Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

10 Eylül 2017 Pazar

DİN TEMELLİ CİNSEL SAPIKLIĞIN MİTOLOJİSİ

DİN TEMELLİ CİNSEL SAPKINLIKLARIN MİTOLOJİSİ


AÇIKLAMALAR;

ENSEST ÜREME KÜLTÜ HAKKINDA
Ana-oğul evliliği temelli 12 mitolojik tanrıça-tanrı

Sümer tabletlerinde Kertenkele tanrıların ana-oğul evlilikleri.
İnsanlar binlerce yıldır hayal ettikleri tanrılarını taklit ettiler.

Adem ve Hava Ensest miydi?
Sabi din kitabı Cinze'ye göre öyleydiler.

FEODALİTE KAVRAMI;

Dinler geçmişte de günümüzde de devletlerin siyasal rejimleriydiler. Bütün savaşlar din ve o dinin tanrıs adına yapılırdı. Devletlerin kralları ve sıfatları her ne ise, onlar da kendi milletlerinin en büyük tanrılarının soyundan gelen “Allah’ın oğlullar ve kızlarıydılar”. Yani, kan olarak tanrılarıyla “kan bağları=Feud” vardı. Buna da Sabilerin devamı olan Arami dilinden “Tanrı” anlamına gelen “İl/El/Al”
Ekleme geleneği ile “Feud+al” yani “Feodal” tanrı ile kan bağı olan kimse sıfatı türemiş, ensest kavimlerin krallarının soyları bu sıfatla anılmış, bu şekilde örgütlemiş toplumara “Feudal/Feodal Toplumlar” denilmiştir.

Bu geleneklere göre de, bir milletin tanrısı, o milletin “Göklerdeki Babası”, kralları yani Feodal Tek Adam da “Dünyadaki Baba” olurken, millet de onların çocukları sayılmıştır.

DÜALİZM HAKKINDA

İşte bu yüzden, devleti kuran milletler, kendi soylarından olanlara ayrıcalıklar verirken, köleci feodal toplumlar da kendilerinden olmayanları köleleştirmişlerdir. İdarelerindeki kavimlere kendi dilerini “yasa” olarak dayatmışlardır. Yeryüzündeki bütün feodal dini şeri devletlerin sonunda yıkılmaları, “Güneş Tanrı olan” kendi dinlerini sadece kendi soylarını taptırmışlar, köleleri için aşağılanmış “Ay Tanrısı/Şeytan İbadetlerini” üretmişlerdir.
Bütün dinler, “İyi-Kötü;Güneş-Ay;Aydınlık-Karanlık; Melek-Şeytan” düalizmine/ikiciliğine sahiptir. Bu dinlerin çoğunda da, hakimiyetini kaybeden GÜNEŞ TANRI çocukları, tanrılarının şefaatlerinden kovulduklarına inanarak, kendi “Ay Tanrı Dinlerine” de girmişlerdir. İranlıların, Güneş Ahura Mazda dinindeyken Grek İskender’e yenilmeleri sonucu şeytan ibadeti olan Zervanilik dinine girerek Sasanileri kurmaları gibidir. İran’ın sadık akıncları Ermeniler de bu Zervan’ın oğlu şeytan Ehriman/Arman/Erman adından adlarını almışlardır.
Ayrıca, hastalanıp tapınağa bırakılan ve iyileşmeyen hastalar da şehirlerden sürülür ve A tanrısına tapınırlardı. Yahudilerin de Ay Tanrısı Sin’in dağı olan Turu Sina /Sion/Zion dağında Tevratı alma efsaneleri böyle bir sürgüne dayanır. Sna yarımadasında bu hastalıklılar kampa alınır, iyileşenlerinin Şeria nehri-Filistin taraflarına geçmelerine izin verilirdi. Musa’nı Sina Çölündeki “40” yılının açıklaması da budur.

TEVRAT KÖKENLİ DİNLERİN TEMELİ SABİLİK HAKKINDA

Sabilik dini Mısır dininden doğmuş Yahudilerin 1500-2000 yıl kadar öncesi aynı coğrafyaya yerleşmiş Arami kavimlerinin dinidir.

Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sin adlarını verdiği Grek ve Müslüman Arap, Yahudi tarihçilerine dayanarak yaptığı tespitlerde de geçen bazı din tarihçilerinin bazılarının “yeryüzünde egemen olmuş en eski dinlerden birisi Sabilik dinidir” tespitlerine ben de katılırım. Dünyanın her yerinde bulunan toplumların DİNİ İNANÇLARINA GÖRE ÇOCUKLARI, HAYVANLARI, ONLARIN KARILARIYDI, ONLARI KÖLE OLARAK SATABİLİYOR, BORÇLARINA KARIN KÖLE OLARAK KİRAYA VEREBİLİYOR, GENELEVLERE, TAPINAKLARA GELİR GETİRMELERİ VE KENDİLERİ DE BUNDAN YÜZDE ALABİLMEK İÇİN bu iğrençliği din adına yapabiliyorlardı.

Hindistan’dan internet Youtube ortamında da elan süren TAPINAK FAHİŞELİĞİ GELENEKSEL DİNİ YAŞAMINA KARŞI MÜCADELE VEREN gruplar bu geleneklerin aynen sürdüğünü belirtmekte, kayıtlı görüntüler, röportajlar ve internet ortamında sayısız metinler vermektedirler. Bunların bazıları dilimize çevrilmiş, çokları da İngilizce dilinde yayınlanmışlardır.

Hint, Sabi, Mısır dinleri temelli bu sapık gelenekler elan çağdaş Avrupa ve Amerika kıta toplumlarında “Ortodoks Hristiyanlık ve Ortodoks Yahudi Mezhepleri içinde sürmektedirler. Teke Tanrı Lucifer, Keçi tanrıça Bafomet Mason gelenekleri, aynen bu dinlerden kökenlerini almıştır.

Sabilerin en eski kitapları İngilizce yayınlanan adıyla GİNZA D RBBA veya GİNZA D RABBA kitabı, okunuşuyla CİN ZE KİTABI yani olarak söylenir. Dilimize çevirisi RBBA/RABBA/RAB, Öğretmen ve Sahip demektir. Adem ve Havva’dan adlarıyla bahseden en eski din kitabıdır. Yaratılış bölümünü dilimize ilk çeviren ve ANTİK SABİLER VE DİN KİTAPLARI başlığıyla yayınlayan kişiyim.

Bu kitap bilgileri dışında Tevrat, İncil ve Kuran tefsircilerinin de dini kökenlerinin temeli bu din olduğundan* Semavi dinler Sabilik dini olmadan incelenemezler.
Bu dine göre Allah, Hayya/Hay/Hayyül ve Kayyum tanrı (Bakara 155-A.İmran- 2. ayetler) Adem’e şöyle der;
-“Ey Adem, sana Havva’yı, kızlar, oğullar ve malları (Büyük-Küçük baş hayvanlar) verdik. Bunlar senin karıların ve kölelerindir. İstediğini yaşatabilir, istediğini öldürebilirsin, onları satabilir, köle olarak verebilir veya köle olarak kiraya borcuna karşılık verebilirsin” şeklindedir.

Bu gelenek, aynen, Tevrat, Grek, Grek, Mısır, Mezopotamya dini esasları üzerine kurulu Roma hukuklarında karşımıza çıkmaktadır;
Roma’nın M.Ö. 450’de yaptığı 12 TABLET Yasasının “4”. Tableti “Baba Haklarını” düzenler, okuyalım;

Tablet 4; Babanın ve Evliliğin Hakları;

4:1; Bir baba, yasal evlilikten doğan oğlunu yaşatmaya veya öldürme hakkına sahiptir; ve hatta üç kez sattıktan sonra özgür bırakabilir.” Bu, Ur şehrinin Babil Sabilerinden olan İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmesinde de gördüğümüz insanlık dışı yasanın kaynağı Sabilik dinidir.
Bu temsili resim Adem'in çocuklarını eğitmesi olarak İncil araştırmacılarınca çizilmiş. Adem ve Havva'dan adlarıyla bahseden en eski kitap CİN Z Dİ RABBA kitabıdır. Bu kitapda da "ENSEST ÜREME" ilahi emirdir.Sabiler, Tevrat, İncil ve Yahudilerin ALLAH diye taptıkları 
İSA/JESUS/CHRİST için ŞEYTAN derler. Muhammet ve Kur'an için de ŞEYTAN dedikleri için, kitapları okunmaz. Onlar Kur'an'da geçen HANİFLER olduklarını söylerler.


Çünkü, Roma’yı kuran Romus ve Romulus kardeşlerin çocukları, nesillerini çoğaltmak için, komşuları Sabine halkının kızlarına tecavüz ederlerdi. Sabine adının Sabi adının farklı telaffuzu olduğu açıktır. Ayrıca, Roma yakınlarındaki köylerde, Sabi Sin mezhep tapınak kült merkezi olan Urfa Harran şehrindeki KONİK EVLER aynen, vardır ve üzerlerinde HİLAL-HAÇ vardır ve Türk bayrağı şeklindedir.
İtalya Alberello Puglia köyü

Sabilerin, Yahudilerin, Greklerin, Romalıların ve komşuları Sabine’lerin “tecavüz ve kız kaçırma” geleneklerinin temeli “ENSEST ÜREMELERİ”dir. Kendi çocukları, kardeşleri, kardeş çocuklarıyla evlenerek üreyen, bu yüzden dışarı kız verme gelenekleri olmadığından başkalarından da kız alma olanakları kalmadığından, ancak tecavüz ile kirleterek almayı tercih etmektedirler. Çünkü, dışarıdan kız alarak soylarındaki ensest evliliğin getirdiği sakat, hastalıklı, ucube bebek doğumlarını engelleyeceklerine inanırlar.

DEVLET YASALARI, EGEMEN SOYUN DİNLERİNE GÖRE YAPILIR VE TEBAA’YA DAYATILIRDI.

Böyle olunca da egemenliğini kaybeden toplumların dinleri de değişirdi. Bu gelenek nedeniyle yeryüzünde değişmemiş din ve din kitabı yoktur.

Özgür milletler babalarını soylarından, köle milletler de analarından alırlar. Roma yasalarında “Köle anadan doğan çocuk, kölenin sahibine ait olsa da babasına mirasçı olamaz, köle sayılır, çünkü, köleyi kullanan erkek sayısız belirsizdir, erkeği belli değildir” der.

Kur’an Nur Suresi 25. ayet’te köle kadınlardan evlendirilenler için şöyle bir ifade vardır; “...Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır...
Nur Suresi 33’de şu ifade köle kadınların fuhuş amaçlı satıldıklarını, İslam ile buna son verilmesini ister. “...Hizmetinizdeki genç kızları, iffetli kalmak isteyip dururlarken, iğreti dünya hayatının basit menfaatini elde etmek için fuhşa zorlamayın. Kim onları baskı altında tutarsa Allah, fuhşa zorlanmalarından sonra onları affedici, esirgeyicidir..”

Kısaca, coğrafyamızdaki eskilerin ekonomisi PEZEVENKLİK üzerine kuruluymuş. Köle kadınlar sahiplerince sadece tarım, ev işlerinde çalıştırılmıyor, genelev olarak çalışan pagan tapınaklarına veya onların yakınlarında kurulan genelevlere “cinsel içerikli dini ayin geleneklerinin yerine getirilebilmesi için” satılıyorlardı. Bu gün bu Hindistan ve Hindu dini ile ondan doğan mezheplerinin yaşandığı her ülkede böyledir.

Köle kadın ve erkeklerin bu yolla özgürleştirilmesini emreden İslam hukuku da Allah’ın değil Roma’nın yasalarıymış. Pagan Araplar, ve öteki pagan kavimlerin en büyük tanrıları zaten Roma imparatorlarıydı. Bu gelenek Grek Büyük İskender ile başlamış, Roma’nın Jül Sezar’ı, Caligula, Agustus gibi altı, yedi Roma imparatorunun da tanrı ilan edildiği bilinen bir gerçektir.

Bu yasalara göre, İslam öncesi Allah Kabe’nin baş tanrısı Teke Tanrı Hubel’di ve aynı zamanda da Roma imapatoruydu. Muhammet Cinze kitabından ilk yaratılış tanrısı Işık Kralı Melki d Nura/Nur Meliki’nin sıfatlarını Allah üzerinde toplamıştır. Çünkü Araplar, “rahman ve rahim Hayyül Kayyüm” tanrı HAY’ı ret etmiştir. Yemameli sahte peygamber Yemameli Rahman da RAHMAN adını kullanmaktadır. Sabiler binlerce yıldır “B’ism’illah-er rahman er-rahim” derler zaten. Roma Jüstinyen anayasası da “Tanrımız İsa’nın adıyla, Arapça dersek, “B’ism’illah İsa/Jesus/Christ”. Yani işi çözdünüz sanırım.

Aşağıda okuyacağınız köleci, cinsi sapık Sabi, Hint, Arap dinleri temelli sapıklıkları Jüstinyen Hristiyanlık çağında Ensest Evlilik Yasakları ile kaldırmıştır;

JÜSTİNYEN YASALARI
“BAŞLIK X(10) EVLİLİK İLE İLGİLİ YASALAR

GİNZA D RABBA KİTABI YARATILIŞ
BÖLÜMÜNDE, NUR MELİKİ TANRI
HAYY'IN, HABİL ZİYA'YA VE
TÜM TANRILARA VERDİĞİ HALE
SONRA SARIĞA DÖNÜŞÜR.
BİZANS VE ROMA, SARIĞI KALDIRIP
HALE'Yİ BIRAKTILAR.
JÜSTİNYEN DE BAŞINA HALE
KOYDURUP YARI TANRI OLDU.
ÇÜNKÜ YIKILAN ROMAYI BİRLEŞTİREN
OYDU. HRİSTİYANLIK DIŞINDA TÜM
DİNLERİ YASAKLAYAN, ENSEST
VE EŞCİNSELLİĞİ YASAKLAYAN
ERKEK EŞCİNSELLİĞİNE ATEŞTE
YAKMA CEZASI VEREN OYDU.
Roma vatandaşları, yasa kavramına göre yasal birleşmelerden oluşan evliliklere, erkekse ergenlik çağında kız ise çocuk yapabilme yeteneğine kavuştuklarında, ailelerini onaylarını aldıktan sonra, önceden sahip oldukları yasal şartlara göre, medeni veya doğal hukuk çerçevesinde katılırlar. Bundan dolayı, deli bir insanın kızının evlendirilmesi, deli bir insanın oğlunun bir eş alması istenilebildiği gibi oğul hakkında bazı fikirler üstün gelebilir. Biz, anayasamızın evlilik sözleşmesinde tanımlandığı üzere deli bir insanın kızının veya oğlunun babanın onayı olmadan evlendirilmelerine izin veriyoruz.

1-Şunlardan olanların ve bazılarının evlilik sözleşmesi yapmalarından kaçınırız ve izin vermeyiz;

Bu yüzden, ebeveynler ve çocuklar arasında akrabalık olduğunda; örneğin,baba-kız;dede-kıztorun;ana-oğul;büyükanne-erkek torun ve bu şekilde silsile halinde devam eden akrabalar arasındaki evlilikler ve karıkoca gibi böyle yaşayanlar oldukları söylenilse de bu ensest evlilikler şerefsizliktir.

Bu prensipler çok genel ve uygulanabilir olup, evlatlık dahi alınsalar ebeveynler ve çocuklar arasında böyle bir evlilik için yasal sınırlama mevcuttur; ve azad ettiğiniz köleniz olsa dahi evlatlık kızınız, torununuz da olsa bir eş olarak alamazsınız.

2- Benzer kuralların ikinci derece akrabalıklar için de uygulandığından bahsedilse de bu kesin değildir. Evlilik aslında, aynı anne ve babadan olan kız-erkek kardeş veya ikisinden de olanlar arasında yasaklanmıştır. Fakat, bir kadın evlatlık yoluyla sizin kızkardeşiniz olmuşsa, evlatlık sözleşmesi devam ettikçe onunla evlenemezsiniz ama, evlatlık sorunu çözüldüğünde veya azad edildiğinde evliliğe mani bir hal   kalmaz. Bu nedenlebu kural konulmuştur, bir kimse erkek evlatlık almak istiyorsa, kız evlatlığını azat etmelidir.birisi kız evlatlığınla evlenmek istediğinde öncelikle oğlunu azat etmelidir.

3-Erkek kardeşinizin oğlu veya kızı ile evlenmek yasaktır ya da hiç kimse erkek kardeşinin veya kız kardeşininkız torunlarıyla evlenemez hatta dördüncü göbek akrabalık bağı olsa dahi evlenemezler. Bunlardan birinin kızı veya kız torunlarıyla her şekilde evlilik sözleşmesi yapmak yasal değildir, yasaklanmıştır.
Her nasılsa, siz, babanızın evlatlık kızıyla, medeni ve doğa hukuku ile ilgili engeller olmadıkça evlenebilirsniz.

4- İki erkek kardeşin veya iki kız kardeşin çocukları ya da bir kız bir erkek kardeşin çocukları evlenebilirler.

5-Bundan başka, halanız ile evlenemezsiniz. Hatta evlatlık dahi olsa da halanız veya teyzeniz ile de atalarınızın soyundan olduğundan evlenemezsiniz. Bundan dolayı da aynı gerekçeyle büyük halanız ile babanızın anne tarafından olan ile de evlenemezsiniz.

6-Ve yakınlık bağı nedenile bazı kadınlarla da evlilik yasaktır. Örneğin, üvey kız evlat veya gelin, ikisi de kız evlat sayıldıklarından onlara evliliğe izin verilmez. Anlaşılması gereken, bunlar kızınız veya gelininiz ise ve hala oğlunula evlis isei bir kadın iki erkekle evli olamayacağına göre evlenemezsiniz; kız hala üvey kızını ise ve annesi ile evliyseniz, bir adam aynı anda iki kadınla evlenemeyeceğine göre evlilik sözleşmesi yapamazsınız.

7- Kayın valide veya üvey anne ile evlilik, akrabalık bağı sürdükçe ve kesilmedikçe yasaktır; bu demektir ki, üvey anneniz, hala babanız ile evli iken bir kadının iki kocası olması umum ahlaka aykırı olduğundan; kayın valideniz, halâ kızı karınız olduğuna göre, bir adam aynı anda iki kadınla evli olamayacağına göre evlenemezsiniz.

8-Kocanın başka kadından oğlu, kadının başka kocadan kızı varsa veya benzeri bir hal varsa, yasal olarak kardeş sayılsalarda evlilik kontratı düzenleyebilirler.

9- Boşandığınız eşinizin başka kocadan kızı var ise sonunda bu sizin evlatlığınız olmaz, fakat Jullianus der ki, bu tür bir yakınlığa sahip kadınla evlilikten kaçınılmalıdır; oğlunuzun nişanlısı, sizin gelininiz değildir, veya babanızın nişanlısıysa sizin kayınvalideniz değildir, bu nedenlerle böyle tanımlanmış evliliklerden kaçınılması haliyle yasaldır.

10- Köleler arasında evlilikte akrabalık, baba-kız şeklinde olduğunda evliliğe engeldir ve kölelikten azat edilmiş abi-kız kardeş için de bu geçerlidir.

11- Ve hatta, değişik gerekçelerle evlilik sözleşmesi yapması yasaklanmış kişiler de vardır ve bunlar eski hukuk belgeleri ve dökümanları üzerine yapılan yorumlarda ve maddelerde tek tek numaralandırılmışlardır.

12- İlkelerini koyduğumuz yasaları ihlal ederek, ne karı-koca yakınlığı ne de düğün töreni,evlilik yad ada başlık/mehir vermeden karı-koca hayatı yaşadığı anlaşılan olursa; bu ilişkiden doğan çocuklar babalarının idaresi altında sayılmazlar, anneleri gayrimeşru ilişkiden hamile kalmış sayılacağından çocukların sonunda babası belirsiz sayılır, Grek dilinde “tesadüfi hamilelik”ten doğma anlamına gelen sahte çocuklar olarak sayılacaktır, çünkü çocuklar babasızdır. Böylesine çözülmüş bir birleşmenin olduğu yerde mehirin dönmesi için bir talep yoktur, imparatorluk anayasasına göre ceza gerektiren bir yasak evlilik yapılmıştır.

13- Bazen yeni doğan çocukların bir baba otoristesine verilmediği ve bunun sonradan olduğu haller olur, böyle biri doğal oğuldur, curia’nın bir üyesi olduğundan babanın idaresi altına verilir. Bu oğul, aynı zamanda evliliği yasa ile yasaklanmamış, babası ile karı-koca hayatı yaşayan bir özgür anneden doğmuş, anayasamızın sağladığı uygun belgelere sahip, sonradan baba idaresine verilmiş olduğundan kendi sınıfına ait kabul edilir. Benzeri aynı şekilde evliliklerden doğan başka çocuklar olsa dahi anayasamız onlara benzeri avantajlar verir.

Şimdi, bu yeni Roma yasalarından “60” yıl sonra inmeye başlayan Kur’an ayetlerine bakalım;
NİSA SURESİ 22-23-24-25-26.AYETLER;

  1. “Geçmişte kalanlar hariç, babalarınızın nikâhlamış olduğu kadınlarla evlenmeyin. Böyle bir şey açık bir edepsizlik, nefret gerektiren bir kötülüktür. Çirkin bir yoldur bu.”

Peygamber zamanında ve ona İslam tebliğinden önce olmuş evlilikler hariç diyor. Yani Muhammet çağında o çok kutsanan sahabeler, ensarlar, babalarının karılarıyla evleniyorlardı. Tevrat Yakup peygamber kıssasında da Yakup’un en büyük oğlu analığını becerirken yakalandığı için peygamberlik hakkı Yusuf peygambere geçer. Yusuf’un çileleri bundan kaynaklanır. Tevrat’In bu olayları da eski Babil, Asur, Mısır, Grek yasalarından ibaretti. Aşağıda “anaları, babaları le de evlilik yasağı var. Yani Araplar küllen sapıktılar.

  1. “Size, şu kadınlarla evlenmek haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup evlerinizde oturan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz o takdirde sizin için bir günah yoktur- ve sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları. İki kız kardeşi birlikte almanız da haram kılınmıştır. Eskide kalanlar müstesna. Allah çok affedici, çok merhametlidir.”

Gene “Eskide kalanlar Müstesna” diyen ayet, cümlesi ile, peygamber çağında, Roma vilayeti olan Hicaz’ın ve Arap yarımadasının hala ayette sayılan birinci, ikinci derece akrabaları ve onların çocukları ile evlendikerlini şüpheye yer bırakmayacak şekilde anlıyoruz. Bunlar Muhammet ve Hristiyanlık çağından çok önceki yaşamlarını aşağıda okuyacaksınız. Burada saılanların tümü Jüstinyen yasalarında daha açıklamalı olarak yer almaktadır. Tevrat Levililer kitabı da bu açıklamaları neredeyse aynen almıştır. Kur’an sadece akrabalıkları sayıp yasaklamıştır.

  1. Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Bu, üzerinize Allah'ın yazdığıdır. Bunlar dışındakileri, mallarınızı vererek almanız; şunu bunu dost tutmayarak iffetli yaşamanız, zina etmemeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Kendilerinden nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir hak olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı hoşnutluğa bağlı hallerde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.

Araplar çok eşli poligamik sapkın topluluklardır. Bakara 198. ayet (Ayet=Allah’ın sözü demektir) son cümlesi de Araplara “siz önceden sapıklardınız” demektedir. Roma yasası “Tek eşlidir”, hukuk metinlerinde “ sıklıkla “bir erkeğin iki karısı veya bir kadının iki kocası olamaz” ifadesini haatırlayınız. Mehir, konusu da Roma hukunda evlilikte önemli yer tutar, yokarıda okudunuz.
  1. İnanmış hür kadınları nikâhlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlardan biriyle evlensin. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir.”

Bu ayet, aynen Jüstinyen’in “köle azadını teşvik ve köleleri koruma, sahiplerinin onlara mal vererek azad etme” emirlerini buraya “Allah emri olarak girdiğini görüyoruz. Diğer kısmını yukarıda köle kadınların fuhuş aracı oldukları konusunda işlemiştik.

Nur 24; 39. “Küfre sapanlara gelince, onların amelleri çöldeki serap gibidir ki, susuzluktan bunalan onu su sanır. Ama ona yaklaşınca hiçbir şey bulamaz; yanında Allah'ı bulur; O da onun hesabını eksiksiz bir biçimde görür. Allah, hesabı çok çabuk görendir.”

Nur-24;84. “Allah yolunda savaş. Kendinden başkasından sorumlu değilsin. İnananları da teşvik et. Umulur ki Allah, küfre sapanların gücünü kırar. Allah, kuvvetçe daha üstün, cezalandırmada daha güçlüdür.”

Bu ayetleri iyi okuyunuz ve Jüstinyen Aanayasasında “TANRI/ALLAH” olarak anılan imparatorun “kölelere eziyet eden, özgür bırakmayan köle sahiplerine yaptığı tehdidin sonundaki “karartılmış cümleyi” okuyunuz, şaşıracaksınız;
“...Bir heykele sığınmasına karar verilen Julius Sabinus’un kölesinin şikayetine dikkat edin; bir çok mahrem yerleri yaralanmış, olağanın dışında sert davranıldığı tespit edilmiş olanların satılmalarını emredin, böylece köleler efendilerinin güçlerne tekrar maruz kalmasınlar, eğer köle sahibi benim Anayasamdan kaçmak için düzen kurarsa, ona çok daha şiddetli önlemlerim olduğunu hatırlatın.


Peygamber Muhammet’in doğumundan 1061 yıl önce M.Ö 450’de Roma 12 Tablet Yasalarının “6.” Tabletinde köleliğin kaldırılması önerilir;

“-6:7; Her kim, köleliğe karşı diğerinin özgürlüğünü isterse, Preator (Yargıç veya Vali olabilir) özgürlükten yana karar verir.” Demektedir.
Yine, Muhammet’in doğumundan “6” yıl önce ölen Jüstinyen (Ö-565) yaptığı yasanın “LEX FURIA CANINA” yasasının feshi bölümünde köle azad etmek kolaylaştırılır;

BAŞLIK 7-VII FURIA CANINIA YASASININ FESHİ İLE İLGİLİ

“Lex Furia Caninia’da, vasiyetname ile kölelikten azat etmenin belirli yöntemlerini yazdık; Bazı mevcut iğrençliklerin özgürlüğü engellemelerini kaldırmayı belirledik; Ölen kişinin bu ayrıcalığını ret ettik ve yaşayan kişilere bütün kölelerini mecvut bir engel yoksa azat etmelerine izin verdik...”
“...Özgürlük değer biçilemeyecek kadar önemli bir zenginlik iken, eskiler, yirmi yaşın altındakilere bir kölenin özgür bırakılmasına karar vermeyi yasaklamışlardır. Biz, bu boyuttan bakarak orta yolu seçtik ve yirmi yaşın altında olan, on yedi yaşını doldurmuş, on sekizine girmiş bir küçüğe, vasiyetnamesi ile köle azat etmeye karar vermesini sağladık...”

Aynı yasa şöyle devam ederek Kölelere fena, ahlak dışı muameleler yapılmasını, işkenceyi yasaklar ve işkence edilen kölelerin Praetorler eliyle korunmasını emreder;

“Madde 2- Çağımızda, her nasılsa, hukuken aksi bir karar verilmedikçe hiç kimsenin başkasının idaresi altında yaşamasına izin verilmez, kölelere insanlık dışı muamele edilemez; Aziz Pius Antonius tarafından yapılan Anayasa’ya göre, her kim bir köleyi sebepsiz yere öldürürse, başkasının kölesini öldürene verilen cezadan daha az bir cezaya çarptırılamaz, ve Anayasanın egemen maddesine göre bir köle sahibinin haşinlikleri ileride belirlenmiştir; Köle sahiplerinin anlayış gösterilemeyecek derecedeki barbarlıkları, zalimlikleri karşısında, eyalet valileri, bu kölelerin kutsal büyük binalara ve imparator heykellerine sığınmalarına izin verebilir; uygun koşullarda kölelerini satmaya zorlayabilir, tedbir olarak onlara fiyat biçebilir; Devletin hissesi olan malı hiç kimse suistimal edemez...”

İlerleyen çağlarda değişen anlayışlar sonucu bir başka Roma yasası da özellikle Jüstinyen (M.S.540’lar) döneminde yapılmış olanı şöyle der;
“Özgür bir kadın, bir köleden hamile kalsa ve çocuğunu doğursa çocuk, bebek, özgür doğmuş sayılır, özgür kadının Yunan yasalarında yazdığı gibi, tesadüfi ilişki sonucu hamileliği sonucu olduğunu yazar.
Ancak, 12 Tablet yasası, “yasal evlilikten, yasal doğan çocuklardan babanın seçtiği erkek çocuğun mirasçı olabileceğini, mirasçı bırakmadan, çocuksuz öldüyse, silsile halinde babanın kanından olan en yakın erkeğe mirasın bırakılacağını anlatır. Bu gelenek aynen Emevi Yezidi İslam geleneğine sahip Pakistan ve Bangladeş’te geçerlidir. Türkiye’de bir çok bölgede, mevcut yasalara rağmen kız çocuğuna miras bırakılmaz. Üstelik kızlar da inançları gereği buna onay verirler.

Oysa, ilk antik Roma yasasından 1000 yıl önce Babil’i fetheden Pers (İran) şahı Büyük Krus, bütün imparatorluk dahilinde ve etki alanlarında “KÖLELLİĞİ YASAKLAMIŞTIR” Dilimize İngilizce’den çevirdiğim metin aynen şöyle der; “Köleliği engelliyorum ve benim valilerim ve astları, kadın-erkek köle alışverişlerini zorla yasaklayacaklardır. Bu tür gelenekler dünya üzerinde yok edilecektir.”

Ama, köleci geleneğe sahip toplmlar o ölünce bu emirleri unutmuşlar ve buraya kadar okuduğunuz ve aşağıda okuyacağınız gibi kendi evlatlarını köleleri olarak görüp öyle kullanmayı sürdürmüşler.
Sonunda Jüstinyen yasalarının 16.yy.da batıda başlayan Rönesans ve 20.yy. hukuk sistemleriyle iyileştirildiklerine yeryüzü tanık oldu.

Ne yazık ki bu dönem de sona ermekte ve “İslami Şeriat” getirmek isteyen ve bu köleci şeytan ibadet olan TEKE TANRI dinleri dünyayı yöneten Mason localarının gizli dini olmuş, her ülkede o ülkenin hakim dini ve mezhebi üzerinden bu dini gelenekleri yürürlüğe sokmaktadırlar.
Ilımlı İslam ve Dinler Arası Diyalog gibi hoşa giden maskelerle piyasaya sürülen bu sapkın dinler nedeniyle bu iğrenç sapıklıkları insanların bilgilerine sunuyorum.

Çünkü “köle-ensest toplum dinlerine ait toplumlardan” çıkmış bu sapıklıkları yaşam biçimin haline getirenler, çocuk, yetişkin tecavüzleri, kadın-erkek eşcinsellikleri, kendilerinden olmayanın mallarını, çocuklarını yağmalama, öldürme geleneklerini dini tarikatlar üzerinden İslam adıyla uygulamaktadırlar.
Şimdi, medeniyetleri ile övünen, Arap, Grek (Yunan), Roma ve onun yasalarına bağlı batılı toplumların, Hristiyanlık çağı dahil sapık yaşamlarını okuyalım.

*(Tevrat Yaratılış Kitabı –Işıkoğulları Bölümü-Cinze’de Işık Kralı Hay’ın çocukları konusuna uzanır, Yahudilerin putperestlik olarak sıklıkla döndükleri Krallar ve bir çok yerde geçen dinleri de Sabilik dinidir-Kuran Bakara 62, Hac 17, Maide 69 Sabilerin cennete gireceğini söyler, peygamberlik öncesi Muhammet’in de unların Ahnaf kolundan olduğu, peygamberin rüyasını peygamberli işareti diye yorumlayan ilk ve tek kişinin de amcaoğlu Mekke Nasturi Kilisesi baş keşişi olan Varaka Bin Nevfel olduğunu hatırlatırım)

Bu yazının yazılma gerekçeleri, ilgili köken açıklamalrı yapıldıktan sonra, şimdi antik çağlarda ensest, eşcinsel sapıklıkların dibini anlatan kısma geçiyoruz.

New York merkezli “The Association for Prehistory” internet sitesinde yayınlanmış, Lloyd deMause nin “Orijin of the War in Child Abuse” kitabının Birinci bölümümolan “Killer Motherland” ve sekizinci bölümünde “İnfanticide, Child Rape and War in Early States” konularından dilimize çevirdim.


ANTİK ÇAĞDA KATİL TANRIÇALARA ÇOCUK KURBANI
The Origins of War in Child Abuse by Lloyd deMause


Antik çağlarda savaşlar, Tiyamat, İştar, İnanna, Aysis, veya Kali gibi kana susamış katil ana tanrıçaların yararına veya onlara karşı savaşmak şeklinde yapılmıştır. Tipik ana tanrıçalardan biri de Aztek ana tanrıçası Huitzlopotchtli’dir ve bu tanrıça ağzını boyu kadar açarak çığlık atar ve askerlerinin kanlarıyla beslenir. Antik çağ araştırmacılarının çoğu, “antik çağ savaşlarnda “yok edici tanrıların” erkekler değil dişi tanrıçalar olduklarında birleşirler.

M.Ö.2300'lerde bir kolyede
Astarte temsilinde evrenin
dizilişi işlenmiş
Jungian, Korkunç Ana Tanrıça arketiplemesinde, “ağzını dişleri ve kıllarıyla açarak titreten çığlıklarıyla bizi yutup bitiren” Ejder Ana” karakterini analiz etmiştir.

Ovid, Pentheus’un çığlığından yaptığı antik resminde, “Ey Anam, gözlerini bana dikerek bak!” Ana da ona rüzgarda savrulan saçlarıyla, çığlıklarıyla bakar. Sonra, Agave, omuzu üstüne düşen başını yırtıp kopartır, yukarı kaldırır ve bağırır;”İşte benim işim, benim zaferim”.

Eski medeniyetlerde çocukların durumları bu günden çok kötüydü. Census, antik çağlarda kız/erkek çocuk kurban etme/öldürmenin oranının %400 rakamını verir. Çoğu kız, onların yarısı kadar da erkek çocukların öldürüldüklerini açıklamıştır. Poseidos, zengin adamların bile kızlarını çoğunlukla sattıklarını kabul eder. Erken çağ toplumlarında çocuk öldürme cezalandırılmaya başlanmadan önce herkes çocukların nerelerde satıldıklarını ve canavarlara kurban edildiklerini biliyordu. Doğar doğmaz süt annelere verilen çocukların öldürülmeleri süt annelerden istenilmekteydi.

Antik çağlarda, yaygın olarak çocukların başlarının kesilerek gövdelerinden ayrılarak kurban edilmelerine Filistin, Jericho, K.Afrika Kartaca, İngiltere’nin çember kayalarında, Hindistan’da ve Aztek şehirlerinde rastlanılmaktadır.
Kurban edilmenin değişmez imajı, Ana Tanrıçanın idaresindeki savaşlarda yerine getirilir ve bunun yanında da yaygın olarak erkek çocuklarla kulamparalık etmekten daha yaygın olanı da kız çocuklarının ırzlarına geçmek, diri diri ısırarak parçalamak, yakmak ve kısırlaştırma gibi işkenceler de yaygındı.

Dişi büyücülerin olması raslantı değildir, daima korkunun anası olan ve daima savaşın kalbinde bulunan savaş tanrıçaları İştar’ın heykelleri, “Ben, savaşın tam ortasında dururum, savaşın tam kalbiyim, savaşçıların koluyum” diyen İştar gibileriydi ve bunlar Grek mitolojisindeki büyücüler değillerdi.
Korkunç ana tanrıçalarıyla karışan inançlar gereğince, savaşan erkekler, ana tarnıçalarının öfkelerinin üzerlerine gelmesinden korunumuş oluyor, zafer kazandıklarında da kendilerinin kurtarıcı oldukları için korkunç ana tanrıçalarının kendilerini seveceklerine inanıyorlardı.
Bu yüzden savaşlarda Grekler Medusa’nın kesik başını bayraklarına, kalkanlarına resmediyorlardı, Mısırlılar da firavunlarının doğumlarından sakladıkları rahim artığı plesantaları bayrak yerine uzun değneklere asarak taşıyorlardı.

Yahudilerin Filistin tanrısı Molek'e (Melek)
bebek kurban etmelerini temsil eden bir resim.
Bu gelenek Sabilerin Akitu/Nevruz bayramlarında
bir gelenekti.
Bu korkunç tanrıçalar “Şavaşın Hanımefendileri” olarak anılıyorlardı ve uğurlarına ölen askerler de onların kana susamış iştahlarına kurban olmuş sayılıyorlardı. O zamanın cenneti, tanrıçanın vücudunda yaşamaktı. (Aynı inanışın devamı Müslümanlarda KURBAN KESME GELENEĞİ’nde sürmektedir. Kesilen kurbanın, İNSAN VÜCUDUNA GİRİP, İNSAN OLACAĞI inancıya MUTLU OLDUĞUNU herkes söylerdi. Alaeddin Yavuz)
Bir savaş tanrıçası olarak, Venüs, Sezar’a rüyasında görünüp Galleri fethedeceğini söylemiş, Sezar Mars’a ve ona kurbanlar adamıştı. Ertesi sabah askerlerini topladığında “Venüs Victrix/Venüse Zafer” diye bağırmıştı.

Çocukla babanın değil de ananın bağ kurmasını anlayabilmek için en erken çağlarda daima dişinin, ananın öne çıkarıldığına dikkat etmek gerekir.
Eski Yunan’da örneğin babalar, evlerinde kulamparalıklarının mağdurları olan erkek çocuklarıyla uyurlardı ve anne, babaanne, süt anne, köle kadınların ve çocukların uyudukları ayrı yerler vardı. Günümüzde dahi bu şekilde yaşam mevcuttur.
Solon, bir adama ayda en az üç kere olmak üzere ailesini ziyaret etmeyi önermişti. Plutarch, “gerçek aşkın kadınların bölümüyle bir bağı olmadığını yazmıştır.

Heredot, “bir oğlan, beş yaşından önce babasının dikkatini çekmez” diyerek açıkça gerçeği onaylar.

Bu çağlarda anneler, büyük anneler insanlıktan çıkmış değillerdi ama kendilerine de çocuklarını sevebilmeleri için yarım şans dahil verilseydi elbette. İnsanlık çocuklarının değeri hakkında yeni yeni uyanışa geçmiştir. Geçmişe gittiğimizde, çocuk yetiştirmenin düşük seviyede olduğu zamanlarda, terk edilen, dövülen, fuhuş pazarında satılan, kiraya verilen, korkutulan ve cinsel olarak istismar edilen çocuklara rastlıyoruz.
Bir insan, eski bir tarihçiyi okuduğunda, M.Ö.II. yüzyıllarda ailelerin ancak %1’inde “2” kız çocuğu bulunduğuna tanık olacaktır. Medea, Procne gibi öteki Grek mitolojik analarının çocuklarını öldürmek için tek iyi gerekçeleri, kocalarına nispet yaparak üremeye uygun olduklarını kanıtlamak içindi.

Aztek Savaş Tanrıçalarına Bakış;

Aztek insan kurbanı temsili resim
Aztek dini mitlerine baktığımızda, her sabah güneşin doğması için, her gün insan kanıyla beslenmeye ihtiyaç duyan kana susamış bir çok Savaş Tanrıçasının resmedildiklerine tanık oluruz. Bunların merkezinde Teteoinnan adlı Toprak Anaları vardır. Her yıl bir dişi ona kurban edilmeli, derisi yüzülmeli, çıkarılmalıdır ki, erkek, Savaş tanrıçasının korkunç güçlerine sahip olabilsin. Savaşçılar, Aztek krallarıyla karıştırdıkları Savaş Tanrıçaları için savaşlara giderler, tanrıçanın kana susamışlığını tatmin edebilmek için kendi ordularını ikiye böler ve her yeri kana boğan çiçek savaşları yaparlardı. Kana susamış Aztek tanrıçaları böylece favori nektarları olan insan kanına, taze insan kalbine doyuyorlardı. Böylece Aztekler, tanrıçalarının kendi çocuklarını tüketmesini engelleyerek, her sabah güneşin doğmasını sağladıklarına inanıyorlardı. Bu anlayış gereğince Aztek savaşçılarının her birisi, her gün güneşin doğabilmesi için “ölümü arzulayanlar” olduklarını söylüyorlardı.

Gerçek Aztek anneleri çocuklarına karşı inanılmaz derecede zalimlerditanrıçalarını doyurmak için öldürdükleri çocuklarının karınlarını deşer, kollarını kopartır, açtıkları yaraların deliklerinden ipler geçirerek daha çok kan akmasını sağlayarak tanrıçalarını beslemeyi düşünürlerdi. Çocukları ergenliğe erişip savaşa katıldığında, düşmanını öldürmeyi başaramadığında veya öldüğünde herkesin içinde onları incitir ve alay ederlerdi.

ANTİKİTEDE ÇOCUK TECAVÜZLERİ, ÖLDÜRÜLMELERİ, KISIRLAŞTIRILMALARI
SÜT ANNE GELENEĞİ

Antik çağlardan beri anneler çocuklarını, ihmalkar, lakayıt, küfürbaz süt annelere çocuklarını verirlerdi.Bunlar bazen kölelerden de olabiliyordu.Tacitus’un dedğine göre, “Çocuklarımızı daha doğuşta, küçük Grek hizmetçi kızlara teslim ederdik, çocuklar teslim edildikten sonra yıllarca görülmezdi.
Süt anneler, ahlaksız, hantal, tembel, yangında, domuz gibi hayvan saldırılarından korumak için, çocukları bir bohçaya sararak ağaç tırnağına asmakla, hasat zamanı ilgi göstermemekle, bokun sidiğin içinde kalan çocuğu yıkamamakla suçlanırlardı.
Süt anneler, yabancı zengin dölü olan çocukları alıp emzirebilmek için kendi çocuklarını öldürürlerdi ve bu sayede de korunduklarına inanırlardı.
Doktorlar, büyüdüklerinde tiran olmasınlar diye bebeklerin günde iki üç öğünden fazla beslenmemelerini öğütlerlerdi.
Çocuklar hastalık veya açlıktan aşırı derecede çığlıklarla ağladıklarında onlara bira, şarap, likör, afyon verilerek yatıştırılırlardı. Bir Mısır papirüsü “afyon hemen tesir ederdi” diyor.

Bafomet/Pan'a çocuk kurbanı ayini Eski Yunan
Babalar odalarında oğullarıyla birlikteyken eşlerine tamamen empatiden yoksun olarak “bu memeler benim” derlerdi ve onlar etraflarındayken annelerinin çocuklarını emzirdiklerini gördüklerinde açlık grevine gidecekmiş gibi davranırlardı.
Yeni doğmuş çocuklar, gözlerini tırmalamamaları, kulaklarını tırnaklarıyla yolmamaları, bacaklarını kırmamaları, hayvan gibi dört üyesi üstünde emeklememeleri için uzun bandajlarla sıkı sıkı sarılırlardı.
Dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi eski Mısır’da da çocukların kafataslarına istedikleri şekli vermek için, tahtadan yapılmış kalıplara çocukların kafaları sığdırılmaya çalışılır ve mutlaka bu kalıba sokulan kafaları alınlarından bir tahta ile kalıptan çıkması engellenir, kemikleri geliştiğinde tahtaya oyulan şekli alırdı. Bu çocuklar için büyük acılar veren bir işkenceydi.

Hamile kadınlar kocalarınca sıklıkla dövüldüklerinden çocuklar antik çağlarda daha ana rahmindeyken sopaya maruz kalıyorlardı. İdare edilemediklerinde çocuklar anne ve babaları tarafından taşlanarak öldürülürlerdi. Eski Ahit, “anne ve babasına karşı asi olan çocuklar ölüme mahkum edilmelidir” der ve Philo, “eğer yasa asiliklerinden dolayı ölüme mahkum etmiş olsa bile, çocukların, azarlandıklarını,dövüldüklerini, hapsedildiklerini” yazar.
Seneca, Isparta’da, ölüme mahkum edilmiş çocukların şehir meydanında alenen dövülmelerinin, kırbaçlanmalarının vatanseverlik olarak görüldüğünü yazar. Bütün çocukların içinde şeytan olduğuna onun çıkartılması için de çocukların dövülmesi için dokuz kedi kuyruğundan kırbaçlar, demir çubuklar, kundak çubukları gibi özel ekipmanlar yaptıklarını ve zincirle kırbaçladıklarını yazar.

Günlükler, çocukların kapı üstlerine asılarak, tırnaklarına jilet geçirilerek, halıya sarılarak köşede dövüldüklerini yazmaktadır. Ksenofon, annelerin cadı elbiseleri giyerek, onların etlerini yiyip bitirecek, kanlarını içecek Lamia şeytanı olduğunu söyleyerek korkuttuklarını, annelerin çocuklarına yaptıkları vahşiliğin yırtıcı bir hayvan veya canavar tarafından bile yapılamayacağından bahseder.
Ovid, çocukların gece şeytanlarca kanlarının emilerek öldürüleceklerini annelerinin söylediğini yazar.
Antik zamanlarda çocuklar 12 yaşına geldiklerinde kendilerinden iki kat yaşlı erkeklerle evlendirilirler, eşleri ailelerince seçilirlerdi ve bu apaçık çocuk tecavüzüydü. Bu genel bir uygulama değildi ve Grek kızları daha bebekleriyle oynarlarken evlendirilerdi.

Hint Mahabarata dini metinleri der ki, “30 yaşında bir adama 10 yaşında bir kız, 21 yaşında bir adama “7” yaşında bir kız verilir”.

Çocukların cinsellik için kullanılmaları günümüzde Amerikan istatistiklerinde bile hala kendilerinin üç katı yaşında erkeklerce taciz edildikleri görüldüğünden olağan işler sınıfındandır.

Hindistanda erken evliliklerin gerekçesi sorulduğunda, anneler, yetişkin yani yedi yaşında kızlarının evde bir saat yalnız kalsalar erkek kardeşlerinde kızlıklarının bozulacağından endişelerini belirtmişlerdir.

Erkek ve kız çocukları, evlerinde anneleri, babaları, ağabeyleri, yeğenleri, dayıları, amcalarınca düzenli olarak masturbasyonda kullanılırlardı ve onlardan birinin dediği gibi “gece boyunca amcamdan, büyükanneme kadar aralarında beni dolaştırıp dururlardı” ifadesini Mahabarata dini metinleri şöyle doğrulamaktadır, “10” yaşında bir kız için bakire olmak demek, ne erkek kardeşi, ne babası ne de yeğeni olmaması demektir”.

Kılsız parlak bir oğlana tecavüz edilmesipenis ucu derisi ile meme uçları kesilerek sünnet edilmesi, anne memesini temsil ettiğini düşündüklerindendi.

Plutrach, “oğlanlara tecavüz edilmesi, onlarla düşüp kalkılması bir zevk değil bir görevdi” der.


Eski şehir devletlerinde Yunanistan'da, altı yaşında bir erkek çocuğu, üzeri soyularak çırılçıplak edilip pazarda fahişeliğe zorlanır veya, dini ayinde tecavüz etmesi için bir rahibe teslim edilirdi.

Erkekler, erkek çocuklarını toplarlar, dövüş arenalarının yakınlarındaki genelevlerde fahişelik etmek üzere buralara satılırlardı. Sokaklarda gezen bu çocuk avcıları pantolonlarını delmek için ellerinde bir makas ve bağırmalarını önlemek, ağzına tıkmak için bir bez parçası ile dolaşırlardı.

Doktorlar,tecavüzden yırtılan anüslerin tedavisi için yağ bulundurmalarını söylerlerdi.

Erken toplumlarda tecavüz sadece kan bağı açısından hukuka konu olurdu. Bunun dışında bütün tecavüz türleri serbestti ve önce anababalarca yapılırdı.

Azteklerde eşcinsellik
Plutarch makalelerinde, iyi bir babanın iyiliği, kendi oğluna tecavüz etmesidir der. Anneler de oğullarıyla cinsel ilişkiye giriyor, gece uyuyabilmeleri için onlara mastürbasyon yaptırıyorlardı.

Oğluyla, kızıyla ensest ilişkiye giren kadın, böylece tanrıçasına hizmet etmiş, onun emirlerini yerine getirmiş olduğunu gösteriyorlardı.

Japonya da yapılan yoğun araştırmalarda bu gün bile, annelerin sadece çocuklarına otuzbir çektirmediklerini, çocuklarıyla cinsel ilişkiye girdiklerini, kocaları dışarıda başka kadın ile beraberken, çocuklarıyla cinsel ilişkiye girerek iyi bir derece kazandığını söylemektedirler.

Erken devletlerde anneler ile sütannelerin otuzbir çektirmeleri, erkekler için erkekliklerini göstermeyi, kızlar için de erkek uyumayı ifade ediyordu.

Tecavüz edilen çocuklar, “aşırı seksi” olmakla itham edilirlerdi ve tecavüze uğrayan biri “aşırı seksi olma suçu işlediğinden” cezalandırılırdı.

Babil de tecavüz edilen kadınlar, yasaklanır ve boğazları kesilerek nehre atılırdı. Tevratta tecavüz edilen kadınlar şehir kapılarında taşlanarak öldürülürlerdi yani recm edilirlerdi.

Kızlar ve erkekler tecavüz edilmek istemekle suçlanırlardı. Bu günahkarlıkları yüzünden de sünnet derileri dikilir, veya organları kısırlaştırmak için kesilirdi. Kızların vajinaları dikilir, klitorisleri kesilir, sadece işeyecek kadar delik bırakılırdı. Evlendiğinde damat bu dikişi gerdek gecesi çözebilirdi.

Herkes Müslüman değil, herkes aynı değil.
Kızların cinsel organ kısırlaştırılmaları günümüzde Mısır, İsrail, Yunanistan, Romadan Afrikaya, Orta Amerika dan Çine kadar elan yaşanmaktadır.

Cisel organ kısırlaştırmaları hanedan öncesi devirlerde başlamış, bazı Mısır kadın mumyalarında cinsel organların dudaklarının olmadığına rastlanılmıştır.
Geçenlerde yapılan bir araştırmada Mısır da eğitilmiş ailelerin %97 si, eğitilmişlerin %67’sinde hala kadın sünneti ve kısırlaştırma uygulandığı tespit edilmiştir.Elde edilen dökümanlara göre bu gün değişik milletlerden 74 milyon kızın bu geleneğin mağduru olduğu tespit edilmiştir.

Kız sünnetini savunanlar, klitorisin, mastürbasyon neticesinde bir erkeğin cinsel organı kadar uzayabildiğini, kadının rkeklik organı olduğunu, onları seks köleliğinden kurtarmak için kısırlaştırma işlemi yapıldığını öne sürmektedirler. Sudan da klitorisin bir kazın boynu kadar uzayabildiğine tanık olunduğu söylenilmektedir.

Erkeklerin sünnet edilmeleri de onların otuzbir çekmelerini azaltmak için gereklidir denilmektedir. Sünnetten kaçınılan Atina da ise, sünnet derisine delik açılara emir halka geçirilirdi.
Kız ver erkeklerde sünnet işlemi genelde altılı yaşlarda yapılır ve kapılan enfeksiyonlar yüzünden bazı kızların öldüğü bilinmektedir.

Oğlanlar için en kötü kısırlaştırma, doğuda ve batıda hadım etmekti ve erken dönem tanrıçalarına kurban ayinlerinde yapılırdı. Eski Mısır tapınaklarında sunağın altında uzanan erkek cinsel organı yığınlarına rastlanılmıştır.
Hadım, oğlanın başka erkeklerce tecavüz edilmesi için de ailesince daha kundaktayken yapılırdı.

Bizans tan Roma ya,ve Çin e kadar hadım fabrikaları vardı ve beşikte hadım edilen çocuklar genelevlere satılırdı. Anna ve babalar cinsel orgnalarını kesip bir kavanoza koydukları çocuklarını borçları karşılığında başkalarına süreli veya süresiz köle olarak verirlerdi.

Erken Roma döneminde hadım oğlanı ticareti büyük bir işti ve aristokratlar ile rahipler için üretilirlerdi. Bruno Bettleheimin yazdığına göre, hadım çocuklar, kadınları kıskandıklarından, kesilmiş organlarının yerine doğum deliği açılmasını isterlerdi.

Erken devletlerde yapılan düzinelerce çalışmalarda karı koca arasındaki gerçek aşk modeli, karı koca arasında böyle bir aşkın gülünç ve imkanız olacağı şeklinde sonuçlanmıştır.
Homer, kadın için “damar” yani kırarak boyun eğdirme sıfatını kullanır. İlaveten babalar hiç bir yerde çocuklarına empati gösterememişlerdir.

Alan Valentine, babaların oğullarına yazdığı 600 kadar yazılmış mektubu incelediğinde empati sıcaklığının hiç bir izine rastlamamış, hatta babaların oğullarına aşk mektupları yazdıklarını tespit etmiştir. Bu yüzden, mutlu babaların tarih bırakmadıklarını düşünür.

Romalı babalarçocukları onların isteklerini onaylamadıklarında çocuklarını ölüme mahkum ederlerdi.

Aile tarihçisi Edward Shorter, “erkekler karılarını çocuk makinesi olarak görürlerdi, hiç bir his olmaksızın mekanik olarak çalışan makineler” diyerek benimle uyuşmaktadır.

Kadınla evlilik tam bir savaştı sevgi empati olmadan sadece birinin diğerini aldatması üzerine dolapların döndüğü bir yaşamdı evlilik.
Antony, Sezar, Kleopatra aşklarındaki entrikalar buna örnek olarak gösterilebilir. Ayrıca Kleopatra, ilişkiye girdiği erkekleri öldürürdü. Evlilik ticari bir iş gibi geçiciydi.
Hipponax evliliğe son noktayı, “Bir erkeğin iki mutlu günü vardır, biri evlendiği, ikincisi de karısını mezara gömdüğü gündür” diyerek koymuştur.

Babalar, on dört yaşında kız evlatlarıyla evlenirken onları harekete geçiren tek şey soydan gelen zenginliğin korunmasıydı. Arkadaşça sevgileri barındıran bir evliliğe XVII yüzyıla kadar rastlanılmamıştır....””

Çeviri yazı, giriş kısmında yaptığım açıklamaları fazlasıyla doğrulamış, aklımıza gelmeyecek iğrenç ensest, pedofili, kulamparalık, sübyancılık   gelenekleri hakkında antik çağdan günümüze özet olarak buraya kadar fazlasıyla delil vermiştir.

Hristiyanlık ve İslam öncesi Sami toplumlarının, bu gün torunlarının övündükleri gibi bir toplum olmadıklarını da bu yazı ile öğrenmiş olduk.

Yeryüzünde, değişmemiş hiç bir din olmadığını, her dinin savaş kaybedip, dini yaşantısını galip devletlerin kendileri için belirledikleri aşağılık yaşam şekline mahkum edildiklerinde, nesiller boyunca geleneksel hale gelen bu aşağılanmış yaşam şeklini, "ilahi yaşam şekli" olarak benimsediklerini öğrendik.

Tevrat, İncil ve Kur'an'ın Roma hukukuna  ve asla devlet olmayı becerememiş Arap yarımadası ve Hicaz Araplarının aşağılanmış dini geleneklere sahip olduklarını ve dinlerinin din olmadığı konusunda ikna edici belgeler sunduk. İlle de inanın demedik, kulaklara kar suyu kaçırdık ki kafalar biraz uyansın diye.

İster beğenin, ister beğenmeyin yeryüzünün gerçekleri bunlardır. Hiç bir dine ve topluma düşmanlık için değil, insanların artık dinlerin ne olduğunu anlayarak bu cahilce şeriat rejimi heveslerinden uzaklaşarak, kendi halkları, insanları için iyi olanı yapmaya ikna etmek, soya sopa, feodaliteye dayalı toplum düzenlerinin ilkel, terk edilmesi gereken, çağ dışı kavramlar olduğunu göstermeye çalıştım.
Tercih edilecek yol, insanların ayak bastıkları ülkeye, liyakat ile bağlılıklarını sağlayacak, devletine, milletine bağlı, ulus kardeşliğine inanan herkesi kucaklayan, demokratik, eşitlikçi, inançları vicdanlara bırakan, evrensel hukuku benimseyen halk ve devlet yapılanmasıdır.

İran'da gılmancılık
Takdir okuyan, "ülkemin huzuru için daha iyi ne yapabilirim" diye araştıran, sorgulayan insanlarındır.
Niyetimiz, yeryüzünde cehalet abidesi olarak görülen Müslümanların ve toplumlarının çağdaş düşünceye ulaşması için bir aralık açmaktır. Onun da, dinlerin ne olduğunu göstermekten geçtiğine olan inancım ile bu yazıları yazıyorum. Bir zihin fırtınası olarak algılayınız ve siz de zihin fırtınası yapınız.

Bu dini rejim bize kökten dinciliğin merkezi olan, George Washinton ve ardılları gibi "Bu koca ülkeyi dinsiz yönetmek olanaksızdır, yetiş ya İncil" diyen Amerika Birleşik Devletleri ile, içimizdeki dünün Osmanlıya silah çeken gayri Müslüm azınlıklarının kurdukları sözde İslami tarikatlardır.

İnsanlık tarihi, binlerce yıl din ile uyutulduğundan karanlık çağ uzun sürmüştür. Oysa, 1960'lı 1970'li yıllarda kağnı, at, eşek arabaları ile gezen insanlarımız, bu gün bu araçları müzelerde, hayvanları da bazı fakir köylerde görebilmekte, çoğu belgesel televizyon programlarında görebilmektedir.
1980'lerde, bilgisayarın yaygınlaşması, belge kayırlarını kolaylaştırmış, kamyon yükü dolduracak kitapları sigara izmariti kadar bir silikon hafızaya sokmayı başaran insanlık her gün dev adımlarla tarihe meydan okuyarak ilerlemektedir. Atom parçalandı atom, hidrojen ve son nötron bombaları icat edildi. Saatte 25.000 km hızla stratosfer tabakasının üstünde uçan büyük bombardıman uçakları imal edilmeye başlanıldı, yıldızlara yolculuk hızlandı, gök cisimlerinden anlık görüntüler alabiliyor, yeryüzünü Google-Nasa sayasinde her gün yeniden keşfediyoruz.
Dünya bu hızla bilimde yükselirken bizi orta çağın karanlığına mahkum etmek isteyen sömürgeci güçler ve yerli işbirlikçileri, bizi antik çağların cinsel sapkınlıklarla dolu çağlarına gönderme yolunda epey ol aldılar.
Onlar da çok iyi biliyorlar ki, antik çağların dinci feodal devletlerinin yarattığı vatandaş, bilim, din ve devlet adamlığı körler, cahillerden ibaretti.
Halkı, din ile uyutarak;
Meşguliyeti, aklı,midesi ile bacak arasındaki cinsel organıyla,
Hedefi, bağırsak gurultusu ve sikinin doğrultusuyla, 
Yön bulmaya çalışan insan modeli arzusundadırlar.

Onlar için idaresi en kolay modeldir.
Halklara düşen çağdaşlık ile şeriat ile, cinsel sapıklıklara boğulmuş, bir tas çorba için belediye hayır çadırı gözleyen köle yaşamı arasında tercih yapmaktır.
İnsanlık olarak, ister bizim gibi hedef ülkelerde, ister gelişmiş ülkelerde olun, halktan iseniz geleceğiniz bu model insan tipidir.
Yazının gerçek özeti budur.

Her ne kadar sürçü lisan eyledik ise affola.
Dilimize çeviren ve yayınlayan