TCK 216 KURBANI SOSYAL MEDYA YAZARLARI, İNSANLIĞI YERYÜZÜNDEN KAZIMAKLA TEHDİT EDEN DİNİ DEĞERLERE KARŞI, İNSANLIĞI SAVUNMAKTADIR.
Durduk yerde hiç kimse kimsenin ne şahsi ne de dini ve milli duyguları ile oynayarak vakit öldürme gafletine düşmez.
Böyle bir tutum ve davranış var ise bunu nedenlerini yargı mercileri tarafsız olarak gözlemlemek zorundadırlar.
Devlet böyle olayları kışkırtacak faaliyetler içinde olamaz.
Birileri
devleti yabancı devletler ve sivil toplum örgütleri ile gizli-aleni anlaşma yaparak ele geçirmiş, devletin siyasi rejimini
"din rejimi olarak belirlemek, devleti bölmek ve kırmızı çizgilerini yok etmek için" halka karşı her türlü tehditleri yapıyorsa, halk da bunlara karşı sadece sosyal medya aracılığı ile kendisini savunmaya gayret ettiği için, hükumetten ve dış devletlerden her türlü destek alan cemaat ve tarikatlar alenen her türlü tehdit yağdırıyorlarken, hatta bu konuda cinayetler dahi yaşanırken, beyninden ve internetteki blog ve sosyal medya hesapları dışında gücü olmayanların da kendilerini kaybedip aynı suçu işlemesi onları suçlu yapmaz. Hatta vatan savunması sayılmalıdır. Bu ihanet anlaşmasını okuyalım;
2 sayfa ve 9 madde
GÜL, o görüşmeyle ilgili olarak, Vatan gazetesinde yer alan habere göre şöyle diyordu: Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki. Powell, Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var....
Açılımın tohumunu atan CIA ajanı Powell Türkiye’de!
Dışişleri Bakanlığı döneminde Abdullah Gül ile imzaladığı gizli mutabakatla tanınan CIA ajanı Powell, dağdan inen PKK’lıların serbest bırakıldığı gün Türkiye’ye geldi!..
Haber: Salim YAVAŞOĞLU
Dağdan inen PKK’lıların serbest bırakıldığı gün, Kürt açılımının ilk tohumlarını atan Eski ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, İstanbul’a geldi. Türkiye İş Kadınları Derneğince İstanbul’da düzenlenen “Anneler Teröre Karşı” konulu konferansa katılmak üzere Atatürk Havalimanı’na gelen Powell’ı, İstanbul Vali Yardımcısı Mehmet Ali Ulutaş ve Prof. Dr. Neşe Kavak karşıladı. Konferansta bir konuşma yapacak olan Colin Powell, alandan ayrılırken Diyanet İşleri Başkanlığının davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Dünya Müslümanlar Birliği Halkla İlişkiler Direktörü Suudi Arabistanlı Muhammed Saedd Al-Majdovi ile tokalaşarak bir süre sohbet etti.
Gül itiraf etmişti
Colin Powell, son 4 aydır Türkiye gündemini işgal eden Kürt açılımının tohumlarını atan adam olarak biliniyor. Görevi döneminde mevkidaşı Abdullah Gül ile gizli bir mutabakat imzalayan Powel, 2 sayfa 9 maddelik metinde bölücü terör örgütünü siyasallaşma yolunu açan taleplerini dayatmıştı. Gizli anlaşmayı Abdullah Gül ağzından kaçırmıştı.
24 Mayıs 2003 tarihli Vatan gazetesinde Sedat Sertoğlu’na açıklamalarda bulunan Gül, bir soru üzerine şunları kaydetmişti: “Ben bu gezileri yapmadan önce, şimdi senin oturduğun koltukta (eliyle koltuğa vurarak) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki. Powell, Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var.” Bu açıklamaların hemen sonrasında 9 maddelik mutabakat basına sızmıştı. Bugüne kadar yalanlanmayan mutabakatta şu maddeler yeralıyordu:
ABD müdahale edebilir
1- Irak’ın kuzeyinde bulunan
bütün Türk birlikleri ve Türk ordusuna bağlı özel kuvvetler, aşamalı olarak Türkiye sınırları içine çekilecek. Türk ordusu bundan böyle
hangi gerekçeyle olursa olsun, sınır ötesi harekâtlarda bulunmayacak.
2- PKK/KADEK’e karşı Türkiye devletinin egemenlik alanı içinde yapılacak askeri harekâtlar için, ABD askeri makamlarına haber ve bilgi verilecek, izin alınacak. Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri, ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapacak olursa, ABD Hükümeti, uyarıda bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo ve silahlı müdahale gibi siyasal ve askeri yaptırımları saklı tutacak.
Pentagon’a üs verilecek
3-Türkiye, ABD’nin İran’a ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı uygulayacağı sınırlı askeri harekâtlara, ABD’nin talep etmesi halinde şartsız olarak üs ve taşıma kolaylıkları sağlayacak, askeri birlik verecek.
4- Türk ordusunun asker sayısı ve silah kuvveti, ABD’nin uygun bulduğu sayı ve kabiliyete indirilecek, özellikle tank ve ağır silahların miktarı düşürülecek, savaş uçağı sayısı sınırlanacak.
Kürdistan tanınacak
5- Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan ve ’Kürdistan’adı verilen devlet resmen ilan edildikten sonra Türkiye tarafından da resmen tanınacak.
6- Abdullah Öcalan ve diğer dört lideri dışında bütün PKK/KADEK yönetici ve elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak.
Eyaletleşmenin önü açılacak
7- Kamu Reformu Yasası ve Yeni Yerel Yönetim Yasaları hızla çıkartılacak, Türkiye’deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek.Türkiye, dört yıl içinde uygulanacak bir planla, üniter devlet yapısını terk ederek, federasyona geçecek.
8- KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, ’Arafat modeli’denen uygulamayla devre dışı bırakılacak, Kıbrıs’ta Annan Planı bazı küçük değişikliklerle hayata geçirilecek. :arrow:
http://www.guncelmeydan.com/pano/erdogan-ve-talat-in-cumhurbaskani-denktas-ve-kktc-yi-bitirme-konusmalari-t22818.html
Ege kıta sahanlığı konusunda Türkiye, Yunan doktrinine daha esnek davranacak,
Türk jetlerinin uçuş alanı daraltılacak.
9- Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve iyileştirilecek, sınır ticaretinde Ermeniler lehinde düzenlemeler yapılacak. :arrow:
http://www.guncelmeydan.com/pano/akp-hukumeti-teslimiyet-protokolunu-imzaladi-t22735.html
Böyle sosyal sorumluluk sahibi insanları adi suçlu gibi görülüp mahkum edilmesi de vicdanları yaralar, devletin adaletine olan bağlılığı yok eder.
Anayasamızın 14;15;16;24.;25.:26. maddelerine göre kimse dini görüşleri ve yazıları terörü teşvik etmedikçe yazı ve kanaatlerinden dolayı suçlanamaz diyor.
III. Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması
MADDE 14-
(Değişik: 3/10/2001-4709/3 md.)
Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok
edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette
bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.
IV. Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması
MADDE 15-
(Değişik: 16/4/2017-6771/16 md.) Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası
hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
(Değişik: 7/5/2004-5170/2 md.) Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller
sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz
VI. Din ve vicdan hürriyeti
MADDE 24-
Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî
inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi
ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
VII. Düşünce ve kanaat hürriyeti
MADDE 25-
Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve
kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.
VIII. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti
MADDE 26-
Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu
olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
(Değişik: 3/10/2001-4709/9 md.) Bu hürriyetlerin kullanılması,
millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
(Mülga: 3/10/2001-4709/9 md.)
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını
engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/9 md.)
Bu yasalara göre izin almaksızın konusu suç teşkil etmeyen yazılar yayınlanabilir, dinler hakkında görüşler açıklanabilir, yorumlar yapılabilir.
Bu özgürlük dini rejim yanlılarını rahatsız ediyor ve bu aciz insanlar, karşılarında direnemedikleri laikleri, demokratları, solcuları, agnostik, deist ve ateistleri susturabilmek için "dini değerleri aşağılama" diye bir suç icat ettiler.
Bu suç hem anayasamıza, hem evrensel insan hakları beyannamesine hem de AB kriterlerine aykırıdır.
Ama eşcinselliği, kulamparalığı, pedofili denilen bebek seviciliği ve bebeklerle zevk evliliklerini, bebek tecavüzlerini bile ilahileştiren Talmud yasalarını, Şeriata geçmiş Arap, Fars, Grek geleneklerini yazarsan, her cuma hutbesinden tutun da da her televizyon dini programında, Müslüman olmayanlara "kafir, müşrik, sapık" diyen Kuran ayetlerini okuyan, dinsizleri ve ateistleri "sapıklar, din düşmanları" diye suçlayan ilahiyatçılara cevaben yazılan yazıları biraz kantarın topuzunu kaçırınca hemen TCK 216 kılıcı başınıza dayanıyor.
Anayasa 14. maddenin bendine tekrar bakalım;
"...Kimse,
Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. "
17 yıldır devleti yöneten hükümet bütün okulları imamhatiplere çevirmiş, taşımalı eğitim sistemi getirerek köylü çocukları şehirlerde okumaya böyle olunca da mevsimlerden kaynaklanan ulaşım sorunları yüzünden çocuklar cemaat yurtlarına mahkum edilmiş, devletin rejimini din kurallarına dayandırma siyaseti aralıksız olarak güdülmüştür.
Bu da yetmediği gibi, bilinen Anadolu İslam ve ahlak geleneklerinde "çekirdek aile içi ensest üreme kültü yoktur ve çekirdek aile üyeleri arasında cinsellik hem toplumda yeri olmayan, yadırganan bir kavramdır hem de yasaktır.
Oysa Diyanet İşleri başkanlığı aşağıdaki fetvası nedeniyle çok eleştirilmiş, Diyanet kurumu bu fetvasını silip haberi veren Cumhuriyet gazetesini mahkemeye vermiştir. Yapılan yargılamalar sonunda gazete haklı çıkmıştır.
İşte o bildiri;
|
Mehmet Görmez'in sapıklık fetvası |
Bunun da yetmediği gibi, hükumetin devlet bütçesinden para vererek cemaat ve tarikatlara açtırdığı öğrenci yurtlarında çocuklara ve yetişkinlere her türlü cinsel istismarlar yaşanmış, mahkemeler cinsel istismar davalarıyla dolmuştur.
2017 utanç raporu... 409 kadın öldürüldü, 387 çocuk cinsel istismara uğradı
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, 2017 yılında 409 kadın cinayeti işlendi, 387 çocuk cinsel istismara uğradı ve 332 kadına cinsel şiddet uygulandı. Platformun verilerine göre, 2016 yılında 328 kadın, 2015 yılında ise 303 kadın öldürülmüştü.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, basından derlediği kadın cinayetleri istatistiklerini açıkladı. Rapora göre, 2017 yılında 409 kadın öldürüldü. Sadece Aralık ayında 45 kadın en yakınları tarafından cinayete kurban gitti.
387 ÇOCUK İSTİSMARA UĞRADI
Aralık ayında 41 çocuk, 2017 toplamında ise 387 çocuk cinsel istismara uğradı. Bu yıl öldürülen 20 çocuğun yarısı, yani 10 çocuk babası tarafından öldürüldü.
Van’da daha 4 kilogram ağırlığındaki yeni doğan bebek istismara uğradı. Hastaneye getirilmesiyle, uğradığı
istismar sonucu yaşamını yitirdiği ortaya çıktı. Yalova'da çocuk parkından kaçırılan 5 yaşındaki E.U. isimli kız çocuğu ölü bulundu. E.U.'yu M.Ş.A.'nın kaçırdıktan sonra cinsel istismarda bulunarak öldürdüğü öğrenildi.
Diyarbakır’da 9 yaşındaki M.Ö.’nün 37 yaşındaki babası M.S.Ö tarafından 1 ay boyunca tecavüze uğradığı ortaya çıktı. M.S.Ö. mahkemede kendisini, “Çocuğumun kabızlık sorunu var” diye savundu.
KIYAFET DAYATMASI HER YERDE
İstanbul’da
Sultan Taşar ekmek aldığı fırından çıkarken taksici tarafından ‘O şortla ekmek almaya gelmişsin. O ekmek sana haram. Boğazından geçen her şey sana haram, O babana söyle sana nasıl giyineceğini anlatsın’ şeklinde sözlü saldırıya uğradı.
Yine İstanbul’da,
Melisa Sağlam ‘Ramazan'da böyle giyinmeye utanmıyor musun' diyerek
Ercan Kızılateş tarafından minibüste saldırıya uğradı. Eminönü’nde bir adam “üstüne başına dikkat et, milleti azdırıyorsun” diyerek
Canan Kaymakçı isimli kadına sözlü saldırıda bulundu.
Aralık ayında Ankara'da yaşayan 20 yaşında bir üniversite öğrencisi evine gitmek için indiği otobüsten takip edilip evinin önünde tacize uğradı. Saldırgan sosyal medyadaki dayanışma sayesinde bulundu. Saldırgan ifadesinde “Mini etek giymişti tahrik oldum” dedi.
Sosyal medya hesabından beden eğitimi dersinde eşofman giyen öğrencilerden tahrik olduğunu ima ederek , 'Kız öğrencilerin giydiği eşofman onları çıplak yapar', şeklinde paylaşımlar yayınlayan Ayşe Kemal İnanç Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde görevli Felsefe öğretmeni
Ercan Harmancı hakkında Konya Milli Eğitim İl Müdürlüğü tarafından başlatılan soruşturma sonucu görevden alındı.
332 KADIN CİNSEL ŞİDDETE UĞRADI
2017’da toplam 332 kadın cinsel şiddete uğradı. Edirne'ye otobüsle seyahat eden M.K kendisine cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla muavin E.G’den şikayetçi oldu.
Uşak'ta nişanlısı H.Ö tarafından cinsel istismara uğrayan 16 yaşındaki A.S, istismar sonucu hamile kaldı. Bebeği evinin tuvaletinde kimse yokken gizlice doğurup ailesinden korktuğu için dışarı attı.
Bursa’da G.A ayrılmak istediği için erkek arkadaşının tecavüz girişimine maruz kaldı. Genç kadın kurtulmak için evin camından atlamak istedi. Çevredekilerin müdahalesiyle hastaneye kaldırılan genç kadın, kurtulmak için intihar etmek istediğini açıkladı.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/2017-utanc-raporu-2017de-409-kadin-olduruldu-387-cocuk-cinsel-istismara-ugradi-40696747
Korkunç rapor: Türkiye, çocuk istismarında dünyada üçüncü
Antalya Serik'te kurulan Çocuk İstismarıyla Mücadele ve Çocuk Haklarını Koruma Derneği başkanı, Türkiye'nin çocuk istismarı konusunda dünyada üçüncü sırada olduğunu vurguladı. Oğuz'un ortaya koyduğu çocuk istismarı rakamı ise acı gerçeği gözler önüne serdi.
GÜNDEM
10 Ocak 2018 Çarşamba 11:45
BUĞRA Kaan Oğuz, "Çocuk istismarı konusunda ülkemiz ne yazık ki dünyada üçüncü sırada. Türkiye Psikiyatri Derneği yaptığı araştırmada, ülkemizde istismara uğramış çocuk oranını yüzde 33 olarak tespit etti. Bu rakam her 3 çocuktan 1'i demektir. Dünyada ise son 10 yılda cinsel istismara uğrayan çocuk sayısı 250 bin civarında" dedi.
“ÇOCUKLAR YAŞADIKLARI TRAVMALARLA KALIYOR”
Derneğin faaliyetleri hakkında bilgi veren ÇOCUKÇA Başkanı Buğra Kaan Oğuz, birkaç çocuk istismarı dosyasına avukat olarak atanmasının ardından derneğin kurulmasının gündeme geldiğini söyledi. Çocuk istismarıyla ilgili oranları araştırdıklarını ve çarpıcı rakamlara ulaştıklarını anlatan Buğra Kaan Oğuz, “Dünyada her 5 çocuktan 2’si fiziksel, duygusal ya da cinsel istismara uğruyor veya ihmal ediliyor. Ve ne yazık ki uzmanlar cinsel istismar vakalarının ancak yüzde 15’inin adli mercilere intikal ettiğini söylüyor. Gerisinin üzeri bir şekilde kapatılıyor ve çocuklar yaşadıkları travmalarla kalıyor” dedi.
‘ÜLKEMİZ NE YAZIK Kİ DÜNYADA ÜÇÜNCÜ SIRADA’
Çocuk yaştaki cinsel istismarın ilerleyen yaşlarda açığa çıkıp ciddi sorunlar yarattığını vurgulayan Buğra Kaan Oğuz, şöyle dedi:
“Öyle ki yapılan araştırmalara göre istismarcıların en az yüzde 50’si çocukluğunda istismara uğramış kişiler. Halbuki istismara uğrayan çocuk bunun akabinde psikolojik destek alsa, bu travmayı atlatması mümkün, fakat çoğu olayda çocuk hiçe sayılıp olayın bir şekilde üzeri kapatılmaya çalışıldığı için mağdur bir kez daha mağdur ediliyor. Çocuk istismarı konusunda ülkemiz ne yazık ki dünyada üçüncü sırada. Türkiye Psikiyatri Derneği yaptığı araştırmada, ülkemizde istismara uğramış çocuk oranını yüzde 33 olarak tespit etti. Bu rakam her 3 çocuktan 1’i demektir. Dünyada son 10 yılda cinsel istismara uğrayan çocuk sayısı ise 250 bin civarında. Antalyamız ise Türkiye’de 4’üncü sıradadır.”
‘MÜCADELE EDİLMESİ GEREKEN BİR HASTALIK’
Dünyadaki oranlar hakkında da bilgi veren Buğra Kaan Oğuz, Avrupa ülkeleri ve ABD’de de tablonun çok iyi olmadığını vurguladı. Buğra Kaan Oğuz, şöyle dedi:
“Dünyada en çok çocuk istismarı içerikli yayın yapan internet sitesi Avrupa’da. Ve Hollanda bu konuda birinci sırada. ABD, Kanada, Fransa ve Rusya ise, onun ardından geliyor. Dünyada çocuk istismarı konusunda ilk 10’da Güney Afrika, Bangladeş gibi ülkeler başı çekerken ardından Türkiye, İngiltere, ABD, Rusya ve Avustralya geliyor. Görüldüğü gibi bu suçun, bu pedofili olarak tanımlanan hastalığın ekonomi, refah seviyesi, okuryazarlık yani kısacası her anlamda gelişmişlik diye tabir edebileceğimiz olguyla hiçbir alakası yok. Bu tamamen üzerine eğilinmesi ve mücadele edilmesi gereken bir hastalıktır. Tabi biz bu araştırmaları yapıp kendimizde belli bir bilinç oluşunca ister istemez rahatsızlık duyduk.”
Belediye Başkanı Ramazan Çalık, çocuk istismarının Türkiye’de de yaygınlaşmasından duyduğu üzüntüyü dile getirirken, bununla mücadelenin herkesin görevi olduğunu vurguladı.
‘BUNUN OKUMUŞLUKLA CAHİLLİKLE ALAKASI YOK’
Kaymakam Haluk Şimşek de gelişmiş toplumların en büyük sorununun çocuk istismarı ve kadına şiddet olduğunu aktarırken, “Bazı kadınlar da evde şiddete uğruyor. Bunun okumuşlukla cahillikle alakası yok ama dışarıya söyleyemiyor. Çocuklar da ne yazık ki istismara uğruyor, söyleyemiyor. En büyük sorunlardan biri bu. Önemli olan bu olayları başlangıcında yakalayıp müdahale edebilmek” dedi.
Güncelleme Tarihi: 10 Ocak 2018, 12:06
https://www.yenialanya.com/gundem/korkunc-rapor-turkiye-cocuk-istismarinda-dunyada-ucuncu-h305697.html
Bu da yetmemiş, 2019 Yerel seçimlerini takiben hükumet yanlısı Akit gazetesi yazarı Şevki Yılmaz, yazarlığını yaptığı Akit Gazetesindeki köşesinden muhalif kesime alenen "iç savaş tehdidi" yapmış ve "Edirne'den Hakkari'ye her yer Arakan gibi kan akacak" tehdidi yapmıştır. Okuyalım;
Eklenme Tarihi: 18.09.2017 15:48 Güncellenme: 05.02.2019 10:31
Edirne'den Hakkari'ye her şehir Arakan gibi yakılacak!
Yeni Akit gazetesi yazarı Şevki Yılmaz'ın 2019 seçimlerine ilişkin yorumları çok konuşulacak.
Yeni Akit gazetesi yazarı eski milletvekili Şevki Yılmaz, 2019 seçimlerine ilişkin dikkat çeken bir değerlendirmede bulundu. Yılmaz, "Biz 2019'da dirilişimizi gerçekleştiremezsek Edirne'den başlayarak Erzurum'a Hakkari sınırına kadar her şehir Arakan gibi yakılacak" dedi.
Akit TV'de canlı yayına katılan Şevki Yılmaz, Şaban Dişli'nin ekonomi danışmanlığına getirilmesini ve 2019 seçimlerini yorumladı.
"Şaban Dişili'nin göreve getirilmesini nasıl yorumladınız?"sorusuna Şevki Yılmaz, şöyle yanıt verdi:
"Reis-i Cumhur Tayyip Erdoğan kardeşimizin bir tasarrufudur. Bunu büyütmeye muhalafete malzeme çıkarmaya gerek yok. Kol kırılır yen içinde, burada bunu sorman bile yanlış olduğu kanaatindeyim."
"BİR KERE AHLAKİ BİR DURUŞTUR REİS'İN YAPTIĞI..."
Şevki Yılmaz, "Biz Reis'e inanıyoruz, güveniyoruz. Geminin kaptanı Reis'tir. Büyük kasırgalarla gemiyi sürüyor. Bunu nedeni niçinini ona sorarız. Cevap verir vermez" diyerek şöyle devam etti:
"İktidarın anlatmamız zor olan konulardan iktidarın kaçması lazım ama yaptı. Yapınca da savunmak bize düşer. Paratoner olmak bize düşer. Çünkü Şaban Dişli kardeşimiz kardeşinden dolayı suçlanamaz. Var mı FETO'luğu yok, var mı ByLock'u yok. Var mı hizmeti var. Birileri onunla Sakarya siyasetinde güreşmiş olabilir, niye o güreşe alet olacağız ki...
Bir kere ahlaki bir duruştur Reis'in yaptığı... O arkadaşın suçu yoksa ben bunu boğamam diyor. Bu nebevi bir metot değil mi?"
"HAKKARİ SINIRINA KADAR HER ŞEHİR ARAKAN GİBİ YAKILACAK"
"Tayyip Erdoğan kardeşimizin duruşu İslami bir duruş. Araştırmış, bakmış bunun o kardeşiyle o katille o generalle ilgisi yok, alakası yok. Neden boğdurayım ki, görev vermiş"diyen Şevki Yılmaz 2019 seçimlerine ilişkin ise şu ilginç yorumu yaptı:
"Biz 2019'da dirilişimizi gerçekleştiremezsek Edirne'den başlayarak Erzurum'a Hakkari sınırına kadar her şehir Arakan gibi yakılacak. Bunu Haçlılar planlamış, yemini var, kağıdı var. Vaktim yok."
Olaylar bununla da kalmamıştır. AKP hükumeti öncesinden beri,
R.T.Erdoğan ile de hemşehri olan adi suçlu, mafya önderi olarak bilinen bir şahıs da Hükumetin çatısı altında sığınma bulmuş ve her kesime tehditler yağdırmaya o da katılmıştır;
Sedat Peker'den açık tehdit: Diktatör diyenleri asacağız
Suç örgütü lideri Sedat Peker, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştirenleri en yakın bayrak direklerine ve ağaçlara asmakla tehdit etti.
Daha önce hakkında 'halkı kin ve nefrete tahrik'ten suç duyurusunda bulunulan suç örgütü lideri Sedat Peker, bugün yaptığı konuşmasında seslendiği kitleye "Azrail Aleyhisselam'ın yardımcısı olabilmek için memuriyet dileyin" çağrısı yaptı. Peker ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan'a diktatör diyenleri en yakın bayrak direklerine ve ağaçlara asmakla tehdit etti.
'AZRAİL'İN YARDIMCISI OLABİLMEK İÇİN MEMURİYET DİLEYİN'
Sedat Peker, "Kardeşlerim benim yaptığımı yapın. Her gece dua ederken yüce Allah'tan Azrail Aleyhisselam'ın bu şerefli görevi yerine getirirken, bizim de içinde yer alabileceğimiz bir memuriyet dileyin. Azrail Aleyhisselam'ın yardımcısı olabilmek için memuriyet dileyin" şeklinde bir açıklama yaptı.
'DİKTATÖR NEYMİŞ GÖRECEKLER'
Peker açıklamasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a 'diktatör' diyenlere yönelik şu sözleri sarf etti:
"Bu şımarmış, devletimizin devlet olma geleneğiyle onlara sağladığı imkanlardan dolayı şımarmış bu kişiler sayın cumhurbaşkanımız için diktatör diyorlar. Bizim haklarımızı elimizden aldı diyorlar. Bunun gibi çeşitli suçlamalar yapıyorlar. Ancak ben biliyorum ki onlar yatsınlar kalksınlar bizim devletimizin devlet olma geleneğindeki öğretilere dua etsinler.
Yüce Allah korusun, eceliyle bile olsa sayın cumhurbaşkanımızın bu dünyadaki misafirliği biterse, onlar diktatör neymiş görecekler. Yüce Allah’ın izniyle onlara yakınlık duymuş, onlarla yol almış, onlarla daha sonrasında yolunu ayırmamış bütün herkesi en yakın bayrak direklerine asacağız. En yakın ağaçlara asacağız"
'CEZAEVLERİ DE BİR GÜN BASILACAK'
Peker tehditlerini şöyle sürdürdü:
"Bazı aşırı solcular kendilerince nostalji yapıp Bastille Cezaevi’nin geçmişte basılmasını Maltepe Cezaevi’ne yürüdükleriyle eşitleyip kendi aralarında sohbetler yapıyorlar. Tabii ki bunlar duyan kulaklar tarafından duyuldu. Neymiş, Maltepe Cezaevi’nin basacaklarmış, arkadaşlarını çıkaracaklarmış. Büyük bir devrimin başlangıcı olacakmış. Onların düşündüğü gibi cezaevleri de bir gün basılacak. Ancak vallahi onların hayal ettiği gibi değil. Dışarıda yakaladıklarımızın hepsini ağaçlara, bayrak direklerine astıktan sonra o cezaevlerine de gireceğiz. Onları cezaevlerinde de asacağız. Boyunlarından asacağız bayrak direklerine." (HABER MERKEZİ)
Sedat Peker, 'Evet' kampanyasına tehditleriyle katıldı
Futbol Yorumcusu Rıdvan Dilmen'in başlattığı 'Evet' kampanyasına suç örgütü lideri Sedat Peker de katıldı.
Ülkeye 'Başkanlık sistemi'ni getirmek isteyen anayasa değişikliği referandumu için Futbol Yorumcusu Rıdvan Dilmen'in başlattığı "Evet" kampanyasına suç örgütü lideri Sedat Peker de katıldı.
'AK Troll' Taha Ün'ün davetine yanıt vererek bir video paylaşan Peker, "Referandumu gerçekleştirmeyeceğini söyleyen birçok insan var ve bu sayı son günlerde nedense daha da fazlalaşıyor" gibi bir iddia ortaya attığı konuşmasında "Referandumu yapmamak adına sokaklara çıkan birileri olursa onları sokaklarda bekliyor olacağımızı şimdiden özellikle söylemek isterim" tehdidinde bulundu.
Sedat Peker, 1 Kasım seçimleri öncesi "Oluk oluk kan akıtacağız" tehdidiyle de gündeme gelmişti. Peker daha sonra aynı ifadeyi barış imzacısı akademisyenler için de kullanmıştı.
Peker'in açıklaması şöyle:
“Aslan kardeşim, mesajını aldım. Gazete patronlarının, basın kuruluşu sahiplerinin geçmişte olduğu gibi elleri cebinde pijamalarıyla liderlerimizi evlerinde karşılayamaması için, bu ülkenin onurlu bir vatandaşı olduğumdan dolayı mutlaka ‘Evet’ diyeceğim. Tüm dünya mazlumlarına umut olmuş bir Türkiye’nin, koalisyon hükümetlerinin elinde çürümemesi ve o ulusların da umutlarını kaybetmemesi adına mutlaka ‘Evet’ diyeceğim.
Türk – İslam davasının lideri cennet mekan Alparslan Türkeş’in, gençliğimizin efsane isimlerinden Muhsin Yazıcıoğlu başkanın isteği ve savunduğu fikir olduğu için partili cumhurbaşkanlığı sistemine mutlaka vefa duygumdan dolayı ‘Evet’ diyeceğim. Mahkeme-i kübrada onlarla karşılaştığım zaman gösterdiğim vefadan dolayı utanç içinde asla onlara karşı olmayacağım.
Sokakları yakarak ve yıkarak referandumu gerçekleştirmeyeceğini söyleyen bir çok insan var ve bu sayı son günlerde nedense daha da fazlalaşıyor. 15 Temmuz’da Fethullahçı Terör Örgütü’nün üyelerine karşı nasıl ki sokaklarda olduysak, referandumu yapmamak adına sokaklara çıkan birileri olursa, onları sokaklarda bekliyor olacağımızı şimdiden özellikle söylemek isterim. Sırf bunun için bile ‘Evet’ diyeceğim.
Kardeşlerim, dostlarım ben varım. Sizler de var mısınız?" (HABER MERKEZİ)
Akademisyenleri tehdit eden Sedat Peker şiddeti azmettirdi'
Barış İçin Akademisyenleri 'Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız' diye tehdit eden Sedat Peker, hakkında açılan davaya katılmadı.
Cansu PİŞKİN
İstanbul
Barış İçin Akademisyenleri tehdit eden suç örgütü lideri Sedat Peker hakkında açılan davanın ilk duruşması Kartal'daki Anadolu Adliyesi 20. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Sanık Sedat Peker'in katılmadığı duruşmada akademisyenler, maddi ve manevi zarar gördüklerini dile getirerek, söz konusu tehdidin toplumu hedef aldığını savundu.
Barış İçin Akademisyenler’in 11 Ocak 2016'da kamuoyuyla paylaştığı “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisinin ardından kendisine ait internet sitesinde 13 Ocak 2016'da imzacı akademisyenleri tehdit eden Sedat Peker, “Sözde Aydınlar Çanlar İlk Önce Sizin İçin Çalacak” başlıklı bir yazı yayımlamıştı. Sedat Peker, “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız” ifadelerini kullanmıştı. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, Özgürlükçü Hukukçular Derneği Ankara Şubesi ve akademisyenlerin ihbar ve şikayetleri üzerine Peker hakkında "tehdit" ve "suç işlemeye tahrik" suçlarından toplam 1 yıl 4,5 aydan 11 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.
İddianamede şüpheli Peker’in savunmasında bahse konu yazıyı bizzat kaleme alıp yayınladığı, ancak suçlamaları kabul etmediği, yazı içeriğinin bir öngörüden ibaret olduğunu söylediği ancak beyanatın diğer vatandaşları, müştekilere zarar verme yönünde tahrik ettiğini ve ayrıca şahsen tehdit iradesi taşıdığı belirtildi.
'SANIK TÜM TOPLUMU HEDEF ALMIŞTIR'
Anadolu Adliyesi 20. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada, suç duyurusunda bulunan 26 imzacı akademisyen ve avukatları ile Sedat Peker'in avukatları hazır bulundu. Sanık Sedat Peker ise duruşmaya katılmadı.
İlk olarak savunmasını yapan Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, "28 yıldır üniversitedeyim. Emekçilerin, insanca çalışma ve yaşamalarını sağlayacak ekonomik ve sosyal haklarını önceleyen, çalışmalar yapan ve bu bağlamda demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne inanan bir akademisyenim. Akademik faaliyetlerimin bir parçası ve gereği olarak düşüncelerimi çeşitli yollarla kamuoyuyla paylaşırım. Çalışma ve paylaşımımdan ötürü tehdide maruz kalmak sadece ben değil tüm akademi ve akademisyenlerin de tehdit edilmesi anlamına gelmektedir. Bilimsel çalışmalar ve savunulan düşüncelerin ölümle tehdit edildiği ülkede bilimin gelişmesi, barışın, demokrasinin olması mümkün değildir. Sanık akademik faaliyetlerimi ve dolayısıyla tüm toplumu hedef almıştır" diyerek davaya katılma talebinde bulundu.
'PEKER'İN BEYANI NEFRETİN TOPLUMSALLAŞTIRILMASIDIR'
Akademisyen Beyza Üstün ise 33 yıldır akademide olduğunu belirterek, "Üniversitede kaldığım sürece doğadan ve toplumdan yana çalışmalar yaptım. Yaşamın ve yaşam alanlarının özgürlüğünü önemsiyor, halkların eşit ve barış içinde yaşamasından yana mücadele ediyorum. Bu davranış somut, kişiye özgü sonuçlanan beyan değil, nefretin toplumsallaştırılması ve yaygınlaştırılmasıdır, şiddete azmettirmektir. Azmettiriciliği nedeniyle cezalandırılmasını istiyorum" diye konuştu.
Akademisyen Adem Yeşilyurt maddi ve manevi zarar gördüğünü söyleyerek, "672 sayılı KHK ile ihraç edildim. Sabah buraya gelirken eşim 'Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız diyen adama yüzünü göstermeye korkmuyor musun' diye sordu. Korkuyorum ve cezalandırılmasını istiyorum" dedi.
Bunun üzerine Peker'in avukatı, "İşten çıkarılmasına sebep olan 672 sayılı KHK'nın gerekçesi nedir? Bunun müvekkilimle ilgisi nedir? Bunun aydınlatılmasını istiyorum" diye itiraz etti. Akademisyenlerin avukatları Oya Meriç Eyüpoğlu ise, "Müvekkilim, maddi zararda oluşturulan kamuoyunu ifade etmiştir. Söz konusu sorunun bu davanın konusuyla ilgisi yoktur" diye konuştu.
'MANEVİ ZARAR TOPLUMSALDIR'
Prof. Gençay Gürsoy da 50 yıl akademisyen olarak hizmet etmiş emekli bir öğretim görevlisi olduğunu söyleyerek başladığı savunmasında "Tehdidin kışkırtma içerici olduğunu düşünüyorum. Ciddi bir tehlike, kışkırtma söz konusudur. Maddi zarar ölçülemez, manevi zarar toplumsaldır. Doktora öğrencisi olduğunu ifade eden İrfan Keşoğlu, imzacı akademisyenlere yönelik nefret söylemi yüzünden akademik hayatının başlamadan bittiğini düşündüğünü kaydetti.
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, maddi zararı olduğunu belirterek, "İstanbul Tıp Fakültesi öğretim üyesiyim. Bu suç nedeniyle öğrenci ve hastalarımla bir arada olmak ve 35 yıllık birikimimi 24 saatlik zaman dilimine sığdırarak paylaşmak ve emeğimi ortadan kaldırmak suçu işlenmiştir. Bu maddi zarardır bundan sonra da duruşma günlerinde bu kayba neden olacak. Bilimsel üretim içinde olan insanlar için zaman önemli bir maddi kayıptır. Ölüm tehdidinin yöneltilmesi, davranışının meşrulaştırılması ve toplumun ahlakının örselenmesi söz konusudur o nedenle sanığın cezalandırılmasını talep ediyorum" dedi.
Akademisyen Yücel Demirer de yargıcı, "Maddi zarar konusunun çok dar sorulduğunu düşünüyorum. Zararın maddi maneviliği bu kadar dar soru içerisinde kuşatılamaz" diye eleştirerek, suçun niteliğinin dikkate alınmasını talep etti.
'TEHDİT YAKIN, CİDDİ VE KORKUTUCUDUR'
Akademisyenler yaptıkları ortak savunmada, sanık Sedat Peker'in açıklamalarının sadece imzacıları değil, tüm akademinin de bu tür çalışmalardan imtina etmesine ve korkmasına yol açtığını belirterek, Peker'in cezalandırılmasını istediler.
Ortak savunma şu şekilde: "Bizler şiddetle işi olmayan, toplum yararına bilimsel faaliyet yürüten kişileriz. 89 üniversiteden 1128 akademisyen ve araştırmacı ülkemizde barış içinde ve insancıl koşullarda yaşama hakkının tesis edilmesi bunun için hukuk içinde çabaların gösterilmesi amacıyla kamuoyunda Barış Bildirisi adıyla anılan bir metin altında bir araya geldik.
Bildirinin kamuoyuna açıklandığı 11 Ocak 2016 tarihinden itibaren başta cumhurbaşkanı ve başbakan olmak üzere hükümet yetkilileri tarafından son derece ağır hakaret ve ithamlarla karşı karşıya kaldık. Sanık tarafından dile getirilen hakaret ve tehditler suç işleme çağrıları gerek ülkeyi yönetenler, gerek bir kısım dernek, ülkü ocağı ve hatta öğrenci oluşumu, gerekse bir kısım medya kuruluşunun imzacıları açıkça tehdit ettiği, hatta somut olarak tehdit mesajlarının akademisyenlerin odalarının kapılarına asıldığı, fotoğrafların yayınlanıp hedef haline getirildiği bir ortamda yapılmıştır. Bu nedenle söz konusu tehdit yakın, ciddi ve korkutucudur. Sanığın faaliyetleri biz imzacılara değil aynı zamanda yürüttüğümüz akademik faaliyetlere yöneliktir. Zira bilim insanları olarak bu bildiriye imza atıp düşüncelerimizi paylaşmamız nedeniyle bu tür saldırılara maruz kalmak bu ve benzeri bilimsel çalışmalar yapmayı akademik özgürlükleri kullanmanın en önemli araçlarından olan düşünce açıklamalarında bulunmayı engeller. Böylece akademik özgürlüklerin kullanımını da sakat bırakır. Nitekim böyle olmuş sanığın açıklamaları sadece biz imzacıların değil bizlerin dışındaki tüm akademinin de bu tür çalışmalardan imtina etmesine ve korkmasına yol açmıştır. Akademik faaliyetlerin aksamasının akademik toplumsal görevlerini yerine getirmesini engellemesinin yanı sıra çoğunlukla farklı düşüncelere yönelik önemli bir gözdağı içeriği de malumdur."
Tüm bu hususların dikkate alınmasını isteyen imzacı akademisyenler sanığın tehditlerinin doğrudan muhataplarından biri olduklarını söyleyerek, davaya katılmayı ve Peker'in cezalandırılmasını talep etti.
'GÜVENLİĞİMİZDEN MAHKEME SORUMLUDUR'
Avukat Veysi Eski, Özgürlükçü Hukukçular Derneği'nin de şikayetçiler arasında olduğunu ancak derneğin KHK ile kapatıldığını hatırlattı. Eski, "Toplumda 'suç örgütü lideri' olarak bilinen sanık iddianamede geçen sözleri sarf ederek toplumda ve imzacı akademisyenlerde korku ve paniğe neden olmuştur. Derneğimizin tüzüğü gereği suç duyurusunda bulunduk. Bölgede yaşanan baskı ve katliamlara karşı mücadele ettiği için Kürt illerinde yaşanan hak ihlallerine dair rapor hazırladığı için kapatılmıştır. Ancak biz üyeleri olarak barış bildirisine imza atan akademisyenlerin avukatlarını üstlendik ve bütün müvekkiller adına katılma talebinde bulunuyoruz" dedi. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası avukatı İlkay Bahçetepe de imzacılar arasında üyelerinin bulunduğunu belirterek müdahil olmak istedi.
Akademisyenlerin avukatlarından Oya Meriç Eyüpoğlu, ceza yargılamasında sanığın nerede olduğunun sorulması ve tespit edilmesi gerektiğini belirterek mahkeme tarafından bu hususun sorulmamış olmasını eleştirdi. Eyüpoğlu, "3 saattir devam eden yargılamada sanığın nerede olduğu mahkemeniz tarafından sorulmamış zapta geçirilmemiştir. Ceza usul hükümlerine göre sanığın ifadesi alınmadan sanık vekillerinin esasa ilişkin savunmaları alınamaz. Ama yargılama boyunca davanın esasına ilişkin beyanda bulunulmasına izin verilmiştir. Yargılamanın selameti açısından nasıl bir gerçekle karşı karşıya kalacağımız tüm taraftarda kaygı oluşmasına sebep olmuştur. Aslolan sanığın beyanının alınmasıyla yargılamanın başlaması olduğu için daha 2 gün önce medyada Beykoz'da bir törende olduğuna ilişkin haberler çıkan sanığın neden huzurda olmadığı ve neden huzura alınmadığını soruyor ve hakkında ifadesi alınmak üzere yakalama kararı verilmesini istiyoruz. Sanığın herhangi bir gerekçeyle vekiller ve müvekkiller yokluğunda ifadesinin alınmasını kabul etmediğimizi ve CMK gereğince doğrudan kendisine soru sorma hakkımız kullanacağımızı beyan ediyoruz" dedi.
Avukat Tamer Doğan da sanık savunması alınmadan esasa ilişkin beyanda bulunmayacaklarının altını çizdi. "Basit bir tehdit suçuyla karşı karşıya değiliz" diyen Doğan, Peker'in sıradan bir insan olarak algılanmaması gerektiğini söyledi. Doğan, "Sanık bir çağrı yaptığında harekete geçeceğini bildiği paramiliterler bulunmaktadır" dedi. Doğan, Peker'in zorla getirilmesini ve isnat edilen suçlar açısından tutuklu yargılanmasını talep etti. Doğan, şikayetçi olan imzacı akademisyenlerin isimleri, açık adresleri ve avukatlarının isimlerinin dosyaya dahil edildiği için olası tehdit veya bir suç girişiminde sanık ve sanık vekillerinin sorumlu olacağını söyledi ve "Güvenliğimizden de sayın mahkeme sorumludur" diye ekledi.
Avukat Ahmet Baran Çelik de Peker hakkında zorla getirme talebinde bulunarak "Tehdit mesajında müslüman Türk tanımı yapıyor ve bu tanımdaki insanların oluk oluk kan akıtıp kanlarıyla duş alacağını söylüyor. Bu ifadesiyle Türklüğe hakaret ettiğini düşünüyor ve TCK 301 gereği suç duyurusunda bulunulmasını talep ediyorum" dedi.
DURUŞMA 9 HAZİRAN'A ERTELENDİ
Peker'in avukat Kemal Levent ise, halası vefat ettiği için Peker'in katılamadığını ancak gelecek celse hazır bulunacağını söyledi.
Mahkeme, suç duyurusu taleplerinin gelecek hafta değerlendirileceğine, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası'nın suçtan doğrudan zarar görme unsuru oluşmadığı için reddine, Peker'in sanık müdafi tarafından gelecek celse hazır edilmesine, ÖHD'nin katılma talebinin daha sonra
değerlendirilmesine karar vererek bir sonraki duruşmayı, 9 Hariran 10:30'a erteledi.
https://www.evrensel.net/haber/306751/akademisyenleri-tehdit-eden-sedat-peker-siddeti-azmettirdi
Ekrem İmamoğlu'na tarikatçılardan ölüm tehditleri
31 Mart Seçimleri'nde en fazla oyu alarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen, geçersiz oyların sayımından dolayı mazbatasını alamayan Ekrem İmamoğlu'na birçok bakanlığa sızan Menzil Tarikatı'ndan olduğu iddia edilen kişiler sosyal medya üzerinden ölüm tehditlerinde bulunmaya başladı. Ölüm tehdidinde bulunan şahıs Bahçeli ve Sedat Peker'i referans verdi.
07 Nisan 2019 Pazar 23:01
İstanbul’da oy kullanılan 31 bin 186 sandığın yüzde yüzde 88.6'sında geçersiz oyların sayımı tamamlandı. Son YSK seçim sonuçları verilerine göre; Ekrem İmamoğlu, 15 bin 871 oyla önde görünüyor. Süreç bu şekilde devam ederken AKP'den İstanbul'un tamamında oyların tekrar sayılması talebi geldi. AKP İstanbul İl Başkanlığı, İstanbul'daki 38 ilçede oyların yeniden sayılması talebine ilişkin dilekçesini, Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) gönderilmek üzere İl Seçim Kurulu'na verdi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz ise, Büyükçekmece'de seçimin iptaliyle ilgili talepleri olduğunu bildirdi.
Tüm bunlar yaşanırken sosyal medya üzerinden 31 Mart Yerel Seçimleri'nde en fazla oyu alan Ekrem İmamoğlu'na ölüm tehditleri başladı. Menzil tarikatından olduğu iddia edilen kişilerİmamoğlu'na ölüm tehditleri yağdırdı.
Twitter hesabında kendini oyuncu olarak tanıtan, daha önceki tweetlerinden Menzil Tarikatı üyesi olduğu anlaşılan onaylı twitter hesabı sahibi Recep Terzi isimli kullanıcı, "İmamoğlu mazbata yerine imamın kayığına binecekmiş. #Organize Usulsüzlük" diye yazdı. Terzi'nin tweetinin altına yine Menzil Tarikatı mensubu olduğu anlaşılan Ehlibeyt isimli twitter hesabı, "İyi olur. Biz de helvasını yeriz ardından" ifadelerini kullandı.
Bu tweetlerin altına yüzlerce tepki geldi. Tepki gösteren vatandaşlar Terzi'nin suç işlediğini belirterek Emniyet Genel Müdürlüğü'nü ve İçişleri Bakanlığı'nı göreve çağırdı. Terzi, bu yorumlara rağmen tweeti silmedi ve bu konu hakkında bir açıklama yapmadı. Tam aksine kendi tweetini retweet yaptı...."
Devletin kuralları hem dini rejime dayandırılmış hem de mafya devleti olmuştur.
Dincilere, yobazlar her şey serbest anlamını çıkarmak ülkemiz adına hiç de hoş bir şey değildir.
Şimdi, önce TCK yı sonra da dinlerin "suç olan" ayetlerini, dinci yobazlardan birinin örnek "suç olan" açıklamasını okuyalım.
TCK 216/1/2/3
“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama
Madde 216- (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3
) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”