Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Temmuz 2014 Çarşamba

KESER SAP ÇABUK DÖNDÜ

  

KESER SAP ÇABUK DÖNDÜ


2007 Kasım ve Aralık aylarında terör örgütünün yaptığı art arda Dağlıca baskınlarıyla verilen şehitlerin ardından kopan Ordu-AKP kıyametinin ardından başbakan RE.T.E (RITE ) hemen bir Amerika gezisi yapmış,ardından gelen 2008  yılı da Ergenekon operasyonlarını getirmişti.
Emniyet müdürü veya P.memuru bu yapılan
kendi mesleğine saygısızlıktır.

Kavganın özü, AB-D ve Derin NATO’ nun yıllardır ifşa ettiği malum 21. yüzyılın B.O.P ve Kuzey Afrika projesine göre Orta doğu ve Afrika kıtalarının yeniden şekillendirilmesi, değişen şartlara göre egemen güçlerin çıkarlarının belirlenmesi projesine göre ülkemizin de toprak kaybına uğraması nedeniyle AB-D karşıtı olan ordu ve sivil yapılanma ile bu projenin memuru olan AKPKK-Fetullah Gülen cemaatinin çekişmesiydi.

Sonuç, yıllardır milleti darbelerle korkutan ordunun komuta kademesinin şimdi ABD karşıtı olmasıyla, halkın bilinçaltına yerleşmiş CUNTACI AMERİKANCI ORDU korkusu, her türlü darbeye karşı muhalefeti arttırdı.

Ordu da ABD’den de destek olmayınca, halkın da endişelerini dikkate aldı ve kuzu kuzu Silivri'ye gitti.

Ama onların ne tutuklanmalarına sebep olan delillerin yaratılması,  ne ABD’nin soğuk savaş yıllarında solculara, sömürgelerinde kendilerine karşı direnenlere yaptığı Er George Operasyonu adını verdikleri, sabaha karşı yaptıkları insanlık dışı tutuklamalara, ne de tutuklananlara atılı suçlara ait olduğu iddia edilen çuvallar, kamyonlar dolusu belgelere kimse itimat etmedi.

Ordunun tüm idare kadrosu resmen sahte belgelerle, iftiralarla içeri atıldı. Ve 2014 yılına kadar insanlık dışı bir anlayışla hapsedildiler,ailelerinden ülkenin geleceğine uzanan adaletsiz mağduriyetlerle etkisi asırlarca sürecek bir perişanlık yaşandı.

Orduyu sahte belgelerle, uydurma delil ve iftiralarla, ABD elçiliğinden, C.İA masalarından  alınan emirnamelerle ordunun açık- gizli bütün birikimleri ifşa edildi, devletin hiçbir haysiyeti bırakılmadı.

Genelkurmay başkanı bile teröristlerin gizli tanıklığıyla terörist başı olarak tutuklanıp içeri atıldı.
Bu dünya tarihinde belki bir ilkti. Ama oldu işte.

Yıllar geçti, insanlar Silivri Koloni hapishanesi önünde yıllarca çadırlarda yatılı protesto eylemleri yaptılar derken, AB-D mahkemelerinden ve bizim Anayasa mahkemesinden çıkan bazı kararların ardından ufak ufak salıvermeler başladı.

Birden bir operasyon haberi bütün milleti şaşkınlığa boğdu. 17 ve 25 Aralık 2013 günlerinde başbakanın çok sevdiği dört bakanı, oğulları başbakanın oğlunun da içinde bulunduğu bir hırsızlık, kaçakçılık, nüfuz ticareti tahkikatı fışkırıverdi.

Başbakanın sabahın köründe oğluna evdeki paraları başka yerlere kaçırması için talimat verirken konuyu anlatmakta çektiği sıkıntıların yer aldığı bir kokuşmuşluğun ses kayıtları görsel, yazılı ve sosyal medyayı çalkalayıverdi.

Başbakan ne yapacağını şaşırdı, ardından bakanları istifa ettirdi, ama kendi etmedi. Birisi, “ben suçsuzum, sen imzala dedin ben de imzaladım” deyip kesip attıysa da sonra gene "hırsız hırsıza" kardeş oldular.

Ha bu olaydan bir de ekonomi kahramanı çıktı. 
Meğer ekonomimiz batmış da,Rıza Sarraf adlı uyuşturucu, altın,silah kaçakçısı mıdır nedir 30’lu yaşlarda İran Yahudi'si sanılan bir genç bizim ticaret açığımızın %15’ini kapatıyormuş meğer. Ekonomi ustası başbakanın ustalığı da meğer uyuşturucu, Suriye'li teröristlere silah, altın kaçakçılığı yapan Rıza Saarraf ile bu gencin İran'lı ortagı Bebek mi Babek mi nedir bu adama bağlıymış.
Ne kahramanlık ama (!)
Hem hırsız, hem kaçakçı, hem kumpasçı ekonomiye dayalı bir AKP hükumeti.
Artık kahramanlık terimi de bunlar yüzünden ağlamaya başladı.

Malum bu yolsuzluk tahkikatının başlamasına sebep de bu Rıza mı “iki ayaklı buza” mı dır neyse onun Kapıkule gümrükte yakalanan TIR’ında yakalanan "238 kg". eroin ile “6”altı ton beyan edilmesine rağmen “3,5” üç buçuk ton altın bulunmasının yarattığı çelişkiyi soruşturan savcılık iz süre süre bir yılda iş bilir başbakanımız, bakanları ve babalarının nüfuzlarıyla, ticari deha kesilmiş yavrucuklarına ulaşıvermiş. Kayıp "1,5" bir buçuk ton altında başbakanın himayelerinde miymiş neymiş?

Adaletin uzun kolu Polis de kapılarına dayanınca başbakan bunu kendisine darbe saydı ve hemen tedbirlerini aldı. Meğer o tahkikatı yürüten savcısından polisine orduyu içeri atmak için C.I.A’dan aldıkları taktiklerle sahte deliller üreterek devleti dumura uğratan Fethullah Gülen’in tarikatına bağlı polis ve yargı mercileri değiller miymiş.?

O gün bu gündür, yeni adlarıyla “Paralel Yapılanma” dedikleri bu 35 yıllık çeteyi temizleme savaşı sürmektedir. On bim kadar polis, hakim, savcı ve niceleri sürüldüler, açığa alındılar, tutuklandılar v.s.
Yürütülen davaların tahkikatları da başçalanın tayin ettiği sadık, adil (!) memurlarca üstlenildi, ne olur ne olmaz diye "önceki tahkikat dosyalarının imha edilmesi için emirler de artlarından gönderildi.

Her ne kadar başbakanımız (!) bu zatları "paralel yapı, kendi saltanatını yıkmaya çalışan sivil darbeci cemaatçılar" olarak tanımlayıp üstlerine gitse de bu operasyonlarla ortaya çıkan ses kayıtlarından yazılı-görsel belgelere kadar kamuoyuna ve yargı mercilerine açıkladıkları deliller bal gibi "gerçekti" ve başbakanın adını "başçalan" olarak değiştirmeye de, hırsızlığını tescillemeye de yetti.

İşte son üç günde hükumetin bu mücadelesi, “hırsızlığı tescillenmiş” başbakanın, yandaşı olan bir haber kanalında “temizlik sürecek”gibi bir lafından iki saat sonra başlamış, tespit edilen 115 emniyet teşkilatı mensubundan 105’i kelepçelenerek “başbakanın adaletinin(!) güçlü kollarına teslim edilmiştir.

Hırsızlığını tescilleyen savcıları, yargıçları, polisleri yakalatan,içeri atan bir başbakan/başçalan AKPKK hükumeti.

Polisin polisi tutukladığı, “devlet içinde derin yapılanma”adını verip, yılların polislerini kelepçeleyip basın aracılığıyla rezil ettiği günlere geliverdik.

Hırsız polisi, savcıyı, hakimi içeri attı, hırsızın emrini yerine getiren polis, savcı, hakimler de hırsızın ardında selam durdu.
Adalet ben çocuk iken Karaköy "5" numarada derlerdi de şaşardım. Şaşmam boşa değilmiş, adalet bu gün hırsızlığıyla, yağmacılığıyla, teröre destekçiliğiyle, ırki ve dini kökencilik güden AKPKK ortak hükümetiymiş meğer.
Karaköydeki ise, o da varsa, gariban bir fahişedir kendinden başkasına zararı yoktur.
Ama  bu fahişeler...?

Ben, polis meslektaşlarıma daima adaleti önde tutmalarını, dün emir alıp, arzu hal ettiğiniz, selamlaştığınız amir ve meslektaşlarınızı "siyasi iktidarlar, siyasi tarikatlar istiyor diye ellerini arkalarından kelepçelemek, araba içine iterek sokmak, terbiyesizce davranışlarda bulunmak, aşağılamak gibi, geçmişte Ergenekon davasından tutuklanan asker ve sivilllere yapıldığı gibi yapılmamasını rica ederim. Aynı durumda size nasıl davranılmasını istiyorsanız siz de onlara öyle davranın. Önce kendiniz kazanırsınız, sonra teşkilatımız hürmet gören bir teşkilat olur bu da her şekilde size de çevrenize de yansır. 

Unutmayalım ki bu gün tutukladıklarınız, sekiz ay öncesine kadar ülkenin en kahraman(!) kişileriydiler. Sizler de onlar gibi olmayın. Biz polisiz, işimizi yasalar belirlemiştir. Birtakım siyasiler, siyasi hedef güden din bezirganları istiyor diye ne teşkilatımızı ne orduyu ne de halkımızı kendimize düşman etmeyiz. Etmememiz gerekir.

Keser döndü sap döndü, dün, “Ben bu davanın savcısıyım” diyen ve bu iftiracı, kumpasçı memurlarını “milli kahraman” ilan eden başbakan, 2015 seçimlerinde sürpriz bir iktidar kaybı halinde başına gelebilecekleri hesapladığından, dünkü "suç ortaklarını" bu gün onları düşman ilan etmiş, langur lungur tutuk evlerine doldurmuştur. Bu büyükbaşların her zaman "önlem amaçlı" uyguladıkları bir taktiktir.

O zamanlar yazdığım yazılarımda, “bu Ergenekon adı verilen davanın inandırıcı olmadığını, delil toplama yönteminin ABD adalet sistemine  göre olduğuna kadar örnekler vermiş ve meslektaşlarıma da şu tecrübemi hatırlatmıştım;

Devlet memurlarının görevleri Devlet Memurları Kanunu ile belirlenmiştir. Devlet memuru olan Polis Teşkilatının da görevleri “PVSK”olarak da bilinen Polis ve Selahiyet Kanunu, CMUK,Ceza Mahkemeleri Usulu Kanunu gibi kanunlarca düzenlenmiştir.

Siz siz olun, ‘gelip geçici olan” siyasi iktidarların,siyasi hevesler kovalayan cemaatlerin üyesi,mensubu dahi olsanız yasalarla belirlenen görevinizin dışına çıkmayınız. Siyasilerin çıkarları anlık değişkenlik gösterir ve her siyasi, harcanacağını anladığı anda ilk önce , suç ortaklarını tasfiye eder, ortadan kaldırır ki, o zaman siz ortada kalırsınız,ailece ve devlet, milletçe perişanlık çekeriz.

Aradan geçen altı yılda keser döndü, sap döndü, hesap döndü ve o meslektaşlarım şimdi, başkalarına yaptıklarının hesabını vermek zorunda kalıverdiler.
Ergenekoncuların da tamamıyla masum olmadıklarını ama devlet olmanın gereği, onlara da “adaletli, hukuka uygun muamele edilmesini istediğim gibi gene bu kumpasçılara da aynı şekilde “adalet, hukuk terazisinden”şaşılmadan muamele edilmesinin gereğine inanıyorum.

Hukuk her zaman herkese lazım olur. Hukuk ilkeleri,yeryüzünde tanrıyı temsil eden “devletin ululuğuna benzer. Ama siyasilerin insani zaaflarının doğuracağı kin, öç, kıskançlık, güç hırsları uğruna “hukuki değerler” harcanmayacak kadar kutsaldır.

Devleti idare eden siyasiler, halkını muhaliflerinin kendilerine kızmalarına bazen sınırı aşan ifadelerle sataşmalarına da sabretmek, duyarsız kalmak zorundadırlar. Çünkü, bulundukları yer, “kusurlu insanların” değil, kusursuz ilahi varlığın temsili makamıdır”.
Nasıl ki, kendisine karşı gelen dinsizlere “sopasıyla vurmayan bir tanrı” var ise , devlet adamı da öyle olmalıdır.

Bu olaylar da birilerine ders olur da bir daha sayılan hataları tekrar yaşamazlar umarım.

Ülkemizin daha ileri, daha adaletli, daha barışçı, daha saygın günlere kavuşması dileğimle.

Takdir okuyanlarındır.

Alaeddin Yavuz
keykubat /
adilyargic/
adilyargicc

CUMHURİYETİN HABERİNE GÖRE, AŞAĞIDAKİLER DOĞRUYSA CEMAAT OPERASYONU "SEÇİM ÖNCESİ GÖZ BOYAMADAN BAŞKA ŞEY DEĞİLDİR.
OKUYUNUZ;


Gözaltındaki polislere sorulamayacak 34 soru

CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün cemaate yönelik operasyonda gözaltına alınan polislere sorulamayacak soruları sıraladı.

CHP'li Hüseyin Aygün, Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanmasından, dönemin Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in Ergenekon davasına dahil edilmesine kadar birçok soruyu gündeme getirdi. Sahte CD'leri de hatırlatan Aygün'ün gözaltındaki polislere sorulamacağını söylediği 34 sorusu:

1) Hrant Dink'in öldürülmesinde rolünüz nedir?
2) Cumhuriyet gazetesine bomba atılması ve Danıştay baskınını nasıl örgütlediniz?
3) Zirve Cinayetleri, Rahip Santoro'nun katli, McDonalds'a atılan bombayı nasıl ve kimlerle planladınız?
4) Erhan Tuncel ve diğer provokatörleri nasıl elde edip kullandınız?
5) Gazeteci Ahmet Şık'ın 'yayınlanmadan el konulan kitabı'nı virüs olarak bilgisayara nasıl ve kimlerle yerleştirdiniz?
6) Gazeteci Nedim Şener'i Ergenekon'a dahil etme dijital hokus-pokusunu nasıl ve kimlerle yaptınız?
7) Yazar Soner Yalçın'ın bilgisayarına sahte dosyayı nasıl ve kimlerle yerleştirdiniz?
8) Teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin cep telefonuna 'sehven yükleme'yi nasıl ve kimlerle yaptınız? 9) Ergenekon'a dahil ettiğiniz için intihar eden Ali Tatar'ı 'Alevi olduğu' için hedef almanızda stratejiniz neydi?
10) Poyrazköy, Askeri Casusluk ve Amirallere Suikast davalarında sahte delilleri nasıl ve kimlerle oluşturdunuz?
11) Bu davalarda 'Alevi subayları' özel olarak hedef almanızda talimatı kimden aldınız?
12) Ergenekon davasını kimler masa başında oluşturdu?
13) Dış bağlantılarınız nelerdir?
14) Balyoz davasında sahte CD'leri ve özellikle 5 Nolu CD'yi kimler, nerde, nasıl hazırladı?
15) Bu ünlü 5 Nolu CD'yi Donanmaya hangi askerler yerleştirdi?
16) Sahte CD'lere 'içeriden' bilgi taşıyan askerler kimlerdir?
17) Ergenekon davasına Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'i hangi plana göre, kimlerin talimatıyla dahil ettiniz?
18) Cumhuriyet tarihinde bir ilk olan başsavcılığın makamını basma eyleminin talimatını kimden aldınız?
19) Erzincan 2. Ordu Komutanı Saldıray Berk'i 'Alevi köylerine yardım etmek' gibi TCK'da olmayan bir 'suçtan' hedef gösterme ve 15 yıl isteğiyle yargılama planınız nedir?
20) Amacınız Erzincan ve çevresindeki Alevi nüfusa gözdağı vermek ve 'Alevi-Sünni çatışması' çıkarmak mıydı?
21) Ergenekon davalarında 'gizli tanıkları' nasıl buldunuz?
22) Bu 'tanıklara' ne kadar para ödediniz?
23) Poyrazköz kazılarında bulunan 'mühimmatı' oraya hangi polis veya askerler yerleştirdi?
24) Taraf gazetesini kimler ve hangi parayla kurdu?
25) Bu gazeteyi yöneten Ahmet Altan ve Yasemin Çongar ile bir irtibatınız var mıydı?
26) Mehmet Baransu adlı 'gazeteciye' kimler 'bavulu' hazırlayıp verdi?
27) Başbakan Erdoğan ile ilişkileriniz nedir?
28) Zekeriya Öz, Ali Haydar ve diğer Ergenekon savcılarıyla ilişkileriniz nedir?
29) 'AK Ordu' kurma planı nedir?
30) Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra Fetullah Gülenden de emir aldınız mı?
31) Fetullah Gülen'in hedefi nedir?
32) Fetullah Gülen bu operasyonlarda neleri amaçlamıştır?
33) Türkiye ordusuna karşı bundan sonra hangi komplolar dizayn edilecektir?
34) AKP-F Tipi Cemaat ortaklığının şantaj, komplo, sahte delil üretme kumpas dava mekanizmasında hangi gazeteciler, milletvekilleri ve bürokratlar görev almaktaydı?

Haberin linki;

19 Temmuz 2014 Cumartesi

FİLİSTİN'E SALDIRAN MI SALDIRMASINA ZEMİN HAZIRLAYAN MI SUÇLU?



FİLİSTİN'E SALDIRAN MI SALDIRMASINA ZEMİN HAZIRLAYAN MI SUÇLU?

Filistin'e saldıran İsrail'e düşman mı diyorsunuz?

Başbakanın kızı İsrail protestosundayken, oğlu Burak gemileriyle İsrail limanlarından mal taşıyor.


Mısır, Amerika, Filistin-İsrail çatışmasını durduruyor, İsrail on gün ateşkes ilan ediyor.
Bakıyoruz Tayyip'İn yandaşı Hamas'ın başı konuşuyor;

İsrail dursa da biz saldıracağız. Türkiye "dur" demedikçe, hami olarak tanınmadıkça biz İsrail'e saldıracağız."

Bu gün Arabistan ve Mısır açıklama yaptılar. Katar ve Türkiye Hamas'ı saldırtıyor, barışı engelliyor...." diye.
Sonra gelsin, plajda oynarken düşen bombanın parçaladığı çocukla görüntüleri, falan.

Asıl düşman başımıza tayin ettikleri bizden görünen memurlarıdır. Onlar ihanet etmeseler bunlar asla olmazdı.Önce içimizdekiler kahrolsun demeyi öğrenmeliyiz.

Birisi kendi halkını İsrail'e kırdırmaktan çekinmeyen bir "Halk önderi (!')" diğeri de ülkemizde ihale, makarna, iş güç vaadiyle bağladığı seçmenlerin hatırına, nüfus ticaretiyle stokladığı paraların hatırına hükumette kalmayı başaran, hiç bir komşu ülkeye bile gidemeyen, bütün Müslüman ülkelerin nefretini kazanmışa ama yüzsüzlükten kendisini "Dünya Lideri (!)" tanıtan bir siyasi.
Takdir sizindir.

Alaeddin Yavuz
keykubat /
adilyargic/
adilyargicc

4 Temmuz 2014 Cuma

HER ŞEY ROLLERİ GERÇEK OLAN BİR TİYATROYDU!


HER ŞEY ROLLERİ GERÇEK OLAN BİR TİYATROYDU!


Hasta yatağında Ata'ya 10 Kasım 1938 darbesi altı ay sonra devlet İngiliz mandası oldu.
1939'dan itibaren II.Dünya savaşına İngiltere istemediği için girmedik.

1946'da İngiltere'nin isteği ile İsmet paşa Pembe Köşk Şikesini Celal Bayar ile imzaladı. CHP devlet idaresini İngilizlerin sadık hizmetkarı Yezidi Kürtleri, Süryani, Gregoryen Ermeni ve Süryani Gürcülere devretti. Sabetayist/Rafizi Ermeniler muhalefete geçti.

1960 darbesi vat edilen krediyi vermeyen ABD'ye karşı SSCB'ye yanaşan, sekiz yıldır da Kıbrıs tuzağına düşmeyen Menderes'e karşı yapıldı.

1971 Muhtırası ABD'nin Türkiye'yi "savunulacak I. Derece Ülke" konumundan çıkartıp, çöpe atan son NATO savunma projesine tepki olarak "sol ve ABD karşıtlığını örgütleyen İsmet paşayı bitirmek için verildi. İsmet paşa çekilir çekilmez İngilizci Erbakan ile Ecevit Kıbrıs tuzağına düştüler. Yok yere insanımız öldü ve bu gün de Kıbrıs'ı bırakın Türkiye Cumhuriyeti resmen tasfiye edilmektedir.

Sağ-sol kavgaları, "emperyalizm karşıtı milli eğitimle" yetişmiş o zamanın gençliğini tüketmek için çıkartıldı, çiçeklerimiz kopartıldı. 1991 sonrası çökecek SSCB'den sonra bölgede emperyalizme gönüllü maşalık, jandarmalık edecek "işbirlikçi yapılanmayı" iktidara taşımak için de ardından 1980 darbesi yapıldı yine vatanseverlere kıyıldı, Din adına 1950'de iktidar edilen kesim daha da güçlendirilerek tekrar başa getirildi. ASALA iptal edildi, PKK'ya teslim edildi.

Amerika'nın sadık köpeği Süryani Çemişkezek Rum'u Kenan Evren II. İnönü olarak ölünceye kadar devletin başına getirildi, AKP'ye kadar bütün siyasiler, bürokratlar, generaller önce ondan izin aldılar sonra ABD'ye kendilerini onaylatıp göreve başladılar. Şimdi durum ortada.

Devletin tasfiyesini yapacak günümüz hükumetine zemin hazırlamak için özellikle 1996’da terör örgütüne büyük darbelerin indirilmesini takiben ordu gözden düşürüldü, teröre karşı büyük başarı gösteren polis özel harekat dağıtıldı, vatansever çizgi izleyen hükumetler ve devlet adamları dış ekonomik kriz, siyasi baskılar, içeriden tehditlerle yıldırıldılar, yakınlarının, çalışma arkadaşlarının hatalarıyla gözden düşürüldüler.

Böylece halk, dış güçlerin yıldızını parlattığığı AKP hükumetine gözü kapalı teslim oldu. Bu hükumet, sıfır terörle aldığı devleti bölünme aşamasına getirdi ve ilgili bütün yasaları çıkartı.

Terör örgütü geçmişte kendisine zarar vermiş ne kadar korucu, asker, polis, siyasi, esnaf ve öteki halk kesimlerinden insan varsa kimisini açıktan kimini de kazaya getirerek uluorta öldürürken hükumet sessizlikle seyretmektedir.

Emperyalizm, 1943 yılında Adana Yenice tren garında bir vagonda İsmet paşaya "Mustafa öldü. Artık şu Kürdistan'ı kuruver" sözüne, İsmet paşa "Kürtler dağlı, eşkiya millettir, en az Türklerin arasında 80 YIL DAHA EĞİTİLMELERİ ŞARTTIR" demesi üzerine, Kürtler 1950'den itibaren batıya göçe,1960'ta Avrupa ülkelerine işçi olarak alınmaya başlandılar. Bu ülkemize önce sağ-sol olayları; "köktendincilik" ardından da "Kürtçülük" olarak geri döndü.

Bu gün de bölünmenin yasalaştırıldığı zamanda iç savaşı körüklemek, bütün halkları birbirine kırdırmak için de Türkçülük olarak bize geri dönmüştür.

Bütün AB karşıtlığına rağmen, başımızdaki memurlarının aşırı köktendinci ve faşistlikleri yüzünden sadece "AB İnsan Hakları şartnamesi" babında hükumetlere baskı yapmalarını sağlamak için AB üyeliğine razı olanlarımıza bakılırsa bu ülkenin her saniye kafasına balyoz indiren batıya " sensiz olmuyor" diyen muhtaçlığı gerçekten trajedidir.

İktidarından muhalefetine tümü, Atatürk ve rejimini yıkmaya yemin etmiş dünün isyancılarının soylarından seçilmiş batılıların tayin ettiği işbirlikçi, intikamcı, ırkçı, köktendinci memurları olmasına rağmen hala, seçimlerde oy kullanmaktan, yok Süryani Tayyip'in düşürülmesi uğruna öteki yamama Tayyip Ekmelettin'i oylama çabalarına katılanların akıllarını başlarına alması, ve Alman faşistlerinin, karşıtlarını evlerinden tek tek topladığı günlere gelinmeden bir şeyler yapılması için toplanmaya karar vermeleri gerekir.

SEVGİLİ HALKIM, KAZIK DEĞİL DİKİLİTAŞ, MABADIMIZDAN GİRMİŞ AĞZIMIZDAN ÇIKMIŞ, BİZ KAİDENİN DİBİNE DOĞRU KAYMAYA BAŞLAMIŞIZ.

BUNA RAĞMEN AYMIYORSANIZ TOPUMUZ YAKINDA BAŞIMIZA GELECEKLERİ HAK ETMİŞ OLACAĞIZ.

AYNEN İSRA SURESİ 16. AYETTE DEDİĞİ GİBİ, ŞIMARIK GÜÇLERİN PEŞİNE TAKILMIŞ, DÜNYA MALIYLA AVUNAN, HEPİMİZ HELAK OLMAYI HAK ETMİŞ,SAPKINLARI OLMUŞUZ. İŞTE AYET;

"İSRA 16-Biz, bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz."(Diyanet meali)

Dilden anlayana dilden, dinden anlayana dinden örneklerle halimizi, pürmelalimizi anlatmaya çalıştım. Gerisi anlaması gereken topluma kalmıştır.
11 Kasım 1939'dan beri her şey rolleri gerçek olan bir tiyatroydu ve artık o senaryo oynandı, bitti.