Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

21 Eylül 2019 Cumartesi

POLISIN ARAÇ VE MESAI SORUNU 30 YIL ÖNCE

Polisin Araç Sorunu Artık Yok.

1985'lerde Istanbul Pendik karakolunda ikinci görev yerime başladığımda ekarakolun minibüsü bile yoktu.

Yaya 24/24 iki grup çalışırdık.

Olaya yaya müdahale ederdik.

Suçluların, şüphelilerin sabika kayıtları için Pendik köprüsüne minibüslere yalvar yakar bindirir çıkardık. Belediye otobüsleri dahi bulmak zordu ve şehirlerarası yolcu otobüslerine 10 ıle 20 kişiyi birbirlerine kelepçe ile bağlayıp tek başımıza bindirir Mecidiyeköy, Gayrettepe polis merkezlerine götürüp işlemlerini yaptırır, belediye otobüsü ıle Sirkeci Sansaryan Handa bulunan Asayiş Şubesine götürür, kayıtlarını ve sorgulamalarını yaptırdıktan sonra feribotla Kadıköye geçer, belediye otobüsleri ıle karakola geri getirir, fezlekeleri yazıldıktan sonra da Kartal adliyesine yine, minibüs, otobüs bizi kim acıyıp alırsa onlarla götürürdük.

Bunlar 1988den sonra değişmeye başladı, Emniyet Müdürü rahmetli Ünal Erkan tarihte ilk kez polise 12/24 çalışma düzeni getirdi. Karakollara araçlar verilmeye başlandı.

Ben de o arada kendi kendime Ingilizce öğrenip Turizm polisi şube müdürlüğünce tayin olmuştum.

Şimdi polisin ağır çalışma şartları Istanbul gibi metropollerde hâlâ çözülmüş olmasa da epey yol alındı.

Artık yazdığım araç sorununu bu gün hatırlayan memur çıkmaz bile.

Bir de şu cemaat, tarikat kökenli memur örgütlemesi yapmasalar ne kadar güzel olurdu.

Polis her zaman yazdığım gibi halkın insiyatifi ıle yaşayan bir kurumdur ve halkın hizmetçisidir.

Onu siyasi iktidarlarlarin, cemaatlerin, tarikatların memuru yapanlara, buna hizmet edenlere lanet olsun.

Polis halktan çıkan insanlardan oluşur ve halkın hizmetinde olacaktır.

Saygılar, selamlar.

Alaeddin Yavuz

19 Eylül 2019 Perşembe

TÜRKIYE SIYASETININ KISA OZETI.

TURKIYE SIYASETININ KISA OZETI

Bize, Islâm maskeli, Yahudi, Hristiyan şeriatı getirip, mezhep savaşları ıle boğmak isteyen Abd, Ingiltere,A.B'dir.

Bunun müşterileri de Müslüman takiyesi yapan Yahudi, Hristiyan tarikatlarıdır.
Bunların sözcüsü Akcaabat'in fesli Ermenisi Kadir Mısırlıoğlu ne dedi;
Amerika bize şeriatı versin, gerekirse devlet yıkılsın." Olay budur.

Demokrasi adına muhalefet de Amerikancılık, AB yandaşlığı yapıyor.
Bu güçler gercekten bizde demokrasi görmek istiyorlar ise Erdoğana talimat versinler, sabahında Erdoğan Leninist Komünist olmaz ise hiç bir şey bilmiyorum.
Biz bu dayatmaya karşı olduğumuz için, onların emir eri olan Erdoğan kişiliğini merkez alarak muhalefet ediyoruz.
Olay budur.

Alaeddin Yavuz

18 Eylül 2019 Çarşamba

İSTİKLAL MAHKEMELERİ ERDOĞANIN DEDELERİNİ ASTI MI?

ON DOKUZUNCU YÜZYIL DOĞU KARADENİZ, GÜNEY KAFKASYA HAKKINDA ANLATILMAYAN BİLGİLER

2003 Gürcistan Azınlık Raporunda Yezidi Kürtler, Süryaniler" başlıklı 2003'de Gürcistan'ın Avrupa Parlamentosuna sunduğu azınlık raporunda, Yezidi Kürtler ile Süryani isyancıların 1760 yılından itibaren Rus Çarlığının koruması ile Gürcistan'a sığındıkları, Tiflis, Batum bölgelerine bunların yerleştirildikleri işlenir.
Recep Tayyip Erdoğan 2004 Gürcistan ziyaretinde o zamanki cumhurbaşkanları Saakaşvili ile görüşmeye gittiğinde "Ben aslen Gürcüyüm eşim Arap'tır. Dedelerim Batum'un Bagata bölgesinden Rize'ye göçmüşler demiştir.
1760'tan itibaren Yahudi Bitlis, Siirt, Hakkari, Irak, Mardin, Urfa
Yezidilerinin, Nasturilerin ve Süryanilerin Gürcistan'da
yerleştirildikleri BAGATA şehri

Tarihçisi Cezmi Yurtsever, Erdoğan'In dedelerinden "haksızlıklara dayanamayan Bakatalı Memiş dedesinin isyan ettiğini, öldürüldüğünü, Bakatalı Teyüp dedesinin da kayıp olduğunu yazmış.
Soner Yalçın Kayıp Sicil, Ergun Poyraz'ın Musa'nın Çocukları kitaplarında Tayyip Erdoğan'ın analığının adının Havuli babaanneleri içinde Fatuli, Farfuri adları olduğunu tespit etmiştir.
Ayrıca Tayyip Erdoğan'ın babası Ahmet Erdoğan'ın ölen ağabeyinin kendisinden 13 yaş büyük karısı Havuli ile evlendirildiğini de tespit etmiştir.
Tevrat kitabı Yahuda peygamber'in Er adında bir oğlu vardır, Allah bunu sevmez gelir ve Er'i öldürür. Yahuda da karısını Onan adlı oğluyla evlendirir, Bu gelenek gereğince Yahudiler dışarı kız de gelin de vermezler. Tayyip Erdoğan'ın babasının yengesi ile evlendirilmesi bir Yahudi geleneği olduğu gibi yazılı adları da Gürcü şivesi ile bozulmuş Yahudi adlarıdır.
Kürt Yezidileri Yahudidir.

Bagata veya BAKATA dediği bölgenin neresi diye araştırdık, Erdoğan'ın dediği gibi Batum'da ve yakın çevresinde BAKATA, BAGATA adıyla bir yerleşim yeri köy, kasaba, ilçe bulmak mümkün olmadı.
2013'lerde Google'da yaptığım araştırmada Güney Osetya bölgesinde Tiflis ile komşu olan Thishkinvali ilinde Bagatia adlı bir kasaba bulmayı başardım.
Gürcüler Etiyopya Alfabesi kullandıkları için Gürcü dilinde hazırlanmış harita veya döküman incelemek bilmeyen için imkansızdır.
Ben de İngilizce Google Map'tan buşup facebook sayfamda paylaşmıştım. Bunu kitap yapmak isteyenler izin istediler verdim yazan yazmış. Soner Yalçın da onlardan almış.
Malum ben kazanç amacı gütmediğimden kitap yayınlatmıyorum. Devlete millete hizmetten şimdiye kadar para almadım.

Bakatalı Teyüp, Bakatalı Asi Memiş dedeler yolu bile olmadığı Osmanlı arşivlerinde geçen Trabzon Vilayeti, Rize Kazası Potomya Nahiyesine bağlı Pirihoz veya Pilihoz köyüne hem de Rus işgalinden 1917'de kurtulmuş, Rus idaresindeyken %100'ü Hristiyan, Osmanlıya geçince %50'si Hristiyan olarak demografi değiştirme ustası bir köye ne gibi bir adaletsizlik eder ki, 18 veya 20'li yaşlarda Memiş ve Teyüp dedeler dayanamaz da isyan eder?

Rusya, Enver paşanın Kafkas ordularını 1916 başında bozguna uğratarak Siirt, Muş bölgelerine, kuzeyde de Ordu Giresun sınırına kadar bölgeyi işgal eder. Yani 1917'de Rize, Potomya Rus işgalindedir ve  Süryani Hristiyan şeriatına bağlı Rusların idaresinde kendileri de Süryani ve onun mezhebi olan Nasturi Hristiyanlık geleneklerine göre yaşayan Rizeliler çok mutludurlar, 1805'lerden 1918'e kadar Rize toplam 60 (altmış) yıl Rus idaresinde Gürcistan'a bağlı olarak yaşamış, Ortodoks Hristiyan şeriatını doya doya hazmetmiştir.
Osmanlı 1917 aralığında Süveyş Kanal savaşını, Suriye, Lübnan, Filistin Dürzileri ile Suudi Vehhabilerin ihanetleri yüzünden kaybetmiş, Aralık ayında İngilizler Kudüs şehrine girmişlerdir. Çanakkale'de ortağımız olan Alman askerleri bile "Kudüs İslam işgalinden kurtuldu!" diye sevinçten şampanyalar patlatmışlardır.

1760'tan itibaren Yahudi Bitlis, Siirt, Hakkari, Irak, Mardin, Urfa
Yezidilerinin, Nasturilerin ve Süryanilerin Gürcistan'da
yerleştirildikleri BAGATA şehri
Rus Çarlığı da 1917 Sosyalist Ekim Devrimi isyanları büyüdüğünden ordularını çekmiş kendini iç güvenliğini sağlamaya çalışmıştır.
İşte şimdi tam bu arada bir şey olur, Merkezi Rize Pazar, Potamya bölgelerinde Pontus devleti kurmak için isyanlar başlar ve Sinop'a kadar yayılır.
Durumu idare etmek isteyen, yani Pontus ve Ermenistan kurmak için başlatılan ayrılıkçı isyanlarda desteklediği Rum ve Ermenilerin kazaya kurban gitmelerini önlemek için İngiltere Samsun ve Batum'a asker çıkartır.

1918'de iyice bitmesine rağmen Osmanlı istihbaratı Teşkilatı Mahsusa son gayretle Rize'de Pontus isyancılarını, onlara koruma sağlayan Rus Çarlık ordusundan kalma az bir askeri de kimini askeri kimini bazı Rus asker devrimcilerin Osmanlıyı desteklemelerinden istifade ile etkisiz hale getirir. İste Bakatalı Asi Memiş dede ve Teyüp dedeler bu olaylarda öldürülmüş olabilirler mi?

Bilmiyoruz, bildiğimiz, Tayyip Beyin köyünün asla İslam için savaşmayacak Hristiyan şeriatına bağlı bir köy olduğudur.
1918'de Osmanlı Mondros limanında teslim anlaşmasını imzalayınca İngilizlerin ve Amerikan başkanı Wilson'un 1916'da Rusların işgal ettiği bölgeyi Pontus, Batı Ermenistan coğrafyası olarak tanıması üzerine,ordusunu terhis etmiş, silahlarını teslim etmiş Osmanlının acizliğinden yararlanan Rumlar ve Ermeniler birlikte yaşadıkları Türk ve Müslümanları öldürmeye, mallarını yağmalamaya, kimilerini de sürgüne göndermeye başlamışlardır.
Sinop Rize hattı 1918'den 1921'e kadar bazı Ermeni ve Yunan tarihçilerine göre de Şapka Kanunu isyanı da aslında 1925 Palu Şeyh Sait İsyanına destek amaçlı ortak Rum ve Ermeni isyanı sayıldığından 1925'e kadar gayri resmi Pontus Cumhuriyeti kabul edilir.

Rize Pontus isyanları Kurtuluş savaşının verildiği yıllarda ilki Yunan Ordusunun Ankara Polatlı'ya dayandığında, TBMM'nin "Kayseri'ye mi taşınalım?" konusunu tartıştığı dönemde İngilizlerin destekleriyle 1921'de Dersim İsyanı'da destek olmak için, ikincisi de 1925 Elazığ Palu Şeyh Sait Nasturi isyanına destek olmak için sonradan "Şapka Kanunu bahanesi ile" kurnazca örttükleri Pontus isyanlarıdır.

Çakma tarihçi Cezmi Yurtsever'in yalakalık esası üzerine yazdığı Erdoğan tarihinde yazdığı gibi, elektrik, televizyon, radyo, tren, karayolu taşımacılığının olmadığı, eşeklerin giremediği, yol gitmeyen dağ içindeki "Pilihoz Rum köyünde, hangi haksızlıklara dayanamadığının tek açıklaması" Pontus ihanetleridir. Başka açıklaması da yoktur.
Bunların şehitlikleri olsa olsa ancak Rus veya İngiliz ordularında ya da Pontus Hınçak, Taşnak çetelerinde gerçekleşmiş olabilir.

Şimdi sizi bu konuyu araştırmış ama Erdoğan korkusuyla olarak belgelerini koymaktansa "gidin TBMM kaylıtlarında araştırın" dediği bir çalışmayı okumaya davet ediyorum.
Takdir sizindir.
Alaeddin Yavuz

Tayyip Erdoğan'ın Yeni Osmanlı Projesinin Sahibi bu Yunanlı Filozoftur.




Tayyip Erdoğan kökenleri Osmanlı ihanetlerine uzanan bir Truva Atıdır.
Vatandaşı olduğu ülkenin
bayrağına, sancağına sığınan adam



AKP kime karşı silahlanma çağrısı yapıyor?
Yargı tabii ki izliyor.



1925 Şeyh Sait İsyancısı, Şeyh Sait'in torunu olan
Cüneyt Zapsu devletimizin yöneticisini belirliyor.
Devletin kimlerin elinde olduğuna bakınız.

Cezmi Yurtsever yalamasının yazdığı gibi Erdoğan'ın bu vatan için ölen
akrabası olsaydı, hem Osmanlıya, hem cumhuriyete isyan eden İngiliz
İşbirlikçileri olan kripto Müslüman taklidi yapan  Şeyh Said'in torunlarıyla
bir işi olmazdı. Amerika ve Avrupa da onunla çalışmazdı.



Böyle yalan duyulmadı.



İSTİKLAL MAHKEMESİ BAŞBAKAN ERDOĞAN’IN HANGİ AKRABALARINI ASTI

(Alıntı yazı yorumsuz)
01.02.2012 11:40 Karakter boyutu ;

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan özellikle son dönemlerde sık sık İstiklal Mahkemeleri’ne sözü getirerek, bu mahkemede görev yapmış “Üç Aliler”den kızgınlıkla bahsediyor.
Bu kadar çok dile getirilince ister istemez “özel bir nedeni mi var” diye düşünüyorsunuz. Şöyle ki:

Tarih: 25 Kasım 1925.

Şapka Kanunu kabul edildi.

Türkiye’de bu kanuna karşı isyanın çıktığı yerlerden biri de Başbakan Erdoğan’ın ailesinin yaşadığı Rize/Potomya (Güneysu) idi. Potomya Ulu Cami imamı Hafız Şaban Hoca’nın liderlik yaptığı ayaklanmaya Muhtar Yakup da katılıyor. Şeriatın korunması için Rize’yi basmayı, hapishaneyi boşaltmayı, hükümet konağını ele geçirmeyi hedefliyorlar. Ve önce Potomya’daki Jandarma Karakolu’nu basıyorlar. Karakol komutanı Onbaşı’yı asmak istiyorlar. Onbaşı “Ben de sizdenim” deyince canını kurtarıyor.

Bu arada halkı tahrik etmek için Peçeli Mehmet, “Ey ahali Ankara ihtilal içindedir. Mustafa Kemal üç yerinden yaralandı. İsmet Paşa ortadan kaldırıldı. Dindar paşalarımız hükümeti ellerinden aldılar. Şeriat kurtarılıyor. Korkulacak bir şey kalmamıştır” diye halka konuşma yapıyor. Halk galeyana geliyor, “Şapka giymeyeceğiz, askere de gitmeyeceğiz” diye bağırıyorlar.

Ayaklanmanın asıl meselesi bir yıl önce 17 Eylül 1924’te Rize’ye gelen Mustafa Kemal’in tüm ricalarına rağmen medreselerin bir daha açılmayacağını söyleyip, din hocalarının işsiz kalmasına sebep olan icraatıydı. Üstelik askerlikten de muaf olmayacaklardı. Sıradan vatandaş olmayı kabul edememişlerdi. Rize Valisi Hurşit Bey Potomya’da olanları Ankara’ya bildiriyor. Sonuçta isyan bastırılıyor.

143 kişi tutuklanıyor.

İstiklal Mahkemesi önüne çıkarılıyor. Mahkeme Başkanı Afyon milletvekili Ali Çetinkaya, mahkeme üyeleri, Gaziantep milletvekili Kılıç Ali, Aydın milletvekili Reşit Galip ve Rize milletvekili Ali Zırh.

Karar veriliyor: 8 idam, 14 kişi 15 yıl, 22 kişi 10 yıl, 19 kişi 5 yıla mahkum ediliyor. 80 kişi beraat ediyor.

Rize şapka isyanıyla ilgili İstiklal Mahkemesi kararı ve bu 143 kişinin adı TBMM arşivinde vardır. Meraklı bir gazeteci bu zabıtları inceleyerek ve nüfus kayıt örneklerine bakarak bu isimler arasında kaçının Başbakan Erdoğan’ın akrabası olduğunu ortaya çıkarabilir.

Ve bu arada:
İsyandan sonra bir çok aile çocuklarını “beladan” uzaklaştırmak için İstanbul’a göndermiştir. Başbakan Erdoğan’ın babası da acaba bu nedenle mi İstanbul’a zorunlu göç etmişti?
Sonuçta, yanıtını aradığımız soru şu: Başbakan Erdoğan her fırsatta İstiklal Mahkemeleri’ne sitem ediyor, Kel Ali’den, Kılıç Ali’den “Üç Aliler Divanı”ndan öfkeyle bahsediyor. Bunun sebebi Potomya (Güneysu)’daki şapka ayaklanması mı?

Odatv.com (Soner Yalçın yazısıdır)" Bilginin yayılması, gerçeğin egemen olması için Soner beyin hoşgörüsüne sığınarak alıntıladığım yazısı burada bitiyor.


BİR HABER BİR YORUM
08.09.2009 11:35 ARŞİV
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın etnik kimliğini araştırmak için Osmanlı arşivindeki belgeleri tarayan ÇUKUROVA Stratejik Araştırmalar Merkezi...
TWEET PAYLAŞ +


BİR HABER

Erdoğan'ın Kasımpaşa ruhu dededen geliyormuş

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın etnik kimliğini araştırmak için Osmanlı arşivindeki belgeleri tarayan ÇUKUROVA Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Cezmi Yurtsever, Erdoğan'ın köklerinde Kasımpaşalılık olduğunu iddia etti.

İşte Yurtsever'in araştırması sonucunda ortaya çıkan isyankar Erdoğan 'gerçeği':
1750'lere kadar resmi kaydı: 1835 yılında Başbakan Erdoğan'ın atalarının kaydı Kırcasakallı Mehmet Efendi olarak alınmış. Mehmet Efendi'nin bir oğlu Mustafa diğer oğlu ise Yunus. Yunus, Tayyip Erdoğan'ın büyük dedesi. Sakalına bakarak kayıt almışlar. Kırcasakallı Mehmet Efendi'nin babasının adı ise Hüseyin. Bu kayıtlar 1750'lere kadar bir ailenin resmi yoldan kökeni hakkında bilgi veriyor.
Bakatoğlu(İsyancı, Derebey): Şimdiki Dumankaya köyünün (Pulihoz) kurucusu Bakatoğlu Memiş. Vergi kayıt defterinde 86 kuruş vergi ödediği belgelenmiş. Bakatoğlu kelimesi "İsyancı ve Derebey" demek. Pulihoz köyünün hemen arkasında Kıble Dağı var. Ayani tepesi var. Ayani halkın seçtiği önder insan demek.
1760'tan itibaren Yahudi Bitlis, Siirt, Hakkari, Irak, Mardin, Urfa
Hristiyan Yezidilerinin, Nasturilerin ve Süryanilerin Gürcistan'da
yerleştirildikleri BAGATA şehri.

Valiye isyan etmişler: Bu köyle ilgili belgelerde iç savaş boyutunda çatışmalar var. O çatışmalarda Tayyip Erdoğan'ın dedeleri bölgenin en büyük isyancısı konumunda. Valiye karşı isyan ediyorlar. Köroğlu ve bolubeyi olayında olduğu gibi.

Erdoğan Gürcü değil: Bakatoğlu sülale ismi 1934'teki Soyadı Kanunu'nda Türkçe isim almış olsaydı Başbakan Erdoğan'ın şimdiki soy ismi 'İsyancı' olacaktı. Ancak Erdoğan olarak aldılar. Bütün bilimsel yayınlarda ve internette Tayyip Erdoğan'ın etnik kökeni 'Gürcü' olarak geçiyor. Erdoğan Gürcü değil. Ataları Gürcü değil. Geçmiş etnik kökenlerinizle ilgili tarihi belgeler böyle olmadığını gösteriyor. Bu değiştirilmeli. 1700'lere kadar Erdoğan'ın atalarının kimliğinde 'İslam' yazıyor.
Kasımpaşalılık dedesinde var: Dedelerinde de bir Kasımpaşalılık var. Tayyip Erdoğan'ın öz dedesi Teyyüp. 1917- 18 Rus ve Ermeni işgalindeki derebeylik ruhunun gereği ilk isyanı başlatan ve öldürülen şahıstır. Tayyip Erdoğan'ın dedesinin mezar taşındaki bilgiler yanlış, değiştirilmesi lazım.

BİR YORUM
Başbakan'a methiye düzmek için yarışan çakma tarihçilerden biri, Osmanlı arşivlerinden bula bula Erdoğan'ın atalarının "isyancı" olduğunu buldu. "İsyancı" Erdoğan'ı sizin için biz de inceledik.
Cihan Haber Ajansı kaynaklı yayılan haberin kahramanı Cezmi Yurtsever, Mustafa Kemal'in 1881 değil 1880 yılında doğduğuna ve ölümüne de Zsa Zsa Gabor'un neden olduğuna, Amerika'yı Türklerin keşfettiğine ve dahası kızılderililerin Türk, ABD Başkanı Barack Obama'nın 15. yüzyılda Özbekistan'dan Beydilli boyuyla Osmanlı topraklarına gelen Barak Türkmenleri'nden olduğuna ilişkin iddialarıyla olay yaratan bir "araştırmacı-yazar" olarak biliniyor. Ciddiye alınmak bir yana, akıl sağlığına ilişkin şüpheler doğuracak meselelerden bahseden Yurtsever'in "tarihsel" referanslarına değilse bile Başbakan Erdoğan'ın bugününe şöyle kısaca bir göz atmak, "isyancı" başbakanın "isyan" sicilini hatırlamak yerinde olacak...

1 Mayıs İsyanı: 2008 yılının Nisan ayı... Başbakan Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında, 1 Mayıs'a az kala Taksim Meydanı tartışmaları alevlenmişken, 1 Mayıs'ı kutlamak isteyen emekçileri provokatörlükle suçlayıp "ayaklar baş olursa kıyamet kopar" sözlerini sarf etti.
Davos ve Monşer İsyanı: Erdoğan, Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres karşısında "van minüt" isyanı çıkardı. İsyancılığın simgesi haline gelen "van minüt" Dışişleri erbablarınca eleştiriye uğrayınca, bir de monşerlere isyan etti.
Türban Yasağına İsyan: Türbana serbestlik tartışmalarında, Başbakan isyanını her kademede dillendirdi, en çok da yurt dışında iken keskin demeçler veren Erdoğan, "velev ki siyasi simge..." dedi.
Medyaya İsyan: Kendisi ve partisi hakkında eleştirellik dozu biraz yükselince medyaya da asi bir bakış fırlatan Başbakan, Doğan medya grubunun gazetelerinin okunmaması için isyan bayrağı açtı.
Karikatüre İsyan: Başbakan vatandaşın gülmesine de isyan etti. Penguen dergisi, yayınladığı karikatürde "Başbakan Recep Tayip Erdoğan'a hakaret ettiği" gerekçesiyle dava edildi. Uykusuz adlı mizah dergisinin de zımnen aynı nedenle, İDO büfelerinde satışı engellendi. Lombak hakkında resmi bir karar olmasa da, yasaklı olduğu iddiasıyla cezaevlerine sokulmadı.
Kitaba İsyan: Başbakan Erdoğan, "İrecep İrdoğan, sağlıklı görünmemektedir" ifadesine yer verdiği gerekçesiyle Yalçın Küçük’ün İsyan kitabının yayınının durdurulmasını istedi ve kişilik haklarına saldırıda bulunduğu gerekçesiyle Küçük’ten 40 milyar lira manevi tazminat talep etti. Ama talebi reddedildi.
Çiftçiye İsyan: Erdoğan 11 Şubat 2006’da Mersin gezisi sırasında "Çiftçinin hali ne olacak? Anamız ağladı. Hangi yüzle geliyorsun buraya?" diye sitem eden çiftçiye "isyan" ederek "Ananı da al git" dedi.
İşçiye de İsyan: Sakarya İl Kongresi'nde işçilerin koşullarına dair konuşan Başbakan Recep Tayip Erdoğan, çalışanları enflasyon altında ezdirmediklerini, geçmişten gelen kayıpları telafi ettiklerini iddia etmişti. Erdoğan, işçilerin ne istediğini anlamayarak duruma "isyan" etmiş "şimdi diyorlar ki greve gideceklermiş. Kusura bakmasınlar, eğer greve gideceklerse buyursunlar gitsinler" demişti.
Not: Bu derleme haser.sol sitesinden alınmıştır.

Dersim isyancısı, 1921, 1936'dan 1938'e kadar süren Dersim isyancısı ve Elazığ meydanında asılan Seyit Rıza'nın torunu bile Atatürk rejimini ve Atatürk'ü savunuyor, "Mustafa Kemal'i beğenmiyorlar, Mustafa Kemal'in tırnağı olamazlar. Her türlü sorunu bıraksınlar milletin sorunlarını çözsünler. 71 yaşındayım bölye rezalet görmedim..." diyor. Erdoğan'ın sıkıntısı nedir de Atatürk ve cumhuriyet değerlerini silmeyi sürdürür anlamak mümkün değildir.

Bagata'lı Tayyip'in dedeleri, Osmanlıya 1650'lerde Bitlis Yezidi Abdal Han isyanının bastırılması
ile durulan, Osmanlının zayıfladığı,1760'tan itibaren Yahudi Bitlis, Siirt, Hakkari, Irak, Mardin, Urfa
Yezidilerinin, Nasturilerin ve Süryanilerin Gürcistan'da
yerleştirildikleri BAGATA şehrine, Tiflis, Batum bölgelerine yerleştirilen Hristiyan Yahudilerin,
Musevi Bagratuni Ermeni ve Gürcülerin başlattıkları Haçlı cihatıdır. İslam değil, İslama ve Türklüğe
açılan bir CİHAT'tır.

Bagata'lı Teyüp'p'ün, torunu Tayyip Erdoğan'ın dedeleri, Osmanlıya 1650'lerde Bitlis Yezidi Abdal Han isyanının bastırılması ile durulan, Osmanlının zayıfladığı,1760'tan itibaren Yahudi Bitlis, Siirt, Hakkari, Irak, Mardin, Urfa
Yezidilerinin, Nasturilerin ve Süryanilerin Gürcistan'da yerleştirildikleri BAGATA şehrine, Tiflis, Batum bölgelerine yerleştirilen Hristiyan Yahudilerin, Musevi Bagratuni Ermeni ve Gürcülerin başlattıkları Haçlı cihatıdır. İslam değil,
İslama ve Türklüğe açılan bir CİHAT'tır.
Geçmişin acılarını geçmişe terk edip, Türkiye Cumhuriyeti haritası içinde yaşayan herkes, bu ülkeyi, insanlarının kardeşliğini, birliğini güçlendirecek, devleti kalkındıracak işlerde yer almalıdır. Bu gün geçmişte yaşanan acıların sorumlusu kimse yaşamamaktadır. Geçmişin acılarının öcünü asırlar sonra yaşayan, olayla bağları kalmamış insanlardan almaya kalkmak cehalettir ve sadece gereksiz yere kan dökmeye yarar. Seyit Rıza'nın torunu kadar akıllı olunuz.
Takdir sizindir.

Alaeddin Yavuz

9 Eylül 2019 Pazartesi

ALLAH, AHLAK YASAKLANDI DİYEN ERDOĞAN YALAN SÖYLÜYOR YA DA DİNİ BAŞKA YEZİDİ ŞATANİST

RECEP TAYYİP ERDOĞAN MUSEVİ ŞATANİST BİR YEZİDİDİR.

Bunu yıllardır kendisi söylüyor ama kimse dinler arasındaki benzerlikleri, Yezidilik, Dürzilik nedir bilmediğinden, Diyanet kurumu da ellerinde olduğundan bunlara "sen ne diyorsun" diyen çıkmamıştır.
Farklı yönlerden "Allahla Aldatanlar" diye kitap yazanlar veya farklı eleştirenler de susturulmuştur.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dün yaptığı ve Sputnik news haber sitesinde yer alan konuşması kendisinin tamamen bu şeytana tapınan Yezidilerin kutsal kitabı "Kur'anı Kerimi Mushafı Reş" kitabı okuyan Yezidilerin kurdukları medrese veya tekke adları verilen kurumların kapatılmasını anlatmaktadır.
Müslümanların okudukları Kuran da Allah demek de bu ülkede asla yasaklanmamıştır.

Ama Yezidi reisicumhurumuz, aşağıda tam metni yazılı konuşmasında bakın ne diyor;
* Türkiye, Allah ve ahlak demenin yasak olduğu ızdırap dolu günlere şahitlik etti. Bu ülkede insanlar kılık kıyafetinden dolayı polis tarafından sokaklardan toplandı. Camilerin emlak niyetine satıldığı, Kuran kurslarının kapatıldığı günler oldu. Kuranı Kerim’in tren vagonlarında gizli saklı bir şekilde öğretildiği günler geçirildi. Milletin ölüsünü yıkayacak gassal bulunamadığı zamanlarımız oldu.*

Bu ülkede gerçek Muhammedi Kuran Müslümanları Atatürk'e "dini haçlı işgalinden kurtardığı için minnet duydu. Ama bu Müslüman kısveli Şeytan tapınıcıları onu hep kötülediler. Nedeni onların dinlerini ve ibadet yerleri olan medreseleri, tekkeleri, camileri yasaklamıştı.

Bu gün Facebook'da yukarıdaki Erdoğan'ın sözlerinin paylaşımına aşağıdaki yorumu yaptım;

Erdoğan Yalancıdır veya Şeytana Tapan Yezidtir.

Erdoğan benden 7 yaş büyük.Ben böyle bir yasagi yaşamadım, kimse yaşamadı bu adam en büyük yalancıdır veya mitomani denilen ruh hastasıdır.

Kur'an'dan kastı, Yezidilerin Kuran-i Mushaf-ı REŞ ve onun okutulduğu Doğu Karadeniz, doğu, Güneydoğu Anadolu' da medrese dedikleri, batıda Sıbyan mektebine eşit tekkeleri kast ediyorsa Atatürk onları kapattı.


Yezidilerin İngilizce basılmış Kuranları
Mushafı Reş (Kara Kitap)
Onlar Rize ilçesi Pazar (Eski adı Atina), Trabzon ilçesi Of gibi Rumların ve bölgeye göç etmiş Yezidilerin yoğun olduğu ilçelerde vardı.Cübbeli Ahmet hoca'nın da Rize Pazar ilçesi yanı Yunanca adıyla Atina'da medrese eğitimi aldığı bilinir.Buralarda Müslümanların okuduğu Muhammedi Kuran okutulmaz, okutulursa dinin düşmanı diye takiyye amaçlı, Müslümanları aldatmak amaçlı okutulur. 

Bu dedikleri Kuran teke şeytan Azazile Yunan filozofları Aristo, Sokrat, Platoya tanrı olarak dua edilen şeytana ibadet emreden kitaptır. (Şeytanın Kara Kitabı Mushaf-ı REŞ adilyargic.blogspot.com Tıkla Oku)
Yüreği varsa böyle söylesin de görelim.

Işte Erdogan in Israil Yunanistan Türkiye merkezli,Yunanlı profesör Dimitri Kitsikis'in yaptığı Yunan Türk Konfederasyonu ihanet projesi görevi de budur.
Bu konfederasyonun tanımını sahibinin tweetlerinden okuyalım;



Bu tweetler Tayyip Erdoğan, hocası deli fesli Kadir ve A.Dvutoğlu'nun Yezidi Yunanlı olduklarının,
Osmanlı projelerinin Yunanlı bu adama ait olduğunun kanıtıdır.


Atatürk ve cumhuriyet düşmanlıkları bu sapık kitabın öğretildiği tekkeleri kapatması, din adamlarını aşması yüzündendir

II.Abdulhamit bunları 1892 de namaz kıldıkları için Müslüman saydı, büyük hata yaptı. Islâm, bu hainlerin Osmanlıya 1658 Bitlis Abdal Han isyanı ile başlayan, Gürcüler, Doğu Karadeniz Rumları, Urfa, Mardin, Hakkari, Irak, Suriye Yezidileri, Dürzileri, Süryani ve Gregoryen Ermeni isyanları, onların devşirmelerinin kurduğu cemaatler ve tarikatlar yüzünden piç oldu. Bu gün bütün İslam inancı bunların inanç normlarına göre düzenlenmiştir.


Bu Kuran şu ayetle başlar;
"Başlangıçta Tanrı, kendi yüce özünden Beyaz İnci'yi yarattı ve bir kuş yarattı ki adı Angar’dı. Ve İnci'yi onun sırtına koydu, ve orada kırk bin yıl oturdu.
İlk gün, yani pazar günü, Azazil adlı meleği yarattı; işte o, hepsinin başkanı olan Ta'us Melek (Tavuskuşu Melek) 'tir."

Başka bir yaratılış ayeti aynı kitap;
İsa yeryüzüne indiğinde dinimiz “paganizm’di” (Çoktanrıcılığa dayalı putperest inanışlar).
Kral Ahab aramızdaydı.Ahab’ın tanrısı Baalzebub adıyla anılıyordu.Günümüzde biz onu “Pir Bap” olarak anıyoruz.Babil’de Bahtunasar adında bir kralımız vardı,diğeri olan Ahşuraş da İran’daydı bir diğeri de İstanbul’da Agrikalus adındaydı.
Yahudiler,Hıristiyanlar ve Müslümanlar bize karşı savaştılar ve tanrının izniyle de boyun eğdiremediler ve onlara galip geldik.O bize ilk ilmi öğretti.Bu öğretinin ilki;
Yeryüzü ve cennet yokken resmen size yazdığımız gibi tanrı denizin üstündeydi.Kendisine bir tekne yaptı ve onun içinde Kunsiniyatta (Sır söz, muhtemelen sulardan olan evren),kendi kendisinden hoşlanarak seyahat etti..."

Tufandan Muhammet'e Mushafı Reş ayetlerinde Muhammet peygamber kötü biri;

Tufandan bu güne kadar yedi bin yıl geçmiştir. Her bin yılda bir tanrının oturduğu yerden yedi tanrıdan biri dünyaya inerek devletler,yasalar ve kurallar koydular,sahip olduğumuz her kutsal yerde bizimle kısa süreli olarak kaldılar.
Son kez olacak bu gelişinde,önceki gelen tanrıların kaldığından çok daha uzun süre tanrı bizimle kalacak.Azizleri takdis edecek ve Kürt diliyle konuşacak. (Tayyip Erdoğan bunların bekledikleri bu Allahtır. O yüzden Tayyip Allah'In sıfatlarını taşıyor, o kocamızdır gibi şeyler paylaşılıyor)

Düzce yerel gazete yazarı

Bu hesap sahte de olsa gerçeği vermiştir.




Hatta O,Muaviye adlı hizmetçisi olan İsmail oğullarının peygamberi Muhammed’i,aydınlattı, O geldiğinde Muhammed doğru biri değildi ve ona baş ağrısı ile eziyet etti..."

Bir süre sonra tanrı Muaviye’ye bir akrep gönderdi ve onu ısırttı,yüzü yerinden çıkacak gibi şişti ve doktorlar ona “ölmesin” diye evlenmesini söylediler.Bunu işitince rıza gösterdi.
Ona çocuğu olmasın diye seksen yaşında bir kadın getirdiler.Muaviye karısını bildi ve sabahleyin bu kadın tanrının gücüyle yirmi beş yaşında bir kadın olarak ortaya çıktı.Sonra hamile kaldı ve tanrımız Yezid doğdu.(Muaviye'nin oğluna Allah diyorlar)

Fakat yabancı soylar,bu gerçekten habersiz olup,tanrımızın büyük tanrı tarafından horlanıp sürüldüğüne ve cennetten geldiğine inanırlar. Ona bu nedenle küfretmektedirler. (Küfür dediği, Müslümanların Euzubesmelesidir. Euzubesmele çeken Müslümanı bir Yezidi öldürmek zorundadır)
Teke Şeytan Azazil/Taus
Bafomet

1861'de Yezidilerden asker isteyen sultan Abdülaziz'e 14 maddelik ültimatom verirler.
Madde 4 "Bir Yezidi, yanında euzubesmele çeken Müslüman ıle ölünce kadar dövüşmezse dinden çıkmış sayılır, bu yüzden asker veremeyiz der.

Çünkü bunlarda Allah şeytan Taus, Azazil teke şeytanıdır, besmele vardır. Müslüman bunlardan ayrılmak için sizi besmele (Vesvese veren şeytanın şerrinden Allaha sığınırım) demek bunların şeytanına küfür etmektir.
Erdoğanın "Sizi besmele" çektiğine tanık olan var mı?

Bir erkek kız kardeşini, anasını babasından çalıp karısı yapsa babasına mehir/başlık ödemez '"der . Mehir en az bir dönüm arazidir.
Ey Müslüman senin Kur'anında böyle ayet var mıdır?
Ama Yezidi Diyanet yıllar önce fetvayı verdi bile.


İşte Yaşar Nuri Öztürk'ün "Allahla Aldatanlar" kitabında kast ettiği bunlardır. Çünkü o da Vehhabi babasından dolayı onlardandı, yıllarca savundukları Vehhabilik ilkeleriydi, Vehhabi Arap Yezidi sermayesi ile şöhret oldu, sonradan doğru yolu buldu.
Cemil Çiçek'in dediği gibi, "Bu ülke dinle, siyasetle aldatılanların ülkesidir."
Aldanmayın artık.

Alaeddin Keykubat Yavuz
Bu linkten yazıdaki sapkın ayetlerini ve Sultan Abdülaziz'e verdikleri muhtırayı okuyabilirsiniz.
http://adilyargicc.blogspot.com/2016/01/seytanin-milleti-ezdilerin-kitabi.html


Şimdi Sputnik'te yer alan ve yazıma neden olan bu günkü konuşması;

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ÖNDER İmam Hatipliler Derneği'nin düzenlediği 16. İmam Hatipliler Kurultayı'nda konuştu.

* Tek parti döneminde kapatılan bu okulları yeniden açan şehit başbakan Adnan Menderes'e rahmet diliyorum.

* Bu okulları üç beş kendini bilmezin insafına terk etmedik.

* Belediye başkanlığından başbakanlık ve cumhurbaşkanlığına dek üstlendiğimiz tüm görevlerde İmam Hatip neslinin yetişmesine özel önem gösterdik.

* Dört evladımın dördünü de İmam Hatip okullarına gönderdim.

* Son nefesimi verene dek bir İmam Hatipli olmanın onurunu şeref payesi olarak taşıyorum.

* Son seçimlerde bazı şehirlerdeki sonuçların ardından İmam Hatip hazımsızlığının nüksettiğini görüyoruz.

* Özellikle uzun yıllar sonra el değiştiren İstanbul Belediyesi gibi yerlerde 28 Şubat dönemini hatırlatan uygulamalara imza atılıyor.

* FETÖvari taktikler kullanılarak öğrencilere yurt sağlayan kuruluş, vakıf, derneklerimiz hedef haline getiriliyor.

* İETT’de şu anda sakallarla uğraşmaya başladılar. Bunları 12 Eylül’de yaşadık.

* Seçim döneminde takınılan özgürlük maskesi yerini baskıya, tahammüzlüğe, faşizme bıraktı.

* Seçim öncesi ‘Kimsenin aşıyla ekmeğiyle uğraşmayacağız” diyenler binlere insanı işsiz bıraktı. Sevgi ve kucaklaşma sözlerinin yerini Suriyelilere verilen bir tas çorbaya göz diken, bölücülere gösterdiği empatiyi evladı dağa kaçıralan analardan eksik eden vicdansız, nobran bir zihniyet aldı.

* Taksim'de 12-13 ağacın yeri değiştiriliyor diye kıyametler koparanlar...Ormanlarımız yakıldı. PKK bu ormanların yakılışını üstlendi mi, üstlendi. Peki bu ormanların yakılışını üstlenen PKK'ya karşı acaba şu anda çevre dostları niçin kalkıp da bunlara karşı 'Durun' demiyorlar? Dürüst değiller, samimi değiller.

· Hatırlayın Cumartesi Anneleri’ni… Yazarı vs. evlatları dağa kaçırılmış annelerin yanına neden gitmiyorlar? Çünkü ikiyüzlüler. Üç beş ağacın taşınması için kıyametler koparanlar, ormanların yakılışını PKK üstlendi. Acaba çevre dostları neden bunlara dur demiyor? Biz elif gibi dimdik duracak ve yolumuza devam edeceğiz. Biz Diyarbakır'daki malum partinin il binası önünde bekleyen anaların yanındayız. Bu terör örgütü kaçacak biz kovalayacağız. Er veya geç bu işin hesabını soracağız. Bazı sanatçılar sağ olsun Diyarbakır'a gittiklerinin haberini aldım. Şahsım adına onlara teşekkür ediyorum. Burada milletimizin uyanışı çok önemli.

* Türkiye, Allah ve ahlak demenin yasak olduğu ızdırap dolu günlere şahitlik etti. Bu ülkede insanlar kılık kıyafetinden dolayı polis tarafından sokaklardan toplandı. Camilerin emlak niyetine satıldığı, Kuran kurslarının kapatıldığı günler oldu. Kuranı Kerim’in tren vagonlarında gizli saklı bir şekilde öğretildiği günler geçirildi. Milletin ölüsünü yıkayacak gassal bulunamadığı zamanlarımız oldu.

* İnönü, Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu'na ‘Cenazeleri yıkayacak gassal yetiştirmek için okullar açmanı istiyorum’ diyor. İmam hatiplerin bir vesileyle açılması da böyle. Onun için de imam hatip bazı hocalarımız bize "Siz ölü yıkayıcısı mı olacaksınız?” derlerdi. Bizim onurumuzla oynamaya çalıştılar. Onların gassal diye düşündüklerinden Cumhurbaşkanı çıktı, Başbakan çıktı.

* Bu ülkede onların kabullenemediği bütün makamlara imam hatip mezunları geldi. Demokrasinin askıya alındığı dönemleri milletle hesaplaşma dönemi olarak gördüler. Kimileri bu vakıfları kapatmayı denedi. Hiçbirisi de başarılı olamadı. Her defasında halkın iradesi galip geldi.

* 3 Kasım 2002'de vesayet kapısı bir daha açılmamak üzere kapanmıştır. Bu millet bir daha asla yeni 27 Mayıs'ların, 12 Eylül'lerin, 28 Şubat'ların yaşanmasına izin vermez.

* Kızlarımızın ahı 28 Şubat'ın ikna odacılarının peşini hiç bırakmamışsa Diyarbakırlı annelerinki de kan tüccarlarının peşini bırakmayacak.

* Evlatlarımızın geleceğini inşa ederken kökleriyle bağını tutması gerekiyor. Onun için imam hatip neslinden beklentim çok. İmam hatipler hayati bir öneme sahiptir. Ufkumuzu aydınlatan, öz değerlerimize sahip çıkan nesillerin yetiştiği okullardır. 28 Şubat döneminde birçoğu kapatılan, şimdiyse hamdolsun 1 milyon 300 bine ulaşan bir yapıyla milletimizin en fazla rağbet ettiği eğitim kurumu haline gelmiştir.

* Bugün milletin yanında devlet de imam hatipleri sahipleniyor.

https://tr.sputniknews.com/turkiye/201909081040116475-erdogan-ustlendigimiz-tum-gorevlerde-imam-hatip-neslinin-yetismesine-ozel-onem-gosterdik/

Kuranı Kerimi Mushafı Reş Şeytanın Kara Kitabını okumak için; http://adilyargicc.blogspot.com/2016/01/seytanin-milleti-ezdilerin-kitabi.html

8 Eylül 2019 Pazar

YAHUDİLERDE KAN İÇME GELENEKLERİ

YAHUDİLERİN KAN İÇME GELENEKLERİ



Yeryüzünde Yahudi düşmanlığı ile İslamofobi oldukça yaygındır.


Bunun en yaygın bilinen sebeplerinin başında, Yahudilerin Allah/İsa'yı çarmıha gerip öldürülmesinden dolayı suçlayan Hristiyan gelenekleri yer alır. Müslümanların "Cihat/Fetih" gelenekleri ile dinlerini başka toplumlara kılıç zoruyla dayatmaları temelinden hareketle, evinde çocuklarına yemek yaparken dahi bir saldırı sonucu tecavüze uğrasa bile recm yani taşlanarak öldürülmesi, el kesme, kelle kesme, Şatanist Babil Talmudu geleneklerine göre tamamen kadının vücudunu kapatan Abaye, Burka denilen kıyafetlerin giyilmesi, kadına şiddet uygulamayı emretmesi, bunun kutsal kitaptan çok İslam toplumlarında bir gelenek olması bakımından İslam korku figürü haline gelmiştir.
Oysa bu gelenekler Sümer, Hint, İran, Mezopotamya Babil, Tevrat, İncil geleneklerinde vardır. Hint Brahmanizminin mezheplerinden olan Budizmin egemen olduğu bütün Pasifik Okyanusyası ülkelerinde hala yamyamlık var her çeşit haşarat, böcek dahil yemek vardır.


Kan içme ve yamyamlık eski dinlerin hemen hemen tümünde olan bir gelenektir. İbni İshak'ın yazılarından oluşan İbni Hişam'ın yayınladığı Siretül Resülullah kitabında peygamber Muhammet'in Araplara;
"İslam sizi şuca ve bacaa'dan kurtardı" dediği rivayet edilir. Şuca'nın kurban isteyen bir tanrıça, Bacaa'nın da devenin ön bacakları arasında bulunan atar damarın kesilmesiyle boşaltılan kanın kurutularak sucuk halinde yenilmesi olduğunu açıklar. Tevrat daha başında kan içmeyi yasaklamış olmasında rağmen, Musa'dan 2000 yıl kadar sonra Muhammet çağında bile kan içtiklerine tanık oluyoruz. Demek ki Yahudiler bize Tevrat'ın anlattığı Yahudiler değil veya Tevrat Yahudilere verilen bir kitap değil demek zorundayız.


Sabi dini kavmi ve Sabiler olarak bilinen Aramiler kökenlerini M.Ö.3500'lerde göksel bir saldırı ile yok olduğuna inanılan Harappa, Yahudiler de aynı şekilde yok edildiği Hint efsanelerinde geçen ve yakın zamanda keşfedilmiş Batık Dwarka Medeniyetlerine bağlarlar.
Her ikisinin de dinleri, Brahmanizm'in mezhebi olan Şiva dini mezhepleri olduğu Hint araştırmacılarca da yazılmıştır.


Yahudilik ve kutsal Kitabı Tevrat'tan 2000 yıl daha eski olan Sabilerin Cinze di Rabba (Ginza d Rabba) kitabı ve ona eklenen 62 kitap, Tevrat, kanonik ve kanonik olmayan İncillere inanan bütün Hristiyan mezheplerinin, Kur'an'ın ve İslam kültünün de kaynağıdır.


"Sabiler hakkında, Aramilerden Haramilere"; "Antik Sabiler ve Din Kitapları";Yahudi Kültü"; "İbrahim Kültü Çalıntı mı?" (adilyargic.blogspot.com)" yazılarımdan bu konuda belgeleriyle yararlanabilirsiniz.
Bu yazılarda kullandığım ve dilimize çeviriler yaptığım akademik kaynaklar ve din kitaplarında Sabilerin ve Yahudilerin 2(iki) veya 3(üç) yaşlarında kendi kız ve erkek çocukları ile karı koca oldukları, dini bayramlarında çocuklarını kurban ettikleri yazılıdır.
Sabi geleneklerinin yaygın olduğu bütün Avrasya ve Afrika kıtalarında bu gelenekler yaygındı ve hala gizli olarak yapılmaktadır.
Sabiler, kendilerini Hanif İbrahim dinine bağlı, İbrahim soyu olarak gören bir halk olarak, Hristiyanlığı İsa'dan değil Yahya'dan aldıklarını, İsa'nın Şeytan olduklarını yazdıklarından Roma 324'de Hristtiyanlığı resmi din yapınca kafir ilan etmiş ve soykırıma geçmiştir. Bu baskılar sonucu Ortodoks Talmud Yahudileri Nasraniler arasında Yahudi görünerek yaşamaya başlayan AramiSabilerin bu gün bazı Yahudi yazarlarca asimile oldukları ve silindikleri işlenilmektedir.


Bavli Talmud kitabının ön söz yazılarında Rabbi Bavli, Tevrat'ın M.Ö. 597'de Asur kralı Nebukadnezar tarafından yakılıp Yahudilerin dini önderlerininöldürülmesinden sonra Babil Sürgününde Yahudilerin eski Tevrat'ı ezberlediklerini, Büyük Krus zamanında özgürlüklerine kavuştuktan sonra peygamber Ezra ve Yahudi Rabbileri tarafından Tevratın Tesniye (Musa'ya inen beş kitap) kitaplarının yazıldığının, ikisini Yahudi Rabbilerine, biri Ezra'ya ait olmak üzere"3" kitap okuduklarını yazar.
Peki neden okumuyorlar?
Çünkü Yahudiler asla bağımsız güçlü bir devlet kuramadılar ve idaresine girip tebaları olduğu her milletin dinlerinin en aşağı geleneklerine zorlanan dini yaşam şekillerine zorlandıklarından kutsal kitapları da bu dayatmalardan nasibini aldığından bozulmuştur.
Tevrat olarak dört İncil ile birlikte okuduğumuz kitap ise tamamen Roma geleneklerine göre düzenlenmiş ve çok sayıda çelişkiler içeren bir kitaptır.
Bazı örnekler vereyim; Kuran Nisa Suresi 4;23 ayetindeki yedi göbek akraba ile evlilik yasakları aynen Tevrat Levililer 20. bölümde tek tek açıklamalı olarak yer alır.
Ama, ilk Yahudi baba İbrahim'in karısı Sara ana ayrı kız kardeşidir, Musa'dan dört beş asır sonra yaşamış Davut peygamberin kızı Bat Şeba(Şeba/Şiva Kız)ya ana ayrı ağabeyi tecavüz eder, Eyüp kitabı ilk ayette Eyüp'ün dört oğlu üç kızının bayramalara evlerine kaanarak içkili alemler yaptığını ve Eyüp'ün onları kurban keserek, vaftiz ederek arındırdığından iyi adam olduğunu yazar.
Oysa Roma 12 Tablet yasalarında dahi sadece Romalılar için "çekirdek aile ensesti yasaktır, diğer kavimler dini geleneklerinde serbesttir.
Yedi göbek akraba evlilik ve eşcinsellik yasakları ise altıncı yüzyılda Jüstinyen Yasaları ile düzenlenmiştir.. Jüstinyen anayasası, Tanrı İsa'dan vahiy yoluyla aldığı emirlerle tanrı Jüstinyen'in bu anayasayı yaptığını yazarak başlar.


Evliya Çelebi 17 yüzyılda seyahatlerini yazdığı Seyahatname adlı kitabının Kafkasya, Kırım bölümlerinde insanların esirlerini boğarak öldürüp kanlarını avuçla içtiğine tanık olduğunu yazar. Bu çağlarda Kafkaslarda Zerdüştlükten doğan Zervanilik ve İran Hristiyanlığı Mecusilik gelenekleri vardı. Mecusilik zaten bir Yahudi tarikatı ürünüdür.
Son olarak, Babil Talmuduna inanan Ortodoks Lev Tahor Yahudilerinin hala ABD gibi bir ülkede bile "çekirdek aile ensesti" olduklarını mahkeme kararları ile görmekteyiz. Bu konuda bir çok haber, araştırma, kitap, video çevirilerini bloglarımda bulabilirsiniz.
Eğer Musa'ya inen ilk beş kitaptan biri olan Levililerdeki yedi göbek akraba evlilik ve eşcinsellik ve kan içme yasakları yer almış olsaydı, gerek Babil gerek Kudüs Talmud kitaplarına bağlı Yahudilerde ortak olarak bu yasaklar bulunur ve sapkınlıklar çoktan unutulmuş olurdu.


Böyle olmadığına göre bize okutulan Kutsal kitapların gerçekleri söylemedikleri,tarih boyunca Tanrı Krallar tarafından değiştirildikleri, bu günde "Ilımlı İslam; Dinler Arası Diyalog" gibi küresel güçlerin isteklerine göre yorumlanmış dinleri teşvik eden din ve siyaset adamlarımız bizlere kanıtlamaktadır.
Aşağıda okuyacağınız ilk makalede, daha çok Babil Talmudu Yahudilerine mal edilmiş "Yahudilerin kan içme, insan kurban etme gibi sapık iğneli fıçı efsaneleri,çekirdek aile ensest evlilikleri, şatanist ayinlerde rahip, rahibe ve bebek kurbanları" maalesef gizli olarak sürmektedir.
Devlet bunları hepsi Babil Mezopotamya kökenli olan İslami cemaatlerde, batıda Hristiyan cemaatlerinde de bulabilir
Batılı ülkeler bunları tespit etmişler ve "hukukun üstünlüğü, kadın ve çocukların korunmasını içeren yasalarına" göre, savcılık emirleri, mahkeme kararları ile Lev Tahor Yahudilerini takip altında bulundurmaktadırlar.
Bizim ülkemizde ise "Burası Müslüman ülke böyle şey olmaz" diyen yetkililer bu işin mücrimleri olabilirler.
Benim Tevrat hakkındaki yaptığım yorumların bilincinden olmayan Yahudiler veya Müslümanlar bunları Yahudilere iftira olarak işlerken sadece benim tespitlerimden habersiz olduklarını göstermektedirler.
Kudüs Talmuduna bağlı Yahudilerin sapkınlıkları hakkında bir araştırma okumadım. Batıda da yamyamlık ve ensest sapkınlık olarak kabul edilen Talmud Yahudiliği üzerinden Yahudi düşmanlığı sürerken, İslami cemaatleri de bu Yahudiler (Halidi Nakşibendi maskeliler), Menzilciler, Fetocular v.b. gibi adlarla Müslüman kimliğinde yönetmektedirler.
Benzeri İran Şeriat Medeni Hukuk ve Ticaret Hukuk kitabı olan Tahrir El Vesile'de de bebeklerle,ve ensest cinsel ilişkiler Talmud temelinden dine sokulmuş haldedir.

Dini değerler her zaman korunması gereken değerler değildir ve insanlık suçları emretmeyen din azdır. Her din bir millete gelmiştir ve kendinden olmayanı yok etmeyi emreden dinlerin en ünlüleri Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamdır. Yağmacı, köleci, talancı sömürgeci, çekirdek aile ensesti, insan kurbanı, hayvanlarla evlilik emreden Sümer, Hint, Pers, Roma toplum geleneklerini barındırırlar.


Din ve devlet adamlarımızın bu konuları ciddiyetle düşünerek tehlikeleri tespit etmeleri ve sağlıklı bir toplum inşa etmek için bu tarikatları ve cemaatleri uyuşturucu, cinsel içerikli sapkın ayinler, çekirdek aile ensestini teşvik, çocuk, bebek fuhuşu, organ ticareti konularında tedbirler alırlar.
Türkiye Cumhuriyetinde yaşanılan İslam geleneği İslam ülkeleri içinde sapıklıklardan arınmış tek İslam ülkesi olarak batı dünyasında yıllarca takdir edilmiştir.

1950 sonrası, Yahudi Nasturi Hristiyanlık mezhebi Yahudilerinin Müslüman görünenleri olan Yezidilik dini Nurculuk adıyla İslam'ın Hristiyanlaştırılması projesince ülkemizde yayılmış, bu gün AKP hükumeti de bu Nakşibendi Halidi veya Suudi Vehhabiliğinin Kürt uyarlaması Yezidi Nurculuk akımını yaymayı sürdürmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Atatürk cumhuriyeti geleneklerinden ayrıldığı takdirde dünyada İslamofobi'nin kaynağı olan Suud Vehhabi, Suriye, Mısır, Lübnan, Filistin Dürzi Yahudi, Irak Sincar Laleş, Mardin, Hakkari, Siirt, Bitlis Yezidilik gelenekleri ile İran Talmud Şeriatları temelinde dinlerini kurmuş tarikatların ilkelerine bağlı bir dönüştürülmüş İslam geleneğine dayalı Şeriat ülkesi olursa yazık olur.
Binlerce yıl insanımız batılıların kölesi olur. Üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarında hala Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşayan her insanımızın bu konuda eşit sorumlulukları vardır.
Toplumlar layık oldukları şekilde yönetilirler.
Neye layık olduğunuza da sizler karar vereceksiniz.
İslamofobiden kurtulmak için bu cemaatler ve tarikatlardan kurtulmak gerekir.
Takdir sizindir.

Alaeddin Yavuz

Lev Tahor Yahudisi, çekirdek aile ensesti geleneklerine göre büyüyen Mind Control/Zihin Kontrolu kitabı yazarı Cathy O'bBrien'in anıları bu videodadır. Ayrıca blog arşivimde de yer alır.





Makale 1 Google Çevirisi
Ansiklopedi Judaica: Kan
POLİTİK ANALİZ



İnci'del kanın tüketimi hakkında mutlak yasak vardır. Bir hayvanın kanı, eti yenmeden önce boşaltılmalıdır (Lev. 3:17; 7:26; 17: 10–14; Deut(Tesniye). 12: 15–16, 20–24). Bu yasak, eski Yakın Doğu'da başka hiçbir yerde bulunmaz. Dahası, İsrailliler mevzuatı dahilinde, tek başına yasak (cinayetle birleştiğinde), yalnızca İsrail’de değil, bütün erkeklerde yasaklanmıştır (Or . 9: 4). Bu nedenle, Etiketleme'den daha çok evrensel bir yasadır .



İsrail’in komşularının hiçbirinin bu mutlak ve evrensel olarak bağlayıcı yasaklamaya sahip olmaması, ilkel bir tabunun arması olamaz, fakat kasıtlı, gerekçeli bir yasa çıkarmanın sonucu anlamına gelir. Bu, kanuna eklenen mantık açıktır: kan hayattır (Lev. 17:11, 14; Deut. 12:23). Erkekler (Nuh'un oğulları) Yaratan'a ait can damarı boşalırsa et yemeye hak kazanırlar (Yaratılış 9: 3–4, bakınız * Noachide Kanunları). ). İsrail'in yetkili sunakta kurban hayvanlarının kanını boşaltmak için ek bir yükümlülüğü var, "çünkü, yaşamınız için süresinin dolması için size sunumu verdim; çünkü o, yaşam gibi, sona erebilir onun etine hayvanın canını almaya hayatınız için (. karşılatırın ayet 4; Lev 17:11 bakınız * Kefaret ).

Çözülemeyen bir sorun ikinci kan yasağı tarafından sunulan, farklı ifadeli: lo ' için ' khelu ' al ha-baraj ( "kanı üzerindeyken yemem"; Lev 19:26;. Ben Sam 14:. 32-33; Ezek 33:25). Bunun çeşitli yorumları önerilmiştir: birinde, " al " şeklinde yorumlanmıştır (yani, LXX , reklam yeri; kullanım için, bkz. Örn. 12: 8; 23:18; Lev. 23:18, 20; ve ark.). Dolayısıyla, iki yasak eşanlamlıdır: her ikisi de kanı yiyecek olarak yasaklar. İkinci bir yorum, “ al ” ın mecazi olarak “bitti” anlamına geldiğini göstermektedir. Öngörülen durum, kanın tüketilmediği, ancak sunağa getirilmek yerine toprağa döküldüğüdür. Kanın böyle saygısız bir şekilde dağıtılması bu yasa ile yasaklanmıştır.



Bu, izin verilen tüm etlerin feda edilmesi gerektiği (yukarıda Lev. 17:11) rahibe kodunun (ve Kral Saul, I Sam. 14: 32-33) gerekliliği ile uyumludur . Bununla birlikte, saygısız katliamlara izin veren ve açıkça kanın yere dökülmesini emreden Deuteronomik Kod ile uyumlu değildir (Deut. 12:15, 21-22). ʿ Al aynı zamanda “bitti” olarak yorumlandı, bu durumda yasak, bir pagan ayinine atıfta bulundu (bkz. İbn Ezra ve Samuel , Lev 19: 26'daki Meir ( Rashbam ) ve Maimonides, Guide , 3:46). ). Grintz'in bu görüşünün son zamanlardaki formülasyonuna göre, yeraltına ibadete geri dönüyor hayvanın katledildiği bir çukurdan kan içen tanrılar (örneğin, Odyssey, 10: 530-40).

Kan, tarikatta yaygın bir rol oynar . * Altarın boynuzlarına şüphe edildiğinde veya kutsal alanın içine serpilirken (bkz. * Fedakarlıklar ), ritüel kirliliği temizler (bkz. * Atonement ; * Atonement Day(Kefaret Günü) ). Ayrıca bu temizleyici fonksiyona, cildi arındırmanın ilk ayinlerinde de hizmet edebilir (Lev. 14: 4–6, 18–29; cf. ayetler 49–53; bkz. * Leprosy ) ve rahip ardışık olarak (Örn. 29: 20-21, 33). Sunağın yanında kesildiğinde, yiyecek için feda edilen hayvanlarda olduğu gibi (yukarıya bakın), amacı günahı sona erdirmektir (bkz. * Kippur ). Aynı zamanda, gelecekteki zararları önlemek için, örneğin kapı direkleri ve lentolar üzerine paschal kanını bulaştırmak gibi apotropaik olarak da işlev görür (Ör. 12: 7, 13, 22-23). Bu kullanım aynı zamanda sözleşmenin ( berit berit ; Ör. 24: 6–8) ve İsraillilerin sünnet edilmesinin de altını çizebilir (Ör. 4: 24–26; ​​Ezek 16: 6).

[ Jacob Milgrom]
Halakhah'ta

İncil'de bulunan kanın yasaklanması Talmud tarafından sığırların, hayvanların ve kümes hayvanlarının kanına atıfta bulunularak tanımlanmakta ve bir zeytin hacminin asgari miktarının tüketilmesi için * karetin cezalandırılmasını öngörmektedir (Ker. 5 : 1). Kişinin çok sorumlu olduğu kan " ruhun ortaya çıktığı kandır ", yani can damarıdır, ancak daha sonra çıkan kan veya etteki kan değildir. Bir kaynağa göre ( Tanna de-Vei Eliyahu Rabbah) , diğer tüm canlıların, balıkların, çekirgelerin ve insan kanının kanına, İncil hukukunun hahamsız yorumlarına göre izin verilir., 15) insan kanı İncil tarafından eşit derecede yasaktır. Bununla birlikte, tüm makamlar haham yasası tarafından yasaklandığı konusunda hemfikirdir (Maim. Yad, Ma'akhalot Asurot, 6: 2). Talmud, tuhaf "bipeds" (Ker. 20b) cümlesini kullanır ve tüm halakh otoriteleri bu cümleyi insanlar için eş anlamlı olarak görse de (Sh. Ar., YD 66: 10), JS * Bloch , * cevabına * kan suçluları iddialarını destekleyerek bu pasajı dile getiren suçlamalar, aslında asillerin ifade ettiği yönündeki ilginç öneriyi ortaya koydu. Her ne kadar "iki ayaklılara ait kan, yumurtada bulunan kan, çekirge ve balığın kanını" saran içerik bu görüşe bir miktar destek verilmiş gibi görünse de, özür diyarı diyarına ait olarak kabul edilmelidir. Bununla birlikte, Yahudilerin kan için hissettiği itibar, bir gemide toplanmışsa, “görünüş nedeniyle” izin verilen kanın bile yasaklanmasına neden olmuştur. Böylece kanı kanama dişlerinden yutmasına ve kanama parmağını emmesine izin verilir, ancak örneğin kirlenmiş bir kan veya bir kapta biriktirilmiş kan atılmalıdır.
Kanın yasaklanması tüketimi ile sınırlıdır; bununla birlikte, diğer kullanımlar için izin verilir ve Mishnah (Yoma 5: 6), * Kidron Deresi'ne akan fedakar kanın toplanıp bahçıvanlara gübre olarak satıldığını belirtir . En geniş kan yasağı için, Etlerin Yahudi tüketimine uygun hale gelmesi için önce kanın etten uzaklaştırılması şartı için, bkz. * Diyet Yasaları .

[Louis Isaac Rabinowitz]
Adet kanı

Düzenli olarak âdet gören kadınların biyolojik gerçekliği, dişinin kutsal ve rabbin yapılarının merkezidir. Derinden Eski Yakın Doğu kültürlerinde köklü adet kanı ile erkek temas karşı Yasaklar, görünür Levililer 11-15, niddah , adet gören veya doğum sonrası kadın, erkek ritualpurity tehdit bir dizi arasında yer almaktadır. Levililer 18:29 bir cinsel temas belirten niddah tarafından şiddetle cezalandırılıyordu bu günahlarının arasında olarak Karet, topluluktan veya extirpation. Leviticus 18: 9 ve 20:18'de bu temas, ritüel saflıkla ilgisi olmayan yasaklanmış cinsel sendikalar listesinin bir parçasıdır. Saflık sistemi İkinci Tapınağın yıkılmasından sonra 70’de kapatılsa bileCE , adet ile birliğin yasaklanmasına dayandı.

Kadınların doğal bereketlilik döngüsündeki doğurganlığın başarısızlığının bir göstergesi olan adet kanı, rabbin Yahudiliği'nde ölümle güçlü bir şekilde bağlantılıdır . Ritüel safsızlığı ruhsal bir tükenme durumuna benzeten dini bir sistemde, periyodik kadın kan akışı, hem potansiyel bir ritüel kirlilik kaynağı olarak hem de kadınların insan ölümleri için sözde sorumluluğunun bir hatırlatıcısı olarak erkeklere ithaf edildi. Birkaç aggadik pasaj, kadınların “Kutsal Olan'ın kanını kutsayan Adam” veya “dünyanın kanı” olarak adlandırılan Adem'in ( adam ) yetimine kanını ( barajını ) dökmek için bir ceza ya da kefaret olarak adet gördüğünü göstermektedir. ARNB 9, 42; Gen R., 17: 8, Tan Noah, Noah 1).

[Judith R. Baskin ( 2. basım)]

KAYNAKÇA:

J. Milgrom, in: Yorum (Temmuz 1963), 288-301; E. Isaac, in: Antropos , 59 (1964), 444-56; J. Grintz, in: Zion , 31 (1966), 1-17; DJ Mc-Carthy, in: JBL , 88 (1969), 166-76; M. Greenberg, Exodus'u Anlamak , 2 bölüm 1 (1969), 110-22. HALAKHAH'TA: ET , 7 (1956), 422-40ff. EKLEMEK. BİBLİYOGRAFİ: JR Baskin, Midrashic Women (2002); SJD Cohen , "Yahudilik ve Hristiyanlıkta Menstruantlar ve Kutsal", içinde: SB Pomeroy (ed.), Kadın Tarihi ve Eski Tarihi (1991), 273-99; H. Eilberg-Schwartz. Yahudilikte Vahşi (1990).


Kaynak: Ansiklopedi Judaica . © 2008 Gale Grubu. Tüm hakları Saklıdır.
https://www.jewishvirtuallibrary.org/blood


Makale 2 Google Çevirisi

POLİCYWATCH 2411
Yahudilere Karşı Klasik Kan İftirası İran'da Yaygınlaşıyor
Mehdi Khalaji

Ayrıca العربيةفارسی içinde de mevcuttur

21 Nisan 2015

Yüksek profilli bir siyasi web sitesinde yayınlanan son bir makale, en ilkel anti-Semitik dürtüler ve komplo teorilerinin bile İran söyleminin her seviyesine nasıl girdiğini gösteriyor.

Tanınmış İranlı web sitesi Alef, 18 Nisan’da, “ İnsan Tarihinin En Kana Susamış Kimleridir?Başlıklı bir makalesini yayınladı. 

Makalesi, dipnotlarla, resimlerle ve video kliplerle yazılmış uzun ve ayrıntılı bir makale olan Yahudileri Yahudi olmayanları öldürmekle suçluyor. kanlarını ritüel amaçlar için kullanmak.

Aşağıdaki veriler, İnternette yer alan kilise sayfalarında verilen Tevrat sayfalarının resimleridir. 23 Mart 2024'de eklendi.
Tamamen basın derlemesi haberleridir.








Alef, daha önce çalışma ve sosyal ilişkiler bakanı ve parlamento araştırma merkezi başkanı olarak görev yapan İran parlamentosu üyesi Ahmad Tavakkoli'nin mülkiyeti ve denetlenmesi. İngiltere'deki Nottingham Üniversitesi'nden iktisat doktorasını alan seçkin bir muhafazakâr kişi olan Tavakkoli, aynı zamanda Larijani yaşlıları için de kuzen - yargı insan hakları konseyi başkanı Muhammed Javad Larijani ve Ali adında Sadiq Larijani Larijani, meclis başkanı. Makalenin Alef'te yayınlanmasından kısa bir süre sonra, Mashregh News (mashreghnews.ir) gibi diğer hardliner web siteleri yeniden yayımlandı.

KLASİK BİR KAN İFTİRASI

"Alef'in dış ilişkiler bölümünün" ürünü olarak belirtilen yazı, Yahudi karşıtı niyetlerini en baştan netleştiriyor: "Yahudilerin kan dökmesi yeni bir tema değil. İşgal altındaki bölgelerde neler olup bittiğine bakarak Bu halkın müstehcen ve vahşi ruhu [ qowm , etnik köken veya ırk anlamına gelir], ancak Yahudi tarihini geçmiş yüzyıllarda inceleyerek, kan dökülmesinde ve hatta değişmiş din ve öğretilerine dayanarak kana susamama konusunda ısrar ettikleri açıkça ortaya çıkıyor. ” "Değiştirildi" kelimesi, İncil'in Eski ve Yeni Ahitlerinin bazı bölümlerinin tahrif edildiğine dair İslam inancını ifade eder.

Makalede, "Yahudiliğin Ansiklopedisi" (bu kaynak hakkında daha fazla kaynak bilgisi bulunmuyor) ve Mısırlı yazarlar tarafından Arapça olarak dört kitap yazıldığı iddia ediliyor. Ayrıca, anti-Semitik bir Alman oryantalist ve Erich Bischoff adındaki dil bilimcinin yanı sıra tanınmış ve ünlü bir semititik anti-İngiliz oryantalisti ve diplomatı olan Richard Burton'dan:

“Dr. Erich Bischoff, Yahudileri“ yabancıları öldürmenin Yahudi bilgeliğinde ve öğretilerinde [haklı] olduğunu ve hayvanlar ve hayvanlar arasında hiçbir fark olmadığını söylüyor. Bu öldürme ve öldürme dini bir şekilde yapılmalı ve yapmayanlar Yahudi öğretilerine Yahudi büyük tanrıçasına bir fedakarlık olarak sunulması gerektiğine inanıyorum '... Yahudiler, Işık ve İslâm kitabında [Muhtemelen 1898'de yayınlanan Yahudi, Çingene ve El İslam ”başlığının karışık bir versiyonu , Talmud'u uzun süre okuyan Richard Burton;
“Talmud'a göre Yehova'yı tatmin eden iki kanlı ritüel var: İnsan kanı [Fısıh] ile karışık ekmekler ziyafeti ve Yahudi çocuklar için sünnet ritmi”.

Her ne kadar Alef’in teklifi tam olarak olmasa da, Burton’ın kitabı Talmud’u tamamen yanlış anlatan benzer iltihap beyanları yapar.

Makale, Suriye Baas Partisi'nin bir üyesi ve üretken bir antisemit yazarı olan Rafat Mustafa'dan alıntı yapmaya devam ediyor. Alef'e göre, 1 Aralık tarihli bir makalede Mısırlı El Shaab gazetesinde şöyle yazdı : "Yahudiler, insanlık tarihinin en kana susamış halkıdır ... Evet, bunlar, Yahudiler, dinleri onlara inanmasını isteyenler" inanmayanlara Yahudi dininde Tanrımıza bir fedakarlık olarak Yehova '... Araştırmalar Yahudiliğin sahte öğretilerini takip etmenin Yahudilerin tarihlerinde yaşadıkları tüm sefalet ve talihsizliklerin ardındaki ana etken olduğunu göstermektedir. hokkabazlık törenlerinde kan."

Alef makalesi daha sonra Yahudilerin dini kanı ile insan kanı kullandığı ve içtiği birçok durumun uzun bir tarifini sunar. Ayrıca, çocukları çalmak, öldürmek ve Fısıh ayinleri için kullanmak için birkaç Yahudi örneğinden de bahseder. Alef'e göre, bu tür olaylar Port Said'de, Halep'te, Şam'da, Trablus'ta (Lübnan) ve Avrupa'da birçok yerde yaşandı.

Yazı şu anki sonuca varıyor: “Yukarıda belirtilen suçlar bugün garip görünebilir, ancak Yahudilerin kana susamış geleneği değişmedi. Günümüzün yasal kısıtlamaları ve suçları hızlı bir şekilde tespit etme olasılığı göz önüne alındığında, başka bir biçim aldı. ... Haham derhal sünnet sonrası yenidoğan kanını içiyor. Bu davranış çocukları hasta ediyor ve ölüme neden oluyor. ” Bu, açıkça tartışmalı ultra-ortodoks pratik metzitzah b'peh'in sapık bir açıklamasıdır; bu , kan emilerek ritüel tamamlandıktan hemen sonra tükürerek sünnetin temizlenmesini içerir. Alef makalesinde, bu uygulamayı gösteren birkaç fotoğraf, resim ve video klip bulunmaktadır.

Yahudilik, yaşayan herhangi bir şeyin kanını tüketmeye karşı çok güçlü bir yasaklama içerir; Bu yasak Tevrat'ta yedi kez belirtilmiştir ve gözlemci Yahudiler onu aşındırmamaya özen göstermektedir. Yine de Alef makalesi, asırlık kan boşluğunun yaşadığını gösteriyor.
İSLAM CUMHURİYETİ ANTEM SEMİTİZMASI

Seminal çalışmasında , Totaliterizmin Kökenleri Hannah Arendt, Yahudi karşıtı ve anti-Semitizm arasında ayrım yapar ve ikincisini tamamen bağımsız bir fenomen olarak adlandırır: “Anti-Semitizm, laik bir on dokuzuncu yüzyıl ideolojisi. 1870'lerden önce bilinmiyordu - ve birbiriyle çelişen iki inancının karşılıklı düşmanca karşıtlığından esinlenen dini Yahudi nefreti açıkça aynı değil ve hatta öncekinin argümanını ve duygusal çekiciliğinin açık olandan türetme derecesi açık. sorgulamaya." Arendt, siyasi ideolojinin Yahudilerin nefretini körükleyen çeşitli Hristiyan doktrinlerinden farklı olduğu için, bu nedenle “anti-Semitizm'in Hıristiyan köklerini” araştırmanın yararsız olacağını söyledi.

Bu ayrım, İran'ın Yahudilere yönelik tutumlarına da uygulanabilir. Yahudilik karşıtlığı İran İslam geleneği ve edebiyatında (Saadi gibi iyi bilinen klasik şairlerin eserlerinde bile) iyi bilinmesine rağmen, bu temel olarak İran’a sol ve İslamcı aydınlar tarafından ithal edilen modern anti-Semitizm’den farklıdır. 1979 devriminden önce ve sonra siyasal eylemciler. Laik aydınlar, Avrupa ve Sovyetler Birliği'ndeki Yahudi karşıtı eğilimlerden ağır etkilenirken, İslamcılar Müslüman Kardeşler ve diğer Arap karşıtı yazarlardan etkilendiler. Ayrıca, bazı Irak Şii din adamları, Yahudi aleyhtarı edebiyatı Arap dünyasından İran'a aktardılar. Örneğin, Sayyed Muhammad Shirazi - Shirazi ailesinin başı, Son derece muhafazakar eğilimleri ile tanınan ve Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve Orta Doğu'da düzinelerce uydu televizyon ağı, web sitesi, örgüt ve camiyi yöneten 1960'larda bazı Yahudi aleyhtarı kitaplar yayınladı. Bunlardan biri,Yahudilerin Oyuncakları Olarak Dünya başlıklı, şimdi Şii dini bir otorite ( marja ) olan Iraklı bir din adamı olan Sayy Hadi Hadi El Modarresi tarafından çevrildi .

Yahudilik, İslam Cumhuriyeti’nde resmi bir azınlık dinidir ve Yahudilerin parlamentoda bir temsilcisi vardır ve yüz binlerce Sünni’nin ikamet edemediği bir şehir olan Tahran da dahil olmak üzere dinlerini ülke çapındaki sinagoglarda uygulamakta özgürdürler. kendi camileri var. 

Bununla birlikte, İranlı yetkililerin İsrail ve Yahudilere karşı açıkça ve açıkça anti-Semitik ifadeler yaptıkları biliniyor ve hükümet yerel aşırılık yanlıları tarafından anti-Semitik propagandayı durdurmak için hiçbir çaba göstermiyor. 

Geçmişte, bu tür ifadeler genel olarak politikti, bazı Müslümanların Yahudiler hakkında Tanrı'nın mesajını tahrif etmesi ve gerçek peygamber Muhammed'i reddetmesiyle ilgili şikayetleri vardı.

Bununla birlikte, 1979'dan bu yana, daha ilkel anti-Semitik yalanların yayılması, özellikle de kan tahliyesi artmıştır. Farsçadaki bu suçlamaların googlingi, özellikle kıyamet sitelerinde olmak üzere pek çok ilgili makaleyi ortaya koymaktadır. 

Daha rahatsız edici bir şekilde, kan iftirası bir süredir yorumcuların önemli web sitelerinde ve hatta devlet televizyonlarında yaptığı açıklamalarla ana akım medyaya sürünüyordu. 

Hiçbir İranlı yetkili bu tür açıklamalarda bulunmasa da, hiçbiri bu haftanın önde gelen Alef makalesi de dahil olmak üzere bu ismin yayılmasına tepki göstermedi. Benzer şekilde, hiçbir İranlı din adamı, bu iftirayı resmi olarak ilahi bir din olarak adlandırılan, yani Yahudilik olarak kınamadı. 

Hiçbir İranlı yetkili bu tür açıklamalarda bulunmasa da, hiçbiri bu haftanın önde gelen Alef makalesi de dahil olmak üzere bu ismin yayılmasına tepki göstermedi. Benzer şekilde, hiçbir İranlı din adamı, bu iftirayı resmi olarak ilahi bir din olarak adlandırılan, yani Yahudilik olarak kınadı. 

Hiçbir İranlı yetkili bu tür açıklamalarda bulunmasa da, hiçbiri bu haftanın önde gelen Alef makalesi de dahil olmak üzere bu ismin yayılmasına tepki göstermedi. 

Benzer şekilde, hiçbir İranlı din adamı, bu iftirayı resmi olarak ilahi bir din olarak adlandırılan, yani Yahudilik olarak kınamadı.

Günümüzün İran'ında Yahudi karşıtı ve Yahudi karşıtı söylemler bazen ders kitaplarında, medyada, dini / politik propagandalarda ve laik entelektüel edebiyatta karıştırılmaktadır. 

Bu, rejimin bölgedeki İsrail karşıtı gündemini haklı çıkarmasına yardımcı oluyor, Yahudileri özellikle nükleer teknoloji konusunda İslam Cumhuriyeti’nin ilerlemesini görmek istemeyen gerçek düşmanlar olarak kullanıyor. Asıl mesele, böyle karma bir söylemin, Yahudi karşıtı duyarlılığın uzun vadeli olumsuz etkilerinden endişe duyan entelektüeller tarafından İran içinde kolayca eleştirilemeyeceğidir.

Mehdi Khalaji, Washington Enstitüsü'ndeki Libitzky Ailesi Üyesi'dir.

*Makalenin yayınlandığı “Alef” internet sitesinin adı, Arapça Elif harfinin İbranice söyleniş şeklidir, Yani Alef=Elif demektir. İki alfabe de aynı harflarle başlar. 

Alaeddin Yavuz









Makalenin İngilizce aslı;

Makale 2
POLICY ANALYSIS

POLICYWATCH 2411
The Classic Blood Libel Against Jews Goes Mainstream in Iran
Mehdi Khalaji

Also available in العربية فارسی

April 21, 2015

A recent article on a high-profile political website shows how even the most primitive anti-Semitic slurs and conspiracy theories have found their way into all levels of Iranian discourse.

On April 18, the prominent Iranian website Alef published an article whose title roughly translates to "Who Are Human History's Most Bloodthirsty People?" The long, detailed essay, complete with footnotes, pictures, and video clips, accuses Jews of killing non-Jews to use their blood for ritual purposes.

Alef is owned and supervised by Ahmad Tavakkoli, a member of Iran's parliament who formerly served as minister of labor and social affairs and president of the parliamentary research center. A prominent conservative figure who received his PhD in economics from Nottingham University in Britain, Tavakkoli is also cousin to the Larijani bothers -- Mohammad Javad Larijani, head of the human rights council in the judiciary, Sadeq Larijani, chief of the judiciary, and Ali Larijani, speaker of the parliament. Soon after the article appeared in Alef, other hardliner websites such as Mashregh News (mashreghnews.ir) republished it.

A CLASSIC BLOOD LIBEL

The essay, bylined as the product of "Alef's foreign affairs section," makes its anti-Semitic intentions clear from the start: "Blood shedding by Jews is not a new theme. By looking at what is happening in occupied territories, one can know the rapacious and savage spirit of this people [qowm, meaning ethnicity or race], but by examining Jewish history in past centuries, it becomes evident that they insist on blood shedding and even bloodthirstiness based on their altered religion and teachings." The word "altered" refers to the Islamic belief that parts of the Bible's Old and New Testaments were falsified.

The article claims to be based on the "Encyclopedia of Judaism" (no further reference information is provided on this source) and four books in Arabic by Egyptian writers. It also quotes an anti-Semitic German orientalist and linguist named Erich Bischoff, as well as Richard Burton, the well-known and notoriously anti-Semitic British orientalist and diplomat:

"Dr. Erich Bischoff says about Jewish people that 'killing foreigners is [justified] in Jewish wisdom and teachings, and there is no difference between them and animals. This killing and murdering should take place in a religious way, and those who do not believe in Jewish teachings should be offered to the Jewish great goddess as a sacrifice'...In his book Jews, Light, and Islam [presumably a mangled version of the title The Jew, the Gypsy, and El Islam] published in 1898, Richard Burton, who studied the Talmud for a long time, writes, 'According to the Talmud, there are two bloody rituals that satisfy Jehovah: the feast of breads mixed with human blood [Passover] and the circumcision ritual for Jewish children.'"

Although Alef's quote is inexact, Burton's book does make very similar inflammatory statements that completely misrepresent the Talmud.

The article goes on to quote Rafat Mustafa, a member of the Syrian Baath Party and a prolific anti-Semitic writer. According to Alef, he wrote the following in a December 1 essay in the Egyptian newspaper El Shaab: "Jews are human history's most bloodthirsty people...Yes, these are Jews, those whose religion asks them to 'offer those who do not believe in Jewish religion as a sacrifice to our God Jehovah'...Research shows that following the falsified teachings of Judaism was the main factor behind all the miseries and misfortunes that Jews suffered from in their history. In the past, Jewish witches were using human blood in their conjurer ceremonies."

The Alef article then provides a long description of several occasions in which Jews use and drink human blood with religious justification. It also mentions several examples of Jews stealing children, killing them, and using them for Passover rituals. According to Alef, such incidents have taken place in Port Said, Aleppo, Damascus, Tripoli (Lebanon), and numerous places in Europe.

The article concludes: "The aforementioned crimes may seem strange today, but the Jewish tradition of bloodthirstiness has not changed. Given today's legal restrictions and the possibility of quickly detecting crimes, it has taken another form. Nowadays, newborns are victims of this people's bloodthirstiness...The rabbi immediately drinks the blood of the newborn after circumcision. This behavior makes children sick and causes death." This is apparently a perverted description of the controversial ultraorthodox practice metzitzah b'peh, which involves cleaning a circumcision wound by sucking the blood and spitting it out immediately after the ritual is completed. The Alef article contains several photographs, paintings, and video clips illustrating this practice.

Judaism includes a very strong prohibition against consuming the blood of any living thing; this prohibition is mentioned seven times in the Torah, and observant Jews are careful not to transgress it. Yet the Alef article shows that the centuries-old blood libel lives on.
THE ISLAMIC REPUBLIC'S ANTI-SEMITISM

In her seminal work The Origins of Totalitarianism, Hannah Arendt distinguishes between anti-Judaism and anti-Semitism, calling the latter an entirely independent phenomenon: "Anti-Semitism, a secular nineteenth-century ideology -- which in name, though not in argument, was unknown before the 1870s -- and religious Jew-hatred, inspired by the mutually hostile antagonism of two conflicting creeds, are obviously not the same; and even the extent to which the former derives its argument and emotional appeal from the latter is open to question." Arendt holds that since the political ideology is different from the various Christian doctrines that spurred hatred of Jews, it would therefore be useless to search for the "Christian roots of anti-Semitism."

This distinction can also be applied to Iranian attitudes toward Jews. Although anti-Judaism is well known in Iranian Islamic tradition and literature (even in the works of well-known classical poets such as Saadi), this is fundamentally different from modern anti-Semitism, which was imported into Iran by leftist and Islamist intellectuals and political activists before and after the 1979 revolution. Secular intellectuals were heavily influenced by anti-Semitic trends in Europe and the Soviet Union, while Islamists were influenced by the Muslim Brotherhood and other Arab anti-Semitic writers. In addition, some Iraqi Shiite clerics transmitted anti-Semitic literature from the Arab world to Iran. For instance, Sayyed Muhammad Shirazi -- head of the Shirazi family, who are known for their ultraconservative tendencies and run dozens of satellite television networks, websites, organizations, and mosques in the United States, Europe, and the Middle East -- published several anti-Semitic books in the 1960s. One of these, titled The World As Jews' Plaything, was translated by Sayyed Hadi al-Modarresi, an Iraqi cleric who is now a Shiite religious authority (marja).

Judaism is an official minority religion in the Islamic Republic, and Jews have a representative in the parliament and are free to practice their religion in synagogues across the country, including in Tehran -- a city whose hundreds of thousands of Sunni residents are not allowed to have a mosque of their own. Nevertheless, Iranian officials are known to make implicitly and explicitly anti-Semitic statements against Israel and Jews, and the government makes no effort to curb anti-Semitic propaganda by local extremists. In the past, such statements were generally political, with some element of the traditional Muslim complaints about Jews falsifying God's message and rejecting the true prophet Muhammad. Since 1979, however, the spread of more primitive anti-Semitic lies has increased, especially the blood libel. Googling such accusations in Persian turns up many related articles, particularly on apocalyptic websites. More disturbingly, the blood libel has been creeping into mainstream media for some time, with occasional statements made by commentators on important websites or even state television. Although no Iranian officials have made such statements, none of them have reacted to the spread of this libel, including this week's prominent Alef article. Similarly, no Iranian clerics have denounced this libel against what is officially regarded as a divine religion, i.e., Judaism.

In today's Iran, anti-Judaic and anti-Semitic discourses are sometimes mixed in textbooks, media, religious/political propaganda, and secular intellectual literature. This helps the regime justify its anti-Israeli agenda in the region, casting Jews as genuine enemies who do not want to see the Islamic Republic progress, especially with regard to nuclear technology. What matters most is that such mixed discourse cannot easily be criticized inside Iran by those intellectuals who are concerned about the long-term negative ramifications of anti-Jewish sentiment.

Mehdi Khalaji is the Libitzky Family Fellow at The Washington Institute.

https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/the-classic-blood-libel-against-jews-goes-mainstream-in-iran

Makale 1
Encyclopedia Judaica: Blood
In the Bible there is an absolute prohibition on the consumption of blood. The blood of an animal must be drained before the flesh may be eaten (Lev. 3:17; 7:26; 17:10–14; Deut. 12:15–16, 20–24). This prohibition is not found anywhere else in the ancient Near East. Moreover, within Israelite legislation it is the only prohibition (coupled with murder) enjoined not on Israel alone but on all men (Gen. 9:4). It is thus a more universal law than the Decalogue.

That none of Israel's neighbors possesses this absolute and universally binding prohibition means that it cannot be a vestige of a primitive taboo, but the result of a deliberate, reasoned enactment. This is clear from the rationale appended to the law: blood is life (Lev. 17:11, 14; Deut. 12:23). Men (the sons of Noah) are conceded the right to eat meat, if they drain off the lifeblood, which belongs to the Creator (Gen. 9:3–4, see *Noachide Laws ). Israel has an additional obligation to drain the blood of sacrificial animals on the authorized altar, "for it is I who have assigned it to you upon the altar to expiate for your lives; for it is the blood, as life, that can expiate" for your lives when you take the animal's life for its flesh (Lev. 17:11; cf. verse 4; see *Atonement ).

An unresolved problem is presented by a second blood prohibition, differently worded: loʾ toʾkhelu ʿal ha-dam ("do not eat over the blood"; Lev. 19:26; I Sam. 14:32–33; Ezek. 33:25). Various interpretations of this have been offered: in one, ʿal is interpreted as "with" (so LXX, ad loc.; for usage, cf. Ex. 12:8; 23:18; Lev. 23:18, 20; et al.). Thus, the two prohibitions are synonymous: both forbid blood as food. A second interpretation holds that ʿal means "over," figuratively. The situation envisaged is that the blood has not been consumed, but has been spilled to the ground instead of being brought to the altar. Such a profane disposition of the blood is forbidden by this law. This accords with the requirement of the priestly code (and of King Saul, I Sam. 14:32–33) that all permitted flesh must be sacrificed (Lev. 17:11, above). However, it is not in agreement with the Deuteronomic Code, which allows profane slaughter and expressly orders that blood be spilled upon the ground (Deut. 12:15, 21–22). ʿAl has also been interpreted as "over," literally, in which case the prohibition refers to a pagan rite (see Ibn Ezra and Samuel b. Meir (Rashbam) on Lev. 19:26, and Maimonides, Guide, 3:46). According to a recent formulation of this view by Grintz, it harks back to the worship of underground deities, who drank the blood out of a pit in which the animal was slaughtered (e.g., Odyssey, 10:530–40).

Blood plays a pervasive role in the cult. When daubed on the horns of the *altar or sprinkled inside the sanctuary (see *Sacrifices ), it purges ritual impurity (see *Atonement ; *Day of Atonement ). It may also serve this purgative function in the initial rites of purifying the leper (Lev. 14:4–6, 18–29; cf. verses 49–53; see *Leprosy ), and in consecrating the priest (Ex. 29:20–21, 33). When dashed upon the side of the altar, as in the case of animals sacrificed for food (see above), its purpose is to expiate sin (see *Kippur ). It also operates as an apotropaic to ward off future harm, e.g., by smearing the paschal blood on doorposts and lintels (Ex. 12:7, 13, 22–23). This usage may also underline the rites of covenanting (dam berit; Ex. 24:6–8) and circumcising the Israelites (Ex. 4:24–26; Ezek 16:6).


[Jacob Milgrom]



In Halakhah

The prohibition of blood enjoined in the Bible is defined by the Talmud as referring to the blood of cattle, beasts, and fowl, and prescribes the punishment of *karet for the consumption of the minimum amount of the volume of an olive (Ker. 5:1). The blood for which one is so liable is "the blood with which the soul emerges," i.e., the lifeblood, but not the blood which oozes out subsequently, or blood in the meat. Blood of all other creatures, fish, locusts, and human blood, is permitted according to the rabbinical interpretations of biblical law, although according to one source (Tanna de-Vei Eliyahu Rabbah, 15) human blood is equally forbidden by the Bible. All authorities agree, however, that it is forbidden by rabbinic law (Maim. Yad, Ma'akhalot Asurot, 6:2). The Talmud uses the peculiar phrase "bipeds" (Ker. 20b), and although all the halakhic authorities regard this phrase as a synonym for humans (Sh. Ar., YD 66: 10), J.S. *Bloch , in answer to the *blood accusation whose fomenters quoted this passage in support of their allegation, put forward the intriguing suggestion that it actually refers to simians. Although the content, which enumerates "blood of bipeds, the blood found in eggs, the blood of locusts and of fish" would appear to lend some support to this view, it must be regarded as belonging to the realm of apologetics. Nevertheless, the repugnance felt by Jews for blood caused an extension of the prohibition even of permitted blood "because of appearances" if it were collected in a vessel. Thus it is permitted to swallow the blood from one's bleeding teeth and suck one's bleeding finger, but should a piece of bread, for instance, be stained by blood it must be discarded. Similarly the blood of fish collected in a vessel is forbidden (Ker. 21b).

The prohibition of blood is confined to its consumption; it is, however, permitted for other uses, and the Mishnah (Yoma 5:6) states that the sacrificial blood which flowed into the brook of *Kidron was collected and sold to gardeners as fertilizer. For the most extensive prohibition of blood, the need for its removal from meat before it is fit for Jewish consumption, see *Dietary Laws .


[Louis Isaac Rabinowitz]



Menstrual Blood

The biological reality that women regularly menstruate is central to biblical and rabbinic constructions of the female. Prohibitions against male contact with menstrual blood, deeply rooted in the cultures of the ancient Near East, appear in Leviticus 11–15, where the niddah, the menstruating or postpartum woman, is listed among a number of threats to male ritualpurity. Leviticus 18:29 specifies sexual contact with a niddah as among those sinful acts punished severely by karet, or extirpation from the community. In Leviticus 18:9 and 20:18 such contact is part of a list of prohibited sexual unions that has nothing to do with ritual purity. Even when the purity system lapsed after the destruction of the Second Temple in 70 C.E., the prohibition of union with a menstruant endured.

Menstrual blood, an indication of the failure of fertility in women's natural cycle of fruitfulness, is strongly linked with death in rabbinic Judaism. In a religious system which likened ritual impurity to a state of spiritual extinction, periodic female flows of blood were repugnant to men both as a potential source of ritual pollution and as a reminder of women's supposed responsibility for human mortality. Several aggadic passages suggest that women menstruate as punishment or atonement for spilling the blood (dam) in perpetuity of Adam (adam), who is designated "the blood of the Holy One, blessed be He" or "the blood of the world" (ARNB 9, 42; Gen. R. 17:8, Tanḥ. Noah 1).


[Judith R. Baskin (2nd ed.)]


BIBLIOGRAPHY:

J. Milgrom, in: Interpretation (July 1963), 288–301; E. Isaac, in: Anthropos, 59 (1964), 444–56; J. Grintz, in: Zion, 31 (1966), 1–17; D.J. Mc-Carthy, in: JBL, 88 (1969), 166–76; M. Greenberg, Understanding Exodus, 2 part 1 (1969), 110–22. IN HALAKHAH: ET, 7 (1956), 422–40ff. ADD. BIBLIOGRAPHY: J.R. Baskin, Midrashic Women (2002); S.J.D. Cohen, "Menstruants and the Sacred in Judaism and Christianity," in: S.B. Pomeroy (ed.), Women's History and Ancient History (1991), 273–99; H. Eilberg-Schwartz. The Savage in Judaism (1990).


Source: Encyclopaedia Judaica. © 2008 The Gale Group. All Rights Reserved.