Çanakkale Savaşının ardından 1918'de Yıldırım Orduları Komutanlığını, Alman Liman Von Sanders'ten devir alan Atatürk,madalyaları ile çekilmesine izin verdiği resminin altına Osmanlıca Hz.Muhammed'e saygı için şunu yazdırır;
“ Bir gaza ettik ki hoşnut eyledik peygamberi!!!”
Bu resmin çekilişinden 5 yıl sonra,bitirilmiş bir imparatorluktan da bağımsız bir devlet çıkaracaktır.
Siyaset,Tarih,Metafizik,Güncel-
Blog yazıları,Türk Milletine ve insanlığa adanmıştır.+40
Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?
Ey Türk Milleti! Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz
Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir. Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.
Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.
1970'li yılların ikinci yarısında müteveffa Süleyman Demirel'in meşhur olmuş bir sözü vardı;
-Mazot vaadı da yok mu dedik, benzin vaadı da biz mi içtik?
Şimdi, 15 tEMMUZ 2016 çakma darbe Akp-Ergenekon koalisyonu başladı. 07 Kasım 2016 genel seçimleriyle de koalisyon perçinlendi.
İlk defa Recep T.Erdoğan Atatürk'ün 10 Kasım anma törenine katıldı.
O gün bu gündür, F.GÜLEN cemaati "tu kaka" edildi.
İsmail Hakkı Pekin paşa. Kendisine çok değer verdiğim halde hayal kırıklığı yaşattı bize.
Vatan Partisi sözcüsü emekli paşamız İsmail Hakkı Pekin paşa, kendi kanalları olan Ulusal Kanal'a çıkıp halka konuştu;
-"Vatan Partisi ve Ergenekon mağduru vatanseverler devlete el koymuştur. Ülkemize asla şeriat rejimi gelmeyecektir, herkes rahat olsun. Din ağırlıklı bir devlet rejimi benimsenmiş, liyakatla devlete bağlı olan her din ve etnik kökenden insanımız devlette görev alabilecektir. -Sadece Türk kökenliler devlette istihdam edilmeyeceklerdir."
Bu günkü gibi hatırlıyorum ve hala küfür ediyorum.
Niye bu Semitizm, Siyonizm?
Rus-SSCB devrimini baltalamak için İngiliz köleliğini benimsemiş, İngilizlere "TANRI" diyen, onları "çekçek" denilen arabalarıyla taşıyarak tanrının sevgisini kazandığına inandırılmış "Köle Çinlilere" Amerika bir devrim yaptırmış, devrim sonrası ABD çizgisinden çıkan Mao, tasfiye edilip, eşinin de bulunduğu "Dörtlü Çete" tarafından karşı devrim yapılarak "Kapitalist Çin Sosyalizmi" ilan ettirilmiştir. Bu günkü Çin, o Çin'dir.
Çinlilerin "Tanrı" dedikleir İngiliz aristokratlarını taşıdıkları ÇEKÇEK arabası
[caption id="attachment_2128" align="aligncenter" width="500"]
Amerikan solcu devrimcisi Mao'cu Doğu Perinçek'in partisi de o çizginin partisidir. Kendileri 1961-67 arasında Almanya'da CIA ve BND eğitimi alıp, 1967'de gelerek Türk Solu olan TİP'i bölmüş, bir daha sol iflah etmemiştir.
Gürcistan tarihini okuduğumuzda bizim günümüz Van,Gümüşhane arasında eski Gürcü devletleri olan Klarjeti (Gürcü) ve Tao(=Yol) adlı iki devlet görürsünüz. Tao devleti Çinlidir.
Tao Klarjeti haritası
Bizde gizli olan Çin azınlığı Gürcistan'da resmen anayasada yazılıdır. İşte Doğu Perinçek ve memleketi Erzincan Eğin'in "Çinli olduklarını da yazan ben değil, Ermeni bir tarihçidir. Meraklısı "Ermeni- Gürcü Bagratunilerden Bagatalı Teyyüp'e(Tıkla)" başlıklı yazımı yazımda okuyabilirler. Bu yazımda R.T. Erdoğan'ın eski başdanışmanı Akif Beki'nin "R.T.ERDOĞAN'IN HARFLERİ kitabı ve Ergun Poyraz'ın Youtube videosundan "Siirt Süryani kökenlerini" öğrenebilirler.
"Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez" sözünü boşa demedik ki.
KAKHETİ- HERETİ Öteki adıyla Gürcü-Çin haritası
İşte biri Çin'li, öteki Siirt'li Süryani Ermeni olan iki yapılanmanın ortak idaresinde ülkemiz yeni, sonu belirsiz maceralara doğru yol alırken, AKP de bu arada "ATATÜRKÇÜ" oluverdi.
Bazı AKP'liler o zamandan beri bana "Biz de Atatürkçü olduk, sen de AKP'li ol diye yorumlar yaptılar, isteklerde bulundular. Onlara neden "HAYIR" dediğimi, Cumhurbaşkanımız olan Recep Tayyip Erdoğan'ın "bir karış suratla" katıldığı Cumhuriyet Bayramı ve 10 Kasım törenlerine rağmen neden inanmadığımı bira açayım.
Dün Facebook sayfamda 10 Kasım törenlerine katılımları dolayısı ile bazı fotoğrafları ile beraber şu mesajımı verdim;
Alaeddin Keykubat Yavuz, 3 yeni fotoğraf ekledi.
Dün, 18:25 ·
Sayın Cumhurbaşkanımızı çok gönülsüz gördüm. Gülsün biraz istedim.[/caption]SAYIN CUMHURBAŞKANI...
MORALİ BOZUK ORADA DİKİLDİKÇE SAMİMİYETSİZ DURUYORSUNUZ.
KİM BİLİR, ZAMANINIZDA, ATATÜRK VE CUMHURİYET, SİZİN İKTİDAR DÖNEMİNİZDE İŞLENDİĞİ KADAR GERÇEKÇİ VE AKILCI İŞLENEBİLSEYDİ, SİZ DE GERÇEK BİR ATATÜRKÇÜ OLABİLİRDİNİZ.
ŞİMDİ, SİYASİ SALTANAT UĞRUNA DEĞİL DE, GERÇEĞİ GEÇ DE OLSA GÖRMÜŞ, KABUL ETMİŞ, ERDEMLİ İNSAN OLDUĞUNUZU İTİRAF EDEREK, TÖRENLERE COŞKUYLA KATILARAK, İÇTENLİĞİNİZİ SERGİLEYİNİZ Kİ HALKIMIZ DA MUTLU OLSUN.
AKSİ HALDE YAPTIĞINIZIN İŞLEVİ KALMAYACAKTIR. TAKDİR SİZİNDİR ALAEDDİN YAVUZ
CIA projeli Atatürkçü kardeşimiz. Umarım gerçektir ve gerçek olduğuna inanmak istiyorum
Ergenekoncular F.Gülen cemaatinden öç alıyorlar diye rahat olabilirler, ama, her gün artan cemaat ve tarikat okulları ile yurtlarında yobazlığa mahkum edilen ülkemin çocukları, İslam ile alakası olmayan binlerce yıllık eski Hint, Babil şeytan ibadet kıyafetleri ile dolaşan insanları gördükçe vatanının çağdaş ülkeler düzeyinde olmasını arzulayan bir vatansever olarak o kadar rahat olamıyorum. Benim gibiler ne yazık ki az değil ve her gün artıyorlar.
17-25 Aralık öncesinde bir CIA projesi olarak başlayan "AKP'den ayrılarak sözde muhalif kanallara geçirilerek AKP karşıtlığı yapan basın mansuplarından birisi de Ahmet Hakan'dı.
Malum kişimiz, 1924-25 Şeyh Said isyancılarının sürgünlerinden olup, Bandırma Aksakal nahiyesine yerleştirilmiş Atatürk devrimlerine kurşun sıkanların soyundan gelen, 1990'lı yılların meşhur Deniz Feneri programının sunucusu Ahmet Hakan, bir okurunun sorusuna karşın nasıl Atatürkçü olduğunu, geçmişini silip gerçeği nasıl benimsediğini yazmış.
Kim bilir, halkı AKP'ye muhtaç etmek, gerici Yahudi Vehhabi Şeriat rejimini içselleştirmeyi kolaylaştırmak için yazılarn bu CIA senaryosunda üstüne düşen rolü oynarken gerçekten gerçeği görmüş de olabilir ki bu konuda samimi olduğuna inanmak kalıyor şimdilik.
AKP'li gazeteci Ahmet Kekeç
Ahmet Kekeç de ona Ameliyatla mı Atatürkçü oldun, bizim Atatürkçülüğümüz neden kabul görmüyor gibisinden de bir şeyler yumurtlamış. Ahmet Kekeç önce şunu bilmelidir. Atatürkçü olmak, Refah partisinden ayrılıp Akp'ye geçince "Gömlek değiştirdim" demekle olmuyor. İcraat diyordu ya Turgut Özal abiniz, siz de icraat yapacaksınız. Nedir bu icraatlar derseniz: 1-Müslümanım deyip Vehhabilik, Nurculuk, Menzilcilik... etmeyeceksiniz. 2-Ahlak dediğiniz sapık Babil geleneklerini peygamber, sahabe, ensar sünneti diyerek çocukların ırzlarına geçerek yaymayı, pedofilik, kulampara, çok eşli sapık gelenekleri ve Babil kıyafetlerini, Kuranda tek ayet olmamasına rağmen İslam kıyafeti yalanıyla giymeyi terk edeceksiniz.
KENDİ BEBEKLERİNİ KADIN GİBİ KULLANAN SAPIKLAR, İSLAM MASKESİYLE SAPIKLIKLARINI YAŞIYORLAR
3-Din esaslı, hele sizin dininiz esaslı eğitimi terk edeceksiniz, çocukları cemaatlere muhtaç eden taşımalı eğitimi terk edip en azından 2002 öncesine çevireceksiniz. 4-Tüm din istismarı ile beslenen cemaat ve tarikatları kapatıp, dini vicdanlara bırakacaksınız. 5-Sabi-Sami ırkçılığına dayalı devlet kadrolarını işgal etmeyi bırakacaksınız. 6-Cumhuriyetin kazanımlarını geri iade edecek, çalışan işçi ve memurların haklarını geri vereceksiniz. 7-Devlete her din, ırktan liyakatla bağlı olan, dinli-dinsiz-ateist ayırmadan istihdam yapacaksınız. 8-En gelişmiş hukuk sistemini ülkemize getirip adaleti sağlayacaksınız. 9-Devlet-özel teşebbüs fabrikalaşmayı, tarımı, en son bilimsel gelişmeleri ülkemize getirecek, buna uygun eğitim sistemini pozitif bilime dayalı olarak kuracaksınız. 10-Saymakla bitmez, önce dindar değil, insan olacaksınız, adam olacaksınız. 11-15 yıllık devletten ve milletten yaptığınız gasplarınızı devlete iade edeceksiniz.
Bunları yaptığınızda, sizlerin Adnan Menderes gibi son zamanında uyanmış, aldanmış vatanseverler olduğunuzu düşünebilir, en azından, mallarınızı iade ile gösterdiğiniz vatanseverlikten dolayı milletçe takdir edebiliriz.
Atatrük'ün kendisine ait tüm malları TBMM kararıyla bağışlandığı gibi o da tüm mallarını devlete bağışlayarak ölmüştür.
Madem ona eşit olduğunuzu iddia ediyorsunuz, Atatürkçü olmak bunları yapmaktır, buyurun hodri meydan.
Onun yaptığı fedakarlıkları yapın da görelim.
Takdir insanlarımızındır Alaeddin Yavuz/ Alaeddin Yavuz wordpress keykubat
/adilyargic /adilyargicc
Bilinen tarih boyunca antik Yunan/Grek şehir devletlerinden Roma emperyalist cumhuriyetine kurulan cumhuriyetlerin hepsi ilkel dini gelenekler esasına göre kurulmuş devlet rejimleriydi.
Amerika'nın İnsan Hakları Beyannamesi[
Günümüzün çağdaş demokrasi anlayışının temeli olan 1776'da İngiltere'den bağımsızlığını kazanan Amerika Birleşik Devletlerinin kurulmasını takiben Fildelfiya eyaletinde yazdığı Amerikan anayasası, 15 Aralık 1791'de, anayasasına "Amerikan Devletinin, bireyler üzerindeki haklarını sınırlayan "The Bill of the Rights" adıyla bilinen İnsan hakları beyannamesi ile aşağıda okuyacağınız din temelli şeri devlet rejimlerinin koruyup yaşattığı köleci, insanın özgürlüğüne engel olan geleneklerin kaldırılmalarını ve diğer özgürlük, bağımsızlık, eşit ücretli çalışma, sosyal güvenceler, evlenme, boşanma, mülkiyet edinme, köleciliğin yasaklanması çağdaş insan haklarını belirleyen hakların yazıldığı meşhur İnsan Hakları beyannamesi ile atılmıştır.
Elbette, Amerika'da ve Avrupa'da gelişen demokrasi ve eşitlik anlayışının, mezhep savaşlarına boğulmuş Fransa'da galip gelerek 1789'da yapılan Fransız devrimini atlamak olmaz.
1917'de Rus Ekim devrimini takiben ülkemizde 29 Ekim 1923'de ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti, gerçek anlamda kurulmuş ilk demokratik rejimlerdir.
10 Kasım 1938'de İsmet İnönü'nün yaptığı İngilizci darbe ile sona eren büyük önderin zehirlenerek öldürülmesi ve batı esaslarına göre cumhuriyet kurulması çabaları bitmiştir. Aşağıda okuyacağınız, 1000 yıl İslami mezhep ve tarikatlar olarak gizli-kripto yaşamış dini ve etnik azınlıkların Osmanlı sonrası 11 Kasım 1938 itibarı ile yeniden devleti almasıyla başlayan "geriye gidiş" ile cumhuriyet kazanımları 1950 Menderes hükumeti, Amerikancı 1960,1971, 1980 darbeleri ve muhtıralarının getirdikleri işbirlikçi, yıkıcı, gerici, dinci faaliyetler desteklenmiş, cumhuriyeti anlaşılmasına, yaşanmasına fırsat vermeden elden çıkartmaya başlamışlardır.
Deliüzzaman-ı Saidi Kürdi aslında Süryani inançlı Bitlis Ermeni devşirmelerindendir
Bunların en yıkıcı olanları, orduya Saidi Kürdi Deliüzzaman'ın Nurculuğunun 1950'lerde sokulmasını, önceden Gregoryen Ermeni dönmelerinin tarikatı olan Işıkçılık tarikatı imamı olan Fetullah Gülen'e 1967'de, İngiliz imali Kürt Vehhabiliği adını verdiğimiz Süryani, Yezidi, Yahudi Bagratunilerin de dinlerinin İslam Tarikatı adıyla gizlendikleri Nur Cemaatinin CIA tarafından F.GÜLEN'e teslimi, 1980 askeri darbesi sonrası da devletin bu tarikata teslim edilmesidir.
Amerika Birleşik Devletleri ve Derin Nato teşkilatı ile ülkemizdeki işbirlikçi siyaset ve devlet adamlarınca desteklenen bu kripto ihanet yapılanmasının devleti tamamen ele geçirmesi ise 03 Kasım 2002 genel seçimleri ile iktidara gelen AKP hükumeti döneminde olmuştur.
Aşağıdaki resim onların nasıl sahte Müslüman olduklarını göstermektedir. AKİF BEKİ'NİN YAPTIĞI PUT TANIMI HALA GİDİYOR. İSLAMCI BİR CUMHURBAŞKANI NEDEN YAPTIRDIĞI SARAYIN AÇILIŞİINDA MEVLİT OKUTMAK YERİNE, KATOLİK HRİSTİYANLIĞIN RUHANİ ÖNDERİ PAPA'YI ÇAĞIRIP VAFTİZ ETTİRİR? BUNU ALKIŞLAYAN MİLLET DE ONUN MİLLETİDİR BUNDAN ŞÜPHE YOKTUR.[/caption]
21. yüzyıl başında ülkemizde ABD-AB-Derin NATO ve yerli işbirlikçilerinin çabaları ile iktidar edilmiş en son "TANRI KRAL" örneğinden sonra şu feodaliteden cumhuriyete olan insanlık macerasına, kısa yoldan Roma'dan başlayalım.
Osmanlı’dan da önce Anadolu Bizans/Doğu Roma imparatorluğuydu. 540’lara gelindiğinde Ayasofya’yı inşa ettiren Jüstinyen Astrogot-Vizigot (Almanlar)ların eline geçen Batı Roma’yı Doğu Roma ile birleştirmiş ve 541’de çıkardığı yeni bir anayasayı uygulamaya koymuştu. İslam'ın doğduğu çağda Roma Haritası ve Etnik yapısı[/caption]
Anadolu Roma tebalarının yaşam biçimleri de bu yasalara göre belirlenmişti. Yasanın esasını eski Etrüsk dini, Sabilik, Tevrat, İncil ilkeleri teşkil ediyordu.
Etrüsk soylu Roma halkı tek eşliydi, ama Sabi dini Cinze (İng:Ginza d Rbba) kitabı ilkelerine göre aile yapısı şekillenmişti.
Cinze kitabına göre, Tanrı Hay (Bakara 155, Ali İmran 2 ayetlerde geçer) Adem’e; “
-“Ey Adem, zenginlik olsun diye sana oğullar, kızlar ve mallar verdik. Onlar senin karıların ve kölelerindir. İstediğini kurban edebilir veya öldürebilirsin. Onları kadın gibi kullanabilir, köle olarak satabilir veya borcuma karşılık köle olarak kiraya verebilirsin, içlerinden sana sadık olanı seçip mirasçı tayin edebilirsin. Diğer çocukların da mirasçı tayin ettiğin oğluna köle olarak hizmet etmek zorundadırlar.” demektedir.
Bu emir aynen Tevrat geleneklerine geçmiştir. İbrahim, 100 yaşında bulduğu İsmail’i veya Yahudi Tevrat’ına göre İshak’ı kurban etmekten çekinmemiştir. İshak sütten kesilip üç yaşına geldiğinde İbrahim ziyafet vermiştir. Ancak, İsmail bu törende kardeşi İshak’ı cinsel olarak aşağılayan sözler ve bakışlarla alay edince kardeşini babasından önce cinsel olarak istismar ettiğinden Sara anayı kızdırmış ve İsmail anası köle Hacer ile Mekke çöllerine sürülmüştür.
Hile ile kör babası İshak’ı kandırıp kendini peygamber olarak kutsatan Yakup, büyük oğlu Ruben’i genç karılarından birisiyle kendi yatağında yakaladığı için onun peygamberlik hakkını vermez ve kardeşlerini kendisine ihbar eden Yusuf’u seçer. Kardeşleri de bu yüzden Yusuf’a düşman olur. Çünkü ona köle olmak istememektedirler.
Bu ilkel, köleci, ensest Sabi geleneği, Jüstinyen anayasasında ensest evliliklerin yasaklanmasına ve Tevrat Levililer kitabına sokulmasına rağmen, Davut peygamberin Kral Saul’un oğlu ile eşcinsel aşkı, Davut’un çocuklarının kız kardeşlerine tecavüzleri örnek alınarak dinde kalmış ve günümüze kadar gelmiştir.
Şimdi günümüzden 2476 yıl önce M.Ö.451’de yazılmış Roma 12 Tablet Yasalarından, 4.tablette düzenlenen “Babanın Hakları” konusunu okuyalım;
Peygamber Muhammet'in Ayşe ile yaptığı evlilik Allah emri değildir. Tevrat'tan da eski Sabilerin din kitaplarında var olan, Roma hukukuna da geçmiş bir evlilik geleneğidir. İslam ile bağı sadece Muhammet'in bu geleneği sürdürme kararıdır. Tevrat'ta, ergenlik yaşı kızlarda "9"'dur ancak evlilik yaşı "11-12'dir" Roma Hukuku da aynı şekildedir ve asil Roma halkı için evlilik yaşı 14-15'tir. Kuran Talak suresinde kızların sadece ergenlik yaşlı "9" olarak belirtilmişse de ille de bu yaşta evlenin, evlendirin denilmiyor. 650'tane "aklınızı kullanın" diyen Kur'an ayeti var. Sapıklara kanıp sapıtmayın.[/caption]
“Tablet 4; Babanın ve Evliliğin Hakları;
4:1; Bir baba, yasal evlilikten doğan oğlunu yaşatmaya veya öldürme hakkına sahiptir; ve hatta üç kez sattıktan sonra özgür bırakabilir.
4:2; Baba, oğlunu üç defadan fazla başkasına satmışsa, oğul babadan alınarak azad edilir.
4:3; Bir baba son doğan oğlu, bir insandan çok canavara benzer, şeklen korkunç derecede bozuksa, öldürülebilir.
Burada geçen “yasal evlilik” terimi, özgür bir Roma vatandaşı evliliğini yerel şehir idare kurumuna onaylatmak zorundaydı. Günümüzün resmi nikâh anlayışının kaynağı budur. Resmen kayıt edilmemiş evlilikten doğan çocuklar” nesepsiz” sayılır mirasçı tayin edilemezlerdi.
Tanrı Krallar ve Jüstinyen yasaları yazıma koyduğum, dilimize çevirdiğim bir araştırma yazısı metninde Roma aile yapısı ve Miras konusu şöyle yorumlanmış;
ROMA’DA EVLİLİK
-Roma’da evlilik, aileleri korumak anlamında bir görev olarak görülürdü. Evliliklerin çoğu, yasal haklara sahip çocuklar elde etme amacı başta olmak şartıyla, aileler arasında bağları güçlendirmek için ebeveynler tarafından ayarlanırdı. Romalı bir erkek evliliğe düşük nazarla bakardı ve sadece, yasal çocuk yapmak için evlenirdi. 14 yaşına geldiğinde kızlar evlenmeye zorlanırlardı. Ailesinin sosyal konumunu yukarı taşıma geleneği yüzünden bir erkek için evlenip boşanmak genel bir alışkanlık değildi. Bu evliliği aşağılama geleneği Hristiyanlık yükseldiğinde de Roma nüfusunun düşük kalmasına etkili olmuştur.
-Evlilikler büyük tantanalar, gösterişlerle yerine getirilmelerine rağmen devlet ve dini yapı tarafından tanınmamıştır. Tek yasal gerçek mesele çocukların “yasal mirasçı” olabilmeleriydi. Romalılar, yasa aklıyla, ölüm veya boşanma hallerinde mirasın nasıl bölünebileceği hakkında oldukça sofistike belgeler ürettiler. Bulunmuş en eski belge Mısır’da M.Ö.IV.yy’a ait bir Yahudi evlilik sözleşmesidir*. Bu sözleşme, 14 yaşında bir kız için “6” inek karşılığında bir değiş-tokuşu içeriyordu.
-Evliliklerin çoğu gençler arasındaydı. Kızlar 12 yaşında, erkekler 14 yaşında evliliğe hazır kabul ediliyorlardı. “25” yaşında bekâr bir erkek ve “20” yaşında evlenmemiş bir kız para cezasına çarptırılıyordu. Gelinlerin bakireolmaları ilkeydi. Erkeklerin daha önce fahişelerle veya köle erkeklerle cinsel ilişkileri olması isteniliyordu. Bazı çocuklar bebeklikte nişanlanıyorlardı (Doğu Anadolu’da beşik kertmesi. Alaeddin Yavuz).
KENDİ BEBEKLERİNİ KADIN GİBİ KULLANAN SAPIKLAR, İSLAM MASKESİYLE SAPIKLIKLARINI YAŞIYORLAR.
İslam’a da boşanmış kadının evliliği benzer şekilde geçmiştir.;
–Agustus döneminde kadınlara boşanma hakkı verildi. Kocalar, metreslerini görebilirler ancak onları tutup evde barındıramazlardı, dullar, boşandıktan 18 ay sonra iki yıl içinde evlenmeye mecbur edildi.
İslam’a erkeğin “Boş ol” diyerek karısını boşama geleneği, Muhammetten önce bir Roma yasasıydı;
Roma’da boşanmak ise Medeni Hukuka göre üç şekilde yapılıyordu, bir haberciyle “topla eşyalarını” şeklinde bir not göndererek veya karısı ona söylemeden bir yere gittiğini bildirdiğinde hemen boşanılıyordu. (Kynk-People Almanac)
Kadına tecavüz geleneği ve “anal yoldan ilişki yasağı” aynen Kuran ayeti olarak vardır. Peygamber, “kadınlar tarlanızdır, istediğiniz yoldan girin demişse de sonradan bu “anal ilişki yasağına dönüşmüştür.. Roma yasası baskın gelmiş diyelim;
“-Toplum tarihçisi Paul Veyne, Roma gerdek gecesini tanımlarken; “Roma gerdek gecesi resmen kadına yasal tecavüz gecesiydi”, erkek, kadını bir köle gibi istediği şekilde kullanabileceğini kabul ettirmek amacıyla kadınerkeği tarafından taciz edildirdi.. Bunu cinsel ilişkiye bir başlangıç olarak yorumlamak zordur. Kadının korkusuna ve mufakatının olmamasına rağmen, erkeğin ilk gece önce bekâretini bozması gelenekti ama anal yoldan kullanmakatan kaçınması da düzenlenmişti.”
Roma’da erkeklerin “biseksüel yaşamları” ve “babalarınca mirasçı tayin edilmeleri;
“-Genç erkeklerin fahişeleri ve erkek aşıklarını ziyaret etmeleri teşvik edilirdi ve evlendikten sonra eşlerine ait olmaları, ev erkeği olmaları istenilirdi. Anne ve babaları sağ ve onların kanatları altında oldukça, kız veya erkek ayırmaksızın çocuklar babalarına “EFENDİM” diye hitap ederlerdi. Bazen, babaları tarafından ölüme mahkûm edildiklerinde çocuklar haliyle hayal kırıklıklarına uğrarlardı.
–Oğullar, bir işe, bir meslek hayatına başlamak için babalarının onayına ihtiyaçları vardı. Gelirleri babalarına aitti. Bu stres ve baskılardan doğan düzenlemeler bazen çocukları babalarını öldürmeye, babaları da çocuklarını miraslarından mahrum bırakmaya teşvik ediyordu.”
İSA, GAY VE ŞEYTAN TANRI MIDIR?
Roma’da Kadının yeri aynı kaynaktan devam;
“-Romalı kadınların çocuklarını büyütebildikleri, kocalarına kölelerin yaptıkları gibi su getirmek, yemek pişirmek, örgü örmek gibi hizmetlerde bulunabiliyorlardı. Cato, bir erkek kadını yanağından öptüğünde onun içki içip içmediğini anlamak için öperdi” der.
–Kadınlara, erkeğin malı gözüyle bakılırdı. Evlilik çağına geldiklerinde iki tür seçenekleri vardı; Manu ile evlenmek, yani kocasının malı olmak ve manu’suz evlenmek yani, babasına ait olarak kalmak ve onun mirasından yararlanma hakkını korumak için tekrar babasınca sahiplenilmiş olmak.
Mesela “peçe giyilmesi” konusu da, 10. tablet yasalarında “ölüye hizmet eden kadınların kıyafeti” olarak düzenlenmiştir. Bu çağda Roma Hristiyan değildi, pagandı.
“10:7; Evde gömülmeye hazırlanan bir cesedin başında hizmet etmek üzere, başları peçeli üç kadındanfazlası bulunamaz. Beden, mor kumaşlara sarılmalı, dışarıda yakıldığında cenaze alayına eşlik edenler arasında 10 kavalcı bulundurulabilir.”
Mesela Yahudilerin ölenin arkasından elbiselerini yortmaları, vücutlarını yaralamaları da bu yasada düzenlenmiş, yasaklanmıştır.
“10:8; Yas tutan kadınlar, ölünün yanında tırnaklarıyla yanaklarını yırtmamalı, “Eyvah” diye ağıt yakmamalıdırlar.”
Örneğin Miras bırakma ve miras konusu; Tablet 5; Gayrimenkul ve Koruyuculuk Hakları;
5:1; Mülk sahibinin, ev halkının başı olması (Baba) sıfatıyla mülkünü, yasal mirasçılarına veya koruyucularına bırakmayı yasanın gücü ve izniyle takdir etmesi sorun değildir.
5:2; Bir baba mirasçı belirtmeden, mirasçılarına hiçbir şey bırakmadan ölürse, en yakın baba tarafından erkeğe veya hiç biri yoksa kan bağı olan ailesinden en yakını ona mirasçı olur.”
İslam’a da geçen “koruyuculuk” konusu;
5:6; “Ailenin başı, mirasçı belirtmeden ölür ve henüz reşitliğe ulaşmamış oğluna özel bir miras bırakırsa, onun en yakın baba tarafından olan erkek koruyuculuğunu üstlenir.”
Jüstinyen Yasalarında Roma Hukunun kısaca tanımları- Doğa hukuku,Medeni hukuk, Kavimler/Uluslar Hukuku (Romalı olmayan tebaların kendi geleneklerine göre yargılanmalarını, yaşamalarını düzenler) ve diğerleri
“Doğa Hukuku, Kavimler Hukuku ve Medeni Hukuk; Doğa Hukuku, tüm hayvanların düşünüldüğü doğadır, bunun için insan tabiatına pek uymaz ama tüm, havada, karada, denizde yaşayan yaratıklara kökenlerine göre uygulanabilir. Bu yüzden de erkek ve dişiliğin birleşiminden evliliğin düzenlenmesinin doğuşuna; ve bu yüzden çocukların eğitimlerinin düzenlenmesinin çıkarımına, bu hukuk bilgisinin diğer hayvanlara bağışlanmasını göreceğiz. 1-Medeni Hukuk ve Kavimler Hukuku aşağıdaki şekilde bölünmüştür; Bütün insanlar, bazıları kendilerine ait, bazıları insanlığa ait olan yasalar ve geleneklerle yönetilirler; Her halk, medeni hukuk ile şekillenmiş kendisine ait bir hali umum eyaletlerde olduğu gibi kurmuştur. Kavimler Hukuku, bütün milletlerin kullandığı, halklar arasında eşit olarak gözlenen ve bütün insanlık arasında doğal nedenlerle yasalaşmıştır. Bütün insanların bir parçası olarak Roma halkı da kendilerine özel bir yasa yürürlüğe koymuştur. Kendi özel yerlerinde kendi farklılıklarını açıklamayı önereceğiz.
2-Medeni Hukuk adını her bir eyaletten alır, örneğin, Atinalılardan biri Solon veya Draco’nun Atina Medeni Hukukunu isterse, bu manada hiçbir hata yapmaması gerekir, Biz, Romalılar Romalıların Medeni Hukukunu ya da Roma vatandaşlarınca çıkarılan Quirinus’dan şekillenmiş Quirites- Jus Quiritium’u kullanır diyeceğiz. Her ne şekilde olursa olsun, eyaletin adını eklemediğimizde, sadece adını vermeden bahsettiğimiz şair deyince, nasıl Greklerde Homer, bizde Virgil anlaşılıyorsa öyle anlaşılacaktır.
Kavimler hukuku,bütün kavimlerin kendileri için yaptıkları düzenlemeler ve gelenekler nasıl ki tamamen insan ihtiyaçlarından oluşmuşsa, tüm insan ırkı için de öylesine geneldir. Savaşlarda ortaya çıkan esaret ve kölelik, bütün insanlar özgür doğdukları için nasıl ki tabiat hukukuna ters ise bu yasaya göre bütün sözleşmeler, satınalmalar, satışlar, kiralamalar, depositler, kiralamalar gibi sayısız işlemler bu yasa ilkesine yakındır.
3- Yasamız, Grekler arasında da olduğu gibi yazı ve yazılı olmayan yasalar olarak kullanılmaktadır. Yazılı Hukuk Yasaları, Plesbiscita, Senato Kararları, İmparatorun Kararları,Yüksek hakimlerin emirleri ve Jüri konseyinin yanıtlarından oluşmaktadır...”
Roma hukukunda özgürlük ve kölelik konusu;
Amerika'da hala TANRI KRAL geleneğine uygun olarak İsa, kapitalist, sömürgeci, din ağırlıklı rejimin savunucusu gibi gösterilmektedir
“Köleler, düşman elinden alınmaları sebebiyle mancipia adıyla anılırlardı.
4-Ayrıca böyle köle olurlar veya köle doğarlar. Kökenlerini dişi kölelerimize borçlu olanlar köle doğanlardır, veya esaret yoluyla Uluslar/Kavimler yasasına göre de köle olurlar veya borcunun bir miktarının elde edilebilmesi için kendisinin 20 yıl boyunca köle olarak satılmasına izin verilen özgürlerin Medeni Hukuka uymalarıyla da köle olurlar.
5- Azat edilmiş veya özgür doğmuş olanlar arasında çeşitli farklılıklar olmasına rağmen köleleliğin şartlarında farklılık yoktur.”
Roma hukukunda Köle Azadı konusu;
BAŞLIK 5-V AZAT ÖZGÜR BIRAKILANLAR İLE İLGİLİ Özgür bırakılma, yasal kölelikten azat edilmedir. Azat edilme, bir sahipin iradesine, kontroluna tabi olup, uzun süre kölelik etmiş olan birine özgürlüğünün bahşedilmesidir.
Azat edilene gücü geri verilir. Bu işlemin kaynağı, her insanın doğuştan özgür olduğu ilkesini belirleyen Uluslar/kavimler yasasıdır. Köleliğin süresi bilinmedikçe azat etme var olamaz, azat edilme ayrıcalığı Uluslar yasasıyla tanıtıldıktan sonra herkesi tanımlayan genel bir adın tahsis edilmesiyle, Uluslar Yasasında üç insan türü tanımlanmıştır; Özgürler, karşıtları olan köleler ve üçüncü sınıf olan, kölelik süreleri kesilmiş olan özgür bırakılanlardır.
19.yy. Osmanlı Köle pazarınsa satılan köleler
Azat edilme, İmparatorluk Anayasasına uygun olarak kutsal kiliselerde; Praetor/Yargıcın asasıyla, dostların hazır bulunduğu yerde, anlaşma ile ve vasiyetname ile olmak üzere çeşitli şekillerde yerine getirilebilmektedir. Şimdi sahip olduğumuzdaki gibi eski Anayasamızda da, bir köleye özgürlüğünün bahşedilmesinin yöntemleri tanıtılmıştır.
Yine de, sahipleri, bir Vali hamama, bir Preconsul, veya Praetor tiyatroya giderken, yolda yürürken istedikleri anda köle azat edebilirler.
Bu açıdan bakıldığında eski zamanlarda özgürleştirme şartları üç türlüydü; azat edilir edilmez tüm haklarını ve yasal özgürlüklerini kazanıp Roma vatandaşı olabiliyorlardı; Latinleşenler, (Lex) Junia Norbana yasası ile daha aşağı şartlarda özgürlüklerini alabiliyorlardı; (Lex)Aelia Sentia yasasıyla da Dedititii sınıfı arasında daha az derecede özgürlüğe sahip olabiliyorlardı. Latinler tarafından kullanılan düşük düzeyli vatandaşlık kavramı artık yürürlüğünü yitirmiştir. Bu yüzden, bizim iyi niyetimiz, özgür doğanın azat edildiği, tek tarafın hoşlanacağı azatlı özgür bırakılanların kısıtlı oldukları tek özgürlük şekli benimsemiş eski Roma şehri şartlarının gözden geçirilmesiyle bu iki anayasa ile insanlığın yaşam şartlarını iyileştirmek, geliştirmek isteğidir.
Bundan dolayıdır ki, detititii sınıfını, şöhretli insan Quastor Tribonian’ın önerisiyle günümüzde kölelerin şartlarını görüşerek, bütün azatlı Roma vatandaşları arasında hiçbir ayrım yapmamayı uygun gören İmparatorluk emirlerimiz ile eski yasalardaki ve diğer anayasamızdaki günümüze uymayan şartların aynı Quaestor’un önerisiyle reformlarını yapıp tek tip Roma vatandaşlığını karara bağlayarak resmen ilan ettiğimiz anayasamızdaki kararlarımız ile kaldırmış bulunuyoruz.”
İslam’da da köle azadının teşvikinin, Allah emri değil Muhammet’in peygamberliğinden 70 yıldan evvel yapılmış Jüstinyen yasaları olduğunu görüyoruz.
Kur’an Nisa 23,24,25.ayetlerde düzenlenen “evlilik yasakları” ve evliliğin şekli tamamen Roma Jüstinyen yasalarıdır;
Önce Kuran ayetleri Yaşar Nuri Öztürk meali;
Geçmişte kalanlar hariç, babalarınızın nikâhlamış olduğu kadınlarla evlenmeyin. Böyle bir şey açık bir edepsizlik, nefret gerektiren bir kötülüktür. Çirkin bir yoldur bu.
Size, şu kadınlarla evlenmek haram kılınmıştır:Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup evlerinizde oturan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz o takdirde sizin için bir günah yoktur- ve sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları. İki kız kardeşi birlikte almanız da haram kılınmıştır. Eskide kalanlar müstesna. Allah çok affedici, çok merhametlidir.
Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Bu, üzerinize Allah'ın yazdığıdır. Bunlar dışındakileri, mallarınızı vererek almanız; şunu bunu dost tutmayarak iffetli yaşamanız, zina etmemeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Kendilerinden nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini* onlara bir hak olarak verin. Mehir* kesişmeden sonra karşılıklı hoşnutluğa bağlı hallerde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.
*Mehir konusunun aynen Roma hukukunda olduğunu da okuyacaksınız.
İnanmış hür kadınları nikâhlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlardan biriyle evlensin. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa* onlara, hür kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir.
*İslam ve Hristiyanlık öncesi Roma’da köle kadınlar tapınaklara veya tapınak çevresinde inşa edilmiş genelevlere satılırlardı. Bu köleci kavimler için önemli bir gelir kaynağıydı. Köle kadınla yapılan evlilikte kadının fuhşa yönelmesi bu yüzden “özgür kadına oranla yarı yarıya indirilmiştir. İslam öncesi inanışlar Tapınak Fahişeliği dinleri geleneklerine tabi olduğundan Kabe çevresi genelevlerle doluydu. Kabe’de hac ve umre ibadetlerinde toplu biseksüel (Kadınlı erkekli grup seks) cinsel ilişkiler ibadet sayılırdı. Aynı gelenekler Hristiyanlık öncesi bütün toplumlarda vardı. Hindistan ve Hindu dini mezheplerinde bu gelenek hala sürmektedir. Alaeddin YAVUZ
Tapınak Fahişeliğine dayalı dinler Sümer ile başlar.
Kuran’da Boşama;
Eğer boşanmaya kesin karar vermişlerse, şüphesiz Allah çok iyi işiten çok iyi bilendir.
Boşanmış kadınlar kendi başlarına üç âdet ve temizlenme süresi beklerler. Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanmakta iseler, Allah'ın onların rahimlerinde yarattığını saklamaları kendilerine helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde herhangi bir şekilde barışmak isterlerse eşlerini geri almaya herkesten daha çok hak sahibidirler. Kadınlar, örfe uygun biçimde, sorumluluklarına benzer hakları da vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
Boşama iki kezdir. Bunun ardından ya iyilikle tutmak ya da güzelce serbest bırakmak gerekir. Onlara verdiğinizden bir şeyi geri almanız size helal olmaz. Erkekle kadının Allah'ın sınırlarını korumada endişe etmeleri hali başka. Erkek ve kadının Allah'ın sınırlarında duramayacaklarından kaygılanırsanız, o zaman kadının verdiği fidyede ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Bunları aşmayın. Allah'ın sınırlarını aşanlar, işte onlar, zalimlerin ta kendileridirler.
Bütün bunların ardından erkek, kadını boşarsa artık bundan sonra başka bir eşle nikâhlanıncaya kadar ilk erkeğe helal olmaz. İkinci erkek kadını boşadığında, boşanan kadınla ilk erkek Allah'ın sınırlarını koruyabileceklerini düşünürlerse, birbirlerine dönmelerinde sakınca yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır ki, Allah bunları bilgi sahibi bir topluluğa açıklar.
Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamladılar mı ya onları örfe uygun olarak tutun yahut da örfe uygun olarak serbest bırakın. Onları, zulmetmeniz için, zararlarına olacak bir biçimde, tutmayın. Bunu yapan, öz benliğine zulmetmiş olur. Allah'ın ayetlerini eğlence aracı yapmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap'ı ve hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.
Kadınları boşadığınız zaman bekleme sürelerini tamamladıklarında, kendi aralarında örfe uygun olarak anlaşmışlarsa eski kocalarıyla nikâhlanmaları hususunda onlara engel çıkarmayın. Bu, sizin Allah'a ve âhiret gününe inanmış olanınıza verilen öğüttür. Bu sizin için daha isabetli ve daha temizdir. Allah bilir ama siz bilmezsiniz.
Emzikli kadının boşanması;
Anneler çocuklarını -emzirmeyi tamamlamak isteyen kimseler için- tam iki yıl emzirirler. Annelerin yiyeceklerini ve giyeceklerini örfe uygun biçimde hazırlamak çocuğun babasına aittir. Hiçbir benlik yaratılış kapasitesi dışında bir şeyle yükümlü tutulamaz. Anne çocuğu yüzünden, çocuğun babası da kendi çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçı için de aynı ilke uygulanır. Eğer anne-baba karşılıklı anlaşma ve danışma sonucu çocuğu sütten kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı sütanneye emzirtmek isterseniz, örfe uygun olarak belirlediğiniz ücreti güzelce teslim etmek şartıyla, bunu yapmanızda bir günah yoktur. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi biçimde görmektedir.
İçinizden ölüp de geriye zevceler bırakanların bu eşleri, dört ay on gün kendi başlarına beklerler. Sürelerini tamamladıklarında kendilerince uygun gördüklerini örfe uygun biçimde yapmalarında sizin için bir sakınca yoktur. Allah, yapmakta olduklarınızdan gereğince haberdardır. “
Boşanma ile ilgili Talak Suresi Ayetleri;
Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman iddetlerine doğru boşayın ve iddeti iyi sayın! Rabbiniz olan Allah'tan sakının! Onları evlerinden çıkarmayın; onlar da çıkmasınlar. Apaçık ve belgeli bir yüzsüzlük yapmaları durumu müstesna. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Allah'ın sınırlarını çiğneyen kendi benliğine zulmetmiş olur. Bilemezsin, belki Allah bundan sonra yeni bir iş/oluş ortaya çıkarır.
Sürelerini doldurma noktasına geldiklerinde o kadınları ya örfün gerektirdiği biçimde tutun yahut da yine örfün gerektirdiği şartlarla onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de tanık tutun. Tanıklığı Allah için tam bir biçimde yapın. Allah'a ve âhiret gününe inanan kişiye işte bu şekilde öğüt verilmektedir. Kim Allah'tan sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu nasip eder.
Âdetten kesilen kadınlarınızın iddet bekleme sürelerinde kuşkuya düşerseniz, onların iddetleri üç aydır. Hiç âdet görmemiş kadınların süreleri de böyledir. Gebe olan kadınların süreleri ise yüklerini bırakmalarına kadardır. Kim Allah'tan sakınırsa, O ona işinde bir kolaylık nasip eder.
O kadınları, imkânlarınız ölçüsünde, barındığınız yerin bir kısmında barındırın. Onları baskı altında tutmak için onlara zarar verme yönüne gitmeyin. Eğer hamile iseler yüklerini bırakıncaya kadar onlara nafaka verin. Eğer sizin için çocuk emziriyorlarsa, ücretlerini de verin. Aranızda örfe uygun biçimde konuşup tartışın. Eğer anlaşmakta zorluk çekerseniz o zaman, doğmuş olan çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir.”
İslam hukukuna göre boşanan kadının hakları sadece nikah esnasında söz kesilmiş olan mehir neyse onu almak, çocuklu ise sütten kesinceye kadar nafaka ödemektir. Oysa günümüz medeni hukuku, anneye verilen çocuk reşit oluncaya kadar (18 yaş. Dinen ay hali görülünce kızlar reşit sayılırlar), yükseköğrenim görüyorsalar, öğrenimlerini tamamlayıncaya kadar baba nafaka ödemek zorundadır. Sizce Allah emri mi yoksa çağdaş medeni hukuk mu daha adaletlidir? Okuduklarınız, İslam’ın çıktığı tarihte mevcut Roma yasası ve kavimler hukuku gelenekleridir ve kesinlikle tanrı emirleri değildir. Bunlar Roma’dan da önce var olan Sümer, Akad, Babil, Asur, Mısır, Hint, Grek, Fars toplumlarının köleci gelenekleridir.
Şimdi okuduklarınızı aklınızda iyi tutmanıza gerek kalmayacak çünkü bunların bazılarını Roma Hukukunda göreceksiniz BAŞLIK IX (9) BABALIK YETKİSİ İLE İLGİLİ Nuh'un örtülmesi-Nuh'un da ondan sonra gelen Sabi-Arami-Yahudi ve diğer Arap kavimleri de hepsi ensest sapıklıklar içindeydi. Bu resme konu edilen olay tahminimce Jüstinyen Yasalarının düzenlemesinden sonra değiştirilmiş olmalıdır.
Yasal evlilikten olan çocuklarımız, bizim gücümüzdür.
1-Evlilik veya Birliktelik, kadın ve erkeğe zorla birlikte yaşamayı gerektirir.
2-Çocuklarımızı özel Roma vatandaşı yapan otorite, sahip olduğumuz çocukların üzerinde başka insanların otoritesine izin vermez.
3-Her kim, siz ve eşinizden doğmuşsa, sizin oğlunuz ve eşinden doğmuş kız ve erkek torunlarınız ve hatta onların kız ve erkek çocukları dahi silsilesiyle sizin otoriteniz altındadır. Ancak, kızınızın doğurduğu çocuklar sizin değil, babalarının idareleri altındadır.
BAŞLIK X(10) EVLİLİK İLE İLGİLİ YASALAR Babil Kulesi- İşte babaya, oğullarını, kızlarını, hayvanlarını köle ve karı yapan dinin merkezi
Roma vatandaşları, yasa kavramına göre yasal birleşmelerden oluşan evliliklere, erkekse ergenlik çağında kız ise çocuk yapabilme yeteneğine kavuştuklarında, ailelerinin onaylarını aldıktan sonra, önceden sahip oldukları yasal şartlara göre, medeni veya doğal hukuk çerçevesinde katılırlar. Bundan dolayı, deli bir insanın kızının evlendirilmesi, deli bir insanın oğlunun bir eş alması istenilebildiği gibi oğul hakkında bazı fikirler üstün gelebilir. Biz, anayasamızın evlilik sözleşmesinde tanımlandığı üzere deli bir insanın kızının veya oğlunun babanın onayı olmadan evlendirilmelerine izin veriyoruz.
1-Şunlardan olanların ve bazılarının evlilik sözleşmesi yapmalarından kaçınırız ve izin vermeyiz;
Bu yüzden, ebeveynler ve çocuklar arasında akrabalık olduğunda; örneğin,baba-kız; dede-kız torun; ana-oğul; büyükanne-erkek torun ve bu şekilde silsile halinde devam eden akrabalararasındaki evlilikler ve karıkoca gibi böyle yaşayanlar oldukları söylenilse de bu ensest evlilikler şerefsizliktir.
Bu prensipler çok genel ve uygulanabilir olup, evlatlık dahi alınsalar ebeveynler ve çocuklar arasında böyle bir evlilik için yasal sınırlama mevcuttur; ve azat ettiğiniz köleniz olsa dahi evlatlık kızınız, torununuz da olsa bir eş olarak alamazsınız.
2- Benzer kuralların ikinci derece akrabalıklar için de uygulandığından bahsedilse de bu kesin değildir. Evlilik aslında, aynı anne ve babadan olan kız-erkek kardeş veya ikisinden de olanlar arasında yasaklanmıştır. Fakat, bir kadın evlatlık yoluyla sizin kız kardeşiniz olmuşsa, evlatlık sözleşmesi devam ettikçe onunla evlenemezsiniz ama, evlatlık sorunu çözüldüğünde veya azat edildiğinde evliliğe mani bir hal kalmaz. Bu nedenle bu kural konulmuştur, bir kimse erkek evlatlık almak istiyorsa, kız evlatlığını azat etmelidir. Birisi kız evlatlığınla evlenmek istediğinde öncelikle oğlunu azat etmelidir.
Greklerin Ganimedes adlı gılmanını becerdikten sonra uyuyan Zeus'tan ateşi çalan Promoteus'a kadar hepsi ensest, biseksüel sapıklardı.
3-Erkek kardeşinizin oğlu veya kızı ile evlenmek yasaktır ya da hiç kimse erkek kardeşinin veya kız kardeşininkız torunlarıylaevlenemez hattadördüncü göbekakrabalık bağı olsa dahi evlenemezler. Bunlardan birinin kızı veya kız torunlarıyla her şekilde evlilik sözleşmesi yapmak yasal değildir, yasaklanmıştır. Her nasılsa, siz, babanızın evlatlık kızıyla, medeni ve doğa hukuku ile ilgili engeller olmadıkça evlenebilirsiniz.
4- İki erkek kardeşin veya iki kız kardeşin çocukları ya da bir kız bir erkek kardeşin çocukları evlenebilirler.(Ülkemizde özellikle şafiler, devşirmeler arasında oldukça yaygın bir gelenektir. Hanefilerde çok fakirlik halinde ana tarafından evlilik dışında uygulanmaz. Alaeddin Yavuz)
5-Bundan başka, halanız ile evlenemezsiniz. Hatta evlatlık dahi olsa da halanız veya teyzeniz ile de atalarınızın soyundan olduğundan evlenemezsiniz. Bundan dolayı da aynı gerekçeyle büyük halanız ile babanızın anne tarafından olan ile de evlenemezsiniz.
6-Ve yakınlık bağı nedenile bazı kadınlarla da evlilik yasaktır. Örneğin, üvey kız evlat veya gelin, ikisi de kız evlat sayıldıklarından onlara evliliğe izin verilmez. Anlaşılması gereken, bunlar kızınız veya gelininiz ise ve hala oğlunuzla evli ise,bir kadın iki erkekle evli olamayacağına göreevlenemezsiniz; kız, halâüvey kızınız ise ve annesi ile evliyseniz, bir adam aynı anda iki kadınla evlenemeyeceğine göreevlilik sözleşmesi yapamazsınız.
7- Kayın valide veya üvey anne ile evlilik, akrabalık bağı sürdükçe ve kesilmedikçe yasaktır; bu demektir ki, üvey anneniz, hala babanız ile evli iken bir kadının iki kocası olması umum ahlaka aykırı olduğundan; kayın valideniz, halâ kızı karınız olduğuna göre, bir adam aynı anda iki kadınla evli olamayacağına göre evlenemezsiniz.
8-Kocanın başka kadından oğlu, kadının başka kocadan kızı varsa veya benzeri bir hal varsa, yasal olarak kardeş sayılsalar da evlilik kontratı düzenleyebilirler.
9- Boşandığınız eşinizin başka kocadan kızı var ise sonunda bu sizin evlatlığınız olmaz, fakat Jullianus der ki, bu tür bir yakınlığa sahip kadınla evlilikten kaçınılmalıdır; oğlunuzun nişanlısı, sizin gelininiz değildir, veya babanızın nişanlısıysa sizin kayınvalideniz değildir, bu nedenlerle böyle tanımlanmış evliliklerden kaçınılması haliyle yasaldır.
10- Köleler arasında evlilikte akrabalık, baba-kız şeklinde olduğunda evliliğe engeldir ve kölelikten azat edilmiş abi-kız kardeş için de bu geçerlidir.
11- Ve hatta, değişik gerekçelerle evlilik sözleşmesi yapması yasaklanmış kişiler de vardır ve bunlar eski hukuk belgeleri ve dökümanları üzerine yapılan yorumlarda ve maddelerde tek tek numaralandırılmışlardır.
12- İlkelerini koyduğumuz yasaları ihlal ederek, ne karı-koca yakınlığı ne de düğün töreni,evlilik ya da başlık/mehir vermeden karı-koca hayatı yaşadığı anlaşılan olursa; builişkiden doğan çocuklar babalarının idaresi altında sayılmazlar, anneleri gayrimeşru ilişkiden hamile kalmış sayılacağından çocukların sonunda babası belirsiz sayılır, Grek dilinde “tesadüfi hamilelik”ten doğma anlamına gelen sahte çocuklar olarak sayılacaktır, çünkü çocuklar babasızdır. Böylesine çözülmüş bir birleşmenin olduğu yerde mehirin dönmesi için bir talep yoktur, imparatorluk anayasasına göre ceza gerektiren bir yasak evlilik yapılmıştır.
13- Bazen yeni doğan çocukların bir baba otoristesine verilmediği ve bunun sonradan olduğu haller olur, böyle biri doğal oğuldur, curia’nın bir üyesi olduğundan babanın idaresi altına verilir. Bu oğul, aynı zamanda evliliği yasa ile yasaklanmamış, babası ile karı-koca hayatı yaşayan bir özgür anneden doğmuş, anayasamızın sağladığı uygun belgelere sahip, sonradan baba idaresine verilmiş olduğundan kendi sınıfına ait kabul edilir. Benzeri aynı şekilde evliliklerden doğan başka çocuklar olsa dahi anayasamız onlara benzeri avantajlar verir.
BAŞLIK 11-XI- EVLAT EDİNME
İdaremiz altında sadece kendi çocuklarımız olmaz, daha önceden belirttiğimiz gibi evlatlık çocuklar da ediniriz.
BAŞLIK 15-XV BABADAN KAN BAĞIYLA YASAL KORUYUCULUK
12 Tablet Yasalarına göre, babadan kan bağıyla koruyucu (Agnate) olanlar, anlaşma ile koruyucu tayin edilenlerden değildir, yasal koruyucular olarak anılırlar.
1-Agnateler/Koruyucular, erkek cinsiyetli, baba tarafından kan bağı ile bağlı akraba olanlar demektir; örneğin, aynı babadan doğan erkek kardeş, o erkek kardeşin oğlu ve erkek torunu; hatta, amcası, amcasının oğlu ve amcasının torunu…şeklindedir. Dişi cinsiyet bağıyla bağlı olan koruyuculardan Agnate olmaz ama Doğa Hukukuna göre Cognate olur; bunun için aynı babadan olan kız kardeş, erkek kardeşe aynı ilkeyle bağlıdır, çünkü aile, anneden değil babadan olan çocuklar ile sürer.
2- Agnate/Babadan kan bağı olandan koruyucu tayini, ölümünden sonra mirasçısına bir koruyucu tayin edilmesini isteyen bir müracaat belgesi, koruyuculukla ilgili bir vasiyetname bırakmasıyla olur; bazen, vasiyetname bırakan sağ iken koruyucu tayin edilenin ölmesi olarak da anlaşılabilir.
3- Babadan kan yoluyla koruyuculuğun kaldırılması, medeni haklarını ceza ile kaybetmiş olma halinde olur. Akrabalık terimi sadece erkek tarafından akrabalığı ifade eder. Yukarıdaki, medeni haklarını kaybetmiş olma cezası yüzünden başlangıçta değişiklik olsa da akrabalık yasası kadın tarafından olmaz., ve böyle koruyuculuğun kaldırılması da doğaldır.””
Şimdi İslam’da Koruyuculuk ayetleri;
Nisa Suresi ;
Yetimlere mallarını verin. Temizi pise değişmeyin. Yetimlerin mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Bunu yapmak gerçekten büyük bir vebaldir.
Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız, sizin için temiz kılınan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Eğer bu durumda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadınla yahut yeminlerinizin/sağ ellerinizin sahip olduklarıyla yetinin. İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur.
Kadınlara mehirlerini nazik ve cömert bir şekilde örf ve çevrenin kabullerine uygun olarak verin. Eğer ondan birazını kendileri kişisel istekleriyle size sunmuşlarsa artık onu içinize sine sine yiyin.
Allah'ın sizin için ayakta durma aracı yaptığı mallarınızı kendini bilmez beyinsizlere vermeyin, o mallar içinden onlara rızık ayırın, onları giydirin ve onlara tatlı ve işe yarar bir söz söyleyin.
Yetimleri, nikâh çağına gelmelerine kadar gözetleyip deneyin. O zaman onlarda içinize sinecek bir olgunluk ve erginlik görürseniz, mallarını onlara geri verin. Büyüyecekler diye bu malları tez elden saçıp savurarak yemeyin. Zengin olan, iffetli davransın. Fakir olan ise örfün gerekli kıldığı oranda yesin. Mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman yanlarında tanıklar bulundurun. Hesap sorucu olarak Allah yeter.”
Şunda kuşkunuz olmasın ki, zulme başvurarak yetimlerin mallarını yiyenler karınlarına doldurmak üzere bir ateş yemekten başka bir şey yapmazlar. Ve onlar yakın bir zamanda, korkunç acılar veren bir azaba dalacaklardır.
Ana-baba mallarından çocuklara Miras;
Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından erkeklere bir pay vardır. Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından -onun azından da çoğundan da- farz kılınmış bir nasip olarak kadınlara da bir pay vardır.
Mirasın paylaştırılmasında hısım-akraba, yetimler, yoksul ve çaresizler de hazır bulunurlarsa, ondan onları da rızıklandırın ve onlara güzel ve hoş bir söz de söyleyin.
Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın her biri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu yoksave kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı vasiyetten ve borcundan arta kalanın altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız var. Siz bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah'tan gelen bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.
Zevcelerinizin geriye bıraktığının yarısı sizindir, eğer onların çocuğu yoksa. Eğer onların çocuğu varsa, vasiyet ettikleri ve borçları ödendikten sonra geriye bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Eğer sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri zevcelerinizindir. Eğer sizin çocuğunuz varsa bu durumda, yaptığınız vasiyet ve borcunuz ödendikten sonra geriye kalanın sekizde biri zevcelerinizindir. Eğer miras bırakan erkek veya kadının ana-babası ve çocuğu yok da erkek kardeşi veya kız kardeşi varsa, bu kardeşlerden her birine altıda bir düşer. Kardeşler bundan fazla ise bu takdirde onlar, yapılmış bulunan vasiyet ve borç ödendikten sonra üçte bire ortaktırlar. Kimseye zarar verilmemelidir. Allah'tan bir öneridir bu. Allah Alîm'dir, Halîm'dir.”
Kibele ayinlerindeki yamyamlığı ve cinselliği temsil eden bir sahne.
Dinler, halkın aklını donuna sokup, elinden ekmeğini, günlük kazancını almak üzerine kurulu devlet siyasetleridir. Ruhabnlar ile devlet erkine hizmet ederler. Halka bir faydaları yoktur. Ahlak asla din değildir. Dinden ayrı düşünülmelidir[/caption]
Okuduğunuz Kuran ayetleri ile İslam öncesi Roma hukuk metinleri arasındaki benzerlikler sizi düşündürmüştür. Düşündürmelidir de. İslam, Roma’nın vilayeti olan Hicaz’da doğmuştur ve MS.627’de Herakles’in iran Sasani imparatorluğu yıkıp yerle bir etmesinden sonra, 628’de Şam’da Ebu Süfyan ile Herakles pazarlığından iki yıl sonra 630’da Mekke’nin Muhammet’e tesliminden sonra güçlenmiştir. Muhammet 632’de öldüğünde Arap yarımadası Muhammet idaresine geçmişti. 721 yıl savaştığı Sasanileri bir daha dirilmemek üzere bozguna uğratan Herakles’in desteği olmadan, Arap çöllerinde bir peygamberin devlet kurması olanaksızdır.
İslam, Sabi dini ağırlıklı inançlara sahip Arapların, gene Sabi Cinze kitabından alınan “S’İSLAM” adı üzerine kurulmuş, tamamen Roma hukukuna uygun, Arapları, Roma aleyhine isyan eden başta Yahudiler ve Yahudi Hristiyan Nasranilerin, İsa’ya şeytan diyen Süryanilerin, İran kökenli tebaların bir daha sorun olmamaları için baskı altına alınarak Roma hizmetinde bir siyasal sistemin adıdır.
Roma bunun nimetlerini Herakles zamanında görmüşse de birden imparatorluk sahibi olan cahil çöl Arapları, yüz yıl sonra Roma’ya karşı gelmişler, böylece İslam da Abbasilerle başlayan kabile iktidarı değişiklikleri, mezhep ve tarikatlara bölünerek parçalanmıştır. İslam’ın en son temsilcileri olan Hilafetin sahibi Osmanlılar, İran Safevi, Hindistan Babür Türk hanedanlarının 15. yüz yılda keşifler çağı ile güç kaybına uğramışlar, ortak çalışan Kutsal İttifak devletlerinin idaresine girmişler son olarak I.Dünya savaşı ile yeryüzünde güç olmaktan çıkmışlardır.
Bu gelişmede Haçlı Kutsal İttifak ülkeleri ile işbirliği yapan Yahudiler, Ortodoks Yahudi ve Hristiyanların ihanetleri önemlidir. Bu gizli (kripto) yaşayan kavimler çıkardıkları İslami mezhepler, tarikatlar ve cemaatler olarak kendi dinlerine uygun olarak İngilizlerin yaptığı Vehhabilik, Hint Kadıyaniliği, İran Bahailiği, Mısır Efganiliği ve onun Kürt uyarlaması Nurculuk adları altında bu ülkelerde devlet idaresini ellerine geçirmişlerdir.
Katolik olan Roma da 20. Yüzyıldan itibaren, yolundan ayrılarak bu Ortodoks Yahudi ve Hristiyan mezheplerine uygun olarak reformlar yapmıştır. Bu değişiklik en son olarak “Dinler arası Diyalog” ve “Ilımlı İslam” adları altında İslam’ın Hristiyanlaştırılması siyaseti olmuştur.
“Müslümanlar ve Türkler bizim dinlerimizi değiştirdiler, dinlerine devşirdiler” diye şikayet edip asırlar boyu isyanlar çıkaran kripto gayrimüslümlerin dinlerinin de aslında kendi ensest, sapıklıklar içinde boğulmuş dinleri değil, İran, Roma ve Osmanlı tarafından olumlu yönde düzenlenmiş, din esaslı hukuk metinleri olduğunu görmüş olduk.
Şimdi, bir Müslüman veya devşirme veya gayrimüslüm okuduklarını aklında yargılasın ve karar versin. Cumhuriyet mi yoksa Tevrat-İslam şeri hukuku mu daha adildir?
İnsan olarak vicdanı ile boğuşarak karar versin.
Tüm dünya milletleri dinlerindeki sapıklıkları yasalarla kaldırırken Müslüman sapıklıkta ısrar eden tek din grubu olarak lanetlenmektedir. Bunu da Ortodoks Yahudi ve Hristiyanların kurduğu sahte Müslüman tarikatları yürütmekte, Müslümanlar da onların ardından gitmektedir.
En erken Dokuz yaşında adet gördüğü için reşit sayılıp evlendirilen bir kız çocuğu mu 18 yaşına kadar çağdaş eğitim alıp kendi tercihini yapabilen bir kız çocuğu mu daha iyi anne olur?
Sütten kesilmiş (18 aylık ile 36 aylık arasındaki bebekler) çocukları ile ensest biseksüel cinsellik yaşayan ana-babadan oluşan toplum mu, ensestin ve pedofilinin yasaklandığı, çocukların lise, üniversite eğitimi aldıkları ve kendi iradeleriyle ensest olmayan evlilik yapabildikleri cumhuriyet çocukları yetiştiren aile modeli mi insanidir?
Babanın çocuklarından birini üstün tutup diğerlerini köle olarak kiraya verip, sattığı ve seçtiği oğluna diğer kardeşlerini köle yapan ensest, cinsi sapık, köleci aile toplumu mu, ana-babanın mallarından eşit şekilde mal paylaşımı yapabilen, kardeşlerin eşit haklara sahip olduğu özgür cumhuriyet toplumu mu daha adaletli ve insanidir?
Devletin, egemen bir soya ve onun benimsediği dini rejimi tüm tebaya dayatan ait ırkın elinde olduğu, egemen din-ırkın dışındakilerin iki, üç kat vergi ödedikleri, özgür de olsa, borcundan dolayı köle olup özgürlüğünü kaybedebilen köleci, sapkın bir toplum modeli mi, herkesi eşit kabul eden, eşit haklara sahip eden, eşit yargılama yapan, eşit vergi alan cumhuriyet demokrasi toplumu mu daha adaletli ve insanidir?
Bu kıyaslamaları insan olarak vicdanlarınızda yapınız ve demokratik Atatürk cumhuriyetinin sizlere getirdiği nimetleri takdir ediniz.
Diyanet İşleri Mehmet Görmez Yezidi Şatanist olarak İslamın da içine etmiştir.
Başka şansınız yoktur. Adalet herkesin ihtiyacıdır. Bu gün devleti sizin soyunuz, din kardeşleriniz ele geçirmiş olabilir, yarın siz geçmişte tarih olan nice egemen kavimlerin kaderini paylaştığınızda yine “eşitlikçi, demokratik, hukuk cumhuriyetinin adaletine muhtaç kalacağınızı her zaman hesaplarınızda en önde tutarak yargılayınız.
Çağdaş demokratik hukuk devleti bir nimettir ve bunun kıymetini isteseniz de istemeseniz de vicdanınız size kabul ettirecektir.
Yeter ki bu yazıyı baştan sona kadar hiçbir dini, ırki ön yargıya dayanmadan okuyup tarafsız vicdan ile yargılayın. Gerçeği adaleti isteyen vicdanınıza teslim olun ve sapkın dini, şeri ilkel rejimleri kafanızdan çıkartınız ve çağdaş, kendi hak ve özgürlüklerine olduğu kadar başkalarının ve tabiatta yaşayan hayvan ve bitkilerinde hakları olduğunu kabul etmiş, demokratların, sosyalistlerin, komünistlerin gerçek adaletli insanlar olduklarını, evrensel kardeşliğe baş koydukları bu değerleri göz ardı etmesin.
Adalet her dinin içinde az çok bulunsa da asla çağdaş hukukta var olduğu kadar yer almamaktadır.
İmam Gazali’nin bu sözünü bir yere yazın, “insanlar dinsiz yaşayabilirler ama adaletsiz asla” yaşayamazlar.
Demokratik Laik Atatürk cumhuriyeti, adaleti getirmiştir. Yoksa Osmanlı’nın yarısı kölelerden oluşuyordu ve şeri hukuk olsaydı bu gün çoğunuz, sütten kesilir kesilmez ırzına geçilen, genelevlerde satılan, aşağılanmış, hastalıklardan ızdıraplar çeken, hayvandan aşağı varlıklardınız. İnsan bile değildiniz.
Ya, ADALET+CUMHURİYET ya da “KÖLECİ, ENSEST, DİNİ-CİNSEL SAPIK TOPLUM?
Geçmişten gelen Atatürk, Türk, rejim düşmanlıklarını artık kaldırıp atın ve insan olarak, tarafsız vicdanlarınızla karar veriniz.
Bu gün cumhuriyetimiz kuruldu hatırlatırım
Takdir sizindir.
Cumhuriyet olmasaydı, şimdiki nüfusun 2/3'si köle olacaktı. Bu gün şeriat isteyen salakların çoğunluğu okuryazarlığı, devlet memuru, milletvekilliğini geçin "özgür insan olamayacaklardı. Çünkü elan devletimiz, kölelikten özgür bireyliğe cumhuriyetle terfi ettirilmiş, hain kölelerin soylarından gelenlerin idaresindedir. Atatürk ve cumhuriyete en çok sahip çıkması gerekenler Türk ve Müslüman asıllı olmayan tebalara mensup olanlardır. Ama bunlar yaratılıştan lanetli olduklarından kendilerine ekmek verenin gırtlağını kestikleri için geçmişte köle edilmişlerdi zaten. Lanet olsun tüm nankörlere. Alaeddin Yavuz/ Alaeddin Yavuz wordpress keykubat
/adilyargic /adilyargicc
Meral hanımın Atatürk rejimine bağlılığı ve gerek partisi MHP gerek AKP karşıtı izlediği vatansever çizgi bende bir ümit ışığı yakmıştı.
26 Ekim 2017’de partisinin kuruluşunu CHP’nin tahsis ettiği Nazım Hikmet salonunda yapması da bu ümidin bir başka yansımasıydı.
Ülkemizde alternatif sağı, solu birleştiren bir ılımlı partiye ihtiyaç vardı. Benim tercihim biraz daha sol, demokratik ve en azından bir Atatürk kızı ve milliyetçisi olarak, Arap, Yahudi geleneklerinden uzak tutum sergilemesiydi.
Bu ümitlerle son üç gündür aşağıdaki facebook paylaşımlarımı yapmıştım;
1-MERAL AKŞENER HAREKETİ DESTEKLENMELİDİR.
ABD MEMURU TBMM PARTİLERİ, AKP'Yİ YAŞATMAKLA GÖREVLİDİR.
BUNA KARŞI ÇIKIP, VATANSEVER HAREKET BAŞLATAN FEDAKAR MİLLETVEKİLLERİ VE KİTLE ÖNDERLERİ ŞİMDİ DESTEKLENMEZSE KURTULUŞ UMUDUMUZ DİRİLMEMEK ÜZERE YOK OLABİLİR.
VATAN İÇİN SİYASİ VE EKONOMİK KONUMLARINI RİSKE ATANLARA NANKÖR OLMA HAKKIMIZ YOKTUR.
2-"İYİ" PARTİNİN KURULUŞ AÇIKLAMASI VE KURUCULAR LİSTESİ.
1991'DE SSCB'NİN TASFİYESİ İLE KENDİNİ DÜNYANIN TEK HAKİMİ İLAN EDEN, MEGOLOMAN KÜRESEL EMPERYALİST ABD'NİN YERYÜZÜNÜ YENİDEN İŞGAL VE SÖMÜRÜ DÜZENİ ÜRÜNÜ OLAN AKP VE ONA DESTEKLE GÖREVLİ TBMM PARTİLERİNE ALTERNATİF OLARAK ORTAYA ÇIKAN YENİ OLUŞUMUN KURUCULARI ARASINDA PEK TANIDIK İSME RASTLAYAMADIM.
16 YILDIR AKP MUHALEFETİ MÜCADELESİNDE HİÇ YER ALMAMIŞ BİR ÇOK ADLAR VAR. KURUCULAR ARASINDA "AVRUPA, AMERİKA BİZİ İSTİYOR" DİYEN, TERÖRE HAMİLİK ETMİŞ MESUT YILMAZ İLE EMİNE ERDOĞAN ADLARI DA İLGİMİ ÇEKMEDİ DEĞİL.
BUNLARA RAĞMEN GENE DE DESTEKLENMESİ GEREKEN BİR HAREKET AMA KÖRÜ KÖRÜNE DEĞİL.
PARTİ SLOGANLARI ARASINDA "ADALET" SIFATINA RASTLAMADIM. BU GÜNE KADAR, BU ADI YIPRATANLAR YÜZÜNDEN Mİ TERCİH EDİLMEDİ BİLMEM.
OYSA MİLLETİN BEKLENTİSİ ADALETTİR.
HAREKETE DESTEK TAM AMA HER TÜRLÜ MUHALEFETE DE HAZIR OLSUNLAR.
KAYITSIZ ŞARTSIZ DESTEK YOK.
3-Türk Kazanı...
Günün birinde bir Türk vatandaşımız vefat etmiş.
Melekler defterine bakmışlar ki günah çoook.
-Bunca günah işlemişsin, şimdiden seni cehenneme alalım da kıyamete kadar birazını ödemiş olursun, buyur deyip cehenneme götürmüşler.
Adam bakmış, bir sürü koca koca kazan, başlarında ellerinde demir diğrenleri zebaniler kazanan çıkmak isteyenlere "günahlarının cezası daha dolmadı" deyip batırıp sokuyorlar.
Her kazanın da üstünde hangi milletin kazanı olduğu yazıyor.
Biraz yürüyünce bakıyor ki Türkiye yazılı kazan var ama başında hiç zebani yok.
Refakatçi zebaniye soruyor, yav niye bizim kazanda zebani yok, yoksa ilk gelen ben miyim? Deyip yeise kapılıyor.
Durumu gören zebani:
Tasalanma sizin kazan da dolu hem de, ağzına kadar.
Niye çıkmak isteyen yok?
Sizinkilerin iyi bir huyu var, kim kazanın ağzına yaklaşsa ötekiler, "ben çıkacağım" deyip aşağı çekiyor.
Baktık ki binlerce yıldır durum değişmiyor, sizin kazanın zebanilerini başka işte görevlendirdik..
Fıkradaki durum dünyada da aynıdır. Kim millete yol gösterse, öne çıksa hemen önce öteki muhaliflerce kafası kırılmakta, iktidardaki zorbalar da rahat etmektedir.
Geçmişte olduğu gibi bu gün Meral AKŞENER hareketi de aynı kaderi yaşamaktadır.
Zebanilerin de tatil hakları var değil mi?
Alaeddin Yavuz
4-MERAL AKŞENER'İN İNCİLERİ...
Misafirlikte olduğumdan, Parti açılış şurasını topladığı konuşmasını izleyememiştim.
Akşam haberlerde biraz dinledim.
1-"Devletin dini adalettir sözünü önemsiyoruz"
Bu söz bana aittir, daha önce söyleyeni, yazanı duymadım, okumadım.
2-"Partimiz,vatana, millete, insanlığa hayırlı olsun" Bu da bana ait. Vatana, millete hayırlı olsun çok eski deyimdir, ama sonuna eklenen "insanlığa" ilavesiyle söylemek bana aittir.
Bu sözler biraz değiştiğini göstergesidir.
Irkçılıktan gelen bir hanım, adaleti ve insanlığı sözlerine ekleyebilme erdemine ulaşmış. Ülkücüler ülkemizin en az okuyan, hiç fikir üretmeyen kesimidir.
Ama son zamanda gelişen, Nihal Atsızcı, Hanefi, Maturidi, antiemperyalist ülkücüler bu kanıyı yıktıklarına hepimiz tanığız.
Bunlar ne Türkeş ne Bahçeli'yi başbuğ görmeyen uyanık, sorgulayan nesil. MHP'DE istifa edenlerin çoğu da bu zihniyete sahip olanlar gördüğüm kadarıyla.
Ama, Meral hanım tuttu:
"-Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş çizgisini koydu"
Meral hanım, bunlar artık demode Amerikan kuçuları.
Meral hanım bu son bölüme ne kadar sarılırsa Akp'ye o kadar hizmet eder.
Kendileri bilir.
Ayrıca hitabet noksanlığı da var aynada epey konuşma yapması lazım.
Bunlara rağmen bir süre izleyeceğim. Amerika'nın İslam’ın, imanın bekçisi görüldüğü, sosyalizmin Moskof düşmanlığı ve ensest cinsellik üzerinden tu kaka edildiği, bunların dinsel kökenleri bilinirken utanılmadan iftira atılarak solcuların vurdurulduğu günlerin kalıntılarından olan Meral Akşener bu yolda giderse boşa uğraşmış olacaktır.
RTE 'ye çalışan koca TBMM partileri varken Meral hanım bu kapıda bir tas yal bile bulamaz.
Takdir kendilerinindir.
Alaeddin Yavuz
Paylaşımlarım böyleydi. Sonra yandaki haberi ve resmini görünce "tamam, gene ehveni şer parti" demek zorunda kaldım.
Ve son olarak Atatürk-Anıtkabir ziyaretinden sonra gittiği Hacı Bektaşı Veli türbesinde giydiği siyah elbise üzerine siyah baş örtüsü onu bırakın Türk tarihindeki kadın kıyafetlerine ve renklerine bağlılığını, Müslümandan çok Ortodoks Yahudi, Ortodoks Ermeni, Gürcü, Rus, Rum, Süryani rahibelerine benzetmişti.
Bu örtüsü ise benim de ümidimi tüketmiş, gene “ehveni şer” oyu kullanma zorunda kalacağımızın işaretini hareketin başında vermiştir.
Madem Türkçüsün Türk gibi kadını örtün.
Alpaslan Türkeş’in başlattığı “Türk Müslümandır” saçmalığına bağlı kalarak ne Türkçülük yapabilirsin ne de ABD’nin yakında bize uygulatacağı yeni Türk Dünyasını birleştirme macerasına aday bir önder olabilirsin.
Çünkü, Türklerin hepsinin Müslüman olduğunu bu çağda kabul etmek sadece cehalettir.
Benim, en azından rayından çıkan devleti eski demokratik düzenin döndürmek, dini cemaat ve tarikatların kapatılmaları ve gericilik, din temelli cinsel sapıklık merkezleri olan bu yeni tekke türlerine son verilebileceği yolundaki ümidimi kırmıştır.
Ne varsa bu din rejimlerinde bilmem ki?
Meral hanım da mı MAZO HANIM?
Anlamadım gitti vallahi...
Kendisi, bu hareketiyle AKP’ye destek olan TBMM partilerinin kervanına şimdiden katılmıştır. Onlar gibi halkın gazını alıp, sonra oturmak ve en sonunda biat etmek üzerine çalışacağı izlenimini vermiştir.
Bence hiç başlamasaydı daha iyiydi.
Bir beklentimiz daha yok edildi.
Zaten pek ümitlenmemiştim, yılların Amerikancı, işbirlikçi faşist yapılanmasından ne beklenebilirdi ki?
Neyse erken uyandırdı gene.
Buradan da öteye gideceğini sanmıyorum. Zaman her şeyin tanığıdır.
DİNLER ESKİLERİN MASALLARIDIR.
İngiliz Albayı James Churchward’ın sömürge subayı olarak görev yaptığı Hindistan-Tibet’te Sanskritçe taş yazıtlar üzerinde tercüme yaptığı sırada 1870’li yıllarda tanıştığı Tibet’li dağ Tapınak rahibi Rishi’nin gösterdiği tufan öncesi 16.000 yıllık kil tabletlerin dilini ona öğretmesi ile başlayan macerası,dünya insanlık ailesinin en eski ve bozulmamış dini olan Mu kıtası tanrısı “RA MU” nun dinini ve dilini ortaya çıkarmıştır.1934 yılında ilk kez yayınlanan “Mu’nun Çocukları”,”Kayıp Kıta Mu’nun Çocukları” ve “Mu’nun Kutsal Sembolleri” adlı kitapları daha o zaman dünya kültürüne bomba gibi düşmüştür ve halen ilgi çekmeye devam etmektedir. İÖ.70.000.Ra- Mu Türk imparatorluğu Her ne kadar okyanus incelemelrinde "Mu Kıtasının" batık hali bulunamadığından teorisi bu bahane ile çürütülmüşse de okuyarak akıl terazinize kendinizi vurunuz.Bu kadar bilgiyi ve o zamana kadar bilinen bir şey olmayan bunca birikimi bir Albay ne kadar uydurabilir?
Sonra,Maya tabletlerini,Meksika, Amerika kızılderili kalıntılarını da bu rahipten öğrendiği Naacal diliyle çözen bu adamın görmezden gelinmesinde bir çok gizli niyet vardır.
1-Hıristiyan,Yahudi,İslam din kurumları toptan iflas edecek,insanlar dinlere gülecek ve "eskideğişmemiş inanç sistemine yönelecekti veya uydurma olduğu anlaşılan dinlere inançsızlık hızla artacaktı.
2-Avrupa kavimleri dahil beyaz ırkın tümünün ve tüm yeryüzünün "Türk soylu" oldukları ortaya çıkacak,uluslararası kardeşlik güçlenecek,belki Komünizm hakim olacak ve emperyalizm cinayetler işleyemecek,siyonizm,masonluk,bilderberg gibi kurumlar işsiz kalacaktı.
Bu iki madde bile bu kitabın bir şekilde değersizleştirilmesini gerektirmeye yetipte artmaz mı?
İşte bu yüzden bu kitapta anlatılan bilgiler insanlık için ışımalarını sürdürecektir.
Mu'dan doğuya olan göçlerin Haritası.Bu haritadaki göç yolları üzerindeki şehirlerin,10.yy ile 20.yy'la kadar gelişmiş şehirler olduklarını,çoğu yolun da elan kullanıldıklarını unutmayalım.
Bu kitapta tüm Avrasya’nın “tek bir Uygur imparatorluğu" olduğunu,yeryüzünün tüm kıtalarının bu kıta milletinin sömürgeleri olduğunu,en asil kavminin de Türkler olduğunu,tüm yeryüzü dillerinin ve medeniyetinin bu kıtadan yayıldığını kanıtları ile görmek sizleri şaşırtmasın.
İşte yine bu kitaplarda yazılan,dünyanın bilinen en eski “Kabala ve “Ebced” alfabe hesaplarını yapmış kavimlere ait Naga ve Maya dillerinde,da sayıların adları ve gizli manalarında bile Türk Milletinin adı ortaya çıkıyor.
Sayı: Naga Dili (Gizli) Maya dili (Gizli) Anlamı
1 HUN HUN :Kainata hakim olan Tek-Tek tanrı.
İslam-Vahdeti Vücud.Herşeyi tek vücutta toplayan.
666 Rakamı;
Kadıköy eski Müftüsü Ahmed Mekki Üçışık’ın 1967’de yazdığı,1980’de Hüseyin Hilmi Işık tarafından hazırlanan,Işık Kitapevi yayını “Tam İlmihal” adlı kitabın 3.sayfası.2. paragrafında:
“Kuran-ı Kerim’de 114 Sure ve 6660 ayet * vardır.” Demektedir ve ayetlerin azlığı veya fazlalığı hakkında da Bostanül Arifin adlı kitapta geniş bilgi olduğu vurgulanmaktadır.
* Sure=Metin,Kuran metni, Ayet=Cümle,Kuran cümlesi anlamındadır.Diğer din kitapları içinde bu tanım geçerlidir.
Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname’sinin Cilt 1.S.18.Paragraf.-2,7.satırında:
“Bütün cennetlerin derecelerinin toplamı 6666 derecedir.Kuran-ı Kerim’in bütün ayetlerinin toplamı kadar “ demektedir.
İncil Vahiy-Karadan çıkan Canavar (Dabbet-ül arz) bölümü Ayet 18-“İşte bilgeliğe çağrı. Aklı olan hesap etsin canavarın sayısını:Çünkü bu sayı insanı simgeler.Sayısı ise '666’dır.”
Demektedir.
İnsanları kendine tapmaya,şeytanın ordusuna katılmaya zorlayacak,tapmayanları cezalandıracağı,tapanları da işaretleyeceği belirtilen bu canavar İncil ayetine göre sayısı 666’dır.
Aslında,Mu,Sümer,Mısır,Pers ve Yunan kökenli mitlerin birbirne çorba edilmesi ile üretilen Hıristiyanlık kitabı İncil'i yazan ve düzenleyen Bizansın luti rahipleri,Mattra,Luka,Markos ve Yuhanna incillerini 145 veya daha fazla İncil içinden seçip kendilerine göre düzenlerken, yani İbrani dinini Yunanlı yaparken bu düzenlemeleri neye göre yaptıklarını, hangi ilme dayandıklarını bile bildikleri inancında değilim.
Bu yüzden bu "6" ve "666" sayısının aslı aşağıdaki gibi bilinmektedir.Bu elbette ki temel olandır.
Ben de bir kabala ustası değilim.Ancak,fikrimin doğruluğuna yazdığım deliller nedeniyle inandığımdan, uydurma inançların ne uydurana ne de ona uyana zarardan başka bir şey vermeyeceğine inanıyorum.
Tanrıların temsil yeteneklerini gösteren sayıların en büyüğü "60"tır.Yani 6*10=60
Erkek tanrıların toplam sayısı "6"dır.
Tanrıçaların yani tanrıların eşlerinin toplam sayıları da "6" dır.
Altıları yan yana koyduğumuzda 6-6-60=" 6660" veya sıfır atarsak ki en doğrusu budur o zaman da "666" sayısını elde ederiz.Bu da Sümerin tanrılar meclisini temsil eden sayıdır.
Görüldüğü gibi "6" ve "666" ya da "6660" sayısı göksel kavimlerle ilişkilidir.İnsan şekilli Tanrılar meclisisnin rakamıdır.
Kuran'da da bu sayının olması,şeytana değil şeytanın da dahil olduğu yaratıcı kavime aittir.
İşte İspatı.
11.10.2010 tarihinde yaptığım ektir;
Kim şeytanın çocuğu,kimler Yecüc-Mecüc işte gene kendi kitaplarından tespitler; Tevrat'ta Allah,kendisine oturması için tapınak yapmak isteyen Davut'un isteğini geri çeviri ve onu oğlu Hz.Süleyman'ın yapacağını belirtiyor.Okuyalım;
-->
Tanrı'nın Davut'a Verdiği Söz (2Sa.7:1-17)
Tapınağın Yapılışı BÖLÜM 17
1.Ta.17: 1 "Davut sarayına yerleştikten sonra Peygamber Natan'a, "Bak, ben sedir ağacından yapılmış bir sarayda oturuyorum. Oysa RAB'bin Antlaşma Sandığı* bir çadırın altında duruyor!" dedi."
1.Ta.17: 2 Natan, "Tasarladığın her şeyi yap, çünkü Tanrı seninledir" diye karşılık verdi.
1.Ta.17: 3 O gece Tanrı Natan'a şöyle seslendi:
1.Ta.17: 4 "Git, kulum Davut'a şöyle de: 'RAB diyor ki,oturmam içinbana tapınak yapmayacaksın.
1.Ta.17: 5 İsrail halkını Mısır'dan çıkardığım günden bu yana tapınakta oturmadım. Bir çadırdan öbür çadıra, orada burada konaklayarak dolaştım.
1.Ta.17: 6 İsrailliler'le birlikte dolaştığım yerlerin herhangi birinde, halkımı gütmesini buyurduğum İsrail önderlerinden birine, neden bana sedir ağacından bir konut yapmadınız diye hiç sordum mu?
Hz.Süleyman’ın Allah’a oturması için yaptığı ünlü Süleyman Tapınağı İnşaatının anlatıldığı bölümden;Şimdi,"666" yağmuruna bakınız. Türk'e şeytan diyenler kendileri şeytanmış,buyurunuz;
-->
Kral Süleyman'ın Zenginliği(Bölüm Krallar.10:14-29; 2Ta.1:14-17) Tapınak İnşatı.
2.Ta.9: 13 "Süleyman'a bir yılda gelen altının miktarı 666 talantı buluyordu. D Not 9:13 "666 talant": Yaklaşık 23 ton."
2.Ta.9: 14 "Tüccarların ve alım satımla uğraşanların getirdiği altın bunun dışındaydı. Arabistan'ın bütün krallarıyla İsrail valileri de Süleyman'a altın, gümüş getiriyorlardı."
2.Ta.9: 15 "Kral Süleyman dövme altından her biri altı yüz şekel ağırlığında iki yüz büyük kalkan yaptırdı. D Not 9:15 "Altı yüz şekel": Yaklaşık 6.9 kg."
2.Ta.9: 16 "Ayrıca her biri üç yüz şekel ağırlığında dövme altındanüç yüz küçük kalkan yaptırdı. Kral bu kalkanları Lübnan Ormanı adındaki saraya koydu." D Not 9:16 "Üç yüz şekel": Yaklaşık 3.5 kg.
2.Ta.9: 17 "Kral fildişinden büyük bir taht yaptırıp saf altınla kaplattı."
2.Ta.9: 18 "Tahtın altı basamağı, bir de altın ayak taburesi vardı. Bunlar tahta bağlıydı."
300:50 =6 600:100=6 Tapınakta harcanan malzemelerin miktarları hep "6" sayısı ve katları üzerine kurulu.Üstelik de "altın düşkünü bir Allah".İlginç değil mi?
Yukarıda belirttiğim Kuran ayetleri yüzünden "sayısı 666" diye Hz.Muhammed'e,Müslümanlara,Türklere kıyamette yerden çıkacak olan Dabbe'nin sayısının "666" olması nedeniyle "Şeytan" diyen Hıristiyan dünyası,gene Grek İncilinin "Ahdi Atik" veya "İlk Sözleşme" adıyla da bilinen İncil Tevrat'ı "Tekvin" kitabında bulunan Allah'a oturması için saray gibi tapınak yapan Hz.Süleyman'ın tapınağa harcadığı malzemelrin miktarları,tapınağın alan ölçülerinin"27*9metre" olması,yani,"6" sayısının tersi olan "9" ile tespit edilmesine ne diyecekler?
Durum böyle olunca iş tersine döndü demektir;
Kısır İbrahim,İshak ve Yakup'tan "tüp bebek yolu ile olma" Yahudi Hz.Süleyman tapınağı "Şeytana" mı yaptı? Yoksa Allah,Rab Tanrı,Adil Yargıç,El İlohe,adları ile andıkları tanrı ŞEYTANIN KENDİSİ MİYDİ?
Semitik kavimler ve melezleri Hicaz Arapları "şeytanın çocukları" mıdır?
Bu güne kadar bu ayetlere bakarak Türk Milletine "Yecüc-Mecüc" diyen cahil Müslüman din adamları "Türk'üz" deyip Türke küfür etriklerinden dolayı tümüne tükürüyorum.!!!
ARİF EDERMİŞ KENDİNİ TARİF!!!!
Görüldüğü gibi,bunların tümü "yeryüzünü Türk'ten almak" için onları kötüleyip yok etme derdine düşmüş "ŞEYTANIN ÇOCUKLARIDIR"
YÜCE TÜRK MİLLETİ BU İFTİRALARDAN MUAFTIR.
Tanrı Kavramı;
James Churchward'ın yukarıdaki kitabında "Tanrı" askeri rütbeyi ifade etmektedir.
Şöyle ki;
Onbaşı On kişilik askerden oluşan en küçük askeri birlik olan "Manga" komutanı rütbesidir.
Çavuş 50-60 kişilik askeri birlik olan "Takım" komutanının rütbesidir.
Yüzbaşı Yüz askerden oluşan "Bölük" komutanının rütbesidir.
Binbaşı Bin askerden oluşan "Tabur" " " Tanrı Binden fazla askerden oluşan "Alay" komutanının rütbesidir.
Her rütbe çok kutsaldır.Çünkü tanrılar da göksel orduların komutanlarıdırlar.Ordusuz tanrı yoktur.
Han,Hakan,Kağan,Bey gibi terimlerimiz,"Tanrı" ile eş anlamlı kelimelerdir. İngilizlerde bu Lord'tur,Almanlarda Kayzer,diğer Avrupa kavimlerinde Kont,Dük,Ruslarda Çar vb.hep "Tanrı" anlamına kullanılmnaktadır.
Diğer tanrılar da derceler halinde sıralanmaktadırlar.Bizde,Ordu'nun peygamber ocağı olması İslama değil,eski,putperest olmayan,hiç bir yerde resmi ve heykeli bulunmamış olan,her yerde ibadet edilebilen Gök Tanrı Türk inancına dayanır.
Tanrı Kara Han insanları korumak için bıraktığı "dört bilge savaşçının" en büyükleri olan "Akçadağ'a "Yanıma gelirken vatanları için ölenlerin ruhlarını da getir" demektedir.Türk tanrısı "vatanı için öleni sever".
İslam'da ise "vatan savunması" yoktur.
Cihad'ı da kimin neye göre değerlendirip ilan edeceği,ona da kimlerin uyup takipçisi,destekçileri olacağı belli değildir.
Çünkü,namaz dualrını düzgün okuyabilen,ezan okuyup kaamet getirebilen her Müslümanın yapabildiği "hocalık-İmamet" dışındaki Hilafet,şeyhlik,şıhlık,pirlik gibi bütün dereceler Peygamberin ardından uydurulmuş,Kuranda ayeti bulunmayan "uyduruk derecelerdir"
19.yüzyıldan itibaren Avrupalı'lar Türklerin "Yecüc-Mecüc" olduklarını,kendilerinin Arap'larla kardeş olduklarını" yayınca Hilafet makamı çökmüş ve Osmanlı bitirilmiştir.
Napolyon'u,Hitleri Müslüman peygamber saydırmışilar bu milletlere.
İsmet paşa'nın bu yönde Hitler için yayınları da vardır.
Halen İngilizlere Müslümanlar ne zaman soğuk baksa "İngiltere prenslerinden biri veya Kraliçenin "İslamiyetle ilgilendiği,gizli Müslüman oldukları" haberleri yazılır.
Aynen Obama'nın ülkesinde,diğer kiliselerin üyeliğinin kabul etmemesi üzerine seçim sırasında acilen Californiya Gay Kilisesi müridi olmuş "Barrack Obama" iken bizde "Barrack Hüsseyin Obama" olarak yazılması gibi.
Sayısız Müslüman soykırımına karşı direnen bir Arap-Müslüman kavim var mı?
İşgal güçleri asırlardır Arapları Osmanlı'ya karşı savaştırmadı mı?
Vatanı için savaşan Arap var mı?
Şidi konuya dönelim.;
Bu gün de askeri yapılanmalar bu "10"luk düzene uygundur.
Savaş sırasındaOnbaşı'nın yanında bunlara birer de levazımcı yani,su ve silah taşıyan Osmanlı'da "Saka" denilen yardımcı askerler de eklenince manga sayıları "12"ye eşitlenir.12 de Tanrılar meclisinin sayısı,"666" gibidir.
Evrenin düzenlenmesinden yaşamın düzenlenmesine kadar her şey bu "12"lik sayı sistemi içindedir. "12" Burç yıldız kümesi.Akrep,yay,boğa vb. gibi. "12" gezegen 9 gezegen+güneş+Ay+ Marduk. "12" ay (yılın) "12"Yahudi kabilesi ve "12" pınar. "12" İsanın havarisi. "12" İmam.
Yani bunlar da "6"nın katlarını temsil etmektedir.Yukarıdaki "Göksel İnsan Tanrı Meclisi" sayı sistemine uygundur.
Kuran'da da Tanrı canlı ve diridir.Tevrat ve İncil'i doğrulamaktadır;
ALİ İMRAN SURESİ
2/2"Allah O Allah’tır ki kendisinden başka hiçbir Tanrı yoktur.Diridir.Allah her an yarattıklarını gözetip durandır.Ya Muhammed,O sana kitabı öncekileri onaylayıcı olarak indirdi.Bundan önce insanlara kurtuluş yolunu öğretmek için Tevrat ve İncil’i indirmişti."
Bir Roma parasında Yecüc-Nefil-Dev tanrı resmi.Ayaklarına iyi bakın. Yecüc-Mecüc Ülkesi Yahudilere vad edilen Kenan-Filistin ülkesidir. Türk yurdu değil.
33-"Allah, Adem’i, Nuh’u,İbrahim ailesini ,İmran ailesini seçti,alemlerden üstün kıldı.."
Tevrat'ın "Yaşayan Tanrısı" Elohe ,Kuranın yukarıdaki ayetinde de "Diri" tanrıdır ve kullarını gözetleyen bir tanrıdır.
Tevrat ve İncil'e göre,insan olan bu tanrı kavmidir.Bizlere ise "Ademoğulları" denilmektedir. Tevrat ilk bölümü olan yaratılış bölümünde "İnsanın Yaratılışını" evrenin yaratılışının ardından anlatır.Yani,evrim teorisi gerçekten yaşandıysa ki bu Tanrı kavmi yaşamış olmalıdır.
YARATILIŞ BÖLÜMÜ
Yar.1: 26 Tanrı, "İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım" dedi, "Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun."
BÖLÜM 6
Yar.6: 1 Yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı, kızlar doğdu.
Yar.6: 2 İlahi varlıklar insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler.
İlahi Varlıklar İnsan kızlarını
beğenirler.Benzer yaratmanın
faydalarını da görmüşler.
Kulluk etmeleri harika değil mi?
Her işe yaramışlar.
Yaratılış BÖLÜM 5
Yar.5: 1 Adem soyunun öyküsü:Tanrı insanı yarattığında onu kendine benzer kıldı.
Yar.5: 2 Onları erkek ve dişi olarak yarattı ve kutsadı. Yaratıldıkları gün onlara "İnsan" adını verdi
Bizlerin yani Ademoğullarının yaratılışları ise görüldüğü gibi ayrı bir bölümde işlenmektedir. Tevrat'ın takipçisi İncil ve Kuran da bunu doğrulamaktadır.
Kur'anda ilgili ayetler;
Meryem Suresi;74- Biz onlardan önce nice nesilleri yok ettik ki onlar varlıkta ve gösterişte bunlardan daha üstündüler.
Kur'an Zariyat Suresi;
56-İnsanları ve cinleri ancak bize kulluk etmeleri için yaratmışızdır"
Türk Karahan yaratılış destanında Adem=Doğanay ve Hava=Ece'dir kendilerinden önce de tanrı ile birlikte var olmuş ama aciz ,düzenbaz şeytan-İnsan olan Erlik Han (Tanrı) vardır.
Kızılderili yaratılış efsanelerinde de insandan önce "üstün yetenekleri olan" şamanlardan" bahsedilmektedir.
İncil'e ya da Hıristiyanlığın ilk rahibi Pavlus'a göre, İsa İnsan biçiminde bir Tanrıydı. ve;
Hz.İsa,(Hristo-Christ,Jesus) kıyametten önce,Yahudilerin beklediği,onları zafere götürecek beklenen bir kraldı.
Hz İsa’nın (İ.Ö.3-İ.S.30-.33 yıl yaşadığı iddia ediliyor.) “Tanrının oğlu” sıfatı ile yeryüzüne gelişi,Tevrat ve Zebur’da Yahudilere biçilmiş olan ağır şeriat hükümlerini İsa Mesih geçersiz kılmıştır.Irk ayrımını ortadan kaldırmıştır. Kendisinin çarmıha gerilerek öldürtmesi ile de geçmişte,zamanında ve gelecekte yaşayan insanların günahını da çekmiş olduğu için artık insanların kurban kesmelerine de gerek kalmamıştı.
Çünkü Hz.İsa kendisi Tanrının oğlu, kuzusuydu.Havarilerinden İncil’i en çok anlayan Pavlus’tu,İsa çarmıha gerildikten sonra ona görünmüştü ve doğru Hıristiyan kilisesini o kurmuştu.
Irkçı olmadığı bu sözlerle de sürer ;
"Ne Yahudi, ne de Yunanlı vardır,ne kul ne de azatlı vardır,ne de erkek ve dişi vardır, çünkü Mesih İsa’da siz hepiniz birsiniz”
Ra-Osiris'i-Horus'u (Mısır Teslisi) emziren Tanrıça İsis ile İsa'yı emziren Meryem ne kadar benziyorlar değil mi? Meryem'in yanındaki melekler de Yunan tanrılarının haberci melekleri Nimfeler değil mi? Dese de;
İncil,"İbranilere Mektup Bölüm 7;14 ve 15".ayetlerinde,Hz.İsa’nın aile kökeni hakkında “Rabbimizin Yahuda soyundan geldiği açıktır....”diye yazılıdır.Hani şu verdiği sözü tutmadığı için gelininin kurduğu dümenle,çarşaflı-peçeli gelini ile fahişe niyetine zina eden Yahuda.(Kaynak-Tevrat)
Vahiyler 22:16.ayette de “....Davut’un soyu ve köküyüm,parlak çoban yıldızıyım” demektedir.
Yani,Tanrı İsa,Yahuda soyundan bir Yahudidir.
Hem de Luti kavim olan Yunanlıların sübyan erkek fahişelere düşkünlüğünü de benimsemiş, Tevrat'taki cezası "diri diri yakılarak ölüm" olan yasağı çiğneyen bir İnsan Tanrı İsa çıkar.
Bu resim,çift cinsiyetli Ganymedesle eşcinsel ilişki yaşarken Prometeus'a ateşi kaptıran Zeus'tur.
Vahiy 14:1’den 5.ayete kadar da, ”bakir, kızoğlankız", erkek çocuklardan 144.000 gılmanı yanında fidye olarak cennete götüreceğini ve onların babaları olan 144.000’kişiye de yeni kurduğu dünyayı bağışlayacağını vaat eden bir Tanrı karşımıza çıkıverir.
Yani 144.000 kişilik seçilmiş mabada bir dünya veren tanrı.Gökyüzünde gezegen pazarı kurulmuş da bilen yok.Bunu en çok Yunanlıların sevdiği kanatindeyim:))
Ancak İsa'yı Yahudilere kaptırmaktan da kurtulamamışlarsa da İran kültür emperyalizmi yüzünden,İran'a açtıkları savaşlarda kendi askerleri tarafından öldürülmekten kurtulmuşlardır.Bu da onlara yetmiş görünmektedir.
Yunanlı işin kolayını almıştır.Mecusi ve Yahudilerde olan "Mesih" beklentisini insanlar için konulmuş yasakları dinleme zorunda olmayan,Yunanlıların eşcinsel asker tanrılarının kopyası "Tanrı İsa" yı yaratarak en büyük sorunlarını çözmüşlerdir.
Belki de Obama'nın da kilisesinin müritleri resmetmişler.:)) Yunan İsa'sı böyle bir şey işte.
Halka sopayı da basınca kısa sürede vergi vb cezaları da ekleyince yeni Yunan uydurma inancı gerçek oluvermiştir.
Ne de olsa koskoca Bizans.
İ.Ö.620'lerde yaşamış Çinli bilge Tao'nun Tao Te King adlı kitabında dediği gibi;
"Su temelli yani etten ve kemikten olan tanrılar insanlara dost değillerdir. İnsanların dostu olan ışık tanrılarıdır" demesine rağmen özellikle bereket hilali bölgesindeki Marduk'luların tüp bebeklerden ürettiği kavimlerde bu tanrılara inanış yaygındır.
İ.Ö.3000'lerde Krişna ile başlayan "din " adı altındaki kültür emperyalizmi ile,bilgeleri ölmüş, asla putlara ve etten kemikten su temelli tanrılara,heykellere tapmayan Türkler de bu tuzağa düşmeye başlamışlardır.Oysa Kuran ve Tevrat da bu tanrılara tapmayı kötü,batıl göstererek yasaklamaktadırlar.Ama,tanrıları da bu su bazlı tanrılardandır.
Müslüman İncil ve Tevrat okur mu? Kuran-Maide Suresi 68/1- De ki;”Ey kitab ehli,Tevrat’ı,İncil’i ve Rabbinizden size indirilen Kur’anın hükümlerini gereğince uygulamadıkça bir temeliniz olmaz.”
ALÂ SURESİ
3-"Ya Resulüm,sana Kur’anı okutacağız ve hiç unutmayacaksın."
18-"Hiç şüphe yok ki bu hükümler öncekilerin kitapların da da vardır."
19-"İbrahim’in ve Musa’nın kitaplarında da " ayetlerine göre okuması şarttır.
Bakara Suresi-
136-Deyin ki;Allah’a bize indirilene,İbrahim’e,İsmail’e, İshak’a,Yakub’a ve torunlarına indirilene ,Musa ve İsa’ya verilene ve diğer peygamberlere Rableri * tarafından verilene inanırız. Ve onlar arasında asla ayırım da yapmayız.Biz Allah’a teslim olanlarız.
*Her kavmin kendi "Rabbi" varmış gibi izlenim vermektedir.
Tevrat'ın "su temelli tanrı soylu kavimleri." NEFİLLER VE ANAKLAR (Yecücler -devler ve soyları) Say.13: 33 “Nefiller'i, Nefiller'in soyundan gelen Anaklılar'ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da öyle göründük.”
Say.14: 9 “Ancak RAB'be karşı gelmeyin. Orada yaşayan halktan korkmayın. Onları ekmek yer gibi yiyip bitireceğiz.Koruyucuları onları bırakıp gitti. Ama RAB bizimledir. Onlardan korkmayın!"
Kuran bunları doğrular mı?
Aşağıdaki ayet doğruladığını göstemektedir.
Yunus Suresi:
29- Orada HERKESE DÜNYADA YAPMIŞ OLDUKLARI bildirilir ve gerçek Mevlaları olan Allah’a döndürülürler. Uydurdukları ve uydukları putlaronları bırakıp kaçmışlardır.” demesine rağmen İslamiyeti yeni,putperestliği yasaklayan bir din olarak bilmemize rağmen Araplar,Kabe'nin en büyük putu "Hubel'in yüceltilmiş adı olan "EL Ellah'ın " adını Kuranda da kullanmaya ve putunu kırdıkları tanrılarına tapmaya devam ederler.
Yetmez gibi Kabe’de bulunan 360 putun en büyüğünün adı olan “EL ELLAH-ALLAH”’ı da bütün “İsmail soyu” olmayan kavimlere de kabul ettirdiler.
Bunun en kolay ispatı,Hz.Muhammed’in babasının adının Abdullah olmasıdır. Yani “Abdul Ellah-Allahın kölesi”dir.
Hz.Peygamberin dedesi Abdulmuttalip’in (Muttalip’in “El Ellah’ın bir sıfatı “ kölesi) El Ellah yani Hubel’den on çocuğu olmasını diler.Olursa birini Allah’a kurban adar.
On çocuk olur ve Abdullah kahinin attığı fal oku ile işaret edilince 130-140 deve kefaret kurbanı ile boynu kesilerek kurban edilmekten kurtulur.
TANRI ADLARINDAKİ "RA" ve "SU" İLİŞKİLERİ
Mısır Tanrısı Amon RA’nın özellikleri.:
1-SU=Libya dilinda Amen=Su’dan ilk adını alır.
Hud Suresi 7- Hiçbir şey yokken varlığı suyun üzerinde ki Arştaydı...
2-Amon Ra’nın gerçek kutsal hayvanı kazdır.
Tevrat Yaratılış Bölüm 1.
Yar.1: 2 Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin * karanlıklarla kaplıydı. Tanı’nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.
*(deniz-uçsuz bucaksız su)
Enuma Eliş Destanı Sümer;
Baba Apsu ortaya çıktı ve tatlı suların efendisi oldu, Ana Tiamat ortaya çıktı, tuzlu suları yönetti ve her iki su birlikte aktılar.(Belki milyarlarca yıl) Tatlı ve acı suların birbirlerine karışmasından varlıklar meydana gelir. Bunlar erkek ve dişi birer çift olarak yaratılırlar; birinci çift Lakmu ile Lakamu . Apsu ve Tiamat'ın oğlu Mummu, suları kaplayan sislerin içindeydi.
Mısır'ın Cennet Kitabına göre,Tanrılarla insanların dünyada birlikte yaşadıkları (karıkoca gibi) zamanda insanlar tanrıya karşı gelip kızdırırlar.Güneş tanrısı Ra insanları cezalandırmak için kobra yılanı gözlü Hothor'u dünyaya gönderir.Hathor ağzından çıkan ateşle ve yarattığı tufanla insanları yok eder.
Tanrı Ra'nın kızgınlığı hernasılsa geçer ve Hathor'u aldatarak iyi olan bazı insanların yaşamasına izin vemesini sağlar.
Sonra yeraltı dünyasını (cehennemi), cenneti yeniden düzenler ve dünyayı kutsal ineğin sırtına yükler.
Tufan sonrası yaşam böyle sürer.
Ham peygamberin oğullarından Kuş’un oğullarından Raama,Mu tanrısı “Ra-Mu’yu”,Mısır Tanrısı “Ra”yı,İncil’in “Rab (Öğretmen) Tanrısını”,Kuran’da bazı ayet başlarına yazılan “Elif,Lam Mim Ra” sözünü,Hintlilerin Ramayana destanını,Ramallah kentini,Hindu tanrısı Brahman'ı,Rahman,Rahim gibi İslam tanrısının sıfatlarını, Ramazan’ı çağrıştırmaktadır.Türk tanrısı Kara Han'ın Mısır mitlerindeki hem "Ka" hem de "Ra" yı içermesi.
Türk tanrısı Karahan ‘ın da ilk sembolü kazdır.Ayrıca adı da "Ka" * Evrenin yaratıcı gücü bir yani Enuma Eliş ve "Ka"ra Han destanında evrende ilk önce var olan Acı-Tatlı Su ve üzerindeki Sis,"Ra" tanrının bedenlenmiş hali,"Han" da Türkçe Tanrı anlamındadır.
*(Biz Türkler buna "CAN" diyoruz.Vücuttan can çıktığı zaman,beden,tabiattan içine doldurulan nesnelerin oluşturduğu,birbirleri ile bağları kesilmiş ölü hücreler yığını olan bir organizmadır.Hiç bir işe yaramaz.Ancak gübre veya tazeyken bazı mahluklara gıda olur.Evreni yaratan bir "can" dır.Naga Maya dilinde "Ka"nın karşılığı da 'can'dır.)
Biraz da,bütün inançların aynı kökenden geldiklerine dair tezime güç katmak için de Mısır tanrıçası "NUT' hakkında bir bilgiyi,bir radyo haberi yüzünden ek olarak verme gereğini duydum;
Dünyayı boynuzlarında taşıdığına inanılan Mısır-Apis Boğası veya NUT. İnek,Ra'nın eşi olan NUT'un diğer sembolüdür."Mu" kıtası halkının tanrısı olan "RA-MU" dininde geçen "MU" adının Nut'u temsil etmesi mümkündür.
Kuranda geçen "yeryüzünde ve gökyüzünde bütün canlılar aciz olduklarını belirleyerek Allah'ın adını anarlar" ayeti ineğin "Mu" sesini çıkarması,canlıların programlarının tek merkezden yapıldığına, dinlerin ve medeniyetlerin "tek" kökene dayanmalarına bir işaret olabilir mi?
İnek donuna girerek evrendeki bütün canlıları beslediğine inanılan ana tanrıça Nut'un bu özelliği nedeniyle İnek Mısr,Hint,Türk,Sümer ve diğer tüm inanışlarda kutsaldır.
24.Nisan 2009 günü NTV radyoda yayınlanan bir haberde inek genlerini araştıran Amerikalı bir bilim kuruluşu,inek genleri ile insan genlerinin %80 oranında aynı olduğunu açıkladığı bildirildi.
Hint inanışlarında tanrı olmadan önce insanların son kez yeryüzüne "inek" şeklinde geldikleri ve ineklerin yeryüzünün "yargıcı" oldukları inancı yüzünden bu hayvanların trafikte bile
dokunulmazlığı vardır.
Geceyi yaratılanların üztüne örten tanrıça Nut ve altında yaşayan insanlar. Geceyi,uzay boşluğunu öğretmek için harika bir sembol seçimi. Oysa Gece ve Gündüz gerçekten ifade edildiği gibidir. Tamamen "Örtülmek" kelimesi ile ifade edilebilir.
Linki tıklayın ve seyredin. You tu be'a girmenin yoluhttp://www.youtube.com/watch?v=hDvaU-GyIYE Bu "inek" konusu bile bütün dinlerin çok eski kökenden geldiklerini tartışmasız bir açıklıkta bir delildir.
Kendi kavimlerini birleştirmek ve yüceltmek derdi ile eski inanışları bozup birbirine karıştıran rahipler,hakimiyetleri altına aldıkları diğer kavimleri de eritmek için bu inançlarını idarelerindeki kavimlere de kabul ettirmek amacıyla "genelleştirince" ortaya anlamsız saçma sapan inançlar çıkmıştır.
Yeni gelişen inancın sahibi olan toplumların kıyımına uğrayarak bilgelerini savaşlarda yitirip,başsız,cahil bırakılmış,milletler işin aslını astarını araştıramışlardır ve empoze edilen dogmaları olduğu gibi kabul etmişlerdir.İran'lıların,Türklerin,Kürtlerin ve Hicaz Arab'ı olmayan kavimlerin İslamiyeti kabul etmeleri , Bizans'ın ve keşifler çağında Avrupa'lıların Hıristiyanlığı kabul ettirmek için diğer kavimlere yaptıkları soykırımlar bunlara apaçık delillerdir.
İşte İbrani dinlerin kurucusu Hz.İbrahim ve eşi hakkındaki bazı sonuçlar da örnek olarak aşağıya çıkartılmıştır.
Tevrat ve İncil'in İlk Ahit bölümünde geçen Hz.İbrahim ve eşi Sara'nın Mısır ve Hint Kökenleri;
Yahudiler Hakkında Eskilerin Görüşleri;
Yahudilerin bir şekilde dünya milletleri arasında yer edinmeleri de diğer kavimleri bir arayışa sokmuştur.
Yahudi Alim Flavius Josephus (İ.S.37-100),Yunan filozofu Aristo’nun “Bu Yahudiler,Kalani Hintlileri adı ile bilinen Hintli filozoflardan türemektedirler.(Kitap 1:22)
Soli’li Clearchus;"-Suriye’deki Yahudiler,Hint Kalanileri adlı Hindistanlı filozofların soyundan gelirler.Baş şehirlerinin adını telaffuz etmek bile çok zordur.Yeruşalem adındadır."
Yunan Kralı Selevkus tarafından Hindistan’a İ.Ö.300’lerde büyükelçi olarak gönderilen Megastenes,her günkü yaptığı gözlemlerini anlattığı yazılarında Yahudilerin Kalani adlı bir Hint kabilesine ait olduklarını söylemiştir.(Anacalypsis Cilt 1.S.400-Gofrey Higgins ) İran-Nakş-iRüstem bölgesinde İ.Ö.500'lerde yapılmış Taş Zerdüşt Kabesi. Martin Haug “İranlıların dini,yazıları ve kutsal dili” adını verdiği doktora tezinde Mecusilerin “Keş-i İbrahim dini”ne sahip oldukları söylenilmiştir.Cennetten getirilip İbrahim’e verildiğine inandıkları kitabı takip ettiklerini yazmıştır.(S.16)
Hindu tanrısı Brahma ve yoldaşı Saraiswati ile İbrahim ve Sara-Saray arasında sade ve çok çarpıcı benzerlikler vardır.Koskoca Hindistan’da Brahma adına sadece bir tane tapınak varken bu inanış,Hindu mezhepleri içinde üçüncü derecede büyüklüğe sahiptir.
"İbrahim'in" Etimolojisi; a) Brahma’nın dil bilimi açısından kökenini incelediğimizde,”Brah” kelimesi “İbadet etmek,seçmek, çevrelemek” anlamına gelen “Bri” kökeninden gelir.Sonuna bir “h” eklendiğinde “Briha” olur ve “artmak,büyümek” anlamına gelir.Sonuna “an “ eklenerek Hinduizm’de “en üstün Tanrı” anlamına gelen “Brahman” sözünü elde ederiz.
Brahman,cinssiz,biçimsiz ve çoğul yapılamayan bir kelimedir.Yalnızlığında kozmo’nun meydana gelmesidir.
Brahman’ı Erkek kelime olarak düşündüğümüzde “Brahma” olarak adlandırılan “yaratılış işi” ile ilişkilidir.
Tevrat Yaratılış Böl.15;
Yar.17: 5 “Artık adın Avram* (Abram) değil, İbrahim* (Abraham-Abraam) olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım.”
D Not 17:5 "Avram-Abram": "Yüce Baba" anlamına gelir.
17:5 "İbrahim": İbranice Avraham, "Çokların babası" anlamına gelir.”
* Tevrat Ladino İbranicesi ile yazıldığından İspanyol dili kurallarına göre yazılmıştır."V" harfi "B" sesi verdiği gibi "H" harfi de okunmaz.
b)Benzer olarak İbrahim’in ilk karısı "Sara” Hint vedalarında “Saraiswati” olarak geçmektedir. Bu da tekrar ses benzerliklerine bağlıdır.
Ne yazık ki,Veda ayetlerini çalıştığımızda,”Saraiswati”nin “nehir” anlamına geldiğini görmekteyiz.
(Kurumuş efsanevi bir nehir olduğuna inanılır)
Yeri hakkında büyük tartışmalar olsa da anlamının “nehir” olduğu bir gerçektir.
Vedalar,onu dağlardan denize dökülen ve ibadet eden bir nehir tanrıçası gibi tekrar tekrar tanımlamaktadır.
Sonradan her nasıl oluyorsa da onu “öğrenme tanrıçası” olarak da tanımlar.Sadece orta çağlarda Brahma’nın yoldaşı olur.Vedalarda,kesinlikle Brahman’ın eşi değildir.
Şimdi de konu ile ilgili Tevrat ayetini ortaya koyalım;
“Yar.17: 15 Tanrı, "Karın Saray'a gelince, ona artık Saray (Sarai)demeyeceksin" dedi, "Bundan böyle onun adı Sara* olacak.”
*Not 17:15 "Sara": "Prenses" anlamına gelir.”
Oğlu Şeva ise,Hint tanrısı Şiva’yı ve aşağıdaki Tevrat ayetini anımsatır;
Yaratılış-Böl.21
Yar.21: 31 Bu yüzden oraya Beer-Şeva * adı verildi. Çünkü ikisi orada ant içmişlerdi.
D Not 21:31 "Beer-Şeva": "Ant Kuyusu" anlamına gelir.
Yukarıdaki ayette Şeva’ın “Yemin” anlamına geldiğini çevirmen belirtmiş.Yemin nedir?
Biz nasıl yemin ederiz?
Vallahi ve de billahi”Yani “Allah’ın yokluğuna ve var olmadığına” diye başlayan bir “Tanrıyı inkar cümlesi” ile başlarız.
Osiris-İsis efsanesinin bozulmuş yansımalarını İbrahim-Sara efsanesinde görmekteyiz.Bu durumda önce yaşayan gerçek,sonraki uydurmadır.
"Mu 'nun Çocukları" kitabının yazarı James Churchward,bu kitabında Osiris'in Mu imparatorluğunun sömürgesi olan Atlantis kıtasının batışı ile Afrika'ya deniz yolu ile göç eden bir rahip olduğunu yazar.Yani Osiris "Sudan Gelen" biridir.Yukarıda tanrının da su ve sislerin için taratıldığı gerçeğini unutmayalım.
Öğretilerini Etiyopya,Sudan (Kuş İmparatorluğunda) yaydıktan sonra Nubia yani Sudan'dan Mısır'a geçen osiris Mısırlılara ekip biçmeyi,tarımı,bazı bilimleri,büyüyü öğretir.Bu yüzden çok sevilir ve bereket tanrısı olarak da bilinir.
İsis-Osiris toprak şekile ruh üflerken. Eski Mısır'ın 18.Hanedan döneminden başlayarak Roma hakimiyetine girerek tarihteki görkemini kaybetmesine kadar geçen süre içinde en yaygın olarak inanılan Osiris Dinine göre,Mısır yer tanrısı "Geb" ile bakire eşi "Nut'un" oğlu olan Osiris kız kardeşi İsis'in de eşidir.
Böyle büyük,insanlığa hizmet eden insanların öldükten sonra "Tanrı" olacağı inancı nedeniye ölümünden sonra tanrı olduğuna inanıldığından aynı zamanda da bir "İnsan Tanrıdır".
James Churchward,Hz.Musa'nın da Sina dağında bulunan bir Osiris tapınağının baş rahibi aynı zamanda da taht hakkı alınmış Mısır prensi olduğunu yazar.Musa 'da Tevrat'ta firavunun gazabından annesi tarafından sepete konularak nehre bırakılan bir sepet çocuğu olduğu yazılır.
Firavun'un kız kardeşi nehirde yıkanırken Musa'yı bulunca ona "Musa" adını koyar.Musa'nın da kelime anlamının "Sudan gelen" olduğu yazılır.
Musa Tevrat'ta "Moşe" dir. ingilizce olarak "Moses" olarak yazılır ve Mosis okunur.Tanrı "Osiris" adındaki kelime ortasındaki "r" yi bir çok avrupa dili "ğr" gibi telaffuz eder.Yani Osi (r)is-Osis'ten Mosis'e gelinir ki bu da Arapça'da "Abdullah-Allah'ın kulu" gibi Mosis de "Osiris'in kulu-kölesi" olarak düşünülebilir.
Mısırdan Çıkış Bölüm 4-7;
"Çık.4: 16 O sana sözcülük edecek, senin yerine halkla konuşacak. Sen de onun için Tanrı gibi olacaksın."
Osiris toprağa can verirken. "Çık.7: 1 RAB, "Bak, seni firavuna karşı Tanrı gibi yaptım" dedi, "Ağabeyin Harun senin peygamberin olacak."
ayeti ile Musa da Osiris efsanesini kendisini "İnsan Tanrı" şekline sokarak tekrar etmektedir.
Hz.İsa;
Bakire Hz.Meryem’in Seçilmesi ve Hamile Kalması;
Luka İncil’ine göre,melek Cebrail,Galile’de Nasıra şehrinde Davut evinden Yusuf adındaki adama nişanlı olan Meryem adlı bir kıza gönderildi ve kıza dedi;
“Selam ey nimete eren kız,Rab seninledir.” Bu sözlerden bir şey anlamayan Meryem ne selamı ne de iletiyi anlamıştır.Cebrail ona;
“Korkma Meryem,çünkü Allah önünde inayet (iyilik) buldun.Ve işte gebe kalıp bir oğlan doğuracaksın,ve adını İsa koyacaksın.O büyük olacak,ona Yüce Allah’ın oğlu denilecek.Rab Allah (Öğretmen Tanrı) ona Davut’un tahtını verecek,Yakup’un evi üzerinde ebediyen hüküm sürecek ve onun melekutuna (inananlarına) hiç son olmayacaktır.”
Meryem bu meleğe ;
“Bu nasıl olacak,ben hiç “er” bilmem”
Melek;
“Ruhül Kudüs (Kudüs’ün ruhu) senin üzerine gelecek.Yüce olanın kudreti üstüne gölge salacak,onun içinde doğacak mukaddese (kutsala) Allah’ın oğlu denecektir.”
Meryem;
“İşte Rab’bin kulu,bana dediğin gibi olsun” ve melek ondan ayrıldı.
Göksel araçtan ışınla Hz.Yahya tarafından vaftiz edilen Hz. İsaFitzwilliam Müzesi.15.yy.
Kuran-ı Kerim da aynı olayı Meryem Suresinde şöyle anlatır;
Meryem'İn hamile kalışı;
16-Kitap'da Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere çekilmişti.
17-Onlarla arasına bir perde çekti. Derken kendisine ruhumuzu (Cebrail'i) gönderdik de o, düzgün bir insan şeklinde ona göründü.
18-Meryem ona: "Ben bağışlayan Allah'a sığınırım senden, eğer Allah'tan korkan biri isen!" dedi.
19-Ruh (Cebrail): "Haberin olsun, ben sana tertemiz bir oğlan vermek için Rabbinin elçisiyim sadece!" dedi.
20-Meryem: "Benim nasıl bir oğlum olabilir? Bana hiçbir insan dokunmadı; ben bir kahpe de değilim!" dedi.
21-Cebrail: "Öyle! Fakat Rabbin buyurdu ki, o Bana göre kolaydır. Ayrıca onu insanlara gücümüzün bir delili ve tarafımızdan bir rahmet kılacağımız için böyle yapacağız. Hem de o, karara bağlanmış bir iştir." dedi.
22-Bu şekilde ona hamile oldu ve bu haliyle uzak bir yere çekildi. İsa'nın doğumu;
30-O:(İsa) "Haberiniz olsun ben Allah'ın kuluyum. O, bana bir kitap verdi ve beni bir peygamber yaptı.
31-Beni her nerede olursam mübarek kıldı ve hayatta kaldığım müddetçe bana namazı ve zekatı tavsiye buyurdu.
32-Beni anneme saygılı kıldı, beni eşkiya bir zorba yapmadı.
33-Selam bana; hem doğduğum gün, hem öleceğim gün, hem de diri olarak kaldırılacağım güne!"
Elmalılı Hamdi Yazır tercümesi.
Ayrıca Mısır inançlarındaki cehennem tanımı kaynar zehirli suların içirildiği,içinde yıkanıldığı bir yerdir.Yakıtı da insan ve kükürt taşıdır.Kuranda da cehennemde "kaynayan zehirli zakkum suyu içirilmesi ve kükürt taşları konus çok tekrar edilmektedir. Cehennemin Tanımı;
Bakara Suresi:
20- "Fakat bunu yapamazsınız.Hiçbir zaman da yapamayacaksınız.İnkar edenler için hazırlanan yakıtı insanlar ve taş olan ateşten sakının." ANKEBUT SURESİ
55- "O GÜN AZAB ONLARI HEM ÜSTLERİNDEN HEM DE AYAKLARI ALTINDAN SARACAKTIR.Allah onlara “yaptıklarınızın cezasını tadın” diyecektir."
Mecusilikte cehennem erimiş metal denizi,Hıristiyanlıkta Güneş ve ateş denizidir.Yani volkanlar veya magmadır.Tevrat'ta böyle şeyler yoktur.
Dini kitaplara göre Hz.İsa,Tanrı ruhunun yani Ruhül Kudüs'ün Kudüs şehrinin Ruhu diğer yandan gerçekte de bu Cebrail adı ile bilinen Melek'ten başkası değildir.İbrahim'e oğlu İshak'ı,İshak'a Esav ve Yakup'u,Meryem'e İsa'yı adeta "Tüp Bebek" şeklinde önceden dölleyip getirir ve aşılayıp gider.
İşte bir Mısır Heykelciğinde Tanrılar "Gog-Yecüc-Dev Nefiller zevki sefa ederken, cefa çeken "Magog-Cüce- Mecüc"ler.Boyut farkı gerçektenkorkunç.Bu heykelcik resmini boyut farkını net gösterdiği için seçmek zorunda kaldım. Erkek olanı aslında Çift cinsiyetli Hermeafrodit.
Sümer,Mısır ve diğer inanışlarda tanrıçaların bakirelikleri her ilişkiden sonra yenilenir.Onlar sürekli bakiredirler.Sümerli İnanna,Yunanlı Afrodit,Mısır'lı İsis daima bakiredirler.
Hatta,İncil Yuhanna'ya vahiyler bölümünün 1 ile 5.ayetlerinde dünyada yaşama karşılığında İsa'ya kurtulmalık olarak kıyamet gününde fidye verilecek 144.000 gılmanın (erkek çocuk eş veya fahişe) da "kızoğlankız",kadınla ilişkiye grerek kirlenmeyenlerden oldukları yazılır.
Bu olayların bizlere verdiği mesaj da İncil'deki "Teslis'dir.Yani "Üçleme" dir.
1-Kutsal Ruh-Her şeyi yaratan güçtür.
2-Baba-Gerçek,görünür,maddi olan, her varlığı yaratan tanrıdır.Sembollerinden biri Koç'tur.
3-Oğul-Tanrı biçiminde tanrıdan doğan tanrıdır.Sembolü de Kuzu'dur.
İsa'nın annesi Hz.Âli İmran'ın kızı Meryem de "erkek olur" ümidi ile tapınağa bağışlandığından kız olmasına rağmen tapınağa bağışlanmış,ilişkiye girmemiş bir bakiredir.Hz.İsa bakire Meryem'den doğar.
Hıristiyanlık öncesi Bizans dini olan İran kökenli Zerdüşt tanrısı Mitra'da "taştan doğarak" babadan doğma kabul edilir.
Bu olayın benzeri de Mısır Mitolojisinde doğal kaynaklara hükmeden,Tanrı Osiris rüzgarları estiren, bitkileri yeşerten insanlara bereketi sağlayan tanrıdır.Tek olan büyük tanrı "RA"nın eşi olmadığından otuzbir çekerek yarattığı yer tanrısı Geb ile Gök Tanrıçası Nut'tan doğan ilk oğludur.Diğerleri de İsis,Set ve Neftis'tir.
En solda Enki balık ve kuşlara ruh üflüyor. Osiris,güneş tanrısı Ra'nın gücünü kendidsine vermesi ile hüküm sürmektedir.Firavunlar da Güneş tanrısı adına ondan güç alarak hüküm sürmektedirler.
Osiris,topraktan hayvan ve insan şekilleri yaparak onlara ruh üfleyerek can verir.
Sümer Tanrısı Gök Tanrısı Anu'nun oğlu Enki de Su ve Yer tanrısıdır.Yeryüzündeki su ve kara canlılarını o yaratır ve kıtaları o düzenler.
Adapa'yı (Adem'i) kırmızı kil topraktan şekillendirip ruh üfleyen de odur.Tufanın sularını da kutuplarda o toplar.Kızı İnanna-İştar ile ilişkilerinin bozulmuş halleri Mısır ve Hint destanlarında yer almaktadır.
İsa'nın Sümerli Enki ve Osiris'e ait topraktan yapılan hayvan ve insan şekline üfleyerek ruh veren yetenekleri Kuran'da da yüceltilir;
Bu resim de aynı olayı Osiris üzerinden anlatmaktadır.
Kuran Ali İmran Suresi:49. Onu Beni israil'e söyle konusan bir resul yapacak: "Su bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir mucize getirdim: Ben, çamurdan,kuş görünümünde bir sey yapar, ona üflerim de Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ben, körü ve abrası iyilestirir, ölüleri Allah'ın izniyle diriltirim. Evlerinizde yemekte ve biriktirmekte olduklarınızı size haber veririm. Eger inananlarsanız, bunda sizin için tam bir mucize vardır."
Osiris Mısır’ın uygarlaştırılmasını tamamladıktan sonra , bütün dünyanın uygarlaştırılması işine girişir. Tahtı kardeşi ve aynı zamanda da karısı olan İsis’e bırakır ve yanında veziri Thot , Anubis ve Ofois ile birlikte sefere çıkar. Uzun süre dünyanın uygarlaşması için çalışır. Yukarıdaki Kuran ayetindeki gibi Osiris Kuş yapmış uçuruyor.Ayağının altındaki de bizim tür insanlar.Onlar tanrıların yanında çekirge gibi kalıyorlarmış.İşte görün.Yukarıdaki Sümer resimlerinde de Atlı bir tanrının insanı sopa gibi salladığını görmek için tekrar bakınız. İsa'nın doğumunda Meryem'e doğacak çocuğun peygamber olacağı melek Cebrail'in "Korkma Meryem,çünkü Allah önünde inayet (iyilik) buldun.Ve işte gebe kalıp bir oğlan doğuracaksın,ve adını İsa koyacaksın.O büyük olacak,ona Yüce Allah’ın oğlu denilecek. Rab Allah (Öğretmen Tanrı) ona Davut’un tahtını verecek,Yakup’un evi üzerinde ebediyen hüküm sürecek ve onun melekutuna (inananlarına) hiç son olmayacaktır.”
demesi gibi Osiris de doğduğu zaman gizemli bir ses “Evrenin Efendisi” nin geldiğini söylemiştir. Mısır üzerinde hüküm sürme hakkı ona verilmiştir.
Asıl adı "Usir" olmasına rağmen Yunanlılar adını kendi şivelerine uydurarak Osiris demişlerdir.Kendi tanrıları Dionysos ve Hades ile eş tutarlar.
Osiris,kardeşi Set'in kendisine kurduğu tuzağa hiç şüphelenmeden kuzu kuzu gider ve sandık şeklindeki tabuta girer,daha sonbra Set tarafından parçalanarak öldürülür.Kız kardeşi ve eşi İisis onu dirilttiğinde dünyada yaşamak istemez ve düzenlemek istediği yer altı dünyasına iner ve ölüler dünyasının tanrısı olur.
İsa da kendisini ihbar eden havarisini bildiği,Yahudilerin kendisini öldürteceğini bildiği halde bütün mucizelerine rağmen hiç bir şey yapmaz ve İnsanlığın günahlarını çekmek için kuzu kuzu kendisini çarmıha gerdirir.Sonra tekrar Mariya Magdelana'ya görünür ve göğe çıkar. Mariya Magdelena-Şahin Horus Güvercin olmuş.Ynai Teslis.
İncil'in içinde Dionysos gizem kültünden alınan anlatımlardan biri yine Yuhanna İncili'nde bulunur:
Yu 2:1 "Üçüncü gün Celile'nin Kana köyünde bir düğün vardı. İsa'nın annesi oradaydı....
Yu 2:7 İsa hizmet edenlere, «Küpleri suyla doldurun» dedi. Küpleri ağızlarına kadar doldurdular.
Yu 2:8 Sonra hizmet edenlere, «Şimdi bundan alın, şölen başkanına götürün» dedi. Onlar da götürdüler.
Yu 2:9-10 Şölen başkanı, şaraba dönüşmüş suyu tattı..........
Yu 2:11 İsa bu ilk mucizesini Celile'nin Kana köyünde yaptı ve yüceliğini gösterdi. Öğrencileri de O'na iman ettiler."
Dionysos da pek çok kere suyu şaraba dönüştürmüştü ve bu mucize de o yıllarda Efeslilerce her yıl kutlanmaktaydı. Bu en önemli ve en "popüler" mucizenin, İsa'nın da ilk gerçekleştirdiği mucize olarak anlatılmasının, Hristiyanlığın paganizmden geldiğini savunanlar tarafından oldukça "anlamlı" olduğu iddia edilmektedir.
Suyu şaraba dönüştürme mucizesini gerçekleştiren, o yıllarda son derece popüler olan Yunan şarap tanrısı Dionysos'tur. (Otto, W.F. Dionysos Myth And Cult, 98, "The History of the Early Church" Lietzmann, 314)
Osiris ile Yunan şarap tanrısı Dionysos'un babası aynı İsa'nın "babası" gibi Tanrı'dır, ayrıca annesi de aynı İsa'nın annesi gibi bakiredir.
Osiris-Dionysos'un, Attis'in ölümü ve yeniden dirilişi, aynı hristiyanlıkta olduğu gibi, onun etini ve kanını sembolize eden ekmek ve şarabın yenilip içilmesinden oluşan bir ritüel ile kutlanır.
Osiris-Dionysos'çular da aynı hristiyanlıkta olduğu gibi, kendi kurtarıcılarının son günlerde tekrar dünyaya geleceğine inanmışlardı. (Mesih)
Osiris-Dinonysos, aynı İsa gibi, Tanrı'nın yaptığı etten kemikten bir varlık ve Tanrı'nın oğlu'dur.
Osiris-Dionysos, aynı İsa gibi, dünyanın günahları nedeniyle bir kurban olarak Paskalya zamanında ölmüştür.
Yuhanna incili’nde pagan bir gizem ayini ilginç bir şekilde İsa’ya uyarlanmıştır:
MÖ. 400’lere ait bir Yunan vazosunda Dionysos’un önünde, hristiyanların kutladıkları gibi bir komünyon, sunak önündeki şarap kapları Dionysos’un kutsal kanını simgeliyor:
"Size doğrusunu söyleyeyim, insanoğlunun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz. Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim.
Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda." (Yuhanna 6:53-56)
Son derece dikkat çekici olarak, Pagan Tanrısı Mitra da İsa'dan yüzyıllar önce bir yazıtta şöyle demiştir:
"Benim bedenimden yemeyecek kanımdan içmeyecek ve böylece benimle bir olmayacak kişi, kurtulamayacak kişidir!" (Godwin, J. Mystery Religions in the Ancient World 1981, 28)
Bu kadar bilgiyi aklımızda bir kıyasladığımızda,Yahudi Tevrat'ının Sümer-Hint,Mısır mitlerinin,Hıristiyan'lığın ise,İran,Mısır,Yunan mitlerinin harmanı olduğunu gayet açık bir şekilde görmekteyiz.
Bunu dinsizce bir yorum olarak algılamayınız.Çünkü,gerçek dinler,İbrani dinlerden önceki dinlerdir diye düşünmekteyim.
Köle Yahudilerin Mısır'lılara meydan okuyarak yamanma ve "Asil Kavim Olma Mücadelelerini" aşağıda Bizans İmparatorluğunun İran dinlerinin baskısından kurtulmak için neler çektiklerini ve önce horladıkları Hıristiyanlığı,İznik Konsülünde Yunan Dilinde ve yukarıdaki cümledeki şartlarda düzenledikten sonra yarattıkları Siyonizm ile bu gün nasıl dünyanın hakimi olduklarını okuyacaksınız.
6 Ocak ve 25 Aralık (NOEL) Kutlamalarının Kökleri.
“Bu olay,bu gün Hıristiyan dünyasının bazı kesimlerince 6 Ocak’ta kutlanıyor.
Mısır’da Aion’un yani diğer bilinen adıyla Osiris’in de doğum tarihi bu gündür. Aion, Kore’den doğmuştu.Kore,bakire İsis’le eşleştirilmişti ve parlayan yıldızı Sirius (Sothis-Süreyya yıldızı) binlerce yıldır ufuktan yükselsin diye bekliyordu.
Yıldızın yükselmesi,Nil’in yükselen sularını haber verirdi,böylece Rab Osiris’in ölü ve dirilen dünyayı yenileyici gücü ülkeye dökülürdü.
İskenderiye’deki tapınağında Kore Festivali hakkında yazan aziz Epiphanius (Epifanyus) (İ.S.315-402) “bu günün arifesinde bütün geceyi şarkılar söyleyerek geçirmek ve tanrıların imgelerine başvurmak adetti.” Diyor.
Şafakta tapınağı yer altı kemerlerine inilir,ahşap imge çıkarılırdı.
Bu imge “altın bir YILDIZ ile bir HAÇ’tı.Ellere,dizlere ve başa dokundurulurdu.Bu alayla dolaştırılır, gene kemerlere indirilirdi.Bu,Bakire (İsis-Sümer ve Mısır’da ve tüm inanışlarda Tanrıçalar her daim bakireydi.) Aion’u (Osiris’i) doğurduğu için yapılırdı.”
Haç ile ilgili olarak James Churchward "Kayıp Mu Kıtası adlı kitabında şunları yazar;
""Dört İlkel Kuvvet";
Mısır Tanrısı Osiris ve Mısır Haçı.
Naacal yazılarında "Kutlu Dört" adını alan büyük iptidai kuvvet daha başlangıçyan itibaren beşerin dininde rol oynamıştır.kadim teknolojinin en büyük bir kısmı bu farkların tesirlerine dayanmaktaydı.Bir çok teolojik meslek ve ihtilafları onlarda ortaya çıkmıştı.
Bu kuvvetler ölmüş değillerdir.Aslında ilk devirlerden beir dış görünüşleri değişmiş,mütemadiyen teoloji süsleri eklenmişse de elan bizimle beraberlerdir.
Eski zamanlarda bu kuvvetler tapınaklar inşa etmek pey geçerliydi.Niven'in Meksika'daki taş tabletleri narasındaki bütün planlarda mabetlerin her birinin yaratanın kadirikül kudretini temsil etmek,onun kudretinin sembolü olmak sıfatı ile "Dört Kutlulara" ithaf olunduğunu gördüm.
Kutlu Dördün,en eski sembolünü 70.000 yıl önceki Naacal yazılarında buldum.Bu sadece bir "Haç" işareti idi.Zamanla bu ilk haç üç muhtelif şekilde inkişaf ederek sonunda;
1-Svastika
2-Malta Haç'ının bir başka şekli,
3-Kanatlı daire halini aldı.
Bütün haçlar "Kutlu Dört"ün sembolüdür.
"Kutlu Dört",yaratıcının yedi emrini yerine getirmekle mükellefti ve yerine de getrimiştir.Eskiler şöyle düşünürlerdi;
Başlangıçta kaos hakimdi ve kainat karanlık ve sessizdi.Sonra tanrı dünyalar yaratmak istedi.Yaratılışın başlayabilmesi için dört büyük kuvvete kainatta kanun ve düzen kurmalarını emretti.Kanaun ve düzen oluşturulduktan sonra onun arzu ve emirlerine göre mahlukat vücuda getirildi."
Bu paragraf eski Naacal yazısındandır. demektedir.
Öyle anlaşılıyor ki,bütün eski kavimler dillerindeki Kutlu Dört'e birer ad vermişlerdir.Bazı dillerde bu adların sayısı pek çoktur.
Bu kuvvetlere "Kutlu Dört,Dört Büyükler,Dört Kudretliler,Dört Büyük Hakan,Dört Nüyük Mihrace,Dört Büyük Yapıcı,Dört Büyük Mimar,Dört Büyük Mühendis gibi sıfatlar verirlirdi.
Az sonra bunlara "Kainatın Dört Büyük Sütunu","Dört Gin-Genii" gibi adlar verildiğini görüyorum.
Daha sonra Mazdeizm saliplerinde (haçlarında) "Amshaspand"lar,İbranilerde "Elohim"ler-İlahlar,Serafiydun (Seraphs) ve Hesiod'un teogonisinde ise "Rabiri" ve "Titan"lar adı verilir ve bu günkü Hıristiyan ve Müslümanları da "Meleki Mukarrepler" (Archangels-Cebrail ve diğer üç Melek-Mihail, Azrail,İsrafil) dir.
Mısır Mitolojisinde bu Dört Cin'in adları şöyledir;
Amset Doğu Cini (Doğuda oturan)
Hapu Batı Cini " "
Tasautmutf Kuzey Cini " "
Kuabşenuf Güney Cini " "
Keldanilerce de insan ırkını koruyup himaye eden dört cin Şunlardır.
Sad-Alap ya da Kirub İnsan yüzlü bir boğa ile temsil edilirdi.
Lamaş veya Nigal İnsan kafalı bir aslan (sfenks) ile temsil edildirdi.
Ustar Tamamen insana benzerdi.
Nattig Kartal başı ile temsil edilirdi.
Bu cinleri,Tevrat Hezekyel 1.bölümde Tanrının uçan dairesi çevresinde metal kanatları ile uçarken gördüğünü okuyoruz.
Hez.1: 10 Her yaratığın dört yüzü vardı: Önde dördünün yüzü insan yüzüne, sağda dördünün aslan yüzüne, solda dördünün öküz yüzüne,arkada dördünün kartal yüzüne benzer bir yüzü vardı."
Hez.1: 11 Yüzleri böyleydi. Kanatları yukarıya doğru açılmıştı. Her yaratığın iki kanadı yanda öbür yaratıkların kanadına değiyor,iki kanatla da bedenlerini örtüyordu."
Bu bölümde geçen hayvanlar Ninova kazılarından çıkarıldıktan sonra British Museum'a getirilmişlerdir.
Hezekyel muhtemel olarak,Ninovayı gezdiğinde bu şehrin duvarları üstünde süs-koruyucu amblem olarak bulunan bu heykelleri görüp tanımış olmalıdır.
Diğer yandan "TESLİS-ÜÇLEME" inancına da bakmakta fayda vardır.;
Sembollerinden biri Koç olan Mısır Tanrısı Ra, ile adına yeryüzünü yöneten,bakireden doğan,evrenin efendisi Osiris ve oğlu Horus üçü birdir.Teslis fikrinin mısır kaynağı bu inanıştır.
Üç başlı teslis insanlığın var oluşundan beri vardır.Bu,filozofların eserlerinde bu güne kadar muhafaza edilmişlerdir ve aralarında Hıristiyanlarla Brahmanlarda bulunan bir çok tayfa ve cemaatler tarafından kutsal olarak tanınmaktadır.
Kutsal sembollerin en eskisi olarak tanınan teslis alameti üç dalı birbirine eşit bir "Üçgen" di.
Bu sembol başka nerede,ne zaman hengi eserde veya hamgi kitabede bulunmuşsa muhakkak ki eski teslise ve gökyüzüne işaret ettiği görülmüştür.
Peru İnca teslisinde mutlak güç sembolü olan teslisin adları Paça-Kamak,Con ve Virakoçça'dan ibaretti.
İkinci Ramses avlanırken başında uçan kuş Ra-Osiris-Horus üçlemesidir.Üçü bir Tanrıdır.Teslis
Pers Kralı Büyük Krus Avlanırken Tanrısı Mazda,onu gözlüyor. Hinduların Nirukta" kitabında yalnız üç tanrının bulunduğu ve bu üçün bir ilah vücuda getirdiği üç defa tekrar edilmiştir. Tanrılar yalnız üç tanedir.Bazen kendisine Mahatma (Ermiş) denilen bütün mahlukatın sahibi Pradjapati kollektif bir tanrıdır.
Mısırlılar üç başlı tanrılarında "Şu","Set" ve "Horus" vardır.
Yunanlılarda Eflatun ve orfeus teslisten "üç kral" olarak bahsederler."Fanes,"Uranüs" ve "Kronos" tur.Proklus,"yaratan Demiurgos"un bir teslisten oluştuğunu söyler.Yüceliğin diğer kısımları üç idrak veya üç kraldır. ki, biri vardır,biri maliktir (sahip),biri de zahirdir (görünen).Pisagoras müritlerine Tanrı "adetler ve ahenk (uyum)" diye öğretmiş ve onlara adetlerle üç eşit açılı üçgene "Tanrı" adını verdirmiştir.
(Hadi gel de dindar olarak matematik çalış.Üçgen,1-10 arası tüm sayılar tanrıyı temsil ediyor.)
Hıristiyan eski katolik Kiliselerinde mihrapların üzerinde içinde bir göz resmi olan üçgenler görülür.Üçgenin içine bu göz "Osiris'in gözü" olarak Mısır'dan eklenmiştir. İşteKutsal Ruh,Baba Koç'un oğlu kuzu İsa-Osiris üçlemesinin aynısı. Teslis'in de Hıristiyanlığa Mısır'dan geçtiğini ve ilkel inançlarda da bulunduğunu yazdıktan sonra "Mecusi Roma-Bizans'a" dönelim.
Roma İmparatorları başlangıçta Hıristiyanların inançlarını halkının inançlarından saymaz ve Hıristiyanları dinsizlerle birlikte yakarak eğlenirler.
Onlar da İran dini olan Mitraizm’e inanan halkın 25 Aralık’ta kutladıkları tanrı Mitra’nın doğum günü kutlama törenlerine katılarak “Bizim tanrımız İsa da 25 Aralıkta doğdu" diye sempati ve yandaş toplamaya çalışırlar.
Mevlid’i 25 Aralıkta kutlama geleneğinin İ.S.353 veya 354 yılına kadar kurumsallaşmadığı anlaşılıyor.
Roma’da Papa Liberius zamanında herhalde Mitra’nın (İran Zerdüşt Tanrısı) doğum gününü içermek için bu güne alınmıştı.
Çünkü,25 Aralık o günlerde “kış dönümünün” günüydü.Artık İsa’nın da, Mitra ve Roma imparatoru gibi yükselen güneş(*) olarak da anlaşılabileceği ortaya çıkıyor.
Böylece iki doğum mitosumuz ve iki tarihimiz var,25 Aralık ve 6 Ocak. Biri İran’a birisi de Mısır dünyasına yöneliyor.” 01 Ocak da haliyle Gregorien takviminin "yılbaşı" olarak kutlanmaktadır.
*Büyük Piramit’in Sırları kitabının yazarı George Barbarın’e göre ise Hz.İsa 07 Ekim’de doğmuştu.Ama Hıristiyanların bu kutlu doğum gününü o tarihte kutladıkları takdirde hamam sütunlarına asılarak,yakılarak öldürüleceklerini bildiklerinden Mitraistlerin tanrısı Mitra’nın doğum günü ile birlikte kutluyorlar ve inançlarının uydurma değil,ilahi olduğunu savunarak sempati topluyor,inananların sayılarını arttırırken aynı anda da kamuflaj yapıyorlardı.
Mecüsi tanrısı baltası ve kırbacı ile Taştan doğan Mitra.İsa'ya da benzemektedir.
Görüldüğü gibi her yeni çıkan inanış kendisinden öncekilere benzediğini gösterme çabası içindedir.Bu tüm dinlerde vardır.Okursanız örneklerini görmeniz kolaylaşır.
Roma Ordusu Din Kardeşliği Yüzünden İran'a Savaş Açamaz ve Yeni Din Arayışı Başlar;
Septimus Severus’un oğlu Caracalla (İ.S.213) Germenleri Tuna ötesine,Mısır ve Anadolu’daki isyanları bastırmaya muvaffak olur.Parth’lara (İran) doğru yöneldiği sırada yakın koruması tarafından öldürülür. Çünkü,Zerdüşt-Mitraist olan İran halkı ile “dinkardeşi”olan hiçbir Romalı’yı onlarla savaşa ikna etmek mümkün olmamıştır. Çünkü,tanrıları ve peygamberleri de İran’lı olduğu gibi o halk onlarca zaten kutsal bir halktır da.
Ardından kuzey Karadeniz kıyısındaki Gotların isyanı da başlar ve Anadolu’yu korsan akınları ile yağmalamaya başlarlar.Roma’nın her yeri tekrar Germen istilalarına uğrar,yıkılır ve yakılır.
İ.S.226’da İran’daki Part’ları deviren Sasaniler de yeni bir tehlike olarak ortaya çıkarlar. İmparator Diocletian Sasani’lere karşı sefer düzenlese de başarı sansı din yüzünden mümkün değildir.
Roma’da çıkan karışıklıkların temelinde de İran inançları çerçevesinde yapılanmış olan kiliseleşme ve ruhbanlık vardı.
Roma'nın İran'a Teslimiyeti ve Ardından Hıristiyanlığa Güneşin Doğuşu;
Sonunda Diocletian rakibi Asyalı Sasani kralı ile uyuşmak ve onun inançlarını da giyim tarzını da kabul etmek zorunda kalır. Simgesel incilerle bezenmiş evrenin burçlarını temsil eden değerli taşlar taşıyan “cennet elbisesini” giymişti.
Bu elbisenin ortasında da altın taçlı başı ile, kralın başı da evrenin ortasında güneş gibi parlamaktaydı. Dünyanın basamağı onun ayaklarının altındaydı ve her şey önünde eğilmeliydi.
Yukarıdaki cümlenin Gerçekleşmiş hali.İran karşısında kendi askerlerinin de "Din Kardeşlikleri yüzünden ihanet etmeleri yüzünden" yenilen Bizans İmparatoru Valerius'un Sasani (İran) İmparatoru Şapur karşısında diz çökmesini anlatan bu tasvir,İran Persepolis civarındaki Nakşi Rüstem mezar bölgesindeki kayalara oyulmuştur.
Roma yine doğulu devlet yapısına bürünmek zorunda kalmıştı.Aurelius zamanından bu yana da konulan vergiler artmıştı.Devlet halkını istila ve soygunlardan koruyamadığı gibi,güçlülere verdiği “vergi toplama yetkisi” ile de halka bir şey vermeden sadece alan durumuna düşmüştü.Yani zorbalaşmıştı.
Bu yüzden,yeni iş kurmak isteyenleri bile engellemekte ve “meslek değiştirmeyi" bile yasaklamıştı.
Her şeyin fiyatını devlet belirliyordu,insanlar casuslar ile çok sıkı takip ediliyorlardı.En ufak hatada ağır şekilde cezalandırılıyorlardı.İmparator devleti binlerce yıl önceki Mısır’a çevirmiş, adil hükümdar yerine tam bir zalim firavun olmuştu.
Diocletian’ın despotluğu ülkede üretimi,sanatı ve kültürel gelişmeleri de sürdürmüştü. Ülkeyi bu duruma düşüren Partların,Sasanilerin ve Germenlerin saldırılarını düşürmüştü.Şimdi de öbür yandan Hıristiyanlar da bir güç olarak çıkmaya başlamışlardı."(Yahudi kökenli ve Rum,Arap Anadolu halkları ve Ermeniler)
Hıristiyanların Kıyımı;
"Diocletian Hıristiyanların da üzerine gitmiş,düşmanı bilmiş ve onları da çok ağır şekilde ezmişti.
Halefi Galerius (304-311) putperest ilkeler bağlı kalarak bir hoşgörü fermanı yayınlar ve ülke biraz nefes alır.Yerine geçen Constantine’in döneminde (İ.S.311-324) Hıristiyanlık tehlikeli bir dengede kalır,artmaları engellenir."
Buraya kadar dikkat edilmesi gereken en önemli nokta,Roma kendisine ait bir “Dini Yönetim Kültürü” yaratamamıştır. Dünyaya hakimdir ancak doğu ve diğer putperest kültürleri devleti çıkardıkları karışıklıklarla ciddi şekilde tehdit etmektedir.Halkı üzerinde “birlik” sağlayamamakta,kendisi için tehlike arz eden İranlılara karşı hiçbir zaman savaşacak ordu kuramamaktadır.
Çünkü,dinler,kavimlere gelmektedir.Her kavmin kendi dini ,peygamberi ve kitabı vardır. Roma’yı Kuran Etrüsk’ler de Germenlerin de (blondy Gipsy-Sarı Çingene-Beyaz Hintli) ve Roma’lıların da kendilerini Sami soyu olarak saymaları (Aslında Türk olduklarını geçen yıl Antalya'da bir toplantıda ilan ettiler.) “doğulu”İran üzerinden gelen bir kavim olmaları ve bu yüzden de Roma ve Avrupa halkları “İran Dinlerini” kabul etmekte bir sakınca görmezler ve yürekten bağlanırlar.
Bu olayı,Kuran’ın İbrahim Suresi 4.ayeti de “Biz her millete kendi dilinde din ve peygamber gönderdik”; Casiye Suresi 28.ayette de “kıyamette her kavimin kendi peygamberinin bayrağı altında toplanacağını,kendi kitabından sorgulanacağını” belirterek bu olayı doğruladığını biliyoruz.
Hıristiyanlık'ın Fark Edilişi;
İşte bu arayış için en uygun ilaç ise,”Sami kökenli" bir halk olan Yahudilerin arasında çıkan “Hıristiyanlık” olacaktır.Gittikleri her yerde dışlanan ve hatta kendi halkı Yahudiler arasında bile yaşayamayan bu “ilk Hıristiyanlar “,gittikleri yerlerde kendilerini kabul ettirmek için “Yahudi Milliyetçiliğine” dayalı olan inanç yapılarını, yukarıda Pavlus’un Atina’da verdiği vaazda olduğu gibi”diğer milletleri de kucaklayacak bir felsefi açılıma yöneltmeleri” inançlarının evrenselleşmesine sebep olmuştur.
Onların kurduğu bu inanç sistemi ise çökmekte olan Roma’nın tek kurtuluş reçetesidir.
İşte bu "aşağılanmalardan" kendi inanç sistemini yaratarak kurtulmak isteyen Batı adeta "Hıristiyanlığı İcat Etmek" zorunda kalmıştır.
Yahudi rahipleri bu konuda onların en büyük yardımcıları oldular.
Sonunda olaylar Hıristiyanlık’ın kabulü yönünde gelişir ve bu gelişmenin getireceği yeni devlet yapılanması Roma’nın ömrünü İstanbul’un 1453’de Fatih Sultan Mehmet tarafından fethine kadar 1129 yıl uzatacak,bütün Sami kökenli olsun olmasın Avrupalı kavimleri tek bir “Haçlı” bayrağı altında toplayacak,ve eski Yunan’dan sonra yeni bir “Avrupa Toplumu” oluşturacaktır.
Yeni İdeolojinin Kabul Bahanesi Yaratılıyor." EFSANE"
"İmparator Constantine zamanının meşhur biyograficisinin anlattığını göre o meşhur efsane şöyle gelişir;
“Constantine kendisi ,Maxentius ile hazırlandığı savaşta Hıristiyanların düşmanı olan tacının en büyük rakibine karşı halen pagan olan Constantine,gökte “HOC VİNCE” sözlerini taşıyan parıldayan bir “haç” görür.Bunu ordusu da görür.O gece gördüğü rüyada Mesih gelip ona sancak olarak bu işareti kabul etmesini emretti,o da etti.Savaş kazanıldı,ondan sonra Constantine “Haç” ’a sadık kaldı.”
Tarihçi-Araştırmacı yazar J.Campbell bu olayı,Hindistan’da İ.Ö.563-483 yılları arasında yaşamış Guatama Buda’dan 300 yıl sonra gelen Büyük Aşoka’nın (İ.Ö.268-232) yaşamına benzetmektedir. Constantine’nin de (İ.S.324-337) Hz.İsa’nın (İ.Ö.3-İ.S.30) ölümünden 300 yıl sonra iktidara gelip Roma’da Hıristiyanlığa dayalı devlet rejimi kurması tamamen birer kopya izlenimi vermektedir.Büyük Constantine,annesi Bitinya’lı (Kastamonu-Üsküdar arası bölge) babası ise Constantius’dur.İ.S.274’de Romanya’da DACİA şehrinde doğdu."
Hıristiyanlık İnancının Düzenlenmesi;
"Aynı dönemde sayısı 145’i bulan İncil yanında,Hz.İsa’nın Tanrı olmadığını,aslında bir insan olduğunu savunanlar,ruh olarak insan vücudunda yaratıldığı için kendi gücünü bilmediğine inananlar gibi çok sayıda farklı inanışlar vardı.Constantine bunların bir çoğunu düzenlediği seferlerle yok etti.Ancak karmaşıklığa son vermek için İ.S.325’de İznik Konsülünü topladı.
Tevrat ve Ahdi Atik'teki Nefiller-Kuran'ın Yecücleri yani Devler Zeus'un gökteki cennetini ele geçirmek için savaş açarlar.O da üzerlerine yıldırımlarını savurur.
Ülkenin her yerinden 300 kadar Konsül katılmış,İmparator’un “dinde birlik sağlanmasını” isteyen çağrısından sonra da “Paskalya gününün” saptanması ve Arianların aforoz edilmeleri çalışmalarına geçilir.
Sonunda İskenderiye’li Athanasius’un kaleme aldığı “amentü” kabul edilir;
Ve tek Rab Mesih’e,Allah’ın oğlu,babadan doğan, ve tek doğan;
Babanın özünden,
Tanrıdan tanrı,ışıktan ışık,gerçek tenrıdan gerçek tanrı,doğan,yapılan değil,Babanın tek özüyle var olmuş;
Her şeyi yapan,cennettekileri ve bu dünyadakileri, Davut peygamber ve Filistinli dev Golyat. Yunanistan'dan Afganistan'a Anadolu'dan Arabistan'a kadar olan bölge "Devler ve Cüceler-Yecüc-Mecüc-Gok -Magok" ülkesi olarak bu ibrani kitaplarında anlatılmaktadır.Kendilerini lanetli kavim olmadıklarına inandırıp, Türk milletini öyle olduklarına inandırdılar.Ama artık değil. Biz insanlar için ve bizim kurtuluşumuz için,inip te ete bürünen,ve insan olan acı çeken ve üçüncü gün tekrar yükselen,cennete çıkan,dirileri ve ölüleri yargılayacak olana,
Ve Kutsal Ruha,Fakat,onun olmadığı zaman var diyenler,ve doğumdan önce yoktu diyenler,veya Allah’ın oğlunun, başka bir özü olduğuna inanlar, veya yaratıldığını veya ahlaki değişime ve dönüşüme uğradığını söyleyenler i Papalık"aforoz ediyor” demektedir.
İlk defa bu dönemde “Bakireden doğan tanrı” inancına dayalı “Hıristiyanlık” dini,kendinden binlerce yıl önceden beri var olan ve “Taştan,elinde kırbacı,savaş baltası ve yıldırımları ile doğan” tanrı inancına dayalı putperest “Mitra” dini ile eş düzeye resmen konulmuştur.
İkisinin de “insandan doğmama” özelliğine bakılırsa,Hıristiyanlık,inancının,daha o zaman “Mitraizm” inancına rakip olarak yapılandırıldığına işaret etmektedir."
Bu olaydan 50 yıl sonra büyük Theodosius zamanında (İ.S.379-395) tek ve resmi din olarak kabul edilecektir.
Artık,Roma “doğu inançlarına bağlı kalmak ve onların önünde diz çökmekten kurtulmuş,kendine has yeni bir inanca sahip olmuştu.
Bundan sonra batının istilacılığının adı “Haçlı” olacak,Tevrat’ta Hz.Musa ve sonrası Joshua’nın Kenan halklarına yaptığı gibi “Hıristiyan olmayan" halklara ve insanlara çoluk, çocuk, hayvanlarına kadar soykırımlar yapacak,yerlerini yurtlarını yakacaklardır.
Artık,kadınlar kocalarından izin almadıkça konuşamayacak,aksi halde sopalarla öldürülünceye kadar dövülecekler,”dişi insan ırkı” yeryüzünde en aşağı davranışlara tabii olacaktı.
Ermenilerin "Kafir" İlan Edilmeleri.
Önceden de Bizans'a Göre "Kafir" diler Zaten.
Bu toplantıya,Bizans'tan 100 yıl kadar önce Hıristiyanlığı kabul etmiş bulunan Ermeniler,İran ile savaşta olduklarından dolayı bilirkişi Kardinal gönderemezler.Daha sonra kendilerine gösterilen,bu gün kü "Dört İncil'i" de"değişme" sebebi ile kabul etmezler.
Ta ki 10.yy.da Türklerin bölgeye gelmelerine kadar bu soykırım ve dışlama süreecektir. 13-14.yy. içinde Bizans'ın Anadolu topraklarında tarihe gömülmesi ile ilk defa nefes alırlar ve çoğu da aslen Türk kökenli oldukları için Türkçe'yi kolayca benimserler, bir çoğu Şii'lik mezhebine ve onun yan kollarından olan Alevi'lik tarikatına gönüllü geçerler.
Bizans'tan yüz yıl kadar önce Hıristiyan olmalarına rağmen,Bizans'ın Hıristiyan olmasından sonra da yeni düzenlenmiş kitabı ret ettikleri için dinden "afaroz" edilip,kıyılacak olan bu kavim, 1500 yıl sonra 19.yüzyılda, Rus Çarlığının 1821'lerde Kafkasya'yı işgal edip Doğu Anadolu üzerinden Basra Körfezine inme çabaları sırasında fark edilecek,Rusların "Müslümanlara karşı Hıristiyanların haklarını korumak için Kafkasları işgal ettik" bahanesi, Avrupa'da sempati yaratınca tüm Avrupa bu işe oynayacak ve Osmanlı'yı yıkacaklardır.
19.yüzyıldan bu yana misyoner faaliyetleri ile gerçek dini inançları unutturularak, Katolik,Ortodoks,Protestan gibi yeni Hıristiyan mezhepleri içinde parçalanan Ermeni toplumu,kendi soydaşı ve koruyucusu olan Türklere ihanet dümenlerinin baş rol oyuncusu olacaktır.
Bu afarozlar Ermenilerle sınırlı kalmayacak,İran,Irak,Suriye,Filistin,Mısır halklarından Hıristiyan olanlar da hiç bir zaman "Yunan" kökenli olmadıkları için gerçek Hıristiyan kabul edilmeyecektir.Bu olaydan asırlar sonra,19.yüzyılın ünlü Fransız Hümanisti Jean Jack Russeau (Jan Jak Russo) bile Rus Çarı II.Nikola’ya “Kafir Türkleri Avrupa’dan çıkarmak için gösterdiğiniz cengaverlik ve yiğitlikten dolayı size minnettarım” diye tebrik ederken,"İnsan haklarının,eşitlik ve özgürlüğün de Avrupa Hıristiyan halkları için geçerli olduğunu yazacaktır.
Bu bilgilerin ışığında Hıristiyanlık inancının İran'ın Zerdüştlük-Mitraizm dinine dayalı Kültür emperyalizminden kurtulmak için,eski Mısır,Sümer,Hint ve İran inanışlarını birleştirerek kendilerine uygun yeni bir inanç sistemini nasıl kurduklarını görmemek elde değildir.
Çünkü,Roma döneminde İsa'nın doğduğu iddia edilen İ.Ö 3.yılda vergi nedeni ile Kudüs ve diğer Roma kentlerinde tavuklarına kadar herkes kayıtlıydı.
Musa'nın bir Mısır prensi olmasına,İbrahim'in bir Hitit prensi olmasına rağmen hiç bir kayıtlarının olmaması,İsa'nın Yahudilerin beklenen kralı olarak mucizelerle doğması da bu dinlerin adı geçen kavimlerin mitolojik efsanelerinden toplanarak diğer kavimlere kültürel üstünlük sağlayarak onlara egemen olma ve eritme siyaseti gereğince oluşturulmalarından başka bir şey değildir.
Yahudi Tanrısı ilk önce Yahudileri kutsar ve Üstün sayar;
Levililer Bölüm 20;
Levililer.20: 23 Önünüzden kovacağım ulusların törelerine göre yaşamayacaksınız. Çünkü onlar bütün bu kötülükleri yaptılar. Bu yüzden onlardan nefret ettim.
Lev.20: 24 Oysa, Siz onların topraklarını sahipleneceksiniz. Bal ve süt akan bu ülkeyi size mülk olarak vereceğim, dedim. Sizi öteki uluslardan ayrı tutan Tanrınız RAB benim.
Çünkü bu dinler Allah'ı bile çaresiz bırakan bir ırkçılık içindedirler;
Buyurun Tevrat Hezekyel 20.Bölüm;
Hez.20: 8 "'Ne var ki, bana karşı geldiler, beni dinlemek istemediler. Bel bağladıkları iğrenç putları hiçbiri atmadı, Mısır putlarınıda bırakmadılar. Bu yüzden Mısır'da öfkemi onların üzerine yağdıracağımı, kızgınlığımı dökeceğimi söyledim.
Hez.20: 9 Ama aralarında yaşadıkları ulusların gözündeadıma lekegelmesin(*) diye bunu yapmadım. Bu ulusların gözü önünde İsrailliler'i Mısır'dan çıkararak kendimi onlara açıklamıştım.
Yas.32: 27 Ama "düşmanın" alay etmesinden çekindim.
Öyle ki, düşman yanlış anlayıp da,
Bütün bunları yapan RAB değil, Başarı kazanan biziz, demesin."
(*)”Adıma Leke Gelmesin” ifadesi,Tanrı’nın diğer kavimleri kendine düşman gördüğünün bir kanıtıdır.O İbrahim kavmini,Kur’anda dediği gibi “Ali İmran ailesini seçti.” Tanrı'nın seçiminden dolayı çaresiz bir pişmanlığı var. Ama söz vermiş yapacak.Ayrıca Yahudiler dışındaki bütün yeryüzü halklarına "DÜŞMAN" dediğini de bir kenara yazalım.
Yahudi Tanrısı,Kuran'da da bu fikrini değiştirmez;
Nah (Arı) Suresi-4. "İnsanı bir spermden yarattı. Bir de bakmışsın insan, açıkça kafa tutan bir hasım oluvermiştir."
Mısır Tanrılarının insanlardan öç almaktakullandıkları insan yüzlü sfenkslerden biri.Horus da başının üstünde. Duhan Suresi:
15-B iz sizden azabı birazcık kaldıracağız.Ama siz yine dönücülersiniz.
16- Onları çarptıkça çarpacağımız gün şüphesiz ki öcümüzü alırız.
Furkan Suresi:
37- Ad ve Semud ile Ress’lileri ve bunların arasında bir çok nesilleri de yok ettik.
Tanrı İbrahim'in değer verdiği oğlu İshak'ın neslini yücelttiğine pişman olmuştur ve daha Hz.Musa zamanında "her şeyi,yani,düşmanlarının gözünde küçülmeyi bile göze alıp" Yahudileri imha kararı alırsa da Musa onu çocuk gibi avutur ve Yahudiler kurtulur.
Şimdi de İncil'e bakalım; İSA SOY SEÇİYOR
İBRANİLERE MEKTUP-2;3-İsa İnsan doğası ile özdeş oldu:Ayet:16;Çünkü hiç kuşkusuz, meleklerle özdeşleşmeyi üstlenmedi.Bunun yerine İbrahim soyu ile özdeşleşmeyi üstlendi
17;Bu nedenle her bakımdan kardeşleri gibi olması gerekti. TANRININ SEÇİLMİŞ HALKI
İncil-Vahiyler Bölüm-Seçilmiş halkın imansızlığı1;5-
9;4-Onlar İsraillilerdir.Onlara her şey verilmiştir:Tanrı çocukları olma yetkisi,yücelik,anlaşmalar,ruhsal yasa,ruhsal hizmet,vaatler.
5-Üstelik onlar,ataların soyundandır.
6-Beden açısından Mesih de onlardan geldi.
Vahiy 6:7
İsrailoğullarından 144.000 kişi kıyamet öncesi azap görmemek üzere mühürleniyor;
7:5;1-Yahuda soyu 2-Ruben Soyu 3-Gad Soyu, 4-Aşer Soyu 5-Naftali soyu 6-Manase soyu 7- Simeon soyu 8- Levi soyu 9-İssakar soyu 10- Zebulun soyu 11-Yusuf Soyu 12-Benyamin soyu olmak üzere 12 soydan 12’şer bin kişi toplam 144.000.kişi mühürlenir.
Kur’an da bu “Seçilmiş Kavim” olayını doğrulamaktadır.
“ALİ İMRAN SURESİ:
33-Allah, Adem’i, Nuh’u,İbrahim ailesini ,İmran ailesini seçti,alemlerden üstün kıldı..”
59- Allah katında İsa’nın durumu,Adem’in durumunun aynıdır.Onu da topraktan yarattı ve “OL” dedi ve oluverdi.
Peki Yakup soyuna başında yüzyıllarca gündüz bulut,gece ateş olan aracı ile rehberlik ve bekçilik eden Tanrı, İsmail soyu olan Hz.Muhammed'in kavmi Hicaz Araplarını 2500 yıl sonra Hz.Muhammed ile hatırlar ve Kuranı onlara niçin gönderdiğini anlatır;
İşte,Arapların Allah tarafından ne kadar ihmal edilmiş,lanetlenmiş ve unutulmuş bir kavim olduklarını Kuran kendisi söylesin;
YASİN SURESİ-6-“ Babaları uyarılmamış bir kavmi uyarasın diye gönderildin.Çünkü onlar habersiz gafillerdir.Doğrusu çoğunun üzerine azap gerçekleşmiştir.Artık onlar iman etmezler.”
Şuara Suresi- 7:"Şehirlerin anası Mekke ve çevresinde bulunanları şüphe götürmeyen o kıyamet gününün dehşetinden haber veresin diye sana Arapça okunan bir kitap vahiy ettik.Mahşerde toplananlardan bir kısmı da cehenneme gider"
ZUHRUF SURESİ 5-Haddi aşan bir kavimsiniz diye sizi Kur’anla uyarmaktan vaz mı geçelim? Öncekilere nice peygamberler göndermişizdir.
Fussilet Suresi 44-“Bu Kur’anı biz yabancı dilde bir kitap kılsaydık diyeceklerdi ki;ayetleri uzun uzun açıklanmalı değil miydi.?Bir Arap’a başka bir dille söylenir mi?..”
Kendisi kervancı olan ve Mısır'dan İran'a kadar seyahat eden ve o zamanın "Turistik ve kültürel gezi yapan araştırmacı,gezgin,maceracı ve din adamlarının da" bu kervanlarla yolculuk etiklerini tarihten biliyoruz.
Hz.Muhammede de böylece bu gezginlerden çok şeyler öğrendi ve o da gezilerinde keşfettiği büyüyen Roma İmparatorluğunu da görmesinin etkisiyle kendi kavmini hemen bunlara yamama ihtiyacını duymuş olamaz mı?
Çünkü,İbrahim suresi 4- “Biz de apaçık anlatmaları için her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dilediğini saptırır veya doğru yola ulaştırır.O her şeye hakim ve hikmet sahibidir” demektedir.
Bunu diğer delilllerinden birisi de Avrupa'lı Hıristiyanların Avrupa dışındaki Hıristiyanlaştırdıkları kavimlere daima "kendi seçtikleri"kıyafetleri öneren dini düzenlemeler yaptığını görmemek elde değildir.Çasrşaf,peçe,burka gibi kıyafetleri sadece Müslümanlara değil Hıristiyanlaştırdıkları kavimlere de giydirmektedirler.
Ayrıca,19.ve 20.yüzyılda Hıristiyan Avrupalıların yeryüzünün ormanlarının,sanayi ile doğal dengesinin,küresel ısınmanın da sebebi olduğuklarını görüyoruz.11.Eylül 2001 İkiz Kule komplosu ile de "Haçlı Seferini" başlatan Neo-con'cu G.W.Bush ve ardındaki "siyonist+Yahudi yapılanması" küresel ısınmaya karşı uluslararası "Kyoto sözleşmesini" de imzalamamıştır.
Dört incilden birini yazan Yuhanna'ya sonradan gelen görümlerin yazıldığı bölümde,kıyamet öncesi "Armageddon savaşları" sonrasında 12 Yahudi kavminden 12.şer bin kişi toplam 144.000 kişi seçilirerek alınlarına "günahsız damgası" vurulur.Bu ayeti yukarıda vermiştim.
Diğer insanların tümü yanmak üzere "güneşe" atılır. Uluslar Cezalandırılıyor,Bölüm 20;
Son Yargılama Ayet 11:"Sonra büyük beyaz bir taht ile üzerinde oturanı gördüm.Yer ve gök önünden kaçtı gitti.Geride izleri bile kalmadı".
12:Sonra küçük büyük ölülerin tahtın önünde durduğunu gördüm.Kitaplar açıldı.Derken başka bir kitap açıldı.Bu yaşam kitabıdı.Ölüler yaptıklarına yaraşır biçimde kitaplarda yazılı olanlar uyarınca yargılandı."
13:"Deniz kendisindeki ölüleri verdi,ölüm ve ölüler ülkesi kendilerindeki ölüleri verdiler.Herkes yaptıklarına yaraşır biçimde yargılandı."
14:Ölüm ve ölüler ülkesi ateş gölüne fırlatıldı.Bu ikinci ölümdür.Ateş gölü.
15:Adı yaşam kitabında yazılmamış herkes ateş gölüne atıldı.
Mısır'ın da Yaşam kitabı "ölüler için",Ölüler Kitabı da "diriler için"dir.Burada dinin "Mısır Kaynağını" tekrar görmekteyiz.
Vahiyler Bölümü "GÖĞÜN İÇİNDEN İNEN KUDÜS (YERUŞALEM) Her şeyi yeniden yapıyorum" Bölümümde Tanrının önünden dünyanın kaçıp gitmesinden sonra,yukarıda "günahsız olarak mühürlenen 144.000 Yahudi'ye teslim edilmek üzere " yerine denizleri olmayan yeni bir dünya koyacağını ve kutsal Kudüs'ün gökten ineceğini anlatır.
Her şeyi yeniden yapıyorum-Ayet 21:Sonra yeni bir gök ve yeni bir yer gördüm.Çünkü gök ile ilk yer geçip gitmişti.Artık deniz de yoktu.Kutsal kentin yeni Yeruşalem (Kudüs)in göğün içinden Tanrı'dan inmekte olduğunu gördüm.Kocası için süslenmiş bir gelin gibi hazırlanmıştı.Taht'tan gür bir ses duydum."Şöyle diyordu;"İşte bakın,Tanrı'nın konutu insanlarla birlikte ! Tanrı insanlarla bir arada yaşayacak.Onlar,O'nun halkı olacak.Tanrı da onlarla birlikte olacak.
G.W.Bush ve destekçisi olan Neo-con'cu siyonist tayfa ,2012'den itibaren Hz.İsa'nın gelişini beklemek üzere,1000.yıl sürecek kutsal Haç devletini "Berket Hilali" olarak bilinen İndus-Nil nehirleri arasındaki topraklarda kurmayı hedeflemekteydiler.Armageddon savaşlarına ve değişecek olduğuna inandıkları dünyayı da bu hazırlık kapsamında imha etmekten de çekinmemektedirler.
Ya tanrı,yahudilere kızıp yok etmeye kalktığı gibi fikir değiştirip de yeni dünya getirmezse?
Yahudilere İ.S.71 yılındaki sürgünü yazmadığı,Moğol ve Türk saldırılarına karşı onları asla galip getirmediği gibi bunu da yapmazsa o zaman ne olacak?
İşte delilleri;
Marduklular savaş şartlarına bağlı kalmayarak kurnaz dümenlerle diğer kavimlerin yok oluşlarını kendi müdahaleleri olmadan yapma kurnazlığı içindedirler.
Yarattıkları "milliyetçilik,sömürgecilik" gibi değerlerle destekledikleri bu bereket hilali bölgesindeki kavimlere krallık verdikleri bir çok krallar “Tanrıdan” emir aldıklarına inanarak diğer insan nesillerini kıydı geçti.Böylece bir milletin diğerine üstünlüğü sayesinde “insanlığın bilim üretmesi” engellendi.İşte insanlığa kurulan bu "milliyetçilik tuzağının" nasıl çalıştığını ne güzel anlatıyor Kuranda ;
Enam Suresi:
121-"Her şehirde şehrin günahkarlarını hileler,düzenler kursunlar diye büyülttük,öne geçirdik.Aslında onlar kendilerine karşı hilekarlık yaparlar da bilmezler."
133-"Şüphesiz size vaad edilen şeyler gelecektir,olacakların önüne geçemezsiniz siz."
İnsanlar birbirlerine din adına "Haçlı Seferleri,Cihadlar" düzenleyerek,şehadet şerbetleri içerek aslında kendilerine kötülük etmektedirler.Çünkü engellenen insanlığın kendi gelişimidir.
Yoksa,bizlerin hallerinin tanrıyı etkilemesi söz konusu olmadığından,bizim savaşlarımızın ona hiç bir yararı yoktur.Geri kalan insanlıktır.
Onlar sadece sonu başından hesaplanmış kıyameti beklemektedirler;
Nefilimlerin Adem-Havva'ya ettikleri zulümler.İşte cennet hayatı.Roma Papa Sixtus'un kurduğu Sisitina şapelinin tavan resmi-Mikel Ancelo yapmış. Adem ve Hava Nefilimlerin boyutlarında ve sağlıklarında üretilmişler.Aşağıdaki ayeti kaçırmayın.
Hicr Suresi;
36- Şeytan,””Ya Rabbim,bari bana insanlar dirilinceye kadar süre ver.” Dedi.
37- Allah da “ BİZCE BİLİNEN GÜNE KADAR “ dedi
İbrani olmayan dinlerde,insanların göksel bir savaşta yenildikten sonra buraya göç ettikleri ve gök yüzüne çıkmalarının yasak olduğu bahsi geçmektedir.Kuran,Araf Suresi 10-"Şüphesiz biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve oradan geçimlikler verdik .Öyleyken de pek az şükrediyorsunuz."
Kuran Cin Suresi 44-46.ayetlerde de bu konu işlenir.Tin Suresi 4 ve 5.ayetlerde insanın önceden üstün yaratıldığı ve sonradan aşağının aşağısına kakıldığı yazılıdır.Müminun Suresi 30 ve 31.ayetlerde Nuh kavminin ve ardından yaratılan kavimlerin de yok edildikleri yazılıdır.
O zaman dünyaya yazık olmayacak mı? İşbirlikçi siyonistler de bizimle birlikte yok olmayacaklar mı?
Gerçeği yukarıdaki Enam suresi 121.ayette ne güzel de itiraf etmemişler mi?
Binlerce yıldır,,"ticaret kervanlarını",yerleşik yaşamı teşvik ettikleri için "Dünyanın sonunu getireceksiniz,bunlar yaşanmamış şeyler değildir" diye taşlayan,Buda,Veysel Karani gibi bilgeleri yetiştiren dağ dervişlerinin sözlerinde bir hikmet yokmudur?
Vardır.Bunları bilirler ama gene yaparlar.
Çünkü;
Yeryüzünde insanların savaştığı göksel kavim gene Savaşçı-barbar Marduklulardır.
Onların yaşamlarını kurmak için kendilerine ayırdıkları bölge,İndus-Nil arası topraklardır.
Çünkü bu bölge "yengeç ve oğlak dönenceleri " arasındadır.Buzul devirlerinden etkilenmez. Sümer,Mısır ve Yunan medeniyetlerinde tanrıların hareket alanları hep bu bölge ile sınırlıdır.
Mu,Atlantis'te Türkler,diğer bölgelerde de başka yıldızlardan göçmüş kavimler yaşamaktadır.Savaş da Türklerin hakim olduğu Mu,Atlantis kıtaları ile Marduklular arasında olmuştur. Karahan Yaratılış Destanında,Ramayana Destanında,Kızılderili inanışlarında bunlar kısa ve özlü cümlelerle anlatılır.Benim şahsi çıkarımlarım bu yöndedir.
Adapa'yı-Adem'i Şeysel adalarında veya Fao yarımadasındaki laboratuvarında yaratan Enki işte bu Siyonist kavmin ilk atasını kendilerine hizmet etsinler diye yaratmıştır.
Diğer kavimler onlara köle olamazlardı.Çünkü,onlar da göksel kavimlerdi.Hz.Muhammed'e ait olduğu belirtilen bir hadiste Türklerin "Adem soyu" olduğu yazılıdır.
Tufan sonrası her yer insan cesetleri ile doludur. Nuh tufanı da sadece Güney kutbundan Kuzey kutbuna doğru,Marduk'un geçişi ile kabaran okyanus ve yaraltı suları ile,uydularının ardına takılmış su bulutlarının yeryüzüne inmesi ile Afganistan-İngiltere arasındaki coğrafyada olmuştur.Başka yerlerde bu olayın bahsi bile geçmiyor.Türk yaratılış destanında da bu yüzden yer almaz.
Bu yüzden İbrani dinlerin hepsi bu coğrafyanın kavimlerine aittir.Hatta,Yahudiler ile Hicaz Arapları dışındaki Yunanlılar ile Arap kavimlerini bile ilgilendirmez.
Marduklular yıldızlarına tufan sonrası dönmüşlerdir.Ortada kalanları da kalkındırmak,batan Mu ve Atlantis kavimlerine kalmıştır.Sümerler de batan bu kıtalardan göçüp yerleşen kavimlerdir ve kesinlikle "tüp bebek kavimleri" değillerdir.
Sadece,yenildikleri için ve dünyaya göçerken de yardımlarını aldıkları Marduklulara tapınmaları,o kavmin mağluplarına biçtiği "şükran şeklindendir."İbadet bağışlanan yaşam" karşılığında bir teşekkürdür.
Eski geleneklerde insanların "hayatlarını kurtaranlara ölünceye kadar veya,o insan onu azad edinceye kadar kölelik etmeleri" de bu geleneğe bağlıdır.
İşte Kuran'da ne güzel belirtmiş;
Nahl Suresi:
48- “Göklerde ve yerdeki her canlı ile melekler aciz olduklarını belirleyerek Allah’a secde ederler.Kendilerinden her konuda üstün ve güçlü Rablerinden korkarlar ve ne buyrulmuşsa yaparlar.”
Yani,dinleri,"milliyetçilik,kavimcilik,kölecilik,sömürgecilik" gibi bencilliklerin kirlerinden arındırdığımızda ortaya herkesi evrendeki kusursuzluğun,mükemmelliğin muhteşemliğini,yani "gerçek,katıksız adalet kavramını" öne çıkaran,kardeşliğe,bağlılığa,güçlü toplumsal değerleri yaşama geçirip yüceltmeye sevk eden güzel örnekleri buluruz.
Ayrıca da göklere çıkışları da yasaklanmıştır;
Işın silahları ve göğe çıkış engeli;
Müzzemil Suresi:
12-Çünkü katımızda bukağılar var,yakıcı bir ateş var.
CİN SURESİ
8-“Doğrusu biz cinler göğe erişmeye çalıştık.Fakat onu sert bekçilerle alevler ve meşalelerle doldurulmuş bulduk."
9-“ Göğün dinlenmeye mahsus bir yerinde oturduk.;ama şimdi kim dinleyecek olsa kendisini gözetip duran ateşten bir ok buluyor.
10-“Biz yerdekilere kötülük mü murad edildi?yahut Rableri onlara bir iyilik mi dilemiştir.Bilmeyiz.”
Sizce iyilik midir,kötülük mü?
Rahman Suresi:
33- Ey insan ve cin toplulukları Göklerin ve yerin çevresinden kaçmaya gücünüz yetiyorsa kaçın hadi! Ama Allah’ın verdiği bir güç olmadıkça kaçamazsınız ki!
Bizi gözleyenler var! Evrimimiz de gözlenmektedir.Nöbetçi subayları görevdedir;Tanrı bu bölümde,Yahudileri sürme sebeplerini anlatır.Kadınları da hiç sevmediği de açıktır.
Hezekiel.36: 16 RAB bana şöyle seslendi:
Hez.36: 17 "İnsanoğlu, İsrail halkı kendi ülkesinde yaşarken tutumu ve davranışlarıyla ülkeyi kirletti. Onların davranışı benim gözümde âdet gören bir kadının kirliliği gibiydi."
Hez.36: 18 "Bu yüzden öfkemi üzerlerine boşalttım. Çünkü ülkede kan döktüler, putlarıyla onu kirlettiler."
Marduk Gezegeni mi?
Tarık Suresi:
4-Gözeticisi olmayan kimse yoktur.
İnfitar Suresi:
10-Oysa üzerinizde gözetleyici melekler var.
11-Değerli katip melekler.
12-Her ne yaparsanız bilirler"
Yunus Suresi-11-“ Önünde ve ardında insanoğlunu izleyen melekler vardır.Allahın emri ile onları gözetirler.Bir millet iman ve gidişini bozmadıkça Allah o halkın durumunu değiştirmez,Allah bir milletin kötülüğüne hüküm verince artık o hüküm durdurulamaz.Mahluklar için Allah’tan başka koruyucu yoktur”
Tevrat’ta da Katip melekler vardır.Hem de iyi insan avcılarıdırlar. Yeruşalim Cezalandırılıyor
Hez.9: 1 Sonra yüksek sesle, "Kenti cezalandıracak olanlar, ellerinde yok edici silahlarıyla buraya gelsin" diye seslendiğini duydum.
Hez.9: 2 Kuzeye bakan yukarı kapı yolundan altı kişinin geldiğini gördüm. Her birinin elinde ölümcül bir silah vardı. Aralarında keten giysili, belinde yazı takımı olan bir adam vardı. İçeriye girip tunç sunağın yanında durdular.
Hez.9: 3 İsrail Tanrısı'nın görkemi bulunduğu yerden, Keruvlar'ın üzerinden ayrılıp tapınağın eşiğine gitti. RAB keten giysili,belinde yazı takımı olan adama seslendi:
Hez.9: 4 "Yeruşalim Kenti'nin içinden geç, orada yapılan iğrenç şeylerden ötürü dövünüp ağlayanların alınlarına işaret koy" dedi.
Hez.9: 5 Öbürlerine, "Kent boyunca onu izleyin ve kimseye acımadan,kimseyi esirgeme-den öldürün" dediğini duydum.
Kuran da bu konulara doğrulamaktadır;
İsra Suresi-16”:Bir ülkeyi yok etmek isteyince onun şımarık güçlerine ve zenginlerine emir veririz, onlar yoldan çıkarlar.Artık o ülke helak olmayı hak eder.”
FETİH SURESİ-7-Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah’ındır.Allah güçlü olandır,hüküm ve hikmet sahibidir.
KAVİMLERİN HELAKI KADERLERİYMİŞ
HİCR SURESİ 4-Biz hiçbir ülkeyi kaderinde yazısı olmadan yok etmedik "
Bu siyonist tüp bebek kavminin evrimizi gözlemekle görevli "kalem tutan gözcü melekler" olarak Tevrat ve Kuranda bahsi geçenlerden yardım aldıkları iddiası boştur.
Bunlar insanlığın doğal gelişimidir ve biraz da arkeolojik kazılardan buldukları bazı gizli bilgiler de vardır kanaatindeyim.
Bizlerin kendi yaşadıkları ve bizim "cennet" olarak bildiğimiz galaksiler ve evrenlerden oluşan gök katmanlarına girmemiz yasaktır. CENNETİN YERİ:
Araf Suresi 40-Ayetlerimizi yalan sayıp onları küçümseyenlere göğün kapıları kesin kapalıdır.İğne deliğinden deve geçinceye kadar giremezler cennete onlar.
Ancak bir felaket halinde bizden ibadet edenleri kurtaracaklarını söylemektedirler.; GÖKSEL FELAKETTEN KURTARMA
17-Melekler göğün etrafındadır o gün Rabbimin arşını bunlardan başka sekiz melek yüklenir.
Kaf Suresi:
31- Cennet Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.Zaten uzak ta değildir.
Zariyat Suresi:
22- Rızkınız ve size vaad olunanlar göklerdedir."
Burası onların bahçesidir.Bizler ve tabiatımız laboratuvardan başka bir şey değildir;
Kıyamet (Diriliş) Suresi:
3-İnsan kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi zan eder.Öyle mi?"
4-Evet bizim parmak uçlarını dahi aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter." Dünya Laboratuvarında genetik deneylere de devam edilecek:
Kaf Suresi:
4-Biz toprağın onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz.Katımızda o bilgileri zapt eden kitap vardır.
Mearic Suresi:
39- Doğuların ve batıların Rabbine and olsun ki gücümüz yeter.
40-Onların yerine daha hayırlısını getirmeye.
İnşikak Suresi:
19-Sizler halden hale geçeceksiniz.
Vakıa Suresi:
61- Sizin kılıklarınızı değiştirmeye ve bilemeyeceğiniz bir surette yeniden yaratmaya gücümüz yeter."
Bizi yaratanlar,genetik bölünmemizin kaç yılda sona ereceğini,o zaman geldiğinde teknolojimizin de nereye kadar varabileceğinin hesabını çok iyi biliyorlardı.Sürpriz bir gelişmeyi önlemek için de başımıza nöbetçiler koydular.
Allah'ın hazine sevgisi;
Altın sanayide hiç kullanılmamasına rağmen geçmişte tapınaklarda kullanılmak,tanrılar için üretildi.Bu gün bilgisayar teknolojisinde çok işe yaradığını fark ettik.Kuranda ne güzel anlatıyorlar;
Ali İmran Suresi:
91- “Kafir olarak ölenler dünya dolusu altını fidye olarak vermiş olsalar da geçersizdir.Çok sarsıcı azap onlaradır, ve yardımcıları da yoktur.”
Hicr Suresi:
21-“Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın.Biz onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz.”
ALTINLAR ALLAH İÇİN AYRILIYOR
Tevrat-Yeşu.6: 19 Bütün altınlar gümüş, tunç ve demir eşya RAB'be ayrılmıştır. Bunlar RAB'bin hazinesine girecek."
Tevrat-Çölde Sayım;
Say.8: 4 “Kandillik, ayağından çiçek motiflerine dek dövme altından RAB'bin Musa'ya gösterdiği örneğe göre yapıldı.”
ALTININ ARINDIRILMASI
Say.31: 21 Bundan sonra Kâhin Elazar, savaştan dönen askerlere,"RAB'bin Musa'ya buyurduğu yasanın kuralı şudur" dedi,
Say.31: 22 "Altını, gümüşü, tuncu*, demiri, kalayı, kurşunu -ateşe dayanıklı her nesneyi- ateşten geçireceksiniz; ancak bundan sonra temiz sayılacak. "
Say 31:23 "Ayrıca temizlenme suyuyla da arındıracaksınız.Ateşe dayanıklı olmayan nesneleri sudan geçireceksiniz."
Levililer.24: 4 “RAB'bin huzurunda saf altın kandillikteki kandiller sürekli yanacaktır."
Dünya da onların meyve bahçesidir.Meyve olan da bizleriz;
İncil'den;
VAHİY 14—20 Tanrı öfkesinin bağbozumu.
“17:Bundan sonra güneşte duran bir melek gördüm.Gür bir sesle göğün ortasında uçan tüm kuşları çağırdı."Gelin,Tanrı'nın büyük şöleni için toplanın.Hükümranların etini,komutanların etini,güçlülerin etini,atların ve atlıların etini,hem özgürlerin hem de kölelerin,hem küçüklerin hem büyüklerin,kısacası tüm insanların etini yemek için toplanın"
Roma Tanrısı Cylle'den kaçmaya çalışan kurban edilen bir kadın.Tanrılar,kurban kadınla zevkli bir gece geçirir sonra da boğarak kanını içer ,beynini ve kalbini yerlerdi.İncil deyişiyle "üzüm ve şıra" olayı Sümer-Babil tanrısı Marduk ta böyle yapardı. Şehrazat aslında böyle bir kurban olayından doğmuş bir efsanedir.
19:Melek orağını yeryüzüne salladı,bağ bozumunda yeryüzünün üzümlerini topladı.Bunları Tanrının kızgınlığında üzümün çiğneneceği büyük tekneye koydu (Yani insanların kanlarını çıkarıp içecekler)
20:Tekneye basılan üzümler kent dışında çiğnendi.Tekneden AKAN KAN üç yüz yirmi kilometrelik bir alanı kapladı,atların gemlerine dek yükseldi.”
Bizi yaratanlar,genetik bölünmemizin kaç yılda sona ereceğini,o zaman geldiğinde teknolojimizin de nereye kadar varabileceğinin hesabını çok iyi biliyorlardı.Sürpriz bir gelişmeyi önlemek için de başımıza nöbetçiler koydular.
Bakara Suresi;250/4- ...”Allah’ın insanları birbiri ile savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu” ayeti de insanlar arasında yaratılan düşmanlığın nedenini açıklamaktadır.
Amaç,bu gezegenin halklarının göklerde onların rahatını bozacak güçten sürekli yoksun kalmasının sürdürülmesinin sağlanmasıdır.
Bazı Sümer Mısır,Çin kaynaklarına,Hint vedalarından,Maya Kızılderililerinin kehanetlerine kadar geçen iddialara göre,2012'de Marduk gezegeni gelecek ve kıyamet kopacaktır.
Hıristiytan-faşist neo-concu,siyonistler "yeni kurulacak dünyada" kendi soylarının hakim olacağını yazan bu ayetlerin gerçekleşmesi için dünyayı planlı bir şekilde yok oluşa sürüklemektedirler.
Sonra bu Enki'nin veya Osirisi'in tüp bebek nesline güvenmeyin,onların tanrısı da peygamberi de üçkağıtçıdır.Esav’ın topuğuna yapışarak doğan ve “topuk tutan,üçkağıtçı” anlamına gelen “Yakup” adını verdiği (Yar:25:26)oğlunu sadece “parlak” olduğu için peygamber seçtiğini de okumaktayız. (Yar Böl-25-24),(Malaki-1:2,1:3)
Ayrıca da “ırk ayrımcılığını” teşvik ederek “Kenanlı kızlarla evlenmesini" Yakup’a yasak eder.(Yar.28:1)
İbrahim’den itibaren (yar;12:17-18-19-20) üç kağıtçılıkları da teşvik ettiği ayetlerle sabittir.
Yeryüzünde ilk defa bir tanrı,insanları yok etmesi için bir kavim yaratmaya karar vermiş ve o kavmi öne geçirmek için bekçilik etmiştir. (Çıkış.33:7-10) Diğer kavimleri aldatması için onlara her türlü “dümeni” öğütlemiştir.Diğer kavimleri de inançlarına katmaları da tamamen bir aldatmacadır.
Oysa plan saklanmamaktadır.Öyle de olsa gene bu tanrılar hep geride kalmaktadırlar ve insanlığın ürünlerini,insanların etlerini ve kanlarını toplamaktadırlar.
Kuran da bir cümle ile İncil ayetlerini desteklemektedir.
Hicr Suresi:
23-“Gerçek şu ki,DİRİLTEN VE ÖLDÜREN BİZİZ.HEPSİNİN GERİSİNDE BİZ KALIRIZ”
Yeterli bir açıklama değil mi?
Bence yeterli.
TANINMAK DERDİNDE BİR ALLAH
Bütün bunlara rağmen Yahudi tanrısı çocuk gibi,sevilmeyi,sayılmayı bekleyen biridir.Sayılmak derdindedir;İnsanların kendisini saymadığını düşünerek onları yok etmeyi ve cezalandırmayı sürdürdüğünü anlatır.
Hezekyel Bölüm.38: 23 "Böylece büyüklüğümü, kutsallığımı gösterecek, birçok ulusun gözünde kendimi tanıtacağım. O zaman benim RAB olduğumu anlayacaklar."
Hadi,bir güzellik yapıp ibadet ediverin de sevinsin diyesi geliyor insanın.
Mısır inancına göre hazırlanmış bir tespih.İmame yerine Ra'nın "ölümsüzlük Anahtarı-Mısır Haç'ı" var.
Tanrıları bu kadar ruhsal sorunlar içinde olan bu siyonistlerin,kendilerinden sağlıklı bir şey beklemek olası mıdır?
Bu yazıların bir "Tanrı emri" olmadıklarının en açık işaretlerinden birisi de bu cümlelerdir.
Mısır tahtından edilen,adı kayıtlardan silinen mağdur Sina Dağının Osiris rahibi Musa'nın,Mısır Hiyeroglif yazıları ve harfleri ile kaleme aldığı Tevratı ölümünün ardından 800 yıl sonra, Sembolizm,Mısır Kabalası,Musa zamanının sosyal,dinsel,tabiat şartlarını ve anlamlarını bilmeden Tevrat'ı yeniden düzenleyenrahip Ezra'nın ve kavminin içinde bulundukları dışlanmışlık ve yalnızlık duygularını,diğer insanlara karşı olan kin ve intikam hislerini okuyoruz.Tanrı emirlerini değil.Çünkü zaman herkese yaptığı gibi onlara da hiç de kibar davranmamıştır.
Hala başbakanımız gibi "antisemitizm'e" karşı değilmisiniz?
O zaman siz de aldanmış,tabiatın,canlıların ve insanlığın katilisiniz ya da bunu onaylıyorsunuz.
Neyse;
2008 Aralık ayında haberlerde yayınlanan ve bilimsel olduğu söylenen bir açıklamada 2232 yılında "erkeklerin doğmayacaının tespit edildiği" bildirilmişti.Hatırlayanlarınız olacaktı elbet.
Yani, haberin aslı varsa 223 yıl sonra insanlar da yavaş yavaş nesli tükenen dinozorlar gibi tarihe karışacaklardır.
Ben en çok Kürtlerin devlet kurma çabalarına üzülürüm vallahi.:))
Binlerce yıldır durdunuz durdunuz da kıyamet vaktini mi buldunuz? :))
İ.Ö.620'lerde yaşamış Çinli bilge Tao'nun Tao Te King adlı kitabında dediği gibi;
"Dinlere ve putlara tapmayınız.Onlara tapmak var olan başınızın üstüne başka bir baş koymaktır" demektedir.
Hem de öyle bir baş ki,programı,sizin aleyhinize,zenginlerin,feodallerin yararına olan bilgilerle programlanmış bir baş.
Görüldüğü gibi ne İsa,ne Musa ne de İbrahim vardır.Aslında tanrıları ve peygamberleri ile bütün dinler,eski efsanelerden derleme,tüp bebek kavimlerinin "dünyaya hükmetmek için" kendi çıkarlarına,diğer kavimleri kültür emperyalizmi ile eritme ilkesine bağlı kalınarak değiştirilmiş efsanelerden başka bir şey değildir.
Dinler, eskilerin,kendilerinden eski olanlara ait hikayelerini değiştirerek yarattıkları masallardır.İnsanlara istediği an istediği işi yaptırabilecek şekilde feodalitenin yalamalarının şekillendirdiği bu masallar insanlara sadece aşağılanma ve kölelik getirmişlerdir.
Örneğin Yecüc-Mecüc olayındaki gibi;
Kehf Suresi-92. "Sonra yine bir sebebi izledi."
Kuran Kehf Suresşi:93. "Nihayet, iki set arasında ulastı. Setler arasında öyle bir topluluk buldu ki neredeyse söz anlamıyorlardı."
Bu ayet aslında dinlerin nasıl değiştiğine ait açık bir delildir.Çünkü,Zulkarneyn asla Yunanlı Büyük İskender değildi.Tevrat ve İncil'den başlayarak "Zülkarneyn" hep batıdan doğuya "sefer yapmaktadır."
Hatta,Tevrat Danyal-"Dan 10: 20 Bunun üzerine, "Sana neden geldiğimi biliyor musun?" dedi,
"Çok yakında dönüp Pers önderiyle savaşacağım. Ben gidince Grek önderi gelecek." diye yazmışsa da Valerius ve Dıoclatıian sonrası Yunanlı Bizansın yeni din arayışı macerasını ve Hıristiyanlığı nasıl düzenlediklerini yukarıda yazmıştım.
Çünkü,Musa'nın tanrısı insanlar kendisine itaat etmiyor,kendisini yüceltmiyor diye "kıskançlıktan" insanları cezalandırdığını belirtir ama,aslında yapayalnız birisidir.
Üstelik,"Üçkağıtçı Yakup'a güreşte yenildiği gibi,Pers İmparatoruna da esir düşen bir Tanrı;
Tevrat Danyal- 10: 13 "Pers krallığının önderi yirmi bir gün bana karşı durdu.
Sonra baş önderlerden Mikail bana yardıma geldi, çünkü orada,Pers krallarının yanında alıkonulmuştum."
Allah aşkına bu mu taptığımız o tanrı?
Hani,"mer yerde hazır ve nazır,insana şah damarından yakın tanrı nerede?
Çünkü,yukarıdaki ayetin devamında "meleklerinden bile tam olarak yardım" alamamaktadır.
Nerde o "ol" deyince olduruveren tanrı?
Tevrat Danyal 10: 21" Ama önce Gerçek Kitap'ta neler yazıldığını sana bildireceğim. Onlara karşı önderiniz Mikail dışında bana yardım eden kimse yok."
Yani,bunlar,uzaylı bir kavim olmaktan öte bir şey değiller.Şehirlinin köylüyü kandırması gibi bunlar da bizi kandırıp kendilerine taptırıyorlar.Eskiler uyanıp karşı gelmişler ama bu İbrahim,Musa ve ardılları da bu kurnazın oyuncağı olmuşlar.
Yani "şeytan" başka nasıl bir şey olabilir?
Şu Kuran ayetlerini okuyunuz;
Önce gerçek ve adil tanrı ve kavminin gökyüzüne geri döndüklerini okuyalım;
Yunus Suresi:29- "Orada HERKESE DÜNYADA YAPMIŞ OLDUKLARI bildirilir ve gerçek mevlaları olan Allah’a döndürülürler. Uydurdukları ve uydukları putlar onları bırakıp kaçmışlardır."
Şimdi de Şeytanın lanetlenişini ve vaadini okuyalım;
Önce Lanet;
Araf Suresi:
13-"Ve Allah buyurdu;”Cennetten meleklerin içinden in öyleyse.Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir.Çık,çünkü sen aşağılıklardansın."
Şeytanın Vaadi;
16-Şeytan dedi ki;”Şüphesiz,onlara önlerinden,arkalarından sağlarından,sollarından yaklaşacağım.Sen de onlardan bir çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın."
Ona bir de süre verilir;
Hicr Suresi:
36- Şeytan,””Ya Rabbim,bari bana insanlar dirilinceye kadar süre ver.” Dedi.
37- Allah da “ BİZCE BİLİNEN GÜNE KADAR “ dedi
38- “GECİKTİRİLENLERDEN OLACAKSIN” diye buyurdu."
Sizce bu Yahudi tanrısı şeytanın ta kendisi değil mi?
Şimdi de eşgalini okuyalım;
Tevrat Danyal-10: 5 "Gözlerimi kaldırıp bakınca keten giysi giyinmiş, beline Ufaz altınından kemer kuşanmış bir adam gördüm."
Dan 10: 6 "Bedeni sarı yakut gibiydi. Yüzü şimşek gibi parlıyordu."
Gözleri alevli meşalelere benziyordu. Kollarıyla bacakları cilalı tunç gibi parlıyor, sesi büyük bir kalabalığın çıkardığı gürültüyü andırıyordu."
Biraz da Kuran'dan alalım;
Necm Suresi:
5- "O’ na ( peygambere) gücü pek çok olan cebrail öğretti"
6- Üstün akla sahip melektir o.Hemen asıl suretine girip doğruldu."
(Terminatör Arnold sanki-Mutant)
7-O yüksek ufukta idi.
8-Sonra cebrail ona yaklaştı ve indi"
9-Peygambere iki yay aralığı kadar belki daha da yakın oldu. (Yaklaşmaktan çekinme var)
10- Allah o anda kuluna vahy edeceğini etti." (Uzaktan kumandalı robot gibi)
53- Lut kavminin şehirlerini de yere batıran O’dur."
54- "Onları gömdükçe gömdü yere." (Elmalılı Tefsiri)
Sizce bu ayetler arasında benzerlik yok mu?
Takdir artık sizin.
Oysa,Mu Kıtası iddiası çürütülmüş kabul edilmeseydi,ki bence çürütülememiştir.Çünkü,Tevrat ile,Yunan,Sümer,Mısır yazıları İndus-Afganistan-Mısır-Nil havzasını geçememektedir.
Oysa Mu kitabeleri her yeri açıklamakta,her şeye mantıklı bir izahat yapabilmektedir.
Benim kanaatime göre Zulkarneyn Uygur imparatoruydu.Bütün dünya o dönemlerde "Türkçe ve şivelerini" kullanmaktaydı.
Bu günkü Türkçe Cumhuriyet döneminde oluşturulmuş,Fars,Arap,Türk dillerinin yani Osmanlıca'nın harmanı bir dildir.Lütfen karıştırmayalım.
Bütün dillerde ,özellikle Sümer,Tevrat dili İbranice,Yunan,Mısır, Kızılderili dillerinde "Türkçe" kökenli kelimelerin çokluğu da ancak böyle açıklanabilmektedir.
Örneğin Yahuda'nın oğlu olur ve adını "ER" koyar.Tevrat'a göre,bir eve gelin gelen o evden çıkamaz.Er'in ağabeyi ölür ve karısı Tamara'ya kitabın emri olarak "kocalık etmek ve ağabeyi adına nesil üretmek" görevi yüklenmiştir.Er,bu işi sevmez ve menisini yere akıtır.Allah da bundan hoşlanmaz.Çünkü,"ilk doğan" her canlı onundur.Onların beyinlerini,kalplerini yer,kanlarını içer,cinsel ihtiyaçlarında kullanır (Levililer Yahudilerin kurbanlarıdır.Buluşma çadırına bütün vücutlarını traş ederek girerler ve Allah'a hizmet ederler),köle olarak çalıştırır,kurban vermeyen kavimlerle savaştırır.Er'in menisini toprağa akıtması tanrının insanı yaratma mantığına terstir.Bu yüzden Tanrı bu çocuğu sevmez ve kendisi öldürür.Bu olay Tevrat'ın "Yahuda ve Tamara" bölümünde anlatılır.Acaba,Mısırlılardan nefret eden,İranlılardan zılgıt yiyen,onlara esir düşen bu "şeytan tanrı" daha önce de Türklerden mi yedi de kinlendi?
93.Surede geçen "iki set arasındaki dilleri anlaşılmayan topluluk'un "Türkler" olduğuna dair bir istikamet dahi yoktur.
Çünkü 92.ayette olduğu gibi bir olay anlatılıp bitiriliyor ve yeni anlatıma geçerken "yine bir sebebi izledi" gibi cümleyi öncekinden koparan bir ifadeyle yeni bir anlatıma geçmektedir.
Burasının da Hıristiyan,Yahudi,oryantalistlere göre ve Tevrat'ın Yaratılış,Mısırdan Çıkış, Hezekyel ve diğer bölümlerinde de anlatıldığı gibi "Yecüc Mecüc ülkesi" Ham oğlu Kenan'a verilen Filistin Akdeniz sahilinden Zağros dağlarına,Adana-Toroslarından Ürdün'e oradan da Yemen'e kadar uzanmaktadır.En fazla,Yunanistan-Afganistan'a kadar uzatılabilir.
Bu harita da Tevrat ve İncil ayetlerine göre "Devler-Gog'lar,Yecücler" ülkesini gösteren bir haritadır.Magok ülkesi de Kürtlerin bölgesidir.
Bu bölge de zaten Marduk'luların, yani Sümer-Mısır,Hint, Yunan medeniyetlerini kuran işgalci kavmin bölgesidir.Bunlar zaten dünyaya yaerleşmelerine önceden yardımcı oldukları ve dünyada daha eskiden yaşamakta olan kavimlerle bir uyum içinde yaşamaktaydılar.Bu yüzden efsaneleri hep İndus-Nil nehirleri arasında sınırlıdır.
Bu bölge dışındaki bütün yerler Mu kıtasının kolonileriydi. Hatta Mısır,Sümer bile.Bu gün semitik olarak kendilerini adlandırılan bu kavimler de işte yukarıda resimleri ve kutsal kitap ayetleri ile anlatageldiğimiz "Tüp Bebek" Adapa-Adem" soyunun aşağılanmış türleriydiler.
Bu yüzden dilleri de anlaşılmamaktadır.
Bu bölgede "iki set" olan yerleri bulmak zor değildir.
Dünyanın en dağlık bölgeleri zaten bu bölgelerdir.Mesela Filistin'in tarihe şan veren bir "Akabe Geçidi" vardır.
Nurcuların ileri gelenlerinden Kadıköy Mühtüsü Ahmet Mekki Üçışık da "Tam İlmihal" adlı kitabında Zulkarneyn'in "Büyük İskender olmadığını" kendinden önceki İslam bilginlerine dayanarak yazar ve üç tan Zulkarneyn'in olabileceğinden bahseder.
Bu iddiamın aksini kanıtlayacak Kuran ve İncil ayeti de net olarak yoktur.İncil'in zaten eşcinsel tanrısına kadar Mısır'lıYunan'lı-Yahudi olduğunu yazdık durduk.
İran'ı geçen bir Batılı imparatorluğun Büyük İskender dışında başkasına nasip olmadığı tarihi bir gerçektir.Koca Bizansın sınırları doğuda Osmanlı'nın İran sınırlarını asla geçememiştir.
Ama;
Doğudan Batıya uzanan imparatorluklar kurmak doğuluların olağan işlerindendi.
Buyurunuz;
İ.Ö.500 Pers imparatorluğu. İ.Ö.300 İskit-Saka İmparatorluğu (Kıpçaklar)
İS.450 Batı Hun İmparatorluğu (Atilla) İ.S.1200 Selçuk İmparatorluğu.
İ.S.1400-1923 Osmanlı İmparatorluğu
Şu haritalara yıkarıdaki Mu haritasından başlayarak bakıp da halen Zulkarneyn'in "İskender ibnesi" olacağını aklınız kesiyor mu?
Göklere çıkmamızın daha çok uzun yıllara alacağını göz önünde bulundurarak tabiatı,eko dengeyi koruyalım.Bu gezegenden başka evrende başka bir toprağa ayak basacak güçte değiliz.
Çevreyi katledenleri uyaralım ve gerekirse onlarla fikren ve hukuken savaşalım.
İnsan,hayvan,bitki ve her türlü canlıların korunması için çalışalım.Onların da hakları için yasalar yapalım.Evrenin eşit,adil,başka canlıların haklarına saygılı üyeleri olmaya çalışalım.