Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Muvazaa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Muvazaa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mayıs 2010 Çarşamba

CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın ISTIFASI

CHP- ŞİKELERİ ve BAYKAL’IN İSTİFASI

I.ŞİKE- (Muvazaa)

ATATÜRK’Ü SAF DIŞI ETME ÇALIŞMALARI


1789 Fransız Devrimi ardından yayılan Napolyon ordularını bozguna çıkarmak amacıyla İngiltere ve müttefiki olan Avrupa’nın feodal güçleri,başta İspanyollar,İtalyanlar olmak üzere tüm Avrupa’da “Etnik Milliyetçiliği” körükleyerek Napolyon ordularını 15 yılda bitirmeyi başarırlar.

Ancak,iyi maya tutan bu etnik milliyetçilik,20.yy.başında Rus Çarlığı,Avusturya Macaristan ve Osmanlı İmparatorluklarını tarihe gömecektir.

İşte o gömülme anının son anlarında,işgal altındaki ülkemizde azınlıklar ile işgalci güçler arasında müthiş şikeler,işbirlikçilikler yaşanmaktadır.


Sevr Antlaşması Haritası-Büyütmek için haritayı tıkla.

17-20 Nisan 1920 tarihlerinde Sadrazam Damat Ferit Paşa, Anadolu'da barış anlaşması şartlarını kabul etmeyen Mustafa Kemal'i durdurmak için İngilizlere, Kürtleri kullanmayı önermiştir.

Amiral de Robbeck, Lord Curzon'a Ferit Paşa ile görüştüğünü açıkladı. Robbeck, Ferit Paşa'nın, anlaşma şartlarına uygun olarak ayrı bir Kürt devleti kurulması için Kürtleri Mustafa Kemal'e karşı kullanmayı önerdiğini açıkladı.

Kürdistan Türkiye'den tamamen ayrılıp bağımsız olmalıdır. Ermeniler ile Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbul'daki Kürt Klübü Başkanı Seyit Abdülkadir ve Paris'teki Kürt delegesi Şerif Paşa hizmetimizdedir.”

— Amiral John de Robbeck,İngiliz Yüksek Komiseri,26.Mart 1920, İstanbul

Paris Barış Konferansında 1919 yılı Ocak ayında, Osmanlı delegelerinden Ermeni Boghos Nubar Paşa ile Kürt Şerif Paşa bağımsız bir Ermeni ve Kürt devleti konusunda anlaşmışlardı. Cemiyet başkanı Âyan'dan Seyit Abdülkadir de Boghos Nubar Paşa ile anlaştıklarını İngiliz Yüksek Komiserliği Danışmanı Hohler ile görüşmesinde anlatır. Ancak Abdülkadir, İngilizlerden kendilerine sunulandan daha fazlasını istemektedir. Bu uğurda Mustafa Kemal'i yok etme hareketine yardım edeceklerini açıklar.

İngiliz politikası, doğuda bağımsız bir Kürdistan ve Ermenistan devleti kurulmasını amaçlıyordu. Bu sayede hem bolşevikler ile aralarında bir tampon bölge oluşturmayı, hem de mütareke şartlarını kabul etmeyen Kemalist milliyetçi güçleri meşgul etmeyi ve durdurmayı hedefliyordu. İngilizler, tarihte yaşanmış olaylar nedeniyle Ermeniler ile Kürtleri biraraya getirebilmenin zorluğunun farkına vardılar. Zira bazı Kürtler, Ermeni egemenliğine razı olmaktansa Türkleri tercih edeceklerdi. 23.Eylül 1920 tarihinde İngiliz dışişleri tercümanı Ryan raporunda, Kürtleri Türklere karşı kullanmanın çıkarabileceği ters sonuçları rapor eder.

I.DÜNYA SAVAŞININ SONUÇLARI ARASINDA,09.Kasım 1918’de bir darbe ile tahttan indirilen Alman imparatoru Kayzer II.Wilhelm İsviçre'ye sürülmüş,iki gün sonra 11. Kasım.1919’da Almanya teslim olmuştur ve Alman Başkomutanı Cumhurbaşkanı olmuştur.

Bu olaydan 56 gün sonra 05.Ocak 1919’da Almanya’da Amerikan destekli ilk Faşist parti kurulmuştur.11.Şubat’ta Cumhuriyetçi yönetim hükümeti devr alır.


Faşist Parti’nin ilanından altı gün sonra Berlin’de Komünistler feci şekilde bastırılmışlardır.

23 Şubat 1919’da İtalya’da Faşist Partinin kurulmasını,Almanya’nın,Letonya,Litvanya gibi ülkeleri da yanına alarak “Anti Komintern Pakt” ülkelerini oluşturması izleyecektir.

Yani,SSCB’ye ilk duvarı sınırdan örecektir.

I.Dünya Savaşı Ortadoğu'da İngiliz toprakları.(Kırmızı)

Rusya’da bir savaş kazası olarak ilan edilen Sosyalist idare sistemine halkın özentisinin önlenmesi için ABD, Almanya ve arkasından bütün küresel kontrol alanına girecek Avrupa ülkelerinde “Nasyonal Sosyalizm’i” destekleyecektir.

Nasyonal Sosyalizm,sosyalizm’in evrensel kardeşlik ilkesinden arındırılmış, milliyetçi,ırkçı, kafatasçı hale getirilmiş şeklidir.Özellikleri aynen sosyalizm gibidir.

Sosyal devlet,eşitlik,ücretsiz eğitim-sağlık hizmetleri, emeklilik,çalışma saatlerinin düzenlenmesi, kadın-erkek eşitliği,çağdaş medeni hukuk,her vatandaşın haklarının anayasa ile korunması gibi ilkeleri de içermektedir.Sosyalizmi kendi milletine uygulama şeklidir. Ama,özel mülkiyetin,burjuvazinin korunması şartıyla.

Yani, bu ”Faşizm’dir.”

Alman hukukunun örnek hukuk olma nedeni de SSCB’ye komşu olması nedeniyle,halkın SSCB’ye özenmesine sebep olacak haklar ve özgürlüklerin en aza indirilmesi gayretidir.

Bu işlem Türkiye'de 1924'e kadar uzamasının sebebi de,SSCB’ye batıda sağlam bir set çekmekle meşgul olmalarından hem de bize biçilen paylaşım,idare konularında fikir birliği oluşturamamala-rındandır.

İlk dayatma ile Türk Milliyetçiliği” kavramının oluşturulması sağlanmıştır.

Böylece,asırlardır “din kardeşliği” ilkesinde birlikte sorunsuz yaşayan Müslüman halk’ın içinde “kökene dayalı ayrılıkçılık tohumları” ekilecek,günümüzün “mikro milliyetçilik” ile açıklanan,Adalet ve Kalkınma Partisinin temsilciliğini yaptığı ülkemizi 36 parçaya bölme projelerine analık edecektir.

Çünkü,Türklerde hiçbir zaman “Türklük” kavramı öne çıkarılmamış aksine bastırılmıştır. Benim annem bile bundan iki yıl önce bir konuşmamda “Türk” dediğimi duyar duymaz;

-“Oğlum,biz Türk’üz ama Türk demeyecekmişsin çok günahmış,Müslümanım diyecekmişsin” diyerek beni uyarmıştı.Validem,1927 doğumludur.

Milliyetçilik kavramı,Sultan Abdülmecit döneminde(1789 Fransız Devriminden sonra olmasına dikkat ediniz) ilk “Türk Dili-Tarihi-Milliyetçiliği” araştırmaları,ilk defa Türklere özgü okul ilk okul kitaplarını kaleme almış,Nuruosmaniye’de ilk örnek eğitim veren okul açmış, Mecelle’nin (İlk Osmanlı Anayasası) yazarı, Sabetayist dönme olduğu öne sürülen, Ahmet Cevdet paşa (1822- 1895-Kavaid-i Osmaniye adlı kitabı ile Türkçe’nin ilk kez bilim dili olduğunu kanıtlamıştır.”Herkesin anlayacağı surette,bir risale (Büroşur-dergi) yazıp Takvim’ül Edvâr tesmiye ettim ve Lisan-ı Türkî ilim lisanı olamaz diyenlere lisanımızın her şeye kabil olduğunu ve bu lisan ile her fenden,güzel eserler yazılabileceğini tasdik ettirdim”. Diyerek,verdiği eserin önemini –Maruzat’ında dile getirmiş,Şark’taki Türklerle ilgilenmemiz konusunu da önemle ileri sürmüş şuurlu bir Türkçüdür.Günümüz Türkçülerinin çoğunun ondan bir haberleri olmasa da bu böyledir.

Türkçe hakkındaki diğer eserleri,Medhal-i Kavaid,Kavaid-i Türkiyye,Belagat-ı Osmaniyye’ dir. ), tarafından,eğitimde dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak amacı ile başlattığı çalışmalarında görmekteyiz.

Cumhuriyet döneminde de başta “Kürt Milliyetçiliği” konusunda yazan ve Kürt Milliyetçisi olduğu iddia edilen Ziya GÖKALP (1876-1924) tarafından şekillenecektir.

Turancı Enver paşa,Gagavuz Türk’ü Hıristiyan dönmesi,Talat paşa Müslüman Arnavut,Cemal Paşa’nın da Gürcü Hıristiyan devşirmesi olduğu iddia edilir.

Daha o zamanlarda Atatürk’ün Boşnak,Sırp,Yahudi kökeni hakkında konuşulup yazıldığını biliyoruz.

Malum,henüz bir şey olmayan birini kimse bilmek bile istemez ama,bir başarıya imza atıp da kamuya mal olduğu zaman,seyahat için geçtiği yollarda bulunan köy,şehir halkları bile bu şahsın kendisinden olduğunu iddia etmeye başlar.

Atatürk’ün adı ile anılan bir çok kasabanın olması (Kemal paşa,Mustafa Kemal Paşa gibi) buna en güzel örnektir.

Farz edelim ki bu böyle olsun ki,o zaman “Türk Milliyetçiliği ve Turancılık ” kavramlarını yaratanların içinde bir tane TÜRK yoktur.

Böyle olunca da Türk Milletine de “soykırımcı” demek de hak etmediği,apaçık bir hakarettir.

Olay tamamen amacı “Sosyalizm’i engellemek” olan İngiliz-ABD koalisyonunun,kendileri dışında dayattığı devletleri parçalamak için teşvik ettikleri "milliyetçiliğin",Osmanlı'yı da kendi nefsi müdafaasını oluşturma fikrine itmesinden başka bir şey değildir.

Her zaman hatırda tutmamız gereken,Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılmış,tarihe gömülmüş bir imparatorluktan güç bela kurtarılmış bir devlet olmasıdır.

Yeni kurulan bir devleti de egemen güçlerin bazı isteklerine uyum sağlamadan dünya siyaset arenasında yaşatmanın da imkanı yoktur.

Bunu unuttuğumuz an tarihimizi kötüleyen her fikre,işbirliğine kolayca hizmet ederiz.

İlginç ama gerçek budur.

1918 tarihli Willson ilkelerinin 1.maddesi gereği Laik Demokratik sistem" Osmanlı'dan ve diğer büyük devletlerden boşalan alanlarda kurulacak devletlerde Amerikan şartı" olduğu için benimsenmiştir.


19.yy.İngiliz İmparatorluğu

Daha sonra Amerika bu ilkesinin arkasında durmayınca,İngiltere bunu ret etmiş ve Afganistan'da Topal Molla olayını başlatırken Türkiye'de de Şeyh Sait ve Dersim,Kars, Hakkari ve diğer isyanları başlatmıştır.Ama İran'da,26 Ekim 1923'de Monarşik Cumhuriyet rejimini de,Farsi kökenli olduğunu iddia ederek tahta geçirdikleri Şah Rıza Pahlevi diktasını da aynı ilke çerçevesinde kurmuşlardır. Türkiye'de ilan edilen Cumhuriyet rejimi ile aralarında sadece "3-üç" gün olması dikkat çekicidir.

Atatürk Laik-Cumhuriyet yapılanmasını Fransız Devriminden örnek alarak bir yenilenme olarak gördüğü için halkın "kültürel özgürlüğe" kavuşması şartı olarak gördüğü için de koruma yoluna gitmiştir.

Batılı devletlerin ve işbirlikçileri olan,kurtuluş savaşına yardım bile göndermeyen,ayrılıkçı feodal,faşist Kürt ağaları ile şeyh ve pirlerinin Atatürk’e kızgınlıklarının başında onun Ulusalcılık ilkesine dayalı Cumhuriyeti kurma başarısı,ardından tekke ve zaviyelerin kapatılması,efendi,şeyh, pir,ağa,bey,maraba gibi sosyal sıfatların yasaklanması,kılık kıyafet devrimi,köleciliğin kaldırılması gelir.

Ona olan düşmanlıkları,ölümü ile de bitmeyecek,bu yüzden ilelebet sürecektir.Kürtler arasında "kölecilik",Atatürk'ün sağlığında çıkarılan 28 faşist Kürt isyanı ve diğer gerici ayrılıkçı Rum siyanları yüzünden halen sürmektedir."15" yıllık iktidarı işbirlikçi faşist Kürt ve Rum isyanları ile geçen Atatürk,Kürtler'de köleciliği kaldırmaya fırsat bulamamıştır.

Ardından gelen işbirlikçi İsmet paşa ve faşist Kürt feodallerinin tam kadro yer aldığı Menderes ve diğer hükümetler tarafından da faşist Kürt Feodalitesi resmen kutsanmış,korunmuş, palazlandırılmıştır.

İsmet paşa’nın İngilizlerle tanışıklığı,Yemen’de görev yaptığı yıllara kadar uzanmaktadır. Yemen dönüşünde,Diyarbakır’da yaptığı görev sırasında da 1917 Devrimini hazırlayan Rus kadroları ile tanışma fırsatı olmuştur.

Ama,İsmet paşa’yı etkileyen güç daima İngilizlerdir.O,"güçlü erkekle çiftleşmek isteyen dişi hayvanlar" gibi daima güçlüden yana olmuştur.

Onun bu özelliği SSCB'nin atom silahı yaparak "güç dengesini" eşitlemesinin ardından ABD'nin geliştirdiği ve Türkiye'yi kendi haline bırakacağından korktuğu savunma stratejisi değişikliğine kadar yani 1970'lere kadar sürecektir.

1970'de Abdi İpekçi'ye ,ABD üsleri ve ABD'nin NATO savunma stratejisini "Topyekün Mukavemet" kavramından "Esnek Mukavamet" kavramı şeklinde değiştirmesi konularında bir araştırma yaptırır.(Kaynak 22.5.1970 tarihli Milliyet Gazetesi Abdi İpekçi'nin İncirlik Araştırması başlıklı dizi yazıları.)

İlk defa ölmesine iki yıl kala,bu yüzden "ABD Karşıtı" olmaya başladıysa da artık tren varacağı istasyona varmıştır,iş işten geçmiştir.

İşte,İsmet paşanın şansı olan bu sihirli güçler,,1919 Mondros mütarekesinden sonra,onu birden zamanın genelkurmay başkanı olan Fevzi Çakmak paşa’nın yaverliğine taşıyacaktır.

Atatürk Anadolu’ya 19.Mayıs 1919’da geçtikten çok sonra İsmet paşa,Fevzi Çakmak ve İstanbul hükümetinde görevli Kürt Teali Cemiyeti üyesi bazı “faşist Kürtçü” paşaların da telkinleri ile Atatürk’e “göz kulak olması” için gönderilmiş olduğu inancı bende oluşmuştur..

I.İnönü savaşına,”ordu yönetme tecrübem yok” diye itiraz eden İsmet paşayı Fevzi Çakmak ile Atatürk’ün,İsmet paşayı adeta “”ite kaka” razı ettiklerini Ş.Süreyya Aydemir,İsmet paşa’nın 1965'de yazdırdığı “TEK ADAM” adlı kitabında anlatır.

Şimdi,Kürt isyanlarına bir bakalım;

1-Kurtuluş Savaşı süresince çıkan isyanlar;

01-1919-22, Simko (Ismail Ağa) İsyanı

02-1919-11 Mayıs, Ali Batı İsyanı

03-1919-21 Mayıs, Mahmut Berzenci İsyanı

04-1921-6 Mart Dersim- Koçgiri İsyanı

2-Cumhuriyet dönemi İsyanları;

05- Mart.06.1924-İsmet paşa başbakanlık’tan alınır.

05-1924-Nisan Eylül,Hakkari Beytüşşebap İsyanı.

06-1924-Eyl.12 Nasturi İsyanı-İngilizler Hakkariyi isterler.İngiliz destekli isyandır.

06- Ksm.22.1924 Görevden alınır.Üç ay sonra,

07--1925-13 Şubat, Lice-Muş,Van-Elazığ Şeyh Said İsyanı-İngilizlerin Türkiye’ye sormadan . Hakkari sınırını çizmelerine karşı Atatürk’ün savaşa kalkıştığı sırada çıkar.

08-1925-10 Haziran, Nehri İsyanı (Şeyh Said’in dedesi Şeyh Ali Septi’nin talebeleri.Koçgiri . İsyanını çıkaranlar.)

09-1925-7 Ağustos, Reşkotan-Raman İsyanı

10-1925.Kasım-1. Sason İsyanı

11--1926-16 Mayıs, 1.Ağrı İsyanı

12-1926-21 Ocak, Hazro İsyanı

13-1926-7 Ekim, Koçuşağı İsyanı

14-1927-26 Mayıs , Mutki İsyanı

15-1927-13 Eylül 2.Ağrı İsyanı

16-1927-7 Ekim Bıcar İsyanı

17-1929-6 Temmuz, İt Resul İsyanı

18-1929-20 Eylül, Tendürek İsyanı

19-1930-26 Mayıs, Savur İsyanı

20-1930-20 Haziran, Zilan (Zeylan) İsyanı

21-1930-21 Temmuz, Oramar İsyanı

22-1930-7 Eylül, 3.Ağrı İsyanı

23-1930-24 Ekim, Dersim-Pülümür İsyanı

24-1930- Eylül, 2. Mahmut Berzenci İsyanı

25-1931- Kasım, Şeyh Ahmet Barzani İsyanı

26-1937- Ocak, 2. Sason İsyanı

27-1937- 21 Mart,I. Dersim İsyanı

28- 1938 I.ve II.Dersim isyanları

KÜRT İSYANCI’NIN İNGİLİZLERDEN İSTEDİKLERİ:

Seyit Abdülkadir:(1880 Mahri’li Şeyh Abdullah isyanını çıkaran Şeyh Abdullahın oğlu. Medine’ye sürüldü.1908 (Meşrutiyetin İlanı) ihtilalinden sonra İstanbul’a döndü.Ayan azası seçildi.Şeyh Sait İsyanından önce bir İngiliz temsilci zannettiği Emniyet mensubundan istediği ise :Kürt Krallığı,İngilizlerle İşbirliği,Akdeniz’e açılan bir çıkış kapısı,ve 250.000 peşin Altın idi.)

Kürt İsyanlarına aşağıdaki Türk isyanları da eklendi;

“25 Kasım 1925’de Şapka Kanunu'nun çıkmasıyla birlikte Rize, Trabzon, Gümüşhane, Giresun, Samsun ve Tokat, Amasya, Erzurum, Sivas , Maraş, Kırşehir, İzmir-Menemen, Kayseri'de sert direnişler yaşandı.

Şapka gerekçesiyle çıkarılan bölücü ve gerici isyanların bastırılmaları sonucunda , başta Erzurum İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, Rize'de 8, Maraş'ta 7, Erzurum'da 4, Sivas'ta 3, İskilip'te 2, Menemen'de 28 olmak üzere, diğer yerlerle birlikte toplam 78 kişi idam edildi. Çünkü bu isyanlar yeni kurulan devleti yıkmayı ve Sevr planını uygulamanın önünü açmak için dış destekli olarak çıkarılmışlardı.Daha Atatürk zamanında 25 Kasım 1925’de çıkan Şapka Kanunu’na tepki bahanesi ile o zamanki adı Potomya olan Güneysu ilçesinde 28 Kasım 1925’de Laz’lar isyan çıkarırlar.

"Vergi de vermicuuuk askere de gitmicuuk " diye gösteri yapan bu insanların askeri karakolları basmaları üzerine isyan alevlenir.İsyan şiddetlenince,yani Güneysu dışına da yayılınca ortaya “Lazistan veya Pontus Rum Devleti “ mırıltıları da yayılıverir.
Bunun üzerine, o zaman ki Lazistan Vilayeti Valisi Mehmet Hurşit Bey isyanı Ankara’ya bildirir.(Bölge Lazistan Vilayeti,Rize Kazası olarak geçer.)

Bu bilgi üzerine rahmetli Atatürk,I.Dünya Savaşında Almanlardan miras kalmış Hamidiye zırhlısını gönderir.Rize üzerine toplar yağmaya başlayınca "Atma Hamidiye atma ,askere de gidicuuuk vergi de vericuuk" dedikten ve isyancıların elebaşları yakalanıp cezaevlerine konulduktan sonra top atışları durdurulur.

Bazı tarih kayıtlarına göre de ülke yararı açısından bu sözler “Şapka da takacağuk vergi de vereceğuk” şeklinde yumuşatılarak da verilmektedir.
İsyan sonucunda kurulan İstiklal mahkemelerinde 143 kişi yargılanır ve sanıklardan 14’ü On beş 22’si On, 19’u Beş yıla mahkum edilirken 8 idam cezası çıkar ve çok sayıda insan Sinop ve Adana cezaevlerine hapsedilirler.Lazistan veya Pontus Rum Devleti kurma isyanı da böylece bastırılmış olur.

İsyanda yer alanların büyük kısmı da Şapka Kanununa karşı çıkan gerici hocaların kışkırttığı Türklerdir.Ama "dönme Rumlar”da çoğunluktur.

Amaç,kafa karıştırarak,isyandan bir Pontus Devetli çıkarmaktır.

Oysa, şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası, kanuna göre, üç aya kadar hafif hapisti.
Çünkü bu isyanların ardında Padişahlığı geri getirmek isteyen İngiliz mandacıları ile dönme Rum ve Ermenilerin de işbirliği vardı.Amaçları asla şapkayı protesto etmek değildi.
Bu isyanların birer “bağımsızlık savaşı” olduğunu ise,ABD’nin “
Amerikan Dış Politika Milli Kurulu” ajanlarından David L.Phillips’e hazırlattığı 15.Ekim 2007 tarihli “Kürdistan İşçi Partisinin (PKK) Silahsızlandırılması,Tasfiyesi ve Topluma Kazandırılması (DDR Projesi)”nde şöyle itiraf edilmektedir;

“I.Dünya Savaşının ardından şartları itilaf devletlerince konulan 1920 deki Sevr Antlaşması Türkiye’yi mevcut topraklarının 1/3’ne indirmiş ve Kürtlerin kendilerine ait bir devlet kurmaları için söz vermiştir.

Antlaşmayı ret eden Atatürk,Türkleri “özgürlük savaşı” için toplayarak,1923’de Sevr’in yerine Lozan antlaşmasının yerleştirilmesine yöneldi.

Cevaben,1925’de,bağımsız bir vatan kurmak amacı ile Kürtler bir isyan çıkardılar. İsyan,zalimce bir şekilde bastırıldı ve elebaşıları Diyarbakır meydanında asıldılar.

İsyanlar serisinin 1937’de sonuçlanması ile,Türkiye Kürtlerinin varlıkları onlar dağ Türkleridir” diye adlandırılarak inkâr edildiği zalimce bir politika (!) benimsendi.” http://adilyargic.blogspot.com/2009/08/akpnin-acilim-emri-ncafpden-tercume.html


Aslında,bu cümlede de apaçık bir çarpıtma vardır.Lozan Antlaşması ile çizilen harita,kuzeyden inecek SSCB tehdidini önleyemeye uygun olduğundan büyük devletlerce kabul edilmişti ve Kürtlere "ayrı devlet kurmalarının zamana uygun olmadığı belirtilmişti.

Atatürk'ün,"Misak-ı Milli Haritası" ve kendi doğum yeri olan Selanik'i bu sınırlara katma çabaları olmasaydı,Kürt isyanlarının çıkmayacağı inancında olduğumu belirteyim.

Kürt ve diğer gerici isyanlar bu huzursuzluktan dolayı çıkarılacaktır.

Devlet,son 200 yıldır karşılaşmadığı kadar çok iç isyanla karşılaşmış ve isyancıların bütün umutlarını toprağa gömmüştür.

Kürdistan,Pontus Rum, Büyük Ermenistan gibi devletler kurup onların başkanları olma hayalleri, maiyetlerine vaad ettikleri yüksek mevki umutları hepsi "idam sehpalarında" son bulmuştu. Henüz "üç yaşında" olan genç cumhuriyet mucizevi bir başarı ile faşist feodal isyanları da isyancıları da bitirmişti.

Kurtuluş savaşının daha başlarından beri,küçük çaplısından,Atatürk’e suikast hazırlayan “Ali Galip” olayı olarak da bilinen,Dersim Koçgiri İsyanı ile başlayan Mustafa Kemal Atatürk’ü tasfiye etme çabalarının,en tehlikelileri 1925 Şeyh Sait,Rize,Çorum,Konya,Sıvas Şapka Kanunu isyanları,devletin bölgeye yol,okul yapmasından,köylülere ev vermesinden korkan aşiret reislerinin Patrikhane-İngiltere ve diğerleri işbirliğinde çıkartılan 1937-38, I.ve II. Dersim isyanları ile sürmüştür.

Erciyes Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyeleri’nden Prof. Dr. Metin Hülagü’nün “İngiliz Belgeleriyle Vahdettin ve Osmanlı Hanedanı” adlı kitabında Atatürk’e ölümüne kadar sadece İtalya ve Almanya’nın “19” kez suikast düzenlediğini,bu ülkelerin İsmet İnönü ile çalışmak istediklerini yazmaktadır.

Bu isyanların hepsinin arkasında da İngiltere,Almanya,İtalya yani Amerika vardır.Çünkü ABD halen Lozan antlaşmasını tanımadığı gibi İngiltere de Türkiye’yi “Saltanat rejimi” içinde görmek istiyordu.

İtalya ve Almanya ise,ABD’den aldıkları desteklerle,İngiltere,Fransa ve Rusya’nın sömürgelerine ortak olmak,Kutsal Roma-Germen İmparatorluğunun İ.S.950’den beri “Taç Giydiren” milletleri olarak haklarını istiyorlardı.

Alamayınca da Amerika I.Dünya savşında olduğu gibi gene el altından onları kışkırtıyordu. Amacı da ,Alman ve İtalyan faşistlerini dünyaya hükümran etmek değildi elbet.


Amerika'nın İtalya ve Almanya'ya I.ve II.Dünya savaşlarında para yardımı yaptığı, 15.mayıs 1919-İstiklal Harbi Gazetesi'nin haberinde;ABD başkanı Willson-İngiltere başbakanı Lloyd George arasında geçen konuşmaların yer aldığı metinde, İtalyan'ların Anadolu'daki işgallerini durdurmak için "İtalyanlara,buraları işgal etmeleri ve oralarda durmaları için gereken parayı vermeyeceğimiz günler gelebilir" sözünde apaçık ifade edilmektedir.
Ayrıca,Anadolu'ya yapılacak bir Yunan İşgali'nin İtalyan işgallerini durdurabileceğini iddia etmektedir.

Yunan işgali de bu konuşmadan "4" dört gün sonra başlayacaktır.

Onlara,Avrupa haritasını yerle bir ettirerek kendisini “kurtarıcı,özgürlük meleği” havasında dünya milletlerine kabul ettirmek ve dünyayı tek başına yönetmekti.

Almanlar,II.Dünya savaşı sonrasında dümeni anlayacaklar ve “Amerika sahte liberaldir. Avrupa'yı kendisi yönetmek istiyor” diyeceklerdi.

İşte,bu sinsi kumpasların ortasında kurulan fesat örgütlenmleleri içinde yer alan “yerli mandacı işbirlikçiler” Atatürk’ü öldürerek tarihe gömecek,devleti manda edecek kumpaslara alet oldular.

Bunların başında,Cumhuriyetin ilanı sonrası “Tekke ve zaviyelerin kapatılması,şey,pir,efendi, hoca,bey gibi sıfatların yasaklanmaları,toprak ağalarının topraklarının köylüye dağıtılması,” yani "köleciliğin kaldırılması” davası vardı.

Nasıl olurdu da,28 Ekim 1923’de Sultanahmet Avratpazarında (At meydanı-Hipodrom, Dikilataşın cıvarı) dünyanın parası verilerek satın alınan bir köle,29 Ekim sabahı “özgür vatandaş” olabiliyordu.Hem de,ağalar,şeyhler,pirler de sıfatlarını kullanamıyor,din adamları dini kıyafetlerle dolaşamıyordu?

Onlar bunun için mi savaşmışlardı?

Sen savaş,gazi ol,şehitler ver,Mustafa Kemal de tutsun seni bir yarıcı marabayla,ameleyle aynı kefeye koysun.

Akıl alır iş değil di bu!

Üstelik hilafet de kaldırılıp,padişahın da dışarı sepetlenmesi de olur şey değildi yani!

İşter Atatürk’ü “kahramanlık’tan kurtulunması gereken bir engel” konumuna düşüren nedenlerin başı bu olaylardı.

Bir de Lozan’da Selanik, Hatay ,üstelik İngiltere’nin 1946’larda bile “Velinimetimiz” diye tarif ettiği, Musul-Kerkük gibi petrol kaynaklarını da “Misak-ı Milli” adını verdiği bir bahane ile sahiplenmek istemesi,petrol işleme rafinerisnden bile haberi olmayan bir Türkiye için fazla ukalaca (!) bir istekti.

Hemen bu adam değiştirilmeliydi!!!

Atatürk’ün reformları ile prestijleri yerle bir olan ağa,şeyh,hacı hoca tayfası için de böyle bir fırsat bir daha ele geçmezdi.

Atatürk,İsmet paşa’yı her iktidardan alışında bir Kürt İsyanı çıkmasından şüphelenmiş,İsmet paşa’nın Atataürk’ün el attığı ticari şirketlere rakip şirketler kurması da aralarındaki muhalefeti iyice körüklemişti.

Ayrıca Atatürk,İsmet paşa’nın sinsi komplolarla kendisini “yalnızlaştıran” bir siyaset içinde olduğundan da kuşkulanıyor gibiydi.

İşte İsmet Paşa'nın bütün görevlerinden alındığını yazan gazate ve yasa metni

Büyütmek için gazeteyi tıkla.

1937’de tekrar başlatılan II.Dersim isyanı sonrasında Atatürk İsmet paşa’yı Kürt isyanları ile alakalı görür ve İstanbul Büyük Ada’ya zorunlu ikamete mahkum eder.Celal Bayar’a başbakanlığı verir.

Atatürk İsmet paşa’yı CHP Genel başkanlığından ve bütün görevlerinden alır ve Büyük Ada’ya İstanbul’a gönderir. Hükümet de parti de Celal BAYAR’dadır.

Bu olaydan sonra,Atatürk’ün ölümüne 18 gün kala bitirilecek olan II.Dersim İsyanı tekrar ateşlenir, ama bu defa İsmet paşa davet edilmeden isyan bastırılır.

Ama bu olaydan sonra sağlığında yavaş yavaş bozulmalar başlar,kısa sürede yatalak hale gelir ve Ankara’ya gidemez olur.

Bir ara Atatürk’e “İsmet paşa’nın trafik kazasında öldüğünü “ yazan bir gazete bile gösterilir.(Kaynak Murat Bardakçı-Habertürk -Tarihin Arka Odası prg.)

İşte bu dönemden sonra Atatürk’ün sağlığı bozulmaya başlamıştı.Hepsi yetim Ermeni olan evlatlık kızlarından,Dersim isyanı bombacısı pilot Sabiha GÖKÇEN’in arasının İsmet paşa ile oldukça iyi olduğu da bilinen bir gerçekti.

O kibarcık elleriyle Atatürk’e ilaçları o mu veriyordu acaba?

Bunu asla öğrenemeyecğiz.Ama,adına Hava Limanı kurulan,en fazla yüceltilen tek o olduğuna göre, sömürgeci devletler onu böyle ödüllendirmişlerdi sonunda.

Ve,Atatürk devleti yönetemeyecek derecede,hasta,ölüm döşeğindedir.

Yukarıdaki NCAFP raporunda da görüldüğü gibi bu isyanların,suikastlerin,deikodu ve aslı astarı olmayan uydurma iftiraların hepsi dış kaynaklıdır ve Atatürk’ün ölümünün ardından, büyük devletlerin tercihi olan İsmet paşa’nın idareyi alması ile isyanlar bıçakla kesilircesine kesilecektir.
Çünkü,İsmet paşanın ilk işi,daha 1921 Koçgiri İsyanında suikast hazırlayan,Dersim bölgesi dönme Ermenilerini onun partisi CHP’ye ve bütün devlet kurum ve kuruluşlarına doldurmak olacaktır.

Ama,şimdi bu aşamanın başlangıcına dönelim;

Şimdi... 10.Kasım 1938'de Atatürk öldü, 11.Kasım 1938'de İnönü yeni Cumhurbaşkanı seçildi ve hemen ardından CHP’nin olağanüstü kurultaylarından biri daha toplandı.

Kurultaya,doğal olarak Atatürk'ün "Genel Başkan" olarak atadığı Celal Bayar başkanlık ediyordu.

Kurultay’da,darbeci İsmet paşa, Atatürk'ü “Ezeli Başkan”, kendisini “Ebedi-Değişmez Başkan” seçtirdi.

Aynı kurultay'a "Genel Başkan" olarak giren Celal BAYAR, “değişmez genel başkan vekiliğine” indiriliyordu.

Oysa yapılan darbeye kadar,başbakan ve CHP genel başkanıydı.

Bir anda gelen darbe ile İsmet paşa onu önce “”değişmez başkan vekilliğine” ardından 11.Kasım 1938’deki bu ilandan 75 gün sonra,25.Ocak.1939’da başbakanlıktan da azledecektir.

Çünkü,Celal,liberal ekonomici ama karma ekonominin mucidi,Türk ve Atatürk’ü de seven biridir.

Oysa İsmet paşa’yı iktidar eden Alman entrikalarıdır.Ona,”sol” gibi görünecek,Nasyonal Sosyalist siyaset uygulayacak,Ermeni-Rum,Yunan-Kürt işbirliğinde yürüyecek,onun sayesinde adam olmuş bir adam lazımdır.Bu bilgiler ışığında İsmet paşa’nın,ilk Ermeni başbuğumuz olduğunu görüyoruz.

Ve bu sıfat aynı Kurultay’ın Milli Şef’e bağlılık mesajında şöyle yer almıştı:

Partimizin değişmez genel başkanlığına intihap olunan, Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük Reisicumhuru ve kahraman Türk Ordusu’nun yüce başbuğu, Milli Şef İsmet İnönü’ye Büyük Kurultay’ın yürekten sevgi ve bağlılığının arzına karar verilmiştir.

Pekiiii... Milli Şef’e bağlılık mesajını kim okumuştu?

Kırım Tatarı,İzmir Amerikan Koleji mezunu,Amerikan hayranı,liboş Adnan Menderes!

İsterse okumasın,meclis silahlı askerlerle çevrili.


II.Dünya Savaşı Haritası 1939-45

1943 yılına kadar Hitler’in galip çıkacağını düşünerek “Türk Milliyetçiliği ideolojisini” Alman Büyükelçisi Von Papen ile oluşturan,Kıbrıs’lı Rum dönmesi olduğu için Harp Okuluna, hatırımda kaldığı kadarı ile aşırı ricalar üzerine Fevzi Çakmak’ın torpili ile alınan,Alpaslan Türkeş’i de onunla “kanki” yapan,Köy Enstitülerini Hitler’in SS kamplarına göre düzenleyen İsmet İnönü 1943’de Sovyet ordusu karşısında bozguna uğrayan Alman ordusunun yarattığı şaşkınlığı da uzun sürmemiştir.

İlk işi Sovyetleri memnun etmek için 1944’de Nihal ATSIZ ve Alpaslan Türkeş’i tutuklatıp el ve ayak tırnaklarını söktürmek,olmuştur.

Ama,aralarında gene şike vardır.1947’de,İsmet paşa onu ABD’ye “Darbeci Kursuna” gönderecektir. 1955’de de Amerikan Harp Akademisini bitirecektir.

Önce Kıbrıs’ta görev alacak ,sonra 1960-1980 dönemleri için de solcu avına adam yetiştirecektir.İlk yetiştireceği ülkücüler,Abdullah Çatlı gibi Dersim kökenli Alevilerden olacaktır.İlginçtir Abdullah Öcalan’da dahil solcular da aynı kökenli olacaktır.

Hatta meşhur Susurluk olayına adı karışan,kazada ölen Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ’ın ve A.Çatlı'nın Alevi olmaları ve yaralı kurtulan toprak ağası Sedat Bucak da,ilginçtir ki,1963’de İsmet İnönü’ye “Federasyon neden Türkiye’de tatbik edilmesin” diye mektup yazan,Türkeş ve arkadaşlarının Sıvas’ta kampa topladığı,daha sonra batı Anadoluya sekiz vilayete dağıttığı, kurtuluş savaşında Atatürk’e asker de vermedikleri bilinen “55” Kürt toprak ağası içinden Mustafa Remzi Bucak’ın da nesidir acaba?

Her yer şike dolu.

II.ŞİKE (muvazaa)

İsmet İnönü-Celal Bayar Şikesi.Bu olay,günümüze kadar CHP-Sağ partiler şikesi olarak sürecek olan şikenin başlangıcıdır.CHP’nin iktidar edilmeme sebebi bu şikedir.

1943 yılında Adana-Yenice tren istasyonunda bir tren vagonunda İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in,savaşı Amerika’nın girmesi ile I.Dünya savaşında olduğu gibi yine kendilerinin kazanacağını,İsmet’in savaşa girmesi halinde Türkiye’nin mahvolacağını söyleyerek korkutması üzerine İsmet paşa sadece talimatları yerine getirmiştir.

Verilen talimatlardan en önemlisi “Serbest Fırka” dır.Yani CHP’ye muhalif siyasi partilerin oluşturulmasıdır.

İsmet İnönü Paşa da Churchill’den aldığı aldığı talimat gereği “Serbest Fırka” ortamını kurmak için devletin kurucularından olan Celal Bayar ile gizlice Pembe Köşk de 1945’de buluşur ve yeni oluşumu halka sevdirip,İsmet Paşa korkusu olmadan rahatça oy verilebilecek bir muhalif parti yaratma planı üzerinde çalışmalar başlatırlar.

İsmet İnönü’nün Milli Şef iktidarını “Diktatörlük” olarak yorumlayan ABD’nin İsmet Paşanın Churchill tazyiki ile müracaat ettiği “NATO”dan aldığı “ret” cevabı üzerine gene Churchill’in tavsiyesi ve 1946’da “dörtlü takrir dümeni ile kurulan İngiliz hayranı İsmet paşa-Celal Bayar-Adnan Menderes şikesi sayesinde Demokrat Parti’yi kurulur.


Demokrat Parti'nin iktidar olacağı 1950 seçimlerine kadar,iktidarı kaybetmek istemeyen İsmet İnönü,başlattığı manda olma hazırlıkları ile ,cumhuriyetin bütün kazanımlarını geriye itiyor ve devleti “Sünni Rejime geçiriyordu;


Amerikan yardımının sürmesini sağlamak için 1947’de, okullarda din dersi okutulması, son sınıflara seçmeli din dersi konulması, İmam-Hatip meslek okulları açılması ve Yüksek İlahiyat Fakültesi açılması yönünde yasalar çıkartılmış ve bu yasaların çıkartılmasından üç ay sonra da yukarıda sözünü ettiğimiz yardım anlaşması Amerikan Kongresi’nde kabul edilmiştir.

Bir noktayı daha vurgulamak gerekiyor. Bunun için de 16 Şubat 1947 tarihli Ulus gazetesinin haberine bir göz atalım:


“...Okullarda din dersi okutulması ve dini meslek okulları açılması işini incelemek üzere seçilen parti komisyonu toplantılarına başlamıştır. Komisyon başkanlığına B. Tahsin Banguoğlu, katipliğine B. Sedat Pek seçilmişlerdir. Cumartesi ve pazar toplantı yapan komisyon şu kanunları ele almıştır.


Okulların son sınıflarına ihtiyari olarak din dersi konulması .


İmam-Hatip ve vaiz yetiştirmek üzere orta dereceli okulların açılması .


Yüksek din adamları yetiştirmek üzere üniversitelerimizde İlahiyat Fakültesi açılması.


Bununla da yetinilmemiş ve 1926’da 677 sayılı yasa ile kapatılan tekke ve zaviyelerin yeniden ziyarete açılmasını öngören yasa 1 Mart 1950’de TBMM’de kabul edilmiştir. (Tutanak Dergisi XXXV/1, s.177. Aktaran Cengiz Özakıncı, İrtica 1945-1999)


Cemal Kutay (90 yaşında Atatürkçü olup çıktı) 1946 yılında devletin de desteklediği Millet Dergisi’ni yayınlamaya başlar. 2 Ocak 1947’de bir “Açık Mektup” yayımlar. Okuyalım bu “Açık Mektup”u.


Mektubun başlığı şöyle: “Bu memleketin bütün ana-babalarına ithaf. Türk Gençliği’nin manevi inşaası

Önümde Amerikan liselerinde daha dinamik ve pratik olmak iddiasıyla hazırlanmış ve büyük alakayı çekerek senatoda taraf bulmuş müfredat programı var... Vicdan hürriyetine saygının ve insan haklarının vatanı olan Amerika’da, ailelerle okul elele vererek yeni yetişenin manevi cephesini inşa ediyorlar... Anneler!... Babalar!... Vicdan hesaplaşması döneminiz gelmiştir. Yavrularınıza ebedi ve tek Allah fikrini telkin ediniz. Allahsız bir nesil yetiştirmeyiniz! Gençliği Allahsız ve dinsiz yetişmekten kurtarmalıyız!...” (Cemal Kutay, Türkçe İbadet 2)


CEMAL KUTAY “TÜRKİYE’Yİ YOK EDECEĞİZ” DİYOR”.


Allahsız bir nesil yetiştirmeye” çalışan zamanın yöneticilerinin bu tutumu, giderek laiklik ve Atatürk düşmanı dinci kesimi yüreklendirmiş, “Bizim vazifemiz... Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmektir. Her ne surette olursa olsun yok etmek ve sünni İslam devletini kurmaktır biçiminde yayın yapmak noktasına getirmiştir. (Taraf Dergisi, 2-8 Aralık 1994)

1948 yılında Milli Eğitim Bakanı olan kişi, “Bu memlekette dinci bir yönetim kurulacaksa, onu da bir başka parti değil biz yaparızdiyordu. CHP yönetiminin son başbakanı din profesörü Şemsettin Günaltay ise “En çok din eğitimi veren okulların açılması ile anılacağım” diyordu Meclis kürsüsünden. (age)

Yani gericilik Menderes’ten önce bizzat devletimizin kurucularından İsmet İnönü’nün Milli Şefliği” döneminde başlamıştı.

II.Dünya Savaşı sonrası Küresel etki alanları.Büyütmek için haritayı tıkla.



1948’de Amerikan yardımının sürmesi karşılığı ilkokullarda okutulmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı “Müslüman çocuğun el kitabı” isimli bir ders kitabı yayınlamıştı.


Bu bağlamda bir değerlendirmeyi bilginize sunmak istiyorum.

Yazar, yayıncı Cengiz Özakıncı “İrtica 1945-1999 isimli kitabında şöyle diyor. Kuşkusuz elindeki sayısız belgelere dayanarak.


Demokrat Parti Türkiye’yi ABD’nin istediği gibi bir din devletine dönüştürmek üzere kurulmuştu. Ancak CHP, yönetimden düşmemek için ABD’nin din devleti isteğini biz yerine getirirsek Amerika Menderes’in Demokrat Partisi’ne gerek duymaz, Amerika’nın her dediğini yaparsak yönetimde kalırız” düşüncesiyle davranıyordu. (age, sf. 88)

Sayın Özakıncı ardından ekliyor.

CHP’li Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın yakalanan bir solcuyaYahu size de ne oluyor? Bu memlekete komünizmi getirmek gerekiyorsa onu da biz getiririz dediğini anımsatıyor.

ŞİKELER YÜZLERE VURULUYOR;

FEVZİ ÇAKMAK PAŞA’nın PARTİSİ MUVAZAAYI AÇIKLAR;

Devletin nasıl bir entrikaya kurban gittiğini gören ve bunu halkla paylaşarak onları uyandırmayı deneyen,DP içindeki sertlik yanlıları DP’den koparak Millet Partisini (MP) kurdular (20 Temmuz 1946). Mareşal Fevzi Çakmak’ın fahri başkanı olduğu Millet Parti’si, DP’yi «muvazaa partisi-(Gizli Anlaşma-ŞİKE Partisi)» olmakla suçluyor gerçek muhalefeti kendisinin temsil ettiğini ileri sürüyordu.


DP’nin bir muvazaa partisi olduğu hakkındaki söylentileri Bayar cevaplandırdı(1946):

“…Partimizin yurt içinde serpilip gelişmesi yolundaki çalışmalarımızdan bugüne kadar aldığımız sonuç bizi memnun etmektedir… ne Halk Partisi’ne ve ne de partimize böyle küçültücü bir hareketi yüklemeğe imkan yoktur.” Deseler de doğruyu söylememişlerdir.









Muammer AKSOY “CHP ŞİKE PARTİSİ” Açıklaması;

21.5.1970 Milliyet “İNÖNÜ ALDATILDI”-SBF Basın Yayın Yüksek okulu Müdürü Prf.Muammer AKSOY,dün yaptığı basın toplantısında “İnönü aldatılmıştır.İnönünün Hukuk müşaviri Turan Güneş’in fikrine uyarak söylediği üniversiteye polis girer sözü bize ters geliyor demiştir.

Aksoy,CHP’nin muhalefet partisi olmaktan çok,şike bir muhalefet parti durumuna düştüğünü ileri sürerek şöyşe devam etmiştir.

“Pazar sabahı polis ve jandarma tarafından yapılan baskında kendi makam odası ile öğrenci işleri odasının da arandığını söyleyen Aksoy,”Fikir özgürlüğü olmayan yerde demokrasiden bahsedile-meyeceğini öne sürmüş ve polisin üniversiteye giremeyeceğini savunmuştur.

Aramayı yapanların siyasilerin emrinde olduğunu da belirtmiş ve Vali ile içişleri bakanını suçluyorum.Bir düşünürün dediği gibi Anayasa ile metni arasındaki fark uçurum halini alırsa o ülkede patlamalar olur.demiştir.

Aksoy,patlamanın nasıl olacağına dair bir fikri olmadığını,yer altı işlerine karışmadığı için bunu söyleyemeyeceğini belirtimiş,”siyasi iktidar,anayasadan tamamen uzaklaşmıştır.

CHP-DP Şikesinin F.Çakmak'ın partisi tarafından ifşa edilmesinden 14 yıl sonra,ADB Cuntasının kurduğu Yassıada Mahkemelerinde, kendisini savunacak avukat bulamayan Adnan Menderes’e ABD işbirlikçisi cuntanın bulduğu,kendini “Hıristiyanlara daha yakın gördüklerini söyleyen solcu-Alevi” cemaatından olan avukat Hüsamettin Cindoruk,bu hizmeti yüzünden, Mandacı,feodal,Nurcu-işbirlikçi,faşist,Saltanatçı tayfa tarafından “kutsanıp, koruma altına alınacak, ABD’ci cuntanın emri ile 2007 yılında Süleyman Demirel’in “gizli talimatıyla yeniden kurduğu Menderes’in partisine başkan olacak ve onu “Atatürkçü-Demokrat” gösterme şirinliği içinde bu “muvazaa” işini de aşağıdaki cümlesinde itiraf edecekti.

64 YIL SONRA H.CİNDORUK DA muvazaa’yı İTİRAF EDER.

DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un DP’nin 64. Kuruluş Yıldönümü Töreninde Yaptığı Konuşma ( 07.01.2010 ) ;Şunu da ifade etmek istiyorum, Demokrat Parti’yi, Atatürk’ün son Başbakanı Celal Bayar ve arkadaşları kurduğu zaman, en büyük itiraz, bu partinin bir muvazaa partisi olduğu yolunda, kendi içlerinden geldi. Aradan geçen 64 sene sonunda şunu söyleyebiliriz, “Evet, Demokrat Parti bir muvazaa partisiydi ama, cumhuriyetle muvazaa yaptı, demokrasi ile muvazaa yapmıştı, laiklikle muvazaa yapmıştı.” Bugün o muvazaa devam ediyor, cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe sıkı sıkıya bağlıyız. Çünkü biz, Demokrat Partiyiz. Demokrat Parti’nin içinden çıkan partiler zaman zaman bu ilkelerden vazgeçtiler ya da cumhuriyetin bazı girişimleri, partileri, laiklik ilkesinden vazgeçtiği için bugün bu ilke tartışılır hale geldi.” Diyerek en azından 1945’de başlayan CHP-Celal Bayar’lı,Menderes’li DP şike hükümet bağlantılarını itiraf etmiş olmaktadır.

III.ŞİKE (Muvazaa)

Sayın CHP Genel başkanı Deniz BAYKAL’ın,eski sekreteri,yeni milletvekili Nesrin BAYTOK hanımla geçmiş bir yatak hikayesinin 08-09 Mayıs 2010'da görüntülerinin internette yayınlan-masının ardından, AKP yanlısı Vakit gazetesinde de yayınlanması rezaletinden iki,üç gün sonra dün,çok duygusal bir konuşmanın ardından istifasını açıklamıştır.

Olayın,hukuki boyutu polis ve savcıların işidir.Benim vatandaş olarak baktığım açı ise “devletin bekası” yönündendir.

Askeri cuntanın Menderes döneminde yaptığını aynen tekrar ederek sayısız “darbe senaryoları” üreterek ,ABD-AB yanlısı AKP hükümetini desteklemesine rağmen, AKP oylarını n %20’lere düştüğü,halkın arayış içine girdiği,hükümetin kendisini kurtarmak için yaptığı belli olan “anayasa değişikliğini” da halk oyuna sunacağı bir zamanda Deniz BAYKAL’ın istifası şaşırtıcıdır.

İki partiyi arenada dövüşen bir gladyatöre benzettiğimizde,dövüşün en heyecanlı bölümünde dövüşçülerden birisinin kendini öldürtecek şekilde rakibine boynunu uzatarak kafasını kırdırdığını düşünün.

Baykal’ın yaptığı da budur.

CHP’nin bel kemiğini oluşturan oylar, Dersim kökenli Alevilere dayanmaktadır.Onlar da Deniz BAYKAL’ı istememektedirler.Mustafa Sarıgül veya Kemal Kılıçdaroğlu seçenekleri bu yüzden gündeme getirilmektedir.

Ama,Deniz Baykal’ın olmadığı bir CHP,doğal olarak sadece “Dersim Alevilerinin oylarına “ kalacağından BDP benzeri bir partiye dönüşecek ve kısa sürede kapatılacak veya eriyip meclis dışı kalacaktır ya da ciddi iç karışıklıkların nedeni olacaktır.

Bu yüzden,kendini istemeyenlere karşı kuvvet tazelemek vs.vs olamaz.

Olabilir ama böyle zamanda olamaz.

Önce,Mustafa Sarıgül’ü suçlamaları,ardından Fethullah Gülen Hoca’ya da iltifat ederken,AKP’yi suçlaması,bu dayanağının Gülen’ce yalanlanması,olayın önceden halk hariç herkesce bilimesi, olayın BAYKAL’ın beklemediği bir şey olmadığının açık kanıtıdır.

Şartlar,onun beklediği ama,“istek dışı bir şikeye” maruz kaldığı izlenimini veriyor.Olayda bir “centilmenlik antlaşması “ var gibi görünmektedir.Ama darbe vurulmuştur.

Baykal,darbeyi yemiş ama kimden geldiğini anlayamadığı ortada.

Centilmenlik antlaşması veya şike bir şekilde bozuldu.

Diğer yandan;

Devlet yönetmeye kalkan ve devlet adamı sıfatı olan,torun torbaya karışmış,evli bir adamın,evli bayan bir partilisi ile ince ilişkilerinin olması yetmez mi?

Sibernetik sineklerle,böceklerle dinleme ve gözleme yapılan,teknolojinin fırlayıp gittiği bu çağda,bir önder, kişiliğini,hedeflerini,kendine güvenenlerin umutlarını tehlikeye atacak işlerden kaçınmalıdır.

İsithbarat sistemleri öyle gelişmiştir ki,camınıza konan bir sinek,duvarınızda duran bir tespih böceği, cep telefonunuz,hediye edilen bir kravat iğnesi,kalem,kol düğmesi,satın aldığınız elbisenin düğmelerine kadar her şey sizi ele vermektedir.

Ruhunuz bile duymaz.

Sayın Baykal’ın bunlardan haberdar olmaması,hem de “dinleme olaylarının” ayyuka çıktığı,milletin telefonlarını bile taşımadığı bir dönemde olur şey mi?

Hem hükümeti “F TİPİ” örgütlenme ile suçlayacaksın hem de “F”ethullah Gülen’in sözüne nasıl değer verdiğini,bağlarını gösterecek,peçe-türban açılımları yürüteceksin.

Hatta,CHP'nin özellikle "Ahlak erozyoununa yönelik şikelerinden" birisi de geçen yıl Nisan aylarında olmuştu.

Benim,"Din ve Eşcinsellik" başlıklı bir yazıma yapılan yoruma,"Hiç bir dindarın ahlakı gerçek bir SOL'cunun ahlakından üstün olamaz " diye yazdığım bir yorumun ardından,Medya'da başlayan ve gittikçe alevlenen bir "sağcı-solcu ahlakı tartışması" sonunda,kızı yandaş medyaların meşhur dizilerinde rol alan bir CHP'li milletvekili,"Kızımın öpüşme sahneleri veya benzeri rolleri beni rahatsız etmez" açıklaması da,Solun Ahlakı" konusunda neticeyi belirlemişti.

Artık açlıkça görüyoruz ki,CHP ahlaksızlığı ilke edinmiş,utanması arlanması olmayanların partisi konumuna düşürülmüştür.

Bu kimin işine yarayacaktır?

AKP'nin.

Bu nasıl oluyor diye sormazlar mı?

İşte bu da başka bir şikenin “ayyuka çıkması” değilse nedir?

Baykal’ın bu istifası “şike” değilse sizce nedir?

Bu olaylardan sonra CHP'ye oy verene diğerleri "Siz şöyle ahlaksızsınız" dese ,CHP'ye kim oy verir?

Bu olaylar apaçık bir faşist Ermeni-Grek,Rum,Kürt ve diğer işbirlikçi,teslimiyetçilerin oyunudur.

İki yıl öncesinden yazdığım,"Rum Kürt Ortaklığı","Kürtlerin Gizli İlişkileri","Cumhuriyet Entrikaları" başlıklı yazılarım aynen bu olaylarda,tekrar tekrar ispat edilmiştir.

Olay o derece “Bizans oyunu kokmaktadır ki,istifanın açıklandığı günün ertesinde,Fener Rum Patrikhanesinin avukatı Kezban Hatemi,Yunanistan ziyaretine gidecek olan başbakan R.T.Erdoğan’a ;

“Papazı da yanında götür!!!
Başbakan’a telkinde bulunan Fener Rum Kilisesi papazı Bartho’nun avukatı Kezban Hatemi, “
Erdoğan
Atina’ya giderken patriği de yanına alırsa Türkiye’nin ağırlığını gösterir. Yer yerinden oynar
” iddiasında bulundu.”

Diğer yandan,AKP ile kurulmak istenilen adı ister “B.O.P” olsun ister “Yeni Osmanlı İmpa- ratorluğu” veya ,patrikhane avukatının sıkıştığında kolayca çıkıp beyanlarını verdiği,her hafta çıkarılan ilmi kendinen menkul,tarihi Roma İmparatorluğu ile başlatan ve Anadolu halklarının hepsinin “Grek-Yunanlı” olduğu şartlamaları yapan tarihçilerin konuşturulduğu Habertürk ve Skytürk (!) kanallarının çabalarına bakıldığında “Yeni Bizans İmparatorluğu” olsun,Amerikan projelerine “sözde karşı” olan ve her gün yeni darbe senaryoları ile suçlanan ordumuzun da bu işe gönüllü olduğu ortadadır.

Gönüllü olunan şey ise ABD jandarmalığıdır.

Umarım,Yunanlıları,Kıbrıs’lıları ve Ermenileri,solculuktan soğutmak,liberalizme kazandırmak için sokulduğumuz olaylarda olduğu gibi yeni soykırımlarla suçlanacak bir pisliğe girmeyiz.

İşte haber;

Türkiye'de 'süper güç' adımı...-

11 Mayıs 2010 Salı

ABD Jandarması Denizcilerimiz.

Göreve çıkarken.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez fırkateynlerimizle 'mobil görev' için Adriyatik’e açıldık.


Dört Türk fırkateyni dün Adriyatik ve Akdeniz’de tıpkı Amerikan 6. Filosu gibi ’mobil görev’ yapmak için açıldı. Gemilerimiz Mısır’dan, Bosna’ya iki ay boyunca 9 ülke limanına uğrayıp güvenliğe katkıda bulunacak...

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın, ABD’nin dünyaca ünlü 6’ncı filosunun dolaştığı Akdeniz’in uluslararası sularında görevlendirmek üzere Türkiye tarihinde ilk kez oluşturduğu ’açık deniz filosu’(TDGG) Aksaz Deniz Üs Komutanlığı’ndan hareket etti. İki ay boyunca Akdeniz ve Adriyatik’de görev yapacak TCG Kemalreis, Turgutreis, Gaziantep, Giresun ve Akar gemileri törenle uğurlandı.

Sırada Hint okyanusu

6 Mayıs- 5 Temmuz 2010 tarihleri arasında görev yapacak olan Türk Deniz Görev Grubu bu yıl Akdeniz ve Adriyatik ile sınırlı kalacak. TDGG’nin görev alanı gelecek yıl Hint Okyanusu’nu da içine alacak şekilde genişletilecek. Gabya sınıfı fırkateyn olan TCG Gaziantep ve TCG Giresun’un hava savunma, Yavuz sınıfı olan TCG Turgutreis ve Barbaros sınıfı olan TCG Kemalreis de sualtı savunma ağırlıklı olmak üzere değişik görevlerde faaliyet gösterecekleri bildirildi.

İŞTE FİLONUN GÖREV YERLERİ

10-20 Mayıs tarihleri arasında Beyez Fırtına Tatbikatı’na katılacak. 26-28 Mayıs tarihleri arasında Tunus ve Cezayir liman ziyaretleri, 31 Mayıs-3 Haziran İspanya’nın Cartagena Liman ziyareti, 9-12 Haziran İtalya’nın Taranto limanı, 14-17 Haziran Karadağ Bar limanı, 18-21 Haziran Hırvatistan’ın Split limanı ve Bosna Hersek’in Neum limanı, 22-25 Haziran Arnavutluk’un Durres ve Paşa limanları, 30 Haziran-3 Temmuz tarihinde ise Mısır’ın İskenderiye limanı ziyaret edildikten sonra 3- 5 Temmuz tarihleri arasında ise Aksaz Deniz Üs Komutanlığı’na geri dönüş yapılacak.

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/102003-turkiye-de-super-guc-adimi-haberi.aspx

Bu haberin öncesi,Aden körfezine de,ardından pasifik Okyanusuna kadar her yere asker göndereceğimizi, Çin ve Rusya’ya karşı savaşa sokulacağımızı da ,körfeze asker gönderilmeden iki ay önce “Korsanlık ve B.O.P İlişkisi” başlıklı yazımda yazmıştım.

Başından beri,PKK orduyu eğitmek için kuruldu,sol,sosyalizmin,SSCB’nin yayılmasını önlemek,feodalitenin 1789'daki Fransa Kralının kaderinden korktukları için çökertildi, Ülkücülerin bazıları oyunu aydıkları için idam edildi,Muhsin Yazıcıoğlu buna son örnektir.

ABD’nin en büyük ortağı başta İsmet paşa’nın kurduğu,sonra ABD’nin “Bizim çocuğu” Kenan paşa’nın yapılanmasıdır.

Gerisi kayıkçı kavgasıdır diye boşuna mı yazıyoruz.

Terör bitmez vatan bölünmez” mi diyelim,yoksa “Yeni Bizans İmparatorluğunuz” hayırlı olsun mu diyelim?

Her yer şike,şike,şike dolu.

İyi yoldayız ey millet,bakın Türkiye küresel süper güç oluyor :))

Hadi hayırlısı,sevinini,sevinin :))

Ne karıştırıyorsun,"adilyargıçlığın" sırası mı yavvvv?????

Yıllardır,manda manda yaşıyoruz şunun şurasında :))

Adilyargic/Keykubat

BİTLİS MAKASININ İHANET BIÇAKLARI;

Günümüzün "KALPAKLI ATATÜRKÇÜSÜ" Yalçın KÜÇÜK (=Ermenice Bogos,Yunanca Paulous İngilizce Pavlus demektir.Hıristiyanlığı Anadolu'da yayan Aziz Pavlus'a(Küçük'e) atfen dönme Ermeni ve Rumların kullandığı bir soy addır.)
Bu video da Bitlis'li dönme Ermeni İsmet İnönü'nün Alevi maskeli dönme Ermeni kanadının ihanetini göstermektedir.


Yalçın KÜÇÜK "OPERASYONU APO'YA BİLDİRMEMİ DEVLET İSTEDİ"


Bu video,ihanetin İngiliz düzenlemesi Kürt Vehhabiliği olan "Bitlis'li dönme Ermeni Said-i Nursi'nin "NURCU" kanadının ABD-AB bağlılığının kanıtıdır.


Bu video,ihanetin İngiliz düzenlemesi Kürt Vehhabiliği olan "Bitlis'li dönme Ermeni Said-i Nursi'nin "NURCU" kanadının ABD-AB bağlılığının kanıtıdır.