Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

5 Haziran 2016 Pazar

TAYYİP ERDOGAN'IN HARFLERİNE FARKLI BAKIŞ



Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, 2003'te yayımladığı "Erdoğan'ın Harfleri" kitabında Musa Peygamber ile Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yaşamındaki inanılmaz paralelliklere dikkat çekiyor...
Beki, kitabının ilk bölümünde, Hurufilik, yani Muhyiddin İbn Arabi'nin harfler çizelgesine göre Erdoğan'ın hayatıyla ilgili tahlillerde bulunuyor ve Başbakan'ın durumunu şöyle saptıyor:

"Yıldızı Müşteri, harfi Dad. Harfler hiyerarşisinde bu mertebeye tekabül eden ilahi isim, Alim. Bu mertebenin peygamberiyse Musa. Günü perşembe, yaradılışın beşinci günü, göklerde ikinci kat. Madeni ise su, harflerden Sin. Bu mertebede tecelli eden ilahi isimse Muhyi."

Şimdi bu özellikleri biraz açıklayalım, tabi ki Akif Bekinin yaratmak istediği “Allah Erdoğan Karakterini” anlamak için farklı kaynaklardan yararlanarak yapalım;

Erdoğan’ın yıldızı, Müşteri yıldızı, bildiğimiz Jüpiter. Türklerde Erendiz,Mezopotamya Sabilerinde Neberu/Nibiru, Asurlarda Aşur, Babilde gök tanrısı Enlil, Tevratta Ba’al/Bel, Roma’da Optimus Maksimus (En Ulu olan), Greklerde Zeus’a eştir. Hükmetme, idare gücü, pratik çözümler üretme, büyüklük gibi özellikler kazandırdığı bilinir. Yay burcunun idarecisidir. Astroloji metinlerinde epey geniş bilgiler var.
Su Elementi; Burçlarda erkek ve dişil olarak ayrılan dört elementten, toprak ve su grupları dişil elementler olarak tanımlanır, İnsanlarının hırslı, duygusal çabuk alevlenen, kızan, çabuk yumuşayan, kaypak, yalancı, iki yüzlü, yalanda sınır tanımayan, şartlara, ortama göre kişilik değiştiren, sezgileri güçlü insanlardır. Dışarıdan yönlendirmeye uygundurlar, doğru yönlendirildiklerinde başaramayacakları iş yoktur. Çok hırslı mücadeleci değillerdir, art arda gelen baskılara teslim olabilirler. Güzel hikayeler anlatmalarında rağmen kendilerini tanımlamakta zorlanırlar. Şifacı şaman tipleri bunlardan çıkar. Hayallere dalma yeteneği güçlüdür. Cin peri masallarına düşkündür. Olayları gerçek durumlarıyla yorumlayamaz, hemen hayalleriyle karıştırır.

Perşembe günü, Tevrata yaradılış mitinin “5.” Günü olması yanında Jüpiterle bağlantılı olduğundan işlerde başarıya neden olduğu söylenir. Bir çok işin yanında ziyaretlerin de bu güne alınmasının uğurlu olduğu inancı vardır.
Yakıştırılan ilahi sıfatı Muhyi, Allah’ın esmail hüsnalarından biridir. Dirilten, canlandıran, yaşam veren, can bağışlayan, sağlık veren, ihya eden anlamlarına geldiği yazılır.

İbrani Alfabesinde aynı harfleri inceleyelim;
İbrani Alfabesinde “Dat” yoktur ama Arap alfabesinden bozma olduğundan “Dal” vardır. “Sin” harfi yoktur ama “Saddi” ve “Sameç” harfleri vardır. Madem ki Yahudi peygamberleri ve kitabına göre yorum yapılıyorsa İbrani Alfabesinden başka alfabe seçmenin alemi yoktur

Daleth-delit
Door-kapı
d
 The Empress-Ece
Otorite,fiziksel varlığın aslı,uyuşmazlık,ayrışma,bölüm

Tzaddi
Sad
fish hook-olta
Tz-s
The Star-Yıldız
Gölge,yansıma,adil,sonuna kadar tamamlanmış,yukarıdan koruma ve rehberlik etmek.


Samech-Sameç
Support-destek
s
Temperence-ılımlılık-ölçülülük
Evrensellik,aşağılama ifadesi,okun yayı,gök kürenin çapıyla alakalı dairesel belirli bir hareket.
Grek Alfabesindeki anlamları
Grek Alfabesinde de sadece Dat harfine karşılık “Delta” ile Sin harfine karşılık“Sigma” harflerini görmekteyiz.
 delta
4 elements
d
Ateş,hava,su,toprak,insan eliyle yapılma düzeyinde malzemede tamlık,







sigma
Ruhsal yardım
s
Ölümün tanrısı,Hermes
DAT=  ض Arapça “dat,dad okunur İbranice ضـ de aynı sesleri verir.Sayısal değeri 800.dür.Elementi hava,açığa çıkarmayı,ortaya sermeyi temsil eder.Şeyh Debba,hiçbir şey söylemeyip ama doğruyu söylemeyi temsil eder demiştir.
Sin= س Sayısı 60’tır,elementi sudur, Kuzey Afrika’da elementinin ateş olduğuna inanılır.Allah’ın şanının sembolüdür.Şeyh Debbağ,Sin,iyiliğin,koruyuculuğun kanatlarını indirmeye karşı gelir demektedir.

Sin harfi, aynı zamanda 6500 yıldan eski geçmişi olan Sabilerin Sin mezhebinin baş tanrısı ve Ay tanrısı Sinin adıdır. Sembolü siyah çıngıraklı yılandır. Arap harfleri bu yılanın şekillerinden oluşturulmuştur. Sümer ve Babilde, Sin gök tanrı Enlilin oğludur. Enlil Fırat kıyısındaki sarayında yıkanırken kudret tabletlerinin bulunduğu kutsal koruyucu elbisesini çıkardığında, babasının yerine göz diken Sin, elbiseleri ve bilgelik tabletlerini de alarak yüksek bir dağa Anzu kuşu kılığında uçar. Orada gizli bilgileri öğrenir. Gök aracıyla kaçarken amcası Enki’nin talimatıyla savaşçı Nergal arabanın kuyruk dişlilerine silahla zarar verir. Yere indirilen Sin’den çaldıkları emanetler alınarak babasına verilir. Sin iki kızıyla çöle sürülür, ilk Kabeyi yaptığı sanılır. (Bknz-İslam Öncesi Arap Tanrıları adilyargic.blogspotcom)
Tapınaklarda cinsel ilişki ve fuhuş geleneği Sin'in kızı İnanna ile başlar

“Hırsız, hileci tanrı” karakterinin en eskilerindendir. Anlamı Aramice ve Sümer dilinde de Türkçedir. “Sinen, saklanan, sinsi, sis, duman” anlamlarına gelir. Arapların ve Kürtlerin çektikleri zılgıt denilen çığlıkları da bu yılanın çıngırağının sesidir. İsmail soyu Araplar yani Muhammet peygamberin ataları da Sine tapınmaktaydılar. Ondan doğan kızı İnanna da, büyük dedesi baş tanrı Anu, dedesi Enlil ile evlenir, amcası Enki ile cinsel ilişkiye girer,serhoş edip hepsinin sırlarını çalar ve bilge şeytan olur. Sabiler Er Ruha, Filistinliler, 
Ay Tanrısı Sin kızlarıyla

Lübnan, Ürdün çevresinde Astarte, İştar, Greklerde Afrodit, İranda Anahita, Kabede El Uzza güneş tanrıçası “Küçük Gök Ana” olarak hürmet edilmiştir. Allahın Karılığı mesleğinin ilkidir ve “Tapınak Fahişeliği” geleneğini başlatandır.

Sin harfinin mitolojisine girildiğinde Arapların yazdıkları tanımların pek doğru olmadıklarını, bunu de eski “şeytan ibadeti” dini geleneklerini örtmek için yaptıkları bellidir.
Grek Mitra dininde de “tanrıların emirlerini insanlara ileten peygamber melek” olarak tapınılani Mısırın Ay Tanrısı Tut/Lah’ından üretilen tüccarların, hırsızların, fahişelerin koruyucusu, sınırboylarının tercümanı, biseksüel hırsız Hermesin biz insanların kaderlerini belirleme hakkında da sahip olmasıyla “ölüm tanrısı” olarak Grek Sigma/Sin/S harfinin karşılığının “ölüm tanrısı Hermes” olması, kendilerini Rum sayan Sabi Araplarının da bu gün tapındığı kutsallar arasında Cebrail olarak Hermes yer almaktadır.

Kanatlı pabuçları ve şapkasıyla göklere
tanrıların yanına çıkan haberci Hermes

Devleti kendi cemaati ile şahsı ve çocukları üstüne tapulayan “hileci/hırsız Sin-Hermes” karakterini, Tayyip Erdoğan’ın kişiliğinde, Akif Beki şu ifadesiyle vermiştir;
“Beki'ye göre, Erdoğan, konuşmalarında Arapça'nın mübalağa yeteneğinden yararlanıyor. Mesela, "Bizim bu anlayışta olmayacağımızı söylüyorum" yerine Arapça düşünme tarzına uygun olarak, "Şunu söylüyorum ki, katiyen bu anlayışın içinde olmayacağız" diyor.”
Yani Tayyip Erdoğan söylemleriyle halka resmen alay (mübalağa) ediyor ve “her dediğinin tersinin doğruluğuna inanılmasını” öğütlüyor.

Beki, bu saptamanın ardından şu analizi yapıyor:
"Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasi şahsiyetlerinden biri, Necmettin Erbakan'ın yanında yetişiyor. Onu liderliğe götüren süreç, kazara işlediği bir suç, iyi niyetle okuduğu bir şiirle başlıyor. Cezaevine gidiyor, halkın umudu olarak geri geliyor. Siyasi yasağı önce büyük bir kötülük gibi gözüküyor, sonra Erdoğan için yeni bir başlangıca dönüşüyor. Kendi yolunu çiziyor. Kaderin garip cilvesine bakın ki (böylesine Hurufiler ancak tevafuk (birbirine uyma) diyebiliyor) yasakları başladığı yerde, Siirt'te bitiyor....”

İslam Öncesi Arap Tarnıları” başlıklı yazımda geçen “Sad Putu” metninden;
Elmalılı Hamdi Yazır Kura’n Tefsiri;
“”Maide 5:10.Ayet tefsirinde Kurban ve KÂBE’DE Putların durumları;
Kısaca cahiliye devrinde Kabe’nin etrafında böyle dikilmiş veya konulmuş birtakım taşlar vardı ki, bunlara hürmet ve tazim ederler ve üzerlerinde kurban keserlerdi. Hatta bunlara bile kurban keserlerdi.
Mekke’de olduğu gibi diğer Arap beldelerinde de böyle saygı ve hürmet edilen putlar vardı ki “Sa’d” dedikleri taş da bunlardan biri idi.””

Peygamberin arkadaşları olan Sahabelerin önde gelenlerinden de “Sa’d(Sait)”adını taşıyanlar vardı. Aynı yazımdan ekliyorum;
Allah'ın Kızlar El Lat, El Uzza ve Menat Petra
Buhârî ve Müslim, Enes (r.a.)‘ten rivayet etmişlerdir ki, bu âyet inince Sâbit b. Kays (r.a.) evinde oturmuş “Ben cehennemliklerdenim.” diyerek kendini hapsetmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) Sa’d b. Muaz‘a:.”Ey Ebâ Âmir, Sabit ne halde, rahatsız mı? diye sordu, Sa’d da; o benim komşumdur;
- rahatsızlığını bilmiyorum dedi ve gitti sordu. Sabit, dedi ki: “Bu âyet indirildi, halbuki bilirsiniz ben sizin en yüksek seslinizim, demek ki ben cehennnemliklerdenim.” dedi, Sa’d bunu peygamber’e söyledi, Resulullah, hayır o, cennetliklerdendir, buyurdu."
Sa’d bin Muaz, Hz. Ömer ile birlikte, Maide Suresi 67’deki şarap içme ayetinin kaldırılması için Allah'tan vahiy indirmesini de isteyen Sabilerin de temsilcisidir. İlgili ayet tefsirlerinde olayı bulabilirsiniz.

Bunlara, Sa’d-Sa’d ibn Vakkas, Sa’d ibn Mu’az, ve Sa’d ibn Ubeyde gibi Muhammed’in üç arkadaşının adlarında rastlıyoruz.
Bazı ayet ve yorumculara göre Sa’d, tanrısal saygı gösterilen, Cidde (4) sahilinde, Kinane’nin(3) iki oğlu olan Malik (1) ve Milkan (2) adına dikilmiş uzun bir taş puta verilen addır. Daha da ötesi kuzey doğu Arabistan’da ve farklı bölgelerinde,“Abd Sa’d” adına rastlıyoruz.
Sad; Kuran’ın 38.Suresidir. Birinci ayetteki Sad harfinden adını alır.

Siirt’in Sa’d Putu kökenli adı ile putperest Sabi dini kökenli halkından bir şüpheniz kalmamıştır umarım.
Tayyip Erdoğan’ın yasaklarının bittiği yer ve meclise girdiği şehir Siirt.
Evliya Çelebi Seyahatname adlı kitabında Siirt için şunları yazmıştır;
Diyarbekir valisi ile memur oldukları sefere giderler. Kürdistan kavmi içinde Siirt askerinin çadırlarını bulmak isteyen teşrifat üzere “Dar-ı Said” diye çağırıp öyle bulur. Arap dilinde şehrin adı “Dar-ı Said’dir”.”
Burası Kürdistan ise de halkı Arapça konuşur. Kürtçe, Türkçe ve Ermeni dilini bilirler. Bir Şeriat hâkimi vardır ki şeyhülislamdır. Dört mezhepten müftüleri vardır. (Seyahatname IV. C. S.752)”
“Dari Said, vey Deyr el Sa’d, Sad’ın yeri” anlamındadır. Sad putuna burada yaygın olarak tapınıldığı anlamını çıkarmak zor değildir.

Evliya çelebinin tespitleri ile Arami-Sabi araştırmacılarının tespitleri bölgenin Sabi dini kökenli olduğunu doğrulamaktadır. Dört mezhepten mühtülerin olması da Sabilik dininden doğan Doğu Hristiyan kiliseleri, Ortodoks Yahudi Mezheplerinin yaşadığı merkez Mezopotamya yani Dicle-Fırat nehirleri adasındaki adadır.

Siirt’in eski adı Evliya Çelebinin belirttiği “Darı Said” veya Arap söyleyişi ile “Deyr el Said veya Saad” adı, Sabilerin Sad putunun adını taşır. Bu yüzden karşımıza bir da SAT harfi çıkmaktadır.
SAT= , Arapça “SAT”,İbranice צָדִי “şeyd,şeydi,şed,şad” okunur .Arapça’da balıkçılık ve avlanmak anlamındadır.Sayısal değeri “90” dır.İbranice ve Aramice “erez-yer” demektir.Elementi sudur,saygınlığın ve gerçeğin sembolüdür.Adem zamanında “gerçek neden”in sembolüydü.””

Sat harfinin de anlamında olduğu gibi bu coğrafya dağlık ava uygun olmasının yanında binlerce yıldır Grek-Pers, Roma-Pers,Osmanlı-İran savaşlarının yapıldığı insan avlarının da kesintisiz sürdüğü coğrafyadır. Elan süren terör örgütü ile savaş da bu savaşların “örgüt-devlet savaşları düzenine” uygulanmış halidir.

İktidara geldiği 2002 yılında sıfır terörle hükumeti devralan Recep Tayyip Erdoğan bu coğrafyayı Ölüm Tanrısı Hermes veya Savaş Tanrısı Mars karakterine bürünmüş olarak kana bulamıştır.
Akif Beki’nin beceremediği Huruf ilminin mitolojik ve öteki dillerdeki açıklamalarını okuduğumuzda, Fazlullah Astarabadi olmaya gerek olmadan gerçekleri ortaya dökmek ve anlatabilmek mümkündür.
Erdoğan ile peygamber Musa karakterini birleştiren Akif Beki’Nin bilmediği şeylerden birisi de Musa’nın peygamber olmadığıdır.
Mısır tarihini Grek Ptolome’nin emriyle derleyip yazan tarihçi Manto’nun yazdığına göre, Musa, Kahir'e yakınlarında Heliopolis şehrine güneş tanrısı Amon’a ibadet eden Heliopolis tapınağının baş rahibiydi. Tanrı soyundan geldiği için şifacı olduğuna inanılan “kekeme Musa” nın adı da Osarsif’ti. İyileşmeleri için tapınağın bahçesine bırakılan cüzamlılardan hastalık kendisine de bulaşınca dini inanç yara almasın diye Osarsif diğer hastalıklılarla birlikte Nil vadisinde piramitler için kaya çıkartılan Avaris taş ocağına sürülür. Burada kendilerine en iyi şekilde bakım da yapılır. Durumu hazmedemediğinden isyan çıkartır ve Mısır’ı “15” yıl yönetir. II.Ramses Nubiya’dan gelerek ordusuyla onu Sürgün yeri olan Sina yarımadasına sürer.
Kızıldenizin sığ bataklıklarına boğulsun diye askerler baskı yaparlar. Osarsif buradan sağ çıkar ve “Tutmosis” adlı firavunların da adlarında bulunan “MosisMuşi” yani “sudan gelen, sudan geçen” adını alır.
Manetonun bu kitabını Yahudiler bulur ve kaybederler. 400 yıl sonra Yahıdi tarihçilerin kayıtlarında bahsedildiği görülür.
Olay şudur.
O çağlarda güneşe ibadet edenler, yenilgi, hastalık, felaketler yaşadıklarında tanrının şeffatinden mahrum edildiklerine ve terk edildiklerine inanıyyorlardı. Bu gerçeğin getirdiği ruhsal yıkımla şeytan ibadeti olan Ay Tanrısı ibadetine geçiyorlardı.
Tevrat’ın da tanrısının adının eski Mısır’ın Ay Tanrısı Lah/Tut’un adlarından alınan “Yahweh” olması bu inanç gereğince din değiştirdikleri anlamına gelir.
Sina yarımadası da Sümer ve Babil’İn ay tanrısı Sin’in adını taşır., Musa’nın yürüyerek geçtiği Kızıldeniz bataklığı bölgesinin adı da “Ey Lat (Selam Lat) körfezidir ve Petra Sabilerinin baş tanrısı Düşara’nın kızı ve karısı güneş tanrıçalarının adıdır. İslam çağında Allah’ın üç kızından biri olarak biliniyordu.
Yahudilerin en büyük babaları İbrahim, Palmira bölgesinde yaşayan Kenize Sabilerinin peygamberiydi ve Ugarit’te bulunan arkeolojik kazılarda bunun M.Ö.2300’lerden eskiye uzandığı tespit edilmiştir.
Kur’an’a göre İbrahim’in babası Azer’dir. Azer, İran Mitra dininde kulaklarının birini yatak diğerini yorgan yaparak uyuyan iki karış boyunda beş küçükşeytandan birinin adıydı. Bu şeytana ibadet yaygın olduğundan Hazar Denizi dediğimiz iç deniz bile adını bu şeytandan alır. Irak’tan Kazakistan’a uzanan bir coğrafyada buna tapınılırdı. İran ticaret odasının yayınlarında bu bilgiler mevcuttur, dilimize çevirdiklerim de bloglarımda vardır. Daha sonra İbrahim, Filistin’e geçince de Azer’in Filistin uyarlaması olan Yerah’ın adından uyarlaran “TERAH” adı Yahudi Tevratında İbrahim’in babasının adı olarak yazılmıştır.
İbrahim öncesi de sonrası da Musa ile Yahudiler hırsız ve kovulmuş tanrı sinsi Sümer Ay Tanrısı Sin’in yarımadasına sürülmüşler, Turu Sina (Sin’in Dağı-Sin Dağı)da On Emir’i Sin Yahweh adıyla Musa’ya verdi diye Tevrat Mısırdan Çıkış efsanesi yazılmıştır.


Ay Tanrısı Sin bu nedenle Kur’an’a da “Yasin =Ey (selam) Sin” Suresi ve “Tur Suresi (Turu Sina Dağı)” ve son “Kamer Suresi” ile Ay Tanrısı inancı geçmiş ve bu yerlerin şeytan ibadeti gelenekleri ret edilmiştir. Euzubesmele ilkesi ile her duaya da “şeytandan sığınma” ilkesi getirilmesi akılcı bir zihniyet katmıştır.
Musa yarı tanrı boynuzlu figür olarak resmedilmiş. İşte yılan hepsi var. Her türlü putperestlik mevcut. Musa'nın "yarı tanrı put yapılması" Tevrat'ın şu ayetleriyle sabittir. RAB Musa'ya "Ağabeyin Harun var ya!", "Bilirim, o iyi konuşur. "Bak, seni firavuna karşı Tanrı gibi yaptım" dedi, "Ağabeyin Harun senin peygamberin olacak. (Mısır'dan Çıkış)

Kim bilir geçmişte bir Musa yaşamıştı ama o kesinlikle Tevrat’ın Musa’sı Heliopolis’n cüzamlı kekeme rahibi değildi. (Sümerden İslama Cin ve Şeytan Kültü çalışmanın Yahudi Kültü bölümünde Osarsi/Musa hakkında geniş bilgi kaynaklarıya verilmiştir.) Bu yüzden Kur’an da Tevrat’ı tam olarak kabul etmez.
Ama Müslüman görünen veya Müslüman olup da safça bunlara inanan insanlar artık bu şeytan ibadeti ile gerçek dini ayırt etmeli, din ve devlet adamlarına ensest üreme kültü kalıntısı insanüstü sıfatlar yakıştırma geleneği terk edilmelidir.

Huruf (Harf) ilmi denilen, Ebced hesabı, Kabala gibi harflere, ses, sayı ve sembol değerleri atfetme bütün kavimlerde vardır. Bunların da yararları olmadığı kanıtlanmıştır.
“14” yıldır ülkemizin kaderine el koyan ve hala da gitme niyeti olmayan Recep Tayyip Erdoğan’ın, eşi ve çocuklarının da aslında bu uydurma yarı tanrı sıfatlarına inandıklarını sanmıyorum.
Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk için de aynı kripto cemaatler benzer uluhiyetler atfeden yarı tanrı sıfatları yazmışlar sonra da onun ölümü sonrası aleyhinde, nefret ettirilmesinde kullanılmışlardır.

Aynı akıbetin Erdoğan'ı da beklediğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü ikisine de bu sapkın ululama sıfatlarını yazanlar aynı kripto Yahudilerdir.
Böyle çağ dışı sıfatları devletimin, milletimin kaderinin teslim edildiği insanlara yakıştırılması bana iğrenç geldiği gibi aklı selim dünya milletleri için de alay konusu olmaktadır.
Zaten Akif Beki’nin görevinden alınması epey önce olmuştur ama bunların dindar kesimce de terk edilmesi gerekmektedir. İslam bunları iptal etmiş ancak bazı tarikatlar haşa bunlara değer vermektedir. 

Onlar da zaten aslında eski dinlerini İslam kimliği ile yaşayanlar, “devleti ele geçirdik sevdalıları” olan akıl fikir zavallılarıdır. 

Çünkü bunlar İslam'dan çıkmış ya da asırlardır İslam görünen, haçlılar Müslümanları 1919'da mağlup ettikten sonra yavaş yavaş niyetlerin i açığa vuran müşrikler olup, Erdoğan'dan TAĞUT yaratmış, ona tapınmakta olan, dine dört mezhep bin kadar tarikat sokarak bölen  sahte Müslümanlardır.

Tağut yaratmak, daha Tevrat'ın başında işlenen bir olaydır ve kekeme olduğundan, halka hitap etmekten korkan Musa, tanrısı Yahweh'ten, konuşmacısı, sözcüsü olarak, hitabet yeteneği iyi olan kardeşi Harun'u tayin etmesini, ona da peygamberlik vermesini ister. Yahweh, bana güvenmiyor musun, onu ben hallederim dese de güvensizliği tavan yapmış Musa Harun'da diretince, ayetler ve Harun'a verilen değnek ile olaylar başlar;

"RAB Musa'ya "Ağabeyin Harun var ya!", "Bilirim, o iyi konuşur. "Bak, seni firavuna karşı Tanrı gibi yaptım" dedi, "Ağabeyin Harun senin peygamberin olacak. (Mısır'dan Çıkış)"

İşte yarı tanrı peygamber" kavramı burada başlar. Oysa peygamberlerin mucizeleri, Allah dilemedikçe olmaz ve mucizeleri sürekli değildir. Oysa gelişen olaylarda Harun'un değneği ilahi mucizelerin kaynağıdır, okuyalım;

"Harun değneğini firavunla görevlilerinin önüne attı. Her biri değneğini attı, değnekler yılan oldu. Ancak Harun'un değneği onların değneklerini yuttu. Harun firavunla görevlilerin gözü önünde değneğini kaldırıp ırmağın sularına vurdu. Bütün sular kana dönüştü. İnsanlarda ve hayvanlarda irinli çıbanlar çıktı. Mısır'da yerin bütün tozu sivrisineğe dönüştü. Böylece Harun elini Mısır'ın suları üzerine uzattı; kurbağalar çıkıp Mısır'ı kapladı. Firavun Musa'yla Harun'u çağırtıp, "RAB'be dua edin, benim ve halkımın üzerinden kurbağaları uzaklaştırsın" dedi, "O zaman halkınızı salıvereceğim."

Ancak firavun ülkenin rahatladığını görünce, inatçılık etti. Büyücüler firavuna, "Bu işte Tanrı'nın parmağı var" dediler. Firavun "Kalkın!" dedi, "Siz ve İsrailliler halkımın arasından çıkıp gidin, istediğiniz gibi RAB'be tapın."",

Şimdi kısaca TAĞUT nedir onu okuyalım. Kısaca Tağut "kendini tanrı gibi gösterip insanları kendisine taptıran  demektir.
İslami bir siteden aldığım Tağut tanımını okuyalım;

TAĞUT

Azgın, sapık, kötülük ve sapıklık önderi, zorba, şeytan, put, puthane, kâhin, sihirbaz. ALLAH'ın hükümlerine sırt çeviren kişi ve kuruluşların tümü. Arapça "Teğa" kökünden türetilmiş olup kelimenin masdarı olan "Tuğyan" ALLAH Teâlâ'ya isyan etmek anlamına gelmektedir.
ALLAH'ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık tağuttur.
Tağut, ALLAH (c.c)'a karşı isyan etmekle beraber O'nun kullarını kendisine kul edinmek gayretinde olandır. Bu ise şeytan, papaz, dinî veya siyasî lider veyahut da kral olabilir. Bu sebepten dolayı bir insanın Müslüman olabilmesi için Tağut'u reddetmesi gerekmektedir.

Tağut kelimesi aslında çoğul manâsı taşımaktadır. Çünkü ALLAH (c.c)'ı inkâr eden, bir yerine birçok tağutun kulu olur. Bunlardan bir tanesi insanı çeşitli günahlara yönelten şeytandır. Diğeri, insanı ihtiras ve arzularının esiri kılan kendi nefsidir. Kezâ karısı, çocukları, hısım ve akrabaları, ailesi, arkadaşları ve milleti ile siyasî ve dinî liderleri ve hükümetleri gibi diğerleri de bulunmaktadır. Bütün bunlar o kimse için birer tağut olur ve o kişiyi kendi arzu ve ihtiraslarına esir etmek isterler. Bu pek çok efendilerin kulu olan kimse, tatminine bir türlü imkân olmayan bu tağutlardan her birini ayrı ayrı memnun etmek hayaliyle ömrünü boşa tüketir (Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'an, Terc. Heyet, İstanbul 1986, I, 176)
Yukarıdaki yorumlar Kur'an'daki Tağut'u tanıtan ayetlere göre yapılmıştır;

Kur'an-ı Kerîm'de: "Andolsun ki biz her kavme "ALLAH'a ibadet edin, tağuta kulluk etmekten kaçının " diye (tebliğ yapması için) bir peygamber göndermişizdir" (en-Nahl, 16/36), "İman edenler ALLAH yolunda cihad ederler, kâfirler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76)

Kendisinde böyle yetkiler gördükten sonra, ALLAH Teâlâ'nın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda "ilahlık" iddiası içindedirler. 
Dolayısıyla ALLAH Teâlâ'nın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar da, tevhid akîdesinin dışına çıkıp kâfir olurlar. ALLAH Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de: "ALLAH'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar, kâfirlerdir." (el-Maide, 5/44) buyurmaktadır.
Tağut tanımı şu linkten alınmıştır; http://www.frmtr.com/islam-ve-insan/2988450-tagut-nedir-mutlaka-okuyun-cok-onemli.html

Tağutların hükümlerine göre yönetilen beldeler "Dâr'ul-Harp" durumundadırlar. Tağutun hüküm sürdüğü beldelerde yaşayan bütün müminlerin, din ALLAH'ın oluncaya, ALLAH'ın indirdikleriyle hükmedilinceye kadar cihad etmeleri farzdır. Bu cihaddan kaçıp, tağutun hükmüne razı olanlar ise, ister bilerek, ister bilmeyerek yapsın, kâfir olma durumundadırlar.
 Şimdi videoyu seyredin TAĞUT kimdir? Görünüz;

Bunu mutlaka izleyiniz  işte "TAĞUT TAYYİP ERDOĞAN" delilleri sıralanmış.Videonun orjinalinin linki https://www.youtube.com/watch?v=81GB_fT4WLw
Bu videoyu kopyalama sebebim, yazılarımın etkisini düşürmek için önceki yazılarımda verdiğim Youtube videolarının linklerinin köreltilmesi yüzündendir. Video sahibinin durumu anlayacağını umuyorum. Saygılar.


Recep Tayyip Erdoğan, Türk milletine hizmet etmekle görevli bir siyasi parti önderi, cumhurbaşkanı mıdır yoksa, kendisini, sırasıyla başbakan, cumhurbaşkanı, başkan ve padişah ilan ettirmeyi hedeflemiş, ilahi sıfatlar yakıştırılan, gayrimüslüm putperest cemaati, "Türk ve İslam hakimiyetinden kurtaracak, Müslüman takiyesi yapan, hileci tanrı" mdır bunu artık Türk milleti başındakinin devlet adamı mı yoksa bin yılın TAĞUT'U mudur merak etmektedir.

Son sözü gene Kur'an-ı Kerim söylesin;
İSRA  SURESİ 17/16. Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz." (Yaşar Nuri Meali)

Ve yazar da hakkını kullansın;

Empeyalizm, köleleştirdiği milletlerine küfür ettirinceye kadar kültürel baskı uygular. Taaki o milletler, tarihlerini yazan ulularına küfür etmeye başlayıncaya kadar sürdürür. İlki, İslamiyet ile atalarına ve soydaşlarına "putperest kafirler" dedirterek başlayan kültürel saldırılar, 11.Kasım 1938'den beri artarak sürmektedir. Son AKP döneminde, bütün Türk tarihi inkar edilmiş, Osmanlıcılık siyasetiyle Osmanlı ve Cumhuriyetin kazanımlarına küfür edilmesi hükumet eliyle desteklenmiş ve desteklenmektedir. Hükumetin ortağı da bütün Türk ve Müslüman devletlerini yıkan "din elden gidiyor" diyen dinci-kinci kripto Müslüman ve Türkçü görünen sahtekarlardır.

"Kutsallarına küfreden bir millet erimiş, millet özelliğini yitirmiş demektir" (Alaeddin Yavuz)

Takdir ibret alması gereken adı geçenin ve yazıyı okuyanlarındır.


 

BEKİ, ERDOĞAN İLE MUSA PEYGAMBER'İN HAYATLARINI KARŞILAŞTIRDI

İnanılmaz paralellik

Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, 2003'te yayımladığı "Erdoğan'ın Harfleri" kitabında Musa Peygamber ile Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yaşamındaki inanılmaz paralelliklere dikkat çekiyor


Ankara Kulisi

Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a en yakın isimlerden biri. Son günlerde aslında 2003 yılında yayımladığı "Erdoğan'ın Harfleri" adlı kitabıyla da gündeme geliyor. 
Kitap, yayımlandığında Kanal 7'de gazetecilik yapmakta olan Beki'nin dilbilimi tutkusundan derin izler taşıyor. Beki, kitabındaki bir bölüm için, "Düzyazı-epik anlatım karışımı bir kurgu ve simgesel bir dille kaleme alınan bir tür fantastik öykü bu..." nitelemesinde bulunmuş. Bu fantastik öykünün kahramanı tabii ki Recep Tayyip Erdoğan... 
Beki, kitabının ilk bölümünde, Hurufilik, yani Muhyiddin İbn Arabi'nin harfler çizelgesine göre Erdoğan'ın hayatıyla ilgili tahlillerde bulunuyor ve Başbakan'ın durumunu şöyle saptıyor:
"Yıldızı Müşteri, harfi Dad. Harfler hiyerarşisinde bu mertebeye tekabül eden ilahi isim, Alim. Bu mertebenin peygamberiyse Musa. Günü perşembe, yaradılışın beşinci günü, göklerde ikinci kat. Madeni ise su, harflerden Sin. Bu mertebede tecelli eden ilahi isimse Muhyi."


Halk, Erdoğan'ı kurtarıcı olarak görüyor

Beki, bu saptamanın ardından şu analizi yapıyor:
"Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasi şahsiyetlerinden biri, Necmettin Erbakan'ın yanında yetişiyor. Onu liderliğe götüren süreç, kazara işlediği bir suç, iyi niyetle okuduğu bir şiirle başlıyor. Cezaevine gidiyor, halkın umudu olarak geri geliyor. Siyasi yasağı önce büyük bir kötülük gibi gözüküyor, sonra Erdoğan için yeni bir başlangıca dönüşüyor. Kendi yolunu çiziyor. Kaderin garip cilvesine bakın ki (böylesine Hurufiler ancak tevafuk (birbirine uyma) diyebiliyor) yasakları başladığı yerde, Siirt'te bitiyor. 
Yasaklandığı yerden başbakan olarak çıkıyor. En çok oligarşinin korkularından çekiyor, öcü gibi gösteriliyor, siyasi yaşamı boyunca bununla mücadele ediyor. Ve oligarşinin korkuları (bu anlamda kehanet) gerçek oluyor. Erdoğan iktidara geliyor. Ama onu son umut ve kurtarıcı olarak gören halkının oylarıyla."
Beki, kitabında İbn Arabi'nin Musa Peygamber'in kardeşi Harun ile olan ilişkisini nasıl anlattığını da aktarıyor. Peygamber, kardeşi Harun'u, konunun aslını anlamadan insanlar önünde küçük düşürerek suçluyor. Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün dava arkadaşlıklarını Musa Peygamber ile kardeşi Harun'un ilişkisine benzeten Beki şu uyarıyı yapıyor:
"Ve Musa Peygamber'le Tayyip Erdoğan'ın yaşamındaki en inanılmaz paralellik tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Tayyip Erdoğan iktidarını Abdullah Gül'le, en az 30 yıllık bir geçmişe dayanan yol arkadaşıyla paylaşıyor. Bu yorumdan yola çıkan bir Hurufi, Tayyip Erdoğan'la Abdullah Gül'ün de aralarındaki iktidar paylaşımında benzer sorunlar yaşayabileceklerini söyleyip Erdoğan'a fitneciler karşısında sabır tavsiye edebilir."


Arapça da kullanılıyor

Beki, kitabın diğer bölümlerinde, Erdoğan'nın zihin serüvenini dil-zihin ilişkileri açısından ele alırken şu tespitleri yapıyor:
"Erdoğan'ın zihin serüveni 1928 harf devrimiyle başlıyor. Sadece Arap elifba'sının 28 harfi Latin abc'siyle değiştirilmedi, aynı zamanda Arap-Müslüman aklın zihin süreçlerine kendi şeklini verecek olan yeni gramer mantığı getirilmiş oldu. İkinci dil zihne asıl şeklini veren anadilin mantık şablonunu etkileyebiliyor. Erdoğan örneğinde bunu görmek mümkün. Bilindiği gibi Erdoğan Rizeli ve anadili Türkçe. Zihin mekanizmaları Türkçe gramere göre çalışıyor. Erdoğan bir imam hatip liseli. Temel düzeyde de olsa Arapça eğitimi gördü ve Kuran'ı Arapçasından okuyabiliyor. Muhafazakâr bir çevrede yetiştiği için de dini terminolojiye hâkim. Erdoğan'ın konuşma dilinde kendini açığa vuran mantık, Arapçanın dünya görüşünden ne tür emareler ya da izler taşıyor?"
Erdoğan'ın bazı konuşmalarını aktararak analiz eden Beki, "Erdoğan olaylara siyah-beyaz olarak bakmıyor. Gri tonları görebiliyor. Vermek istediği mesajı güçlendirmek için her iki dilin (Arapça ve Türkçe) gramatik imkânlarından yararlanıyor."
Beki'ye göre, Erdoğan, konuşmalarında Arapça'nın mübalağa yeteneğinden yararlanıyor. Mesela, "Bizim bu anlayışta olmayacağımızı söylüyorum" yerine Arapça düşünme tarzına uygun olarak, "Şunu söylüyorum ki, katiyen bu anlayışın içinde olmayacağız" diyor.

Göklerden beklenen kurtarıcı

Kitabın ilginç bölümlerinden biri de, "Beklenen Kurtarıcı: Göksel Değil Dünyalı" adını taşıyor. Bu bölümün başında, Erdoğan'ın gelişerek değişiminin 1994 yılından itibaren başladığını anlatan Beki, AKP hareketinin projesiyle, dindar kitlenin kurucu düzenle barıştığı tespitinde bulunuyor. "Deccal ve Mehdi" örneklerini vererek kurtarıcı inanışını anlatan Beki, Erdoğan'ın siyasi öyküsünü bu inanışın sembolleri üzerinden şöyle özetliyor:
"Göklerden beklenen kurtarıcı insanların arasından zuhur etti. Göksel değil dünyevi bir kurtarıcı, bir siyasi lider olarak. Mucizelerle gönderilen göksel bir varlık yerine oylarla sandıktan çıkarılan bir kurtarıcı. Büyük bir kitlenin umudu. Seçilmiş biri ama, seçmenleri tarafından..."
Türk siyaseti, yakınındaki isimlerin, liderlerine yaptıkları övgülere alışıktır. Beki, sadece bu geleneğin devamı olarak değil, "siyasette simgesel anlatıma dayalı övgü" türünün de yaratıcısı olarak tarihe geçecek gibi görünüyor.






Dede Erdoğan'ın saçları 4 yılda böyle seyrekleşti

Son dört yılın, yaşlandığını söyleyen Başbakan Erdoğan'da bıraktığı izlerden en somut olanı son günlerde sıkça objektiflere yansıyor...


Yıllar, bütün omuzlara aynı ağırlıkta çökmezmiş. 14 Mart 2003'te başbakanlığı Abdullah Gül'den devralan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bu özdeyişin işaret ettiği isimlerin başında geliyor. Siyasi yaşamında kendisini hapse kadar götüren çalkantılı bir dönemin ardından Başbakanlık koltuğuna oturan Erdoğan'ın son dört yıldaki mesaisinin izlerinin görünümüne de yansıması kaçınılmazdı.
AKP'nin tek başına iktidarıyla yeniden alevlenen rejim tartışmaları ve Irak, AB gibi devasa sorunlarla geçen bu sürede, yurtiçi ve yurtdışında çok yoğun bir gezi trafiği yaşayan Erdoğan, zaman zaman sağlık sorunlarıyla da gündem yarattı. 
17 Nisan 2006'da kas spazmı geçiren ve bir hafta evinde dinlenmek zorunda kalan Erdoğan, 17 Ekim 2006'da da makam arabasından "balyoz" operasyonuyla kurtarılarak müşahede altına alındı. Başbakan'ın kan şekerinin düştüğü açıklandı. Peşini bırakmayan bel rahatsızlığı geçen günlerde nükseden Başbakan, bir hafta evinde istirahate çekilmek zorunda kaldı.


Sağlığına özen gösteriyor

Sigara içmeyen, sağlıklı besinler, özel çaylar tükettiği bilinen Erdoğan'ın sağlığına özen gösterdiği kesin. Buna rağmen, geçen yıl 14 Mart'ta Meclis'de başlatılan sağlıklı yaşam kampanyası sırasında vücut analizi yapan bir aletle kontrol edilen Erdoğan'ın biyolojik yaşı 57 çıkmıştı. Geçen yıl 52 yaşında olan Başbakan, vücudunun 5 yıl erken yaşlanmasına üzülmüş, "Tehlikeli bir şey var mı?" diye sormuştu. 
Erdoğan'ı çok mutlu eden, ancak yaşlandığını hissettiren olay ise 2 ay önce dede olmasıydı. Başbakan, "İnşallah dede söylemine de alışacağız. Tabii biraz daha da yaşlandığımızı anlıyoruz bu vesileyle" demişti. 

Baykal'ın defne sırrı

Son dört yılın, yaşlandığını söyleyen Erdoğan'da bıraktığı izlerden en somut olanı son günlerde sıkça objektiflere yansıyor. 
Başbakanlığının ilk dönemlerinde gür saçlarıyla dikkati çeken Erdoğan'ın seyrekleşen saç telleri, aslında söze gerek bırakmıyor. Üstelik seyrekleşen saçlarının nasıl kırlaştığı da açıkça görülüyor. 
Erdoğan'ın bundan sonrası için alabileceği önlemlerden biri, CHP lideri Deniz Baykal'ın yıllardır uyguladığı yöntem olabilir. İlerleyen yaşına rağmen hâlâ canlılığını koruyan saçlarını "defne sabununa" borçlu olduğunu söyleyen Baykal, saç telleri zarar görmesin diye cebinde "kemik tarak" taşıyor.