Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

25 Şubat 2016 Perşembe

AKIL VE NEFS ÜZERİNE GÖRÜŞLERİM.


AKIL VE NEFS ÜZERİNE GÖRÜŞLERİM.




Akıl, insanı insan eden tek özelliktir. Nefis ise hayvani vücudumuzun, bizi bazen suç işlemeye kadar götüren zayıflıkları ifade etmektedir.

İçinde bulunduğumuz günlerde, dinci-kinci medyanın toplumu, "Allah, Kur'an, Muhammet" ve Osmanlı aldatmacalarıyla, nefse dayalı, zenginlik, fetihler, çok eşli evliliklerden ibaret, dünyevi cennet aruzlarını kamçılayarak aldattığı, sapıttırdığı günlerdir. Bu nedenle bu yazıyı yazma gereği duydum.



Sokakları kara çarşaflı, peçeli kadınların, sarıklı cübbeli akıl yoksunu mahlukların doldurmaları üzerine aldığım “yobazlıkla mücadele kararını takiben, dinlere karşı eleştiri yazıları yazmaya başladığım zamanlarda, dinlerin cinsel sapkınlıklarını içeren yazılar yazmaya henüz başlamamıştım.



Bir akşam ilgimi çekecek yazılar araştırırken Trakya Türklerinin bir internet sitesinde Türkiye’den yardım isteyen bir yazı okumuştum. Sene hatırladığım kadarıyla 2007’lerdi.

Yazıda, Balkan Türklerinin evlerine giden misyoner rahip gruplarının Türklerin ve Müslümanların “eşcinsel sapıklar olduklarını” anlatan kitaplar dağıttıkları, bu nedenle Hristiyanlığı kabul etmeleri yönünde baskılar yapıldığından, Türkiye hükumetinin bunu önlemesi talebi yer alıyordu.



Tabii ki Türkiye cumhuriyeti hükumetinden de diyanetinden de böyle bir yardım asla onlara ulaşmadı. Sebebi de bizdeki dinci-Müslüman devlet adamlarının hepsinin kökenlerinin Hristiyan, Yahudi, Kürt Yezidi dönmeleri olmaları ve Vatikan merkezli siyaset izlemeriydi.

Balkan Türklerinin bilmedikleri bu gerçeği bildiğimden bir yazı yazmıştım.

“Dinde ve cennette eşcinsellik” başlıklı yazımı, Tevrat, İncil ve Kur’an ayetlerinde cinsel sapkınlıkları içeren ayetlerle doldurmuştum.



Oysa Kur’anda bu ayetler çok az olmasına, hatta doğrudan “eşcinselliği” öğütlememesine rağmen, diğer kitaplarda alenen eşcinselliğin övülmesi yazıda apaçık ortadayken bana öyle eleştiriler, yorumlar gelmiş ti ki, Vatikan’ın Roma’da değil, Türkiye’de olduğunu düşündürmüştü.

Sonunda yazıma neden olan linkleri verip, “Madem Müslümansınız, bu isteğe ne cevap verdiniz? Neden bu insanlara yardım etmiyorsunuz? Bana saldıracağınıza Vatikan’a saldırın” deyince yorumlar azalmışsa da kesilmemişti.



Bizim dindarlarımızın kıblesi Vatikan, Amerikan Mason locaları olduğundan, yazının da asıl darbeyi Tevrat ve İncil’e vurmasından, mevcut İslam kültürünü “Ilımlı İslam” adıyla Ortodoks Yahudi ve Hristiyan mezheplerine dönüştürme amacındaki kripto işbirlikçiler haliyle bana fena kızmışlardı.



Ben de bu yazılarımı arttırarak sürdürdüm ve hala da sürdürmekteyim.

Onlar da artık “dinlerin cinsel sapıklıkların temeli” olduğunu inkar etmelerinin olanaksız olması yüzünden savunmaya geçtiler. Ortalık, iktidara sırtını dayamış devşirme imamların, onlardan olan Diyanet İşleri başkanlarının sapkınlık dolu açıklamalarıyla doldu.

Anasının dinden, dizine oturttuğu kızından, bir günlük çocukla nikah kıyılmasına fetva veren Suudi evlendirme bakanı Ahmet El Mubi’den IŞİD’çilerin anaları, kızkardeşleri, kızlarıyla ilişkiye girebileceklerine, öeln karısını evinde altı gün becerebilmenin dini olduğuna uzanan akla hayale gelmeyecek sapıklıklar her yeri kapladı.



Oysa İslam tasavvufu diye bir şey vardır ve bu tasavvuf, İslam’ın, İslam ülkelerinin bağımsız olduğu yıllarda “nefs ile mücadele” başlatmıştı. Nefs veya Nefis, insanın, hayvani olan bedeninden kaynaklanan zaaflarının kaynağıydı. Cinsellik, mal, mülk, makam, mevki, hükmetme gibi konularda aşırıya kaçmayı “nefse yanilme” olarak değerlendiriyordu.

Nefsin terbiye edilmesi için de dini ibadetleri hayır işleri, yararlı sosyal faaliyetlere katılma öğretiliyordu.



Bu gün ise tamamıyla nefsini üstün tutan, devleti soyan, insanları gereksiz savaşlara süren, belirli dini mehep ve tarikatların devleti ele geçirme, devleti soyma, cemaat üyeleri arasında paylaştırma, kendi inançlarını umumi İslammış gibi halka dayatma temelinde hareket eden, nefislerine yenilmiş, her gün akla hayale gelmeyecek sapık cinsel yaşamları, hırsızlıkları, yağmacılıkları ve lüks yaşama, halkı da her gün fakirliğe mahkum etmelerini işleyen sayısız haber sosyal medyanın gündemlerini teşkil etmektedir.



Bu günün İslam’ı İslam değil, nefsani arzuları putlaştırmış, halkı düşünmeyen, iktidar hırsıyla sapıtmışların temsil ettiği İslamdır.



Okullardan kız çocuklarının uzaklaştırılması, eğitimin tümüyle dini eğitime dönüştürülmesi, adı bilinmeyen cemaat hocalarına gençliğin teslim edilmesi, bilim ve araştırma kurumlarının tasfiyeleri, okullardan aklın ve zekanın temeli sayılan, matematik, fizik, kimya, felsefe gibi derslerin kaldırılmasıyla gelecekte sadece tüketen, cinselllikten başka şey düşünmeyen, tekkelerde verilecek bir tas çorbaya şükür edecek, devlet idaresini asla sorgulamayacak düşüncelerle kaderine razı edilmiş, sömürülmesine karşı çıkmayı akıl edemeyecek acizler kitlesi yaratılmaktadır.



Her gün camilerde, okullarda, televizyon programlarında cinsel sapıklıkları “Allah’ın emri” gösteren din ve siyaset adamlarının beyinleri durmadan sikişmektedir.

Kâbe’ye umreye giden Akit gazetesi Sahibi Mustafa Kahraman sapığının aşırı viyagra alarak cinsel ilişki esnasında ölmesi, İslam öncesi dinlerde Allah’ı veya Cebrail’i çağırmak için ilahiler eşliğinde yapılan cinsel ilişkileri ibadet sayan Tapınak Fahişeliği dinlerini hatırlatmaktadır. Ki durum da böyledir.



Bunların hepsi Müslüman görünen ama bu cinsel ilişki ile Allah veya Cebrail’İn ruhunu çağıran Hindu, Sabi, Keldani, Süryani, Nasturi, Zerdüşt, Mitracı, Yezidi dinleriyle bağları olan dönmelerdir.

Bunların Arap ırkçılığı yapmaları, Arap alfabesini putlaştırmaları, bu eski dinlerin kitaplarında, Mesih’e yaratılışında verilen Sarık (Hale’nin dönüşümü), cübbe, kadınlara biçilen Gök Ana’nın örtüsü olan kara çarşaf ve peçeleri dayatmaları da bu ilkel dinlere bağlı olduklarının kanıtıdır.



İslam bunları kaldırmıştır ama kıyafet devrimi yapmamıştır. Eski dinlerdeki tanrıların adlarının kullanılmasını yasaklamamıştır. Bu nedenle de bu putperestlerin Müslümanlardan ayırt edilmesi zordur. Böylece bunların halkı dininden edip sapıklaştırmaları da kolaylaşmaktadır.



Cinsel ilişkileri kutsayan, ilahileştiren Bereket Tanrısı dinlerinin sapıklıklarını İslam diye topluma aşılamaktadırlar.

Din adamları da bunlara ses çıkartmayarak hatta destekler vererek dinin yozlaşmasına katkıda bulunmaktadırlar.

Bunun sebebi de din adamlarının işsiz kalma korkularıdır. Akşama, hükumet bunlara “sabahleyin Haç takacaksınız, Hristiyanlığı vaaz edeceksiniz” dese buna karşı çıkacak din adamı oranı %1 bile değildir. Bu görüşümü yıllardır yazmaktayım.



M.S. 325’te Roma’nın Hristiyanlığı kabul etmesiyle, ertesi günü Hristiyanlığı vaaz eden Roma Mitra rahiplerinden hiç bir farkları yoktur.

Hepsi midesine çalışan, aşağılık, kişiliksiz yaratıklardır. İmanları para, mevki sapık cinsel arzularından oluşur.



Aksi olsaydı, özellikle son 1739’da Vehhabilik ile başlayan, Vatikan menşeeli çakma İslam dinlerine karşı en azından mücadele ederlerdi. Oysa onların en büyük destekçileri oldular.

Nefislerinin esiri olmuş, insani değerlerini yitirmiş, devletinin bağımsızlığı, emperyalist işgallerin dini ve milli değerlerimizi yağmalamasına bırakın karşı çıkmayı, hizmekarlık eden bu sapıklar, hayvani bedeninin arzularına esir olmuş mahluklar, aynı Atatürk’ün kuvayı milliyecilerine karşı duran, işgalci Yunan, Fransız, İngiliz, İtalyan ordularına karşılama törenleri yaptıran dönme Rum, Ermeni imamların aynılarıdır.



Hepsi aşağılık varlıklardır.



Ben, İslam’ın, nefis olarak adlandırılan, hayvani bedenininin dayattığı zaaflara karşı verdiği “Nefisle mücadele” kavramını destekliyorum. İnsanın hayvani bedeni, ulu olan aklı küçük düşürmekte olduğundan, gerçek Müslümanların da nefis ile mücadeleye katılmalarının akla dayalı inançlara sahip toplum yaratmanın ilk adımı olacağına inanıyorum.



Akıl, hayvani bedenden bağımsızdır, ancak, hayvani beden ile beslenerek yaşayan aklın da bu nefsani zaafların insan aklının onuruna, kişiliğine verdiği aşağılayıcı etkilerinden olabildiğince arındırılması için, aklın değerinin öne çıkartılması gereklidir.

Sürekli mal, mülk, makam, mevki ve hayvani bedenin en büyük zaafı cinsellik ile meşgul edilen beyinlere sahip toplumlar köle toplumlar olurlar.



Dinci-Kinci siyasi ve din
adamlarının beyinleri böyle
sikişmektedir.
Bundan artık utanmalıdırlar.
Bağımsız, müreffeh, faziletli toplumlar inşa etmenin yolu da nefs ile mücadeleden geçer. Düşene el atmak, insanlar arasında ayrım yapmamak, herkesi inanç-fikir özgürlüğünde hoş görüye davet etmek, toplumda aç, sefil, işsiz insan sayısını en aza indirmek, açları doyurmak, evsizleri barınaklarla kavuşturmak, kimseye din, mezhep, tarikat inancı dayatmamak, her din ve inançtan olan vatandaşları, “bastıkları toprağa, devlete bağlı, onu koruyacak gönüllü askerler haline getirmek,” komşu klavimlerle iyi geçinmek, her insanı ekmeğini kazanabileceği bir meslek dalında eğitmek, nefis ile mücadele tmeyi öğretmek, ihtiyacını karşıladıktan sonra azarak kapitalist mantıkla sömürgeci, hırsız, yağmacı nefis zaafiyetlerden uzak tutmak, kısaca önce insanı içindeki düşmanından sonra da dışındaki düşmanlardan kurtaracak yöntemler işlenmelidir.



Sürekli cinsellikle beyni meşgul olan, dünyevi arzularının esiri olmuş toplum, beyni sikişen toplumdur ve ondan sadece köle toplum olur ve gününden önce de yeryüzünden kaldırılmasını kimse engelleyemez.

Dini, devlet, siyaset, sermaye kurum ve kuruluşları akıllarını başlarına almalı ve halka doğru istikamet çizmelidirler.

Ya, hayvani olan insan vücudunun zaaflarına teslim olmuş, sapık bir toplum, ya da, hayvani bedenin zaaflarından arındırılmış, aklı, bilimi, çağdaş hukuku öne çıkartan, “aklı egemen kılan” anlayışa sahip bir toplumu tercih edeceksiniz.

Unutmayınız ki, onca yaptığınız hırsızlıklarla kurduğunuz zenginlikleri de işletip koruyacak akla sahip çalışanlara ihtiyacınız olacaktır. O zenginliği sürdürecek, arttıracak beyinler de hayvani aruzlarının kölesi edilmiş bir toplumda asla yetişmez.

Dışarıdan getirilecek maaşlı memurlar da sizin geçmişte Türk milletini sattığınız gibi sizi de satacaklardır.



Tercih sizlerindir.

17 Şubat 2016 Çarşamba

TASFİYE MECLİSİ ANAYASA YAPAMAZ.


13 yıllık AKP iktidarı sürekli devletin anayasasının başkanlık sistemine göre değiştirilmesini savundu. Şimdiki anayasa değişikliği talebi de gene bu başkanlık sistemini yasalaştırmak amacıyla toplum gündemine dayatılmıştır.



Recep T. Erdoğan’ın ilk başbakanlık yıllarında ülkemize gelen, ABD’nin vampir başkanı yavru G.W. Bush’un Topkapı sarayını göstererek; “Ben olsam burada otururum” önerisinden bir adım geri gitmediği de bu anayasa değişikliği dayatmasından ve bu güne kadar olan “tek adam özlemlerinden” bellidir.



İlk önce İstanbul’un başkent yapılması yıllarca tartışıldı sonunda  başkentliğin Ankara’da kalmasının her bakımdan yararlı olacağına ikna oldular ve en azından bu konu gündemden düşürüldü.



Anayasa değişikliğini isteyen en başta ABD ve onun AKP hükumetidir.



Bundaki niyeti nedir?



Niyeti, Recep Tayyip Erdoğan’ı başkan yapmak, kendisine engel çıkartan parlamentoyu devre dışı bırakmak, tek kişinin sözünün geçtiği bir ortaçağ rejimini getirmektir.



İsteklerinin bu olduğu da 13 yıldır Rece Tayyip Erdoğan’ın İslam dışı dinlerde olan, “Allah inancına” göre yorumlanan kişiliği ile, “yaşayan, insan şeklinde önderlik eden tanrı” edasıyla her dediğini itirazsız meclise uygulatan kişiliğini yansıtmasından anlaşılmaktadır.



Ülkemizi, bölgede İsrail tarzı bir jandarma devlet olarak kullanmak isteyen, başta ABD ve küresel sermaye, kendilerine engel olması muhtemel, meclis parlamentosunu gereksiz görmekte ve “Başkan” adıyla padişah/kral konumunda tayin ettiği tek temsilcilerini kullanarak hükmedebilme derdindedir.



Yoksa anaysa değişikliği ile vatandaşların beğenmediğimiz Atatürk cumhuriyetinin geçen yüz yıl içinde askeri Amerikancı darbelerle budanmış hali ile bile, kazanılmış vatandaşlık haklarını genişletme, sosyal refahı arttırma, işsizliğe çare bulma, sokakta evsiz, aç insan bırakmamak için çözüm üretmek için değil, devleti, kafaya aldıkları, kral ilan ettikleri bir tek otorite ile daha kolay yönetme sevdalarını gerçekleştirmeyi hedeflemektedirler.



Bu isteklerine hevesli milli olmayan kişiliklere de meclisi işgal ettirmişlerdir. Bu yüzden meclisin genel yapısına baktığımızda, zaten milli hiç bir yapısı yoktur.



AKP hükumeti, aslında iktidarını borçlu olduğu Amerikancı olan ama, Türk ve Müslüman merkezli, “milli görüntülü siyasetleri” ile halkı aldatan, aslında  Süryani, Rum ve çeşitli Yahudi mezheplerine ait azınlıklar partisidir, Recep Tayyip Erdoğan da başta olmak üzere partisi çoğunlukla Osmanlı’ya ve Atatürk devrimlerine “din elden gidiyor” sloganıyla savaşmış kripto Süryanilerden oluşur.



CHP, tamamıyla, Atatürk’e baş kaldıran, Osmanlı’yı da yıkan, Alevi ve Sünni görünümlü kripto Ermeni yapılanmasının partisidir, F. Gülen cemaati + PKK ile ortaklığa geçmiş, bölücü ilkeleri  önde tutan, görevi tamamlandığından yakında tasfiye edilecek PKK’nın oylarını kazanma derdindeki azınlık partisidir. Alevi Türkleri de kendilerine katmışlardır. Hükumetle terslikleri bundandır.,



MHP, Sünni Müslüman görünümlü Kripto Gregoryen Ermeni, Şafi görünümlü Ermeni, Süryani, Kürt partisidir. Gregoryen Ermeni devşirmesi Sünni maskeli Işıkçı ve Süryani Ermeni Nur cemaatinin idaresindedir.  Amerikancı M.İ.T tarafından idare edilmektedir. Milli değildir.



HDP, bu güne kadar değiştirdiği adlarından dolayı adı akıllara yerleşmemiş  bu parti, yukarıda sayılan üç partinin ortak hedefi olan devleti bölüp parçalamak, federe cumhuriyetine razı görünen, Kürt milliyetçisi ve sol maskesi giyen Ermeni, Süryeni Yahudi dinci-faşist Amerikancı terör yapılanmasının meclisteki sözcüsüdür. Aslında hepsi de aynı amaca hizmet eden ihanet yapılanmasıdır.



Bu durumda neden anlaşamamaktadırlar derseniz, o da kamuoyunu, devletin tasfiyesine halkı ikna amacıyla, senaryosu onların da görüşleriyle Pentagon denilen fitne merkezinde yazılmış tiyatro oyunu gereğince anlaşamamaktadırlar.



Devletin bölünmesi çevre ülkelerdeki gelişmelere göre eş zamanlı yürütülen bir ihanet projesi olduğundan, aksilik olduğunde değişiklik yapılabileceğinden aralarında muhalefet varmış havası verilmektedir. Bu iç isyan olasılıklarını bastırmada bu güne kadar çok etkili olmuştur.

CHP ve MHP, AKPKK’nın bütün ihanet projelerine rağmen halkı sükunet içinde tutmayı başarmışlardır.



Tamamıyla, batılı devletlerin onaylarıyla TBMM’yi işgal eden hepsinin de niyeti ortak olan azınlık kriptolar meclisinin, halkın özgürlük, iş, aş, sosyal güvenlik, demokratik haklarının genişletilmesi,devlet gelirinden daha fazla pay alması gibi haklarını değil, “tek kişinin egemenliğine dayalı devlet” yapılanması, en az sekiz en fazla 36 parçalı federe yeni bir devlet kurmayı hedefleyen bölücü, yıkıcı, iç savaşlara ve komşularla sürekli savaşlara olanak verecek yasal şartları getirecek bir anayasa için bu kavgalar verilmektedir.



TBMM’de mevcut anayasa profesörlerinden oluşan hukukçuların bu güne kadar hukuk ilkelerine değil, Recep Tayyip Erdoğan’ın ve muhalefettekilerin de siyasi önderlerinin emirlerine biat ettiklerine hatırlarsak, anayasa değişikliğinin halka hitap eden hiç bir yönü olmadığını anlarız.



Kısaca, Osmanlıyı yıkan ve Atatürk devrimlerini yok etme derdinde olan, işbirlikçi kripto devşirmelerin işgal ettiği, Ermeni-Rum-Yahudi çıkar hesaplarındaki uyuşmazlıklarını “demokratik hak savaşları” gibi gösterenlerden ibaret, devleti tasfiye ile dış güçlerce görevlendirilmiş oldukları her şekilde ispat edilmiş B.OP. projesi eşbaşkanlıkları, onun yardakçıları muhalefet partilerinden oluşturulmuş bir TBMM anayasa yapamaz. Hatta bu istekleri mevcut anayasaya göre suçtur ve yargılanmalıdırlar. Ama onlar bu konuyu çoktan hallettiklerinden yargılanma endişeleri de yoktur.



Bu gün tamamen dağılan bu sözde Anayasa komisyonun ardından tekrar görüşmeler gerçekleşebilir veya, hükumet “tek kişinin egemenliğine dayalı bir anayasa” taslağını halk oyuna sunabilir.

Bunları onaylayan millet de, geçen yıl çıkartılan büyük şehir yasaları çerçevesinde devletin eyaletlere bölünmesine de onay vermiş olacağından vatana, gelecek nesillerinin demokratik özgürlüklerine ihanet etmiş olacaktır.

Haaa, bu TBMM diyorsa ki;

Hayır, biz devleti tasfiye değil yaşatma, yüceltme hedefi güden, hizmet meclisiyiz!”

O zaman;

Mevcut anayasanın tümden değişikliğe değil, sadece demokratilşetirilmeye, bireyin devlet karşısındaki haklarının genişletilmesine, sosyal devletin herkese eşit ulaşmasını sağlayacak yasalara ve onların uygulanmalarına gerek vardır.



Her şeyden önce de terör örgütünün tarihe gömülmesine, dinci-kinci ayrılıklara son verilerek herkesin bastığı toprağa sahip çıkmasını sağlayacak yasal değişikliklere gereksinim vardır.

Örneğin, dini cemaatlere ve vicdanlara bırakmak, devletin dini siyasetinin olmamasını temin etmek, her türlü dini cemaatin misyonerlik yapmasını, ırkçılığı yasaklamak, devlet vatandaşlığında herkesi birleştirmek gibi düzenlemeler daha uzun ömürlü ve adil devletin temelleri olacaktır.



Bunları genişletecek bilgi birikimine sahip yetişmiş, yurt içinde sindirilmiş kabuğuna çekilmiş, korkutulup dış ülkelere kaçırılmış değerli insanlarımız vardır, yeter ki bunlara şans verilsin. Neler olmaz neler...

Devleti devlet yapmak, uzun ömürlü ve saygın kılmak isteyenler var ise bunlara kulak verirler...

Takdir okuyanlarındır.




Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc


13 Şubat 2016 Cumartesi

SAVAŞA GİRDİK, GİRECEĞİZ, GİRİYORUZ


Yıllardır yazıyorum, “AKP hükumeti devleti tasfiye etmekle görevli ve bunu da ülkeyi ya bir iç savaşa ya da cephe savaşına sokarak veya ikisiyle da yapacak diye.



Abdullah Gül’ün ABD’li emekli general Powell ile imzaladığı iki sayfa dokuz maddelik anlaşmada bunların hepsi “AKP’ce kabul edildi.”


Suriye sınırında PYD kamplarını
bombardıman eden tanklarımız.
Daha dün Avrupa’da büyük devletler toplandılar bir haftada Suriye savaşını durdurma kararı almışlar. Rusya elimizden geleni yapacağız açıklaması yapıyor.


Aynı anda, geçen hafta ABD dış işleri bakanı J.Kerry’den yumruk gören müsteşar F.Sinirlioğlu, 2011’lerdeki Obama’nın Tayyip'e beyzbol sopasını anımsattı.
Hemen arkasından açıklamalar da geldi.

Önce Cizre’de çatışma bitti ama sınıra askerler yığıldı.

Suudi askeri uçakları İncirlik’e indi.


Bakan Çavuşoğlu Suriye’ye 100.000 kişilik orduyla girebileceğimizi ifade etti, yalanlandı.

Genelkurmaya dayalı mesnetsiz bir haber yayınlandı;

“B.M. kararı olmadan girmeyiz” diye.

Ama sahip çıkanı olmadı.


Bu gece, PYD kamplarına TSK top atışları başlattığını açıkladı.

Ardından Suriye’ye giriyoruz açıklamaları.

Daha önce yazmıştım.


“Savaş kararı veren asker kaçağı başbakanlar” adlı bir makale.

Şimdi o yazının tekrar gerçekleştiği gündeyiz.

Kendisi ve çocukları askerlikten yırtan ama  fakir fukaranın çocuklarını her gün 10’ar 10’ar kıyan bir hükumet.


Eğer Suriye’ye girersek bunun dönüşü olmaz, dönüşte de sığınacak yer kalmaz.

Bombaladığımız PYD'yi AKP devlet uçaklarıyla,
otobüsleriyle Suriye'ye taşıdı, doyurdu.
Bir anda, 18-20 atom bombasını ayrı ayrı şehirlere bırakma yeteneğine sahip nükleer silahlarla beş dakikada dünyanın en geri kalmış ve teslim olmuş ülkesi olabiliriz.


Galiba kurtuluş yok.



Bundan sonra daha çok şehitler göreceğiz, gün gelecek cenazeleri defnetmeye insan olmayacaktır.

Oysa, Rusya ve Çin’in Suriye’ye gelmesini kullanarak bir dünya savaşını engelleyebilirdik.

Ama, iktidar borçları, hırsızlıkları ve bilmediğimiz ihanetleriyle batılı devletlere gebe kalan siyasiler ve memurları olan bürokratlar sadece ülkemizin değil, dünyanın geleceğini tehlikeye atan adımlar atıyorlar.

Kendilerine bazı sanatçılara başkanlık marşı yazdıranlar, başkan olamadan, o paraları yiyemeden cenaze marşlarına şimdiden hazırlanabilirler.

Suriye’ye ilk adımda, Rusya’nın veya İran’ın o başkanlık sarayını da başkanını da hedef alacağı kesindir.

Herkes ayağını denk almalıdır ama dinleyen mi var.

Her an her yeri ateşler içinde bırakacak bombardımanlar altında kalmaya, teninize yapıştığında delip düşmeden sönmeyen fosfor bombalarına ve nicelerine  hazırlanın.

Bu savaşlar bizim milli savaşımız değil, emperyalizmin kolonisi olarak içine itildiğimiz savaşlardır. Herkes bunu böyle bilsin.

Girmesine girilir ama dönüşü yoktur ve çok acılar yaşatacaktır.

Putin ve Çin'in muhalif blog olarak Suriye'de yer almaları büyük şanstı ama, AKP'nin Suriye'deki iktidarı Dürzilerden alıp Süryanilere, Selefi Vehhabilere teslim etme aşkına değer miydi?

Değmez elbette ama, millet istedi bunu o zaman çeksin.


Takdir okuyanlarındır.


Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc