Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Ocak 2009 Cuma

“DAVOS” SONUN BASLANGICI

Bush'un ardından ortakları da gitmeye hazırlanmaktadırlar ama nasıl bir gidiş olacak göreceğiz.Ben gene onurlu bir gidiş olsun derim,ya kader yazılıdır zaten.Ekilenler biçilecektir.


“DAVOS” SONUN BAŞLANGICI

29 Ocak 2009- Davos Olayı,Yeni Bir Başlangıcın Adıdır.

Bu akşam,Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan İsviçre’nin Davos kentinde yapılmakta olan “Davos Zirvesinde” kendisine gösterilen davranışlara verdiği tepkileri ile kriz yarattı.

Olay,İsrail liderinin konuşmasının ardından,kendisine yöneltilen iddialara verdiği cevaplardan ve bu iddiaları cevaplaması için verilen süreden kaynaklandı.

Yarattığı krizde haklı mıydı değil miydi derseniz,olayların gelişimi açısından bence %100 haklıydı.

Hele,iddialarını belgelendirerek konuşması bu işi öğrendiğini de açıkça göstermekteydi.

Ben elliye gelmiş yaşıma rağmen Avrupa sahnesinde böyle erkek bir başbakan görmedim ne diyeyim,görseydim söylerdim.

Ben hep böyle “kibarcık,salon adamı” tiplemelerine alışık olduğum için hem gururlandım hem de şaşırdım da

Hatta,yakın tarihimize baktığımızda ,Metin Akpınar’ın geçmiş TV programlarında çizdiği alıştığımız “kibarcık tiplemesine” uyan başbakan tiplemelerini de kaldırıp yere vurdu.

Bunu yaparken de, hem karşılaştığı haksızlıklara,hem de İsrail’in yarattığı kan gölüne tepkisini koymayı,ifade etmesi açısından da haklıydı.Çünkü o gerçek,ırk ayrımı yapmayan bir Müslüman’dı.Ülkemizdeki Alevilerin Cem Evlerine “Cümbüş Evi” diyen bir partinin başkanlığını yapar, ama,Osmanlı’yı Süveyş Kanal Savaşında 1917’de arkadan vurmuş,aslen Girit Adası Kökenli,Grek,Caferi,Kızılbaş-Dürzi,yıllarca Müslüman ülkelerde çıkarılan sağ-sol terör olaylarının faillerinin de eğitim görevini üstlenmiş Filistinlilerin hakları için de kendinden geçebilmekteydi.(!)

Çünkü,Ortadoğu Liderliği onu bekliyordu.

B.OP.projesi için Arap dünyasının hayranlığını kazanması gerekiyordu.O da kurgusu önceden yapılmış olan bu proje ile gerçekleşti.

Ayrıca,”Benim için Davos bitmiştir” sözünün arkasından ortamı terk ederken eşinin de göz yaşları içinde kaldığını öğrenmem de beni oldukça duygulandırdı.

Düşünün,ortaokul çağlarından beri yetiştiğiniz, ”milliyetçi İslam” kültürü içinde düşmanlık beslediğiniz ülkelerin siyasilerinin haksız,adaletsiz,insanlık dışı,iki yüzlü siyasi davranışlarını gözünüzün içine baka baka “şirin gösterme” gayretlerine katlanıyorsunuz, onların da mağduriyetlerine (!) hak verdiğinizi söylüyorsunuz;

Ne için?

Sadece birkaç canı kurtarmak,olası bir barış ortamını hayata geçirebilmek için.

Çünkü,sizin savunduğunuz mazlum ülkelerin insanlarına bu haksızlıkları yapanlar, ne yazık ki görüştüğünüz siyasi liderlerden başkaları değillerdir.

Ve siz,ezilen taraftasınız ve sizin halkınızdan daha çok ezilen milletleri savunmaktasınız.

Söz istiyorsunuz verilmiyor,verilen süre aşıldı deniliyor,resmen elinizden mikrofonun alınmadığı kalmış,tüm yeryüzü medyasının önünde bir başbakan olarak tüm kişiliğiniz yerlerde sürünüyor adeta.

Haliyle tepki de şart oluyor.

-“One minute,one minute,(van minut-bir dakika),one minute ulan” (Ben böyle işittim.Helal olsun)

Zoraki olarak konuşmanızı tamamlıyorsunuz.

Ne yapsanız azdır....,

Geçmiş düzende de en kibarcık başbakanlar daima olay oldular.

Sayın Menderes,kibarcıktı ama 1958’de Amerika’yı korkuttu ve,çıkarılan 6-7 eylül olayları,Rusya işbirliği planlarının bahanesi ile idam ettirildi.(Bence)

Sayın Bülent Ecevit,gerçek bir “Hümanist”ti,kibarcıktı,ekonomik krizlerle ve en yakınındakilerin ihanetleri ile cezalandırılmasının ardından acı bir ölümü oldu.Gerçek bir milliyetçi olarak öldü.Nur içinde yatsın,toprağı bol olsun.

Yakın tarihimizde övündüğümüz liderlerimiz hep kibarcık,silik kişilikler gibiydiler ama “vatan için” en sert tepkiler onlardan çıkmıştı.

R.Tayyip bey asla kibarcık değildi ve bir Kasımpaşa terbiyesi ile yetişmiş bir militandı.Ben,vatansever olduğuna nasıl inandığımı,”Amerika nasıl lider seçiyor” başlıklı yazımda kendi anımı yazarak bunu anlatmıştım.

Sayın,Başbakanımızın “kibarcık” olmadığı konusundan sonrasına devam edelim.

O,bu ülkenin başbakanıdır ve bu kadar aşağılanması muhalifi de olsam beni de üzer. Çünkü, saygısızlık bana da,Türk Milletine de yapılmış sayılır.

Buraya kadar,sayın başbakanımız yapılması gerekeni yapmıştır.

Peki hata yok muydu?

Hata Irak'ta,bunlara sesiz kalındı,yetmedi,ortaklık edildi.
Boyunlarında "Çavuş Boodroult babamı öldürdü,kız kardeşimi becerdi" levhası ile dolaşan bu çocuklar her halde Müslüman Iraklı çocuklar değillerdi?


Hata,her şeyin başında yapılmıştı.İsmet paşanın kurduğu “”İngilizci-Amerikancı,İslamı devlet dini olmaktan çıkaran “dayatma demokratik” düzeni yıkıp,yerine gene,İngilizci-Amerikancı, ”Ilımlı İslam-Şeriat Türkiye’si” formülüne “evet” demekteydi.”” (Bence,çünkü,önceden verilmiş tavizlere bir de onun tavizleri eklendi.Emperyalizm zaten böyle güçlenmektedir.İktidarlar değişir, çıkartılan iç karışıklıklarda insanlar ölür ama emperyalizm haşa “Tanrı gibi” baki kalır.Daima onlar kazanır.)

Başbakanımız,beni hükümet olduğundan beri “dış siyasette” de asla yanıltmadı.

“Topal Molla,Said Nursi,Fethullah Gülen” başlıklı olsa gerek,bu yazımda ve “Armegeddon Savaşları” başlıklı dizi yazımda da,başbakanla ilgili bütün yazılarımda da ben,şunu savundum.

“”İran’da,1945 Musaddık olayından sonra iktidar edilen Şah Nuhammed Rıza Pehlevi,”ajax” adlı bir askeri operasyonla iktidara taşınmıştı.Sonunda, o da “vatansever” bir çizgi izledi ve 1965’de Türkiye’ye Bursa’ya sürgüne gönderdiği,İngiliz ajanı,köktendinci molla Humeyni’nin Bursa’dan alınıp önce Irak’a oradan da Fransa bilmem ne üniversitelerine eğitim için götürülmesine,orada “devlet idaresi “ile ilgili kurslarda yetiştirilmesine,bütün İran Genel Kurmay heyetinin uluslar arası-istihbarî bir askeri operasyonla makineli tüfeklerle makam odalarında katledilerek öldürülmelerine,Humeyni’nin hazır devrim üstüne getirilip oturtulmasına, kendisinin de yurt dışına (İngiliz sömürgesi Mısır’a) sürülmesine engel olamamıştı.

Yani,ülkesini ve halkını, anlayamadığı ince,uluslar arası siyasi oyunlara “tez canlılığı yüzünden” hedef etmişti.

Sonra sırada Saddam Hüseyin vardı.1958’lerde eşek sırtında,ülkesini terk etmek zorunda kalan,ortaokul mezunu bir yetim olan bu adam,elinde silahı ile Mısır El Ezher Üniversitesine yazılmış,cevapları önceden verilmiş sınav kağıtlarını doldurarak “Hukuk Tahsili” yapmış,Amerika-İngiliz siyaseti ile ülkesinin başına getirilmişti.
Sonunda onun da milliyetçi damarı tutmuş,Rusya yanlısı siyaset izlemiş ve Kürt,Şii,işbirliği ile ülkesini teslim etmek zorunda kalmış,bir gün saklandığı yer altı odasından sefil bir vaziyette çıkarılarak hapse götürülmüş ve Kürt cellatlara kafasını uçurtmuştu.

O da “tez canlılığı ile” ülkesini teslim etmişti.

Bütün bunlar,asırlardır “papalığın haçlı siyasetinin” devamından aşka bir şey değildi.

ABD-AB,kıyamet öncesi savaşlara hazırlanıyorlar diye bütün yazılarımda hep iddia ettim durdum.

.Bu olayı da ,” 11 Eylül 2001’deki “ikiz kule operasyonu” sonrası da bu Bush oğlu puşt bunu “Crusade-Haçlı Seferi “ diyerek dile getirmişti .“
Ayrıca,G.W.Bush, 2004 Mısır Sharm El Sheik kentinde Fransa Başbakanı Jacques Chirac’a açıkça söylemişti.

”Kıyamet alametleri belirmeye başladı,Ortadoğu’da Yecüc Mecüc var,çıkarmama yardım et.” Diye.

Yecüc Mecüc’ünde bütün İslam dünyası ve Sami kökenli olmayan bütün uluslar olduğunu da Tevrat,İncil,Kuran ayetleri ile sürekli yazdım durdum.Milletin çoğu benim Yahudi,Hıristiyanlık propagandası ve Din Düşmanlığı yaptığımı sandı durdu.Oysa ben,halkıma “düşmanın kitabını” anlatmaya çalışmaktaydım.

Neyse.

İsmet paşanın kurduğu devlet yapılanmasını yıkmak uğruna Amerika ve Avrupa ile her türlü tavizleri vererek iktidar olan Başbakanımızın da “Yecüc-Mecüc” tanımlaması dışında “Tek demokratik Müslüman Ülke” sıfatı ile kalmayı başaran Türkiye’nin adını “Ilımlı İslam Devletine” çıkararak “Hilal Blogunu” oluşturacağını ve ardından da “Armageddon Savaşlarının” başlayacağını da iddia ettim durdum.

İşte,kıyametten 1000 yıl önce Mesih İsa'yı beklemek üzere kurulacağına inanılan ve bunca kanların uğruna akıtıldığı "Kutsal Bereket Hilali" Haritası.ABD-AB'li Hıristiyan-Yahudi işbirliğinin hedefi bu harita.B.OP,MOP hepsi palavra,aldatmaca.
Bölge halkına da sadece "Soykırım" var."




Kim inanırdı ki bu safsatalara?

Öyle de oldu,kimse inanmadı.(Bush’un sözleri ve siyaseti olmasaydı ben de inanmazdım.Üstelik ben dinlere de inanmam.Bu blogda “Evrim Teorisini”,Sosyalizm’in nimetlerini” yayımlamam gerekirken,kutsal kitapları tartışmamın ne gereği vardı ki?)

Ama bu akşam,bu olay sayın Başbakanımızın yukarıda yazdığım mağduriyetlerinin ardından gelen,“Benim için Davos bitmiştir” ifadesi ile gerçekleşmiştir.

“Haç Bloguna karşı Hilal Blogu” bu akşam netleşmiştir.Ayrıntılarını basından okuyabilirsiniz.

Büyük kurtarıcı,eşsiz önder Mustafa Kemal Atatürk’ün heykellerinin ,Şah Muhammed ve Saddam Hüseyin heykelleri gibi ülkemizde yıkılmasından önce, bu ülke Recep Tayyip Erdoğan’ın başının gittiğini görürse şaşırmayınız.Çünkü kendisini,”yol arkadaşı olan İsrail ve ABD’nin” siyasetlerinin dışında bir konuma sokmuştur.

Artık düşenin dostu olmaz.

“Onu ben bile kurtaramam”. Çünkü ben “hiçkimseyim”.

Belki de başbakanımız,Cüneyt Zapsu’nun söylediği gibi “saf kalpli” olduğu için” tez canlı” kararlar alan birisidir.Öyle de görünmektedir.

Gürcistan-Rusya savaşı sonrası “Deniz Feneri Davası” ile gözden çıkarılan başbakanımızın yerini alacakları zaten herkes biliyor.Kürtler Vadisinde (bu dizide hiç Türk veya başka unsur göremedim ben) aylar öncesinden yayınlanmadı mı?

Çünkü,bu ülkede “at izi, it izine karışmış, hainlerin gücü,vatanseverlerin sayısını ve gücünü geçmiştir.”

Tarihin nelere gebe olduğunu ömrümüz varsa göreceğiz.

Ben başbakanımıza acımıyorum,o bir şekilde hırsları,ihtirasları,emelleri olan biriydi.

Onu buralara onlar getirdi.

O sahip olduklarının,inançlarının,davalarının kurbanı olacaktır ama,onun siyasetinin kurbanı olacak koskoca bir Ortadoğu ve İslam dünyası halkları vardır.

Asıl acınacak olan bu ahmak,önünü göremeyen milletlerdir ki,bu özellikleri de onların bu muameleye layık olmalarına yetmektedir ve onlara da öyle davranılmaktadır zaten.

1980’li yıllarda bir Amerikan çizgi filmi vardı.Voltran.

Sıkışınca hep,transformator olan uzay mekikleri ve savaş araçları birleşerek dev savaşçı robot adam “Voltran’ı” oluştururlardı.

Bu akşam başbakanımız Voltran’ı oluşturmuştur.”Hilal blogu” tamamlanmıştır.

Umarım “Armageddon Savaşlarının yakında başlayacağı tahminlerim” tutmaz.

Ama,Barrack Obama’nın yeminine 24 saat kala saldırıları durduran İsrail’in yemin töreninden birkaç gün sonra kaldığı yerden devam etmesi sizce “Yahudi Haçı ile Hıristiyan Haçı” işbirliğinin kararlılığından başka neyi işaret etmektedir?

Tevrat ve İncil’de İsa’nın ,”Yahudileri zafer ulaştıracak beklenen Kral” olduğu yazılıdır.Hıristiyanlar İsa’nın işini yapmakta değil midir?

İran ve Irak’tan sonra bizim ülkemizi teslim edecek “tez canlı liderimiz” sizce kimdir?

Keykubat

İŞTE AKP DEVLETİ YIKIYOR!

AKP kongresinde Barzani'ye AKP'lilerin attığı sloganlar!
01 Ekim 2012'de AKP "Türkiye'ye bir Kürt kedisi bile vermem!" diyen, terörö örgütü ve deden Vatikan-Rusya Avrupa kölesi olan Yahudi Kürdü Molla Mele Ahmet Barzani'nin torunu olan Mesut Barzani'ye "Türkiye seninle gurur duyuyor!" sloganlarının atıldığı sadece RE.T.E'nin konuşup tek aday olduğu bir kongre yaptı ve yeni dünya düzenine göre ülkeyi yeniden şekillendirecek yani bölecek "Bütünşehir" kavramını ortaya attı. Hedeflenen Başkanlık sisteminin ön aşamalarından birisi olan bu proje ile AKP amirleri ABD-AB emirleriyle aynen şöyle bölmüştür;

Haberin linki tıkla;
İşte, Osman Pamukoğlu paşadan Barzani tanımı;


Bu günlere nasıl geldik;
http://keykubat.blogcu.com/almancilar-savasi_25075061.html

http://keykubat.blogcu.com/travma-gecirenlerin-tarihi_19651111.html

http://keykubat.blogcu.com/topal-molla-humeyni-kurt-said-ve-fethullah-gulen_12429281.html

21 Ocak 2009 Çarşamba

HOS GELDIN SAYIN OBAMA

HOŞ GELDİN SAYIN OBAMA

"From The Times (Times'dan)
January (Ocak) 21, 2009
‘They brought us here as slaves, but we always loved white Americans’
(Bizi buraya köle getirdiler ama biz beyaz Amerikalıları hep sevdik)
A city of segregation looks to embrace a new age of equality"
( Ayırımcılığın bir şehri,yeni eşitlik çağını kucaklar görünmektedir)

Avrupa,15.yy. başlarında,doğudan Osmanlı İmparatorluğu, batıdan Endülüs Emevi İslam devleti arasında sıkışmış durumdaydı.
Uzak doğu ülkelerinde,sömürüp köleleştirebilecekleri kavimler, soyabilecekleri zengin medeniyetler olduğunu bildikleri halde,bu kıskaçtan kurtulup ta oralara ulaşmaları da imkansızdı.
Her gün daha da yoksullaşmaktaydılar.

14.yy. içinde kaybettikleri iki Haçlı seferinde aldıkları ağır mağlubiyetlere bir de,bütün Avrupa’yı saran veba salgını da eklenince bu güç kaybı Avrupa’yı intihar noktasında getirmişti.

Prusya’da bulunan Alman Kayseri,”Kutsal Roma-Germen İmparatoru,Haçın temsil gücüyle Emrini vermişti;

“İster serf ister asil olsun,her kim bir ekmek kapısı bulursa onu yücelteceğiz.”

Hıristiyan Avrupasında,aristokratların yanında "Burjuvazinin doğuşu" bu keşiflerle başlar.

Atlantik okyanusunda,dev yılanların,ejderhaların,akla hayale gelmeyecek kadar korkunç canavarların yaşadığı inancının verdiği korkuyla asırlardır okyanusa açılamayan Avrupa artık “intihar saldırısına” geçmişti.

Okyanusa atlayacaklardı artık,ya bir ada,ya da büyüleyici Hindistana bir yol,çünkü öyle de böyle de ölüm yanlarındaydı.

İlk saldırıyı Portekizli gemiciler,Kanarya Adalarından geçerek,Gana ‘yı keşfetmeleri ile gerçekleştirdiler.

Ok-yay ile savaşan,sadece mahrem yerlerini örterek giyinen,anlaşılamayan tuhaf dilleri, inançları olan ve oldukça kara derili bu insanları Avrupa’ya getirip satmaya başladılar.

Eski çağlardan beri,Afrika halkları,kendilerine yakın olan Sami,Arap kavimleri tarafından köle olarak kullanılmaktaydılar.

Kristof Kolmb’un Hindistan zannettiği Amerika Kıtasını da,ardılı Ameriko Vespuçi yeni Orta Asya ziyaretinden döndüğü ve orada gördüklerini de anımsayarak “Türkiye” zannetmişti. Hindi’ye “Turkey-Türkiye” denmesinin sebebi de bu olaydır.

Ama,İspanya,İngiliz Kraliyetleri burasının Türkiye değil,yeni bir yer olduğunu hemen kavramışlardı.

Bu arada da Afrika halkları da gemilere doldurularak bu kıtaya yerleşen,deli,katil,idamlıklar güruhuna köle olarak satılmaya başlanmıştı.

İşte, köleciliğin en acımasız,en zalim dönemini,onların kültür değerlerini çalarak da Vandalizm’in en korkunç örneklerini Avrupalılar bu zamandan sonra dünyaya gösterdiler.

Geçen beş yüzyıl içinde pek değişen bir şey olmadı.Birkaç yıl önce,9/11 olayının arkasından televizyon ekranlarında Amerikan Polisinin pompalı tüfekle zenci avladığını bütün dünya seyretti.

Ronald Reagan ile başlayan “Neo-Conservatısm-Yeni Muhafazakarlık Akımı” siyaseti,Baba Bush,Clinton ve oğul Bush ile zirveye ulaştı.

Ortadoğu halklarına planladıkları “dayatma demokrasi ihracı” çabaları da,bölgenin kan gölüne dönmesi,bütün dünya halklarının yanında,evlatlarını kaybeden Amerikalı anneler,köle Condoleza Rıce’ın hava limanında üzerine sürülen kırmızı boyalı eller, Mıchael Moore’un 9/11 belgeseli de eklenince,”neo con” siyaseti dibe vurdu.

Amerikan halkı,”neo-con”ların maaşlarına zam,işlerine son verdi.

Bu gün,Sayın Barrack Obama yemin ederek görevine başladı.Saatlerce hazırlanan görkemli yemin törenini seyrettim.

Halkın ve siyasilerin katılımları muhteşemdi.

Obama’nın yemininden önce California’lı Gay Cemaatinin duası bana biraz tuhaf geldiyse de Amerika’nın yarısından fazlasını cinsel sapkınlıklar içinde olduğunu bildiğimden olağan karşıladım.

Gene,bizleri gıcık edeni haksız,yersiz “Ermeni soykırımından” bahsetmesi tek kelime ile iğrençti.

Ermenilere asıl kimin soykırım yaptığını, okumak,öğrenmek isteyen herkes,Joseph Campbell’in “Tanrıların Maskeleri-Batı Mitolojisi” kitabının Haç’ın doğuşu bölümüne bir göz atsın.

10. ve 11.yy.da bölgeye gelen Türklerin de Ermenileri nasıl kurtardıklarını,bu yüzden bir çok Ermeni’nin Türkçe konuşup,şairlerinin bile eserlerini Türkçe verdiğini de kaynak bulamazsa, Osmanlı kaynakları,benim de gariban bir ”Osmanlı,Ermeni ve Özür” başlıklı yazımdan yararlanabilirler.

İslam ülkelerine yaptığı çağrıyı olumlu buldum.”saygıya dayalı” ilişkiler kulağa hoş geliyor.Ne yazık ki 50 yıldır,”Ermeni Soykırımı” mazeretleri ile her yıl Türkiye’nin Amerika’ya resmen haraç ödemek zorunda bırakılması, bu haksız ve adaletsiz siyasetin sürdürülmesi,Obama tarafından da dile getirilmesi, ”saygıya dayalı işbirliklerinin” de profilini çizmektedir.

İsrail’in elinde bulunan nükleer silahların bir çok Avrupa devletinin bile elinde olmaması,25 gün süren Filistin katliamının,Sayın Obama’nın yemin törenine “24 saat kala” kesilmesi asla dikkatimizden kaçmış bir olay değildir.

“Tanrının bana vaat ettiği Ortadoğu-Nil-Fırat arası toprakları alacağım" diyen "IRKÇI" bir kavim nasıl olur da bu kadar güçlendirilir?

Nasıl olur da bu kavimin yaptığı insanlık dışı kıyımlara müsaade edilir?

Nasıl olur da bu kadar çok nükleer başlıklı silaha sahip olması engellenmez de İran’ın tenekeden bir atom bombası yapma olasılığına karşı bir nükleer santral kurulmasına izin verilmez?

Ya da Türkiye’nin vs vs ?

Sayın Obama’nın “saygıya dayalı ilişkiler” teklifinin gerçekleşebilmesi için,büyük devletlerin siyasetlerini değiştirmesi gerekmektedir.

Değişiklikler şöyle olmalıdır;

1-Ortadoğu halkları,”düşman gruplara bölünerek” birbirlerini kırmak zorunda bırakılmaktan bıkmışlardır.Bu bölünmelerin yarattığı kardeş düşmanlıklarını kökleştiren sömürgeci batı siyaseti,sadece “batıya” kazandırmaktadır.Yani ABD ve AB’ye.

2-“We’re the World,We’re the children of the world” ve “İnsan Hakları” felsefeleri doğruysa, bizler de bu dünyanın parçası ve çocuklarıyız,bizler de insanız.Sosyal yaşamımızın iyileştirilmesi, sağlık, ekonomik,eğitim haklarımızın “dayatma,sınırlandırılmış” sistemler olmamasını istiyoruz.

Sami olmayan toplumlara dayatılan ilkelliğe bir son verilmelidir.

Üniversitelerimizin,sanayicilerimizin,sanatçılarımızın daha çok üretmeleri için ortamın sağlanmasını,sokaklarımızda aç,sefil insanların dolaşmamasını, cehaletin, ilkelliğin teşvik edilmemesini istiyoruz.Bu dünya hepimize yeter.

3-Amerika ve Avrupa “, siz yemeseniz de olur,bizim midemiz daha geniş” diyen,güçlü,zorba bir dünya kardeşi olmamalıdır.

4-Her türlü terör örgütünün büyük devletlerce desteklenerek ,cennet dünyamızın kan gölüne dönmesinin,gözü yaşlı annelerin,eşlerin bebeklerin feryatlarının kesilmesini istiyoruz.

5-Bütün dünyaya başka bir gezegenden köleci kavimlerin saldırısı varmışçasına,tüm dünyanın, karşılıklı saygı,işbirliği içinde ilişkiler kurmasını,bunları geliştirecek eylemlerin gerçekleştiril-mesini, nükleer silahlanmanın son bulmasını,tabiatın üzerindeki kontrolsüz sanayi tehdidinin kaldırılmasını istiyoruz.

6-Köktendinci Yahudi-Hıristiyan Neo-Conservativism ile her türlü mistik inanca,ırk ayrımına dayalı siyasetlerin terk edilip,ulusların kardeşliği ilkelerinin oluşturulmasını umuyoruz.

İşte o zaman Tanrı’nın dünyasında “gerçek din,gerçek adalet “ yerini bulacaktır.O zaman her türlü soruya en uygun cevap verilecektir.Kurt ile kuzu yanyana otlayacaktır. Yeryüzü, fesatlıktan yüreği kara kurum bağlamış siyasetçi ve iş adamlarından kurtulacaktır.Bunların içinde iyileri de var.

Henüz,siyahların her yerde “özgür “gezemediği bir Amerika’da,”neo-con”ların yarattığı tepkiyi yumuşatmak muhalif,dünya ve Amerikan halklarının “gazını almak” için” seçilmiş bir Amerikalı Köle Başkan’ın bunları gerçekleştirmesi elbette bizim de umduğumuz bir beklenti değil.Mesajımız zaten ilgilisinedir.

İnsan Hakları ve Cumhuriyetler çağını başlatan Amerika,dünya halkları üzerindeki Avrupa Emperyalizminin etkisini kırdıktan sonra,bu kavramları ,bu gün dünya devletlerinde “kardeş kavgaları” yaratmak,onların gücünü tüketmek için kullanmaktadır.

Türkiye,Ortadoğu ve diğer dünya halklarının yeryüzünde başka bir halka gerçekte bir düşmanlığı yoktur.Düşmanlık,insanlara daima en kötüyü verip,en kötünün iyisine razı edilen güçsüzlerin ızdıraplarından, acılarından,lanetlerinden doğmaktadır.

Dünyaya hükmedenlerin en büyük sorumluluğu “adalet ilkesinden” olmalıdır.Eğer hakim kalmak,hüküm sürmek isteyen varsa?

Bu yüzden,eski Türk bilgini İmam Gazali’nin güzel bir sözü ile yazıma son vereceğim;

“İnsanlar dinsiz yaşayabilirler ama Adaletsiz Asla!!!”

Justıce before everything.























Bunlar bir yana,"dünya siyaset sahnesine hoş geldin Sayın Köle Kral."

Keykubat

Resmin altındaki alıntı Yemin Töreni Konuşması için;
http://www.timesonline.co.uk/tol/news/world/us_and_americas/us_elections/article5556296.ece

OBAMA DEMOKRASİSİZ GELDİ AMA

OBAMA DEMOKRASİSİZ GELDİ AMA

ABD Başkanı sayın Barrack Hüseyin OBAMA, muhalifi olan Cumhuriyetçi Neo-Con tayfasının ahlaksız muhalefetleri arasında,kayıtlı olduğu kilisesinden “Müslüman Kökenli” olduğu iddiası ile kaydının silinmesine,ardından Gay Kilisesine kayıt yaptırarak “iyi bir Hıristiyan olduğunu” Amerikan seçmenlerine kanıtlamasına kadar ve daha nice engelleri aşarak Amerika’lı zencilerin ve Irak-Afganistan’da anlamsız buldukları bir savaşta çocuklarını,eşlerini,babalarını kaybedenlerinden, barışçı bir dünya isteyen iyi niyetli Amerikalısına kadar uzanan kitle zincirlerinin desteği ile aldığı galibiyetin sonucunda,bizim bir çok televizyon kanalımızın da canlı yayınladığı “Başkanlık Yemin Töreninde”,malum Kilisenin baş rahibinin ettirdiği yeminin ardından ABD başkanı olmuştu.


Görevini devralır almaz,Avrupa ziyaretlerinin hemen arkasından, 06 Nisan 2009 günü ülkemizi ziyaret eden,sayın başkan,Cumhurbaşkanından iktidar partisine,ve tek tek muhalefet parti liderlerine kadar uzanan kapsamlı görüşmeler yaptı.

Hatta,İstanbul ziyaretine bir de Tophane’de bulunan Tophane-i Amire’de (Osmanlı’nın top fabrikası) gençler,gazetecilerden oluşan bir grupla da birebir diyaloga girdi.Ayran gönüllü bir çok insanımızın da gönlünü kazandı.

İlk defa böyle Türk halkı ile karşılıklı açık konuşan,sorularını alan bir ABD başkanı gördük.

TBMM’de yaptığı konuşmaya Genelkurmay eşliğinde diğer ordu mensupları da katıldılar. Hatta başkanı bütün katılımcıların kendilerinin beğendiği konularda alkışladıklarına da tanık olduk.

Hatta,Bush ve ekibinin aksine Atatürk'ü göklere çıkardı,ülkemizin "Laik-Demokratik" bir ülke olduğunu söyledi ama bir yer de de konuşmasını sonlandırırken "Ezan Saati Yaklaşıyor" deyiverdi.

O zaman da aşağıdaki resim yazısını hatırlatıverdi bizlere.

Dünya tarihinde az rastlanan olaylar kategorisine girmiş çağımızın “Köle Kralı” herkes için ayrı bir umut kapısıydı. Söyleyecekleri de bu yüzden aşırı merak konusu olmuştu.

Devlet,başta terör konusu ve diğer beklentilerine destek ararken, ayrılıkçı örgütün meclis temsilcisi malum parti de ülkemizi parçalamayı hedefleyen kuzey Irakta’ki oluşumun Türkiye ayağının gerçekleşmesi için umutlanıyor,bazı köylülere de kurbanlar kestirerek basında yayınlatıyorlardı.

Komşumuz Ermeniler,Amerika’daki soydaşlarının “Soykırımı tanıyacağım” vaadinin bu defa gerçekleşmesini,Türk Devletinin de bir güzel “mars edilmesini” umuyorlardı.

Çünkü,Amerika ve Avrupa “demokrasi ve eşitliği kendi halkına layık gören” ama asla demokrat olmayan ve tersine “İncil Şeriatına Dayalı” bir devletti.

Bunu iyi biliyorlardı.

Örnek mi istediniz,buyurunuz;

"It is impossible to rightly govern the world without God and the Bible"

"Tanrı ve İncil olmadan dünyayı dosdoğru yönetmek imkansızdır."

~ George Washington

"That book, sir, is the rock on which our republic rests"

"O kitap,efendim,Cumhuriyetimizin dayandığı bir kayadır"

~ Andrew Jackson

"If you take out of your statutes, your constitution, your family life all that is taken from the Sacred Book, what would there be left to bind society together?"

"Kutsal kitaptan alınmış olan,anayasalarınızı,aile yaşamınızı devletten çıkarırsanız toplumu birbirine bağlayacak bir şey kalmaz."

~Benjamin Harrison

Buraya kadar Amerika’nın kurucusundan,aydınlarına kadar uzanan bir iki alıntıyı okudunuz.

Kurucu G.Washington’dan sonra değişen bir şey var mıydı?

Şimdi onlara da bakalım;

1919’da Ermenistan kurmak içi savaş gemisi gönderen ABD Başkanı Woodrow Willson değil miydi?

Bizzat ,George W.Bush ,Mısır’da Fransa C.Başkanı Jack Chirac’a Şarm el Şeyh kentindeOrtadoğu’da Yecüc-Mecüc var,kıyamet alametleri görünmeye başladı yardım et de bunları oradan çıkaralım” ve 11 Eylül sonrası “Crusade-Haçlı Seferi”demedi mi?

Demokrat ve çapkın olması ile ünlü Bill Clinton’un eşi Hilary Clinton bile dün Obama’ya destek isterken şöyle diyordu ;”I’am the God’s prayer for our nation” ve sözünü bitirirken de God Bless you ile son veriyordu.

Yani ilk cümlede “Ben,Milletimiz için Allah’ın bir duacısıyım” diyor ve sözünü de Allah sizi korusun ile bitiriyordu.Ezelden beri paralarının üstündeki “We Trust in God” yani “Allah’a inanıyoruz,bağlıyız” mesajlarını koruduklarını da eklemeye gerek yok sanırım.

Yani Amerika ve batı dünyası zaten bir şeriat devleti değil miydi?

İnsan hakları ve demokrasinin beşiği olarak bilinen Amerika devletini,bu siyasiler ortak çabaları ile “Hıristiyan Şeriat devleti” haline getirilmişti. Obama’dan Mc Cain’e kadar herkes cüppesiz papazlar gibi dolaşarak halktan oy istemişlerdi.

Amerika bizi “Ilımlı İslam ülkesi olarak anarken kendisinin alında Amerika Şeriat Devletleri olduğunu nedense göz ardı ediyordu.

Internatıonal Herald Trıbune'ün İstanbul kaynaklı kalem oynatan yazarı Roger Cohen ”Fıght For Turkey-Türkiye İçin Savaşın” başlıklı makalesinde ;”Bırakalım, parti mahkeme ile süregelen yüzleşmeleri sonunda gerekirse süresini doldursun. Türkiye ılımlı İslam’ın bir laboratuarıdır,Deneğin üstüne üşüşmeyin. Peçelemek örtüyü kaldırmaktan daha kolaydır.Tersine çevrilebilirliği İslam’ın en iyi olduğu şey değildir.” Diye yazıyordu.

Ermeniler işte bunlara dayanarak haklı beklenti içindeydiler.

Obama da TBMM’deki konuşmasında onların da “gönüllerini hoş tutmayı” tercih etti ve “bu konudaki sözlerim kayıt altındadır” deyiverdi.

Birden büyü bozulmuştu,ama,”Amerika İslam’la savaşta değildir” gibi diğer sözleri öne çıkartılarak övülmeye devam edildi.Ta ki “Ermeni halkı bizim kalplerimizde yaşadığı gibi, büyük felaket "Meds Yeghern" de, bizim anılarımızda yaşamalı” diyen 24 Nisan konuşmasına kadar bu sürdü.Malum,o gün sözde Ermeni soykırımını anma günüdür.O günü de yaratan senaristlerin başındaki ülkelerden birisi de ABD’dir.

1960’lardaki Johnson Mektubu davasından beri temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp her 24 Nisan’da önümüze sürülmekte,”aman bunu önleyelim” çabasında olan ülkemiz siyasetçileri de haklı olarak girişimler vs,vs ve devletimizin her yıl “haraca kesilmesi de böylece sürüp gitmektedir.

Obama’nın bu konuşması ülkemizde herkesi bir güzel sinir etmişse de “sözüne güvenilir, taraflardan birine söz vermiş bir siyasetçinin” bence söyleyebileceği en yi sözü söyledi ve bizimkine ilaveten Ermenilerin düşmanlığını da kazanarak kendini riske attı.

Siz olsaydınız ne karar verirdiniz.Aşağı tükürsen sakal,yukarı tükürsen bıyık kirlenecek.

Sonunda öyle de oldu.

Sonuç,dün akşam bir senatör bizdeki milletvekili tranferlerini andıran biçimde Obama’nın Demokrat Partisinden ayrılarak “Cumhuriyetçi-neo-con’cu kanada” geçiş yaptı.CNN ve BBC bunu canlı olarak verdi,saatlerce konuşuldu.

Aslında bir şeyler bekleyerek değil ama,ülkemiz insanı için “olumlu izlenim yaratmak amacı ile yazdığım 05.Kasım 2008’de “Hoş Geldin Obama” başlıklı yazımda da;

Başta ülkemiz Türkiye’de,geçmiş ABD liderlerinin başlattıkları ve devletimizden her yıl bir “haraç koparma mekanizması” olarak kullanılan “Ermeni Soykırımı iftiralarının” ve de “Kürt ayırımcılığının” sona erdirilmesini,diğer milletlerin de akan kanlarının durdurulmasını beklemekteyim.

Ancak,onun kişiliği ile ilgili bilgilere baktığımızda ise yazdığım umutlar ne yazık ki sadece umut olarak kalmaya devam edecek gibi görünmektedir.

Hürriyet gazetesinden yaptığım alıntı yazıda sayın Obama’nın bazı özellikleri yazılıdır.

Bu özellikleri ile sayın Başkan bana G.W.Bush’un “esmeri” gibi görünmektedir.” Sözlerini de yazmışım.

Adalet Terazisini bozmamak gerekir.

Obama,yeryüzü insanlık ailesine gına getiren G.W.Bush ve neo-con’cu ekibinin tersine,dünya halkları için bir barış olabilecek midir?

Yoksa;

Beklendiği gibi “Bush’un esmeri" mi olacaktır? Bunu zaman içinde göreceğiz.

Ancak,hükümetin ve Genelkurmay’ın da açıklamalarına bakılırsa,onun telkinleri ile kurulan “Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde bir umut kıvılcımı olduğu,ancak erken olduğundan hemen halkın önüne yumurtlanmadığı izlenimine sahip oldum.

Umarım bu izlenimim doğru çıkar.

Ben her ne kadar karşı olsam da ülkemizin hakim güçleri henüz “tam bağımsız ve Amerika’sız” bir siyasetten uzaktırlar ve de,yaklaşık 60 yıldır,devletimizi ve bizleri sıkıntıya gark eden bu abuk sabuk “haraç tehdidinden” kurtulmamız gerekmektedir.

Amerika eğer bu bölgede bir proje hesaplıyorsa,ülkemizin de bu projede önemli bir yeri varsa,bu görevi yerine getirebilmesi için de bu “piyon devletlerle sorunlarının” çözülmesi gerekmektedir.Sorunları da ABD-AB gibi yaratanların kendilerince çözülmesi de kalıcılık sağlayacaktır.

Türkiye’nin önerisi ve Ermenistan’ın da kabul ettiği,sonradan diyaspora Ermenilerince vazgeçirildiği “Tarih Konseyi” toplanması önerisi doğrultusunda çalışmalar yürütülmelidir.

Bu konsey,sonunda, Türklerin,savaş esnasında arkadan vuruldukları için düşmanla işbirliği yapan tebaasını tehcir ettiğini,tehcir sırasında acılara sebep veren olumsuzlukların yaşandığını ,bu acı olaylara da o zamanın “dünya siyasetini idare eden güçlerin tahrik ve teşviklerinin esas teşkil ettiğini,Türklerin “planlı,kasıtlı” bir soykırım zihniyeti olmadığını,hatta o zamanki hükümette de “Ermeni Bakanların, memurların, askerlerin” bulunduğunu,30 Ekim 1918 sonrasında işgal kuvvetlerince kurulan komisyonun işgal altındaki Osmanlı’nın bütün arşivlerinden gerekli belgeleri kolayca topladıklarını ve sorumlu siyasetçilerini rahatça sorguladıklarını göz önüne alarak,olayın bir mukatele ve tehcir” olduğunu belirlemesi gerekmektedir.

Olay da zaten böyledir.

Bu şartlarda da Türkiye idarecileri hem bu baskıdan kurtulacaklar hem de bazı dayatmaları halka kabul ettirmek için güç bulacaklardır.

Yoksa ilişkiler gerilecek bunca yıl büyük devletler yatırım yaptıkları projelerinden de vazgeçmek zorunda kalacaklardır.

Hükümet de bir takım şaşkınların ağzına bakarak,tavizler vererek,olmamış işleri kabul ederek, Azerbaycan’ın haklarını çiğneterek,dış Türkleri ve kardeş toplumları da ezip geçerekçözüm” şartlamasından kaçınmak için elinden geleni yapmak zorundadır.

Siyaset adamı olmak kolay değil.

Zor olan bu işleri çözmede ustalık göstermektir siyaset adamlığı,yoksa 6 bin TL maaş alıp,ceylan derisi koltuklar üstünde uyuklamak değildir.

Sayın Obama’nın da,Amerikanın bölge siyasetlerini gerçekleştirmek isteyen başkalarının da “Şirin Amerika”yı yaratmak için de başka seçeneği olduğunu sanmıyorum.

Sayın Obama, ülkemizde temsil ettiği devletini,başlangıçta sempatik kılmayı başardıysa daErmeni Sorunu” ile ilgili sözleri yüzünden “Şirinleştirememiştir.

Kendisi ile ilgili şiirli anlatımdan oluşan yazım olan "DEMOKRASİSİZ GEL OBAMA" çağrımı okuyup okumadığını bilemem ama,konuşmalarına yansımış olarak gördüğümü çekinmeden söyleyebilirim.

Ama,Ermeni konusu ile "demokrasi (!) gösterince" kendisi de, zora girmiştir.

Ülkemize ve bütün insanlığa barış getirecek gelişmelerin olması dileğimle,okuyanlara saygılar sunarım.


Keykubat

HOS GELDIN KOLE KRAL

HOŞ GELDİN KÖLE KRAL

"From The Times (Times'dan)
January (Ocak) 21, 2009
‘They brought us here as slaves, but we always loved white Americans’
(Bizi buraya köle getirdiler ama biz beyaz Amerikalıları hep sevdik)
A city of segregation looks to embrace a new age of equality"
( Ayırımcılığın bir şehri,yeni eşitlik çağını kucaklar görünmektedir)

Avrupa,15.yy. başlarında,doğudan Osmanlı İmparatorluğu, batıdan Endülüs Emevi İslam devleti arasında sıkışmış durumdaydı.
Uzak doğu ülkelerinde,sömürüp köleleştirebilecekleri kavimler, soyabilecekleri zengin medeniyetler olduğunu bildikleri halde,bu kıskaçtan kurtulup ta oralara ulaşmaları da imkansızdı.
Her gün daha da yoksullaşmaktaydılar.

14.yy. içinde kaybettikleri iki Haçlı seferinde aldıkları ağır mağlubiyetlere bir de,bütün Avrupa’yı saran veba salgını da eklenince bu güç kaybı Avrupa’yı intihar noktasında getirmişti.

Prusya’da bulunan Alman Kayseri,”Kutsal Roma-Germen İmparatoru,Haçın temsil gücüyle Emrini vermişti;

“İster serf ister asil olsun,her kim bir ekmek kapısı bulursa onu yücelteceğiz.”

Hıristiyan Avrupasında,aristokratların yanında "Burjuvazinin doğuşu" bu keşiflerle başlar.

Atlantik okyanusunda,dev yılanların,ejderhaların,akla hayale gelmeyecek kadar korkunç canavarların yaşadığı inancının verdiği korkuyla asırlardır okyanusa açılamayan Avrupa artık “intihar saldırısına” geçmişti.

Okyanusa atlayacaklardı artık,ya bir ada,ya da büyüleyici Hindistana bir yol,çünkü öyle de böyle de ölüm yanlarındaydı.

İlk saldırıyı Portekizli gemiciler,Kanarya Adalarından geçerek,Gana ‘yı keşfetmeleri ile gerçekleştirdiler.

Ok-yay ile savaşan,sadece mahrem yerlerini örterek giyinen,anlaşılamayan tuhaf dilleri, inançları olan ve oldukça kara derili bu insanları Avrupa’ya getirip satmaya başladılar.

Eski çağlardan beri,Afrika halkları,kendilerine yakın olan Sami,Arap kavimleri tarafından köle olarak kullanılmaktaydılar.

Kristof Kolmb’un Hindistan zannettiği Amerika Kıtasını da,ardılı Ameriko Vespuçi yeni Orta Asya ziyaretinden döndüğü ve orada gördüklerini de anımsayarak “Türkiye” zannetmişti. Hindi’ye “Turkey-Türkiye” denmesinin sebebi de bu olaydır.

Ama,İspanya,İngiliz Kraliyetleri burasının Türkiye değil,yeni bir yer olduğunu hemen kavramışlardı.

Bu arada da Afrika halkları da gemilere doldurularak bu kıtaya yerleşen,deli,katil,idamlıklar güruhuna köle olarak satılmaya başlanmıştı.

İşte, köleciliğin en acımasız,en zalim dönemini,onların kültür değerlerini çalarak da Vandalizm’in en korkunç örneklerini Avrupalılar bu zamandan sonra dünyaya gösterdiler.

Geçen beş yüzyıl içinde pek değişen bir şey olmadı.Birkaç yıl önce,9/11 olayının arkasından televizyon ekranlarında Amerikan Polisinin pompalı tüfekle zenci avladığını bütün dünya seyretti.

Ronald Reagan ile başlayan “Neo-Conservatısm-Yeni Muhafazakarlık Akımı” siyaseti,Baba Bush,Clinton ve oğul Bush ile zirveye ulaştı.

Ortadoğu halklarına planladıkları “dayatma demokrasi ihracı” çabaları da,bölgenin kan gölüne dönmesi,bütün dünya halklarının yanında,evlatlarını kaybeden Amerikalı anneler,köle Condoleza Rıce’ın hava limanında üzerine sürülen kırmızı boyalı eller, Mıchael Moore’un 9/11 belgeseli de eklenince,”neo con” siyaseti dibe vurdu.

Amerikan halkı,”neo-con”ların maaşlarına zam,işlerine son verdi.

Bu gün,Sayın Barrack Obama yemin ederek görevine başladı.Saatlerce hazırlanan görkemli yemin törenini seyrettim.

Halkın ve siyasilerin katılımları muhteşemdi.

Obama’nın yemininden önce California’lı Gay Cemaatinin duası bana biraz tuhaf geldiyse de Amerika’nın yarısından fazlasını cinsel sapkınlıklar içinde olduğunu bildiğimden olağan karşıladım.

Gene,bizleri gıcık edeni haksız,yersiz “Ermeni soykırımından” bahsetmesi tek kelime ile iğrençti.
Ermenilere asıl kimin soykırım yaptığını, okumak,öğrenmek isteyen herkes,Joseph Campbell’in “Tanrıların Maskeleri-Batı Mitolojisi” kitabının Haç’ın doğuşu bölümüne bir göz atsın.

10. ve 11.yy.da bölgeye gelen Türklerin de Ermenileri nasıl kurtardıklarını,bu yüzden bir çok Ermeni’nin Türkçe konuşup,şairlerinin bile eserlerini Türkçe verdiğini de kaynak bulamazsa, Osmanlı kaynakları,benim de gariban bir ”Osmanlı,Ermeni ve Özür” başlıklı yazımdan yararlanabilirler.

İslam ülkelerine yaptığı çağrıyı olumlu buldum.”saygıya dayalı” ilişkiler kulağa hoş geliyor.Ne yazık ki 50 yıldır,”Ermeni Soykırımı” mazeretleri ile her yıl Türkiye’nin Amerika’ya resmen haraç ödemek zorunda bırakılması, bu haksız ve adaletsiz siyasetin sürdürülmesi,Obama tarafından da dile getirilmesi, ”saygıya dayalı işbirliklerinin” de profilini çizmektedir.

Obama'ya yemin ettiren Gay Rahip
Gene Robinson
İsrail’in elinde bulunan nükleer silahların bir çok Avrupa devletinin bile elinde olmaması,25 gün süren Filistin katliamının,Sayın Obama’nın yemin törenine “24 saat kala” kesilmesi asla dikkatimizden kaçmış bir olay değildir.

“Tanrının bana vaat ettiği Ortadoğu-Nil-Fırat arası toprakları alacağım" diyen "IRKÇI" bir kavim nasıl olur da bu kadar güçlendirilir?

Nasıl olur da bu kavimin yaptığı insanlık dışı kıyımlara müsaade edilir?

Nasıl olur da bu kadar çok nükleer başlıklı silaha sahip olması engellenmez de İran’ın tenekeden bir atom bombası yapma olasılığına karşı bir nükleer santral kurulmasına izin verilmez?

Ya da Türkiye’nin vs vs ?

Sayın Obama’nın “saygıya dayalı ilişkiler” teklifinin gerçekleşebilmesi için,büyük devletlerin siyasetlerini değiştirmesi gerekmektedir.

Değişiklikler şöyle olmalıdır;

1-Ortadoğu halkları,”düşman gruplara bölünerek” birbirlerini kırmak zorunda bırakılmaktan bıkmışlardır.Bu bölünmelerin yarattığı kardeş düşmanlıklarını kökleştiren sömürgeci batı siyaseti,sadece “batıya” kazandırmaktadır.Yani ABD ve AB’ye.

2-“We’re the World,We’re the children of the world” ve “İnsan Hakları” felsefeleri doğruysa, bizler de bu dünyanın parçası ve çocuklarıyız,bizler de insanız.Sosyal yaşamımızın iyileştirilmesi, sağlık, ekonomik,eğitim haklarımızın “dayatma,sınırlandırılmış” sistemler olmamasını istiyoruz.

Sami olmayan toplumlara dayatılan ilkelliğe bir son verilmelidir.

Üniversitelerimizin,sanayicilerimizin,sanatçılarımızın daha çok üretmeleri için ortamın sağlanmasını,sokaklarımızda aç,sefil insanların dolaşmamasını, cehaletin, ilkelliğin teşvik edilmemesini istiyoruz.Bu dünya hepimize yeter.

3-Amerika ve Avrupa “, siz yemeseniz de olur,bizim midemiz daha geniş” diyen,güçlü,zorba bir dünya kardeşi olmamalıdır.

4-Her türlü terör örgütünün büyük devletlerce desteklenerek ,cennet dünyamızın kan gölüne dönmesinin,gözü yaşlı annelerin,eşlerin bebeklerin feryatlarının kesilmesini istiyoruz.

5-Bütün dünyaya başka bir gezegenden köleci kavimlerin saldırısı varmışçasına,tüm dünyanın, karşılıklı saygı,işbirliği içinde ilişkiler kurmasını,bunları geliştirecek eylemlerin gerçekleştiril-mesini, nükleer silahlanmanın son bulmasını,tabiatın üzerindeki kontrolsüz sanayi tehdidinin kaldırılmasını istiyoruz.

6-Köktendinci Yahudi-Hıristiyan Neo-Conservativism ile her türlü mistik inanca,ırk ayrımına dayalı siyasetlerin terk edilip,ulusların kardeşliği ilkelerinin oluşturulmasını umuyoruz.

İşte o zaman Tanrı’nın dünyasında “gerçek din,gerçek adalet “ yerini bulacaktır.O zaman her türlü soruya en uygun cevap verilecektir.Kurt ile kuzu yanyana otlayacaktır. Yeryüzü, fesatlıktan yüreği kara kurum bağlamış siyasetçi ve iş adamlarından kurtulacaktır.Bunların içinde iyileri de var.

Henüz,siyahların her yerde “özgür “gezemediği bir Amerika’da,”neo-con”ların yarattığı tepkiyi yumuşatmak muhalif,dünya ve Amerikan halklarının “gazını almak” için” seçilmiş bir Amerikalı Köle Başkan’ın bunları gerçekleştirmesi elbette bizim de umduğumuz bir beklenti değil.Mesajımız zaten ilgilisinedir.

İnsan Hakları ve Cumhuriyetler çağını başlatan Amerika,dünya halkları üzerindeki Avrupa Emperyalizminin etkisini kırdıktan sonra,bu kavramları ,bu gün dünya devletlerinde “kardeş kavgaları” yaratmak,onların gücünü tüketmek için kullanmaktadır.

Türkiye,Ortadoğu ve diğer dünya halklarının yeryüzünde başka bir halka gerçekte bir düşmanlığı yoktur.Düşmanlık,insanlara daima en kötüyü verip,en kötünün iyisine razı edilen güçsüzlerin ızdıraplarından, acılarından,lanetlerinden doğmaktadır.

Dünyaya hükmedenlerin en büyük sorumluluğu “adalet ilkesinden” olmalıdır.Eğer hakim kalmak,hüküm sürmek isteyen varsa?

Bu yüzden,eski Türk bilgini İmam Gazali’nin güzel bir sözü ile yazıma son vereceğim;

“İnsanlar dinsiz yaşayabilirler ama Adaletsiz Asla!!!”

Justıce before everything.























Bunlar bir yana,"dünya siyaset sahnesine hoş geldin Sayın Köle Kral."


Adil Yargic/Keykubat

Resmin altındaki alıntı Yemin Töreni Konuşması için;
http://www.timesonline.co.uk/tol/news/world/us_and_americas/us_elections/article5556296.ece

Obama'ya Yemin Ettiren Gay Rahip videosu için;
1-Gay bishop invited to pre-inauguration event in DC

2-Openly Gay Episcopal Bishop Eugene Robinson Silenced on HBO Broadcast of Lincoln Memorial Inauguration Concert

19 Ocak 2009 Pazartesi

ERGENEKON ISGALIN ADI

-->

ERGENEKON” İŞGALİN ADI

10 Kasım1938’de Atatürk’ün ölümünün ardından 6 ay iki gün sonra 12 Mayıs 1939’’da sonucunda yayınlanan bir bildiri ile İsmet Paşanın ülkemizi teslim ettiğine dair bir bildirinin de yayınlandığı İngiltere ile yapılan kredi Antlaşması bağımsızlığımızın elden çıkış belgesidir.


İnönü-Churchill.Adana-Yenice-1943

II.Dünya Savaşı sonrası Amerika-İngiliz işbirliğinde yapılanan yeni dünya düzeni projesine 1947’de Nato müracaatı katılmamız ile başlayan ülkemizin Amerika tarafından işgalini sağlamıştır.

1950 sonrası,sözde “Komünizmden” ülkemizi korumak bahanesi ile Amerikan sermayesi ile kurulan “gizli derin devlet yapılanması” ile halkımız iki Bitlisli ajanın oluşturduğu yapılanma içinde iki kutba bölünmüştür.,

1.yapılanma,Amerikan Demokrat Parti yapılanmasıydı. Sözde, SSCB yanlısı,sosyalist görünen bu yapılanma “demokrasinin yerleştirilmesi için” solun halka öğretilmesini amaçlamaktaydı. Asla Sol bir karakteri olmayan bu yapılanma,dönme gayrimüslümlerin (Ermeni,Gürcü,Laz) devlet imkanları ile emperyalizmin okullarında eğitilerek geri getirilip ülkenin bölünmesi için kültürel ortamı oluşturdular.Bunlar gelecekteki,Kafkas planında, SSCB’nin Doğu Anadolu üzerinden Hürmüz Körfezine inme planına engel olacak Amerikan destekçisi “Hıristiyan” grubu oluşturacaklardı.

Din karşıtı oldukları için de devletin “Osmanlı-Türk-İslam=O.T.İ ve Misak-ı Milli” siyasetinden uzak durmasını sağladılar.Böylece,Osmanlı’dan koparılarak devlet yapılmış halklar,Emperyalizmin kucağında sahipsiz kaldılar.
Bunun idaresi Bitlis Ermeni’si İsmet İnönü tasarrufundaydı.

2.Yapılanma da 1890’lardan itibaren İngiliz,Rus ve diğer Avrupa devletleri ile işbirliği içinde Kürtçülük Siyaseti gütmüş olan,yine Bitlisli Said-i Nursi’nin oluşturduğu Nakşibendi kökenli,Sünni Kürtlerin İslamcı Kürdistan yapılanmasıydı.

Bunlar da Komünizm ideolojisinin,Irak ve bölge ülkelerine yayılmasına engelleyecek emperyalizme sadık “Yeşil Kuşak” görevi yapacaklardı.

Her iki yapılanmanın içinde de “Türk” veya Müslüman oldukları için kendini Türk görüp,Türkiye’ye sığınmış balkan ve Kafkas halkları yoktu.

Amerika’nın idaresine aldığı devletlerde en büyük ortağı ise o devletin ordusuydu.İşte Derin Devlet” yapılanması da,”Halka Demokrasinin benimsetilmesi kapsamında” Üniversiteler siyasi partiler,sanayi kurum ve kuruluşları ile umum halk arasında yukarıdaki ideolojileri kullanarak siyasi kutuplaşmayı yarattı.
Derin devlet bu kutuplaşmayı derinleştirmek için sonları önemli bazı sivri kişilerin öldürülmeleri ile biten operasyonlar yaptıkalrına dair iddialar 60 yıldır bitmek bilmiyor.

Ardından,Üniversite öğrenci olayları,grevler ve halk arasındaki siyasi bölünmeler ile devletin enerjisi tüketildi,içi boşaldı.Devlete bağlılık,işinde dürüstlük gibi ilkeler aşağılandı,halk fırsatçılığa,rüşvete,her türlü ahlaksızlığa teşvik edildi.

Olaylar derinleştikçe de Amerika’dan gelen talimatlar doğrultusunda halkımız sindirildi,içine kapanık bir karaktere büründürüldü.

Bu proje gerçekte,Müslüman devletçiklerin kendi kendilerini yemekle meşgul olarak,çağın bilim ve kültür gelişmelerinden uzak tutmaya yaramaktaydı.

Kültürel bölünmelere katılan insanların kimisi,devleti Avrupa gibi gelişmiş olmak için demokrasiye geçirme savaşı verdiklerini,diğerleri de,”din düşmanı,haçlı işbirlikçisi Rus ve Avrupa’nın halkın dinsel kimliğini değiştirmelerine engel olmakla kendilerinin haklı olduklarını anlatmakla günlerini tüketmekteydiler.

Oysa,dünyayı paylaşma yarışında,her gün yeni icatlar,sanayi ve teknolojik gelişmeler ise Amerika ve Avrupa ilkeleri ile Komünist Rusya’da olmaktaydı.

Birbirlerine karşı “demokrasi ve din savaşı” verenler ise devletlerinin her gün biraz daha emperyalizmin kucağına yerleşmesine hizmet etmekten öte gidemediklerini görememekteydiler.

Bu olay sadece bizim ülkemizde olmadı bütün dünyada bu proje aynı anda uygulandı.Halen her devletin, siyaset,basın,eğitim,kültürel kimliklerinin temsilcileri de bu operasyonlarda sivriltilmiş işbirlikçilerden başkaları değildir.

Bizde,Deniz Baykal ve ekolü,1955’lerin,Ali Kırca’lar,1968’lerin sembol adları değil midir. Sağ yapılanma da M.Şevki Eygi’ler,vs.vs.bu siyasi operasyonların yarattığı kişilerden başka karşımızda kim vardır.

Bu kişiler de gerçek vatanseverdiler ama sivrilince emperyalizm onları seçip,her gün bizlerin beyinlerini programlamaları için belli yerlerde tutmayı uygun bulmuştur.

Bizler de kendi zihniyetimizde insanlarca avutulmayı sevdiğimizden,işi uyanmadığımızdan bu tuzaklara gönüllü gitmekteyiz.

İşte bu Amerikan merkezli derin devlet operasyonlarının son aşamasını da Amerika Cumhuriyetçi Partisinin 1990’larda şekillendirdiği “Neo-Conservatizm Philosophy” yani,”Yeni Muhafazakarlık Felsefesi” dir.

Bu felsefe de kökten dinci Yahudi-Hıristiyan Faşist Emperyalist bir içeriğe sahiptir.Tüm dünyaya Amerika’nın mutlak hakim olmasını amaçlamaktadır.

Irak ve Afganistan’da yaptıkları operasyonlara verdikleri “ER GEORGE OPERATION” adı da bizde Hızır olarak bilinen efsanevi kişinin İsevi kahramanının adıdır.

-->
"ER" takısının, “ERAN” Yahudi adıyla ilgili olması da mümkündür.”Eran”,İbranice,Kalk borusu,yatağından kaldırmak,uyandırmak,kızdırmak,tahrik etmek anlamına da gelmektedir.

"The boy's name Erane-ran” is pronounced AIR-en. It is of origin, and its meaning is "roused, awakened".Hebrew"

Hızır da her an uyanık olan seçilmiş bir üstün insandır.”Er” takısının bu adın kısaltması olma ihtimali de yüksektir.
-->
Bu operasyonların gecenin bir saatinde yapılmalarının da bu adla birebir uyum içindedir.

Bu baskınları yapan felsefe de “Neo-Conservatıst Phılosophy-Yeni Muhafazakar Felsefe”dir.
Amerika’da bunun adı kısaca “NEO CON” olarak anılmaktadır.

Dünyayı işgal etmek için savaşan da bu köktendinci Yahudi-Hıristiyan savaşçıları olan “neo-con” lar olunca Amerika’nın dünyayı işgal planına koyduğu adın “logosu” nun elde etmekteyiz.

ER(AN) GE(orge)-NEO-CON “ logosunu Türkçe olarak söylediğimizde “Ergenekon” telaffuzunu elde ediyoruz.”Yeni Muhafazakarların Kalk Borusu operasyonu olarak da açıklamak olasıdır.
Her iki örneğe göre de,dilimizdeki “Hızır gibi yetişti” deyimine uygun olarak ta bu adı “Hızır Baskını” şeklinde dilimize çevirmek en doğrusu olacaktır.

İşte,İslam Dünyasını işgalinin adı “ERGENEKON” ortaya çıkmaktadır.Ergenekon ibnesi Tuncay Güney’de “Bu dağlarda demir döven Türklerin efsanesi ile alakalı değildir” demiyor mu?
Biz ,mağduru olduğumuz “sosylojik kitle deneylerinin etkileri ile” sağcı,solcu vb. olarak bölünmüş olmanın tesiri ile,ne yaparsak yapalım,ne kadar solcu veya sağcı öldürmekle övünsek de hiçbir şeyin değişmemesini ve daima Amerika ve Avrupa’nın her daim kazanmasını ancak bu şekilde açıklayabiliriz.
Tehdit dışarıdan gelirken biz birbirimizi yiyerek onların işlerini kolaylaştırmaktayız. Uygulanan kitle oyunları ile kendi kardeşimizi tehdit olarak görmekteyiz.
Yani,keloğlanın meşhur lafı gibi.”Al takke ver külah” kazanan Amerika’dır.
Üç kağıtçı gibi el çabukluğu,akıl oyunları ile bizler kendimizi tükettikçe hep o kazanmaktadır.
Ergenekon,sadece ülkemizin değil,bütün ezilen dünyanın "işgal senaryosudur."
Artık,bu konu ile ilgili,Amerikan medyasından tercüme ettiğim,”neo-con” siyasetini eleştiren ,bir şekilde geriaşağıdaki yazı da sizlerin şüphelerini gidermeye yardımcı olacaktır.

İşte o makale;

AdilYargic

Bakış Açısı:Neo-con’ların Sonu



Jonathan Clarke,Carnegie Meclisinde “Uluslararası İlişkilerde Ahlak” konulu toplantıda George W.Bush’u Irak’ın işgali için cesaretlendiren “neo-con”ların yükselişi ve düşüşü hakkındaki bakış açısını belirtmiştir.

Tarihin içine çökmekte olan Bush idaresi ile ilgili olarak sorulan en adamakıllı soru,sahneden kaybolmak üzere olan” neo conservative -Yeni Muhafazakarlık” felsefesinin desteklenip desteklenmeyeceği sorusudur.
Cevap büyük ihtimalle “evet” tir.

Fakat,1980’lerdeki erken dönemeci öncesinde yeni muhafazakârlığın kitabesi yazılmıştır. Reagan idaresi döneminde sönmeye yüz tutmuş iken1990’ların ortalarında bir ikinci nesli ortaya çıkmıştır.

Bu,ileri soğuk savaş döneminde “neo-con “ ABD ordusunun hakimiyetinin “tek kutupluluğun öneminin” kutsal yağla kutsanmasıydı.Bu anlayış,çağdaş “neo-conservatism-yeni muhafazakarlık felsefesinin-” yeni fikirlerle desteklenmesi için bir kuluçka makinesi gibi çalıştı.

KÜSTAH TUTKU

Yeni Muhafazakarlık felsefesinin ana karakteristikleri;
1-Dünyayı “iyi-kötü”ye dayalı ikili bir anlayışta görmek,
2-Diplomasiye düşük tolerans-hoşgörü tanımak,
3-Askeri gücü kullanmaya hazırlıklılık,
4-ABD üzerinde tek taraflı vurgu yapmak,
5-Çok yönlü örgütlenmelere tepeden bakmak,
6-Sadece Ortadoğu üzerinde merkezlenmek.

Bush idaresinde başlıca rol oynayanlar arasında, Paul Wolfowitz, Douglas Feith, Elliott Abrams, David Addington and Richard Perle göze çarpmaktadır.

Yeni Muhafazakarların medyadaki avukatları arasında Bill Kristol and Norman Podhoretz, dahilken, felsefe üretenlerden ise Bernard Lewis and Victor Davis Hanson aydın ağırlığını temin etmişlerdir.
Yeni Muhafazakarların çoğu Yahudi’dir ama,bu hareketin bir Yahudi olayı olarak algılanması yanlıştır.
Washington eyaletinde,en önde gelen düşünce kuruluşu Amerikan Girişimcilik Enstitüsüdür. (American Enterprise Enstitute)

Şimdi,İsrail-Filistin barış projesinde,geleneksel görüşmelerin reddine merkezlenmiş Amerikan dış siyasetini tartışan hayli etkin seri yazılar yaratıldı.
Daha geniş bölgenin demokratik biçimlenmesi için kışkırtılması yerine,ABD’nin daha cesur tutkular barındırmaya yöneltildi.

İlk aşama,bölgede bir tür gösterici (mitingçi) etkisi olduğuna inanılan Saddam Hüseyin’in tahttan indirilmesiydi.
Bush idaresinin başlangıcında neo-con’ların umudu sönüktü.

Aslında,Wolfowitz, Feith ve Perle gibi birkaç kişi üst düzeyde görüşmeler yaptılar ama,Bush,kendisi,geniş çaplı zıt bir neo-con dış politikasını alçak gönüllülükle uyguladı.

Ne dDış İleri Bakanı Colin Powell ne de Savunma Bakanı Rumsfeld bir “neo-con” du.

Neo-con’ların yaptıkları,her nasılsa Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in etrafında bir haçlı birleşmesiydi.
Aslında,Bay Cheney kendisi,”Neo-con felsefesi forumunda kabul edilen Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin imza yetkisine sahip kurucularından değildir.

“Neo-con”ların kritik geçiş noktası ise Bay Cheney’in ABD ordusunu cesur bir savaş düzeninde tutma vaadidir.Onun “neo-con”lara katılımının,neo-conlar için çok hassas olduğunu kanıtlamıştır.

En Yüksek Gel-Git Noktası;

Aradıkları fırsat 11 Eylül 2001’de ayaklarına gelmişti.
Hiç kimse, bu kadar uygun bir zamanda,tam da gününe uygun düşecek şekilde önceden planlayarak hazırlayamayacağı,aldatıcı cevap gerektirmeyecek kadar uygun,bir stratejiyi hesaplayamazdı.
“Neo-con”lar,şüphesiz,Irak Savaşının istihbarî kurucu babalarıydılar.

Hiç kimse,hazırlanmış bir plana bu kadar yakın bir hazırlık yapamazdı.
Birdenbire,demokratik şekillendirme fikirleri,en akla yatkın politik seçenek olarak göründü.
Önerileri,sahnenin tam ortasına atlayarak Irak’a saldırmaktı.

Şüphesiz,”neo-con”lar Irak Savaşını getiren tek ve ana aktörler değillerdi.Ama,işin anahtarı,Afganistan’ın ötesine geçecek 9/11 olayına,Amerika’nın yanıtını temin eden fikirleriydi.Onlar,şüphesiz,Irak Savaşının fikir babalarıydılar.
Irak Savaşının ilk haftası,”neo-con”ların gel-git-lerinin en yüksek noktalarını temsil etti.

Kayırdıkları Amhet Çelebi,tahtı elde etmek için onları ayağı ile içeri taşıyandı ve savaş alanında da politik olarak her şey yolunda görünüyordu.
Fakat, neo-con’cuların,geniş alanda demokratik biçimlendirme fikirleri, istila,işgale dönüştüğünde,ve isyanlar yoğunlaştığında,her zaman olduğu gibi,”neo-con”ların “petrol boru hattı rüyalarına” sahip olduklarını ortaya çıkarıverdi.

Bush idaresi ile Irak başarısı birbirine mandalladığında,”neo-con”lar tam bir “geriçekiliş” içindeydiler.
Seçkinlerin ce halkın savaşa karşı fikirleri aldatıcı bir şekilde değişiverince,idareyi bırakmaya başlayıverdiler.
Kutup Muhalefeti;

Her haliyle,2008 seçimleri,”neo-con”cuların,ordu merkezli,tek yanlı dış politikalarının ön ayaklarının arka ayaklarına dolanmasıyla doğrudan reddini temsil etmektedir.

İlk bakışta Obama idaresinin gelişi,yeni muhafazakarcılığın kutup muhalifi olarak görünmektedir.
İçeriği,Cenova Kongresi,Kyoto Protokolu gibi uluslar arası antlaşmalarla dolu,çok uluslu bir yapılanma olarak yorumlanıyordu.

İran ve Küba gibi,göz ardı edilmiş ülkelerle doğrudan görüşmelere açık,bir diplomasiye yüksek öncelik tanıdığını ortaya koydu.Savunma bakanı Gates,askeri nüfuzu açısından,son seçenek olarak bürosunda kalıyordu.

Bundan başka Irak-Afgan savaşlarının mali yüklerinin etkilerinin iyileştirilmesi,ABD askeri gücünün üstün önemini bir yana atıvermişti.Bu gün,artık,ABD’nin “tek kutupluluğun fırsatlarından” hoşlandığını tartışmak zordur.
Bu yüzden en emniyetli iddia ile,”neo-con”lara,rollerini tarihin hükmüne terk etmelerini ve onlara “hoşça kal” diyebilmemizdir.

“Neo-Conservatizm plağının ikinci yanı ise ,Ruanda ve Darfur krizlerinde oluşan soykırımlarda askeri nüfuzunu kullanmasıyla görünen “Neo-Humanitarianism-Yeni İnsancıllık” kavramıdır.

Kendileri,Amerikan tarihini ana akıntısının bir parçasını oluşturduklarını iddia etmektedirler. Öyle görünmektedir ki, bu iddiaları,daha mantıklı onları olarak yukarı bir yerde görülür hale getirecektir.
Bu iki şeyi değiştirmektedir.Birincisi,”Yeni Muhafazakarlık” anlayışının ikin yanının adı “neo-humanıtaarıanısm” yani,”yeni insancıllık” felsefesidir.Bu fikir,Amerikan askeri gücünün nüfuzunun Ruanda veya Darfur soykırım krizleri zemininde kullanılmasıdır.

Bazı Obama memurları,örneğin BM’deki Susan Rice,bu görüştedir.Bütün göstergeler,Obama’nın çok dikkatli olacağını,ama olmazsa,,tek yanlı askeri savaş düzeninin Amerikan ajandasına geri gelebileceğini göstermektedir.
İkinci olarak,Obama idaresi İran’da,tespit edilmemiş bir ticaretle yüzleşecektir.

Neo-con’lar,Amerikan dış politikasının tanımlayıcı unsurunun Tahran’ın nükleer silah programının kısa sürede altüst edilmesi,ABD’nin güç kullanması gereğini savunmaktadırlar.

Obama ekibinden alınan erken işaretlere bir kez daha bakıldığında,askeri güç kullanımının ajandada aşağı alındığını ve yeni düzenlemelerin dikkate alındığını göstermektedir.

neo-con”ların erken ölümlerinin ardından sevinç çığlıkları atarak hayata geri dönerek işin başına geçebilecekleri durumunun sadece İran’ın uyuşmazlığı halinde,ortaya çıkabileceği ihtimali vardır.

Jonathan Clarke,Stefan Halper’in ,Yalnız America’sının,“Yeni Muhafazakarlar ve Küresel Düzen” eserinin yardımcı yazarıdır.: The Neo-Conservatives and the Global Order ”
Tercüme eden,
AdilYargic

Ektir:

İŞTE AKP DEVLETİ YIKIYOR!

AKP kongresinde Barzani'ye AKP'lilerin attığı sloganlar!
01 Ekim 2012'de AKP "Türkiye'ye bir Kürt kedisi bile vermem!" diyen, terörö örgütü ve deden Vatikan-Rusya Avrupa kölesi olan Yahudi Kürdü Molla Mele Ahmet Barzani'nin torunu olan Mesut Barzani'ye "Türkiye seninle gurur duyuyor!" sloganlarının atıldığı sadece RE.T.E'nin konuşup tek aday olduğu bir kongre yaptı ve yeni dünya düzenine göre ülkeyi yeniden şekillendirecek yani bölecek "Bütünşehir" kavramını ortaya attı. Hedeflenen Başkanlık sisteminin ön aşamalarından birisi olan bu proje ile AKP amirleri ABD-AB emirleriyle aynen şöyle bölmüştür;

Haberin linki tıkla;
İşte, Osman Pamukoğlu paşadan Barzani tanımı;

Yazının Linki;
http://news.bbc.co.uk/2/hi/americas/7825039.stm
İlgili yazılar;
http://keykubat.blogcu.com/ergenekon-un-sirri-cozuldu_19913531.html

http://groups.google.com.tr/group/aydinlik-gelecek-hareketi/browse_thread/thread/29934c2fc07188ae?hl=tr

http://groups.google.com.tr/group/aydinlik-gelecek-hareketi/browse_thread/thread/f47731bf4498e1cd?hl=tr

http://keykubat.blogcu.com/cumhuriyet-entrikalari_42984191.html