Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

25 Kasım 2011 Cuma

EMEKÇİSİNDEN ARİSTOKRATINA ŞEREFSİZLİKLER ve SONUÇLARI


EMEKÇİSİNDEN ARİSTOKRATINA ŞEREFSİZLİKLER ve SONUÇLARI


Kamu hizmeti gören kurum ve kuruluşlardan tutun da özel, tüzel kişiliğe sahip bütün işkollarında çalışan kişilere memurundan işçisine emekleriyle geçindikleri için emekçi denir.
Bu insanların haklarını korumak için yaptıkları her türlü direniş bu grubun parçası olan bizler tarafından da haklı olarak yorumlanmaktadır.
İşte hükumetinden memuruna adam kayırmacılık örneği

Ancak bu kişiler arasında da çürük meyve sayısı hiç de az değildir. Çalıştıkları kurumları kendilerine birer iş yeri haline getirme gibi alışkanlıkları da vardır.
İşte bunlar çürük meyvelerdir.
Size bir örnek vereyim, 2003 yılında Şubat ayında evimi sattım ve emekli ikramiyemi de ekleyip kendime başka muhitten daha geniş bir ev aldım. Evin bütün yapılması gereken ödemeleri de o satış esnasında yapılmış, tapu devri resmi olarak yapılmış, evi alan tapusunu da almıştı.

2010 yılında Kartal/Maltepe belediyesinden bana sattığım evin vergi borcu geldi. Gittim, evi alan vatandaş o tarihe kadar vergilerini düzenli ödemiş o yılın vergisini ödememiş veya sonunda ödenmemiş görünüyor.
Memura elbette çıkıştım benim ne alakam var adam evinde git al vergini diye. Laf söyle laf öğren. Neymiş efendim evin satışını belediyeye bildirmemişim. O zamanlar satış devir işlerinden Mal Müdürlüğü sorumluydu. 
Hak aramalarında sonuna kadar yanlarındayım.
Ama görevini yapmayanları,
suistimal yapanları da unutmayalım.

Belediyelerin emlak vergilerini toplaması hakkındaki yasa yeni çıktığından, belediyeler daha teşkilatlarını bile kuramamıştı. Belki de bildirmişimdir. Üzerinden yedi tam yıl geçmiş bir olayı nereden hatırlayayım. Neyse bir de tuttuk mal müdürlüğünden evin satış işlem kaydını alıp ev belediyeye de getirmemi de istediler. Hadi yapalım deyip yaptık. Bir de benden vergiyi istemez mi memur çıldırdım.

Verdim veriştirdim.  Memure hanımda utanma arlanma yok. Ne hakla satılmış bir evin vergisini benden istediğini sorduğumda mal müdürlüğünden aldığım belgeyi de vermeme rağmen bu şerefsizce davranış çok ağrıma gitti. Mal müdürlüğündeki memur belgeyi verirken, kayıtlarına baktığında, biz bu satış işlemini belediyeye resmen bildirdik, bakın tarihi de bu diye bana vermişti. Düşünün bütün bunlara rağmen göz göre göre benden sahibi olmadığım evin vergisini istiyor.

Bu memur, çıkar kollayan, vatandaşın zaafından para tahsil eden bir şerefsizden başkası değildir. Hiçbir memur da amirinin bilgisi olmadan böyle bir iş yapamaz. Bu da kurumların çürümüşlüğüdür.
Bu insanlara “emekçi” nasıl diyebiliriz. Bu kan emekçi değil, devletin kurumunu dükkanı haline getirmiş emici şerefsiz bir asalaktır.
Bu gün bir başka olay da oldu. Yaklaşık üç yıl önce kapattığım sabit ev telefonumun borcu olduğu iddiasıyla “Gelin tatlıya bağlayalım” diye bir mesaj aldım.

Yahu, ben bunu “sabit ücreti protesto” kapsamında kapatmış, zaten bütün faturalarını her ay tıkır tıkır ödediğimden borcu yoktu. Kapatma ile ilgili çıkarılan fuzuli işlemlerden doğan ve son çıkacak olan faturanın da kesimini yaptırıp peşin olarak ödemiştim.

Şimdi tutturmuşlar “Gelin tatlıya bağlayalım!”
Hay senin gibi emekçinin anasını avradını…!
Telekomdan alacaklı emekçiler de
"Gelin Tatlıya Bağlayalım!"
Direnişi yapıyorlarmış.
Alamadıkları maaşlarını
telefonunu kapatmış borcunu ödemiş
 vatandaşlara seneler sonra
fatura çıkartarak mı çıkartıyorlar acaba?

Ulan şerefsiz aradan kaç yıl geçmiş sen hangi borcu bana nasıl dayatıyorsun? Orospu çocuğu, kan emici it oğlu it, kadınsan eğer şerefsiz hırsız, halk düşmanı fahişesin sen. Senden emekçi mi olur?
Onursuz yaratık!


Bence her ikisi de suçlu..


Böyle emekçi mi olur? Bunlar apaçık hırsız ve soygunculardır.
Allah bu millete sabır versin. Bu yolla kim kaç kişiyi soydular ve soymayı sürdürmektedirler. Bunları denetleyen yok mu bu ülkede?

Geçen hafta Tokat’ta bir şerefsiz kendi öz kızlarıylailişkiye girmiş ve de fahişelik yaptırmış, ondan bir ay kadar önce Trakya’da doğu Anadolu göçmeni bir Kürt Alevi’si olarak bilinen Zerdüşt te kendi kızından çocuk sahibi olmuştu.

Hükümet dokuzuncu yılına geldi, para 15 kat değer kaybetti, elektrik faturalarına  “sayaç okuma ücreti” gibi sapık ücretler yansıtılmaya başlandı, benzin bir liradan dört buçuk liraya fırladı, eski parayla dört buçuk milyon lira. Emekli memurlar unutuldu, açıkça emekli memur düşmanlığı yapıldı. İnternetinden telefonuna, elektrikten suya dünyanın en fazla ücret ödeyen milleti olduk. Bu faturaların neredeyse %90’ı vergilerden oluşmaktadır.

Halk, telefon mesajlarıyla bir birini soymayı alışkanlıkhaline getirdi. Polis bunlarla uğraşmaktan artık helak oldu. Organize soygun her şekilde sürüp gitmektedir.
Depremler canları alırken hırsız müteahhitlere, yardım yağmacılarına dokunulmadı. Çünkü arkasından hükümetler ve siyasetçiler çıkar.

Depremler bölgeden tekrar batıya Kürt göçünü başlattı. Bölgenin Yahudi ve Ermenilere teslimi için boşaltıldığı kanısı bende uyanmıştır. Kürtler bu işbirlikçilerinden hava alacak gibi görünmektedir.
Çanakkale merkezli deprem beklentisi dedikodularını haklı çıkarırcasına Balıkesir Erdek’te deniz 50.m. kadar çekildi. Acaba batı Anadolu’da mı içe doğru bir deprem göçüyle boşaltılmak istenmektedir? Sorusunu sormadan edemiyorum. Malum, deprem yapan ve “12” ülkede bulunan H.A.A.R.B cihazlarından birisi de Tacikistan’dadır. Van depreminden bir gün önce dış işleri bakanı A. Davutoğlu Türkmenistan’a gitmişti. Acaba “ucuza deprem işi” mi görüşüldü?
İnternet medyasında Türkiye’ye tektonik saldırı yapıldığına dair videolar dolaşıp durmaktadır. Birisinin linki benim bloğumda da vardır.

Açıkça din istismarıyla milletin bağışlarını televizyon kurmaktan AKP’yi iktidar etmeye uzanan Deniz feneri yolsuzluklarının ve nice Nur cemaati yolsuzluklarının üstü örtüldü.
Halkın bunlara güvenerek yaptığı bağışlar “göz boyama” babından dağıtılırken bile, sadece “Nur Cemaati mensupları” gözetildi. Başka fakirler bundan yararlandırılmadı.

Ülke halkı eskiden memleketini sorardı, artık birbirine soyunu sopunu sormaya başladı, etnik milliyetçilik ve terör azdırıldı. Apartman kiliselerinden eşcinsel derneklere Üniversitelerden başlanılarak hız verildi. Cinsel sapıklık özendirildi.

Böyle şerefsiz, onursuz, kişiliğini yitirmiş güruhtan ibaret bir millet için aslında ne yazmak ne de konuşmaya gerek vardır. Zaten yakında belanın büyüğü geliyor.

İki yüzyıldır İngilizlerle işbirliğinde olanlar
sonunda muratlarına erdiler. Şampanyacı İmam!
Haçlı AB-D NATO ordusu haline getirilmiş ordumuz, 1900’lerin Amerikan-İngiliz Muhipler Cemiyetleri (İngiliz Sevenler Dernekleri), Kürt Teali (İlerleme) Cemiyeti, Pontus Rum Cemiyeti ve bilmem nice işbirlikçi, Osmanlı’yı ve Müslüman dünyasını arkadan hançerleyen, Atatürk’ün devrimlerini engellemek için emperyalizmin silah ve parasıyla isyan eden ve on beş yıllık Atatürk döneminde yaklaşık bir milyon insanımızın kanına giren, teslimiyetçi, Siyonist, mason, Haham, Yezidi Köçeği, Papaz imamlardan kurulu DP ve son temsilcisi AKP’nin siyasetlerinin sonucu olan belalar belki yıl başından önce gelecek gibi görünmektedir.

Siyonist (Yahudi-Grek kökenli Araplar) İşbirlikçilerden oluşan Arap Ülkeleri Birliği Suriye’ye bu akşama kadar süre tanıdığını açıkladı. Dün Fransa Suriye’ye “insani hava koridoru” adında bir kısıtlama, mahrumiyet, kuşatma kaderi biçmekte anlaştığını bildirdi.
Rusya üç aydır Akdeniz’de savaş gemilerini periyodik olarak dolaştırmaktadır. Malatya Kürecik’e kurulacak füze radarlarını hedefleri içine aldığı dün Medvedev tarafından açıklandı.
Bu yüzden, belki Aralık ayı içinde Suriye ve İran üzerine saldırılar başlayabilir. Ve gökten bu milletin başına her türlü pislik yağmaya başlayabilir.

Bu teslimiyetçi iktidarları bu millet getirdi. Başta Kenan Evren ve dönemindeki hükümetler ile bütün iktidar ve muhalefet bu teslimiyet projesine her türlü destek verdi.
Şimdi Yaşar Nuri Öztürk hocanın Kuran’dan verdiği örneklerde geçtiği gibi, “yoldan çıkan kavimlerin üstüne gökten pislik yağdırırız” ayeti böylece Somali, Libya, Afganistan, Irak’ta olduğu gibi bizim de dahil olacağımız şekilde gerçekleşecek gibi görünmektedir.

Ahlaki değerlerini yitirmiş, maaşını beğenmeyip yaptığı hizmet işinden haksız kazanç elde etmeyi, bunu yaparken de halkı haksız şekilde soymayı ilke edinmiş bir milletin kaderi başka türlü olamaz.
Bu gün, kamu, tüzel, özel hangi kuruma gitseniz her yerde türbanlı hanımlar, ağzından “Allah” adını düşürmeyen görevliler, memurlarla karşılaşırsınız. Görünüş itibarıyla herkes i dini kaideleri iyi uygulayan, dürüst, adil görünürler ve öyle de konuşurlar. Öyleyse benim daha yazamadığım ve basına yansıyanından yansımayanına bunca şerefsizliği kimler yapıyor?

İşte böyle sahte dindarlar, din tüccarları ve hırsızlar için Kuran ne diyor?
Maun Suresi
107 - Maun
1. Gördün mü o, dini yalan sayanı?
2. İşte odur yetimi itip kakan;
3. Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
4. Vay haline o namaz kılanların/dua edenlerin ki,
5. Namazlarından/dualarından gaflet içindedir onlar!
6. Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.
7. Ve onlar, kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar” (Yaşar Nuri Öztürk Meali)

Ve böyle topluma Kur’an’ın biçtiği akıbet te aşağıdaki gibidir;

Ra’d Suresi 13: 11- “Önünde ve ardında insanoğlunu izleyen melekler vardır. Allah’ın emri ile onları gözetirler. Bir millet iman ve gidişini bozmadıkça Allah o halkın durumunu değiştirmez, Allah bir milletin kötülüğüne hüküm verince artık o hüküm durdurulamaz. Mahluklar için Allah’tan başka koruyucu yoktur.” (Elmalılı Meali- 1989 Sabah Gazetesi hediyesi)
Üsküdar- Çamlıca/Kısıklı'daki Villa

İsra Suresi 17: 16-Bir ülkeyi yok etmek isteyince onun şımarık güçlerine ve zenginlerine emir veririz, onlar yoldan çıkarlar. Artık o ülke helak olmayı hak eder.” (Elmalılı Meali- 1989 Sabah Gazetesi hediyesi)

Gökten başımıza pislik yağacağı günler ve helak oluşumuz yakındır. Bunu da dini ve dindarlığı kendine kazanç, iktidar kapısı yapan iki yüzlü sahtekarlar ve şerefsizlere verilen oylar, onlar gibi olmaya özenerek yoldan çıkanlar gerçekleştirmişlerdir.

Yıllardır engel olamadığımız bencilliklerimiz ve hırsımızla çiğnediğimiz insani, ahlaki değerler artık demode olmuşlardır. İnsanlık ve adalet kavramını çiğneyerek davet ettiğimiz kıyamet vakti başlamaktadır.
Gökten yağan pisliğe
İsrail'in Filistinlilere attığı
fosfor bombaları ne güzel örnektir.

Değdiği yere yapışır yakar da yakar!

Dindarları dinsizleri kadar adaletli olamayan, papaz, haham, Yezidi köçeklerini (Nurcular) imam edinmiş, sapıtmış toplumların da başka kaderi olamaz!
Keykubat/adilyargıç/Alaeddin Yavuz.

9 Kasım 2011 Çarşamba

KURAN I KERIM ADININ MITOLOJIK ETIMOLOJISI


“KUR’AN-I KERİM” ADININ MİTOLOJİK ETİMOLOJİSİ;

Hangi Hıristiyan sitesine girseniz hemen Sümer tablet analizleri karşınıza çıkar. Malum Hıristiyanlık inancında Hz. İsa “İnsan şeklinde tanrıdır”. Yani İnsan şekilli Hz. İsa,  Hz. İsa/Allah Hıristiyanlık dininin başlangıcında uniconik yani resmi ve heykeli yapılmayan tanrı olmasına rağmen 12. yy. Bizans’ının Ortodoks Hıristiyan kültürüyle ikonu yani resmi ve heykeli yapılmaya başlanılan tanrı olmuş ve ardı, arkası gelmiştir. 1840’lardan beri Sümer kazılarından çıkartılan kil tabletlerin çözümlemeleri sonucu Sümer tabletlerinde Yahudilik ve devamı olan Hıristiyanlığın eski köklerine ulaşılmıştır. Bu zamandan beri Hıristiyanlık bu kil tabletler ile “doğruluğu geçmişteki kökenleriyle doğrulanan bir din “ olarak sunulmaya başlanılmıştır.

 Hindistan’da Ahmed-i Kadıyani, Filistin ve Mısır’da Efganilik ülkemizde de Nurculuk adlarıyla halka dayatılan son iki yüzyılın “Mason İslam” kültü de bu Sümer tabletlerine dayandırılmaktadır.
 Dinde reform tartışmalarının sonucu ülkemizde 1945’lerden beri  Mason ABD’nin baskıları ve maddi destekleriyle buralara getirilmektedir.

O zaman bakalım bakalım İslam’ın “Sümer kökenleri var mıdır yok mudur?
Var mısınız, buna, Sümer kökenlerini sorgulamaya cesaret edebilir misiniz?

Yani “uniconic” yani resmi ve putu yapılması yasaklanan İslam tanrısı “El Ellah= Allah” adının zikredildiği İ.Ö. 4. yy. Sokrates’inin İ.Ö. 6.yy.ın Tao’sunun “Putlara ve su temelli tanrılara tapmayan ama Nurani ışık tanrılarına tapan,” ateist yani “diğer tanrıları melek yapan veya yok sayan baş tanrıyı resimsiz ve putsuz tanrı edinen ,“ sekizinci yy. Bağdat İslam Üniversitesince oluşturulmuş “Ateist dindarlık”  kavramını okumaya cesaretiniz var mı?

 Var ise zaten o dine inanıyorsunuz. Bu yazıyı okumaya da haliniz vardır demektir.
Önce Sümer mitolojisinde “Kuran” yani “Kur- An” bileşik kelimesinin anlamını Sümer metinlerinde görmek için elde ettiğim bilgileri sıralayayım.
Sümer baş tanrısı An ya da Anu

Sümer’in yer, su tanrısı Adem’e eş ilk köle insan Adapa’yı maymun kanı ile kendi kanını kırmızı toprak- kil ile karıştırarak “yaşam odası- Rahim” adını verdiği laboratuvarda üreten, yeryüzünde bitkisel ve hayvani bütün yaşam bicilerini yaratan yedi kıtalı yeryüzünü şekillendiren, tufandan insanları kurtardığı için lanetlenip sonradan “Şeytan” ilan edilen Su tanrısı Baba Enki ile başlayalım.

İnanınız ki bu Sümer metinleri Hıristiyanlığı Sümer kökenleriyle doğrulamayı ilke edinmiş bir Hıristiyan internet sitesinden alınmıştır. Türkçeye tarafımdan çevrilmiştir.Devam;

Enki ilkel denizin Nammu’sunun baş tanrı “Anu- An” ı yaratan ve onun ile” evliliğinden olan oğludur. Adının çevrilmesi yanlışlığın aksine o yer tanrısı değil, aklın ve Abzu’nun (sulu çukurun ve dölün- meninin) tanrısıdır.
İtalyan ressam Giotta'ya göre Cehennem!

Bu tezat, Abzu’yu içeren veya Abzu tarafından kapsanan En-Kur gibi bilinen yeraltı tanrılığının Kramer ile Mayeri, kanıtsız olarak doğru kabul edildiği kanaatine sevk etmiştir.

“Gılgamış, Enkidu ve Yeraltıdünyası (Cehennem, ruhlar alemi, Ahret-Kur)” destanının başlangıcında bahsedildiği gibi Kurla savaşır ve farz edildiği gibi zaferle çıkar ve “Kur’un Tanrısı- Kralı” rütbesini ister. O suların, yaratılışın ve bereketin tanrısıdır. Hatta o yeryüzün idaresinin de topraklarının da sahibidir. O ilahi yasaların, Me’nin koruyucusudur. “Me” tanrıların yeryüzü ve gökyüzünde yaşayan bütün varlıkların idareleri ve kaderleri için kararlar alan tanrılar meclisinin (Kurultayın) kararlarıdır. (Kramer & Maier Myths of Enki 1989: pp. 2-3) "Gilgamesh, Enkidu, and the Underworld"

Ereşkigal’in Kur’da durdurulmasından sonra sanıldığı üzere ona yardım etmek için yelkenlisiyle yola çıkar. Taştan yaratıkların saldırısına uğrar. Yaratıklar Kur’un kendisinin bir uzantısı olabilirler. (Wolkstein and Kramer p. 4; Kramer 1961 p. 37-38, 78-79)

Ereşkigal;

Ereşkigal yeraltı dünyasının yani cehennemin, ahretin kraliçesidir, “Gılgamış, Enkidu ve Cehennem-Yeraltıdünyası” adlı destanın başlangıcında Kur’daki cehennem üzerinde bulunan yerlerin de idaresi ona verilmişti. Wolkstein and Kramer p. 157-158; Kramer 1961 p. 37-38)

Cennetin Boğası olan Gugulanna ile evlenmişti ve İnanna’nın ablasıydı. İnanna onun topraklarına ayak bastığında Ereşkigal ilk önce kapı bekçisine onun takılarını çıkartması, kırması için yönlendirmiş ve ondan sonra yedi kapıdan geçmesine izin vermesini söylemişti. (Wolkstein and Kramer pp. 55-57)

İşte destan metni;

Sonra İnanna vardığında o;

Ölümün gözünü İnanna’ya dikti,

Yeminli sözüne karşı onunla konuştu,

Ona suçluluktan ağlamasını fısıldadı.

Ona vurdu,

İnanna bir cesede döndü,

….ve onu bir duvardaki kancaya astı.” .( Wolkstein & Kramer 1983 p. 60)

Sonra, Enki’nin peygamberi (Mesihi, habercisi) ona vardığında acıdan inliyordu. Onun duygularını anladıklarını gösterdiklerinde onlara hoşluk bahşetti. Onlar, İnanna’nın cesedini ve tahta geçmesini istediler. (Wolkstein & Kramer pp. 64-67) (See also Babylonian Ereshkigal)

Buraya kadar başlangıçta Sümer’in en büyük tanrısının “AN” veya “N” harfinin Arap dilinde “Nun” sesi vermesi yüzünden “ANU” şeklinde seslendirildiğini belirtelim. Yeryüzüne inen kavmini de gereğinde cezalandırmak veya doğru iş yapmaya eğilimli olmalarını sağlamak için de için “KUR” adını verdikleri bir yeraltı dünyası, ahret, cehennem inşa ettiklerini tabletlerde geçen efsanelerden öğrendik.
Tanrıça İnanna’nın ablasının sorumlusu olduğu cehennem-yeraltı dünyası, onun Ahrette tuzağa düştüğü bu cehennemin adının Sümer’de “Kur”  olduğunu gördük. .( Wolkstein & Kramer 1983 s. 60)
Müslümanların Kitabının adı nedir?

“Kuran-ı Kerim”. Kuran’ın adının yazılış şekli aynen böyledir.
Arapça sağdan okunduğu için bizde sağdan gidelim ve derdimizi yazalım;
Kerim (3) –An-ı (2)  Kur (1)
Terazinin sağ kefesinde bütün tanrıların ilk anası,
sütüyle göklerdeki insanları besleyen kutsal inek/Koca Öküz/Apis boğası Mut/Maatın tüyü,
sol kefesinde ölünün  ruhunu barındıran çömlek (ay-yıldız simgesi taşıyor),
Babun maymunu kılığında A'an terazi ibresinin üstünde duruyor,
Gene (A'an/Thoth/Lah/Yehuti/adilyargıç/ Katip tanrı)
 İbiş kuşu
başlı sağda günahların tartılmasını denetliyor,
Anubis (Çakal başlı cehennemin tanrısı) Maat'ın tüyünden yapılmış terazinin ibresini tutuyor,
Sobek-timsah tanrı da günahı ağır geleni yutmak için bekliyor.
Başında Maat'ın tüyünü taşıyan tanrıça da Ölünün ruhunu karşılayan Maat. "Ölüler Kitabı S.126"

Kerim (Büyük- Ulu)-  An (Sümer’in Anu’su, Mısır’ın A’an’ı)- Kur  (Sümer’in cehennemi) hepsini toplarsak;

Büyük An’ın Cehennemi” Mısır’ın “Ölüler Kitabı’nın”  Hicaz Arap uyarlaması. Her ikisi de “dirilere ölümü ve ahret yaşamını” anlatmak için yazılmıştırlar ve “diriler içindirler”.

ALİ İMRAN SURESİ (3;2.Ayet) 2-“Allah O Allah’tır ki kendisinden başka hiçbir Tanrı yoktur. Diridir. Allah her an yarattıklarını gözetip durandır. Ya Muhammed, O sana kitabı öncekileri onaylayıcı  olarak indirdi. Bundan önce insanlara kurtuluş yolunu öğretmek için Tevrat ve İncil’i indirmişti.”
 Ayet’in “2.” Cümlesini tekrar okuduğumuzda “Kuran’ın öncekileri onaylayıcı bir kitap” olduğu açıkça söylenir. Sonra da “öncekileri”  kasten Tevrat ve İncil’in adlarını da ekler. İncil’den önce Zebur ondan önce de Tevrat vardır.

 Peki, Tevrat’tan önce ne vardır?

İşte bunlar vardır. Yani Yezidilik, Mecusilik, Zerdüştlük, Hermetizm, Ra dini, Hint, Can’lık (Jannism), Asur, Babil ve Sümer Ra-Mu dinleri ve niceleri vardır. Tevrat’ın da köklerinde bu dinler olduğuna göre Kuran-ı Kerim’in bunları inkar etmesi düşünülemez. O da zaten öyle yapmamış, “eskileri doğrulayıcı” olduğunu defeatle vurgulamıştır.
Hicaz Arapları olarak bilinen Melez Hicaz Yahudilerine
Muhammed'e kadar tek peygamber göndermeyen
ama  Yahudilere bin yıl bekçilik eden
Yahudi tanrısı Yahweh- El Lah- Allah.
Bu resmi Yahudiler yapmıştır. Ben de onlardan aldım.

İşte bu nedenle özellikle Sümer cehennemi Kur’un karşılıkları arasından “Cehennem”  ifadesini seçtim.
Ayrıca, Lah (Arp- El Lah=Türk-Allah), Yah (İbr.Yahve), Yehüti (İbr.Yahudi)  gibi bir çok adlarıyla bilinen Mısır tanrısı Thoth’un da bir diğer adı “A’an” yani “An” dır ve ahrette tüm Mısır tanrılarının anası olan büyük ana tanrıça Mut/Maat’ın tüyü ile tartılan günahların ağırlıklarını gösteren terazi ibresini de denetleyen babun maymunu şekilli tanrı  A’an’dır. Mısır’ın halkını ve tanrılarını yargılayan, kaderlerini yazan, kıyamette hesaplarını yapan, günahlarını Maat’ın tüyü ile adil tartan adil yargıcıdır.

Hicaz Araplarının Yezitlik dinlerinde Harran’ın Yezitlerinin- Sabilerinin baş tanrısı Sümer’in önceleri hilal ay ile remz edilen sonraları gök- hava tanrısı olan Enlil’in oğlu Ay tanrısı Nanna/Sin’dir, Mısır’ın  A’an’ı da ay tanrısıdır ve ikisi de gece yolculuğuna çıkarlar. Mısır’ın Ra’sı da öyledir ve Thoth- A’an da gece yolculuğunda Ra’nın kayığında bulunur, Ra’nın görünüşündedir, kendisidir. Gerek Sümer’in An’ı gerek Mısır’ın A’an’ı olsun Arap diline birkaç şekilde girmiş “A” sı uzatma işareti ile yazılan “Tanrı An” kültü olduğu gerçektir.

Çünkü Kuran ayetleri tam bu konuyu doğruluyor;

YASİN (Ey Sin) SURESİ;
6-Babaları uyarılmamış olup gaflet içinde olan bir topluluğu uyarasın (vehameti haber veresin) diye.”
Sümer , Babil, Harran'ın Ay tanrısı Sin Ziggurat ziyaretinde

Önceki yazılarımda bu ayeti yayınladıktan sonra gelen yorumlardan bazılarının Kuran’ın bu ayetini görmezden geldiklerini fark ettiğim için Elmalı’lı Hamdi Yazır’ın Kuran Tefsirinden bu ayetin tefsirinden yaptığım alıntıyı da eklemeyi gerekli buldum;
“….5-6-Bu Kur'ân'ın indirilişinin hikmeti korkutup sakındırman için. Yani bu dünyanın bir âhireti bulunduğunu, sonunda hep o çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın huzuruna varılıp hesap verileceğini, doğru yoldan gitmeyenlerin, tehlikeden korunmayanların sonlarının kötü olduğunu haber verip sakındırasın diye. Bir kavmi ki, babaları korkutulmadı. Pek uzak dedelerine değilse de yakın babalarına uyarıcı, yani Allah korkusunu anlatacak peygamber gönderilmedi de onlar, o kavim gafil kimselerdir. Doğru yolun ne olduğundan, sonucun nereye varacağından haberleri yoktur….”

Şimdi bu tespitler ile peygamber Muhammed’in halkı olan İsmail peygamber yüzünden kendilerini Yahudi sayan, Hicaz Araplarının (Mekke, Medine- Yesrib, Taif bölgesi)  ne olduklarını gördünüz.

Şura Suresi;
7- Ya Muhammed; Şehirlerin anası Mekke ve de çevresinde bulunanları şüphe götürmeyen o kıyamet gününün dehşetinden haber veresin diye sana Arapça okunan bir kitap vahiy ettik. Mahşerde toplananlardan bir kısmı da cehenneme gider.”
İran-Yezit kültünde Yunus peygamberin ölüyü kutsaması.
Balık donuna girmiş hali. Amfibik tanrılar/ cinler

ENAM SURESİ;
92-Sana Mekke halkını ve çevresindekileri uyarmak, Tanrı azabını anlatmak ve de bu nur dolu Kuran-ı onlarda bulunanı doğrulayıcı olarak indirdik. Ahirete inananlar namazlarını daima kılarak bu kitaba da inanırlar.”

Bu üç ayette “Babaları uyarılmamış kavim” olan yani “peygamber gönderilmemiş kavim” olan Yahudilerin peygamberi ve babası İbrahim peygamberin kovulan karısı Hacer’den olma oğlu İsmail’in soyundan Bedevi Arap melezi Hicaz Yahudilerinin (Hicaz Araplarının)  peygamberi olmamıştı. 

İşte Muhammed “kıyamet öncesinde  ilk ve son olarak Melez Hicaz Araplarını uyarmak” için gönderilmiş bir uyarıcıydı. Muhammed’in peygamberlik-nübüvvet gerekçesinin bu olduğunu bu üç sureden alınan üç ayet şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıklamaktadır.

Kıyamet öncesi uyarı” konusu da ikiye ayrılmaktadır;
1-Kıyamet azabı
2-Cehennem azabı
İşte size “Büyük-Ulu  An’ın Cehennemi” yani “Kur’An-ı Kerim
Şimdi de Kehf suresinin aşağıdaki ayetlerine bakalım cehennem ve kıyamet azabıyla korkutma ifadeleri 2. Ve 4. Ayetlerde daha da açıktır;
16.yy. İran resminde İslami cehennem tasviri.
 "Zebaniler tarafından deri tulumlara doldurulmuş
kaynar zakkum suyu içirilerek azap çektirilen günahlıları gözlemektedir.
Sağ üstte Allah bulutun içinde, peygamber de insan başlı atı üzerinde
azap çektirme işlerini gözlüyorlar.

KEHF SURESİ
1-“Kulu Muhammed’e eksik bir tarafını bırakmadığı Kur’anı indiren Allah’a hamdolsun.”
2-“O bunu imansızları, şiddetli bir azap ile korkutmak ve yararlı iş yapan müminlere de cenneti müjdelemek için yaptı.”
4-Bir de “ Allah çocuk edindi” diyenleri uyarıp ceza göreceklerini bildirmek için yaptı.”

Meryem Suresi de bu konuda açıklama getir;
97- Ya Muhammed, Biz Kur’anı Allah’a karşı gelmekten sakınanları müjdelemen ve de korkutman için senin dilinle indirerek kolaylaştırdık.”

Bu örnekleri destekleyici bazı bilgileri de ekleyelim. Elmalılı Hamdi Yazır, Rahman Suresi (55; 44.) Ayetin tefsirinde “An” kelimesini şöyle vermektedir;
 Rahman Suresi 44. …Dönüp dolaşıyorlar onunla o cehennem ateşi ile kızgın bir hamîm arasında Hamîm, sıcak su,  “Ân”, son derece kızgın demektir…”


Bu durumda Sümer tanrısı An’ın ya da Mısır’ın A’an’ın adlarının “son derece kızgın, yakıcı” anlamına geldiğini düşünürsek yanlış düşünmemiş oluruz. Çünkü Esma-ül Hüsna’da yani Allah’ın “99” ismi içindeki adlarından birisi de “Cabbar- Cebbar=kızgın” dır. Öte yandan Allah’ın adının anılış şekillerinden birisi de “Zü'l-celâl ve'l-ikram” dır. “Celal’ın “kızgınlık” olduğunu söyleyelim gerisine gerek yok.

Kuran’ı Kerim’i  “Ulu Kızgın’ın Cehennemi” ya da “Büyük Kızgın Cehennem”  veya “Ulu An’ın (Kızgın’ın) Cehennemi “ olarak da açıklamak olasıdır.
Ayetin tefsirinden alıntıya devam edelim çünkü, tefsir cümleleri benden daha da korkutucu ifadeleri içermektedir;
Bu da başka bir "kızgın cehennem" tasviri.
Marmara/Ege bölgesinde eskiden düğünlerde söylenilen
maninin kaynağı "herhalde
bu resimdeki cehennem kültüdür.
"Kaynanayı ne yapmalı
Kaynar kazana atmalı
Yandım gelin dedikçe
 Altına odun atmalı" :))


“…Kısacası, rubûbiyyet sıfatını taşıyan, zü'l-celâl ve'l-ikram sahibi Rabbinin celâlinden korkan, yahut kıyamet günü onun celâli karşısına dikileceği makamını sayıp da korkan kimseler için de iki cennet vardır, ki biri cismanî, biri rûhanî cennet yahut biri adn, biri naîm cenneti veya biri dâru'l-İslâm biri dârû's-selam gibi mânâlara gelebilirler. Zikredilen iki cennet için daha başka anlamlar da söylenmiş ise de kıyamet halleri görülmeden bunların tafsilatı bilinemeyeceğinden daha fazla izaha girmek doğru olmasa gerektir.
İbnü Ebî Hâtim ve Ebu'ş-şeyh, Atâ'dan şöyle bir rivayeti naklederler: "Ebu Bekr, (r.a.) bir gün düşünüp,  kıyamet, mizan, cennet, nâr (Ateş), meleklerin dizilmeleri, göklerin katlanışı dağların serpilip dağılışı, güneşin dürülmesi ve yıldızların parçalanışı hakkında fikir yürütmüş de, "Arzu ederdim ki, ben şu yeşilliklerden bir yeşillik olsaydım, hayvanlar gelip beni yeselerdi ve ben yaratılmamış olsaydım." demişti.”  Umarım konu anlaşılmıştır.

Tanrı An’ın, Dilmun cenneti ile Kur cehennemi arasında tercihe zorlanan ve doğma nedenimizden bütün hayatımızın tatlı acı günlerine katlanmamızın gerekçesi bu konuda yapılan sınavdan ibaret olduktan sonra zavallı bizlerin hali gerçekten vahimdir.

Bu konuda artık tartışmaya gerek yoktur sanırım.

Her ne kadar ansiklopedilerde “Kur’an- Ezbere okunan”  olarak yazsa da bu sadece bütün din kitaplarının ortak özelliğidir. Yazılı olmayan eski mitololjik dinleri, Türklerin yazılı olmayan kültürlerinin sebebi de bu “ezbere okuma” gerçeğidir.

Eski kavimler güçlü hafızaya sahip olduklarından bütün tanrı emirlerini ezberleyebiliyorlardı. Yazıyı bildikleri halde dinlerini kitaplaştırmaları gerekmemişti.
Bu da Norfolk'da 12.yy. erken Hıristiyanlık dönemi
Norfolk'ta sahilde bulunmuş
kilise kitabesinde cehennem tasviri.
Zebaniler tarafından sonsuzca dek tecavüzü remz etmektedir.
Dikkat edilirse azap çeken erkektir.
Kadınların Cehenneme/ cennete giremeyeceği inancı İsevilerde de vardır.

Sonra şeytan Mecüclerini (cüce savaşçı askerlerini) onların üstüne saldırttı ve tümünü yok edip genetik yapılarının değiştirilmesinden sonra “daha aciz beden ve akıl sahibi”  olarak yeniden üretildiklerinde bile bu Semitik topluluklardan üstündüler ve şeytan kendi tanrısal güçleriyle bu semitik toplumları öne geçirmiş görünmektedir.

Kuran bu olayı Kuran’da Hicr, Ress, Ad ve diğer kavimlerin helakı olarak anlatırken aşağıdaki ayet de onların “fiziksel üstün yaratılışta olduklarını” dile getirmektedir;
Meryem Suresi; (19;-74.)- “Biz onlardan önce nice nesilleri yok ettik ki onlar varlıkta ve gösterişte bunlardan daha üstündüler.”

Ve insanların soylarının “değiştirilmeleri” apaçık belirtilir;
Kur’an Enbiya Suresi (21;-11,12,43.ayetler);
11- “Biz inkarcı nice ülke halkını kırıp geçirdik ardından başka milletler yarattık.”
12- “Onlar gazabımızı hissettiklerinde hemen ülkelerini bırakıp kaçıyorlardı.”
43- “Biz onları ve atalarını yaşattık, nihayet kendilerine ömürleri uzun geldi.”

Furkan Suresi (25;37-38)
 37- AD VE Semud ile Ress’lileri ve bunların arasında birçok nesilleri de yok ettik.”
38- Hepsine örnekler vermiştik ama bizi dinlemedikleri için hepsini kırdık geçirdik.

Mümin Suresi (40;83)
83- Ama hışmımızı gördüklerinde  (inkar edip eş koşanlar) inanmaları fayda verecek değildir. Bu Allah’ın kulları arasında öteden beri yürürlükte olan yasasıdır. İşte kafirler burada yanılıp ziyana uğramışlardır.”

Zuhruf Suresi;(43;5)
5-Haddi aşan bir kavimsiniz diye sizi Kur’anla uyarmaktan vaz mı geçelim? Öncekilere nice peygamberler göndermişizdir.”


Hala inanmadınız mı? O zaman sizi Kur’an Nebe Suresi ile Emlalı'lı Hamdi Yazır hoca "Kur'an'ın bu haberi için inmiş, peygamberin bu haberi vermek için gönderilmiş olduğuna" sizi bir daha ikna etmeye çalışsınlar.

Müslüman olmayan Kureyşliler Muhammed’in peygamberliğinin sebebi olan “cehennem ve kıyamet azabıyla uyarma” haberini tartışmışlar, bu olay üzerine de Nebe (Haber) suresi inmiştir.

Nebe (Haber demektir.) Suresinin 2.ayetinin tefsirinde bakın Elmalılı Hamdi Yazır nasıl açıklama yapmış;
“…İmana gelmeyenler, Hz. Muhammed (s.a.v)'in Peygamber olarak gönderilişi ile ilgili birbirlerine soruyorlar: Bu haber ne? O, Allah tarafından;
Allah'ın birliğine ve ahiret gününe inanmaya çağırmak için gönderilmiş elçi mi imiş?
Hele o kıyamet haberi nedir?
Ölüler dirilecek, herkese yaptığından sorulacakmış, öyle mi? diyorlar. Kimi "öyle" diyor, kimi "böyle şey mi olur?" diyor. Kimi de "acaba!" diye tereddüt ediyordu. İşte burada bunlar anlatılıyor….”

78.Nebe Suresi;
78:1. Hangi seyden sorup duruyorlar birbirlerine?
78:2. O büyük haberden mi?
78:5. Hayır, hayır! Düsündükleri gibi degil, yakında bilecekler.
78:
21-Cehennem bir gözetleme yeridir.
78:22. Azgınlar için bir barınak.
78:23. Devirlerce kalacaklardır içinde.
78:24. Ne bir serinlik tadacaklar ne de bir içecek.
78:25. Sadece kaynar su, atık su,
78:26. Çok uygun bir karsılık olarak.” 


İşte bir konu," Allah" adı için ölüme giden ama dinini bilmediği için, son yüz yılda Nurculuk, Efganilik, Kadıyanilik, Vehhabilik, Fethullahçılık mezhepleriyle Hıristiyanlaştırıldığını fark edemediğinden tarihten silinmek üzere olduğunu, son 60 yıldır Haçlı askeri edildiğini bile göremeyen, gösterenlere de düşman gibi bakan ve düşman bilen her gün biraz daha Hıristiyanlaştırılan millet buna da inanmaz işte.
Çünkü bu millete Kuran izin verdiği halde Yezitlikte şart olan  okuryazarlık yasağı Abbasiler ve ardıllarınca tekrar geri getirildiğinden düşünme yeteneğini geçen 1100 yılda kaybetmiştir. 


Bu nedenle biz gene de devam edelim;

Duhan Suresi;(44;16) 16- “Onları çarptıkça çarpacağımız gün şüphesiz ki öcümüzü alırız.”
Tin Suresi (95;-4,5.ayetler);
4.” Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.”
5. “Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne/aşağıların en aşağısına çevirip attık.”

Yahudileri eski kavimlerin arasına salan şeytan Yahudi ve öteki semitik kavimlerin sağlıklı bir şekilde yaşamalarını sağlayacak genetik düzenleme yapamamıştı.
Paris Notr Damme Kilisesi Cehennem tasviri
Altta Kral, üstte Papa ve Rahipler ve
Cinler
tepede oturan hermafrodit
Şeytan veya zebaniler.

Semitik kavimlere Peygamberlerin kitaplarıyla birlikte gelmesi ve eski kavimlerin aralarına salınarak genetik yapılarının güçlendirilmesinin nedeni dünya yaşamından sorumlu şeytanın genlerini aşağıladığı kölelerine ayar tutturamamasındandır.

Kur’an-ı Kerim ne der?
“Ayetle hüküm veriniz!”
Biz ne yaptık ayetle hüküm verdik.

O halde Müslümanlar dinlerinin kökleri ve geçmişini sorgularken biraz düşünmelidirler. Masonluk, Yezidilik, Yahudilik ve Hıristiyanlık karışımı olan Hindistan’da Kadıyanilik, Filistin ve Mısır’da Efganilik, Arabistan’da Vehhabilik, Türkiye’de Nurculuk ile Hıristiyanlaştırıldıklarını göremeyen ve “Ilımlı İslam” ya da “Dinde reform”  veya “Arap Baharı” dümenleriyle dinlerinin değiştirildiğini menfaatleri yüzünden görmezden gelenler bu yazıya karşı çıkmadan önce kendi yaptıklarını gözden geçirmelidirler.

Sümer tabletleri bile Hıristiyanlığı ve Yahudiliği doğruluyor ama İslam geri diyenler de bu yazı ile İslam’ın Sümer’in, Mısır’ın, Hint’in öz be öz doğrulayıcısı ve düzelticisi olduğu göremedilerse bu kendi zekaları ile ilgili bir sorundur.
Saygılar!
Takdir okuyucunundur!