Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Ağustos 2009 Cumartesi

ICIMIZDEKI SEVRCILERI NASIL GORECEGIZ

29 Ağustos 2009 "adilyragıç.blogspot.com" 'da yayınladım.

İÇİMİZDEKİ SEVRCİLERİ NASIL GÖRECEĞİZ ?

İÇİMİZDEKİ SEVRCİLERİ NASIL GÖRECEĞİZ ?


En önemli “ihanet yapılanması” ne zaman başlamıştı?
Zigetvar Savaşı
Kanuni Sultan Süleyman’ın 1529 I.Viyana seferinden başlayarak “Biz Müslüman’ız ama Avrupalıyız,kendi milletimize karşı savaşmayız” bahanesi ile savaşlarda ihanete başlayan Yeniçeriler,1566 Zigetvar Savaşı’nda Kanuni’nin ölümüne de sebep olurlar.

Yerine geçen Ukraynalı Slav kökenli Aleksandra Lisowska ya da Roksalana bizim de “Hürrem Sultan adı ile bildiğimiz kadından olma oğlu II.Selim’in yine bir Slav olan Sokollu Mehmet Paşa’nın desteği ile tahta geçmesi ile başlar.

Bu dönemde,Akdeniz bir Türk gölü haline getirilir,İran’a karşı zaferler kazanılır,Venedik donanması teslim olur,Tunus,Cezayir ülke sınırlarına katılırken bir “Prenslik” olan Rusya birden yükselişe geçer.
Ama,özünde bir "Türk karşıtı" yapılanma vardır.Kökenine biraz göz attığımızda;

İ.S.1203-1204'den başlayarak geçen 60 yıl boyunca Latin işgalini yaşamış Bizans'ın Grek,Ermeni ve eski Anadolu halklarından oluşan Unitaryan, Gnostik ve Pavlusçuların yardımıyla kurdukları Hıristiyan Ortodoksluğun verdiği dini akrabalık bağları kendini göstermiş,Osmanlı'dan Çaldıran'ın öcünü alırcasına "sinsi" bir Ortodoks Hıristiyan işbirliği kendini gösterivermiştir.

Bizans'ta,Unitaryan,Gnostik, Pavlusçu,Selçuklu-Osmanlı'da "Alevi" görünümlü Anadolu ve Batı Avrupa'ya asırlar öncesinde sürülmüş eski Anadolu kavimleri,birden,Yeniçeri Ocağındaki "Bektaşi tekkesini" keşfetmişler,bunları kullanarak,Yeniçerileri batı milliyetçiliğinde örgütleyerek Osmanlı'nın yönünü "doğuya" yani tersine çevirmişlerdir.

Hürrem-Roksana
Bu tarihten sonra,hiç bir Osmanlı padişahı saltanata "kul" olarak dahil edilen bu devşirme ordusuna hükmedemeyecek, hatta onların keyiflerine göre ömürleri, saltanatları belirlenecektir.

Herhangi bir Türk boyunun,saltanatı Osmanlı ailesinden almasını önlemek için Müslüman edilmiş azınlıklardan kurulan Osmanlı Ordusunun en seçkin savaşçılarından olan Yeniçeri ocağını dizginleyecek Türk'e dayalı sigorta gibi bir yapılanma da ihmal edildiğinden,onları dizginlemek artık imkansız hale gelmişti.

Bu yapılanmanın yürüttüğü siyasetler,Kırım Hanlığı ile bağların soğutulmasını getirmiştir.
Onlardan destek kaybolunca Volga-Don nehri kanal projeleri iflas eder,Alevi maskesi takmış bu sapık Hıristiyan mezheplerinin müritleri devlet dairelerine daha bir hızla doldurulur,başta,Macarlar,Romenler,Sırplar,Grekler,Bulgarlar ve doğuda Ermeniler ile Trakya'daki kökleri kışkırtılırlar,ardından isyanlar başgösterir, ilk kez Ruslara ve Avrupa'ya karşı mağlubiyetler almaya başlarız.

Yeniçerilerin ihanetleri de bu dönemde yoğundur.Gelmiş geçmiş en büyük kadın casus olarak değerlendirdiğim ki halen geldiği ülkelerde ona gösterilen saygı da bunu adeta kanıtlamaktadır.

Hürrem Sultan devlet içine yerleştirdiği Slav kökenli yapılanma Ruslar karşısında alınan hezimetler,Baltacı Mehmet Paşa’nın Prut zaferi dışında bize bir avuntu bırakmaz.
Zaman zaman bir şeyler kazandıysak da Deli Petro olarak bildiğimiz Rus Çarı döneminde İngiliz sarayından evlenmeye başlayan Rus hanedanı,toprak reformu yaşamadan sanayi toplumu haline gelir.

1768-1774 arasında altı yıl süren Bulgaristan Şumnu civarından yapılan Osmanlı-Rus Savaşının ardından en büyük ilk tavizi verdiğimiz 12 Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşmasını imzalamak zorunda kalırız;

Küçük Kaynarca Antlaşması Md.3;
Ruslar tarafından işgal edilen Besarabya, Eflak, Boğdan ve Gürcistan ülkeleriyle Akdeniz Adaları Osmanlılara iade olunacaktır.
Md.5-;
Babıali, İmparatorlukta Hıristiyan diniyle kiliselerini, daimî surette himaye edecektir.
Md-9;
İngiltere ile Fransa'ya verilen kapitülasyonlar, Rusya’ya da aynen tanınacaktır.

Bu antlaşmadan sonra saygınlığını ve “devlet olma özelliğini yitiren “ Osmanlı ülkesinde “Hıristiyanların Hamisi” olan Rus İmparatorluğu içimizdeki işbirlikçileri sayesinde,azınlıkları karıştırmayı hızlandıracaktır.

İşte Ermeni ve diğer azınlık sorunları,böyle başlamıştı.
1821 Osmanlı-Rus savaşı ile Erzurum’un da düşmesi ile Asya’daki sömürgeleri ile bağlantısının kesilmesinden telaşlanan İngiltere ve Fransa Osmanlı ile birlikte Kırım’a iki defa saldıracak,ilkinde yenilen müttefikler ikincisinde kazanacaklardır.

II.Sultan Mahmut'a kadar ihanetin,devletin geriye gidişinin ardındaki gücün,Yavuz Sultan Selim'in ardından,Yeniçeri ocağının iman merkezi olam "Şi temelli Bektaşi Tekkelerini" dinsiz Hurufilerin ele geçirmesi ve batılı misyonerlerin,Yavuz'un Hurufi kıyımına (Alevi kıyımı denir) dayanarak halkı devlete karşı kışkırttıklarını padişahların çoğu görmesine görmüştür.
Ancak,onları dizginleyecek bir sigorta sistemi kurulmadığından padişahlar yeniçerilerin ve diğer devşirme askerlerin ellerinde birer kukla haline dönmüşlerdir.

Nizam-ı Cedid ordusunu kuran III.Selim'in kendilerini lağv edeceğini anladıklarından Kabakçı Mustafa İsyanı ile hem padişahı hem de bütün Nizam-ı Cedid ordusunun askerlerini evlerine kadar giderek tek tek öldürürler.(1807-1808).Üstelik,1806-1812 Osmanlı-Rus harbi de diğer yandan sürmekteyken.

1826'da II.Mahmut'un tarihe geçen büyük başarısı olan Yeniçeri Ocağının lağv edilmesi devleti bir adım ileriye götüremeyecektir.
Padişahın annesinin (Aimee du Buc de Rivery-Nakşidil Sultan) ülkesi olan Fransa'dan getirilen askerlere yeni kurulan Asakiri Mensurei Muhammediye ordusu eğittirilirken,can düşmanı batı devleti ele geçirmiş,padişaha yakın komutanlar,çıkarılan isyanlarda, pusularda,Mısır ve Rusya'dan gelen savaş dalgaları içinde kırdırılmış,ordu gene aynı grupların ellerine geçmiştir.

15 Mayıs 1855’de İngiltere-Fransa ile birlikte Rusları Kafkaslardan çıkarmayı başarsak da
İngiliz yanlısı siyasi amaçlar güden İngiliz Ermeni Cemiyeti Başbakan Gladstone’dan bir nutuk vaadi alır;
-”1856 Paris Antlaşmasındaki Ermenistan’a girip yönetimi Türklerin elinden alma hakkından bahsediyor.Böyle bir madde yok.Sonra Ermenistan’a girme hakkını kim kullanacak?Her şeyden önce Ermenistan nedir?Alanı ve sınırları nedir?Türk Asya’sında Ermeni halklar bulunduğunu biliyoruz ama orada net olarak Ermenistan diye adlandırılan bir toprak bilmiyoruz.Saygıdeğer katkısını,görevi Doğu sorununu zehirlemek olan bir cemiyete vermesi üzücüdür..." diyerek Ermeni sorununa müdahalesi Avrupa’da tehlikeli karmaşa yaratacaktır.

Bundan ders çıkaran Rus Çarı II.Aleksandr,Belçika’da “Le Nord” gazetesini satın alacak, İngiltere’de de "Standart Gazetesini” kiralayarak “Osmanlı topraklarını,Hıristiyanların özgürlüklerini korumak,onlara hamilik etmek için işgal ettiğine “ Avrupa’yı ikna edecektir.
Londra Cleridge oteline yerleştirdiği işveli asilzade Madam Novikov ile de İngiliz parlamenterlerinin gönüllerini feth edecektir.

Bunun ardından başlayan “Türkleri Anadolu’dan Baba Ülkesi FATHERLAND’tan kovalım” kampanyası üzerine,Osmanlı toprakları misyoner,ajan,maceracıların işgaline uğrayacaktır.

Artık İngiliz ve Fransız desteğinin de kaybeden Osmanlı,doğusundan batısına,kuzeyinden güneyine isyanların,eşkıyalığın,kanunsuzluğun ülkesi olur.
II.Abdülhamit’in tahta geçtiği 1876 yılında da Rusya’nın ve diğer batılı devletlerin kışkırtmaları ile Bulgar,Romen,Yunan,Ermeni,Rum, Bulgar,Sırplar arasında isyanlara sebep olan Fransız Devrimi menşeeli "özgürlük hareketleri",padişahın 23.Aralık 1876'da "Kanun-i Esasi'yi " yani Anayasayı kabul etmesi ile de dinmeyecektir.

Abdülhamit'i de kandırarak başlattıkları 1877 Osmanlı-Rus savaşı,Plevne ve Erzurum Aziziye Tabyaları savunmaları gibi destanlar yazdırsa da acı bir yenilgi ve Müslüman-Türk soykırımları ile sonuçlanacaktır.

1878 yenilgisininin ardından,İngiltere ve Fransa’nın desteği ile Paris Antlaşması sonrası Ruslar Erzurum’dan çekilseler de Kars,Ardahan,Batum,Rize 1921’e kadar Rusya’nın idaresinde kalacaktır.

Rusya batıda İstanbul Yeşilköy doğuda her ne kadar Erzurum da durdu dense de onu durduracak artık hiçbir kuvvet kalmamış olduğundan Sinop’a kadar geldiği yeni yeni iddia edilmeye başlanılmıştır.
İngiltere büyükelçisi Elliot’un,arabası ile Yeşilköy’de Rus ordu komutanı Grandük Nikolay Nikolayeviçe “Buradan bir adım daha atarsanız İngiltere’ye savaş ilan etmiş sayılırsınız “ ikazı üzerine,Ruslar Saltanatı işgal etmezler ve Ayestefanos antlaşmasını yapıp geri çekilirler.
Şartlar daha sonra bizim lehimize Paris Antlaşması ile iyileştirilir.

1877-78 Osmanlı-Rus Doğu Sınırları (Tıkla büyüt)

Bej Renkli bölge-1813 Gülistan antlaşması ile Ruslara verilen bölge (Ermenistan kurulacak);
Mavi çizgi-1829 Edirne Antlaşması ile Ruslara verilen bölge;
Kırmızı çizgi-1877 Ayestafeanos Antlaşması ile Ruslara verilen bölge.(Tanınmayacak);
Yeşil çizgi-1878 Berlin Antlaşması ile Ruslara verilen bölge.(Tanınacak)


İşte,Osmanlı’nın halini yansıtan olaylarla ilgili o dönemlerde bazı Avrupa gazetelerinden alıntılar;

Türkiye’deki karışıklığı arttıracak ve devletleri birbirine düşürecektir.”(Le Figaro 9.Ağustos 1895 G.Garreau yazısı)1856 antlaşmasının metni elimizde,bunda Gladstone’un bahsettiği müdahale hakkı yok (11.Ağst.1895)

1887'de Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak, 1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri kurulmuştur. Daha ileride,Ermenilere sırasıyla, Anadolu'da; "Kara Haç", "Armenakan" ve "Vatan Koruyucuları", Cenevre'de; "Hınçak", Tiflis'te; "Taşnak" komiteleri kurdurulmuştur.

Bu komiteler, "Anadolu topraklarındaki Türk ve Müslümanların soylarının kırılması ve Ermenistan olarak belirledikleri coğrafyada demografik (nüfus oranı) yapının Ermeniler lehine çevrilmesi” hedef olarak gösterilmiştir.

İlk Ermeni isyanı 1890'daki Erzurum'da gerçekleşmiştir. Bunu, yine aynı yıl meydana gelen İstanbul-Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'te Sason isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sason isyanı, 1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana (Ermeni) isyanı izlemiştir.

1878 Paris Antlaşması sonrası Osmanlı Haritası

18 Kasım 1894 günlü Figaro Gazetesi, Yazar:J.St.Cere yazısında ;
“Geçen ay Muş-Bitlis arasında inek çalmadan doğan olaylar çıkmış,6000 kadının ırzına geçilmiş ve öldürülmüş.”TEK BİR TÜRK ASKERİ YÜZ KADINA TECAVÜZ ETMİŞ.”
Böylesine feci bir duruma rağmen gülmemek elde değil,zira olaylar sadece üç gün sürmüştür.
Bir köyde kadınlar kiliseye doldurulup diri diri yakılmış,kaçanlar süngülerle geri itilmiş, Hıristiyanlığı terk etmek istemeyen 20 ya da 30 köyde kadın,çocuk,erkek,bütün halk katledilmiş...İnanılması güç iddialar.Ermeni kaynakları ordu diyor,hükümet ise Kürt haydutlar” Diyerek Hamidiye Alaylarını da saklamış olmaktadır.

10 Kasım1895’de Le Figaro gazetesinde Salisbury’nin yayınlanan nutkunda;
“Osmanlı devleti yıkılırsa bunun yaratacağı tehlikenin sadece o topraklarla sınırlı kalmayacağı,yangının başka uluslara da yayılacağı ve tehlikeli bir rekabetle Avrupa’da en güçlü ve uygar olan her şeyi sürükleyeceği endişesi doğuyor.Bizi düşündüren, bir tek devletin kendi başına çözüme kalkışması olasılığıdır” derken kendilerinin de içinde olmayacağı bir çözümün tehlikelerini en azından vurgulamaya çalışıyordu

“Ermeni kıyımına gelince ne kadar abartıldıklarını tahmin edemezsiniz.Zaten kendilerine açılan savaşı isteyen onlar oldu.Onlar başladı.Türklere onlar saldırdı.Büyük bir komplo onlar tarafından düzenlendi.
Eğer Fransa’mızda bir ırk onların yaptığını yapsaydı neler olurdu kestiremiyorum.Bir avuç ihtilalci yüz binlerce masumun felaketine sebep oldu.Ermenileri baştan çıkaran Bulgar başarısı oldu.Avrupa’nın Bulgarlara verdiği desteği Ermenilere de vereceğini sandılar” diye yazmaktadır. (Figaro gazetesi 06 Kasım 1901)
(O.Koloğlu Avrupa’nın Kıskacında Abdülhamit)


Beşiktaş Yıldız Camii Cuma Selamlığındaki makam arabasına Ermeni teröristler, Belçikalı Charles-Edward Jorris adlı bir teröriste yaptırdıkları bombalı eylemde 26 kişi ölür.Padişah da Şeyhülislam Cemalettin efendi ile konuşmasının uzaması sayesinde kurtulur.

Bütün bu olaylara rağmen Rusya Çarlığı,1905’ de Mançurya-Kore-Tsuşima Boğazlarındaki Rus-Japon deniz savaşında,İngiliz destekli Japon donanmasının komutanı Amiral Togo Heihaçiro Rus donanmasını tamamen denizin dibine gömünce,Rusya’da işler kötüleşir, komşusu olan Hasta Adam dediği Osmanlı’nın hastalığına o da yakalanmaktan kurtulamaz.İşçi grevleri,askerlerin ve uzun süre askerlikten bıkmış insanları isyanları 1905 devrimini gerçekleştirir.Rus Çarı nüfuz kaybeder.
Bu devrim bize de 1908 Devrimi olarak bulaşır ve ardından,Abdülhamit’e karşı “Jön Türk” gibi adlar alan İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidara gelir.

Osmanlının çöküşü ile,rönesansın da açtığı serbestlik ile ortaya çıkan yeni,özgürlükçü Hıristiyan mezhepleri içinde örgütlenmiş,Hıristiyan Alevileri (Albigenleri Begomiller vb) ile de bağlantı kuran Alevi maskeli Trakya ve Anadolu Ermenileri,Jön Türk,Genç Türkler gibi akımları başlatmışlar,batılı soydaşlarından almakta oldukları destekler de hat safhasına erişmiştir.

1878'de II.Abdülhamit'in yeni anayasaya göre kurulan Meclisi Mebusanı kapatmasının ardından,koyduğu sıkı istibdat rejimi ile elleri kolları bağlansa da,1889'da Askeri Tıbbıye Mektebinde İshak Sukuti,İbrahim Temo,Abdullah Cevdet,Mehmed Reşit ve Hikmet Emin adlı beş öğrencinin kurduğu İttihat ve Terakki yapılanması da sinsi sinsi oluşmaktaydı.

Saltanatı devirip,bütün halkalara özgürlükler verince Avrupa'nın ve Rusya'nın saldırılarının duracağını,devletin de tekrar yükselişe geçeceğine inanan bu özgürlükçü,devşirme yapılanma,günümüz AKP hükümetinin o zamanki "açılımcı partisiydi."Özünde,istekleri kötü görünmemekle birlikte,batılı devletlerin ülkemiz üzerindeki emellerini göz ardı etmekteydi.

Sonra,II.Abdülhamit’i tahttan indiren,İngiliz yanlısı Volkan Gazetesine o zamanlar ittihatçı karşıtı yazılar yazan ,başını Bitlis’li dönme Ermeni Şeyh Sait’in de çektiği, malum Rumi-31 Mart 1325 olayı=13.Nisan.1909;

Bu olay adeta İttihatçıları iktidara getirmek için,çizilmiş,biçilmiş,düşünülmüş bir harekettir. Said Nursi bile daha sonra bir şekilde bu hareketin içinde yer alacaktır.

Osmanlı’da iktidarı ele geçiren ve tamamen ülke sınırları dışında “oluşturulmuş” İttihat ve Terakki” hareketi,Osmanlı’nın ömrünü 32 yıl uzatan Sultan II.Abdülhamit’e düşman olarak faaliyet yürütür.
Yürüyen Osmanlı,Köpekler,Yunan,Bulgar,Sırp,Ermeni vb
Onun,ülkenin birliğini,halkın huzurunu,devletin bekasını korumak için yaptığı faaliyetlere karşı çıkan bu yapılanma,bu günde sürmekte olan “Özgürlük, İnsan hakları,İstibdata son” gibi mazeretlerle padişahı hedef almıştır.

Bunun da arkasında benim kestirebildiğim kadarı ile,batılı devletlerin Rusya’da yaymaya başladıkları “Sosyalist ideoloji”yi Osmanlı ülkesinde de yayarak, etnik-dini yapıya dayalı bölünmeleri engelleme çabası yanında,İslam Milliyetçiliği gibi ideolojileri de içermekteydi.

Ancak iktidarları döneminde,II Abdülhamit zamanında başlayan Alman-Osmanlı ilişkileri sayesinde, Milliyetçi Alman Irkçılığından da etkilenerek birde “Türk Milliyetçiliğini” öne çıkarırlar.

Bu da Arapların ve diğer azınlıkların "Türkler Irkçı oluyor" tezi ile batılı devletlerce kışkırtılmalarına,sonucunda ayrılmalarına bahane olur.Hareketin içindeki diğer Müslüman azınlıklara da “ayrılma gerekçesi” hazırlar.

Devrimci bir hareket olarak görünse de iktidarı ele geçirdiklerinde düşündüklerini gerçekleştiremeyecekler ve 9 yıl içinde devleti sona erdirmekle tarihe geçeceklerdir.

Bunun en önemli maddelerinden birisi de Almanya’nın yanında “padişahtan habersiz” olarak devleti savaşa sokmalarıdır.

İngilizlerin önünden kaçmakta olan iki alman savaş gemisini SMS Goeben-Yavuz,SMS Breslau-Midilli adları vererek Osmanlı malı ilan etmişlerdir.İngiltere ile bu yüzden ciddi sorunlar yaşanmış,parası ödenmiş bazı gemilerimiz bize teslim edilmemiştir.

1914’de de tatbikat bahanesi ile Karadeniz’e açılarak Sıvastopol’u bombalatılmış ve devlet savaşa “Enver,Talat ve Cemal paşaların çabaları ile sokulmuştur.

Ondan sonra kıyamet başlar ya ben konumuz “doğu” sorunu” olduğu için o tarafa yöneleceğim;
Rus Çarlığının Ermenilere verdiği "Tanrı Korusun" ibareli madalya"
15.Ocak 1915 Sarıkamış’a Rus ordusu girer.Cesaret alan Ermeniler isyanlara başlarlar.15 Nisan Bitlis, 18-20 Nisan’da VAN içinde Ermeni ayaklanmaları olur.

1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3.000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20.000 Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiştir.
1914-18 arasında I.Dünya savaşı için askere alınan Ermeniler,ya silahları ile birlikte Rus Çarlık ordusuna katılmış,ya askerden kaçıp çetelere karışmıştır.Çetelere katılanların marifetlerine bir örnek olarak Van’ın Zeve köyü halkı yaşlı-genç,kadın- çocuk demeden tümü ile katledilmiştir. Bu ihanetin tanımı yeryüzündeki tüm devletlerin hukuk sisteminde “VATANA İHANETTİR”.

Gördükleri destekler,yaptıklarının yanlarına kâr kalması ile ”Devlet kurma” hayallerinin gerçekleşeceği inancının verdiği sarhoşlukla akla gelmedik çılgınlıklar,katliamlar,gasplar, soygunlar,tecavüz ve zulümler yaparlar.Köy halklarını diri diri evlerine,samanlıklara,camilere doldurup yakarlar.

Sonunda ,Çanakkale’de 1915’de destanlar yazdığımız halde,Enver Paşa’nın etrafında pek görmek istemediği Cemal paşa ve onun da idaresinde bulunduğu Alman Generali Kress Von Kresenstein komutasındaki Osmanlı ordusu II.Kanal harekatında da yenilince itilaf orduları Suriye’yi işgale başlarlar.

Bu arada,Alman İmparatoru Kayser II.Wilhelm’in İsviçre’de sürgünde bulunan İliç İlyanoviç Lenin’in çağırtıp cebine para koyarak Finlandiya sınırından Rusya’ya sokması ile devrim hareketi hızlanır ve 1917 Rus devrimi gerçekleşir.

Rusya cephesinin kapanması ile Almanların zaferinden korkan itilaf devletleri Amerika’dan yardım isterler.
Amerikana Başkanı Woodrow Wilson da 14 maddelik bir şart koşar ,bu şartların kabul edilmesi ile savaşa giren ABD sayesinde Almanlar,Avusturyalılar,Macarlar ve biz yeniliriz.

30 Ekim 1918’de Mondros mütarekesi ile Osmanlı teslim bayrağını çeker.

I.Dünya Savaşı öncesi-Avusturya-AOsmanlı Alman Liderleri

Devleti savaşa sokan İttihatçı liderler ise 08 Ekim’de lağvettikleri hükümetin ardından 02 Kasım 1918 günü Enver, Talat, Cemal paşalar, Alman torpidobotu 'R-1' ile İstanbul'u terk ederek 3 Kasım 1918'de Sıvastopol olmak üzere Bahaeddin Şakir ve Dr. Nazım yurt dışına kaçarlar.

Teceddüd-Yenilenme adlı bir parti kurarlar.

Geride kalanlar da mecburen,10 Ağustos 1920’de Paris’in Sevr banliyolarında imzalanacak olan “Sevr Antlaşması” da işte bu Wilson İlkelerine” göre yapılandırılacaktır.

Sevr'e göre Gürcistan'a verilecek topraklar-
Rize-Altina-Lazisatan geçiyor.
O dönemde Rus idaresinde.Oltu da Rus idaresinde ve ikisi
Gürcistan'a verilmesi
ne karar verilen topraklar.
Tayyip efendi'nin "Gürcülüğü'nün,karısının da Kürt-Araplığının sırrını"
biraz bu haritada arayalım.

Yani bunlar neden "Sevr Antlaşması Sever?"


Yeşil bölge de "Osmanlı Ermenistanı" yazılmış.
Açıklama kısmında "
Batı Ermenistan" olarak belirtilmiş.

Lazistan ve Oltu Haki renkli yerler Gürcistan'a veilecek topraklar.
Ermeni-Kürt-Rum İşbirliği budur işte.

"Sevr" ile "toprak vaatlerinden dolayı günümüz "RUM-KÜRT-ERMENİ AB-D İŞBİRLİĞİ" DEVLETİMİZİN BÖLÜNMESİ,İNSANIMIZIN KANLARININ AKMASI OLARAK SONUÇLANMAKTADIR.Emperyalizmin halkları,aileleri bölmek için kullandığı ,"Özgürlük ve İnsan Hakları,Halklara özgürlük" sloganlar,o zamandan beri değişmeden sürmektedir.Açılımın arkasında bu harita özleminden başka ne olabilir.?
Olacak iyi şey başka nedir?


Şimdi nedir bu “Sevr’in Maddeleri” diye bir bakalım;


Ermenistan ile ilgili maddesi;
Ermenistan (madde 88-93): Osmanlı Ermenistan Cumhuriyetini tanıyacak; Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecek (Başkan Wilson 22 Kasım 1920'de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan'a verdi.)

Peki bazı Ermenilerin sözlerini de alalım;
Ermeni Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hadisyan bu anlaşmadan sonra şunları söylemiştir:
"Türkiye Ermenileri artık Osmanlı İmparatorluğundan ayrılmayı düşünmüyorlar Türkiye'deki Ermenilere ilişkin sorunlar Osmanlılar ile Ermeni Cumhuriyeti arasında görüşme konusu bile yapılamaz. Osmanlı İmparatorluğu ile Ermeni Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler mükemmeldir ve gelecekte de böyle olmalıdır Bütün Ermeni siyasi partileri bu konuda aynı görüştedirler. Bu iyi komşuluk ilişkilerinin sürdürülmesi Dışişleri Bakanı olduğum Ermeni Hükümetince izlenen programın başlıca noktalarından biridir."
(Aynen,günümüzde ayrılmak istemeyen Kürtlerin dile getirdiği sözlerden farkı yoktur.)

Sevr'e göre çizilen İlk Ermenistan Haritası

Taşnak yayın organı Hairenik de 28 Haziranı 1918 tarihli nüshasında şunları yazmıştır:
"Rusya'nın Türkiye'ye karşı güttüğü düşmanca politika Kafkasya Ermenilerini de cesaretlendiriyordu. İki dost unsur arasındaki çatışmalara Kafkas Ermenileri neden oldu. Çok şükür ki, bu durum uzun sürmedi. Rus devrimi sonrasında Kafkasya Ermenileri selâmetlerinin yalnızca Türkiye'de olduğunu anladılar ve ellerini Türkiye'ye uzattılar. Türkiye de geçmişte olanları unutmamak istedi ve uzatılan eli şövalye ruhuyla sıktı. Artık Ermeni sorununun çözümlenmiş ve tarihte kalmış olduğunu kabul ediyoruz. Yabancıların ajanı birkaç maceraperestin eseri olan karşılıklı güvensizlik ve düşmanlık duyguları ortadan kalkmalıdır."

Sevr antlaşmasının Kürtlerle ilgili maddesi;
Kürt Bölgesi (madde 62-64): İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabilecek;

Sevr Antlaşmasına göre Osmanlı Haritası-5 Numaralı bölge 100 yıl boyunca
kısmen tamamen,kısmen dönem dönem Rus idaresi altındaydı.Büyük Ermenistan bölgesi
İngiliz idaresindeki Kürt Bölgesi.En milliyetçi-ayrılıkçı bölge.Buradan hiç fayda görülmedi.
1-Uluslararası bölge ing-Frn,İtalyan,ABD,Rusya;
2-Yunanistan'a -Greklere verilecek bölge;
3-İtalyanlara verilen bölge;
4-Fransızlara veriecek bölge;
5-Ermenistan olması düşünülen bölge;
6-Kürdistan olması düşünülen bölge;
7-SARI-Türkiye toprakları olarak belirlenen bölge.

İşte Osmanlı Arşivinde “HR. SYS. 2555-1/17”kod adıyla yer alan belgede yazılı olanlar:

İŞTE 150 BİN KİŞİNİN ORTAK DİLEKÇESİNDE YAZILANLAR
“Urfa’dan Harbiye Nezareti’ne gönderilen telgraftır. Yedi yüz yıldan beri mensup olmaktan gurur duyduğumuz ve hiçbir zaman adalet ve şefkatli kanatları altından ayrılmak istemediğimiz Osmanlılıktan ümidimizi kestirecek haberler duyuyoruz. Kilikya’ya ilhak ve Osmanlılıktan ayırmaya çalışanların tam anlamıyla bir hayal kırıklığına uğrayacaklarında hiç şüphe yoktur. Urfa livasında yaşayan biz Türk ve Kürt beyleri el altından yapılan bu çeşit entrikalara rağmen şu ana kadar metanet ve sükûnetimizi korumaktaysak da şu sıralar bazı İngiliz subaylarının tekrar eden temaslarından cesaret alan ve aslında sürekli eşkıyalık yapan sabıkalı Suruçlu Basravî ile birkaç kişiden oluşan yandaşlarının kışkırtmasıyla saldırı ve katliama kalkışmaları kamuoyumuzu kötü etkilediğinden bu olayları kınıyoruz. Şu anda Osmanlı kalmak arzusunda olduğumuzu, bu uğurda gereken hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacağımızı, tüm samimiyet ve içtenliğimizle yüz elli bin kişi adına arz ediyoruz”.

Buraya kadar iyi şeyler de yazmaya başladık.Ama,Kanuni döneminden bu zamana kadar ülkeyi yavaş yavaş Avrupa’nın önünde silinmesini sağlayan yapılanma,kendisini göstermeden duramaz.
Bunlar,kendilerine sorarsanız,dininde imanında,padişahını seven,devletin katmanlarında görevli hem devletin sahibidirler hem de satıcıları;

Ermenistan Kurmak için Wilson'un gönderdiği deniz kuvvetinin yönleri-

Türk Wilson Prensipleri Derneği:


Wilsdn prensiplerine dayalı olarak Amerikan sömürgesi olmamız için dileçe veren,kurtuluşu bunda arayan yapılanma.

Yani,Kanuniden itibaren,”Müslümanız ama Avrupalıyız,kendi milletimize karşı savaşmayız” diyenlerin torunları,şimdi “altın tepsi içinde devleti sunmaktadırlar.
Bizim milletin en sevdiği “namazında aptesinde,sineğini kovamayacak hale getirilmiş, bitmiş,kendilerine bağladıkları saltanata bağlılığı,” olan bu teslimiyetçileri seven bir milletiz.

Kurucuları;
Halide Edip,Yunus Nadi,Ahmet Emin Yalman,Celal Nuri,Necmeddin Sadak,Velid Ebuzziya..

YAZILI MÜRACAAT 8 BAŞLIK ALTINDA TOPLANMIŞTIR.........

1)Padişahlık ve Hilafetin korunarak meşruti hükümet şeklinin sürdürüleceği.

2)-Nisbi Seçim Sistemi uygulanarak azınlıkların tüm hakları sağlanacaktır.

3-Maliye,Tarım,Sanayi,Bayındırlık ve Milli Eğitim Nazırlıklarının (Bakanlıklar) başına birer Amerikalı Başdanışman ve Amerikalı uzmanlar ve ayrıca onların seçeceği yerli uzmanlar getirilecektir.

4)-Mevcut Bakanlıklardaki tüm bu Amerikalı,yerli uzmanlıklar mevcut Amerikalı Başdanışmana bağlı olacaktır.
(1947 yılı Türkiye ABD anlaşmalarına bakınız)
5-ADALET Sisteminde yapılacak reformların "Amerikalı Başdanışman"nın kendisinin belirleyeceği ülkelerden getirilecek hukukçulara yaptırılacaktır.

6-JANDARMA ve POLİS Teşkilatlarının YÖNETİMLERİ,Amerikalı Başdanışmanın kendisinin seçeceği KİŞİlere bırakılacaktır.

7-Osmanlı'nın her Vilayeti Yerel Yönetimlerinde (Belediyeler) reformlar yapacak bir Amerikalı Müfettiş ve ona bağlı yerli yabancı uzmanlar bulundurulacaktır.

8-Devlet Yönetmeyi çok iyi bilen AMERİKA gibi büyük Ülkenin DEVLETİNİ YÖNETİMİ ALTINA ALMAYI ve gelişmemiş,geri kalmış TÜRKLERİ eğitmesini ve AMERİKA MANDASININ 25 YIL DEVAM ETMESİ....


Bu bağlılık ilkeleri son günlerdeki “açılım” tartışmalarını seyrediyorsanız size hiç yabancı gelmeyecektir.

Kurtuluş Savaşında,”Türkleri kurtardık diyen “Kürtlerin” ne kadar doğru söylediklerini görmek için aşağıdaki tarihlere dikkatli bakın.1976’dan beri bölgeye ne göçmen yerleştirilebilmiş ne de asker alınabilmiştir.
Yaptıkları, o da sadece Hamidiye Alaylarını oluşturan aşiretler Ermeni soykırımını durdurmakta çok etkili olmuşlardır.

Kıyım iddiaları denilen olayları bu alaylar yapmışsa da sayılar çok abartılı olup,nefsi müdafaa mertebesindedir.
1919-22 arasında Simko,Ali Batı,Berzenci ve Koçgiri olmak üzere dört kez isyan çıkarmışlardır.Bunlar da kayda geçenleridir.

Bu şartlarda nasıl kurtardıklarına (!) siz karar verin.

Şimdi sizlere işinize yarayacak bazı kronolojik tarihi bilgiler veriyorum;

22.Temmuz 1915 Van,Malazgirt Ruslardan geri alındı.
16 Şubat 1916 Rusya Erzurum’a girdi.
03 Mart 1916 “ Bitlis,Muş’ “.
18 Nisan 1916 Rus donanması ve Erzurum’dan gelen Rus ordusu Trabzon’u işgal eder.
24 Temmuz 1916 Ruslar Erzincan’a girer.
08 Ağustos 1916 Muş,Bitlis Rus işgalinden kurtarılır.

Rusya'da Ekim Devrimi olur.Sosyalist idare,devrimin getirdiği iç şartlardan ve "emperyalist olmadığını göstermek için" bölgeyi kendiliğinden teslim eder.30.Ağustos 1922 Sakarya Başkomutanlık Meydan Muharebesinde kazanacağımız zafere kadar bizi destekler,askerin attığı kurşuna kadar destek verir.;

24 Şubat 1918 Rus devrimi sonrası Trabzon Rus işgalinden kurtarılır.
26 Şubat 1918 “ “ “ Erzincan “ “ “
02 Mart 1918 “ “ “ Rize “ “ “
12 Mart 1918 “ “ “ Erzurum “ “ “
02 Nisan 1918 “ “ “ Van “ “ “
15 Nisan 1918 “ “ “ Kars,Ardahan “ “ “
04 Haz. 1918 Batum Antlaşması (Ermenilerin barış isteği ile)
03 Tem. 1918 Sultan V.Mehmet Reşat’ın ölümü.
04. “ 1918 “ VI.Mehmet Vahidettin’in tahta çıkışı.
15 Eylül 1918 Türk ordusu Bakü’ye girdi.(Turan Fetihleri)

26 “ “ Türk Ordusu Adana ve Kars çevresini boşaltır.
30 Nisan 1919 Atatürk 9.Ordu Müfettişliğine atanır.İngilizler Kars’ı Ermenilere verir.

1919 Doğu Anadolu-Karadeniz Sevr'e göre (tıkla büyüt)


Paris’in Sevr banliyösünde 10 Ağustos 1920’de yapılan antlaşmadan adını alan Sevr Antlaşması,Limni adasının Mondros limanında İngiliz Savaş gemisi Agamemnonda 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasının karara bağlanmasıdır.

Bir de Cumhuriyet döneminde ,Atatürk’ün ölümüne kadar “İsmet Paşa’yı iktidarda tutmak için çıkarılan “Kürt İsyanları,” ölümünden sonra İsmet paşa tarafından yapılandırma ile devleti teslim almışlardır.

Devleti savaşa sokarak yıkılmasına sebep oldukları ve batılı galip ülkelerce de "savaş suçlusu" olduklarından dolayı Atatürk tarafından yurda sokulmayan maceracı İttihatçılar, İsmet paşa ile tekrar iktidar olmuşlar,kendilerinin daima destekçisi olan,Mason ve Yahudi yapılanmalarını da kendileri ile birlikte iktidara getirmişlerdir.

Yani bu iktidar,Hurufi,dönme Ermeni tarikatında bulunan Yeniçerilerin, ardılları İttihatçıların "batı hayranı,Türk düşmanı" olan iktidardır.

1951 sonrası DP ile sözde “Türklere iktidarın teslimi” sonrası da “öğrenci olayları” ile örgütlenmişlerdir.

Bu defa daha da kamufle olmuşlardır.Çünkü “Ulus Devlet” yaratma bahanesi ile artık “herkes Türk” olduğundan,at izi it izine karışmıştır.

Bu oyunda da kaybeden Türklerdir.

Çünkü Türkler örgütlü değillerdi.Beyleri de öldürülünce,başıboş kaldılar.

Her yerde örgütlenen ve palazlanan bu “sevrci ihanet yapılanması” bu gün devleti teslim etmek üzeredir.

Bu gün, yani 03.Ekim 2002 tarihinde,AB-D yanlısı medya+gizli-açık Sevr yanlıların oluşturduğu ihanet yapılanmasının ve yaratılan ekonomik krizlerin desteği ile halka ,rüşvet-talan edebiyatı ile halka kötü gösterilen koalisyon hükümetinin ardından iktidara gelen AKP hükümetinin yarattığı şartlardır.

Bu şartların en sivrileni ise,”Demokratik açılım-Kürt Açılım” adı ile bilinen ve başbakan R.Tayyip Erdoğan’ın iktidara geldiğinden beri “Kürt” alt kimliğini tanıma yönünde kasıtlı olarak konuşması,kendisinin ve eşinin milliyetlerini sık sık gündeme getirmesi,terörle mücadelede gevşek davranıp orduyu yalnız bırakması ve hatta ordu ile her türlü savaşa tutuşması sonucu geldiğimiz şartlardır.

Kimisine göre,başbakan ve hükümeti;

İsmet İnönü ve hatta Atatürk ile iktidara getirilmiş olan dönme “Hıristiyan-AB-D” batı yanlısı
bir ihanet yapılanmasını ortadan kaldırmakta ve iktidara “Türkleri” getirmektedir.
Türk’ten kasıt da “Sünni halktır”.

Hem de yaklaşık 30 yıldır süren terör olayları ile karşılıklı düşman haline gelmiş olan Türk-Kürt düşmanlığına adı geçen bu “Kürt-Demokratik açılım” ile de son verecek,Kürtler otonom,özerklik haklarını aldıktan sonra birleşme olacak ve ülkede akan kan dinecektir.
Halk,kaybettiği evlatlarının kefenleri üzerinde artık ağlamayacaktır.

Kuzey Irak’ta Kürt Bölgesel hükümeti ile işler geliştirilecek ve ticaret arttırılacak ve devlet güçlenecektir.
Uzun vadede gelecek bir birleşme de devletin sınırlarını ve zenginliğini de büyütecektir.

Bu harita da AKP'nin bedava verdiği İlköğretim 5.Sınıf ders kitabına koyduğu harita.

Bu yüzden AKP “Türkü” iktidara taşıyan uyanış hareketinin bir sembolü olmuştur.

AKP’ye karşı olan Ulusalcı-Atatürkçü,asker-sivil kökenli tarafa göre de;

AKP,nin bünyesini oluşturan kesim,yukarıda tarihi belirtilen antlaşma ile zamanın galip devletleri olan İngiltere-Fransa,İtalya,Amerika,Rusya-SSCB ‘den İngiliz,Amerikan mandası (Mandate-Sömürge,İng) olmamızı isteyen,Kürdistan, Ermenistan, Yunanistan ve Gürcistan’a bırakılan bölgelerde Kurtuluş savaşı yüzünden “devlet olamamış” veya bu toprakları kaybetmiş” devlet ve feodal gruplardan oluşmaktadır.

Bu da detaylı Sevr Haritası (Büyütmek için tıkla)

İşte,hükümetin,AB-D destreği ile Kürt-Ermeni-Gürcü-Rum işbirliğinin,Cumhurbaşkanının deyişi ile "olacak iyi şeyler" bu haritadır.Önceki tercüme yazım olan "NCAFP" raporunda Amerikan dış işleri hükümetin "iyi işlerini" zaten emretmiştir.
Emredilen "Lozan haritasının" iptali ve "Sevr'e dönüştür." Bu Yeniçeri,saray oğlanları soyu ile varılacak mutlu son "Türk Milletinin mutlu sonu" olmayacaktır.
Atatürk'e nasıl düşman olmasınlar?
90 yıl aksamış planlarını anlamak için şu haritaya bakınız.

Mandacı grubun Kürt kanadını oluşturan feodaller de “devlet olmayı başaramamış” olduklarından yine bu antlaşma hükümlerinde belirtilen ahlarını alabilmek için,Atatürk’ün ölümüne kadar sürekli isyanlar çıkarmış,1951’deki af yasası ile de DP,AP,MSP,RP,SP, ANAP,AKP ve diğer tüm partilerde “sağ-sol” kimlikleri ile yer almışlardır.

Terör örgütünün oluşturdukları yapılanma sayesinde ve AB-D’nin desteği ile güçlendirilmesi sayesinde gündeme getirdikleri bu açılım projeleri de tamamıyla Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyesidir.

Başbakanın bir de “36 etnik yapıdan” bahsetmesi,daha önce 12 Eylül darbecisi Kenan Evren’in kabul ettiği belirtilen ve devletin “8” eyalet bölgesine ayrılmasını konu alan ABD-Türkiye antlaşmasında geçen haritanın Sabah gazetesinde,Amerika’nın B.OP.P projelerinin hem iç hem de dış basında sürekli yayınlanması,tartışılması da dikkat çekmektedir.

Ayrıca başbakanın “açılım” diye tanıttığı ne varsa bunların hepsinin,15 Ekim 2007 tarihli Natıonal Commitee on American Foreıgn Policy adlı ABD dışişleri bakanlığına bağlı bir özel kurulun dergisinde ve internet sitesinde yayınlanmış olması olayın delillerini oluşturmaktadır.
Bulgaristan Kırcali Aziz CORC-George Kilisesi rahibine hediye sunarken.
Malum,Gürcüler adlarını bu Aziz George'den alırlar.Ne de olsa köken bağı değil mi?

Başbakanın “Ben Gürcü’yüm karım Kürt” tanımlaması da ,,yine bu başbakanın geçen (/) yedi yıl içinde ,Selçuklu İmparatorluğundan bu yana gayrimüslümlere ait vakıf mallarını geri iade etmek,Hıristiyan ruhban okullarını açtırmak,temeli kalmamış kiliseleri yeniden dikme çalışmalarına ek olarak,ülkemizi ziyaret eden köktendinci Gürcü-Yunan ve deiğer ülkelerden gelen provakatörler onun adını kullanarak eylemlerini sürdürmektedirler.

Bu bilgilerin ışığında adı her ne olursa olsun bu projenin pek öyle “barışçı,kardeşlik” projesi olmadığı muhalif olan kanadın tezlerinin haklılık kazandığı göze çarpmaktadır.

Bakın; David L. Phliphs adında Amerikalı diyor ki;

“ABD Dış politika Ulusal komitesi (NCAFP) tarafından yayınlanan “PKK’yı silahsızlandırma” raporu ile ABD Atlantik Konseyi(ACUS) tarafından yayınlanan “ Türklerle Irak Kürtleri arsında Güven inşa raporunu” üç ay önce Haziran 2009) da ben hazırladım.” diyor.Bu adamın raporunun da Türkçesi’nin I.II.bölümleri bir önceki yazımdadır.

Büyük önder Atatürk oynanan büyük oyunu böyle özetlemişti:
Ermeni Patriği Zaven Efendi de, Grek-Yunan Mavri Mira heyeti ile hemfikir olarak çalışıyor...

Bu gün de PKK-GEKO (Gizli Ermeni Kurtuluş Ordusu),İnsan Hakları Dernekleri vb.

Şimdi,bölünme aşamasının en ateşli savunucularından olan basın kuruluşunun yetkililerinin sözlerine bakalım;
Taraf Gazetesi'nin sahibi olan Başar Arslan ;

Gazeteyi Ergenekon belgelerini yayımlamak için çıkardıklarını söyledi.
Arslan, "Bu işe bilerek girdik. Rahatsızlık yaratacağımızı biliyorduk" dedi.
Yayınlanan belgelerin kaynağını sormadığını da söyleyen Başar Arslan
"korkmadığını" belirtti.

Sabah gazetesi Çalık Holding'e peşkeş çekilmeden önce de Taraf gazetesi TMSF kontrolu altındaki Sabah tesislerinde basılıyor ve dağıtılıyordu. Arslan; Brüksel, Amerika İstanbul Başkonsolosluğu ve İsrail bağlantıları hakkında da tek kelime söylemedi. *1* ( 22-07-2008 ) "


Napolyon’un Türklerle ilgili ünlü sözü hatırlayalım, ”Türkler öldürülebilir ancak, asla yok edilemezler”

Sevr'cileri tanımak için;

-Atatürk düşmanı ve ayrılıkçıysa,

-Kamu hizmetlerini tahrip ediyor veya ettiriyorsa,

-Etnik-micromilliyetçilik yapıyorsa,

-Vatanseverlik,devlete bağlılık,dürüstlük,adalet gibi değerleri aşağılıyorsa,

-Daima,”günün adamını oynuyorsa” yani başarı için kural tanımayan tipse,

-Batı (AB-D) Arap,veya bir tarafa hayranlığı belliyse,

-Yaptığı inancı ile örtüşmüyorsa,solcu-alevi,Sünni-Nurcu,dindar veya solcu-dolandırıcı-zimmetçi,Kürtçü ama Alevi gibi.

-Gizli yurtdışı bağları varsa,destek alıyorsa,açıklayamadığı gelirleri varsa,

-Doğuda oturup İZMİR-İSTANBUL gibi batı uçlarla veya İskenderun-Mersin tarafı bazen de Trabzon (Eski ilişkilerde daha önemli) ile sürekli ilişkisi varsa,

-Sürekli "devleti,iyi yapılan herşeyi kötülüyor",dürüst memurları aşağılıyorsa,Atatürk-Türk düşmanlığı yapıyorsa,

-Adli,idari,siyasi,ekonomik her engeli lolayca aşıyorsa,hızla yükseliyorsa,

-Arkasında AB-D'ci ve yerlisi azınlıkları oluşturan basın iyi destekliyorsa,

-Semitik olduğunu söylüyor,Yahudi derneklerinden ve ülkesinden ödüller alıyorsa,

-Ülkemizin bağımsızlık savaşından zarar görmüş ülkeler onu her bakımdan destekliyorsa,

-Osmanlı'daki kökenleri ile övünüyor,bizleri de yeriyorsa,(bey-paşa gibi),Fatih döneminde Türkler devletten atılırlar.
-"Atatürkçü,demokrat,solcu" geçinip,yurt dışında ,Atatürk hakkında "soykırım önergeleri" veren örgütler ile iç içeyse,köken bağları varsa,

Güvenlik güçlerine,halka karşı silahlı-silahsız örgütlü bir saldırı içindeyse,

Dış güçler tarafından eşssiz bir maddi-manevi destek ve koruma altındaysa,

Avrupa-batı beni-bizi istiyor,bize muhtaçsınız vb. diyorsa,bu sahsın "Sevr'ci" olması kesindir.


Türk boyları,Kanuni döneminde "beylikleri ile bağları kopartılıp Kethüdalara bağlanırlar".
Çıkabilecek iç isyanları önlemek amacıyla da Orhan Gazi'den başlayarak aralarında da Arap'tan Sırp'ına kadar Sünni Müslüman olmuş azınlıklar da karıştırılınca,Türklerin köken haritası karışır.Son dönem ise devleti batılı soydaşlarına teslim etmiş, dönmelerden başkaları yoktur.

Devletin haksız uygulamalarına bir kavim karşı koysa öbürü geri çekilir,böylece halk hareketleri kolayca bastırılırdı.
Boynu bastırılan asilere "isyana katılmayanlar" da göbeklerini kaşıyarak gülerlerdi.

"Düşene Gülen" bir toplum haline gelişimizin sırrı da buradadır.

Neyse millet,bozmayın siz keyfinizi,bi şeycik olmaz deyip gidin.
Mazallah,size de bir gülen çıkabilir. (Mesela Fethullah Gülen :)) )

Dedeniz beleş bıraktı bu ülkeyi ne de olsa:))

Ama,"Haçlı Seferinin" parçası olan bu 90 yıllık dönemde ölen "yüzbinlerce şehit" var,onların kanları var.!!!

Önceki yazımdaki NCAFP raporunda 1925 "Şapka Kanunu" bahanesi ile çıkan Şeyh sait isyanının "Bağımsızlık savaşı" olduğu vurgulanmaktadır.

O halde aynı anda çıkan diğer Potamya isyanları da böyleydi.Menemen isyanında da asılan şeyh ve ailesi "Yahudi Kürt'ü,ondan sonra da asılanlardan biri de Moşe adlı bir Sabetaycı Yahudi'ydi.Şeyhi "Mehdi" olarak tanıtıyordu.

Yani hepsi "Sevr'cilerin" isyanlarıydı.
Devleti "soydaşlarına teslim etmiş olan" ihanet şebekeleriydi.
İşbirlikçi,hain dönmelerin ihanetlerini görünüz.

Kendinize geliniz,uyanınız.

adilyargıç.blogspot/Keykubat.blogcu.com

28 Ağustos 2009 Cuma

AKP'NİN AÇILIM EMRİ NCAFP'DEN.-TERCÜME


SON PKK RAPORU (Yazının sitesi için tıkla-okuduktan sonra)

ARMA’NIN TERCÜMESİ

Amerikan Dış Politika Milli Kurulu

Başlık Tercümesi;

Kürdistan İşçi Partisinin (PKK) Silahsızlandırılması,Tasfiyesi ve Topluma Kazandırılması (DDR Projesi)

David L.Phillips

15.Ekim 2007

AMERİKAN DIŞ POLİTİKA MİLLİ KURULU

Amerikan Dış Politika Milli Kurulu 1974’de Profesör Hans J.Morgenthau ve diğerleri tarafından kurulmuştur.Amerikan çıkarlarını tehdit eden karışıklıkları çözmeye kendini adamış,kazanç gütmeyen eylemci bir örgütlenmedir.Sona doğru,Milli Kurul, Amerikan Dış Politikasının çıkarlarını politik gerçekçiliğe dayalı,tarafsız, açık seçik belirterek,tanımlar ve ilerlemesine yardım eder.

Amerikan Dış Politikasının İlgi Alanları;

-Milli güvenliği güçlendirmek ve korumak,

-Belirtilen ülkelerde,siyasi,dini ve kültürel çoğulculuk değerlerini güçlendirmek ve desteklemek,

-Gelişmiş ve gelişmekte olan dünya ülkeleri ile ABD’nin ilişkilerini geliştirmek,

-İnsan haklarını salık vermek,

-Gerçekçi silah-kontrol sistemlerini cesaretlendirmek,

-Nükleer ve geleneksel olmayan diğer silahların üretilmesini frenlemek ve,

-Açık ve küresel bir ekonomiyi desteklemek.

Demokratik ve bilgilendirilmiş toplumun hayati olduğuna olan inançla,Milli Kurul,Amerikan güvenliğinin yüzleştiği güvenlik tehditlerini halkına adresi ile göstermek,bu konuda halkını eğitmek için iki ayda bir yayınlanan “American Foreign Policy” dergisini de içeren yayınları yayınlar.



TABLO İÇERİĞİ-İNDEKS

Bölüm I:Tanıtım

Bölüm II:Bulgular

Tarih

İdeoloji

Tecavüz

Suistimaller

Derin Devlet

Öcalan’ın kaderi

Seçimler

Adalet ve Kalkınma Partisi

AB Etkisi

Kestirme yollar

Irak faktörü

Bölüm III:İlerleme yolu

Reformların (yeniliklerin) terine getirilmesi

Ordunun demokratikleştirilmesi (Siyaset üstülüğünün kaldırılması)

Irak hükümranlığına saygı

İnsan Hakları uygulanmalarının geliştirilmesi

Muhatabın belirlenmesi

Sadakat ve uzlaşma sürecinin denetlenmesi

Savunma sistemi yatırımları yapma

Toplumsal refahın yayılması

Yeniden yapılanmanın desteklenmesi

Çalışma ortamı yaratılması

Havuç ve değnek uygulaması

Ekler;

Alfabetik sözlük

Yazar hakkında

Yöntem ve bilgilendirme


BÖLÜM I: TANITIM


Bu araştırma raporu Amerikan Dış Politikası Milli Kurulu (NCAFP-ADPMK)(DDR) Kürdistan İşçi Partisinin Silahsızlandırılması,Tasfiye edilmesi ve yeniden Kaynaştırılması (STYK) stratejilerini önermektedir.

Bu sonda,Bölgesel Kürdistan Hükümetinin (KRG-Kurdish Regional Government) PKK üzerindeki baskısını nasıl arttıracağının aşamaları amaçlanır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan harekete geçmek için baskı görmektedir.Her nasılsa, PKK’ya karşı ciddi yan etkileri olabilecek bir askeri harekattan kaçınmalıdır.

Askeri harekat,Türk Kürtlerini koyu milliyetçiliğe teşvik ederek bölgeyi bir yangın yerine çevirecek,iki yanlı olarak hem ABD hem de Avrupa Birliği (AB) ile adaylık ilişkilerinde talihsiz yeni ödün vermesini sağlayacak gelişmeler yaratarak,Türkiye’nin demokratikleşmesinin altını oyacaktır.


İCRA ÖZETİ


Türkiye’nin PKK sorununun çözümü,Türkiye’nin,Kürtleri de içeren bütün vatandaşlarının yaşam standartlarının geliştirilmesi ve demokratikleşmesini sürdürmesi üzerine kuruludur.

Avrupa Birliği İnsan Hakları Kongresi ile azınlık haklarının kurumsallaştırılması için, amaçlanan Sivil Anayasa önemli bir ileri adımdır.


Politik ve kültürel reformların tamamıyla uygulanabilmesi için Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu 301.Madde gibi Kürtlerin şikayetlerine sebep olan yasa yapmaktan dönülmesi,yürürlüklerinin kaldırılması ve Türkiye’nin tam demokratikleşmesini arttıracak sağlayacak yasal düzenlemelerin zenginleştirilmesi yönünde yasa yapması gerekmektedir.


Çözümün bir diğer parçası da Güneydoğuda ekonomik gelişmenin sağlanmasıdır.Özelleştirme ve toprak reformu iş alanları yaratacak ve bölgenin alt yapısı yollar ve su hizmetleri gibi ilave yatırımlardan yararlandırılmalıdır.

Bu bölgeye,hayvancılık ve yöreye özgü tarım endüstrisinin uygulanabilmesi için geleneksel gelir kaynaklarının güçlendirilmesi ve uluslar arası bağışlar ile güçlendirilen fonlar tahsis edilebilir.


Sosyal gelişmeyi arttırmak için Adalet ve Kalkına Partisi (AKP) ,Kürt feodal toplumundaki geleneksel rollerinden kadınları kurtarabilmek için olduğu kadar özellikle genç kızların eğitimleri ve sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri için fonları yaygınlaştırmalıdır.


Avrupa Birliği Türkiye’deki reformları desteklemek için önemli bir role sahiptir. Erdoğan, reformları batılı diplomatlar ondan istediği için değil,Türkiye’nin en önemli ihtiyacı olduğundan yaptıklarına ikna ettiğini göstermiştir.


Her nasılsa,Avrupa Birliği üyeliğinin görünümü,Erdoğan’ın reform ajandasını desteklemesi de kritiktir.

“Avrupa Birliği üyeliği görüşmelerinde ”tam üyelik” yerine “Özel ortaklık”ın geçmesi bir eşitsizliktir.

Avrupa Birliği üyeliğinde, Türkiye’nin adaylığını destekleyecek tek bir kuvvetli birlik iletisi,Türk Silahlı Kuvvetlerinin tamamen Sivil idare denetimine verilmesini,devlet kurumlarının güçsüzleştirilmesini de içeren zor reformları (!) içeren şu anki statusko’nun sürdürülmesini engellendiği şu anda AB üye devletlerinden özellikle Almanya ve Fransa tarafından verilebilir.


PKK sorunu,havuç olduğu kadar da özel bir değnek de gerektirecektir.(Önce havuç sonra sopa diyor.)

Uluslararası toplum,PKK’nin finans ve propaganda alt yapısını hedefleyen baskıyı arttırabilir.

Avrupa Karşı Terör Grubu,PKK’yı fonlayan yasadışı gelirlerin araştırılmasında önderlik alabilir.


Birleşmiş Milletler Karşı Terör Heyeti,AB ve üye ülkelerini de kapsayacak şekilde PKK’yı mali olarak destekleyen paravan organizasyonları belgeleme gayretleri ile fonlarının kesilmesini amaçlayan,terörist faaliyetlere mali destek sağlamayı ret etmek için kurulmuştur.


AB lisanslı ve merkezli PKK medya pazarı,ortadan kaldırılması gereken tecavüzleri ve düşmanlığı teşvik,tahrik etmektedir.


Irak Hükümeti ve Kürt Yerel Hükümeti PKK üzerine baskılarını arttırmak için bütünleşmelidir.


28 Eylül 2007 tarihli Irak-Türkiye karşı terör antlaşması yönünde adımlar atılmalıdır.


İstihbarat ve İşbirliği esasının kurulmasına rağmen,antlaşma Türkiye’nin beklentilerinin gerisinde kalmaktadır.


PKK’nın takip edilmesi için Irak topraklarına Türkiye’nin girmesi için yetki vermeyi aşikârane ret etmektedir.


Irak Hükümeti özellikle Kürt Yerel Hükümetinin idaresi altındaki yerlerdeki topraklarda işlevsizdir.


Kürt Bölgesel Hükümeti,antlaşmada somutlaştırılan kendi taahhütlerini yerine getirebilmesi için antlaşmaya dahil edilmemiştir.


PKK faaliyetlerini engellemek için;


(ı) Kürt Bölgesel Hükümeti ile PKK kontrol noktaları kurabilir;

(ıı)Erbil hava yolu ile seyahat edenlerce transferi yapıldığı bilinen fonları yasaklayabilir;

(ııı) Mahmur kampı sakinlerini vatandaşı oldukları Türkiye’ye geri gönderebilir;

(ıv) PKK tecavüzlerine göz yuman Irak Kürdistanındaki grupların faaliyetlerini yasaklayabilir. (Örneğin;Demokratik Çözüm Partisi)


Eğer Irak Yerel Hükümeti Başkanı Mesud Barzani bir adım atarsa,Türkiye onu kötülemeyi bırakıp, yerine, doğrudan diplomatik görüşmelerin önünü açacak özel bir heyet gönderebilir.


Bu,aynı zamanda Irak Kürdistanı ile Türkiye arasında daha fazla sınır kapılarının açılmasını, Habur kapısından transit geçiş işlemlerinin hızlandırılması ile iki sınır arasındaki iyi niyeti yükseltebilir.


Türkiye ve Kürt Yerel Hükümetlerinin ikisinin de iyi niyete ihtiyaçları vardır.


Son olarak ve en hassas olanı,Mesud Barzani ve Celal Talabani etkilerini kullanarak PKK’nın 12 ay ateş kesmesini sağlayabilir.


Bu,PKK’nın tehdit eden duruşunu azaltacağı için,Türklere uzun vadeli bir düşünme şansı vereceği gibi,Türk Ordusunun krizi kızgınlıkla askeri müdahale ile çözmekten daha ziyade mevcut harekat riskinin seviyesini de kademeli olarak düşürecektir.


Bu hatta Türkiye’ye burada belirtilen reformları ve programları yapabilmesi için ihtiyacı olan zamanı verecektir.

Bu adımların hepsi elan PKK’dan daha tehditkar görünen Türk Birliklerinin Irak’ta arttırılma alternatifini yaratmakta hayati önem taşımaktadır.


Bu arttırma,Kerkük’teki Irak Kürtlerini de uyarmaya yarayacaktır.Türkiye,Kerkük vilayetinin Irak Kürt Yerel Hükümeti ile birleşmesine hoşgörüsüzce karşı çıkmaktadır.


Türklerin çoğu,Kerkük’ün katılımının Irak’ta fiili bir bağımsız Kürt devletini tetikleyeceğini, Türkiye’deki ayrılıkçı Kürtlerin bundan esinlenerek Türkiye’nin bölünmezliğini tehdit edeceğinden korkmaktadırlar.Endişelenmelerine gerek yoktur.(!)


Kürtlerin ezici bir çoğunluğu,denize kıyısı olmayan bir “Büyük Kürdistan’da” yaşamaktansa Avrupa Birliğinin bir üyesi olmayı tercih etmekte,diğer yandan,istikrarlı,laik,batı yanlısı bir Irak Kürdistanının,istikrarsız,İslamileştirilmiş bir Irak arasında yararlı bir tampon olduğunu fark etmeye başlamalıdır.(!)


Irak Kürdistanı ile iyi ilişkiler,petrol nakil gelirleri,su hakları,inşaat işleri,petrol arama antlaşmaları ve sınır ticareti şeklinde ekonomik faydalarının getireceği kazançlar ile bir talih kuşu olacaktır.(!)

S-8

Sorunların çözümü PKK’nın savaş alanındaki tavrı yüzünden yerine getirilememiştir.


Aksine,eninde sonunda PKK barışı isteyip izleyeceğine dair stratejik kararını alacaktır.


Eski PKK üyeleri için bir genel af ayarlaması bunu ortaya çıkarabilecektir.


Genel af, PKK mağdurlarının kefenleri üzerinde ağlayan kederli ailelerin resimlerini yayınlayan günlük medya haberlerinde duyguları tahrik edilen bir çok Türk için iğrençtir.


Oysa genel af olmadan Türkiye en iyi şekilde idare olunacak ama PKK sorununu asla çözemeyecektir.


Türkiye’nin genel aflarla ilgili olarak uzun bir geçmişi var ama sıra PKK’ya geldiğinde “Genel Af” terimi gereğinden fazla çekişmeli hale gelmektedir.”Topluma Kazandırma Yasası DDR-STT projesini karakterize etmekte daha lezzetli bir yol olabilir.


(PKK’nin silahsızlandırılması,Tasfiye Edilmesi,Topluma kazandırılması yerine STT Projesi diyebiliriz.)

Bir Genel Af programının safhalar halinde uygulanması gerekmektedir.İlk önce,2002’den sonra katılan PKK üyelerine ayrıcalık önerilmelidir.Yetkisiz kadroların sorumlulukları sonra gelir.


Kırmızı bültenle aranan ve genel affa uygun olmayan 134 büyük komutan STT projesinden kaçacaktır.Onlara,ülkelerindeki ikametlerinde bir “sığınma” uygulanabilir.


Başarıyla uygulanabilir bir genel af programı Türkler için olduğu kadar,diğer ülkelerin yüzleştikleri daha ileri çatışmaları,ikilemleri çözmelerinde yararlı bir tecrübe çalışması olacaktır.


(Boşuna, Türkiye 50 yıldır “Amerika’nın sosyoloji laboratuarı” diye yazmıyoruz.Aslında ABD plan uygulatmaktan çok,planının mükemmel olması için öneri arayan bir ülke görüntüsü vermektedir.Bizim siyasilerin,örneğin,”evinde sığınma” yerine birkaçına “mezarda sığınma” ya da “Guantanamo’da sığınma” önerisi vermekte neden tereddüt gösterdiklerini anlayabilmiş değilim.(!) )


Şu an,her ne şekilde olursa olsun Türkiye PKK ile görüşmeyi ret etmektedir.Bunun için meşru ve kabul gören bir muhatap gereklidir.DTP (Demokratik Toplum Partisi) seçmenlerine hizmet etmek için (!) TBMM’de 21 milletvekiline sahiptir.Çünkü,Abdullah Öcalan ve PKK nifakı ile bağları olan bu üyeler ,DTP,etkili bir bağlantı olabilirler.(!)


Meclis üyeleri,DTP parlamenterlerini ayarlayarak,güvenilirliklerinin (!) desteği ile öneri alabilirler.(Terör örgütünden)


DTP,Türkiye’nin toprak bütünlüğünü güçlendiren ve terörizmi mahkum ederek bağımsız olarak bir itibar elde edebilir.


ABD’nin de oynaması gereken hassas bir rolü vardır.Türkiye’deki “İşbirliği-komplo teorileri” Amerika’nın Irak’ta PKK’ya sığınma sağlayarak,Irak Kürdistanının kurulmasına çobanlık ederek Türkiye’nin gücünü azaltmak için kumpaslar kurduğu temeline dayanmaktadır.


Bunun öyle olmadığını göstermek için Türkiye ile ilişkileri güçlendirme gayretlerini ikiye katlayacaktır.

Her ikisi de ,iki ülke arasında ekşiyen ilişkilerle ilgilenmeyeceklerdir.ABD, Irak’a naklettiği birliklerinin levazım ihtiyaçlarının %70’inin taşınmasını İncirlik Hava Üssünü kullanma izni ile gerçekleştirmiş ve Irak’taki çabalarını desteklemek için Türkiye’ye ihtiyaç duymaktadır.


NATO’nun değerli bir üyesi olarak Türkiye Afganistan’da önemli bir rol oynamaktadır.


Amerika,Türkiye’nin geniş siyasi,ekonomik,güvenlik çıkarlarına hitap ederek yardımcı olabilir.

Bunlar,Irak ve Kürt Bölgesel Hükümetlerinin nüfuzlarını (!) kullanarak PKK’yı etkilemeleri için cesaretlendirilmeleri ile sınırlı değildir.


S-10


BÖLÜM II :BULUNTULAR.


TARİH



Kürtler dünyada devletsiz en geniş azınlıktır.Bunlar,Türkiye,Irak,İran,Suriye,Ermenistan topraklarını içeren coğrafyada yaklaşık 30.milyon Kürt’tür.Bu nüfusun yarısından fazlası,ülke nüfusunun yaklaşık %20’sini oluşturdukları Türkiye’de yaşamaktadırlar.


Atatürk (Türklerin Babası) olarak bilinen Mustafa Kemal 1923’de,Türkiye Cumhuriyetini oluşturmak için Osmanlı kalıntılarını topladı.Avrupa’nın amaçlarına karşı çok uyanık davranarak, Avrupalı komşuları ile eşit,gerçekten çağdaş bir devlet kuracağını ifade etti.


I.Dünya Savaşının ardından şartları itilaf devletlerince konulan 1920 deki Sevr Antlaşması Türkiye’yi mevcut topraklarının 1/3’ne indirmiş ve Kürtlerin kendilerine ait bir devlet kurmaları için söz vermiştir.

Antlaşmayı ret eden Atatürk,Türkleri “özgürlük savaşı” için toplayarak,1923’de Sevr’in yerine Lozan antlaşmasının yerleştirilmesine yöneldi.


Cevaben,1925’de,bağımsız bir vatan kurmak amacı ile Kürtler bir isyan çıkardılar. İsyan,zalimce bir şekilde bastırıldı ve elebaşıları Diyarbakır meydanında asıldılar.


İsyanlar serisinin 1937’de sonuçlanması ile,Türkiye Kürtlerinin varlıkları “onlar dağ Türkleridir” diye adlandırılarak inkâr edildiği zalimce bir politika (!) benimsendi.


(Dostuna bak Türk Milleti.İşte AKP’’nin şeyh Said’lerin,Said-i Kürdilerin bıraktığı siyaseti tamamlamak için görevlendirildiğini hala aymayacak mısınız? )


Kürt dili,kültürü ve coğrafi yer adları yasaklandı.Türkiye’nin askeri baskısı,cuntanın anayasayı hatta Kürt haklarını bile kısıtladığı 12 Eylül 1980’deki askeri darbesi ardından yoğunlaştı.


İlan tahtalarında şu ileti tekrar edildi durdu:


“Ne Mutlu Türk’üm Diyene”


Tercüme Sonu.

Blog yazarının notu;


Bu yazıda olmadığı halde kullanılan imlalar bana aittir.Dikkat çekmek için yaptığımı yazdım.

Bu bölümden sonraki yazıların da buraya kadar anlatılanların bir kaç cümle fazlası ile tekrar edilmekten öte olmadıkları ve biraz da tembelliğime geldiği için şu an tercüme gereğini duymadım.


Başımızdaki mevcut hükümetin tamamıyla AB-D projelerine "evet efendimci-yes men" olduğuna dair belge gerekiyorsa bu tercüme yeterlidir inancındayım

Okuyanlara ve özellikle "vatanseverlere-antiemperyalistlere" saygılar sunarım.


Alaeddin Keykubat


Raporun her cümlesi ayrı bir yorum ve açıklama gerektirdiği halde anlam bütünlüğünü bozmamak için açıklama gereğini mecburen ihmal ettim.İmlamalarla geçiştirdim.


Ancak,son bölümde mecburen yorum gerektiği kanaati ile yorumumu yaptım.


Şimdi yorumum.


Raporu Tercüme edenin yazıya yaptığı naçiz yorum;


Türkiye’nin “ulusal-tek devlet” olmasını sanki siz desteklemediniz?


Ermenistan kurmak için gelen ordunuz,İngiltere ve yerli işbirlikçileri ile görüşüp bu işten vazgeçmedi mi?


Yoksa,Yunanlılar yerine sizinle mi savaştık?


Lozan’da Kerkük-Musul için İsmet paşaya destek veren siz değil miydiniz?


Lozan antlaşmanızı halen imzalamadığınızı,ülkemizin sınırlarını tanımadığınızı biliyoruz.Sebebi bu günler olduğu artık kesinlik kazanmıştır.


Cunta madem kötüydü,öyleyse “Bizim çocuklar başardı” niye dediniz?


Hala Cunta üyeleri,bolluk içinde “nü” resimler yaparak geçiniyorlar.Hala,sizin kurduğunuz tüm hükümetler neden onların kanalı,sizlere tavsiyeleri ile seçiliyorlar?


Menderes’e,1961 darbesinin sol generallerine,Nazım Hikmetlere,Ergenekonculara layık gördüğünüz muameleye bunları niye tabii tutmadınız?


Ergenekoncu generallerin tutuklanmasında ordunun bastırılması için kendi ordu komutanınızı ülkemize Genel Kurmay Başkanı ile görüşmeye gönderdiğinizi,ülkenin bir çok yerinde çok sayıda vatandaşımızın ölümüne sebep olan bombaları taşeron PKK’ya ve diğerlerine patlattırdığınızı gördük.


Beğenmediğiniz (!) cuntacıların hangisi için bunu yaptınız?


Yukarıda kısmen bahsedilen,Amerikan çıkarlarına karşı gelen devlet adamlarının kaderlerine bu adamlar niye maruz bırakılmadılar?


Eğer sizler için kötüyseler,yukarıdaki örneklerdeki gibi hala niye

yargılanmıyorlar?


Zaten adamlar tek tek hastane,mezarlık yollarına düşmeye başladılar.Bundan sonra “Tanrı önünde” yargılanacaklar herhalde? (!)


12 Eylül ve öncesi yaşananlar sizin “kitle projeniz-siyasi deneyleriniz değil miydi?


O şartlarda APO nasıl canlandı?Turgut Özal onu nasıl destekledi?


Gizli Ermeni Kurtuluş Ordusu ile birlikte hareket etmesini kim sağladı?


Baskı olan yerde bunlar nasıl olabilir?


İnsanları kahvehanelere,okullara,askeri kışlalara toplayıp zorla “Atatürk” diye bağırttınız.


Sevenler bile bu yüzden küfür ettiler,çünkü işbirlikçiniz olan generallere edemiyorlardı.


İnsanları,kendilerine hizmet eden insana küfür ettirmek için sizin uygulattığınız bir proje değil miydi?


Onu 1950’lerden sonra “İslamî bağlılığın azaltılması,sağ-sol ve faşist” yapılanmaları ve uzantılarından oluşan “Demokrasi projenizi uygulatabilmek için onu sizler göklere çıkarmadınız mı?


Size karşı en büyük ilk savaşı veren adamın ülkesini,sizden kopmak için savaşan halklara “Bakın biz de AB-D yanındayız,siz de artık bizi takip ediniz” dedirtmek için bu adamı 60 yıldır kullanan siz değil misiniz?


Siz önce Kızılderililerin hesabını verin!!!


Amerika neresi Türkiye neresi?


Kürtler sayesinde Irak’ı zapt ettiniz,2.milyon insanı kıydınız.Petrol ve diğer kaynaklarını gasp ettiniz,milyonlarca insanın hayatı söndü,gelecekten hiçbir umudu kalmadı.Tümünü köle ettiniz.


Hani siz petrolü çok olan ve bölgeye petrol için gelmemiştiniz?


Hani “adalet” getirecektiniz?


Saddam 130.000 adam kesti,siz sayılabilen 1.5.milyon sadece Arap öldürdünüz.5 milyon insanın ailesini dağıttınız,sakat,sefil bıraktınız.


Biz sizi çok iyi anlıyoruz.


Ortada açıkça “Sevr antlaşmasının dayatılma projesi vardır.Zaten yazmışlar da.

Bunlara tek şey denir:


”Geç bunları”!!!)


Bir şey için teşekkür ederim;

1925 isyanını “din elden gidiyor” ve saltanatı geri getirme,dini ve padişahı koruma bahanesi ile çıkaran Said-i Kürdi ile askeri Palu’lu Şeyh Sait’in ve diğer “Şapka Kanunu bahanesi ile çıkan isyanlar dizisinin “Din ile alakası olmadığını”,”Bağımsızlık Savaşı” olduğunu saklamamışsınız.


Yalnız isyancılara olan desteklerinizi eklemeyi unutmuşsunuz (!)


Çünkü bizim millet açık itirafa bile şüphe ile bakar oldu da.


Belki bizim salaklardan okuyup da uyanan olur mu olur!!!


AKP’nin açılımının Amerika’nın emri olduğuna dair bu kadar tercüme yeterlidir inancındayım.Devam eden metinler yukarıdakilerin genişletilmiş halidir.


Tercüme edilen satırlarda kullanılan imla işaretleri bana aittir.Dikkat çekmek için kullandım.


Ölmezsem eğer,devamını da “istek olursa” tercüme ederim.

Adliyargic