EMEKÇİSİNDEN ARİSTOKRATINA ŞEREFSİZLİKLER ve SONUÇLARI
Kamu hizmeti gören kurum ve kuruluşlardan tutun da özel,
tüzel kişiliğe sahip bütün işkollarında çalışan kişilere memurundan işçisine
emekleriyle geçindikleri için emekçi denir.
Bu insanların haklarını korumak için yaptıkları her türlü
direniş bu grubun parçası olan bizler tarafından da haklı olarak
yorumlanmaktadır.
|
İşte hükumetinden memuruna adam kayırmacılık örneği |
Ancak bu kişiler arasında da çürük meyve sayısı hiç de az
değildir. Çalıştıkları kurumları kendilerine birer iş yeri haline getirme gibi
alışkanlıkları da vardır.
İşte bunlar çürük meyvelerdir.
Size bir örnek vereyim, 2003 yılında Şubat ayında evimi
sattım ve emekli ikramiyemi de ekleyip kendime başka muhitten daha geniş bir ev
aldım. Evin bütün yapılması gereken ödemeleri de o satış esnasında yapılmış,
tapu devri resmi olarak yapılmış, evi alan tapusunu da almıştı.
2010 yılında Kartal/Maltepe belediyesinden bana sattığım
evin vergi borcu geldi. Gittim, evi alan vatandaş o tarihe kadar vergilerini
düzenli ödemiş o yılın vergisini ödememiş veya sonunda ödenmemiş görünüyor.
Memura elbette çıkıştım benim ne alakam var adam evinde git
al vergini diye. Laf söyle laf öğren. Neymiş efendim evin satışını belediyeye
bildirmemişim. O zamanlar satış devir işlerinden Mal Müdürlüğü sorumluydu.
Belediyelerin
emlak vergilerini toplaması hakkındaki yasa yeni çıktığından, belediyeler daha
teşkilatlarını bile kuramamıştı. Belki de bildirmişimdir. Üzerinden yedi tam
yıl geçmiş bir olayı nereden hatırlayayım. Neyse bir de tuttuk mal
müdürlüğünden evin satış işlem kaydını alıp ev belediyeye de getirmemi de
istediler. Hadi yapalım deyip yaptık. Bir de benden vergiyi istemez mi memur
çıldırdım.
Verdim veriştirdim.
Memure hanımda utanma arlanma yok. Ne hakla satılmış bir evin vergisini
benden istediğini sorduğumda mal müdürlüğünden aldığım belgeyi de vermeme
rağmen bu şerefsizce davranış çok ağrıma gitti. Mal müdürlüğündeki memur
belgeyi verirken, kayıtlarına baktığında, biz bu satış işlemini belediyeye
resmen bildirdik, bakın tarihi de bu diye bana vermişti. Düşünün bütün bunlara
rağmen göz göre göre benden sahibi olmadığım evin vergisini istiyor.
Bu memur, çıkar kollayan, vatandaşın zaafından para tahsil
eden bir şerefsizden başkası değildir. Hiçbir memur da amirinin bilgisi olmadan
böyle bir iş yapamaz. Bu da kurumların çürümüşlüğüdür.
Bu insanlara “emekçi” nasıl diyebiliriz. Bu kan emekçi
değil, devletin kurumunu dükkanı haline getirmiş emici şerefsiz bir asalaktır.
Bu gün bir başka olay da oldu. Yaklaşık üç yıl önce
kapattığım sabit ev telefonumun borcu olduğu iddiasıyla “Gelin tatlıya
bağlayalım” diye bir mesaj aldım.
Yahu, ben bunu
“sabit ücreti protesto” kapsamında kapatmış,
zaten bütün faturalarını her ay tıkır tıkır ödediğimden borcu yoktu. Kapatma
ile ilgili çıkarılan fuzuli işlemlerden doğan ve son çıkacak olan faturanın da
kesimini yaptırıp peşin olarak ödemiştim.
Şimdi tutturmuşlar “Gelin tatlıya bağlayalım!”
Hay senin gibi emekçinin anasını avradını…!
|
Telekomdan alacaklı emekçiler de
"Gelin Tatlıya Bağlayalım!"
Direnişi yapıyorlarmış.
Alamadıkları maaşlarını
telefonunu kapatmış borcunu ödemiş
vatandaşlara seneler sonra
fatura çıkartarak mı çıkartıyorlar acaba? |
Ulan şerefsiz aradan kaç yıl geçmiş sen hangi borcu bana nasıl dayatıyorsun? Orospu çocuğu, kan emici it oğlu it, kadınsan eğer şerefsiz
hırsız, halk düşmanı fahişesin sen. Senden emekçi mi olur?
Onursuz yaratık!
Bence her ikisi de suçlu..
Böyle emekçi mi olur? Bunlar apaçık hırsız ve
soygunculardır.
Allah bu millete sabır versin. Bu yolla kim kaç kişiyi
soydular ve soymayı sürdürmektedirler. Bunları denetleyen yok mu bu ülkede?
Hükümet dokuzuncu yılına geldi, para 15 kat değer kaybetti,
elektrik faturalarına “sayaç okuma
ücreti” gibi sapık ücretler yansıtılmaya başlandı, benzin bir liradan dört
buçuk liraya fırladı, eski parayla dört buçuk milyon lira. Emekli memurlar
unutuldu, açıkça emekli memur düşmanlığı yapıldı. İnternetinden telefonuna,
elektrikten suya dünyanın en fazla ücret ödeyen milleti olduk. Bu faturaların neredeyse
%90’ı vergilerden oluşmaktadır.
Depremler canları alırken hırsız müteahhitlere, yardım
yağmacılarına dokunulmadı. Çünkü arkasından hükümetler ve siyasetçiler çıkar.
Depremler bölgeden tekrar batıya Kürt göçünü başlattı.
Bölgenin Yahudi ve Ermenilere teslimi için boşaltıldığı kanısı bende
uyanmıştır. Kürtler bu işbirlikçilerinden hava alacak gibi görünmektedir.
Çanakkale merkezli deprem beklentisi dedikodularını haklı
çıkarırcasına Balıkesir Erdek’te deniz 50.m. kadar çekildi. Acaba batı
Anadolu’da mı içe doğru bir deprem göçüyle boşaltılmak istenmektedir? Sorusunu
sormadan edemiyorum. Malum, deprem yapan ve “12” ülkede bulunan H.A.A.R.B
cihazlarından birisi de Tacikistan’dadır. Van depreminden bir gün önce dış
işleri bakanı A. Davutoğlu Türkmenistan’a gitmişti. Acaba “ucuza deprem işi” mi
görüşüldü?
İnternet medyasında Türkiye’ye tektonik saldırı yapıldığına
dair videolar dolaşıp durmaktadır. Birisinin linki benim bloğumda da vardır.
Açıkça din istismarıyla milletin bağışlarını televizyon
kurmaktan AKP’yi iktidar etmeye uzanan Deniz feneri yolsuzluklarının ve nice
Nur cemaati yolsuzluklarının üstü örtüldü.
Halkın bunlara güvenerek yaptığı bağışlar “göz boyama”
babından dağıtılırken bile, sadece “Nur Cemaati mensupları” gözetildi. Başka
fakirler bundan yararlandırılmadı.
Ülke halkı eskiden memleketini sorardı, artık birbirine
soyunu sopunu sormaya başladı, etnik milliyetçilik ve terör azdırıldı. Apartman
kiliselerinden eşcinsel derneklere Üniversitelerden başlanılarak hız verildi.
Cinsel sapıklık özendirildi.
Böyle şerefsiz,
onursuz, kişiliğini yitirmiş güruhtan ibaret bir millet için aslında ne yazmak
ne de konuşmaya gerek vardır. Zaten yakında belanın büyüğü geliyor.
|
İki yüzyıldır İngilizlerle işbirliğinde olanlar
sonunda muratlarına erdiler. Şampanyacı İmam! |
Haçlı AB-D NATO ordusu haline getirilmiş ordumuz, 1900’lerin
Amerikan-İngiliz Muhipler Cemiyetleri (
İngiliz
Sevenler Dernekleri), Kürt Teali (İlerleme) Cemiyeti, Pontus Rum Cemiyeti
ve bilmem nice işbirlikçi, Osmanlı’yı ve Müslüman dünyasını arkadan
hançerleyen, Atatürk’ün devrimlerini engellemek için emperyalizmin silah ve
parasıyla isyan eden ve on beş yıllık Atatürk döneminde yaklaşık bir milyon
insanımızın kanına giren, teslimiyetçi, Siyonist, mason, Haham, Yezidi Köçeği,
Papaz imamlardan kurulu DP ve son temsilcisi AKP’nin siyasetlerinin sonucu olan
belalar belki yıl başından önce gelecek gibi görünmektedir.
Siyonist (Yahudi-Grek kökenli
Araplar) İşbirlikçilerden oluşan Arap Ülkeleri Birliği Suriye’ye bu akşama
kadar süre tanıdığını açıkladı. Dün Fransa Suriye’ye “insani hava koridoru”
adında bir kısıtlama, mahrumiyet, kuşatma kaderi biçmekte anlaştığını bildirdi.
Rusya üç aydır Akdeniz’de savaş gemilerini periyodik olarak
dolaştırmaktadır. Malatya Kürecik’e kurulacak füze radarlarını hedefleri içine
aldığı dün Medvedev tarafından açıklandı.
Bu yüzden, belki Aralık ayı içinde Suriye ve İran üzerine
saldırılar başlayabilir. Ve gökten bu milletin başına her türlü pislik yağmaya
başlayabilir.
Bu teslimiyetçi iktidarları bu millet getirdi. Başta Kenan
Evren ve dönemindeki hükümetler ile bütün iktidar ve muhalefet bu teslimiyet
projesine her türlü destek verdi.
Şimdi Yaşar Nuri Öztürk hocanın Kuran’dan verdiği örneklerde
geçtiği gibi, “yoldan çıkan kavimlerin üstüne gökten pislik yağdırırız” ayeti
böylece Somali, Libya, Afganistan, Irak’ta olduğu gibi bizim de dahil
olacağımız şekilde gerçekleşecek gibi görünmektedir.
Ahlaki değerlerini
yitirmiş, maaşını beğenmeyip yaptığı hizmet işinden haksız kazanç elde etmeyi,
bunu yaparken de halkı haksız şekilde soymayı ilke edinmiş bir milletin kaderi
başka türlü olamaz.
Bu gün, kamu, tüzel, özel hangi kuruma gitseniz her yerde
türbanlı hanımlar, ağzından “Allah” adını düşürmeyen görevliler, memurlarla
karşılaşırsınız. Görünüş itibarıyla herkes i dini kaideleri iyi uygulayan,
dürüst, adil görünürler ve öyle de konuşurlar. Öyleyse benim daha yazamadığım
ve basına yansıyanından yansımayanına bunca şerefsizliği kimler yapıyor?
İşte böyle sahte dindarlar, din tüccarları ve hırsızlar için
Kuran ne diyor?
Maun Suresi
107 - Maun
1. Gördün mü o, dini yalan sayanı?
2. İşte odur yetimi itip kakan;
3. Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
4. Vay haline o namaz kılanların/dua edenlerin
ki,
5. Namazlarından/dualarından
gaflet içindedir onlar!
6. Riyaya
sapandır onlar/gösteriş
yaparlar.
7. Ve
onlar, kamu
hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel
olurlar” (Yaşar Nuri Öztürk Meali)
Ve böyle topluma Kur’an’ın biçtiği akıbet te aşağıdaki
gibidir;
Ra’d Suresi 13: 11- “Önünde ve
ardında insanoğlunu izleyen melekler vardır. Allah’ın emri ile onları
gözetirler. Bir millet iman ve
gidişini bozmadıkça Allah o halkın durumunu değiştirmez, Allah bir milletin kötülüğüne hüküm
verince artık o hüküm durdurulamaz. Mahluklar için
Allah’tan başka koruyucu yoktur.” (Elmalılı
Meali- 1989 Sabah Gazetesi hediyesi)
|
Üsküdar- Çamlıca/Kısıklı'daki Villa |
İsra Suresi
17: 16- “Bir ülkeyi yok etmek
isteyince onun şımarık güçlerine ve zenginlerine emir veririz, onlar yoldan çıkarlar. Artık o ülke
helak olmayı hak eder.” (Elmalılı Meali- 1989 Sabah
Gazetesi hediyesi)
Gökten başımıza pislik yağacağı günler ve helak oluşumuz
yakındır. Bunu da dini ve dindarlığı kendine kazanç, iktidar kapısı yapan iki
yüzlü sahtekarlar ve şerefsizlere verilen oylar, onlar gibi olmaya özenerek
yoldan çıkanlar gerçekleştirmişlerdir.
Yıllardır engel olamadığımız bencilliklerimiz ve hırsımızla
çiğnediğimiz insani, ahlaki değerler artık demode olmuşlardır. İnsanlık ve
adalet kavramını çiğneyerek davet ettiğimiz kıyamet vakti başlamaktadır.
Dindarları dinsizleri kadar adaletli olamayan, papaz, haham, Yezidi köçeklerini (Nurcular) imam edinmiş, sapıtmış
toplumların da başka kaderi olamaz!
Keykubat/adilyargıç/Alaeddin
Yavuz.