18 Aralık 2010 Cumartesi

ATATURK DUSMANLIGININ IC YUZU












ATATÜRK DÜŞMANLIĞININ İÇ YÜZÜ


Geçenlerde malum YouTuBe İnternet sitesindeki videolarda  gördüğüm Atatürk düşmanlığının karşısında en çok Türk gençlerinin bu işte yer almalarından,sevenlerinin de küfürden başka ya bir şey demeye gerek görmediklerini gördüm.
Çok üzüldüm.Bu yüzden bu “küfür-şer” merkezini araştırdım ve buldum.İlginç olan ise “Atatürk’e saldırmak için kurulmuş bu site farkında olmadan Türk milletini ve Atatürk’ü aklayan varlığından haberdar olmadığımız delilleri de ortaya dökmektedir.Ben de hem iftiralar hem de işimize yarayacak bir iki şeyi alarak ekledim. İşte buradan Türkçe’ye çevirdiğim bazı iftiralar hakkında ve bu düşmanlığın nedenlerini açıklayan düşüncelerimi aşağıya ekledim.

Eksiklerim ve kusurlarım af ola.
1821’de başlayan,1876-78 Osmanlı Rus Harbinin ardından işbirlikçi Kürt aşiret reisleri ve ruhbanlarının İngiliz-Rus-Fransız desteği ile cesaretlenmeleri,Balkanlarda Osmanlı topraklarında yeni devletlerin kurulması ile  hızlanan ayrılıkçı Kürt-Ermeni isyanları,1912’den itibaren hızlanmış,1914-1918 I.Dünya Savaşı sırasında kesintisiz sürmüş,Süveyş yenilgisi ile teslim olmuş Osmanlı devletinin tasfiyesi sırasında yer yer Ermeni-Grek- Kürt işbirliği şeklinde hep var olmuştur.

Olayları daha yorumlayabilmek için I.Dünya Savaşı konusuna açıklık getirmeden geçemeyeceğim.
1937 Trakya Birlikleri denetlemesi
I.Dünya Savaşının olağan bir savaş olmadığını,keşiflerle zenginleşen İspanyol,İngiliz,Fransız,Hollanda,Danimarka gibi devletlerin yanında bütün Hıristiyan devletlerin krallarına “taç giydiren” Vatikan ve Alman  devletleri,İngiliz İmparatorluğunu yıkmak isteyen,1815 Paris Konseyi ile İngilizlerce bağımsızlıkları tanınmış,Bebek İmparatorluk Amerika’nın,Alman ve İtalyanlara Avrupa’nın hakimiyetini vaat etmesi ile el altından akıtılan Amerikan sermayesi bu iki devletleri palazlandırmış, bu iki ülke I.Dünya savaşını çıkarmıştır.
Daha sonra bu savaşın Haçlı Seferine döndüğünü ise Süveyş Kanal Savaşının galibi İngiliz generali Allenby,bir İngiliz gazetecinin sorduğu ”Kudüs’ü Hıristiyan dünyasına Noel’den  önce teslim edebilecek misiniz?” sorusuna verdiği cevapta gizlidir;
-“Aman bunun bir Haçlı Seferi olduğunu kimseye duyurmayın.Askerlerimizin çoğu Müslümanlardan oluşmaktadır.Kudüs’ü alacağımızı öğrenirlerse Türklerin safına geçerler” dediğini,Büyük Piramidin Sırları adlı kitapta George Barbarin yazmıştır. Aynı konu,iki yıl kadar önce Ülke Tv’nin bu konudaki tercüme bir İngiliz belgeselinde de geçmiştir.

Hatta,müttefikimiz Alman askerlerinin bile Çanakkale’de “Kudüs ele geçti” haberini aldıklarında “şampanyalar patlatarak kutlamalar yaptıklarını da bu yazar yazmaktadır.

Almanların Suriye’deki savaşa da Çanakkale’deki gibi asılmamalarının arkasında da Kudüs’ün işgaline olan sempatileri  vardır.



Yıldırım Orduları Komutanı iken “Kudüs ve Suriye için savaşmadı”  diye Atatürk’ü suçlayanlar,aynı ordunun başkomutanının da Alman,Suriye ordularının komutanının da eski Çanakkale Orduları Komutanı olan, Atatürk’e emir-komuta yetkisini devreden Alman Liman Von Sanders Paşa olduğunu “kasıtlı olarak” görmezden gelmektedirler.
Fevzi Çakmak ile 1937
Çanakkale önemliydi ve bu paşa orada sıradan bir albaya “yetki devrine” bile razı olurken,aynı olayın Suriye’de söz konusu olmadığını, hatta Atatürk’ün annesini görmesi için İzmir’e izine gönderilmesi de dikkat çekicidir. Buna rağmen Atatürk’ün hilafete yapılması gerekenleri bir raporla bildirdiğini  de biliyoruz.Ama, kuklalaşmış,ordusunun başkomutanlığını bile  Alman generallere teslim etmiş,darbeci hareket tarafından tahta getirilmiş,etkisiz bir padişahın da çaresizliği bilinmektedir.

Hıristiyanların kazandığı 850 ve ardından 1096’lara kadar geçen süredeki haçlı seferlerinde yaptıkları çoluk-çocuk,yaşlı-genç demeden toplu Müslüman soykırımıdır.”İsa’yı ret edenleri yakarak temizleyin” diyen İncil ayeti gereğince Grek İncil’ine inanmayanları Haçlı askerleri evlere camilere doldurarak toplu halde yakmışlardır.




Fransız ordusundaki Ermeni Lejyonerleri

Ayrıca,1917’ye kadar geçen zaman içinde imparatorluğun Suriye’den başlayarak diğer güney bölgelerine tehcir (göç) ettirilen Ermeniler de, 19 Eylül 1918’de Osmanlının bozguna uğradığı Nablus Bozgunu, Nablus Yarması, Megiddo Muharebesi, İngilizlerin de  Armageddon Savaşı, Megiddo Savaşı adlarıyla tarihe geçmiş ve 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesine neden olan yenilgimizin ardından bölgeye İngilizlerin hakim olmasıyla gün doğuyordu.

Bu savaşın cephelerinden birisi olan Filistin’de Ara (Arara) Vadisi savaşında Osmanlı ordusu Fransız ordusunda “Ermeni Lejyonu” adıyla anılan ve Ermenilerden oluşturulan lejyonerlere buradaki savaşı 19 Eylül 1918’de kaybetmiş ve Ermenilerin aşırı cesaretlenmelerini sağlamıştı.


İngiltere ve Fransa arasındaki anlaşma sonucunda İngilizler sadece Adana’da kuvvet bırakmışlar ve Suriye dahil Klikya (Adana-Hatay bölgesi) havalisini Fransızlara teslim etmişlerdi.

 İşte bu olayın ardından, I.ve II.Haçlı Seferleri  (1099-1199 arası) ile kurulmuş ve 1375’lerde ömrünü tamamlamış olan Klikya Ermeni Krallığını kurma vaatlerine dayalı  olarak işgal kuvvetlerinin yaptığı  çağrıları sürgündeki Ermenilerden 170.000’inin bölgeye tekrar gelerek yerleşmelerini sağlamıştı.* Tıkla
Lejyona katılmak üzere geri dönenlerden toplanan
Ermeni gönüllüleri birliği.

İşte tehcir edileninden kaçanına bütün hain ve işbirlikçilerin geriye döndükleri bu kara günlerde “Haçlı Zaferleri” çığlıkları altında Türk ve Müslüman kıyımı tekrar başlatılmıştı.


1919 Tıkla oku
Atatürk devrimlerinin de “İslam” dinini esas almayan,Amerika’nın dayattığı “kukla Demokrasiyi” değil de hakiki,ulusalcı “Fransız Demokrasisini” benimsemesi en başta sömürgeci devletleri hasta etmeye yetmiştir.Sosyalist SSCB’nin desteği ve İngiliz-Amerikan-Fransız-İtalyan-SSCB çıkarlarının çakıştığı 1919 yeni dünya yapılanmasından bağımsız bir devlet çıkarmak ,ardından da “İslam-i değerleri” öne çıkaran bir siyaset izlemek,Haçlı Seferi kazanmış batılı sömürgeci devletleri üstümüze tekrar saldırtmaktan ya da ambargolar uygulamaya teşvik etmekten başka bir işe yaramazdı.

Atatürk en doğru olanı yapmıştır.Opera,balo,sinema,batı müziği,batı kültürü halka benimsetilerek sömürgeci,haçlı galiplere “zafer sevinci” yaşatacak,halkı düşmanlıklarından uzak tutacaktı.Aksi halde bu gün ona küfür edecek kadar yerli kültürü olmayacak olan yılanlar şimdiye kadar çoktan adları Corc,Maykıl,”-Bless me Krist-Hiristo=Koru beni İsa” der hale gelmiş olacaklar ya da doğmamış olacaklardı.

Fevzi Çakmak ile Balo'da 1937
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurtuluş Savaşının ardında ilan ettiği Türkiye Cumhuriyetini devirmek, Misak-ı Milli sınırlarının gerçekleşmesinin önünde de gene 1938’e kadar İngiliz+Amerikan destekli Kürt-Ermeni-Grek-Rum işbirliği halinde engel olarak kalmışlardır.
Atatürk,bu ihanetlerin iç yüzünü çok iyi analiz etmiş ve bu işbirlikçilere asla arzu ettikleri Rize Pontus,Trabzon’dan Van’a Ermenistan,Edirne’den Muğla’ya Megalo İdea,Malatya’dan Hakkari’ye İslam Kürdistanı kurmak isteyen bu işbirlikçilerin kursaklarına ot tıkamıştır.

İç ve dış ihanetler,iktidar koltuklarından yeterince yararlanamadığını düşünen Refet Bele’sinden Rıza Nur’una,Şeyh Said’i Kürdi’sinden İsmet paşa’ya kadar ayrılıkçı-hoşnutsuzlar grubunun Hilafetçilerle birleşmeleri ile adamı ilaçlayarak dünyadan erken ayırmışlardır.

İsmet İnönü her ne kadar İslam Kürdistancıları ile Pontuşçuları iktidardan uzak tutarak dönme Ermeni veya Yahudi Kürdü olarak kendilerini kabul etmiş,aslında Yahudi Hazar Türklerine ve İran-Azerbaycan Hurufilerine,Farsi Mecusilere kökenleri uzanan Dersimlileri,Alevi Arnavutları,Balkan göçmeni Alevi bilinen Gnostik-Uniteryan Hıristiyan eskisi Sabetayistleri devlet içine yerleştirmişti.
Bunu yaparken de İngiliz-AB-D işbirlikçisi,Sünni Müslüman maskeli Said-i Kürdi etrafında toplanmış hilafetçi görünümlü,ayrılıkçı Kürt-Ermeni-Rum-Grek işbirlikçi yapılanmasının devleti şeriat rejimine geçirerek “demokrasi getirilecek ülkeler” sınıfına sokarak işgal ettirmelerini önlemeyi amaçladığı inancındayım.
Çünkü,Cumhuriyetin ilanından sonra Wilson’un “demokrasi” şartından vazgeçmesi ile Avrupalı devletler Müslüman sömürgelerinde köktendinci yapılanmaları “Komünizm” tehlikesine karşı desteklemeye başlamışlardı.
Önceleri SSCB idaresine verileceğimiz zannıyla sol esaslı rejim değişiklikleri yapan kurucu hükümet, Türkiye’nin İngiliz idare bölgesine verilmesi ile Amerikan tipi demokrasi yapılanmasına geçmişti.Ardından yazdığım değişiklik yüzünden dinci yapılanmaları destekleyen batılı devletlerin teşvikleri yüzünden Afganistan’a SSCB yanlısı sosyalist Afganlılara ve devrimcilere karşı savaşmak üzere Süveyş Kanal Savaşlarının mağlup Osmanlı komutanı Cemal paşa,o  zamanın Cemiyet-i  Akvamı (Birleşmiş Milletlerin ilk adı) kararı ile gitmişti.

Sömürgeci devletler,Wilson’un “demokrasi şartına”sahip çıkmaması ile Türkiye’de asırlardır kuklaları olan saltanatı yenden iktidar etmek ve Sevr haritasını gerçekleştirmek için Kürtleri,dönme Rumları kullanarak çıkarttıkları iç isyanlarla Atatürk’ün devrimlerini engellemişlerdi.

Enver paşa  da Türkmenistan’da aynı amaç için bulunuyordu  ve Ruslara karşı savaşırken orada öldürüldü.
Talat paşa da malum Berlin’de bir Ermeni çeteci tarafından kalleşçe öldürülmüştü.
Anafartalar 1915
Her ne kadar ülkeyi I.Dünya savaşına sokmakta hataları olsa da çoğu okuma yazma bile bilmeyen Osmanlı paşaları ve kukla padişahlarından ibaret Osmanlı devletinden daha da akılcı bir siyaset üretmesini beklemek safdillikten başka bir şey değildir.
1950 yılına kadar bir şekilde devlet idaresinden ayrı tuttuğu bu “Sünni Müslüman” maskeli ayrılıkçılar ile Sufiler,İngiliz+ABD arzuları gereğince,1946’da İsmet paşa Celal Bayar arasında yapılan Pembe Köşk Muvazası (Şikesi) sonucunda “Çok Partili Demokrasi” mazereti altında  1950 seçimleri ile devletin başına geçirilmişlerdi. Atatürk’ün sürdüğü, hapsettiği ne kadar isyancı ve işbirlikçi varsa hepsi Demokrat Parti ile devletin başına geçmişti.
Bu dönemde devletin istihbarat teşkilatı memurlarından bakanlık bürokratlarına,konsolosluklarından büyükelçilerine kadar önemli bütün görevlerde bulunan memurların bütün Avrupa devletleri ve ABD devletlerinden maaş alan ajanlar haline geldikleri dönemdir.
Alevi köye Sünni imam tayin edilmesi,milli eğitimde hangi öğretmenin hangi okula atanacağından alınacak devlet memurlarının hangi kökenden olacağına kadar bütün kararları,devlet bürokrasisinin içine virüs gibi yayılmış Amerikalı ve Avrupalı ajanlar tespit ediyorlardı.

İsmet İnönü bu konudan şikayet ederken bir konuşmasında “Ben İngiltere’ye,Amerika’ya,NATO’ya bize koruma sağlasın diye rıza gösterdim,ben devleti size böyle mi teslim ettim” demektedir.Devlet,kredi antlaşması ile İngilizlere teslim edilmişti ancak,kurumlarının işgalini ise Menderes hükümeti ve ortağı olan Kürtçü-Pontuşçu yapılanma sağlamıştır.

Enayiliklerine 500 yıldır doymayan Sünni Türkler de “din kardeşliği” babından bu ihanet grubuna katılmışlardı. İsmet paşanın 1943 Adana-Yenice Tren istasyonu görüşmesinde Churchil’in ,“Mustafa da öldü,artık şu Kürdistan’ı kuralım” önerisini,”Kürtlerin daha seksen yıl Türklerin arasında eğitilmeye ihtiyaçları vardır,kurulacak devlet aksi halde hemen çöker” mazeretini “uygun” bulan Churchil projeyi ileriye sarkıtmıştı.

Bu olayları yorumlarken şunu unutmayalım.Haçlı, seferinde bizi yerle bir etmiştir.Boynumuzu bastırmıştır.İsmet paşa Atatürk gibi “ordu yönetecek yetenekte” bir adam değildir.Güreşte “pes” diyen pehlivandan beter olmuşuz.
Bu şartlarda “ihanet” ifadesini kullanmak kolay değildir.Batılı devletlerin 1870’lerde trafik ışıklarını kullanmaya başladığını, Tunceli ve Hakkari’ye trafik ışıklarının memurlara 1992 olağanüstü hal tazminatı ödenmesinden sonra memurlar ve devlete ait kurumlarda çalışan işçilerin aldıkları fuzuli tazminatlarla aldıkları Renault-Toros otomobillerin birden artmasından sonra  kurulduğunu göz önüne alırsak,sanayisi,ayakkabı,at koşumu,kağnı arabası,balyoz,çekiç imalatında dayalı,elektriksiz,yolsuz,susuz,okur yazar oranı %6,halkın erkeklerinin çoğu savaş gazisi sakat,yaşlı,kadın ve çocuklardan oluşan  bir ülke ile sömürgeci devletlere kafa tutmak kolay değildir.
Kırım tatarı,ABD ve Liberal ekonomi hayran Adnan Menderes’in 1956 sonrası ABD’den  kredi alamaması ile sömürgeci batılı devletlerden umudunu kesip SSCB’ye yönelmesi onun da işbirlikçi rejiminin de sonunu getirmişti.
Bu dersten sonra devletin başına Türk getirmekten korkan küresel hükümran güçler tatarlardan da korkutmuştu.

Ermeni dönmesi İsmet paşayı tekrar darbenin ardından iktidar etmiş,ama Kıbrıs’ın işgaline razı edememişti. Hatta 1971’de adamın ölümüne yakın zamanda değiştirdikleri  “Topyekün Savunmadan Bölgesel Savunma” ya geçen Nato Savunma Planı ile olası bir SSCB saldırısından korkması yüzünden adam ABD-İngiliz karşıtı bile olmuş,NATO üslerinin kaldırılması amacıyla Sabetayist Yahudi Abdi İpekçi’ye Üsler Raporu bile hazırlatmıştı.

1968 Avrupa öğrenci olaylarının ülkemize sıçraması ile 1971 darbesinin ardından ülkenin gençleri “solcu-sağcı” olarak bölünmüş,1980’e kadar artan dozda birbirlerini yemeleri,tüketmeleri sağlandıktan sonra Amerikancı Dersimli dönme Ermeni Kenan Evren darbesi ile gençlerimiz yok yere idam edilmiş,işkencelerde kırılmış,hapislerde çürümüştü.İşinden olanlar ise hafif sıyrıldıkları için hesaba bile giremiyorlardı.Bu anarşi döneminde en önemli olaylardan birisi de “kültürel” sömürgeci saldırı ile gençler,temelde devleti kuran Atatürk’ün yolunda değil de Arap İslam Şeriatı ile Komünist ilkeler arasında bölünmüş,aralarında “telafisi mümkün olmayan” düşmanlıklar oluşturulmuştu.
1984’den sonra,1968’den beri Ermeni reklamı yapan,konuyu dünya kamuoyuna bıktırırcasına benimseten  ASALA’nın yerini alacak olan ayrılıkçı terör örgütünün militan bulması da cezaevinde işkenceye tabii tutulan Kürt ,Yahudi-Hurufi Kara Tatar Türkleri ve Ermeni dönme gençlerinin planlı olarak hapishanelerden kaçırılarak  salıverilmeleri ile kolay halledilmişti.

30 yıl süren ayrılıkçı Kürt iç savaşı devlet eliyle,devlet silahları ile büyütülmüş,halka sıkıyönetim ve baskı ile dayatılan Amerikan Atatürkçülüğü de halkın bıkmasına ve sistemli yürütülen “İslam karşıtı” askeri eylemlerle halk ordudan soğutulmuştu.
Bunların ardından bir şiir mağduriyeti ile iktidar edilen işbirlikçi AKP iktidara taşınmış ve Türkiye Cumhuriyetini kuran kültür geçen sekiz yıl boyunca aşağılanmış, İngiliz-ABD-Vatikan masalarında kotarılmış Bahai,Nakşibendi-Şafii-Gregoryen illuminator (Nurcu)  Ermeni inancı karışımı Nurculuk=Fethullahçılık “Sünni İslam” adı altında yaygınlaştırılmıştır.
1200 yıllık İslam kültüründe olmayan çarşaf-peçe-türban gibi Hıristiyan kıyafetleri “İslam-î kadın kıyafeti” olarak kabul ettirilmiş,diğer yandan hem AB-D hem de AKP+Suudi Arap sermayeli kampanyalarla halk “Atatürk düşmanı” yayınlarla mevcut rejimden soğumaya teşvik edilmiştir.
İşte bu kampanya gereğince,yurt dışında yaşayan Ermeni-Grek-Kürt-Rum ve Vatikan işbirlikçileri olduğu apaçık ortada olan aşağıda linkini de verdiğim “Ataturk Jew-Atatürk Yahudi” adlı İnternet sitesi ve kopyalarında adamın İngiliz ajanlığından oğlanlığına,sübyancılığından kulamparalığına kadar yazıların ve videoların yer aldığı bu saldırıları incelediğimde hepsinin bir ortak noktası vardı.
O da çok laf ederek kafa karıştırmak,okuyucuyu anlam kargaşası içinde boğmaktan başka bir şey değildir.

Örnek mi;
Bir erkek “GAY” ise o adam pasif yani kendisini becerttiren bir erkektir.Ondan “Oğlancı,kulampara-aktif eşcinsel ” olmayacağı gibi Zsa Gabor gibi 14’lük bir fahişeye de istek duyması beklenemez.Sonunda bu adam Amerikan porno filmlerinde ücret karşılığı hem gay,hem biseksüel hem de kadın ile ilişkilere giren bir tiyatrocu değildir.
Cinsellik konusunda isnat edilenlerin tümünün iftira olduğu da  isnatlar arasındaki çelişkiler yüzünden ortadadır.

Gelelim Yahudiliğine;
Selanik nüfusunun Yahudi zenginliğini bilmeyen yoktur.Bu yeni bir şey değil.Bu yüzden Atatürk’e Yahudi demek her Yunanlıya “oğlan”,ensest ilişkiyi serbest bırakan İsviçre’nin haline bakarak her İsviçreliye “Ensest” demekle aynı şeydir.Anlamsızdır.

Gelelim “din düşmanlığına”;
Bir insan okuyup araştırarak dinlerin “boş” olduğuna karar verip “dinsiz” olamaz mı?
Ya da dinsiz olan vatansever olamaz mı?
Atatürk’ün dini düşkünlüğü yoktur ama “dinsiz” olduğunu söylemek doğru değildir.
1930’larda Hz.Muhammed’in mezarını yıkmaya kalkan Vehhabi Suudilere “Hz.peygamberin mezarına dokunursanız orayı gelir kafanıza geçiririm” diyebilen (Kynk-Prof.Nevzat Yalçıntaş),Kuran-ı Türkçe’ye kendi maaşından ödeyerek kazandıran bir adama “dinsiz” ya da "Yahudi” demek sadece utanmazlıktır.
Onu suçlayacak bir şey bulamayan azılı düşmanları da zaten onun her balkanlıda olduğu gibi “içki düşkünlüğü” ile vurmaktadırlar.
Aşağıdaki suçlamalara bakın hepsinde “din,şapka devrimi,kılık,kıyafet devrimi” öne çıkarılarak “İslam düşmanı” ve devleti teslim eden kişi  ilan edilmeye çalışılmaktadır.

Buyurunuz;
“Mustafa Kemal Türkiye’yi İngiltere’ye Sunuyor.(Nasıl iftira atacaklarını bilemiyorlar)
Kaynak Sunday Times (Londra) 11 Şubat  1968
Sayfa 8.
Diplomatik Tarih
Martin Gilbert

“Türkiye’yi Yöneten Adamımız Nasıl Çöktü?
Kasım 1938’de gönülsüz Türkiye’yi 20.yüzyıla sürükleyen,fesi,peçeyi kanunsuz ilan eden,İslam’ın gücünü kıran,Latin alfabesini tanıtan, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk,amansız diktatörlüğünün 15.yılında ölmeye yüz tuttu......”
Yazının devamında, bu büyük elçi,hasta yatağında görüştüğü Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisinden sonra devletin başına İsmet İnönü’nün devletin başına getirilmesini istediğini yazıyor.

Yahu,şu ifadeyi bir düşünün!
Limni adasındaki 1919 Mondros limanı Ateşkes antlaşması ile ordusunu terhis etmiş,silahlarını işgalci İngiliz,İtalyan,Fransız,Rus,Amerikan ordularına teslim etmiş,teslim olmuş,tükenmiş bir Osmanlının “İngiliz’e teslim edecek neyi kalmış” ki o elinde sunsun.
Sömürgeci devletlerin,ordusunu teslim aldığı,topraklarını işgal ettiği bir ülkeden “bağımsız” devlet çıkaran ve Hindistan-Çin gibi büyük sömürgelerine de örnek olması yüzünden onları da kaybeden İngiliz’in kini demek ki hala  bitmemiş ki ancak “akıl sorunu” olanların,cahillerin  inanabileceği bu iddialarla adam ölümünden 70 yıl sonra bile saldırıya uğramaktadır.
İsmet paşanın azli haberi
Oysa,Atatürk,1937’de II.Dersim isyanı sonrasında İsmet paşayı çıkan Kürt isyanları ile alakalı gördüğü için Büyük adaya sürmüş,CHP genel başkanlığı,başbakanlık dahil bütün görevlerinden almış yerine Celal Bayar’ı hem CHP’nin başına hem de hükümete başbakan olarak atamıştı. Ölünceye kadar da görüşmemişlerdi.
Ama kurnaz İngiliz,Atatürk’ün ölüm döşeğinde,10 Kasım 1938’de İsmet İnönü ve Arnavut Fahrettin Altay paşaya darbe yaptırmış,askerin kuşattığı TBMM’de kendisini Cumhurbaşkanı CHP’nin ebedi başkanı seçtirmiş,Celal Bayar’ı da Genel Başkanlıktan CHP Genel Başkan yardımcılığına indirmiş,iki ay sonra da o görevinden de almıştı.

Atatürk’ün ölümünün ardından ortaya çıkan II.Dünya Savaşının ayak sesleri arasında korkuya kapılan İsmet İnönü, iktidarı devir almasından altı ay iki sonra 12 Mayıs 1939’da bağımsız Türkiye’nin bağımsızlığını İngiltere-Türkiye kredi antlaşması ile İngiltere’ye teslim etmiş ardından bir de sadakat metni imzalamış,devleti İngiliz mandası (sömürgesi) haline getirmiştir.
Bu antlaşmayı Fransa,Almanya ve ABD ile tekrar tekrar tazelemiştir.

Yahu olan bir şey sunulur,teslim edilir.Ortada devlet mi,toprak mı,zenginlik mi var ki Atatürk İngiliz’e sunsun.
Bu iddialar  pislikten başka bir özellik taşımamaktadır.

Atatürk’ü yeren,aşağılayan bu İnternet sitesindeki belgelerin hiç birisinde,Atatürk devrimlerine engel olmak için kendi destekleri ile isyan çıkaran Said-i Kürdi,Şeyh Sait,Seyit Rıza ve başından beri Atatürk’ün dibine İngiliz tavsiyeleri ile yapıştırılan İsmet İnönü aleyhine tek satır kötü cümle yoktur.

Yani,İngiliz ve ortağı olan sömürgeci devletler asla kendi işbirlikçilerini yermezler.
12 Eylül darbesini yapanlar ülkemizde hala yargılanamıyor,işbirlikçisi AKP yalan üstüne yalanlarla iktidarını tüm demokrasi dışı uygulamalarına rağmen her türlü dış desteği alarak,sömürgeci devletlere ülkenin insanını,doğasını ve zenginliklerini sunmayı sürdürmektedir.
Bu bilgiler ışığında da onu “din düşmanlığı” ile suçlayan iftiraları okuyalım;
Komünist Çin Kültür Devriminden uzun zaman önce Rusya’nın Bolşevik Yahudileri ilk önce Slav dünyasında Hıristiyanları ve Hıristiyanlığı yok ettiler ,Dönmeler (Türkiye’nin gizli Yahudileri) özellikle Mustafa Kemal (Atatürk) Türkleri dinlerinden ve kültürlerinden çok sert bir şekilde soydu.Türkiye Türklerinin Müslüman komşuları ile ortak imanlarını,milli ve dini kültürlerini geri alamamaları dünya Yahudiliği açısından hayati derecede önemliydi.Christopher Jon Bjerknes

Okuduğunuz yukarıdaki yazı size kolay bir ifade gelmesin.Adamlar bu yazıyı sağ köşede “blog’un ana fikri” olarak yayınlamışlar.
Aşağıdaki yazıyı iyi okuyunuz.Yazarının bir Ermeni olduğu şüphe götürmeyecek kadar açıktır.

Fahrettin Altay paşa

Ermeni Soykırımının Arkasındaki Siyonistler,Yahudiler


Yazan Jack Manuelian (Cek Manuelyan)
23.Nisan 2005 (24 Nisan Ermeni Soykırımı Anma Gününün Arifesi)

“Bu günkü çağdaş Türkiye’deki ata yadigarı (Ermenilerinin atalarının yadigarıymış bu topraklar,onu diyor.Ey nesli kuruyasıca) topraklarında,bir buçuk milyon Ermeni’nin zalimane bir şekilde mahvedildiği 1915-23 Ermeni soykırımı planı 1910 veya 1912 arasında gerçekten ayarlanmıştı.
Mevlanzade Rıfat’ın Türkçe olarak 1929’da yazdığı "Osmanlı Devriminin İçeriden Çöküşü” adlı kitabında,yeni Türk sultanının soykırımına Ağustos 1910 ve Ekim 1911’de,Müslüman takiyyesi yapan sinkretist Yahudi olan  Talat,Enver,Bahaeddin Şakir,Cemal ve Nizam paşalardan oluşan Genç Türkler komitesi ile yaptığı toplantıda karar verdiğini yazmıştır.
Rotschild (İllumanati yapılanmasının baş aktörü J.P.Morgan Grubu,Said-i Kürdi ve öteki Ermenilerin kışkırtıcısı dünya devi şirketlerin sahibi aile.Adilyargıç'ın notu)–Büyük Doğu Locasına ait Selanik Otelinde buluştular.Sinkretizm (Syncretism) Masonluk olarak tanımlanan farklı inanışların bileşiminden oluşan inanç şeklinin uygulanmasıdır. 1897’de Masonlar Fransa’da iktidara geldiklerinde “Liberty,Fraternity,Equality-Özgürlük,Kardeşlik, Eşitlik” diye bağırıyorlardı.1908 Genç Türkleri de aynı sloganla iktidar olmuşlardı.
Schiller Enstitüsünden Joseph Brewda’nın 1994 konferansında “Palmerson Launches Young Turks to Permanently conrol Middle East-Palmerso Ortadoğu’yu kontrol etmeleri için Genç Türkleri piyasaya sürüyor” başlıklı çalışmasında kesin Yahudi olduğu belirlenen Emmanuel Karasu tarafından kurulan Genç Türkleri işaret ediyordu.
“1890’da Karasu’nun Genç Türkler örgütünü,o zamanın Türkiye’si şimdinin Yunanistan’ının parçası olan  Selanik’de kurduğunu” söylüyordu.Karasu ayrıca “Macedonia Resurrected-Makedonya’nın Dirilişi” adı altındaki İtalyan Mason Locasının da büyük üstadıydı.Loca aynı zamanda Genç Türklerin ve bütün Genç Türk üyesi önderlerinin de karargahıydı.
Mr Brewda şöyle devam ediyor;”Genç Türkler rejimi süresince Karasu önderlik etmeyi sürdürdü,Sultanla buluştu ve tahttan indirileceğini ona söyledi.Kendisi,sultanı ev hapsine almakla görevliydi.Genç Türkler örgütünü Balkanlarda işe koştu.I.Dünya Savaşı sırasında imparatorluğunu bütün su ihtiyaçlarını karşılamakla görevliydi."
İşin alaya alınacak yanı,dört yüz yıl önce Avrupalıların kovduğu Yahudileri ülkesine alan,ağırlayan Türk sultanları şimdi,gizli Yahudi toplumu ve Siyonistler  tarafından 20.yüzyılda tahttan indiriliyor,ülkesinden kovuluyordu.,Osmanlı İmparatorluğunu  yıkıyorlardı.Zaferlerini de bir buçuk milyon Hıristiyan Ermeni,yarım milyon Grek,yarım milyon Ermeni-Süryani halkını katlederek kutluyorlardı.
1982’de İsrail ordusu Lübnan’ı işgal ettiğinde zaferlerini Şattila kampına milislerinin iki gün içinde girerek Filistinli kadın ve çocukları katletmelerine izin vererek kutlamışlardı.
Kampta kalanların %80’i öldürülmüştü.Öldürülenlerin büyük çoğunluğu silahsız yaşlı,kadın ve çocuklardı. Filistin’li şahitlerin ifadelerine göre hiçbirisinde ne bıçak ne de tabanca vardı.Bütün bunlar Yahudilerin şeytani kitapları olan Talmud’un, doğrudan veya dolaylı olarak “Her Yahudi kurban olarak  tanrısızların kanını dökmelidir”  diyerek Yahudileri öldürmeye teşvik eden ilkelerine göre yapılıyordu.(Talmud-Bammidber Raba c21&Jalkut 772) Talmud’a göre Yahudi olmayan bütün herkes “tanrısızdır”.Ve,”Tevrat’ı inkar eden herkesi öldürmek yasadır.Hıristiyanlar da Tevrat’ı inkar edenlerdendir.”(Talmud-Coshen Hamischpat,Hagah,425)(Aynı yasa Grek Tevratında da vardır.Türkleri camilere,evlere doldurup yakan Haçlı Zihniyetinin de kaynağıdır.Adilyargıç)

Bu aslında onlar için çok temiz bir hükümdü.
İsa geldi ve Yahudi’lerin inandığı kertenkele tanrıları için önceden gerekli olan masumların kanlarını dökmelerini isteyen Talmud’unun ayetlerinden bizleri ve sırasıyla insanlığı korumak,insan ve hayvan kurbanına son vermek için cesurca bir girişimde bulunarak kanını döktü.
Ortadoğu’daki onlara vaat edilen yeni anavatanlarında bulunan şeytani tanrılarının iştahlarını yatıştırmak için insanlığın milyonlarca ve milyonlarca üyesini en iyi sonucu alacak şekilde planlanmış toplu katliamlara uğrattılar.
Görünüşte,20.yüzyılın ilk yarısındaki, yüz milyonlarca insanın (altı milyonu Nazi katliamına uğrayan Yahudilerdir.) kurban edilmesi tanrılarının iştahını yatıştırmak için yaptıkları bağışlardır.

Genç Türklere dönüldüğünde,Mr. Brewda,”Diğer önemli öğe basındı,Genç Türkler  iktidardayken kendi adlarını da içeren çok sayıda gazeteler çıkardılar.Bunlardan birisinin yazarı da Rus Siyonist önder Vladimir Jabotinsky’ydi diye yazmaktadır.Jabotinsky gençliğinde İtalya’da eğitilmişti.
Mr.Brewda,Talat’ın örgüte sızmış bir Yahudi olduğunu ;”Elbette,Genç Türk Hareketine yardım eden bazı Türkler de vardı.Örneğin Talat paşa.Talat,I.Dünya Savaşı sırasında içi işleri bakanıydı ve diktatördü.1908 darbesinden bir yıl öncesinden  Karasu’nun Selanik’teki mason locasının bir üyesiydi ve İskoç Mason Locasının ayinlerinin büyük üstadı  olmuştu.

Waşington’daki İskoç Mason Locasına giderseniz,İskoç Mason ibadetinde Genç Türklerin önderlerinin çoğunu orada bulursunuz.(Waşhington’da ibadethane açacak kadar sevilen bu işbirlikçileri neden kötülüyorsunuz o zaman.Demek ki size darbe vurmuşlar .)

İngiliz ve Fransızlar 1916’da açgözlülüklerine boyun eğerek Osmanlı devletini kendi aralarında paylaşmak için anlaşmışlardı. Hemen ardından Türk yayıncılar tarafından binlerce ve binlerce olarak basılarak dağıtılan Hitler’in “Men Kampf-Kavgam”  adlı Semitizm karşıtı kitabı,Türkiye’de en çok satılanlar arasındaydı.(Kitabın ilk cildi 1925’de ikinci cildi 1926’da basıldı.Adam 1916’dan bahsediyor.Çevirmenin,Adilyargıç'ın notu)

Sultanlarının,Siyonist  Yahudilere vaat edilen büyük Filistin toprakların verilmesini ret etmesiyle imparatorluğun çöküşüne sebep olacak bu kararlarından sonra Türkler uyanıyorlar mıydı acaba?
(Hani bunlar Yahudi’ydi? Çevirmenin notu)
İsmet paşa'dan"İngiliz'e Sadıkız" haberi.
Ve,boyun eğdirilmiş Türkler  gerçek idarecilerini yeniden keşif  mi ediyorlardı?
Çağdaş Türkiye’nin kurucusu mavi gözlü Yahudi asıllı Mustafa Kemal’e istek duyuyorlardı.
Türkiye’nin en az diğer iki Cumhurbaşkanı’nın da (Celal Bayar ve İsmet İnönü’nün) Yahudi oldukları bilinir.(İsmet İnönü Yahudi değil Malatya’ya yerleşmiş,İzmir Amerikan kolejinde okumuş Bitlis Ermeni dönmesidir.Eşi Bulgaristan Razgrad’lı Türk’tür.Celal Bayar Razgrad'lı Bulgaristan muhaciri olup,Bursa Yahudi Lisesinde öğrenim görmüştür,çevirmenin notu.)

Osmanlı İmparatorluğunun başkenti İstanbul’da,On binden az Yahudi, iki yüz bin kadar Ermeni-Grek tüccarın ülke ekonomisini ve sanatını ellerinde tuttukları bilinmektedir.
Hıristiyanlar ve Yahudiler asırlardır ülkeyi ellerinde tutmak için aralarında sıkı bir yarış  içindeydiler.Bu yarışta hep Yahudiler kaybediyor,sultanlar tercih edilen Hıristiyanları dinledikleri için daima Hıristiyanlar kazanıyordu.Çünkü Hıristiyanları öldüren kötü sultanlar sadece birkaç taneydi.
(Demek ki Osmanlı’yı satan dönme Hıristiyanlarmış.Yahudileri niye suçluyoruz?Çevirmenin notu.Osmanlı'nın tarihinde bir Yahudi İsyanına rastlanmaz.)
Siyonist Yahudilerin Türkiye’yi devralmalarıyla Hıristiyanlar dışlandı ve görüntüsü olarak da 20.yüzyılın ilk soykırımı yaşandı.(AKP ve Said-i Kürdi,ardılı Fethullah Gülen'in yıllardır iddiaları bunlardır.Artık kim kimdir anlayınız.)
Liman Von Sanders paşa ile Çanakkale
Ermeni&Yahudi Soykırımı Projesi” ile ilgili diğer uzun makale ise, ”Eliminating Etnic Conflict Along the Oil Route From Baku to Suveyz Canal Region-Bakü’den Süveyş Kanal Bölgesine Irk Kavgalarını Yok Etmek adıyla Clifford Shack’ın Web sitesine postaladığıydı.

Mr Shack Rothschild ailesinin (İlluminatı yapılanmasının baş aktörü olan,günümüz J.P Morgan ailesi,O zamanlar,Ermeni ve Kürt isyanlarını paralarıyla tahrik eden aile.Adilyargıç) Fransa kuruluşlarının Rusya-Bakü’deki ucuz Rus petrolünü Adriyatik’teki rafinerilerine taşımakla ilgilendiklerini yazmaktadır.
Bu ilgileri nedeniyle Bakü’den Batum’a demiryolu inşa ettirmişlerdi.Bu girişim,dünyanın ihtiyacı olan Baku petrolünü dünyaya açmıştı.Bu demiryolu sayesinde Rothschild ailesi satabileceklerinden daha fazla petrol sahibi olmuştu.
Amerikan şirketi Standart Oil ile yarışmaktan korktukları için Süveyş’in doğusunda kalan uzak doğu pazarına göz dikmişlerdi.
Mr Shack’ın işaret ettiğine göre,”Açıkgöz Rothschildların” Fransa Şubesi muhtemelen değişik petrol bölgelerinin sömürülmesine katılmayı hesaplamıştı.Bakü’deki Royal Dutch’a katılmalarından üç yıl sonra 1905’de üretim aniden durma noktasına gelmişti.

Siyasi faaliyetlerle sallanmalarına rağmen,karışıklığın asıl nedeni bölgedeki Müslüman halk ile azınlık nüfusa  sahip Hıristiyan Ermeni halk arasındaki karışıklıklardı.
Bu karışıklık ilk kez Bakü petrolünün dünya pazarına ulaşmasını engellemişti.Standart Oil “Barış Battaniyesi” altında pazarın eksik olan ihtiyacını karşılamaya başlamıştı bile.Royal Dutch/Shell Group (Nobles) Bakü’deki yatırımlarını alevler içinde seyretmeye başlamışlardı.
Irki karışıklık sorunun gerçek nedeniydi.Gelecekte böyle sorunların yaşanmasını engellemek için önlemler almayı üstlenmek emniyetli olabilirdi.

Petrol şirketleri bu olay ile tarihten gerekli dersleri aldıklarından şimdiki Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattının emniyeti için Bakü’de Ermenilerin kalmaması gereğinden herkes emindi.(Bu yüzyıl öncesinin projesi.Uyanın cemaaaat!!!Adilyargıç.)
Mr.Shack,Bölgede çok sayıdaki Ermeni nüfusunun yok edilmesi bölgedeki ırki sorunu çözmeye yetmiyordu.Yakın bölgedeki olası ırki karışıklıklara yataklık edebilecek diğer kaynakların da kurutulması gerekiyordu.Diyor ve soruyordu;-“Bölgedeki  barışın sağlanması için uygun fiyat olan küçük bir Ermeni azınlığın yok edilmesi,uzak doğudaki yatırımları ve diğer gelişmeleri riske sokmuyor muydu?"

Ve de “İnsanın kötüsünün kızgınlıkla öç alma özelliğine" sahip olduğunu işaret ediyordu.
Bay Shack,kendi sorusunu “Büyük İş ve Büyük Şirketler “başlıklı makalesinde kendisi yanıtlıyordu:”En azından sorunun çözülebilmesi için Bir milyara hizmet etmek için bir milyonun soykırıma uğratılmasını istemek makuldür."Ama bu nasıl yapılabilirdi?
(Ermenilerin sürülmesi,soykırıma uğratılma kararları böyle alınmış.
Kim almış? 
-Amerika'lı.İlluminati örgütünün baş patronu.
-Peki,Ermeni,Suryani,Dersim soykırımı iddia edeceğinize,hazır,sizi kışkırtmış bu zengin bu heriflerden hakkınızı istesenize?
-Yemedi değil mi?
-Köpeklik daha kolay.Mazluma saldırmak en kolayı.)

Makul bir şekilde açıklanamasa  da muhtemelen bölgedeki Müslüman Türklerin,Kürtlerin,Azerilerin tahrik edilmeleri planlayıcılar açısından yeterliydi:
İşaya 30.Bölümde Tanrı peygamberine konuşur;”Günah işlemek amacıyla bir planı icra etmek üzere birleşen,tanrının emrini dinlemeyi ret eden asi çocuklara,isyankar insanlara eyvahlar olsun,onlar benden değillerdir....”

Hikayenin tümü böyle değildir,ona karşı kötü yaratıkların işbirliği de vardır.Amitakh Stanford http://www.xeeatwelve.com/ web sitesindeki makalesinde “Anunnaki kalıntıları halen yeryüzündedir” diye yazar:”
Cenazesi İzmit'e taşınırken
Z.Sitchin’in haklarında özür yazdığı bu dehşet verici yaratıklar,Anunnakilerdir.Sitchin’in okunan materyallerinde, konuşmak için hiçbir iz bırakmadan ayrılmış,kendi gezegenlerini korumaya çalıştıklarının anlatıldığı hikayede olabildiği kadar hoşa gidecek şekilde boyanarak sunulmuşlardır.
Oysa Anunnakiler buraya işgal ve köleleştirmek için gelmişlerdir,başka hiçbir hatırlı amaçları yoktur.Anunnakiler insanları ve diğer türleri gezegende seçmektedirler.Bundan önce de sık sık soykırımlar yaptılar.Her nasılsa bu gün üstü örtülen bir terim olan “etnik temizlik” terimini kullandılar.

İnsanlar arasında farklılıklar yaratarak bir birlerine karşı şüphe ile bakmalarını sağlayarak böldüler,bir ırkın kendilerinin destekledikleri diğer ırkı hakir görerek aşağılamasını sağladılar. Tarihin herhangi bir sayfasına baktığınızda bunun böyle olduğunu göreceksiniz.20.yüzyılda yapılan Yahudi ve diğer soykırımlar buna örnektir.("Hileci Tanrının Çocukları"başlıklı yazım bunu anlatır.çevirmenin notu.)
Böylece bütün bunlardan sonra bu uzaylı varlıkların sahiplendiği, bu kötü yaratıkların çeşitli farklı türlerinin eğittiği,hile ile yönlendirdiği  insanlar yüzünden olağan insan türü olarak aramızda geçinemiyoruz.

Bu araştırma makalesinin telif hakkı yoktur.Basılıp dağıtımı serbesttir.Semitizm karşıtı yazara izin almak için boşuna telefon etmeye gerek de yoktur.Bir Yahudi’nin hayatı tehlikede olduğunda,o Yahudi’nin yardımına ilk gelen de o olacaktır.
Ona Semitizm karşıtı bir telefon etmeden önce İncil’in tanrısı ve Semitizm karşıtı  peygamberine telefon etmeniz daha yararlıdır.Olmazsa İncil’i daha dikkatli okumalısınız.
Joseph Brewda’nın  makalesine gitmeden önce,arama çubuğuna yazarın http://schillerinstitute.org/ adını koyarak web enstitüsüne ulaşabilirsiniz.
Clafford Schak’ın makalesi için de Yahoo arama çubuğuna adını koyarak sitesindeki gönderilerine ulaşabilirsiniz.
Osmanlı Devriminin İçten Çöküşü” adlı kitabın İngilizce’sinin varlığı bilinmemektedir.1939’da Lübnan’da Donigian Press tarafından Ermenice’ye çevrildi. http://www.rense.com/
Yazarın Notu;Turkiye’nin 7.Cumhurbaşkanı Kenan Evren de Sabetaycı Yahudi olduğu herkesçe bilinir.”
"Kenan Evren Yahudi Kürdü olabilir.Benim tespitlerime göre kızının adı "Miray"  olduğundan,bu adın Kürt beylerine ve soylarına verilen Fars (İran) kökenli bir ad olmasından dolayı muhtemelen Dersim'li dönme Ermenidir. En iyi ihtimalle,Yahudi Hazar Türklerinin Kürtleşmiş hali olan Yahudi Kürtlerinden dir ki,böyle olsa bu kadar da işbirlikçi olmazdı inancındayım.Adilyargıç"

Sayfadaki Alıntıları Türkçeye çeviren adilyargıç/keykubat 

Buraya kadar okuduğunuz çeviri  yazıda adı geçen Emmanuel Karasu,19.yüzyılda,Napolyon’un İtalya’yı işgalinin ardından general Garibaldi’nin başlattığı İtalyan Bağımsızlık Savaşı sırasında meydana gelen kıtlık sonucu yurt dışına göçmek zorunda kalan beş milyon Levanten adı verilen İtalyan Göçmenlerinden İzmir’e yerleşenlerinden “Milliyetçilik” kavramını öğrenmiş ve İtalya’ya giderek orada bu ideolojiyi öğrenmiş,ardından da Yunanistan’da Alman Habsburg hanedanından etekli bir prensin getirilerek Yunan Kralı yapılmasına karşı isyan eden ve sömürgeci güçlerin bölgeden atılması amacına dönüşen Grek Devrimci sol isyanlara önderlik etmiş, İngiliz-Alman sömürgecilerin kovulmasına hizmet etmiş bir devrimcidir.Emmanuel Dadaoğlu olarak da bilinir.Geniş bilgi için “Sola Açılan Haçlı Seferi ve Cumhuriyet ” başlıklı yazımı okuyunuz.

Amerika ve İngiltere orduları onun başlattığı devrimci hareketi 1948-51 arasında Yunanistan’a ordu çıkararak yaklaşık üç yıllık bir savaştan sonra durdurabilmişlerdir.
Kıbrıs’ta Türk,Grek devrimci kardeşliği İngiliz-Amerikan üslerine karşı saldırılarla sürmüş,İngilizlerin hilesi olan ”Kıbrıs’ın iki ülke arasında paylaştırılması”  projesi gereğince Türk ve Grek ordularınca bu devrimciler imha edilmişlerdir.Ancak karşılığında Kıbrıs tam olarak ne Greklere ne de Türklere teslim edilmemiş,sinsi bir aldatmaca olarak sürmektedir.

Gelelim Genç Türk olayına.Bu olay da başında Balkanlar ve Ortadoğu’dan sömürgeci batılı devletleri atmak amacına yönelik bölge halklarının “ırkçılığı dışlayan” sosyalist zihniyetteki her halktan insanların katıldığı bir olaydır.
1919 sonrasında aralarında işbirlikçiler çıkmıştır,ancak Cumhuriyeti kuran kadro bu kadrodur.Kimler olurlarsa olsunlar,ülkenin birliğine,bütünlüğüne çalışmışlar,sömürgeci karşıtlığını esas almış devrimcilerdir.Zaten dindar olanlardan sömürgecilere karşı olup da bu "Kurtuluş Savaşını” başlatıp yürütecek siyaset üretecek beyne sahip kimse de yoktu.Hepsi "saltanat ve "Düvel-i Muazzama-Dünyanın mükemmel hakimleri" olarak bilinen (İngiltere,ABD ve yandaşı olan Avrupa devletlerine verilen ad) hayranı olan saltanatçı ve hilafetçiydiler.

Cumhuriyetin kurulmasını takiben Atatürk'ün,isyanlarla gözden düşürülüp,elbirliği ile öldürülmesinden sonra gelişen olaylardan sonra İsmet paşanın II.Dünya Savaşı korkusu ile İngiliz-Amerikan işbirlikçiliğinin ardından ihanetler daha da artmıştır. Çünkü,devlet sömürgecilere Atatürk’ün ardından tepsi içinde ikram edilmiştir. İhanet de kaçınılmaz olmuştur.
Halk da “din-Allah” adı ile dolaşan yalancı işbirlikçilerin ağzına bakıp bu insanları karşısına aldıysa halkın da suçu bunda yok değildir.

Devamında yazı Genç Türk Hareketinin tümünün Sabetayist Yahudi olduğunu ortaya koymuş.Öyleyse,bu Sebatayist Mason yapılanması gücünü İskoç Mason Örgütünden de alıyorsa,Ermeni soykırım olayını da Rothschild Şirketler ailesinin çıkarları uğruna “kışkırtmalar  sonunda”  bunlar yapmışsa neden Türkleri "Ermeni Soykırımı” diye düzmece bir olayla suçlayıp,masum Türk Milletini haksız yere suçlamaktadırlar.

Bu gün,”soykırım” iddiaları ile Ermenileri ve diğer azınlıkları tahrik eden küresel sermaye bu “Mason Sermayesi”,  İlluminatici (Nurcu) Bilderbergçiler,Sintolocistlerden,Avrupa’lı ve Amerika’lı Yahudilerden oluşmaktadır.
Soykırımı madem bunlar planladılar,kışkırttılar,Ermeniler ve diğer azınlıklar Türklerden değil bunlardan,halen üzerimize onları salan küresel sermayeden  tazminat alsın.
Çünkü Türkiye Cumhuriyetini 1950’de onlara her şeyi ile teslim edenler de bunlardır.
Üstelik yazıyı yazan da Ermenidir.

Türk milleti tercihini yaparken aldatmacalardan uzak durmalıdır.

Salaklığın ve ihanetin ilacı yok.

Onu kötüleyenler de yazdığım gibi,”devletli” olma derdine düşmüş fırsatçı,"İlluminaticileri Müslüman Nurcu" diye gösteren ve halka tanıtan işbirlikçi,hain yılanlardan başkaları değildi,bu gün de onların çocukları bunu sürdürmektedir.

Bu asılsız iddiaların,gerçekleri bilenler karşısında hiçbir değeri yoktur.
Ha,ben “İslam Kürdistancısı,İlluminatici-Nurcu ,Fethullahçı ve bilmem neciyim” diyorsanız sizden her şey beklenir zaten.

Türk milleti,800 yıl Grek İncil’ini ret ettikleri için Ermenileri,Emevi ve Abbasi’lerin çöküşleri ile Müslüman Kürtleri ve tekrar Ermenileri de soykırıma uğratan Doğu Roma’nın elinden kurtarıp devletin idaresini verdiği, koynuna sokup besleyip,güç verdiği Ermeni,toprak sahibi ettiği işbirlikçi feodal Kürt ve devşirme Grek,Rum yılanları tarafından sokulup zehirlenmekten helak olmuştur.

Müslüman ve Hıristiyan Araplar ile Batılıların dinlerinden kaynaklanan Yahudi Düşmanlıklarını,İngiliz Amerikan istihbarat ve Vatikan masalarında hazırlanmış “İlluminatici =Nurcu-Ermeni-Kürt Vehhabiliği” ile Müslüman Türklere de aşılayarak,dünya siyaset sahnesinde “tek dostu” olan Yahudilerden de koparmayı amaçlamaktadır.

Yahudi Cesaret Madalyası teslimi
İlginçtir ki,Yahudi olarak suçlanan ve bu yazıdaki yapılanmanın devamı olan Ergenekoncular da şu an Yahudi İsrail devlet başkanı Şimon Peres’in “Yahudi Cesaret Madalyası” ile kutsadığı ilk Türkiye başbakanı olan  Recep Tayyip Erdoğan  tarafından Silivri Tiyatrosunda mağdur edilmektedirler.

Ayrıca Sabetaycı Yahudiler “Kızılbaş” sayıldıklarından Yahudi de sayılmamaktadırlar.

“One Minute” çakma olayının ardından Şimon Peres’in “Gelecek Türkiye’dedir,biz Türkiye’yi yüceltecek her hareketin arkasındayız” diyen beyanını bloglarımda bulabilirsiniz.

Kurtarıcılarına Küfüreden Milletler Yok Olmayı Hak Ederler.
Görüldüğü gibi,Atatürk’ü yermek,aşağılamak uğruna yapılan düşmanlıkların arkasında gene “yerli işbirlikçilerin” elleri görülmektedir. Çünkü Atatürk hem bu işbirlikçilerin babalarını,dedelerini hem de sömürgecileri hayal kırıklıklarına, travmalara sokmuş bir “anti emperyalist” devrimcidir.
Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığını 1939’da “altın tepside” sömürgeci  güçlere sunan ne İsmet paşa  ne Şeyh Said,Seyit Rıza ne de Said-i Kürdi aleyhine bir tek cümle bulamazsınız.

Kimden darbe yemişlerse onu yermektedirler.Kırıklık duyduklarını da “Sabetayist Yahudi” diye adlandırmaktadırlar. Oysa bu günkü B.O.P projelerinde onlardan oldukça yararlanmaktadırlar.Dünün Kürtçüsü bu günün AB-D karşıtı Atatürkçüsü  dönme Ermeni Yalçın Küçük bunları saymakla bitiremiyor.

Atatürk ölümünden 70 yıl sonra bile “uluslar arası saldırıya” maruz kalıyorsa Türk milleti ve ezilen toplumlarona sahip çıkmalıdırlar.
Ona yapılan saldırılar sevenlerini arttırmaktadır.
Atatürk ve ona atılan iftiralar,iftira atanların gerçek kökenleri hakkında hazırladığım bu videoyu vaktiniz varsa seyrediniz.Pişman olmazsınız.
Saygılar.
Adilyargıç.
,,,



ATATÜRK'ÜN İDAM ETTİRDİĞİ DİN TÜCCARI SAPIK DEVŞİRMELER DEVLETİMİZİN BAŞINDADIRLAR!

Selçuklu'yu, osmanlı'yı yıkan hainler de bunların dedeleriydi. Türklüğü de İslam'ı da bize bırakmayan bu softalar, iktidarı ellerine geçirince gerçek yüzlerini açığa çıkarttılar.

3.300 YILLIK TEVRAT'IN, 2000.YILLIK İNCİL'İN, 1400 YILLIK KURAN'IN YASAKLADIĞI "BABA-KIZ" ENSEST EVLİLİĞİ VE CİNSELLİĞİNİ UYDURMA BİR HADİSL İLE ONAYLAYAN DİYANET İŞLERİ BAŞKANIMIZ;
08.0cak. 2016

"Diyanet İşleri Başkanlığı, internet üzerinden yöneltilen, "Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşür mü?" sorusuna, "Babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur" ve "Babanın kızını kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duyması, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir" ifadelerinin yer aldığı skandal bir yanıt veridi."
Haberin yayınlandığı ilk haberde geçen açıklama metni şöyle;
“ Akıl almaz ifadeler


İşte o, “Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşür mü?” sorusuna verilen kapsamlı cevap:
“Babanın kendi öz kızını öperken şehvet duyması durumunda nikâhın ne olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Bazı mezheplere göre, babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur (bkz. İbn Rüşd, Bidayetü’l-Mücdehid, Mısır 1975, II, 33; İbn Kudame, el-Muğni, VII, 486; İbn Cüzey, el- Kavaninü’l Fıkhiyye, 138). Hanefilere göre ise; babanın, kızını şehvetle öpmesi, kızına şehvetle sarılması durumunda kızın annesi bu babaya haram olur. Ancak bu tür sonuç doğuracak tutmanın, teni tenine değerek olması ya da altının sıcaklığını iletecek kadar ince bir örtüden olması gerekir. Kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duymak, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir. Şehvet duymanın işareti, erkeğin organında bir uyanma, uyanıksa uyanışının artması, kadının da kalbinin heyecanla çarpmasıdır.”
Öğleden sonradan itibaren paylaşılmaya başlanılan bu haberin doğruluğunu test etmeye karar verdiğimde arkadaşlar aşağıdaki linki paylaştılar.
Bunlar nasıl insanlar artık takdirlerinize bırakıyorum.
Bu adamlara kim nasıl Müslüman diye itimat edip oy verdiyse, demek ki bu sapıklıkları onaylayan sapıktır, sapıklardır.
Alaeddin Yavuz
Haberin linki için tıkla;
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/...
Diğer ilk haber metni; http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/...

16 Aralık 2010 Perşembe

MELEZLARARASI IRKÇILIK ve SOSYAL ADALET

MELEZLARARASI IRKÇILIK ve SOSYAL ADALET


Amerika Colorado Üniversitesi Antropoloji bölümü öğretim üyelerinden Donna Goldstein’in “İnterracial Sex and Democracy İn Brazil” Twin Concepts-Brezilya’da Irklar arası Seks ve Demokrasi-İkiz Kavramlar” başlıklı araştırma yazısını okuduğumda kendimizden de bir şeyler bulduğuma inandım.Bu yüzden önce ülke ve  sonra  yazı hakkında kısaca bilgi vererek başlayalım.
Rio de Janeiro

Brezilya 21 Nisan 1500 yılında Portekizli bir gemici olan Pedro Alveras Cabrol’un Hindistan diye ayak bastığı ve Portekiz Kralı adına işgal ettiğini söylediği,bu gün Şili hariç bütün Güney Amerika devletleri ile sınır komşuluğu olan kıtanın en geniş topraklarına sahip bir ülkedir.1822 yılına kadar Portekiz sömürgesi olarak alan ülke,1789 Fransız Devriminin yarattığı demokrasi akımlarından etkilenerek ayrı bir devlet olmak için başlattığı özgürlük savaşını bağımsızlıkla 1822’de tamamlamıştır.

1889 yılında kansız bir darbe ile demokratik rejime geçen Brezilya 1914 yılında bütün dünya devletlerince tanınmıştı.
Halkın ırksal yapısı,Portekiz-İspanyol ve diğer İber yarım adalı halklara ilaveten,köle olarak götürülmüş Afrika’lılar ile yerli Kızılderililerden oluşmaktadır.
190 milyon kadar olan nüfusunun %83.75’i şehirlerde yaşamaktadır.2008 yılı verilerine göre;

Beyaz ırk:%48.43
Kahve-karışık ırk:%43.80
Siyah:%6.84
Sarı:%0.58
Amerikan+Kızılderili:%0.28 olarak tespit edilmiştir.2007 Milli Kızılderili Kuruluşuna göre halen ülkede 67 ulaşılamamış yerli kabilesi bulunmaktadır.Dünyada “ilişki kurulamayan kabile “ sayısının en çok olduğu ülke Brezilya’dır.(Kaynak PNAD)

1500 yılından bu yana geçen sürede ülkeye yerleşen beyazlar ile Kızılderililer arasındaki evlilik-ilişkilerden doğanlara Caboclos (Kaboklos),Beyaz –Siyah evlilikleri-ilişkilerinden doğanlara Mulattoes (Mulattis) ,Kızılderili-Afrikalılardan doğanlara da Cafuzos (Kafuzos) topuna da Pardo denildiğini de belirteyim.

Bütün bunların yanında araştırmacımız Goldstein’in belirttiğine göre de Brezilya’da renge dayalı ırki kimliği tanımlayan ağızlarda yuvarlanan bazı sözler arasında;
Siyah:Preto-Preta-Negro*(Erkek)-Negra*(Dişi)
Beyaz:Branco
Kahve renkli-karışık:Moreno-mulato
Kara-Koyu:Escuro
Açık-Beyazımsı:Claro
Kapalı-Siyahi-koyu:Feçado
Çilli:Sarara
Gibi tanımlamalar da mevcuttur.
*Bu tanımlamalarda adların sonundaki harfler,Portekizce’nin yapısından dolayı kişinin cinsiyeti erkekse “o” ile,dişiyse” a” ile biter.

Ülkede sekiz yıllık ilköğretim eğitimi zorunlu olup,boşanmış dul kadınlara çok az da olsa “dulluk maaşı” verilmektedir.
Kişi  başına 13.000 ABD dolarını bulan milli geliri ile dünyanın sekizinci büyük ekonomisi olmasına rağmen,satın alma gücünün en düşük “dokuzuncu ülke” olması,ülke ekonomisinin beyaz ırka ait olmasından dolayı halk aslında “beyaz”  olmamasına rağmen kendisini “beyaz” olarak tanımlayanların çokluğu yüzünden beyazların oranı yüksek görünmektedir.
Brezilya'da ilk köleler

Çünkü Macaco (Makako-bir tür maymun) adı ile anılan “siyahi” ırkı tanımlayan “Negro=Siyah” sıfatı “her türlü kötülüğü yapan,aşağılık insan” olarak algılanmaktadır.
Brezilyalı siyahileri tanımlamak için anlatılan meşhur bir fıkra şöyledir;
-“Patlak lastikle yolda kalmış hamile iki siyahi kadın ne yapar?
-“İkisi de Macaco beklerler.”

Bu pek bilgilendirici bir açıklama olmasa da bunu araştırmacımız Goldstein,kitabında,nüfusu 6.2. milyonu aşan Rio de Janerio ve 11 milyonu aşan Sao Paulo yanında 2-3 milyon arasında nüfusu olan 4,1-2 milyon arasında nüfusu olan 8,yarım ile bir milyon arasında nüfusu olan 6 şehri olan Brezilya halkının büyük çoğunluğunun “Felicidade Eterna-Sonsuz Saadet” adını verdikleri “gecekondu” bölgelerinde yaşadığına işaret etmektedir.
Yani ,Makako beklemek,beleşçi,”aç-sefil,tecavüzcü siyah” beklemek demektir.Arabalarının lastikleri patlak, hamileliklerinden dolayı kaçmaları söz konusu olmayınca,bu durumda tek şansları “tecavüzcü,aç,sefil,beleşçi soydaşlarını beklemek” olacaktır.Anlamlarından birisi "ingiliz anahtarı" olsa da aynı anlamı çıkarmak mümkündür.
Macaco

Bir toplum,”kadını-erkeği” birbirine ancak bu kadar düşman edilebilir.

“Sonsuz Sadet” adı halkın sisteme karşı olgun bir tepkisi olarak anlaşılmalıdır.
Çünkü,1991-1993 arasında 32 ay boyunca ,Rio de Janerio’nun bu Sonsuz Saadet (!) bölgelerinde yaşayan, düşük gelirli,sefil halkın arasında kalarak,AİDS eylemcilerinden Feminist eylemcilere kadar bir çok Sivil Toplum Örgütlerinin de bilgisine başvurarak tamamladığı araştırmasına kahraman olarak aldığı kadını,”kırk yaşlarına dayanmış,kendisini geçindirmekten aciz bir dulluk maaşı alan,dört çocuklu,beyazların evlerine temizliğe giderek ek gelir temin etmeye çalışan “Graço” adı ile tanımlamıştır.

Bu kadınların en büyük emelleri arasında,yaşamlarını biraz daha iyileştirecek,koltuk takımı,televizyon,buzdolabı gibi temel ihtiyaçlar yanında giyim,kuşam,alış-verişlerine da katkıda bulunabilecek birer “Coroa-Koroa” bulabilmektir.
Coroa olabilecek kişinin özellikle beyaz,emekli,işi gücü iyi olan zengin,dul erkek olma şartı vardır.Bunların yanında  az da olsa “zengin siyahiler” de vardır  ve onlar da “para beyazlatır” deyimini doğrulayan,kendilerini “beyaz” kabul eden siyahilerdir.
Sonsuz Saadet (!) mahallelerinde yaşayan ve kendilerini Morena (kahve renkli veya karışık ırk),preta (Kara),Negra (Zenci-siyah) olarak tanımlayan kadınlarının çoğu çok sayıda çocukla baş başa kalmış,gelir düzeyinin en dezavantajlı insanlarıdırlar.

Her dul,kırkını bulmuş veya altında yaşı olan kadına bir Coroa düşme ihtimali de olmadığından,bir tarafın sefaletten evi terk etmesi ile sonuçlanan kısa süreli evlilikler,anlık veya fuhuş amacıyla girilen ilişkilerden doğan çocuklar nedeniyle sefil nüfusu gün geçtikçe artmaktadır.
Kahramanımız bayan Graça’nın en yakın arkadaşı da Emilce adlı,dadılıktan (Baba deniliyor) emekli olmuş,45 yaşlarında,18 yaşında Neuza adlı siyah kızı olan bir kadındır.Deniz Kuvvetlerinde çalışan,haftada bir gece evinde kalan bir Astsubay ile dost hayatı yaşamaktadır, ve adamcağız,bir tas çorbasını içemediği dostuna kazandıklarını çocuk uğruna yağdırmaktadır.

Kızı Neuza,Sonsuz Saadet mahallesinin hali vakti yerinde sayılan,yüksek refah düzeyindeki ailelerinden birisine mensup beyaz bir oğlandan da hamile kalmıştır.Doğurmasına yakın bir zamanda kızının hamileliğini öğrenen annesi,bu torunun “piç” olarak doğmasını istemediğinden düşürtmeyi düşünmüş ve bildiği bütün zehirleri kızına içirmesine rağmen torununun doğmasını engelleyememiştir.

Kendisi de denizci başçavuştan olan Rodenilson adlı beyaz çocuğunu kucağına alarak sokakta diğer siyahi çocukları ile birlikte gezdiğinde herkes onun “torununu gezdirdiğini” sanarak komşuları ona takılmaktadırlar.
Ancak,başçavuş onun vazgeçilmezidir.Emilce,başçavuşu överken,”Telefonum yoktu,aynı günde getirdi, televizyonum,buzdolabım,eşyalarım neyim varsa o aldı.Onunla asla kavga etmeyiz.Yoksa hiçbir işe yaramayan bu emekli maaşı ile ben perişan olurum” demektedir.

Diğer yandan kızından olan,bütün zehirlemelere direnerek doğan Wallace adlı beyazımsı torununu da gezdirirken tekrar Baba (Dadı) olarak adlandırılmasına kaderinin bir cilvesi demektedir.
1993 yılında Veja adlı haftalık bir dergide yayınlanan bir haberde,orta sınıfa ait beyazların oturduğu bir apartmanda,asansörü geciktirdiği için beyaz erkeklerin saldırısına uğrayarak yaralanan,Ana Flavia Peçanha de Azerado’da bahsetmektedir.

Erkeklerin “bir siyahinin kendilerini bekletmeye hakkı olmadığı” gerekçesiyle saldırdıklarına işaret etmektedir. Diğer bir deyişle o saldırganlarının deyişi ile “siyah ve fakir’dir”, yani “preto e pobre” dir.
Fakat,hiç de siyah ve fakir biri olmanın aksine Espirito Santo eyaletinin valisinin kızı olduğu anlaşıldığında,iş tersine döndü ve saldırganlarına karşı “Irk Ayrımcılığı” yapmaktan dava açtı.

Olayı duyuran Veja dergisi onu Siyah Sinderella” olarak tanımladı.Çünkü Brezilya’da hem bir valinin kızı hem de bir siyah olarak ortaya çıkıyorsanız gerçekten bir “peri masalı” özelliğine sahipsiniz demektir.Aynı dergi Anna Flavia olayını Siyah Cinderella adıyla işledikten sonra ülkede Afrika kökenlilerin moralleri biraz olsun yükselirken,beyaz Brezilyalılar arasında da eskiden beri alışılagelmiş Afrika kökenlileri aşağılama” geleneği de biraz olsun yara almıştı.
 Brezilya'da beyaz fahişeler de yaygın

Derginin konuyu işlemesinin ardından ortaya çıkan gelişmelerden birisi de “evlilk tercihleri” ile ilgili istatistiklerin yapılması olmuş,Brezilya’lı  Kahverenklilerin ,% 27’si Siyahların %31’i “kahve renkli eş” istediklerini belirtmişlerdi.
Beyazlar arasında yapılan anketlerde,%53’ü beyaz,%14’ü siyah,%37’si siyah eş istediklerini bildirmişler.
Bu istatistik de ülkedeki ırk demokrasisini,sosyal adaletin cinsellikle eşitlenmesi gerçeğini ortaya seriyordu.
İstatistik sonuçlarına dayanarak,Brezilya resmi kurumları ülkede “ırkçılık” olmadığını,bütün ırkların bir birine geçmiş,karışmış olduğunu öne çıkarıyorlardı.

Ülkede,sermayenin,bürokrasinin,ticaretin ve toprakların büyük çoğunluğu “beyazlara” ait iken ve beyaz olmayan kadınların resmen fahişeleştirilmiş,istem dışı sayısız rengarenk çocuklara analık ettikleri ortadayken,apaçık bir “renk-ırk ayrımı” da  kabak gibi dururken,araştırmacımız Goldstein ,ülkedeki " gelir dağılımındaki adaletsizliğin sonucu olarak ortaya çıkan "sosyal adaletin" yokluğunun bu şekilde "kısmen" çözümlenmesini  “Renk Körü Erotik Demokrasi” diye adlandırmaktadır.

İnsanların,karnını onuruyla doyurmak için çalışabilecek işlerinin olmaması,gelir dağılımının ırk esaslı ayrımcılığından kaynaklanan rezilliği,zehirlemelere rağmen çocuğunu düşüremeyen Emilce’nin kızı Neuza örneğinde olduğu gibi artık “zehirlere karşı bağışıklık kazanmış halde doğan gayri meşru bebeklere” bakmak zorunda kalan insanların çaresizliğine “Renk Körü Erotik Demokrasi” adını vermek,olsa olsa insanların hallerini alaya almak olur.
 Beyaz adamın adaletinin olduğu ülkede,1995 verilerine göre de bu ülkede "fuhuşa karışmış çocuk" sayısı beş yüz bindir.
Buraya kadar bunu demek için mi yazdın,bize ne Brezilya’dan diyorsanız yanılıyorsunuz.Daha dün,ekonomiden sorumlu İngiltere-T.C. çift pasaportlu bakanımız Mehmet Şimşek'in;

Emekli düşmanı AKP'li bakan M.Şimşek.
Onlara göre “emekli siyaseti” geldiklerinden beri,asgari ücret üzerinden prim ödemiş işçi emeklilerine, “memur emeklilerinin” haklarını vermeleridir.Çünkü,onlar "devlet işinden anlamazlar, paraya bakarlar,oyları verirler.

“Devlete vergi vermemek” için,özel kurum ve kuruluşların çalışanlarının maaşlarını “asgari ücretten” bildirip, emeklilik sigorta primlerini asgari ücret üzerinden yatırmış,farkı da işçilere peşin ödemiştir.Böylece hem devletten “vergi kaçıran şirketler, çalışanlar ödüllendirilirken,kesintileri “kaynağında yapılan memurlar” ve memur emeklileri ise cezalandırılmışlardır.

Bu güne kadar memurlar prim ödemiş ama,geldiğinden beri “memur emeklileri” ile başı dertte olan AKP, sadece “işçi emeklilerinin” durumunu memurlardan çalıp onlara vererek biraz düzeltmiş,memur emeklileri için ise hiçbir şey yapmamıştır.

Son yıllarda Süleyman Demirel ile başlayan “Brezilya seyahatlerini” arkasında yakında bizim ülkemizde de bir Brezilya “Sonsuz Saadet Mahalleleri” ile Kıro,Lazo,Türko,Arabo,Rumo,Ruso, Romano, Bulgaro, Zenco gibi adlarla anılan yeni sefil toplum katmanlarının çıkmayacağını kim garanti edebilir?

İsterseniz sokaklarda kağıt toplayanlara bir bakın.Artık bu işi sadece “göçer Çingeneler” ile “Kürtleşmiş Çingeneler” yapmıyor.
Herkesten,her ırktan var.
Otobanlar,kadın fahişelerden çok “erkek  ve çocuk fahişelerle” dolmuş durumda.

Emekçi halkın oy vereceği partiler asla “din bezirganı köleci zihniyetli ve bu köleci toplumların işbirlikçileri” olmamalıdır.
Olursa,sefilliğinizin sorumlusu da siz olursunuz o kadar.

Sömürgeci devletler,yıllarca “işbirlikçileri” sayesinde Brezilya ve diğer Güney Amerika  toplumlarını “askeri darbelerle,isyanlarla” böyle yıldırdılar,adları da bu yüzden "Muz Cumhuriyetleri" olarak anılır olmuş devletlerin halklarını birbirinden nefret ettirdiler,ırklara böldüler,onları da tekrar böldüler.Böylece,Kızılderililer bile “siyahlaştılar,kahveleştiler.

Şimdi,bu ülkelerde “siyah milliyetçiliği” yeni terör dalgasının başlangıcını oluşturmaktadır.
Avrasya kıtasında, Afgan-Hint,Fars,Türk-Arap,Rum,Kafkas,Grek'inden Rus'una kadar herkesle dil,ırk olarak karışmış,dili bile Türkçe-Frasça-Arapça melezi olan bizim Kürtlerin milliyetçiliği de bu manada yorumlanabilir. Ama bir farkla;

Onlarda ki milliyetçilik,rengarenk edilmiş,sadaka kıymetinde ücretlere razı köleler haline gelmiş,toprakları ellerinden alınmış insanları,ezilen halkları birleştirecek “tek ortak nokta” iken, bizde ise;”cumhuriyetin verdiği özgürlükleri ret eden,devletin cumhurbaşkanlığı dahil her türlü makam,memuriyetini,sermaye dünyasının zengin üyleri olmalarının yanında,kendi bölgelerine hiç bir ırkın girmesine izin vermezken Türk bölgelerini işgal etmiş,yetmez gibi feodal toprak ağalarına ve ruhbanlarına devlet kurmak için savaşan, kendilerini bağrına basan Türk Milletini nankörce,haince  sokan yılan kalleşliğinde “köle Kürtlerin”,sömürgeci devletlerle el ele yürüttüğü sefil,aşağılık,sahte,işbirlikçi bir iç savaş yürütmektedirler.

İşte,Goldstein hanım,bu “melezmilliyetçilik” ile alay etmek için yazmış bu yazısını.

Bir de bizim melezlerin milliyetçiliklerine bakın?

Eski SSCB ülkeleri mabad ihrac eden ülkeler olmuşlardır.
1991’de SSCB'nin çökmesini takiben,kuzeyden Ruslar,Gürcüler,Ermeniler,Avrupa kanadı batıdan Bulgarlar, Romenler, Sırplar, Arnavutlar, Doğudan Kürtler, İranlılar, Pakistan ve Afganlılar’a eklenen Irak’lı Araplar ve yetmez gibi terör örgütünün toplayıp Avrupa’ya atamadığı ve üstümüze bıraktığı “kaçak göçmen Afrikalı Zenciler” de başımızdaki melezlere ilaveten ülkemizi yurt tutmaktadırlar.

Aynı sömürgeci güçler bizi de yıllardır aynı askeri darbelerle,isyanlarla,terör,anarşi ile sindirmiş,kolumuzu kanadımızı kırmıştır.
Birkaç on yıl içinde ülkemiz de böyle bir ırklar harmanına dönecek,herkes birbirini yerken SemitikHileci Tanrının Beyaz Çocukları” da tepemize gelip böyle köle edip,asansör,metreslik gibi aşağılık yaşam koşullarımızla alay eden makaleler yazacaklardır.

Bunun sorumluluğu da,Brezilya'lı sosyal adaletten yoksun,ancak,"milliyetçi dernekler kurmakla meşgul" kahve renkli ırkçılara karşın,bizim,dünyanın en büyük terör örgütü ilan edilmiş,modernize-motorize terör ordusu ile soyu,dili  karışmış, işbirlikçi melez Kürtlere düşecek olsa da şey edilen mabadın davası olmayacağından, sayelerinde,hep birlikte beyaz adamlarca sömürüleceğimiz günler pek de uzak değildir.

Böyle durumlara düşmemek,mevcut "sosyal adaleti korumak" için bütün melezler de dahil olmak üzere hala şansımız var.Ezilen halkların mücadelesine ket vuran melez Kürtlerin de uyanmaları şarttır.
2011 seçimleri de Semitik başbakandan kurtulmak için “son” şanstır.

Adilyargıç.


23 Kasım 2010 Salı

HZ IBRAHIM KULTU CALINTI MI

HAZ.İBRAHİM KÜLTÜ ÇALINTI MI?

 

Haz.İbrahim Ailesi ile Göç halinde tasvir edilmiş.

Benim tanrı kavramıma göre bir tanrı yarattığı kullarına saf ve mutlak adaleti şart koşmalıydı ve kavimler arasında düşmanlıkları yasaklamalıydı.Kana dayalı öldürme,soykırımları,köleciliği  yasaklamalıydı.Sonunda eski kavimlerde de bunun var olduğunu aşağıdaki yazımda bulacaksınız.

Yazarları,K.Van der Toorn,Bob Becking,Pieter Willem van der Horst olan “Dictionary of deities and demons in the Bible DDD -Tevrat’taki Tanrılar ve Şeytanlar Sözlüğü” adlı eseri İnternet’te bulup okuduğumda,daha önce,şüphelerim üzerine araştırarak yazdığım “NUH KUŞLAR ve İBRAHİM” başlıklı yazımı hatırladım. Yazımda,yaptığım çeviri ile”İbrahim” adının Hint Brahman kökenlerine de girmişim.

“İbrahim” Adının Hint Vedalarındaki Etimolojisi;
Şimdi Hint Vedalarında geçen İbrahim Peygamber ile eşi efsanesinin ve adının etimolojik yapısı hakkında internetten tercüme ettiğim bir yazıyı sunuyorum.Biraz kendi tespitlerimden de sonuna ekledim.
a)Brahma’nın dil bilimi açısından kökenini incelediğimizde,”Brah” kelimesi “İbadet etmek,seçmek,çevrelemek” anlamına gelen “Bri” kökeninden gelir.Sonuna bir “h” eklendiğinde “Briha” olur ve “artmak,büyümek” anlamına gelir.Sonuna “an “ eklenerek Hinduizm’de “en üstün Tanrı” anlamına gelen “Brahman” sözünü elde ederiz.
Brahman,cinssiz,biçimsiz ve çoğul yapılamayan bir kelimedir.Yalnızlığında kozmo’nun meydana gelmesidir.
Brahman’ı Erkek kelime olarak düşündüğümüzde “Brahma” olarak adlandırılan “yaratılış işi” ile ilişkilidir
Brahman dişi kelime olarak düşünüldüğünde”Brahmani “(Rahmani gibi)  olarak adlandırılan onsuz yaratılış işinin gerçekleşemeyeceği enerjinin kaynağı anlamındadır.
Bü yüzden “Brahma”’nın kelime olarak Abraham ile hiçbir alakası yoktur. (Kazara biz,Abraham Brahma’dan gelir demekteyiz) fakat Brahman’dan gelir ki o da “Yaratılış’ın Tanrısı/Tanrının yaratıcılığının görüntüsü” demektir ve insan anlamında da değildir.”

Sonra da eşi Sara’nın adını incelemişim;

Sara’nın (Sarai-Saray) Etimolojisi;

b)Benzer olarak İbrahim’in ilk karısı Sara” Hint vedalarında “Saraiswati” olarak geçmektedir. Bu da tekrar ses benzerliklerine bağlıdır.

Ne yazık ki,Veda ayetlerini çalıştığımızda,”Saraiswati”nin “nehir” anlamına geldiğini görmekteyiz.(Kurumuş efsanevi bir nehir olduğuna inanılır)

Yeri hakkında büyük tartışmalar olsa da anlamının “nehir” olduğu bir gerçektir.
Vedalar,onu dağlardan denize dökülen ve ibadet eden bir nehir tanrıçası gibi tekrar tekrar tanımlamaktadır.
Sonradan her nasıl oluyorsa da onu “öğrenme tanrıçası” olarak da tanımlar.Sadece orta çağlarda Brahma’nın yoldaşı olur.Vedalarda,kesinlikle Brahman’ın eşi değildir.

İncil’in Sara’sı hakkında “nehir” anlamını vermekte gönüllü olmasak da ikisi arasındaki bağı kimse göremez.*
Şimdi de konu ile ilgili Tevrat ayetini ortaya koyalım;
“Yar.17: 15 Tanrı, "Karın Saray'a gelince, ona artık Saray (Sarai)demeyeceksin" dedi, "Bundan böyle onun adı Sara* olacak.”
*Not 17:15 "Sara": "Prenses" anlamına gelir.”
Bence yukarıdaki yazı kesinlikle boşa yazılmış değildir ve apaçık bir gerçeği dillendirmektedir.

Sonra da geçmişte bazı düşünürlerin Yahudiler hakkındaki düşüncelerini tespit edip yazıma eklemişim;
Yahudiler Hakkında Eskilerin Görüşleri;
Yahudilerin bir şekilde dünya milletleri arasında yer edinmeleri de diğer kavimleri bir arayışa sokmuştur.
Bu arayışın sonucunda da milletler işin aslını astarını araştırmışlardır.İşte çıkardıkları bazı sonuçlar da aşağıya alınmıştır.
Yahudi Alim Flavius Josephus (İ.S.37-100),Yunan filozofu Aristo’nun “Bu Yahudiler,Kalani Hintlileri adı ile bilinen Hintli filozoflardan türemektedirler.(Kitap 1:22)
Soli’li Clearchus Suriye’deki Yahudiler,Hint Kalanileri adlı Hindistanlı filozofların soyundan gelirler.Baş şehirlerinin adını telaffuz etmek bile çok zordur.Yeruşalem adındadır.
Yunan Kralı Selevkus tarafından Hindistan’a İ.Ö.300’lerde büyükelçi olarak gönderilen Megastenes,her günkü yaptığı gözlemlerini anlattığı yazılarında Yahudilerin Kalani adlı bir Hint kabilesine ait olduklarını söylemiştir.(Anacalypsis Cilt 1.S.400-Gofrey Higgins )
Martin Haug “İranlıların dini,yazıları ve kutsal dili” adını verdiği doktora tezinde Mecusilerin “Keş-i İbrahim dini”ne sahip oldukları söylenilmiştir.Cennetten getirilip İbrahim’e verildiğine inandıkları kitabı takip ettiklerini yazmıştır.(S.16)
Hindu tanrısı Brahma ve yoldaşı Saraiswati ile İbrahim ve Sara-Saray arasında sade,ve daha çok çarpıcı benzerlikler vardır.Koskoca Hindistan’da Brahma adına sadece bir tane tapınak varken bu inanış,Hindu mezhepleri içinde üçüncü derecede büyüklüğe sahiptir.


Tevrat Yaradılış Efsanelerinde geçen Nuh’un oğlu Ham’ın oğlu Kenan’ın kopyalanarak Sam’a da yamanarak,Hitit-Yahudi kardeşliğinden Sam Soyuna geçiş yapılarak ilk aldatmacayı ayetleri ile vurgulamış,Yahudilerin Sam (Semitik) değil Ham (Hemitik) oğlu  Kuş soyu olduklarını ispat etmişim.
Bu tespitime,beyaz Hintli olan Hititlilerin de Semitik değil Kuşi olduklarını iran’lı Taberi’den alıntılarla güçlendirmişim;
“İranlı tarihçi,Muhammed İbn Cerir El Taberi (İ.S.915) Yafes’in küçük oğlu Tiras’ın oğlu Batawil’in kızı Karnabil (Qarnabil)’in Kuş’un karısı olduğunu, ve onları Etiopyalı,Sind (Pakistan’ın Sind bölgesi) ve Hindular olarak ayırır.” Diye devam etmişim.
Bütün bu tespitlerimin,şüphelerimin yersiz olmadığını da aşağıda okuyacağınız bölümdeki alıntılarda görünce doğru yolda olduğuma bir kez daha inandığımı belirteyim.

ABRAHAM-Hz.İBRAHİM


Haz.İbrahim’i tanımak için önce onun kökeni ile ilgili Tevrat’taki  bilgileri öncelikle aşağıya aldım;
SAM PEYGAMBERİN SOYUNUN ÖYKÜSÜ
Tevrat Yaratılış 11.Bölüm;
Yar.11: 26 Yetmiş yaşından sonra Terah'ın Avram, Nahor ve Haran adlı oğulları oldu.
Yar.11: 27 Terah soyunun öyküsü: Terah Avram, Nahor ve Haran'ın babasıydı. Haran'ın Lut adlı bir oğlu oldu.
Yar.11: 28 Haran, babası Terah henüz sağken, doğduğu ülkede, Kildaniler'in* Ur Kenti'nde öldü.
Yar.11: 29 Avram'la Nahor evlendiler. Avram'ın karısının adı Saray, Nahor'unkinin adı Milka'ydı. Milka Yiska'nın babası Haran'ın kızıydı.
Yar.11: 30 Saray kısırdı, çocuğu olmuyordu.
Yar.11: 31 Terah, oğlu Avram'ı, Haran'ın oğlu olan torunu Lut'u ve Avram'ın karısı olan gelini Saray'ı yanına aldı. Kenan ülkesine gitmek üzere Kildaniler'in Ur Kenti'nden ayrıldılar. Harran'a gidip oraya yerleştiler.
Yar.11: 32 Terah iki yüz beş yıl yaşadıktan sonra Harran'da öldü
İbrahim'in güzergahı

Bu efsanede ortada tanrı tarafından yönlendirilen bir “göç” olayı yoktur.28.ayette Haran’ın ölümü anlatılırken kullanılan ifade “doğduğu ülkede,Kildanilerin Ur kentinde öldü” ifadesi kullanılmıştır.
Ne olmuş yani demeyin.

Eğer bu aile buraya da “ç” ile gelmeseydi,ayette ”ata yurdu,baba toprağı,anavatan” gibi terimler kullanılması gerekirdi.Çünkü topraklarına çok düşkün olan Tevrat inanlıları bu gün ülkemize “Fatherland-Baba toprağı yani Hz.İsa’nın toprağı-ülkesi” demektedirler.
Bu ifadeler,Terah’ın (Azer) bilim adamlarının iddia ettiği gibi Hint kökenli,topraksız  bir göçer aile olduğuna açık bir kanıttır.
Bunlar sürekli olarak “göç” halinde olan,topraksız,köklerinden bir şekilde ayrılmış küçük bir ailedir.31.ayette göçe çıkanları saydığımızda “4-dört” kişinin göçe başladığını ve göçtükleri yerin de zaten “Kenan ülkesi” olduğunu görüyoruz.
Buraya kadar hiçbir tanrı müdahalesi yok Şimdi hemen bir zıplama var.Aniden ilahi bir davet.Buyurunuz;

Avram'a Çağrı

BÖLÜM 12
Yar.12: 1 RAB Avram'a, "Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git" dedi,
Sonra bu olayda tanrı Avram’a (Ebram okunur) göç işini kendisinin başlattığını iddia eder;
Yar.15: 7 Tanrı Avram'a, "Bu toprakları sana miras olarak vermek için Kildaniler'in* Ur Kenti'nden seni çıkaran RAB benim" dedi.
*Keldaniler,Irak’ta yaşayan devlet kurmuş Arap kabileleridir.Ur da Hakkari’ye yakın Kuzey Irak bölgesinde kökeni Sümerlere uzanan tarihi bir şehirdir.

Kuran İbrahim Suresinde ise Hz.İbrahim’in dilemesi ile Allah’ın çıkardığı işlenir ki bu da Tevrat’ın yukarıdaki “15.7.” ayetini doğrulamaktadır.
İbrahim Suresi;
35-“Bir de İbrahim'in şöyle dediği vakti hatırla: "Rabbim, bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!
36-“Rabbim, çünkü onlar, insanlardan bir çoğunu şaşırttılar. Bundan böyle kim benim izimce gelirse, işte o bendendir; kim bana karşı gelirse artık Sen bağışlayan, merhamet edensin!”

Hz.İsmail'in anası Hacer Melek ile tasvir
Grek Tevrat’ında  geçen Hz.İsmail’in doğumundan sonra gelişen olaylarda Hz.İbrahim’in adının anlamı da açıklanmaktadır;
Tevrat-Yaratılış-Sünnet Antlaşmanın Simgesi-Bölüm 17;
Yar.17: 5 Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım.
D Not 17:5 "Avram": "Yüce Baba" anlamına gelir.
17:5 "İbrahim": İbranice Avraham,"Çokların babası" anlamına gelir.
*Avraham-(Ebrahe(i)m okunur.)

Haz.İsmail’in başına gelecek olan olay da Kuran İbrahim 37.ayette şöyle açıklanmaktadır.;
İbrahim Suresi;
37-“Ey Rabbimiz, ben çocuklarımdan bir kısmım senin Beyti Haram'ının yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz, namaz kılsınlar diye; bundan böyle insanlardan bir kısminin gönüllerim onlara doğru akit ve ortan bazı ürünlerden rızıklarıdır; umulur ki şükrederler.”

Şimdi Haz.İbrahim’den bahseden  Petra-Ebla-Ugarit Metinlerinden yapılan tespitlere bir göz atalım. Malum, bu metinler,Haz.İsmail’den bahsediyor diye Müslümanlarca,Haz.İsa ve İncil’i doğruluyor diye Hıristiyan dünyasınca adeta İlahi birer delil olarak kullanılmaktadır.Bakalım;

Tel Marduk'ta Ebla Tabletleri kazı alanında
....İbrahim;Köken olarak aslı “abram” olup batı semitik Arap adıdır,İ.Ö.II.bin yılda ortaya çıktığı görülmektedir.Abiram (Ebiram okunur.–Ege ve Trakya Türkçe şivesi ile İbirâm şeklinde söylenilirdi.Kykbt) Halat 9 De Vaux 1968:11;Tevrat Krallar 16.32.Num16:1-26:9 ayet 106:17)
Ugarit metinlerinde (KTU 4:352:2,4) A-bi-ra-mu/i (Eburamu-Eburami Kykbt) geçmekteyken Mari tabletlerinde (PRU 3.205,85:10:107:8 cf) hatta Mari H.B.Huffmon Amorite Personel Names İn The Mari Text (Baltimore 1965-5’de “brm” Elefantin’de geçer.(Elefantin fil gibi iri demek olup hem Mısır’da arkeolojik bir yerleşim yerinin adı hem de Mısır Yaratılış Efsanesinde yeri göklerde olan ve kırmızı toprağın getirildiği yer olarak geçer.Kykbt)
Tevrat’ta geçen ABRAHAM’ın gerçek kökeni belirsiz olup “abram” halinin uzatılmış şeklidir.


Yahudi öncesi İ.Ö.2000’li yıllarda Hebron’da oturan Kenize’li(1) -Kalib kabilesi tarafından Yahudilerle karışmadan önce İbrahim adı yüceltildi.Mamre’deki Hebron tapınağında monarşinin(2) doğmasından önce, en azından İ.Ö.ikinci bin yılın sonunda Yahudi İsrailliler ile İsmailoğullarının İbrahim’i babalarından biri saymalarından çok önce  İbrahim bir çok kavimlerin babasıydı.
(1)Kenize,Kenize=Tevrat Yaratılış 15.Bölüm 18-19-20-21.ayetlerde İbrahim peygambere tanrısı Yahweh’in vaat ettiği toprakların bir bölümünde oturan kabilenin adı.

VAAD EDİLEN TOPRAKLAR

Yar.15: 18-21 O gün RAB Avram'la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: "Mısır Irmağı'ndan büyük Fırat Irmağı'na kadar uzanan bu toprakları -Ken, Keniz, Kadmon, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan, Girgaş ve Yevus topraklarını- senin soyuna vereceğim."

MISIRDAN ÇIKIŞ-YEŞU (Hz.Yuşa Peygamber)
Bölüm 14.
Hevron Kalev'e Veriliyor;
Yeşu.14: 6 “Bu arada Yahudaoğulları Gilgal'da bulunan Yeşu'nun yanına geldiler. Kenizli Yefunne oğlu Kalev Yeşu'ya şöyle dedi: "RAB'bin Kadeş-Barnea'da Tanrı adamı Musa'ya senin ve benim hakkımda neler söylediğini biliyorsun.”
(2)Monarşi;İsrailoğullarının kölelik sonrası Hz.Musa’dan sonra başlayan krallık dönemi.

Tevrat ayetleri de görüldüğü gibi “Kenize’li Kalib” kavminin İbranilerden önce var olduklarını yani Ugarit metinlerini şüpheye yer bırakmayacak şekilde doğrulamaktadır.

İbrahim soyunun Yahudi ve Hıristiyan olmadıklarını Kuran ayeti de doğrulamaktadır.
Bakara Suresi ;
140-Yoksa siz: "İbrahim de İsmail de İshak da Yakup da torunları da hep Yahudi veya Hıristiyan idiler." mi diyorsunuz? De ki: "sizler mi daha iyi bileceksiniz, yoksa Allah mı? Allah'ın şahitlik ettiği bir gerçeği bilerek gizleyenlerden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.”
Ali İmran Suresi;
67-“İbrahim, ne Yahudi ne de Hıristiyan’dı; ancak o, lekesiz bir Müslüman’dı ve Allah'a ortak koşanlardan da olmamıştı.”
                                                         Hz.İsa,İ.Ö -3 ile İ.S.30 yılları arasında yaşamıştı.200 yıl önce İncil'i
                                                         kim yazdı?Yazılacak çok şey var ama bir sayfaya sığdırmak zor.
Kuran’ın bu tespitleri her ne kadar yerinde ise de İsrail oğullarının yani Yahudilerin de babaları kabul ettikleri Hz.İbrahim’in,Yahudilerin bölgeye gelmelerinden asırlar önce bir çok kavimin babası olduğunun,hatta Haz.Peygamberin soyu olan Hicaz Araplarının da Yahudilerle hiçbir bağlarının olmadığını ortaya çıkmıştır.
Bu durumda Yahudi Tevrat’ında Haz.İsmail’den bahsedilmemesinin de doğru olduğu ortaya çıkmıştır.
Yani eski İbrahim Dininin kurucusu Haz.İbrahim’in gerçekte İshak ve İsmail adlı çocukları olduysa da, Yahudilerin uydurma-çalıntı babaları Haz.İbrahim’in böyle bir çocuğu olmadığı da doğrulanmaktadır.

 Hileci-tüccar Yahudilerin, Kenizelilerin ve bölgedeki diğer eski kavimlerin babası olan Haz.İbrahim’i kendilerine mal ettikleri  de gün gibi ortaya çıkmıştır.
Hileci Yahudiler,tıpkı Hint,Mısır ve Arap tanrılarını kendi hilekarlıklarını da ekleyerek kendilerine benzettikleri çalıntı tanrıları yaratan Grekler gibi kendilerine “çalıntı tanrı edinen” belki de ahlaksızlıkları yüzünden toplumlarından atılan ipten kazıktan kurtulmuş kişilerin oluşturduğu bu hileci,tüccar kavimlerin sahtekar,yalancı,dolandırıcı topluluklarıydı.

Ancak kovulmuş,itilmiş-kakılmış kavimlerin yalanlarına Hileci Hicaz Arap Kitabı da sarılmaktadır;

Bakara Suresinde Yahudi peygamberleri sayılmaktadır;
136-“”Ve deyin ki: "Biz Allah'a iman ettiğimiz gibi, bize ne indirildiyse; İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına ne indirildiyse; Musa'ya, İsa'ya ne verildiyse ve bütün peygamberlere Rableri tarafından ne verildiyse hepsine iman ettik. O'nun elçilerinden hiçbirini ayırt etmeyiz. Ve biz, ancak O'nun için boyun eğen Müslümanlarız.””
Ayrıca Yahudi peygamberlerini doğrulayan;(02) Bakara,(03) Ali İmran,(12) Yusuf, (14)İbrahim,(18) Kehf,(19) Meryem,(30)Rum olmak üzere (7) Sure ve çok sayıda ayet vardır.

Hilenin,Dolandırıcılığın Temeli Ticaret ve Faiz


Bu da Kuran’ın da geldiği bildirilen İsmail soyu Hicaz Araplarının da “ticaret” denilen hile işiyle meşgul oldukları gerçeğine dikkat etmeye yönlendirmektedir.

Her ne kadar Kuran hilenin temeli olan ticaretin esasını teşkil eden faizi;
Bakara Suresi;”188,275,276,278,279” ayetleri;
Ali İmran Suresi;”39,130” ayetleri;
Nisa Suresi;”29,30,31,161” ayetleri ile düzenlemiştir.
Nisa Suresi: 29. “Ey inananlar! Mallarınızı aranızda bâtıl bir yolla/tutarsız bahanelerle yemeyin. Kendi hoşnutluğunuzla gerçekleşmiş bir ticaret olursa başka. Kendi canlarınıza kıymayın/intihar etmeyin. Hiç kuskusuz, Allah, size karsı çok merhametlidir.”Yaşar Nuri Tercümesi.

Faizin ne kadar kötü olduğunu anlatmakta ve yasaklamakta ise de Nisa 29’da “hoşnutluk-rıza ile, yapılırsa müstesna(ayrı-başka)” şartını koyarak gene ince bir çıkış yolu göstermiştir.Faiz ile para almayı kimse kabul etmez.
Ancak,ihtiyacı olanların fahiş faizlere razı olmaktan başka yapabilecekleri bir şey de yoktur.”Rıza ile=gönül rahatlığı,hoşnut olma haliyle” demektir.Bankaya veya tefeciye,tefeci IMF’ye faiz istemeye giden kişi de devlet de zaten önceden hesabını yapmaktadır.Ayrıca “hesap da yaptırmakta olanlar” da vardır.Son zamanlarda İrlanda ve Yunanistan’ın da suni ekonomik krizlerle İMF’ye razı edilmeleri gibi.

İşte İslamcı hükümetlerin,Adam Smith’in Kapitalizmine daha Adnan Menderes döneminde uygulanan ekonomi politikalarıyla iki değil dört kolla sarıldıkları  “faiz yemedeki” sırları bu ince hile olan “rıza=onay” sözcüğünde saklanmıştır.
Zulüm ile yapılmasını yasaklaması bile en azından İslam’a değer kazandırmaktadır.Ancak rıza gösterdiği an Müslüman’ı koruyamamaktadır.

Ama,Tevrat’ta Yahudiler arasında faizin her türlüsü yasaktır.Faiz yabancılara geçerlidir.Ki bu Tevrat aynı zamanda Grek Tevrat’ı olup faizi Hıristiyanlar arasında da yasaklamış olmaktadır.
Tavrat’ta Faiz;
Bölüm Yasa 29;
Yas.23: 19 "Kardeşinize para, yiyecek ya da faiz getiren başka bir şey
ödünç verdiğinizde, ondan faiz almayacaksınız.

Yas.23: 20 Yabancıdan faiz alabilirsiniz ama kardeşinizden*
almayacaksınız.
Böyle yapın ki, mülk edinmek için gideceğiniz
ülkede el attığınız her işte Tanrınız RAB sizi kutsasın.”
*Kardeşten kasıt “Yahudi’dir veya Hıristiyan’dır.”

Batının faizciliği yukarıda adını verdiğim 19.yy.da kapitalizmin babası olan Adam Smith’in ekonomi-politiğine dayanmakta dinle bir alakası olmamaktadır.Bizdeki Laiklik kavramı gibi Kapitalizm de din dışı bir ekonomik düzendir.Dini kuralları içermez.

Tevrat’ın faizi tek ayetle kesin olarak yasaklamasına karşın İslam’ın “rıza” şartını getirmesinin “ilerici mi gerici mi olduğu”, seçkin olanın hangisi olduğuna siz karar veriniz.
İslam’da Hile ve Dolabın Şartları;
İslam kültüründe  tanık olacağınız bazı hile çeşitleri.Hadis yazarlarından İbni Lal’ın kayıtlarına göre “yalan ve hile” nin uygun olduğu şartlar şöyle sıralanır;
“Yalan üç yerde caizdir,
1-Harp’te çünkü harp hiledir.
2-Müslümanları barıştırmak için aralarında gerçek olmayan yalan sözleri söylemişler gibi iletmek.
3-Hanımını idare için demiş ki bu da karısını kandırmak,hile demektir.

Müslim’in hadis kayıtlarında ise;
“İki kişinin arasını düzeltmek için söylenmiş söz “yalan  sayılmaz.”” Demektedir.

Hendek Savaşında Yahudiler ile Kureyşliler birlikte saldırıya geçtiklerinde Nuaym Bin Mesud adlı birisi Haz.Peygambere gelerek ;

-“Emrinize hazırım,Müslüman olduğumu kimse bilmiyor” der.
Haz.Muhammed ise ona;
-“Düşmanların arasına tefrika sokabilir misin?” deyince;
-“İyi ama yalana dinimiz izin verir mi?” diye soran Nuaym B.Mesud’a peygamberin cevabı;
-“Harb hiledir,istediğini söyle” buyurdu.

Hazret-i Ali’nin karşısına birden kılıçla çıkan düşmanlarından Amr b. Abdivud ;
-Şimdi seni elimden kim kurtaracak? der.

Hazret-i Ali de, Amr’ın arkasını işaret ederek;
-Peki dövüşelim, fakat iki kişiyle mi? der.
Amr, geriye baktığı anda Hazret-i Ali, kılıcını çekip, düşmanını zararsız hale getirir.
Amr;
-Bana hile yaptın? der.
Hazret-i Ali de;
-Savaş hiledir! hadis-i şerifini bildirir.

Biraz da  Yaşamda Hile Dersleri;
Kötülük düşünen, fakat düşündüğünü yapmaya gücü yetmeyen iki düşman arasında emin oturulmaz.
Eğer o iki düşman ittifak edecek olursa, kısa elleri uzun olur. İki düşmandan önce hile ile birisini meşgul et. O otururken ötekinin kökünü kazı.
İhtilaf çıkarsa sen kılıcı kınına koy. Kurtlar birbirine düşünce, koyunlar rahat gezer.

Müslim Cihad ve Siyer Savaşta hile ve kandırma bölümü: 3/1361, No: 1739. Abdullah b. Mübarek ve Muammer yoluyla rivayet edilmiştir.
Tirmizi Cihadın fazileti, Savaşta hile ve kandırmaya ruhsat olduğuna dair bölüm: 4/193, No: 1675. Ahmed b. Müni ve Nasr b. Ali ve Süf-yan yoluyla rivayet edilmiştir.
Ebu Davud Cihad Bölümü, Savaşta tuzak konusu: 3/99, No: 2636. Sa-id b. Mansur ve Süfyan yoluyla ve 2637 no ile Ka'b b. Malik'ten rivayet edilmiştir.

Ya Kölecilik;


ABD basınında Amerika'da kölecilik
İnsan psikolojisinin temelinde daima özgürlük vardır.Ancak,bir insanı başka bir insan nasıl köleliğe razı edebilir? Sorusunu da sadece din cevaplandırmaktadır.
İnsan,kendisini “akıllı,düşünen” bir varlık sayar ve yeryüzünde ve göklerde bir değeri olduğuna inanır.Bıçağı görünce kaçan Kurban Bayramı danalarının bile kesileceklerini anlayınca çıkardıkları sorunlara baktığımızda,insanların bu derece kendilerine önem vermeleri doğaldır.
Hiçbir insan öldükten sonra kuru bir yaprak gibi tabiatın içinde kaybolup gittiğini kabul etmek istemez.
Bu durumda,devlet çarkını elinde tutan güçler hemen devreye girerler ve “Her şeyi bilen,gören,ceza-mükafat veren,yargılayan,sonsuz mutluluk vat eden bir tanrı” kavramını insanlara dayatırlar.
Bu kavrama göre,tanrı yerlerde ve göklerde bilinen ve bilinemeyen her şeyin yaratıcısı, yargılayıcısı, sahibidir.İnsanlar da onun sürüleridir ve ona kölelik etmekle yükümlüdür.

“Arap” adının etimoloji bilimine göre harflerinin anlamları açıldığında “RA’nın Öküzbaşlı Sürüleri” demek olduğunu görüyoruz.

Bunu Kuran Rum Suresi de şöyle açıklamış;
Rum Suresi-20-“Yine O'nun sizi topraktan yaratması (yüce kudretine delalet eden) ayetlerindendir ki, sonra da siz şimdi bir beşersiniz, yayılıp duruyorsunuz.
İfadesinde kullanılan “yayılmak” terimi “ hayvan sürülerini meralarda yaymak anlamına gelir.İnsanlar için de yayılma teriminin kullanılması bu çıkarımımı doğrulamaktadır.

Bu dünya bir imtihan yeridir ve tanrının tayin ettiği kral,imparator,Han,Hakan, Lord, Çar, Raja,Şah (hepsi de TANRI” demektir.) gibi feodal yani,tanrı ile kan bağı bulunan-kölelerin iyi-kötü işlerini ona bildiren aracı olan bu kişilere de kölelik etmeyi şart koşmaktadır.
İskit-Saka imparatorlarının adları arasında “Evrenin Hakimi,Evrenin Tanrısı” gibi adlar vardır.
Tanrı aynı zamanda da “ordularının komutanı” anlamına da gelir.

Birisi çıkıp,-“ulan sen oraya gittin mide bizi burada harcıyorsun bu saçmalıklarla” dediğinde bunların devlet gücü ile imhaları sağlanınca,insanlar geçmişte köleliğe böylece razı edilmişlerdir.
Yaşam tarzı,az emek çok kazanç elde etmeyi,sömürüyü esas sayan,malı değerinden fazlaya satarak haksız zenginlik için insanları aldatıp kandırarak sömüren bir de üstüne teşekkür ettiren hileye dayalı “ticaret” olan kavimlerin “kölecilik kavramının yaratıcıları” oldukları ortadadır.

Çünkü tüccar kavimler “yerleşik” kavimlerdir ve tümü kölecidir.Göçer olup da köleci olan kavim yoktur.Olsa da,öç alma,savaş gibi nedenlere dayalı olarak geçicidir.

Göçer kavim olan Türklere de güney Asya bölgelerine indiklerinde Brahmanizm,Hinduizm, Zerdüştlük gibi “köleci” kavim kültürlerine-dinlerine bulaşmaya başladığında ,Köleci olmayan Türkler, ”Hayatlarını kurtardıkları için gönüllü kölelik etmek isteyen” yerleşik kavimlerin isteklerini geri çevirmiş,ancak bunu “dini inançlarının parçası sayan” bu insanları mutlu edebilmek için “at uşaklığı” kurumunu geliştirmişlerdir.
Bu da üstüne düşülen bir olay olmadığından,kişi kölelikten bıktığı an ayrılmakta zaten serbestti.

Fildişi taşıyan Afrika'lı Köleler
Bazı yerleşik toplumlar savaş esirlerini köle olarak kullanmayı tercih etmişlerse de borçlarını veya faizlerini ödeyemeyenlerin nasıl kölelik edecekleri Tevrat’ta bile düzenlenmektedir.

Hileci Yahudilerin Tevrat’ında olur da varlığını ona dayandıran Kuran’da olmaz mı?
Kuran her ne kadar “köle azadını” teşvik etmişse de Hz.Muhammed’in bile “azad kabul etmez” iki kölesi ömrü boyunca ona hizmet etmiştir.
Peygamber kölelerini azad etmeyi başaramayınca da Hileci Hicaz Arapları da köleciliklerini sürdürmüşlerdir.

Köleliği Yasaklayan Kuran Ayetleri
Beled  Suresi;
10-“Ona iki de tepe gösterdik. “
11-“Fakat o sarp yokuşa göğüs veremedi. “
12-“Bildin mi, nedir o sarp yokuş? “
13-“Esir bir boyun kurtarmak.” (bir köle azad etmek)
(Elmalı’lı Hamdi Yazır çevirisi)

Müslüman dünyasında,halen “Azad kabul etmeyen köle” olmayı tercih eden Kürtler,onları böyle kullanan ağaları,aşiret reisleri,mürşit yani yol gösteren olduklarını iddia eden şıhları, pirleri” ve bilmediğimiz başka köleci Müslüman toplumlar bu ayetlere göre Müslüman bile değillerdir.
Çünkü,ne köleler kölelikten kurtulmayı ne de köle sahibi onların boyunlarındaki zincirleri kırmayı istemektedir.
İslam’da,rahip,rahibe,mürşit-yol gösterici,rehber maskeli ilmi kendinden menkul “uydurma ruhbanların” yeri var mıdır?

İşte Tevbe Suresi bu konuda yeterince açıklamalar yapmış;
30-“Yahudiler: "Üzeyr Allah'ın oğludur." dediler. Hıristiyanlar da: "Mesih, Allah'ın oğludur." dediler. Bu, onların, önceden Allah'ı inkar edenlerin sözüne benzeterek, ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. Allah kahredesiceler, nereden de saptırılıyorlar? “
31-“Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını ve rahiplerini, bir de Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler. Oysa ki, hepsi ancak bir ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı ki, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur; O, onların ortak koştukları her şeyden münezzehtir. “
32-“Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar; Allah ise, kafirleri hoşlanmasalar da, yalnızca kendi nurunu tamamlamaktan başkasına razı olmuyor. “
33-“O, peygamberini doğru yol kanunu ve hak dini ile gönderendir, onu bütün dinlerden üstün kılmak için; isterse müşrikler hoşlanmasın. “
34-“Ey iman edenler, haberiniz olsun ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan çevirirler. Altını ve gümüşü hazineye tıkıp da onu Allah yolunda harcamayanları, acı bir azap ile müjdele!”

Necm Suresinde ise “Allah dilemedikçe göklerdeki melekler bile şefaat edemez diyor;
;Ayet- 26. “Göklerde nice melek var ki Allah'ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatleri hiç bir işe yaramaz.”
Düşünmez misiniz ki bu şıhlar,şeyhler,pirler,ermişler,dervişler,rahipler,rahibeler melek olmak şöyle dursun,din tüccarlarından başka bir şey değillerken nasıl olur da insanlar onlardan şefaat bekler?

Dini kendi tekellerine almış,birisi çıkıp farklı bir şey dese ya da kendilerinden olmayan biri çıkıp bir fikir açıklasa,televizyon,radyo ve yazılı basında  bir engizisyon kurup hemen yargılarını yaparlar,o insanı da yaptığına yapacağına pişman ederler.
Vatikan’ın engizisyonu terk edeli asırlar olmuş,Müslümanlar, bu asırda, bu din bezirganlarından ikisi bir araya geldiğinde anında bir engizisyon kuruluverir.Sayıları saymakla bitmez.

Ama,bu sözde Müslüman Engizisyon yargıçlarının bir teki bile,Hıristiyan dünyasındaki Haçlı Saldırılarına çıkıp cevap dahi veremezler.Hakimiyetleri sadece “kendi halkına” karşıdır. .İnternet medyasında çok sayıda İslam düşmanı İnternet siteleri var,bunlardan bir tekine,yaptıkları düşmanlığı bıraktıracak bir ikna çalışmaları yoktur bunların.Bir Hıristiyan’ı ikna edecek güçleri yoktur.

Yukarıdaki ayetlerde Allah’ın da lanetlediği bu tiplerin boyunduruğundan kurtulmak istemiyor musunuz? Bakınız bize gelince “Vay öyle dedin,kafir oldun,böyle dedin dinden çıktın” diyerek zaten doğuştan sahip olduğumuz ,ne olduğunu kendi dilimizde okumamızı bile yasak ettikleri İslam denilen bu dinden çıkma, cehennemlik olma korkutmaca-aldatmacaları ile bizleri kandırarak uyutup dururlar.

Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı gibi,İslamiyet her ne kadar bozulmamış eski dini (İbrahim Dini (Ala Suresi 1,2,3,4,5) arayan bir çaba içindeyse de varlığını yalancı, hileci,çarpıtılmış Hint-Aryan kökenli Yahudi,Grek,Hıristiyan -Semitik-Siyonist inanışlarına dayandırmaktan kurtulamamıştır.Kendisini ancak bunlara dayanarak ispatlama yoluna girmesi de inandırıcılık gücünü kırmıştır.

Hz.Osman dönemi kuranlarının çoğaltması olduğu iddia
edilen Kuran.
1203'de Taşkent'te yazıldığı idida edilen Kuran.800 yıllık.

Hatta Haz.Muhammed’in ölümünün ardından süren 20 yıllık Dört Halife Devrinde düzenlenmiş, yazılmış Kuranların bile yakılıp yok edilmeleri,Haz.Peygambere sağlığında asla iman etmemiş Kureyş Kabilesinden Muaviye’nin oğlu Halife Yezid’in (Şeytana tapan) düzenlettiği Emevi Kuranı-İslam’ı  halen tartışma konusudur.

Bu gün hiçbir Müslüman,dininin en yeni din olmasına rağmen,peygamberin ve dört halifenin döneminde yazılmış tek bir sayfa Kuranın varlığına şahit olmaktan acizdir.

Olsa da zaten,Yahudilerin Filistin bölgesine gelmelerinden çok önce bölgede yaşamış,Petra, Ugarit Ebla gibi olağanüstü yaşama sahip şehirleri kurmuş kavimlerin tanrılarının adlarında bile Türkçe’ye rastlanılması da,var olan “İbrahim İnancının “ Osiris Dini ve Ramu Dini ile bağlantılı olduğu yönünde şüpheye yer bırakmamaktadır.

Mısır tanrısı RA aslında bir kurbağaydı.İlk önce böyle resmedilirdi.Tanrı ve firavun heykellerinde,tasvirlerinde başlarına kurbağa konulurdu.Kobra sonradan çıkmadır.
Ra’nın harflerini kökenbilimindeki anlamları ile incelediğimizde “R”=Baş,”A”=Göz demektir.
RA=Baş ve göz bu da RA’nın sadece baş ve gözden oluşan bir Kurbağa larvası olduğuna işaret eder.Sonra Larva gelişir,kurbağa olur,beş parmaklı eli ortaya çıkar,tabiata şekil vermeye başlar ve “EL’inin yetenekleri onu şaşırtır,büyüler ve adlarından birini de gene Türkçe “EL” olarak belirler.
Daha sonra rakiplerini alt üst eder ve tek hükümran güç olarak kaldığına karar verince de adını “BİR” olarak belirler.
Arap tanrısı EL’in adlarından birisi de “BİR”dir.

Aslında Mısır Osiris Dininin de Ra-Mu-Atlantis inanç kültüründen çalınma olduğu iddialarını da Mu’nun çocuklarında okuduk.Son Ugarit,Ebla tablet tercümeleri,bize,Hıristiyan Roma ve Müslüman Emevi-Arap dönemlerinde “putperestlik” oldukları gerekçesiyle eski inançlara ait bilgileri yakıp yıktıkları Vandalizm çağının kayıplarını biraz da olsa telafi etmektedir.

Ebla Kültürünün yayılış alanları
Ebla,Ugarit Petra buluntuları,Semavi Dinler adını utanmadan alan bu “çalma-çarpıtma” efsanelere dayalı Hileci Toplum Kültürlerinin ne olduğuna anlamamıza yardımcı olmuşlardır.
Haz.İbrahim’in bile Yahudilerce “çalıntı kişilik” olması gerçekten ibret vericidir.

Aslında bu çalıntı-uydurma dinlerde çok sayıda olan “genel doğruların” tanrı emri değil, kendilerinden önce var olan inanışlardan ve din muamelesi yapılan Konfiçyus,Buda inanışları gibi felsefelerden kaynaklandığını,1925’lerde James Churchward’ın Mu’nun Çocukları ve ardılları olan kitaplarında bilim kurullarınca kabul edilebilecek maddi hiçbir kanıta dayanmayan ama mantıklı tespitlerinde geçen “bozulmamış en eski din” kavramına dayandıkları şüphesizdir.

Taoculuğun kurucusu (İ.Ö.626) Çinli Lao Tsu (Zu),500 kelimelik Tao Te King adlı kitabında bütün bildiklerinin kaynağı olarak kendisinden 3500 yıl önce yaşamış Feng Li adlı bir düşünüre ait olduğunu yazmaktadır.
Daha nice felsefe,dini inanç,mit ve dinlerde yeryüzünde taş devrinden önce bile çok bilge insanların üstün bir kültür ve medeniyet içinde yaşadıkları artık bilinen bir şeydir.

Bu yüzden hırsız,hileci tüccar  Yahudi,Grek,Arapların sömürgeliğini yaptıkları  eski hükümran toplumların kültürlerini bozarak o dönemlerde, hakim toplumların kültürlerine uyum sağlamak için “kendilerine kimlik yaratmak” gibi masum bir çaba olarak değerlendirilebilecek bu girişimlerinin günümüze kadar geçen zaman içinde ,hile ve dolaplara dayalı savaşlar, entrikalar, soykırımlarla tüketilmiş eski ve gerçek doğruya,evrensel adalete bağlı,her türlü günahtan sakınan,savaşı bile düşmanı ile eşit şartlarda yapmaya özen gösteren soylu kavimlerin kalıntıları, “Semitik kökenli” olmayan kavimleri köleleştirme işinde kullanılan güçlü bir silah haline gelmiştir.

Günümüzde yürüttükleri siyaset de gene bu inanç kavramına uygun olarak yeryüzünü kıyamet sonrası  teslim alacak olan  “tek ırkı” olma hesabına dayalı bir mücadeledir.
Bunları da Yecüc-Mecüc bahsinde işlemiştim.

Adilyargıç


Kaynak;
Dictionary of deities and demons in the Bible DDD (Tevrat’taki Tanrılar ve Şeytanlar Sözlüğü)
 Yazar: K. van der Toorn,Bob Becking,Pieter Willem van der Horst
http://books.google.com/books?id=yCkRz5pfxz0C&pg=PA141#v=onepage&q&f=false