluğu, karanlığı, dişiliği, vücudun sol tarafını ve diğer olumsuzlukları temsil eder. Yang ise onu tersini  tarihi,ışığı,erkekliği, vücudun sağ tarafını  ve diğer olumlulukları temsil eder. Philip G. Zimbardo and Floyd L. Ruch, Psychology and Life , 1977, Ninth Edition, p. 317]

“Yang erkektir, olumludur ve güneş tarafından temsil edilir. Yin olumsuzdur, dişidir, ay tarafından temsil edilir.“ {Paul E. Desautels, The Gem Kingdom , p. 237.]
   
Yin,Yang sembolü en azından İ.Ö.4.yy.a kadar uzanır, doğuda Konfüçyizm, Taoizm, Budizm kültlerinde yer alır. Batıya ise sonradan ithal edilen bu sembol mitlerde, sihirde, yıldız falcılığında ve büyücülükte uzun süre kullanılmıştır. [Claire Chambers, The SIECUS Circle: A Humanist Revolution , 1977, p. v]

Washington Apronu
Washinton Apronunda olduğu gibi Masonların zemin döşemesinde “siyah-beyaz” renkleri tercih etmelerinin nedeni de Yin ve Yang ilkesine uymalarına dayanır. Büyücülerin seçkin tercihlerinden olan Yin ve Yang  ilkesinin bu gün tamamıyla şeytani bir kavram olduğunu biliyoruz. Masonların bu gün heksagram (altıgen) yerine “yin-yang” kullandıklarını da biliyoruz. Yin-yang sembolü aynı zamanda heksagram-Süleyman Mührü olarak anlaşılmalıdır. Bunun cinsellikle olan bağıntısını da yukarıda açıklamıştık.
Günümüzün Yeniçağ Hareketinde Tin-Yang remzinin biseksüellik ve homoseksüelliği de temsil ettiğini biliyoruz. Ayrıca tanrısallığı da remz etmektedir. [Dr. C. Burns, Masonic and Occult Symbols Illustrated, p. 19-22]
Aldanmayınız; Özgür masonlar Yi-Yang’ı Yeniçağ Hareketi (New Age Movement) ,okültistler ( Doğa üstücüler) ya da Şatanistlerden çok az bir farkla kullanırlar. Siyah-beyaz zeminlerde Heksagramı (altıgen) kullanırlar fakat Yin-yang’a olan inançları Şatanistlerin esrarlı kimlikleridir. Böyle olunca niye şaşıralım ki Albert Pike bize, Özgür Masonluğun esrarlı olduğunu anlatmadı mı?

MASON AMBLEMİ GÖNYE VE PERGEL CİNSEL İLİŞKİYİ TANIMLAMAKTADIR.
Mason yazarları sembolleri olan gönye ve pergelin heteroseksüel ilişkiyi temsil ettiğini cesurca söylemektedirler. 32.dereceden Mason Albert Pike’ı dinleyelim;”-Pergel yaratıcı ilahiliğin Hermetik sembolüdür ve gönye, evren ve yeryüzünün üreticiliğini temsil eder.” [Morals and Dogma , p. 850-1
Bu yüzden Masonlar, pergele erkeklik timsali fallus ve gönyeye de dişilik organı vulva olarak bakmaktadırlar. Şatanistler ise gönye ve pergelin rollerini bir farkla tersyüz ederler.
Her nerede ve her nasıl bakarsanız bakın gönye-pergel hereroseksüel (erkek-kadın) ilişkiyi remzetmektedir.

EN KÖTÜ SEMBOL-ÇİFTE SÜTUN VE NAR

Mason remzi gönye ve pergel konusunu bırakmadan önce gönye-pergel sembolünün işaret ettiği kötü bir şeyi göstereceğim;
Bu gönye ve pergel olarak bilinen Mason amblemleriyle bağlantılı olan sahne apaçık bir Şatanik imajdır. İlk önce sayfanın uzak bir köşesine bir altıgeni not edin. Altıgenin kara büyü sembollerinin en kötüsü en kötüsü olduğunu hatırlayınız. Büyücüler onu insanlara kara büyü yapmak için asırlar boyu kullandılar. Bir çok insan geçen birkaç bin yılda üzerlerine “altıgen” çizilmiş olarak öldüler.
İkinci olarak, bu resimde güneşi başınızın üstünde farz edin. Özellikle Masonların taptığı Mısır Güneş tanrısı Ra ibadet ettiklerinden, tanrının Mısırlılara ve dinlerine güneş gününde lanet ettiğinde yaptıkları gibi yapın.
Son olarak da gönyenin keskin ucunun kutsal İncil’in sayfalarının altına derinlemesine sokulduğunu işaret edin.
Hıristiyan yazar Ralph Epperson “Masonry ;Conspıracy Against Christianity-Masonluk-Hıristiyanlığa Karşı Komplo”” adlı kitabında; “Masonluğun en önemli sırrının şeytan Lusifer’e tapmaktan çok “Çağların Sonunun Tamamlanması” bölümündeki kehanetlerde  anlatıldığı gibi Hıristiyanlığı kökünden halletmeyi planladıklarını yazmaktadır. Bu sembol mükemmel olarak bu amacı içermektedir.
 

MASON TAPINAĞINDA CİNSEL İLİŞKİ VE NAR

Mason Locasının sembolü olan “Çifte Sütun”, Hz. Süleyman tapınağını, tapınak ta,yeniden doğmak için içine girilen “ana-dişi insan vücudunu” remz etmektedir. Tapınağın girişi olan sundurması da kadınlık organını temsil etmektedir. Sundurmanın sütunları da kadının yumurtalık tüplerini, ağ dokusu da kan damarlarına eşlik eden bağ dokularını, nar da bol miktarda yumurtalık tohum hücrelerini temsil etmektedir. [Rollin C. Blackmer, The Lodge and the Craft: A Practical Explanation of the Work of Freemasonry, St. Louis, The Standard Masonic Publishing Company, 1923, p. 249; Emphasis added]
NAR, Zerdüştlükte, Mitracılıkta "ateş ve cinselliği"
 temsil ediyordu.
Bu gün Türkiye-ABD arasında, cinsel istismar suçlarını
araştıran "Pomegranate Connection/Nar Bağı"
örgütlenmesi vardır ve ABD ülkeleriyle ve
bu bağ kurulmuştur.

Birinci olarak, “Yeniden Doğuş” sadece İncil’e ait olmayıp dine küfreden Şeytana tapanlarında başvurdukları bir şeydir. Şeytana tapanlar her zaman birbirlerine “yeniden doğmuş gibi yapma” sahtekarlığını öğretirler. Öğretiye yeni başlayanlar inisiye (başlangıç) ayinlerine katılırlar. Sarıldıkları kefenden ayaklarından tutularak çıkarıldıklarında “yeni doğmuş taklidi” yaparlar. Özgür Masonlarda ise Hz.İsa’nın dökülen kanından bahsedilmemekle birlikte kişiye tapınakta tekrar doğduğu öğretilir.

İkinci olarak, Masonik resmedilişinde narın cinselliği fazlasıyla aşikârdır. Özgür Masonluğun putperestliğine ikna etmek için sırasıyla aşağıdakileri belirteceğim;

Masonların narı ortasından yarma şekillerini gördüğünüzde onun kadının bacak arasını ve cinsel organını temsil ettiğini anlayınız. Bir mason tapınağın sundurmasına girdiğinde onun yeniden doğmak için bir kadının cinsel organına girdiğini düşündüğünden emin olabilirsiniz.

YEDİ IŞIKLI ÖZGÜRLÜK HEYKELİ VE MEŞALE
  
Şeytana tapanlar daima meşaleyi Lusifer’in sembolüyle eş tutmuşlardır. “Lusifer, yeni yaratma işlerini yapabilmek, askeri birliklerini toplayabilmek, hükümranlığını ilan edebilmek için yıldızını yeniden kazandı. Göksel ruhların inmesi içinde de yanan meşalesini kullandı… ve yeryüzünün bilinmeyen göklerine habercilerini gönderecekti. Sonra Lusiferin meşalesi cennetten yeryüzüne işaret gönderecekti ve İsa Mesih te yeryüzünden cennete (New Age-Yeni Çağ akımı) ışıkla cevap verecekti.
[Occultist Edourd Schure, quoted by Texe Marrs, Mystery Mark of the New Age , p. 240]
Meşale Sembolizmi, Armageddon Savaşlarında Lusiferin ordularının İsa’yı bozguna uğratacağını ve cenneti ele geçireceklerine inanan Şeytan Lusifere tapanların inancıdır.
33.dereceden Mason Manley P.Hall;”Meşale,bilimleri,doktrinleri ve dogmalardan  oluşan okült sanatları gerçeğin ışığıyla görünür yapmayı temsil etmektedir.” Demektedir. [Hall, Freemasonry of the Ancient Egyptians to Which Is Added an Interpretation of the Crata Repoa Initiation Rite , Los Angeles, The Philosophers Press, 1937, p. 122; Emphasis added]

Bizler, bu meşaleli Özgürlük Heykelini bizlere,Fransız İlluminatici Özgür masonları 1876’da verdiğini biliyoruz. “O (kadın),yukarı uzanan kolundaki eliyle yanan meşaleyi ve ışığı tutmaktadır fakat yukarı çekildikçe sularla kirletilmektedir. Özgürlük heykeli, Paris Alsace-Loraine  Mason Locasından Frederic Batholdi tarafından günümüzün Mason düzeninin, Mason İlluminatici mirasçıları için yapılmış bir hediyedir. Heykel,Yeni Dünya Düzeni komplosunu kuran gizli toplulukların en belirgin işaretidir.
[Texe Marrs, Dark Majesty: The Secret Brotherhood and the Magic of a Thousand Points of Light , p. 212]
Özgürlük Heykelinin bir Mason heykeltıraş tarafından pişmiş lüleci çamurundan yapıldığını bir yerlere not ediniz.
Şatanizmde fallus dikilmiş herhangi bir şeyi remz etmektedir.Açıklamaların bize öğrettiğine göre kaldırılmış, dikilmiş meşalenin tanrının sembolü olduğuna okültistler inansa da o Lusiferin fallusudur. Bu yüzden Özgür Masonlar yılın her Allah’ın gününde elinde erkeklik organı tutan dişi bir tanrıça ile New York limanında cinsel ilişkiye izin vermektedirler.
 

MASON TOKMAĞINDAKİ CİNSELLİK


Doğu ve Mason sembolizminde tokmak önemli bir yıldız sembolüdür. [Dr. C. Burns, Masonic and Occult
 Symbols , p326]


 Tokmak sembolünde dikkatimi çeken en önemli şey tokmağın baş aşağı tutulmasıdır. Tokmağın başının yukarı doğru tutulması gerektiğini düşünüyordum. Her neyse nasılsa putperestler gibi olası her şekilde cinsel ilişkiyi düşünüp durmadığımızdan, ve büyük cinsel ilişkileri remz eden şeylere bir anda aklımızın kayıp gitmesine izin vermediğimizden olsa gerek.

Mason yazar George Oliver, eski zamanlarda tokmağın tanrı Tor’un tokmağı ile alakalı olduğunu belirtir. [Oliver, Signs and Symbols, Macoy Publishing and Masonic Supply Co., 1906, p. 14] Thor’un  Özgür Mason ibadetinde eski bir putperest tanrı olduğunu biliyoruz. Aslında, Tor İskandinavya’da putperest üçlemesinin bir parçasıdır. [Pike, Morals and Dogma, p. 552; also W.L. Wilmshurst, The Masonic Initiation , Trismegistus Press, 1980, p. 92]
Thor, parıldayan Sirius’un veya “Beşgen” olan Sirius’un diğer adıdır. Her nasılsa sayfa 381’de Pike bize Tor’un aynı zamanda Mısır’ın Osiris’i, Knef’i, Fenikelilerin Bel’i Ba’al’i  ve Güneş olduğunu da anlatır. İncil Krallar 1.Bölümü  16.30-33 ; 22:53; 2.Krallar 17:16. ayetlerinde Ba’al’a ibadet’in Şeytana ibadet olduğunu anlatır. Tanrı Ba’al’a tapanları ölüme mahkum eder ve bütün İsrail topraklarındaki rahiplerinin ve inananlarını kıyımdan geçirir. Burada hala Özgür Masonlar buna saygı duyduklarını gösterirler.

Mason yazar J.S.M Ward ;”Bu yüzden Gavel Tokmağı Tau ile orijinal birebir aynıdır, sembollerin doğal evrimleri sonucunda Tau Haçı fallustan evrimleşmiş yaratıcı tanrının remzidir.” Demektedir. [Ward, Freemasonry and the Ancient Gods , 1921, p. 238]
Bilinen “T” Haçlarının “baş aşağı” biçimde gösterilmiş halidir. Tau Haç’ı da Babil’in tanrısı Temmuz’un remzidir. İncil’de oldukça önemli bir şekilde buna tapınmak da yasaklanmıştır. Özgür Masonları daima İncil’in tanrısına karşı sıraya dizilirken putperestlerin tanrısı Şeytanın yanında yer aldıklarını görmemize rağmen durmadan yayıkta ayran çalkalar gibi Hıristiyan olduklarını tekrarlamaya devam etmektedirler.

MASON GÖKKUŞAĞININ UCUNDA HALVET

 Mason yazar George Oliver ;”Mitolojinin bütün eski sistemlerinde Büyük Baba veya Erkek Üreme İlkesinin (Fallus) resmi olarak çember içinde bir nokta şeklinde resmedilmesi dikkate değerdir” demektedir.Bu amblem İskandinav rahipleri ve şairleri tarafından bir gökkuşağının merkezine konulmuştur. Anlamı ise yeryüzünden (vulva) cennete (Büyük Baba’nın Fallus’una) köprüdür. [Oliver, Signs and Symbols , Macoy Publishing and Masonic Supply Co., p. 14; also R. Swinburne, The Mysteries of Osiris or Ancient Egyptian Initiation, p. 185]
Bir Hıristiyan yazar, yukarıdaki  “gök kuşağının ucunda seks” gibi belirsiz ifadeleri açıklamaktadır;
“Eski Yahudi Kabalasında ruhban Rabbiler, gökkuşağının cinsel bir ayini remz ettiğini öğretirlerdi. Gökkuşağının yayı  olan Tanrının fallusunun, kraliçe tanrıçanın rahiminin krallığının içine inişini tasvir ettiğini sanırlardı. [Texe Marrs, Mystery Mark of the New Age , p. 97]

HAÇ VE TAÇ’TA HALVET

   
Buradaki Haç ve Taç sembolünden birçok Hıristiyan’ın kuşku duymayacağı açıktır. Her şeyden sonra tanrımız İsa, Haçın ızdırabını çektikten sonra cennette tacını almıştır. Özgür Masonların kafalarındaki ise beyinlerinde her şeye bir cinsel kulüp bulmalarından dolayı biraz farklıdır.
Mason raporlarında bu keşfi şöyle yapıyoruz;
Soru:
-Masonluğun amblemi olan Tac ve Haç neyin sembolüdür?
Cevap:
-Özgür Masonluğun Haçı psikolojik bir Haç’tır. Albert Pike 'Morals and Dogma', p. 771.
  Üreme ilkesi gereğince dikey olan şaftın (Fallus)  dişi üreme ilkesi gereği olan rahimi döllemesini temsilen eden psikolojik bir semboldür. Mason haçı bütünüyle psikolojik bir fallustur. Bu Mason haçının Tacı da Kabalistik Sefirotlardan doğmuş olup bütünüyle erkeklik organı ile ilişkilidir. [C.F. McQuaig, The Masonic Report , Norcross, Georgia, Answer Books and Tapes, 1976, p. 34]

Masonlar Hz.İsa’nın Haçını erkeklik organına dönüştürmüşlerdir. Buna nasıl cesaret edebilirler?
Aslında haç, heteroseksüel ilişkiyi remz etmek amacıyla, dikey olan şaftın-fallusun dişilik cinsel organına girer gibi yapmayı temsil etmektedir.
 Bundan emin olunuz ki Masonlar kesinlikle gerçek bir Hıristiyan değillerdir.  İkinci olarak Masonları  gerçekten  “esrarlı bir kimlik” içinde görebilirsiniz. Aslında Mason yazar “Mystery Religion- Esrarlı Din” adlı kitabında da cesurca ifade etmektedir. Okuyunuz ; “ Aslında, Özgür Masonlar “3” sayısına diğer iyi milletlerin ve Mısır ayinlerinin geçit törenlerindekini aşan şekilde saygı göstermişlerdir.” [John T. Lawrence, The Perfect Ashlar, London, England, 1912, p. 196; Boldness added]

Özgür Masonluk esrarlı bir dindir. Esrarlı dinler bütün geçmiş tarihte genellikle birkaç şeye sahiptiler;

Onların çoğu açıkça şeytana hizmet ederler
Kutsal İncil’in Tek Gerçek Tanrısını inkâr ederler
Tanrı bütün bu esrarlı dinleri fiziki yargılama gününde önüne getirecektir. Özgür Masonlar kıyamet gününde Deccaldan farklı olmayacaklardır.

Masonluğun bu kadar bilgilendirici anlatımından sonra da sıra gene İngiltere’de çıkmış yeni bir “din” hakkında bilgi verelim.
Bu da “Masonluk” kokuyor;
Çünkü, bütün Mason localarının en yüksek ustaları gerçek birer sihirbazdırlar, büyücüdürler. Yukarıda alıntı yaptığım kaynaklarda bu anlatılan bir gerçektir. Ben de onlardan öğrendim.Aşağıdaki Sihirbazın ad ve soyadlarının “G” harfi ile başlamasından kurduğu dinin içeriklerine kadar Mason kokusu taşımaktadır.
Buyurunuz;
WICCA (Vikı okunur)-Wıtchcraft (Büyü işi-Büyücülük) ya da The Craft (İş-Zenaat) kelimelerine karşılık gelir. Genellikle Büyücülüğe veya büyü işine atıfta bulunur. 20.y.başlarında İngiltere’de ortaya çıkan yeni pagan inanış 1950-1960’larda bu inanışı “Büyü Kültü veya Büyücülük” olarak adlandıran Yüksek Vikka Rahibi Gerald Gardner tarafından sevdirildi.1960 sonralarında dinin adı “Wicca” olarak olağan haline döndü.
Wicca Boynuzlu Tanrı
Vikka, tipik bir “ikicil tanrı” kavramına yani Tanrı ve Tanrıçaya ibadeti içeren bir din olmakla birlikte bir de “Boynuzlu Tanrı”nın eklenmesiyle “Triotheistic” Üç Tanrılı-Teslisli” bir inaçtır.
Böyle olmasına rağmen tanrı ve tanrıça Tao felsefesindeki “Yin ve Yang-Artı-Eksi-İyi-Kötü” ilkesi gibi kabul edilir, herhangi bir şekli şemali olan tanrılara tapınma yoktur. Bu yüzden Panteist bir inanıştır.
Pan=Hepsi,Theos=Tanrı Yani tanrıların hepsini “tabiatın görüntüsü” olarak kabul eder.
Boynuzlu Tanrı (Horned God) ise tabiat, vahşilik, cinsellik, avlanma ve hayat döngüsüdür. Hıristiyanlıkta kullanılan “Şeytan-Lusifer (Latince Işık getiren-Nurcu)” sembolü ile hiçbir alakası yoktur.
Beş köşeli spiral Wicca yıldızı
LUCIFER=Luc is Latin for "light"; ferre is Latin for "bearer." The planet Venus was called the Light Bearer because it appears in the morning sky just before the sun rises.

Bir Vikka rahibi büyüden çok hastalıkları veya olumsuz enerjileri olumluya çevirme gibi işler yapar. Ancak, erken Vikka rahiplerinin “Beyaz Büyü ve Kara Büyü” gibi Şatanizmi andıran çalışmalar yaptıkları bilinir.

Vikka inancında “GREAT RITE-Büyük Dini Ayin” cinsel içerikli sihirdir ve cinsel ilişkiyi de içeren ritüellere sahiptir.
Çoğunlukla Yüksek Rahip ve Yüksek Rahibe tarafından yerine getirilir diğer katılanlar ise ayinde bu rahiplerce seçilir.
Wicca ayin bıçağı
Yüksek rahip Asame adlı ayin bıçağını (erkeklik temsili) Kaliks adlı şarap dolu kaseye (dişilik temsili) daldırarak ayini başlatır. Bakire tanrıça ile aşık erkek tanrının ilişkisini temsil eder. Beltane İskoç’ça (Mayıs Ayı) bayramında bolluk ve bereketi temsil eden bayramdır. Bereket bayramı olarak da bilinir. Erkeklik organı şeklinde kekler, pastalar, şekerlemeler yenilir. Kuzey yarımkürede 01.Mayıs,Güney yarım kürede de 01 Kasım’da düzenlenir.

Çeviriler;
Alaeddin YAVUZ

6-Hürmüz Körfezi Devletçiklerinde Mason İşbirlikçisi Süfyani Yezid Krallar.
Bu konuda bölge kültürünü tanıtmak için önce Bahreyn’i aldım, diğerleri hakkında kısa açıklamalar yapılacaktır.
Bahreyn (Arp-İki Deniz)
Körfezin ağzında bir ada olması nedeniyle hem körfez hem de Hürmüz Körfez denizini içine alan bir anlamında İslamiyet döneminde bu adı almıştır.
Daha önceden Aval (Öküz başı ile resmedilen,öküz başlı Köpek Balığı Tanrının adı) adlı puta tapanların yaşadığı yer olduğundan adanın adı “AVAL-AWAL” dı.Ada halkına Avvali  denilirdi.
Avval Hintçe de de “en iyi” anlamına geldiği gibi Arap dilinde “birinci,ilk,baş,has,asıl” anlamlarına da gelmektedir.İndüs Vadisi kültlerinde de “Öküz Baş”ına tapınma kültü vardır.
Mişmahikler veya Grekçe Tilos adıyla ad anılan adanın bu adları gene “İnci dalgıçlığı-ticareti yapan” anlamına gelmektedir.
 “Kaynak=Security and Territoriality in the Persian Gulf: A Maritime Political Geography By Pirouz Mojtahed-Zadeh, page 119”
Tarih boyunca Asurlular,Babilliler,İranlılar ve Arapların idaresinde kalmıştır. Sümer tabletlerinde, kurtla kuzunun birbirini yemeden yaşadığı cennet olarak geçen Dilmun olduğuna da inanılır.Sümer’in Nuh’u Ziusudra tanrısı Enki ile burada yaşamıştır.Hint-İran-Arap medeniyetlerinin ticaret yolu üzerindedir. Bu özelliği nedeniyle Katar,Umman Suudi Arabistan’ın doğu vilayeti olarak görülmektedir.
Bahreyn'in Öküz başlı Köpek balığı tanrısı Aval
Büyük İskenderin 3.yy. da adaya gelişine dair bir kayıt yoktur.Ancak  komutanlarından olan Nearchus (Nark(ç)us)’un  adaya geldiği ve yemyeşil bit ki örtüsü ile kaplı, pamuk tarlalarından ve pahalı pamuk kumaşların satıldığını kaydetmiştir. Grek tarihçi Theophrastus  adanın pamuk ağaçları ile kaplı ve İnci merkezi olduğunu,Babil’de bambu üzerine oyulmuş  mühürlerle Tylos adasının meşhur olduğunu yazmıştır. İskender sonrası İran Ahameniş hanedanı,Partlar ,Sasaniler idaresinde kaldı.Bu yüzden Hürmüz Körefezinde bir İran vilayeti olduğu hafızalara yerleşmiştir.
İ.S.5.yy’da Muharrak Adasına Nasturi* Hıristiyanları yerleşmiştir.O dönemlerde tanrı Avval’a tapan halk Nasturiler tarafından Hıristiyanlığa geçirilmiştir.Bu ada halkı halen Hıristiyandır.Bahreyn’in Uluslararası hava alanı bu adadadır.
*(Nasturiler (Süryaniler) Hazreti İsa’nın doğuştan insan doğduğuna,Meryem’in de günahsız temiz bir insan olduğuna,İsa’nın 30 yaşında kelamın inmesiyle nurlandığına inanan İstanbul Patriği Nestorıous’un öğretisi. Hz.İsa’Nın “tanrı olarak doğmadığını ve annesi Meryem’in de “Theotokos-Tanrı Anası” olmadığını iddia ettiği için ayrılarak Antakya ve Edesa Kilise okullarının kurulmasına yol açmıştır.Doğu Kiliseleri de denilir.Habeş İncil’inden sonra İslamiyete en yakın Hıristiyanlık inanışıdır.)
El Uzza,El Lat ve Menat Allah'ın kızları-Yezid tanrı-çaları
İ.S.899’da Abbasi Hanedanına karşı isyan eden Kırmıtiler veya Karmatiler burayı işgal etmişler, Kabe’den çaldıkları Hacer-ül Esved’i burada rehin tutmuşlar daha sonra teslim etmek zorunda kalmışlardır.11.yy’a kadar bağımsız olarak yaşayan Kırmıtiler Fatimilerin hilafetini istemeyerek İsmailiye mezhebini kurmuşlardı. Kökenleri Ebu Süyanın soyundan olan Emevilere dayanan Kırmitiler, aslında “Mecücler” olaran tanımladıkları Türkleri devletin başına getiren Abbasilere muhalif olan her işe giriyorlardı. Fatımiler de Mısır ve çevresi Arapları olduğundan onları da Mecüc sayıyorlar, hilafeti kendilerine layık görüyorlardı bu Yezidler.
Bahreyn’in güney sahilinde bulunan Cevv şehrinde “inci ticareti” ile ünlü Arap Bedevi kabilesi El Rumaihiler yaşamaktadır.Kökenleri  Katar’a dayanmaktadır.
Bu gün adayı yöneten Ben-i Utbah  El Halife ailesi,Ahmed Bin Muhammed bin El Halife’nin adayı 1783’lerde işgal etmesinden sonra aile üyeleri Katar’dan gelmişlerdir.
El Halife Aşireti köken olarak Vehhabilik tarikatının kurucusu Muhammed Abdülvehhab’ın şehri olan Necd’dendir. Onların da kökenleri Arap Yarımadası,Irak ve Levant’ın en geniş Arap kabilesi olan Enizelerdendirler.
Tapınak Şövalyelerin "T" Haçı Deniz Feneri
Enizeler de aslen Yemen’li olan Hz. Muhammed’in 21.göbekten dedesi .Ö.122’lerde yaşamış olan Adnan’a dayanır.Bu yüzden Adnaniler  olarak da bilinen bu Arap aşireti Semitik Bedevi Çöl Araplarıdırlar.
Bahreyn’de 1850 sonrası Necd’Li Abdülvehhab’ın  yandaşları olan Vehhabilerin İngilizlerce desteklenmesi ile gücü ellerine geçiren bu kabile bu gün bu ada devletini yöneten ailedir.
Ben-i Utbah ailesi El Binali,El Halife,El Sabah ve El Celahima olmak üzere “dört aile” olarak bilinirler. Ailenin üyesi olan El Sabah Aşireti de Kuveyt’i idare etmektedir.Ben-i Utbah ailesinin yönettiği  yerler,Bahreyn,Kuveyt,Abu Dabi ve Dakar’dır.
Bunlar da İngiliz ajanı Hemper’in uydurduğu Necd’li Abdülvehhab’a yamadığı ve onun adıyla anılan ilk Hıristiyan kökenli İslami mezhep olan Vehhabilerdir.

I.Dünya Savaşında Süveyş Kanal Harbinin kaybedilmesinde Vehhabilerin çıkardıkları isyanlara eşlik eden Ebu Süfyanın nesillerinin soyundan “Seyid-Emir-Şeyh” olmakla övünen  Yezid-i Kürtler, Arami-Süryani ve Ermeni isyanları baş rolü oynamıştır.Hatta Hicaz Araplarının Semitik kavim olduğunu 1924’de Suudi Arabistan’ın tanınması Antlaşmasında iddia ederek Türk düşmanlıklarını açıkça resmileştirmişlerdir.
Nurcuların Deniz Feneri
Mason "T" Haçı
Said-i Kürdi’nin Atatürk’e atfettiği “Süfyan-İslam’ın düşmanı” suçlamasını hatırlayalım. İşte Türk düşmanı olan bu Necd’li Vehhabilerin VIII. Yüzyılda Kürt aşiretlerinin başına birer Emevi Arapı vererek Emir yapması ile başlamış olan Yezidi Emevi-Kürt kardeşliği  yukarıdan beri açıkladığım gibi Süfyanın soyuna dayanır.
Yani Bitlis’li Said-i Kürdi de aşireti de şeyhliği de Ebu Süfyan’ın soyunda uzanır.Gerçek din düşmanı da Hıristiyanların en büyük işbirlikçisi de kendisidir.
Günümüz hükümeti AKP,bunlara ek olarak Grek,Süryani, Arami,Ermeni,Gürcü ve Rum patrikhaneleri ve Vatikan ile işbirliği içindedir.
Şimdi şu haberi okuyunuz;
“Gül’ün annesi ameliyat oldu
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün annesi 77 yaşındaki Adeviye Gül, Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde katarakt ameliyatı oldu.” http://www.7g24s.com/test/haber_ara.php?anahtar=atar

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün annesinin adının “ADEVİYE”  olmasına dikkat ediniz.”Adeviye” tarikatı, yukarıda yazdığımız gibi şeytana tapan,kendini Allah ilan eden Şeyh Adi Emeviye’nin tarikatının adıdır.
Yani Abdullah Gül, Sünni Müslüman değil Yezidtir. Mesela Ahmet Türk’ün de annesi Yezidtir ama adam saklamamaktadır.
İsrail NUR Mason Locası
B.O.P projesinin finans kısmını ise Yezidi Vehhabi kökenli Necd’li Araplar üstlenmiştir.AKP hükümetinin ülkemizin kurumlarını özellikle Bahreyn,Dakar,Kuveyt,Abu Dabi, Basra, Harran, Suudi Arabistan,Yunanistan ve iş dünyamızı elinde tutan Kripto Grekler,Yahudi,Ermenilere peşkeş çekmesinin ardında bu ihanet projesi vardır.

Şimdi R.Tayyip Erdoğan’ın yetiştiği ocak olan Necmettin Erbakan’ın Refah partisinin 1997’de kurduğu “D8” ülkelerine bakalım; Endonezya, Bangladeş, Nijerya, Pakistan, Türkiye, İran, Mısır, Malezya.

AKP hükümetinin mali destekçilerine bakalım;
Suudi Arabistan,Abu Dabi (B.AE),Katar, Bahreyn ve Kuveyt. Evet hepsi  Yezid  Süfyan’ın soyundan gelen Vatikan-Mason işbirlikçisi Necd’li Vehhabi  Muhammed Abdülvahap’ın neslinden “El Halife” işbirlikçilerinin yönettiği,ülkelerinde çalışan yabancı Müslümanlara “Mevali-Köle” diyen ülkeler.

“TOPTAN, KATAR VE YEMEN'İ ZİYARET EDECEK
ANKARA (A.A) - TBMM Başkanı Köksal Toptan, Katar Şura Meclisi ve Yemen Temsilciler Meclisi'nin davetlisi olarak Katar ve Yemen'e resmi ziyaret gerçekleştirecek. Beraberindeki parlamento heyetiyle 1 Mart Pazar günü Doha'ya hareket edecek olan Toptan, 2 Mart Pazartesi günü Katar emiri Şeyh Hamad bin Khalifa Al Thani tarafından kabul edilecek.”
Ermeni Nur Mason Locası

Şu haberi yazan gazeteci kimse ya Müslüman değil ya da Türkçe bilmiyor. Neden mi?
Yukarıda Bahreyn ile ilgili olarak Yezidi Süfyan soyu “Halife” aşiretinin yönettiği körfez “devletçiklerini”  sıralamıştık. İşte bu haber de bunun delilidir.
Şimdi adı tekrar görelim; Katar emiri “Şeyh Hamad bin Khalifa Al Thani” Bu ad Türkçe şöyle yazılır; “Şeyh Hamid bin Halife El Sani” Türkçesi de şöyledir. “Halife El Sani oğlu Şeyh Hamid”
Böylece, bu kukla ülkeleri Hıristiyanlarla işbirliği yapan Süfyan soyu Yezitlerinin yönettiğini ve Yezitlerden ibaret AKP hükümetinin de en sıkı fıkı işbirlikçileri olduğunu gördük.
Atatürk’e “Süfyan” diyen Yezid Said-i Kürdi’nin de Yezid Emevi Süfyan soyu olduğunun belgesi de artık bu haberlerdir.


RTÜK üyesi: TMSF satışı iptal etmeli
RTÜK üyesi Şaban Sevinç, atv-Sabah satışında Çalık Grubu’nun Katarlı ortak almasının satışı tehlikeye soktuğunu savunarak, “ihale şartları mevzuata aykırı yerine getirildi. Satış iptal edilmeli” dedi.


El Katar, El Yatırım, El Sabah Sabah
Reha Muhtar –
GÜL: SAYIN ÇALIK'I ŞAM'DA KATAR EMİRİ İLE TANIŞTIRDIM
ANKARA (A.A) - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nde düzenlenen, mezuniyet töreninin ardından gazetecilerin sorularına verdiği yanıtta, Türk iş adamlarını ziyarette bulunduğu ülkelerin, liderleriyle tanıştırarak, birçok projenin Türk firmaları tarafından yapılmasını temin ettiğini söyledi. Gül, bu çerçevede iş adamı Ahmet Çalık'ı, Suriye'nin başkenti Şam'da, Katar emiri ile enerji konusundaki projeler için tanıştırdığını ifade etti.


'LUSAIL, MEDYA SEKTÖRÜNDE UZUN VADELİ YATIRIMLAR YAPMAK ÜZERE KURULDU'
İSTANBUL (A.A) - Katar Yatırım İdaresinin (QIA) bir iştiraki olarak yeni kurulan ve ATV-Sabah ihalesini kazanan Turkuvaz A.Ş'ye ortak olan Lusail International Media Company'nin, medya sektöründe uzun vadeli yatırımlar yapmak üzere kurulduğu bildirildi.


İran Nur Mason Locası
ERDOĞAN: SERMAYE IRKÇILIĞI
ANKARA (A.A) - AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Katar, Suriye, Suudi Arabistan, Kuveytli işadamlarının, dünyanın her tarafında yatırım yaptığını ancak bu yatırımlar Türkiye'ye yönelince, farklı tavırlar gösterildiğini belirterek, ''Nedir bu hazımsızlık, neden bu alerji? Bu açıkça ayrımcılıktır, sermaye ırkçılığıdır'' dedi. Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Meclis çalışmaları, uluslararası temaslar, kadın ve gençlik kolları kongreleri, açılışlar bakımından, yoğun bir haftayı ve dolu dolu bir ayı geride bıraktıklarını söyledi.
Katarlılar medyadan sonra İslami bankacılığa geliyor;
Qatar Islamic Bank’ın (QIB) CEO’su Salah Jaidah, Türkiye’de İslami bankacılık yapmak istediklerini söyledi


“Abdullah Gül için ’camdan kale’ kuruluyor;
Çankaya Köşkü’ndeki çalışma ofisi pencereleri, tanklarda kullanılan, roketatara dayanıklı camla kaplanıyor. Köşk’ü gören, Atakule gibi yüksek binalara özel eğitimli, keskin nişancı korumalar yerleştiriliyor.”
Acaba, millet bir şeyler yapar gibisinden daha şimdiden mi korkuya kapıldılar dersiniz?
Arap Nur Mason Locası
BABACAN: ERMENİSTAN İLE SÜREÇ İYİ İŞLİYOR
MÜNİH (A.A) - Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Ermenistan'la, sorunların ikili planda konuşulduğu bir sürecin başlatılmış olduğunu söyledi. 45. Münih Güvenlik Konferansına katılan Babacan, Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan ve Dışişleri Bakanı Eduard Nalbantyan ile görüştüğünü hatırlatarak, ''Ermenistan'la ilişkilerimizin nasıl normalleşeceği konusunda devam eden bir görüşme sürecimiz var ve bu süreç iyi işliyor. Buradaki görüşmelerde de mesafe katettik'' dedi.” http://www.7g24s.com/test/haber_ara.php?anahtar=atar
Buraya kadar Yezid, Emevi  Yezid Süfyan, Arami-Süryani, Ermeni Mason işbirliğini gördük. Şimdi AKP adının da Mason örgütünün kısaltılmış bir adı olduğunu işleyelim.
Bakalım ikna olacak mısınız?

AKP Adı Nereden Geliyor?

09.Aralık 1894 tarihli New York Times Gazetesinin arşivinde şöyle bir belgeye denk geldim.
Bu belgede ülke genelinde kalkınmay temin etmek için “ Amerikanın Koruyucu Şövalyeleri Tarikatı” (Order of The American Knights Of Protection ) konu edilmektedir.
Malum,Amerika’yı kuran kültür Mason kültürüdür. Bu tarihlerde de Amerika, İngiltere tarafından bağımsızlığının tanındığı 1815 Viyana Konferansından sonra bağımsızlıkta “79”. yılını kutlamaktadır ve bir iç savaşın ardından hızla gelişmektedir.
Gelişimini sağlayan sivil toplum yapılanmalarından birisinin adının “AKP Tarikatı” olması ilgimi çekti. Nasıl çekmesin,insan “Masonluk- Nurculuk” ilişkilerini yazarken böyle bir belgeye denk gelirse aklına ne gelirse benim de o geldi.
Bu tarikatın,  askeri üyelerinin yönetimde olduğu, 1864 Amerikan İç Savaşında Ohio eyaletinde 100.000 gönüllüsünün olduğunu, ayrıca da “THE KU KLUX KLAN v.KERIK” kilise yapılanmasının da aynı tarikat oluşu da beni hiç şaşırtmadı.
Hani şu filimlere konu olmuş,başlarına geçirdikleri beyaz kukuletalı rahip elbiseleri giyerek Zencileri ve Kızılderilileri ormanlarda ya da gizli yerlerde düzenledikleri ayinlerde yakarak öldüren ve hiçbir üyesi yargılanamayan (!) ırkçı,semitik örgüt.
Biraz araştırınca,her alanda güçlü kuruluşara sahip olduğunu ve tarikatla ilgili bazı mahkeme kararlarına kadar ulaşabiliyorsunuz.
Bu örgüt Amerikan Gladyosunun ta kendisi gibi görünmektedir.
Sonra “Tapınak Şövalyeleri’nin” internet sitesine girdim ve Mason locaları arasında bu “AKP Tarikatının adını görünce de hiç şaşırmadım.
İsrail Büyük Mason Locası

Bizim AKP’nin de  Nurculuk tarikatından doğduğunu ve 12 Eylül Cuntası döneminde bu tarikata bağlı olarak kurulmaya başlanılan, merkezi Denizli’de olan ülke genelinde 126 üye kurluşu barındıran “Anadolu KaPlanları” adlı işadamı-sanayici-ihracatçı-ithalatçılardan oluşan bir yapılanması olduğunu bilmeyenimiz yoktur herhalde.Bunların da seçimlerden eğitime, iş gücünden siyasete her alanda oynadıklarını ve bütün Amerikan siyasetlerini sadakatla takip eden hükümetlerde yer aldıklarını veya desteklediklerini biliyoruz.
Demek ki ülkemizde olan hiçbir şey ilk değilmiş!
Ben de artık gerisini takdirlerinize bırakarak evrakın tercümesini  sizlere sunuyorum.Aslı da tercümenin altındadır.

İSLAMİ VE DÖNME VAKIF FARKI
Ayrıca, AKP'nin iktidara gelmesini sağlayan Nurcu Deniz Feneri, İlim Yayma Cemiyeti Derneği gibi derneklerin çalışma şekilleri Osmanlı'daki gibi "İslami" değildir. Dönmelerin yukarıdaki AKP örneğinde de olduğu gibi, "Hindu dinleri merkezli" bir gelenektir.

Osmanlı vakıf ve derneklerinde "kapı kapı gezerek yardım toplama" yoktur. Cemaatten, hali vakti yerinde olanlar kendileri gider bağışlarını yaparlar ve kimseye de bildirmezlerdi. Çünkü, o zaman yapılanın yardım olmadığı, reklam olduğu inancı vardı.
Oysa gerek saydığım dernekler, gerekse F.Gülen'in "Kimse Yokmu" gibi dernekleri kapı kapı dolaşarak, bayramlarda deri toplayarak büyüdüler. Tapınak görevlilerinin kapı kapı gezerek yiyecek ve tapınağa yardım dilenmeleri Hindu, Budist ve bunlarda esinlenmiş dinlerin vakıf ve derneklerinde vardır.
Luang Prabang'da sabah yemeği için dilenen Budist rahipler.
Hindistan.
"Dilenerek yardım toplama geleneği" İslami v akıf ve derneklerde yoktur. Camiler içinde aynı şey geçerlidir. Devlet malıyla, haksız kazançla, kamu arazisini işgali aklamakla ilgili toplanan yardımlarla inşa edilmiş camilerde ibadet edilmez. Oysa, bu gün ülkemizdeki camilerin %99'u böyle inşa edilmiş camilerdir.
Bunun sebebi de, 1950'de Menderes hükumetiyle iktidara giren, Nurcu (Süryani-Yezidi İslam) ve Işıkçı, (Gregoryen Ermeni İslamı) yapılanmalarıdır. Menderes, kamu arazilerini doğudan ve Karadenizden kasıtlı yaptırılan "işgal amaçlı göçlere" yasallık sağlamak için çıkarttığı İmar yasasıyla, "cami inşa edilmiş,  kamu arazisine yapılan kaçak konutların yıkılamayacağı yasasını çıkartmıştı.
Bu yasa halen yürürlüktedir.

“ŞÖVALYE KORUMASI”
Tac-Haç
General Bussey Yeni Politika ve Yardımseverlik Tarikatını Yükseltiyor;
“Washington ,08 Aralık. Washington’da Devlet Memuru eğitimi aldığı için Harrison idaresi altındaki büroya konulduktan sonra  yeniden siyasete dönenlerden birisi olan ve”Order of The American Knights Of Protection-  Koruyucu Amerikan Şövalyelerinin Tarikatını ”  her nasılsa Milli Başkanlığa yükseltecek biri olarak kabul edilen  Cumhuriyetçi Gen.Bussey’dir.
Tarikat bağnaz, gizli olmayan, Amerika çapında yaygın vatansever bir tarikattır. Ülkenin muhafazasının, yabancı emekçilerin ürettiği yabancı emek göçünün, okul eğitim sistemlerinden seçimlerin adilliğini ve şeffaflığının sağlanmasına kaza ile veya hastalıkla uğraşan üyelerinin yararına mali destek sağlamak gibi politikaların desteklenmesini amaçlamaktadır. Üniformalı sınıfı da olacaktır.
Sıcak bir pasta kadar çekici, yıllar önce faaliyet göstermiş “Mavili Çocuklar” kadar sevilen bir organizasyon olacağı umulmaktadır.” Çizginin altındaki yazı seçim sonrası olası ABD kongresi sandalye dağılımı hakkındadır.




Dün akşam İngiliz BBC, Çin CCCTV9, İran PressTv, EUROTURK kanallarında bir alt yazı Fas seçim sonuçlarını duyurdu durdu. Bu gün de bu bant geçmektedir.
 “Justice And Development Party (JDP) won with %45 in Morocco  election!- Fas seçimlerini %45 ile Adalet ve Kalkınma Partisi kazandı.” 

Partinin Arapça ve Fransızca adları da şöyledir; Arabic: حزب العدالة والتنمية‎ Fransızca Parti
de la Justice et du Développement, abbreviated to PJD.

Sizce bu ad tesadüf mü?

Bence değil....
Kral Muhammed’in rejiminin Ortadoğu için model olduğu iddiasıyla seçimleri protesto edenler de yok değildi haberi için tıkla; http://www.reuters.com/article/2011/11/24/us-morocco-vote-preview-idUSTRE7AN1D820111124
Bu link te partinin wikipedia sayfası;
http://en.wikipedia.org/wiki/Justice_and_Development_Party_(Morocco)..."
26.Kasım.2011'de eklendi.


Published: December 9, 1894
Copyright © The New York Times


Masonların ve Yahudilerin kıyamette Allah'ın yeryüzünü Yahudilere teslim edeceği inancına dayalı olarak Türk ve Müslümanlar üzerinde "soykırımı içeren "Yecüc-Mecüc" siyaseti güttüklerine delil benim çok sayıda yazımın dışında yabancı kaynaklar da önemle işaret etmektedirler.
Başbakan RE.T.E'nin (RITE) ağzına "TÜRK" adı almamasındaki işin sırrı kendisinin de Mason Rotschild'lardan aldıkları desteklerle,Türk askerini arkadan vuran sıkıyı görünce de Ermeni ve Yezidi Kürt çetecilerle birlikte Ermenistan ve Gürcistan'a 1915'de kaçan, Süryanilerin yerleştirildiği Batum'lu olması yetmez mi?;
İşte bir video ama İngilizce;"10" bölümlük videonun ilki;