Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Ocak 2015 Perşembe

ALLAH ENSEST SAVAŞINI KAYBETTİ Mİ?




Şiva-Parvati ve cinsellik sembolü Lingam
Ensest  (İncest-Lat.) yani, aile içi veya kan bağı ile üremenin kökeni dinlere dayanmaktadır.
Hinduluktan İslam'a kadar her dinde bir şekilde yaşanmakta ve sınırlanmaktadır.

Coğrafyamızda, Sabiler, Keldaniler, bu dinlerden doğan Tevrat, Ortodoks İncillerine inananlar, Kur'an, Kürt Yezidi kitabı Mushafı Reş'e inananlar Zerdüştler arasında ensest yaşamın her türüne rastlanılmaktadır.

Örneğin, Hindu tanrısı Şiva, kızkardeşi Sarayswati, Sümer Ay tanrısı Sin’in kızı İnanna’nın ki ileride İştar, Aştortet, Uzza, El Lat gibi adlarla da anılacak bu tanrıça, amcası Enki ile aşk yaşar, büyük dedesi Anu, dedesi Enlil ve babası Sin ile evlenir, 
Mısır’ın Osiris’i kızkardeşi İsis (Aysis) ile, Grek Zeus’u, kızkerdeşi, Hera ve sayısız kızları ile evlenir. Pers, Sümer, Akad, Babil, Asur, Mısır, Grek tanrılarından Amerika Kızılderili, Afrika yerlilerinin  tanrıları da insan şekilli, her şekle girebilen göklerden gelmiş, cin veya şeytanlar olarak bilinen bu tanrıların hepsi “ensest üreme” geleneğine sahiptirler.

Yarattıkları insanlardan doğan milletler de tanrılarını taklit ederek ensest yaşamı uygulamışlardır.

Sabilerin, “şeytan ibadetini emreden” 5.500 yıllık kutsal din kitapları Cin Ze Di Rba (Öğretmen Ze Cin’i/Hazine) kitabında Sabiler soylarını Adem’in üçüncü oğlu Şit’e ve onun soyundan gelen Nuh’a dayandırmaktadırlar.

Ensest Yunan Tanrı-çaları
Tevrat’ın Âdem ve Havva efsanesini bu kitaptan uyarladığı açıktır. Çünkü iki din kitabının yaratılış efsaneleri de birbirleri ile aynı sayılmaktadır. Örneğin Hale/Defne/Zeytin dalından Çelenk/Yeşil sarığın, çarığın, cübbenin, sağ elin, vaftizin, abdestin, yıldız falcılığının, büyünün, temellerinin kökenleri bu kitaptaki Evren Yaratılışı/Doğumu (Kozmoceni) mitlerinde yer alır. Bu değerler aynen İncil ve Kur’an’a da geçmiştir.


Adem’in üç erkek çocuğundan Habil’i Kabil öldürdüğünden, Kabil ve Şit’ten soyu  üremiştir.
Kız alacak başka soyları olmadığından hepsi birbirlerinin kızları, anaları, teyzeleri, halaları, yengeleriyle evlenmişlerdir. Aile içi tıbben “incest/ensest” şekilde üremişlerdir.
 Bu üreme şekli halen günümüzde Sabiler, Zerdüştler, Hindular, Ortodoks Yahudiler, Ortodoks Hristiyan mezheplerinin bazılarına inanılan ülkeler ile bazı Afrika ülkelerinde de yasal veya yasa dışı olarak yaşanmaktadır.

Hava, Adem’in kaburgasından genetik kopya ile üretilmiş, Adem’in parçasıdır;
Tevrat Yaratılış Kitabı 2. kısım, 21. ve 22.ayetler (Tevrat’ta Rab ve Yahweh olarak geçen tanrı, Kur’an’ın Allah’ıdır.);

Yar.2: 21 “RAB Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı.
Yar.2: 22 Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın Yaratarak (*)onu Adem'e getirdi.”

Yeğenle evlilik;
Yaratılış Kitabı 11. Kısım ayet 29;
Yar.11: 29 Avram'la Nahor evlendiler. Avram'ın karısının adı Saray, Nahor'unkinin adı Milka'ydı. Milka Yiska'nın babası Haran'ın kızıydı.”(Avram ‘İbrahim’, Harran ve Nahor, babaları Terah’ın, Kur’an’a göre de Azer’in üç oğludur. Harran da İbrahim’in ve Nahor’un erkek kardeşidir.Böylece Nahor, yeğeniyle evlenmiş olmaktadır. A.Yavuz)
 
LUT’UN KIZLARININ  BABALARINDAN ÇOCUK YAPMALARI

Yaratılış Kitabı 19. Kısım;
Yar.19: 31 Büyük kızı küçüğüne, "Babamız yaşlı" dedi, "Dünya geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok.
Yar.19: 32 Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla yatalım."
Yar.19: 33 O gece babalarına şarap içirdiler. Büyük kız gidip babasıyla yattı. Ancak Lut yatıp kalktığının farkında değildi.
Yar.19: 34 Ertesi gün büyük kız küçüğüne, "Dün gece babamla yattım" dedi, "Bu gece de ona şarap içirelim. Soyumuzu yaşatmak için sen de onunla yat."
Yar.19: 35 O gece de babalarına şarap içirdiler ve küçük kız babasıyla yattı. Ama Lut yatıp kalktığının farkında değildi.
Yar.19: 36 Böylece Lut'un iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar.
Yar.19: 37 Büyük kız bir erkek çocuk doğurdu, ona Moav adını verdi. Moav bugünkü Moavlılar'ın atasıdır.
D Not 19:37 "Moav": "Babadan" anlamına gelir.
 
Lut peygamberin kızlarıyla zinasını konu alan karikatür.
Yazıları,olayı anlatan ayetlerin İngilizcesidir.
Muav olarak telaffuz edilen bu ad, Ebu Süfyan’ın oğlu, Halife I.Yezid’in babası Muaviye’nin de adının  “Muav’dan gelen” anlamına geldiğinden, Ebu Süfyan’ın soyunun kökeninin Lut peygamberin ensest üreyen Muav soyuna dayandığını düşündürmektedir.Kâbe’nin bereket tanrısı olan Hubel/Allah’ın putunun da peygamber Muhammett’ten 500 yıl kadar önce Moavlı Cürmühilerden alınıp Kâbe’ye getirilip konulması da Kureşyşlileri Moavllılarla akrabalıklarını delillendirmektedir.

Bu durumda, peygamber Muhammet’in kavmi Kureyş’in soyunu Yahudilere dayandırmak için“İsmail soyu” iddiası da özünü gerçekçiliğini yitirmektedir. Muhammedt'in Kureyş kavminin Luti olduğu görülmektedir. 
Soy davası güdenin soyunda bozukluk vardır derim hep.

Ayrıca Nisa Suresi 4:22.-4:23.4:24. ayetlerde düzenlenen evlilik ilişkileri, “İslam öncesi yapılanları “muaf” saydığından,( Örnek-Nisa “4:22. Geçmişte kalanlar hariç” diye başlar),  Hicaz Araplarının da Muavlılar gibi “ensest ürediklerine” delildir.
Hicaz Araplarının da Halife Ömerden din kültürümüze geçen "kız çocuklarını diri diri kuma gömme geleneğinin" da bizzat çocuğun annesinin, "kızının büyüdüğünde kendine rakip olup, köle pazarında satılmasına neden olmasın diye" yaptığını anlamak için üstün zeka olmaya gerek yoktur. Nisa suresiyle gelen bu kültür devrimi, ne yazık ki Müslümanlarca, "malın dıştan gelen gelin ve damatlara gitmesi korkusundan, asla tam olarak benimsenip uygulanmamış, Kur'an'ın devrimi güme gitmiştir.

Aynı surenin, ana,abla, hüçük kız kardeş, teyze, hala ve baba, ağabey, amca, dayı ve onların eşleri, çocuklarıyla ve onlardan olan çocuklarla evlilikleri yasaklamasına rağmen, özellikle Şafiler, Şiiler, Malikiler ve mezhep olarak görülmeyen ama bazı mezheplerden fazla inananı olan Aleviler ile iç Anadolu, Karadeniz Sünnileri arasında “anne-baba tarafı ayrımı yapılmaksızın” birinci derece yeğenle evlilikler hala yaşanmaktadır.

Bunlara sorulduğunda, peygamber ve sahabelerinin evliliklerini örnek göstermektedirler, ki,onların çoğu, geç yaşlarda tebliğ edilen İslamla tanıştıklarında, evliliklerini putperest Mecusi dinlerine göre yapmışlardı. Bu yanlış örnek alma şekli, peygamberden sonra düzeltilmedi ve elan da sürmektedir. 
Batı Anadolu ve Trakya Sünnileri arasında ise “baba tarafından kesinlikle yasak kabul edilen 1.derece yeğenlerle evlilik, anne tarafından olunca” tercih edilmese de fakirlik hallerinde hoş görülmektedir.

İbrahim peygamber ensest;

Yaratılış Kitabı 12.Kıısm, 17-20.ayetler;
Yar.12: 17 RAB Avram'ın karısı Saray yüzünden firavunla ev halkının başına korkunç felaketler getirdi.
Yar.12: 18 Firavun Avram'ı çağırtarak, "Nedir bana bu yaptığın?" dedi, "Neden Saray'ın karın olduğunu söylemedin?
Yar.12: 19 Niçin 'Saray kızkardeşimdir' diyerek onunla evlenmeme izin verdin? Al karını, git!"
Yar.12: 20 Firavun Avram için adamlarına buyruk verdi. Böylece Avram'la karısını sahip olduğu her şeyle birlikte gönderdiler.

Yaratılış Kitabı 20.Kısım;



Yar.20: 1 İbrahim Mamre'den Negev'e göçerek Kadeş ve Sur kentlerinin arasına yerleşti. Sonra geçici bir süre Gerar'da kaldı.
Yar.20: 2 Karısı Sara için, "Bu kadın kızkardeşimdir" dedi. Bunun üzerine Gerar Kralı Avimelek adam gönderip Sara'yı getirtti.
Yar.20: 3 Ama Tanrı gece düşünde Avimelek'e görünerek, "Bu kadını aldığın için öleceksin" dedi, "Çünkü o evli bir kadın."
Yar.20: 4 Avimelek henüz Sara'ya dokunmamıştı. "Ya RAB" dedi, "Suçsuz bir ulusu mu yok edeceksin?
Yar.20: 5 İbrahim'in kendisi bana, 'Bu kadın kızkardeşimdir' demedi mi? Kadın da İbrahim için, 'O kardeşimdir' dedi. Ben temiz vicdanla, suçsuz ellerimle yaptım bunu."
Yar.20: 6 Tanrı, düşünde ona, "Bunu temiz vicdanla yaptığını biliyorum" diye yanıtladı, "Ben de seni bu yüzden bana karşı günah işlemekten alıkoydum, kadına dokunmana izin vermedim.
Yar.20: 7 Şimdi kadını kocasına geri ver. Çünkü o bir peygamberdir. Senin için dua eder, ölmezsin. Ama kadını geri vermezsen, sen de sana ait olan herkes de ölecek, bilesin."
Yar.20: 8 Avimelek sabah erkenden kalktı, bütün adamlarını çağırarak olup biteni anlattı. Adamlar dehşete düştü.
Yar.20: 9 Avimelek İbrahim'i çağırtarak, "Ne yaptın bize?" dedi, "Sana ne haksızlık ettim ki, beni ve krallığımı bu büyük günaha sürükledin? Bana bu yaptığın yapılacak iş değil."
Yar.20: 10 Sonra, "Amacın neydi, niçin yaptın bunu?" diye sordu.
Yar.20: 11 İbrahim, "Çünkü burada hiç Tanrı korkusu yok" diye yanıtladı, "Karım yüzünden beni öldürebilirler diye düşündüm.
Yar.20: 12 Üstelik, Sara gerçekten kızkardeşimdir. Babamız bir, annemiz ayrıdır. Onunla evlendim.”

Tevrat’ta geçtiğine göre İbrahim peygamber, Hititliler zamanında yaşamıştır. Olayın geçtiği yerler de Hitit hakimiyet bölgeleridir. Alman Arkeologların yaptıkları Hattuşaş, Çatalhöyük gibi Hitit mekanları kazılarında elde ettikleri toprak kil tablerlerdeki Hitit yasaları ile anlaşmalarında “baldızla, birinci dereceyeğenle, aile içi evlilikler” yasaktır(Tıkla) ve cezası da ölümdür. Bunlara en güzel örnek de M.Ö. 1600 lerde Hitit Kralı III. Hattuşili’nin kız kardeşi ile evlendirdiği Hayasa kralının sarayına, ablasını ziyarete gelen baldızının ırzına geçtiği için öldürüp yerine tayin ettiği yeni kral ile bu konuda yaptığı yazılı anlaşma metnidir.
Bu anlaşma metni de İran, Irak, Suriye, Hicaz, Mısır ve Grek kültürlerinde yaygın olan ana-kızkardeş ve yakın akraba evliliklerini Hititlilerin onaylamadıkları için Tevrat’ta böyle bir düzenlemeyi belirlemiş olabileceğini düşündürmektedir.
Yukarıda da yazdığım gibi, Tevrat, İncil ve Kur’an açıkça aile içi ve yakın akraba evliliklerini yasaklamalarına rağmen bu yasağın bu dine inananlarca uygulanmaması, insana, “köprüyü geçtikten sonra dayı demeyi bırakan kurnazı” düşündürmektedir.

Yakup’un 1 derece yeğenle evliliği;
BÖLÜM 28

Yaratılış Kitabı 28.Kısım;

Yar.28: 1 İshak Yakup'u çağırdı, onu kutsayarak, "Kenanlı kızlarla evlenme(*)" diye buyurdu,
(*) İlk milliyetçilik veya kavmiyetçilik olayı.
Yar.28: 2 "Hemen Paddan-Aram'a, annenin babası Betuel'in evine git. Orada dayın Lavan'ın kızlarından biriyle evlen.”

Evlilik Yasaları;

Levililer Kitabı 18.Kısım;

Bu sapkınlıkları yapanların çoğu  Ortodoks Yahudi,
Hristiyan,Yezidi, Yahudi Kürtleri, Araplar ve kripto
Ermeniler ile Müslüman olmamış Gürcülerdir.
Aralarında Türkler de vardır elbet :)
Lev.18: 6 "'Hiçbiriniz cinsel ilişkide bulunmak için yakın akrabasına yaklaşmayacak. RAB benim.
Lev.18: 7 Annenle cinsel ilişkide bulunarak babanın namusuna dokunmayacaksın. O senin annendir. Onunla ilişki kurmayacaksın.
Lev.18: 8 Babanın karısıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Babanın namusudur o.
Lev.18: 9 Annenden ya da babandan olan, ister seninle aynı evde doğmuş olsun, ister olmasın üvey kızkardeşlerinden biriyle cinsel ilişki kurmayacaksın.
Lev.18: 10 Kızının ya da oğlunun kızıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü onların namusu senin namusundur.
Lev.18: 11 Babanın evlendiği kadından doğan kızla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o babandan olmadır, senin kızkardeşin sayılır.
Lev.18: 12 Halanla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o babanın yakın akrabasıdır.
Lev.18: 13 Teyzenle cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o annenin yakın akrabasıdır.
Lev.18: 14 Amcanın namusuna dokunmayacaksın. Karısına yaklaşmayacaksın, çünkü o senin yengendir.
Lev.18: 15 Gelininle cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü oğlunun karısıdır. Onunla ilişki kurmayacaksın.
Lev.18: 16 Kardeşinin karısıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o kardeşinin namusudur.
Lev.18: 17 Bir kadının hem kendisiyle, hem kızıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Kadının kızının ya da oğlunun kızıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü onlar kadının yakın akrabasıdır. Onlara yaklaşmak alçaklıktır.
Lev.18: 18 Karın yaşadığı sürece onun kızkardeşini kuma olarak almayacak ve onunla cinsel ilişki kurmayacaksın.(Baldızla evlilik yasağı)
Lev.18: 19 "'Âdet gördüğü için kirli sayılan bir kadınla cinsel ilişki kurmayacaksın.
Lev.18: 20 Komşunun karısıyla cinsel ilişki kurarak kendini kirletmeyeceksin.

Eş cinsellik ve Hayvanla cinsellik yasakları;
Lev.18: 22 Kadınla yatar gibi bir erkekle yatma. Bu iğrençtir.

Lev.18: 23 Bir hayvanla cinsel ilişki kurmayacaksın. Kendini kirletmiş olursun. Kadınlar cinsel ilişki kurmak amacıyla bir hayvana yaklaşmayacak. Sapıklıktır bu.

Yasakların Gerekçesi;
Lev.18: 24 "Bu davranışların hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin. Çünkü önünüzden kovacağım uluslar böyle kirlendiler.

Bunlara uymayanlara verilen ceza “ÖLÜM/RECM” dir;
Oğlunun tecavüzüne alışan kadın itiraf etti.

Lev.20: 10 "'Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse, hem kendisi, hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir.
Lev.20: 11 Babasının karısıyla yatan, babasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de kesinlikle öldürülecektir. Ölümü hak etmişlerdir.
Lev.20: 12 Bir adam geliniyle yatarsa, ikisi de kesinlikle öldürülecektir. Rezillik etmişler, ölümü hak etmişlerdir.

EŞCİNSELLİK SUÇU
Lev.20: 13 Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir.


Yakılarak Ölüm Cezası;
Lev.20: 14 Bir adam hem bir kızla, hem de kızın annesiyle evlenirse, alçaklık etmiş olur. Aranızda böyle alçaklıklar olmasın diye üçü de yakılacaktır.

Hayvanla İlişki
Lev.20: 15 Bir hayvanla cinsel ilişki kuran adam kesinlikle öldürülecek, hayvansa kesilecektir.
Lev.20: 16 Bir kadın cinsel ilişki kurmak amacıyla bir hayvana yaklaşırsa, kadını da hayvanı da kesinlikle öldüreceksiniz. Ölümü hak etmişlerdir.

ZİNA DAVASI

Yasa Kitabı 22.Kısım;

Yas.22: 22 "Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. İsrail'den kötülüğü atacaksınız.
Yas.22: 23 "Eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı erden bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa,
Yas.22: 24 ikisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek için bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız.

TECAVÜZ DAVASI
Yasa Kitabı 22. Kısım;

Yas.22: 25 "Eğer bir adam kırda nişanlı bir kızla karşılaşır, onu yakalayıp tecavüz ederse, yalnız tecavüz eden adam öldürülecek.
Yas.22: 26 Kıza hiçbir şey yapmayacaksınız. Çünkü kızın ölümü hak edecek bir günahı yoktur. Bu, komşusuna saldırıp onu öldüren adamın davasına benzer.
Yas.22: 27 Adam kızı kırda gördüğünde nişanlı kız bağırmışsa da onu kurtaran olmamıştır.
Yas.22: 28 "Eğer bir adam nişanlı olmayan erden bir kızla karşılaşır, tutup onunla yatarsa ve bu ortaya çıkarsa,
Yas.22: 29 kızla yatan adam kızın babasına elli gümüş verecek. Kıza tecavüz ettiği için onu karı olarak alacak ve yaşamı boyunca onu boşayamayacaktır.

İsrailliler Rab'den Uzaklaşıyor

Günümüzün sapkın pedofilik din adamları
Hakimler Kitabı 2.Kısım;
Hak.2: 10 Bu kuşaktan olanların hepsi ölüp atalarına kavuştuktan
sonra, RAB'bi tanımayan ve O'nun İsrail için yaptıklarını
bilmeyen yeni bir kuşak yetişti.
Hak.2: 11 İsrailliler RAB'bin gözünde kötü olanı yaptılar, Baallar'a*
taptılar.
Hak.2: 12 Kendilerini Mısır'dan çıkaran atalarının Tanrısı RAB'bi
terk ettiler.
Çevrelerinde yaşayan ulusların değişik ilahlarına
bağlanıp onlara taparak RAB'bi öfkelendirdiler.
Hak.2: 13 Çünkü RAB'bi terk edip Baal'a ve Aştoretler'e* taptılar.

Hak.2: 14 Bunun üzerine RAB İsrail'e öfkelendi. Onları, her şeylerini
alan yağmacıların eline teslim etti; artık karşı koyamadıkları
çevredeki düşmanlarının kölesi yaptı.

Hak.2: 15 RAB söylediği ve ant içtiği gibi, onlara karşı olduğundan,
savaşa her gittiklerinde yenilgiye uğradılar. Büyük sıkıntı içindeydiler.
Hak.2: 16 Sonra RAB onları yağmacıların elinden kurtaran Hakim çıkardı.

Hak.2: 17 Ama Hakini de dinlemediler. RAB'be vefasızlık ederek
başka ilahlara taptılar. RAB'bin buyruklarını yerine getiren ataları gibi davranmadılar, onların izlediği yoldan çabucak saptılar.
Hak.2: 18 RAB onlar için ne zaman bir hakim çıkardıysa, onunla
birlikte oldu; hakim yaşadığı sürece onları düşmanlarının elinden
kurtardı.
Baskı ve zulüm altında inledikleri zaman RAB onlara acıyordu.

Hak.2: 19 Ne var ki, Hakim ölür ölmez yine başka ilahlara
bağlanıyor, onlara kulluk edip tapıyorlardı. Bu yolda atalarından
beter oldular. Yaptıkları kötülüklerden ve inatçılıktan vazgeçmediler.
Hak.2: 20 RAB bu yüzden İsrail'e öfkelenerek şöyle dedi: "Madem bu
ulus atalarının uymasını buyurduğum antlaşmayı bozdu ve sözümü dinlemedi,
Hak.2: 21 ben de Yeşu öldüğünde bu topraklarda bıraktığı ulusların
hiçbirini artık önlerinden kovmayacağım
.

Tevra'tan dönen, Müslüman görünümlü Ortodoks Yahudi Adnan Oktar, din adına ,
dinci sosyeteye kadın-erkek fahişe temini yapmaktadır.

KUR’AN’A GÖRE EVLİLİK VE EŞ CİNSELLİK

Nisa Suresi 4;

Eş Cinsellik Konusu;

4: 15. Kadınlarınızdan eşcinsellik/sevicilik yapanlara karşı içinizden dört tanık getirin; eğer tanıklık ederlerse o kadınları, ölüm canlarını alıncaya ya da Allah kendileri için bir yol açıncaya kadar evlerde tutun.
4:16. Eşcinselliği içinizden iki erkek yaparsa onlara eziyet edin. Bu ikisi tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin. Allah Tevvâb'dır, tövbeleri çok kabul eder; Rahîm'dir, merhametine sınır yoktur.

Evlilik Düzenlemesi;

4:22. Geçmişte kalanlar hariç, babalarınızın nikâhlamış olduğu kadınlarla evlenmeyin. Böyle bir şey açık bir edepsizlik, nefret gerektiren bir kötülüktür. Çirkin bir yoldur bu.

4:23. Size, şu kadınlarla evlenmek haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup evlerinizde oturan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz o takdirde sizin için bir günah yoktur- ve sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları. İki kız kardeşi birlikte almanız da haram kılınmıştır. Eskide kalanlar müstesna. Allah çok affedici, çok merhametlidir.
 
4:24. Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Bu, üzerinize Allah'ın yazdığıdır. Bunlar dışındakileri, mallarınızı vererek almanız; şunu bunu dost tutmayarak iffetli yaşamanız, zina etmemeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Kendilerinden nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir hak olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı hoşnutluğa bağlı hallerde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.”

Nisa Suresi ile düzenlenen evlilik ilişkilerinde, Tevratta karşılığı “ölüm cezası olan”  ilişkilere bakılarak Kur’anda en azından “günah” olarak tanımlanması gerekirken, “haram” olarak tanımlanması dikkat çekicidir.
ıHaram” tanımlaması  ile “devletli Din” olarak gelen İslam’ın, yaşamak için Nisa 4;23 Eskide kalanlar müstesna. Allah çok affedici, çok merhametlidir.” ifadesi ile birlikte düşündüğümüzde, İslam’a henüz girmiş veya İslam’ın tebliğinden sonra girecek olanlar ile, malını yabancılara miras bırakmaktan korkan çok sayıdaki sahabe, seyit ve ensarın ürkütülmeleri önlenmek amaçlanmış olabilir. İslam’In siyasi ayetleri çoktur. Ama , bu kadar sapkın yaşayan Hicaz Arapları için büyü bir sosyolojik kültür devrimidir.
 
Müslümanların bile uymadıkları bu emirler sayesinde Müslüömanlar arasında 1.derece yeğenle evlilik geleneği ile ensest konuusnda İslam başarıya ulaşamamış görünmektedir.
Dünyanın bir çok ülkesinde ebeveyn-çocuk eilikisi ve evlilikleri ölümden hapse kadar yasaklanırken, Rusya, Hollanda, İsveç gibi bazılarında reşit olma halinde her türlüsünü serbest saymaktadır.

Yukarıdaki onca Tevrat ayetine rağmen İsrail’de “incest/ensest” rızaya dayalı olarak bu gün serbesttir.
Ülkemiz Türkiye’de de  çocuk ve yetişkin kardeş evlilikleri, amca, dayı, hala, teyze ve üvey kardeş evlilikleri hukuken yasaktır. Birinci derece yeğenler ile evlilik serbesttir. Buna rağmen, devlet idaresinin yetersiz kaldığı doğu, güney doğu Anadolu bölgelerinde geleneklere göre yaşam devam etmektedir. Ülkenin kuzey, batı, orta Anadolu bölgelerinde yasalar uygulanabilmektedir.

Fransa’da ensest yasası 1810’da Napolyon I  tarafından kaldırılmıştır. 2010 yılında, cinsel taciz, tecavüz hallerinde ceza yasası düzenlenemsi yapılmış olup, yetişkinlerde rızaya dayalı olarak serbesttir.
Cinsel sapkınlık, Haçlı ülkelerinin siyasi
dayatmalarının başında gelmektedir.
Finlandiya’da, “öz evlat ve torun ile ilişki” iki yıla kadar hapis ise de uygulandığına dair şüpheler vardır. Reşitlik halinde Rusya, İsviçre, Hollanda, İsveç gibi ülkelerde sınır yoktur. Portekizde ise “ensest suç tanımı yapılmadığı bilinmektedir.

En az altı bin yıldır, yarattığı insanlara "cinsel ilişki yasakları" koyan, cennet ve cehennem tezatları ile korkulara düşüren tanrının tüm çabalarına rağmen ensest artmaktadır.

Adlarını verdiğim Avrupa ülkelerinin tümü Tevrat okuyan Hristiyan, Yahudi toplumları olmalarına bakılırsa, Tevrata dayalı İslam ile de Allah’ın “ensest ve eşcinsellik yasağında”, bütün haklılığına rağmen", savaşı kaybettiği görülmektedir.

Haritanın kaynağı wikipedyadır. Tıkla

ALLAH ÜLKEMİZDE DE ENSEST SAVAŞINI KAYBETMİŞTİR. İŞTE DİYANETİN AÇIKLAMASI;

"Diyanet İşleri Başkanlığı, internet üzerinden yöneltilen, "Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşür mü?" sorusuna, "Babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur" ve "Babanın kızını kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duyması, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir" ifadelerinin yer aldığı skandal bir yanıt veridi."
Haberin yayınlandığı ilk haberde geçen açıklama metni şöyle;
“ Akıl almaz ifadeler


İşte o, “Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşür mü?” sorusuna verilen kapsamlı cevap:
“Babanın kendi öz kızını öperken şehvet duyması durumunda nikâhın ne olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Bazı mezheplere göre, babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur (bkz. İbn Rüşd, Bidayetü’l-Mücdehid, Mısır 1975, II, 33; İbn Kudame, el-Muğni, VII, 486; İbn Cüzey, el- Kavaninü’l Fıkhiyye, 138). Hanefilere göre ise; babanın, kızını şehvetle öpmesi, kızına şehvetle sarılması durumunda kızın annesi bu babaya haram olur. Ancak bu tür sonuç doğuracak tutmanın, teni tenine değerek olması ya da altının sıcaklığını iletecek kadar ince bir örtüden olması gerekir. Kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duymak, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir. Şehvet duymanın işareti, erkeğin organında bir uyanma, uyanıksa uyanışının artması, kadının da kalbinin heyecanla çarpmasıdır.”
Öğleden sonradan itibaren paylaşılmaya başlanılan bu haberin doğruluğunu test etmeye karar verdiğimde arkadaşlar aşağıdaki linki paylaştılar.
Bunlar nasıl insanlar artık takdirlerinize bırakıyorum.
Bu adamlara kim nasıl Müslüman diye itimat edip oy verdiyse, demek ki bu sapıklıkları onaylayan sapıktır, sapıklardır.
Alaeddin Yavuz
Haberin linki için tıkla;
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/...
Diğer ilk haber metni; http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/...


Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

8 Ocak 2015 Perşembe

TÜRKİYE, FRANSA KURBAĞAYI ISITIYOR

 TÜRKİYE, FRANSA KURBAĞAYI ISITIYOR

İlk önce, İstanbul Sultanahmet’te bulunan Turizm Şube Müdürlüğünde şehit olan meslektaşım Kenan Kumaş’a tanrıdan rahmet, ailesine, akrabalarına, arkadaşlarına, görev arkadaşlarına, polis teşkilatına baş sağlığı dilerim. 
Aynısını da Paris’te öldürülen, 12 basın mensubu ve polis meşlektaşlarım için de dilerim.
Ateş düştüğü yeri yakar. Gerisi yaşamadan o acıyı anlayamaz. Yaşayan öğrenir. Son iki yılda 18 yaşında kızımı ve ömürlerini doldurmuş ebeveynlerimi sırayla kaybettiğim için içinizde benim kadar acılısı azsa da beni de yukarıdaki insanların yakınları anlayabilir.
Yeryüzünde, her türlü anarşi, terör, dini, ırki düşmanlıkların kalkması, evrensel kardeşliğin kurulması dileğimle yazıma başlıyorum.

İslam'da "kana kan" vardır ama kin gütmek yoktur. Kin ve kan güdenler özellikle Yahudiler ve Ortodoks doğu Hristiyan mezhepleridir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bile, Gregoryen Ermenilerin Müslüman görünen tarikatı olan Gülen topluluğunun kendisinin ölmesi için "beddua ayinleri" yaptığını cemaat-AKP kavgası başladığında söylemişti. Bunlara ek olarak, Masonlar, Yahudiler ki, meşhur Grek tarihçi Apion ile Yahudi tarihçi Josephus kavgasından Apion'un Roma'da öldürüldüğü sonucu çıkar.
Avrupa'da İslamcı görünen Müslümanların hiç birisi de Müslüman değil, Müslüman görünen bu dinlerden olanlar veya devşirilmişlerdir. Bize çıban olsun diye "işçi alma bahanesiyle ülkelerine doldurdukları, kendi dindaş halklarının "Müslüman kılığındaki doğululardır.
C.I.A mamulleridir, aşağıda göreceğiz.
Ülkemizde malum terör örgütünün olaylarını bir kenara koyup, son iki günde meydana gelen olayları ayırmak gerekmektedir.
Başbakanın çalışma ofisi olarak kullanılan Dolmabahçe sarayına yapılan saldırının failinin PKK’nın yan kuruluşu olan Kürt solcusu DHPC olduğu ortadadır.

Solculuğu PKK’dan pek farklı olmayan ama daha çok sol ideolojiyi kullanan bu örgütün yaptığı saldırı, AKPKK koalisyonunu” vatana hizmet ettiği için saldırılan, mağdur bir hükumet” olarak göstermekte kullanıldı. Tamamen AKP’nin rahat propaganda yapmasına yaradı. İnsanlarımız da bunları seviyor olmasına karşın pek konuşulduğuna da rastlamadım.
Ama dünkü Sultanahmet Turizm Polisi Şube Müdürlüğüne yapılan saldırı ile bu gün Fransa Paris’teki İslami değerleri ve kişilikleri alaya alan, eleştiren, aynısını Hristiyan ve Yahudilere de yaptığını Euornews haber kanalına açıklayan bir dergi baskını.

Bu durumda “Ne alakası var?” diye sorabilirsiniz.
1-Din Düşmanlığı Bahanesi;
Parisli Charlie Hebdo karikatür dergisi her ne kadar diğer dinleri eleştirse de İslami değerleri biraz fazla kaşıdığı kanaatindeyim. Yapılan açıklamalar bunun böyle olduğunu gösteriyor.
Saldırıyı yapan, çok iyi eğitilmiş, tam teçhizatlı üç saldırgan, aynı haber kanalının haberinde geçtiğine göre, olay yeri görgü tanıklarına, “mükemmel Fransızca diliyle, “El Kaide’ci olduklarını” ifade etmişlerdir.
 
2-C.I.A İmalatı Terör Örgütlerince İşlendi,;
El Kaide, 11 Eylül 2001 İkiz kule operasyonunda sorumluluğu üstüne alarak, G.W.Bush’un “Haçlı Seferi” ilan etmesine yol açmıştır. Kurucusu Usame Bin Ladin’in (Dinsiz) ailesi ile G.W.Bush ailesinin petrol şirketi ortağı oldukları da bilinen bir şey olmasının yanında dün Libya’da Kaddafi’ye, bu gün Yemen’de, Suriye’de haçlı karşıtı, vatansavere hükumetlere karşı savaşmaktadır.
ISIL/IŞİD/DAEŞ/DAİŞ adlarıyla biline örgütün de adı olayla ilgili soruların içinde geçmektedir. O ürgütün de C.I.A imalatı olduğu, komutanının Fransız Lejyoner ordusundan ayrılma bir tuğ general olduğunu, militanlarının da çoğunluğunun Hrsitiyan batılı devletlerin Hristyan, Yahudi ya da İslam’a sonradan dönmelere ait İslami tarikatlara mensup olduklarını bilmeyen yok artık. Bu amaçla ben de Selefilik, Sünnilik ile ilgili bir kaç yazı yazmıştım.

3-Fransa’nın NWO (Yeni Dünya Düzeni) Projesindeki Yeri;

1984’te ilk saldırısını gerçekleştirerek varlığını ilan eden 30 yıllık baş belamız terör örgütü hakkındaki tartışmalardan, AKP hükumetinin iktidara geldiği 03 Kasım 2002 taarihiyle giderek artan ABD-AB koalisyonunun 21. yüzyılda istedikleri, dünya haritasını gerçekleştirme projesinin İngilizce adı New World Order (NWO), bizdeki adı “Yeni Dünya Düzeni, Kuzey Afrika ve B.O.P Projesidir.
Basılan derginin İsevilik ile alay eden
karikatürlerinden biri.

Ancak Fransa öyle kolay geçilecek bir konu değildir. Vakti olanlara biraz detay girelim.
Haçlı Seferinde Kudüs’te bir Haçlı Devleti kurulmasından sonra Tapınak Şövalyeleri Mason tarikatını kuran dört beş kafa adamdan birisinin adı “Bedouin” dir (AKP'nin Mason Kökenleri' başlıklı çalışmam).
Bizdeki adıyla “Bedevi”. Bu tapınakçıların benimsediği Hristiyanlık ise Şeytana ibadet etmeyi ilke sayan Keldanilikten sonra ikinci eski din olan Sabi dinine mensup olanların kurduğu Ortodoks Süryani Hristiyanlığıydı.

Tapınakçılar da muhtemelen Şeytana tapınan ve geçmişte asilikleri,büyücülükleri yüzünden Avrupa’ya sürülmüş Sabi, Keldani, Süryani ve bu dinlerden doğan Yahudi dinlerine mensuplardı. Bunlar,geçen 300 yılda güçlenip Avrupa’da kralları da tehdit etmeye başlamışlardı.
Bunun üzerine Fransa Kralı IV Filip’in 15.yy.da zamanın papasıyla birlikte din ve devleti idaresini büyük ölçüde ele geçirmeyi başarmış Mason yapılanmasını temizlemişler, bu temizliği de Masonları kazığa geçirip yakarak, ve türlü ağır işkencelerle öldürmüşlerdi. Kaçanlar kuzeyde Rusya’ya, batıda İskaoçya’ya kadar dağılmışlardı. Masonların önderi Jack de Molay da nasibini almıştı.
Bu kıyımdan kurtulanlar yeryüzünde feodaliteye dayalı (krallık, padişahlık gibi) bütün rejimleri yıkacaklarına da yemin etmişlerdi.
Önce İskoçya, ardından İngilterede iktidar oldular, bunu takiben de 18.yüzyılda İngiltere’yi küresel güç haline getirdiler 2o.yy. ortalarına kadar İngiltere dünyanın tek gücü kalmıştı.
Daha gücü yakaladıkları zamanda yani 18.yüzyılda Fransız Devrimini gerçekleştirmek ile edilen Mason yeminini tuttular. Kinin sebebini gören zamanın Fransa kralı, uyanıklık edip Masonların kalbini çalmayı başarmış sa da geç kaldığından saltanatı kaybetmişti O kalp çalma işi, İngiltere’ye karşı bağımsızlık savaşı veren Mason örgütlere yanında meşhur Özgürlük anıtını ve yanında son Fransız hazinesinin de büyük bölümünü de hediye etmişti.

Sarık, Çarık İslami bir kıyafet değildir. Şeytana tapınan Keldanilerden kalma Arap kıyafetidir. Onlar da Hintlilerden almışlardır.
İtalya Bolonya'da 17.yy. da 300 yıl önce
bir öğrenci kıyafeti

İsa doğduğunda ibadete gelen Tarsus Kralı
resminde sarıklılar Yahudiler, Sabi Araplarıdır.
Bu temsil tarihinde İslama 630 yıl var.

Bunun karşılığı çabuk geri dönmüş, 12 yıl içinde, cumhuriyet, Monarşik cumhur,yet olarak şekil değiştirmiş,Fransa Bonapart adlı imparatorlardan oluşan bir feodal yapıya geri dönüvermişti.
Rusya’ya kadar uzanan Fransa’nın Bonarpartı, “gereksiz uzayan parmak kesilir örneğinde olduğu gibi kesilmişti.
O günden bu güne Fransa aynı küresel Mason sermaye’nin “proje mimarlığı “işini yürtmektedir. Avrupa-ABD dışındaki küre ülkelerinin neresinde nasıl çıban çıkartılır, bu çıban nasıl kullanılırsa, o ülke köleye döndürülür gibi projeler Fransa’nın işidir.
Mesela, bizdeki Kürt kartını bu günlere taşıyan, akşam yatağa gireceği dakikadan sabah kalkacağı saate kadar Fransa’dan tailmatla yetiştirilen Yaşar Kemal namlı Kürt yazarlarından Yılmaz Güney gibi çakma Kürtçü artistlere, ondan ASALA, PKK’ya kadar her pisliğin ardında Fransa vardır. İlk Kürdoloji Enstitüsünü Fransa kurmuştur.

1992’de Saddam’dan kaçan, ülkemize doldurulan, sığınacak yer bulmanın huzuruyla yemeklerini yiyen peşmergelere verilen yemeği beğenmeyerek yere döküp, “Türklere isyan edin” diyerek, bize sığınan insanları bize düşmanlığa iten, fesat, Türk ve Müslüman düşmanı, insanlık düşmanı, Kürt jigolo besleyen Madam Mitterand şebeğinden daha iyi örnek bulamıyorum. Bu karı, resmen, kahpeliği, ihaneti, fesatı körükleyen bir şeytandır.
Bu örnek bile Fransa’nın nasıl çalıştığına, küresel sömürü dairesinde nasıl bir rol üstlendiğine örnektir.

11 Eylül 2001 Haçlı Seferine 22 NATO ülkesi katılmasına rağmen, yaşanan tecrübeler, insanlık dışı uygulamalar çatlaklar yaratmıştı. İngiltere başta olmak üzere İspanya, Almanya projeden geri çekilen büyük devletlerin başını çektiler.
Bu iğrençliklerin “haklı olarak” yarattığı Hristiyan Haçlı düşmanlığı Rusya’nın yenide ikinci blok olarak ortaya çıkmaya cesaret etmesini sağlamıştır.
Bunca olaya rağmen, Fransa Macar Yahudisi, ırkçı, dinci Sarkozy’i, Amerikan Solcusu Hollande hükümetiyle değiştirerek sempati yaratmayı düşünmüşse de NWO projesindeki resmi rolü yüzünden istediği sonucu alamamıştı. Çünkü, Hollande’nin Sarkozy’den de kötü olduğu görülmüş, hem Fransa’da hem de dünyada 1789 devrimcilierinin kazandığı şöhreti tazelemekten çok uzak kalmıştı.
NWO projesinin, İslam ülkeleri üzerindeki en önemli iki ayağından birisi İran diğeri de AKP hükumetidir. Ancak, İran “muhalif’ioynarken” Türkiye, işbirlikçiyi oynamaktadır.
Hatta, ABD, İngiltere ve diğer devletler, Suriye işgalinden Rusya’nın el koymasından sonra geri adım atmışlarsa da Türkiye ve Fransa bu işgal projesinde ısrarcı olmaktadır.
Suriye'de Fesli Hristiyan kilise korumaları ve
Ermeni rahipleri
Enver paşanın Ermeni tehcirinden 1915’te Gürcistan’a sığınan Ortodoks Hristiyan Süryani (şeytan Er Ruha’ya tapınan)  isyancılardan olan Recep Tayyip Erdoğan ile, Süryani İncilini, Tevrat’ı esas alan mMason küresele sermaye ve Fransız Hristiyanlığı din kardeşleridir.
Süryaniler, 750’lerden beri Hristiyanlarla Müslümanlara karşı gizli-açık işbirliğindedirler. Bunu diğer yazılarımda açıklamıştım.
Fransa ile Türkiye AKPKK hükumetinin dostluklarının, ortaklıklarının da sırrı din ve kan kardeşliğidir.

Turizm Polisine yapılan saldırı da burada birilerinin “vatanseverlik kokusu” almış olmalarındandır. Turizm polisinde çalıştığım 1980’li yılların sonlarında, İstanbul Fransa başkonsolosu beni oldukça dert edinmiş, bu yüzden ücretsiz Fransız Kültür Derneğinde Fransızce eğitimi önermiş, ret edip başkka arkadaşlarımı önerdiğimde “Hayır, onlar değil, özellikle sen, seni istiyoruz” demişti. Sonra iki arkadaşı gönderdik ama onlarda öğrenme yeteneği köreldiğinden geri gelmişlerdi.
Kimbilir, 12 yıldır bu birime gittiğim yok ve ne durumda olduğunu bilmiyorum belki beni aratan vatansever tipler birilerini kızdırmış ya da kızdıracak bir şeyler yapmış olabilir.
Halkla doğrudan ilişkisi bulunmayan, sadece turist müracaatı kabul eden, hiç bir denetim görevi bulunmayan (benim zamanımda öyleydi), dile bilen değil, sürgün ya da tehlikesiz yer olduğundan torpilli tembellerin yoğunlukla tayin edildiği bir şubedir.
Fransisyen Ermeni Hristiyan rahibeleri Tıkla

Buraya saldırmak kimsenin yüreğini rahatlatmaz. Teröristler genelde, haka müdahale eden, trafik, çevik kuvvet, asayiş, siyasi, terör, narkotik, istihbarat branşlarına saldırmayı tercih ederlerdi. Bunlardan yara alanlar da “oh” derlerdi. Turizm polisine kim “oh” diyebilir ki?


Temelde, AKPKK koalisyonunun tek ordusu zaten polis gücüdür. Polise saldırmak AKPKK koalisyonuna saldırmaktır. AKP ne zaman sıkışsa ya IŞİD, ya El Kaide ya da PKK ve yan kuruluşları, özellikle seçim arifelerinde polise saldırı yaparlar, bir kaç polis ailesinin evine ateşi düşürürler, hukümet onları “kahraman, şehit, duruma göre gazi” ilan eder, hamasi nutuklar atar, kamer önlerinde biraz yardım gösterisi yapılır, gerisi gelir mi gelmez mi bilinmez ama ateş düştüğü yeri yakarken, ilelebet yananlar unutulur fakat AKPKK koalisyonu daima iktidar kalır.

Buna ek olarak, bloglarıma son 15 gün içinde Fransa’dan gösterilen yoğun  ilgidir. Türkiye’den fazla giriş oluyor ve hep aynı 42 bilgisayar bloglarımı aralıksız tarıyor.Cinayetlerin olduğu güne kadar son üç günde sadece iki bloguma 260'tan fazla giriş yapılıyor, cinayetlerden sonra "1" e iniyor. Bana ilginç geldi.

Blog giriş istatistikleri
Bu bloglarda başta benim Turizm polisi olduğum, hatırlarım, Fransa’nın bana göre durumu, Kürt diye bir milletin olmadığı, Kürt adlı çok sayıda millet özelliği göstermeyen topluluklar olduğu, AB-D ülkeleri içinde “İslami terör”, diğer ülkelerde dini, ırki terör olayları, işgaller ile akan kanlarının “proje mimarı” olarak gösterilmesine sık rastlanılmaktadır.

Blog yazılarıma ilgi çekmek için böyle bağlantı yaptığımı sanıyor olabilirsiniz ama durum bildiğiniz gibi değildir.

Türk ama “ırkçı ve milliyetçi” olmayan, Müslüman kimlikli ama “dinsiz olduğunu ifade eden” yazarlar batının da dünyanın da her zaman dikkatini çeker. Bu insanların yorumlarına her yerde değer verilmesinin sebebi, gerçeği ya da gerçeğe en yakın olan yazdıklarına olan güvenden gelir.
Sonuş olarak, Turizm polisi saldırısında P.Me. Kenan Kumaş meslektaşımın geçn yaşta eşini dul, doğacak çocuğunu ana rahminde yetim bırakan eylem, her ne kadar fail hakkında bilgi verilmediyse de terör örgütlerinin daimi kurucusu olan batılı devletler olduğundan, bizde Hristiyan düşmanlığını körüklemiştir.
Paris dergi baskını da batıda İslam düşmanlığını körüklemekte kullanılmaktadır.
Bu gün Paris’te yapılan mitngten TV yayınlarına aralıksız olarak “CİHAD” ilan eden C.I.A imalatı, Müslüman görünen, 7000 yıllık Keldani ve Hint kıyafetleri olarak da bilinen, kadınları kara çarşaf-peçe, erkekleri sarık, cübbe giyen sözde batı karşıtı kökten dinci Müslüman görünümlü, Ortodoks Yahudi, Gregoryen, Süryani, Kıpti, Nasturi Hristiyanlarının İslam ile harmanladıkları bozuk tarikatların veya doğrudan bu dinlerin mensuplarından militanları olan “sahte Müslümanları” kullanarak, masum Müsliman halklar suçlu ilan edilmektedirler.
Sekiz yıldır, Afgan, Irak ile başlayıp elan Süriye, Yemen, Nijer, Nijerya işgalleriyle Müslüman ülkeler işgal edilmiş, Müslüman görünümlü kripto Hristiyan ve Yahudilerden oluşan bu terör örgütlerine gerçek Müslümanlar kırdırılmakta, bu ülkelerin doğla kaynakları yeni değiştirdikleri işbirlikçi iktidarlar sayesinde “100” yıllığına başını ABD’nin çektiği yeni Roma İmparatorluğuna peşkeş çekilmektedir.

Bunları da yeterli görmeyen azılıi terörist, katil küresel sermaye bir Haçlı seferi ile dünya nüfusunun en az yarısını imhayı planladığından batılı refah toplumlarını da savaşa ikna etmek için “İslamofobi/İslam korkusu” nu körüklemektedir.
2000’lerin başında İspanya metrosu ve onu takip eden El Kaide menşeeli masum halka yönelik terör olayları, 2015’e uyarlanmış olarak sürmektedir.

Bu pis senaryoların hedefi yalnız Müslüman toplumlar değildir, hedef, tüm milletlerin halklarıdır, amaç “yer kürenin nüfusunu düşürmektir.
Haçlı seferleri, İslamofobi sadece “araçtır, amaç değildir”.
Bu durumda canını, evladını seven bütün milletlerin ebeveynleri, evlatları kendilerie düşen görevi yapmalıdırlar. Yani, canlarına kast eden, şeytana tapınan küresel sermaye ve onun yer yüzü devlerinin idaresine tayin ettiği memurlar olan kendi hükumetlerine karşı cephe almalıdırlar.
Amerikalısı Amerika’da, Avrupalısı Avrupa’da, herkes ülkesinde bunu yapmalıdır.


Gregoryen Ermeni Rahibeleri
Paris ve İstanbul saldırıları “kurbağayı kaynar suya alıştırmak için yapılan ısıtma hareketidir.” Dergi baskını Fransa'da milli yas ilanına ve bütün  Hristiyan ülkelerin birleştiklerine işaret eden açıklamalara sebep olmuş, ülkemizde de iktidar dahil herkesçe dış güçlere seslenilen birlik mesajları verilmiştir.
Böylelikle ısınacak olan kurbağa (yer yüzü halkları) çıkacak din savaşlarına gönüllü olarak “evet” diyecekler, kazanda öleceklerdir. Hiç biri sıçrayıp kaçamayacaktır.
En azılı sorumlular olan Türkiye AKP hükumeti ile Fransa hükumetleridir.
Takdir okuyanlarındır.


Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

EKTİR;

Zaman, Turizm Şube Müdürlüğü saldırısını yapan canlı bombanın Dağıstanlı Rianna Ramazova adlı 28 yaşında IŞİD militanı bir kadın olduğunun açıklanmasıyla bu yazımdaki tespitlerimi doğrulamıştır.
Oysa daha, Charlie Hebdo dergisine yapılan sadırının IŞİD, olduğu ama , Sultanahmet Turizm Polisi saldırısının canlı bombasının kimliğinin açıklanmadığı zamanda, "Türkiye Fransa Kurbağayı Isıtıyor(Tıkla)" başlıklı makalemde, "tek merkezden iki ülkeye yapılan saldırıyla, Hristiyan ve Müslüman toplumları birbirine düşman edecek, yeni Haçlı Seferlerine zemin hazırlayacak, C.I.A merkezli bir operasyon olduğunu yazdığımda aşağıdaki bilgilerin hiç birisi mevcut değildi. Zaman benim tespitlerimin doğru olduğunu kanıtlamıştır.

Paris Charlie Hebdo karikatür dergisine yapılan saldırı ile eş zamanlı olarak ülkemizde İstanbul Eminönü Turizm Şube Müdürlüğüne yapılan saldırıyı ilk önce  PKK'nın yan örgütü olan DHPKC (Tıkla) üstlenmişti. Olayın faili de PKK'nın pişmanlar kadrosundan Elif Sultan Kalşen adlı genç bir kadının üstlendiği açıklanmışsa da, teşhise giden Elif'in annesi morgdaki failin kızı olmadığını belirtmiş, ardından da adı geçen genç kadın ben buradayım diye açıklama yapmıştı.

Sonunda Polis doğru açıklamayı yaptı ve canlı bomba olan kadının IŞİD elemanı olan Dağıstan'lı Riana Ramazova(Tıkla) adlı "28" yaşında bir militan olduğunu duyurmuştu.

Aynı örgüt, Fransa'da peygamber Muhammet'in hakkında ahlaksız yorumlar yapan dergiyi cezalandırmak için saldırı yaptığını söylemiş, AKP örgütlerinden ve işbirliği yapan dini tarikatlardan IŞİD'e destek söylemleri basına yansımıştı.

Peki, Turizm polisi de mi Muhammet karikatürleri çiziyordu? IŞİD hiç bir denetim yetkisi olmayan, yerli vatandaşlarla işi olmayan soyut, sadece yabancıların adli müracaatlarına bakan bu polis birimine neden saldırmıştı?

Bunun açıklaması ise ne örgütçe ne de hükumetçe yapılmamıştı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nn saldırı olayını kınamak, basın özgürlüğüne saygısını göstermek, batıda oluşan haçlı koalisyonunu teselli etmek için "Je suis Charlie (Ben Çarli'yim" demeye giderken neden "Je suis Kenan Kumaş (Ben Kenan Kumaş'ım)" demeyi ihmal etmişti.

DHKP-C terör örgütü (Tıkla) de açıklamasını geri çekmişti.

Bunlar ne demek oluyordu?

PKK, IŞİD, DHPC, EL KAİDE gibi terör örgütleri ABD'nin istihbarat örgütü olan C.I.A imalatı örgütlerdi. Ülkemizin başında 13 yıldır iktidar olan AKPKK koalisyonu da El Kaide'nin üzerine yıkılan 2001 New York İkiz Kule tezgahını takiben G.W.Bush'un ilan ettiği Haçlı Seferinin ardından başlatılan Afganistan, Irak işgallerine çanak tutmuş, işbirliğinin her türlüsünü de yapmıştı.

11 Eylül 2001'de ilan edilen Haçlı Seferi henüz tamamlanmadığından, bu işgali, büyük bir haçlı seferiyle gerçekleştirebilmek için Hristiyan batılı devletlerde kamuoyu yaratılması operasyonunun bir aşaması olan C.I.A imalatı terör örgütlerinin batıyı ayağa kaldıracak cinayetler işlemesi, bizde de batı düşmanlığını körükleyecek benzeri eylemlerin icra edilmesi gerekiyordu.

Paris Charlie Hebdo dergisine saldırarak "cihad'çı" olan IŞİD örgütü, Sultanahmet Turizm Polisine saldırınca ne oluyordu?

Turizm polisi de mi Haçlıydı ve Çarli dergisi gibi İslam ile alay ediyordu?

Hayır.

IŞİD'i dini koruyan, din adına cihad yapan örgüt olarak göstermek uğruna, Turizm polisine yaptığı saldırı IŞİD'e mal edilmeyip PKK'nın yan kuruluşuna mal edilerek IŞİD sevgisi körüklenecekti.

AKPKK koalisyonunun siyasi ortağı olan IŞİD bu yüzden korunmuştu. Ama ne olduysa oldu, polislerin, savcıların vatanseverliğinden midir, hükumetin IŞİD konusunda siyaset değiştirdiğinden midir, sonunda olaydaki IŞİD bağlantısı belki de mecburiyetten ifşa edilmişti.

İçişleri Bakanı Efkan Ala konuya ilişkin yaptığı açıklamada, "Önemli bilgiler elde ettik, kimliğini tespit ettik. Daha önceki Dolmabahçe saldırısıyla ilgili bazı gözaltılar oldu, onlar tutuklandı. Soruşturmanın selameti ve irtibatların ortaya çıkarılması bakımından bu aşamada ayrıntılı açıklama yapmayı doğru bulmuyoruz." dedi.

NWO'nun (Yeni Dünya Düzeni örgütü) en önemli ortaklarından olan ve Suriye'nin işgalini savunan Fransa ve Türkiye'nin, IŞİD ortaklıklarıyla, Müslümanları "cani, katil, insanlık dışı, yok edilmesi varlıklar" olarak gösterecek, gayrimüslüm dünyanın Haçlı Seferine ikna edilmesi ilave ekonomik krizlerle de desteklenerek kolaylaştırılırken bizde de "batı,Hristiyan düşmanlığı" körüklenerek, büyük bir savaşa psikolojik zemin hazırlanacaktı.

Müslüman ve batılı halklar, dünya nüfusunun yarısını temizlemeyi hedef alan bu küresel savaş projesine destek veren hükumetlerini, basınlarını, iş adamlarını iyi denetlemek zorundadırlar. Aksi halde, herkesin pişmanlık duyacağı insanlık dışı kitle cinayetlerine zemin hazırlamış, ve suç ortaklığı yapmış olacaklardır.

Takdir okuyanlarındır.

Alaeddin Yavuz.

2 Ocak 2015 Cuma

MAKARNA POŞET TANRISI

Afrika Benin'de namaz 
kılan Hristiyanlar

1400 yıllık İslam tarihinde çok sayıda Müslüman devlet kurulmuş, yıkılmış, nice mezhep ve tarikat savaşları yaşanmışsa da hiç bir Müslüman devletin başına, “kendisini, Mesih, Allah ilan ettireni gelmemiştir.

Çünkü o dönemlerde, Müslüman devletleri bağımsız ve güçlüydüler. Her şey, geçen yüzüyılın iki dünya savaşından Hristiyan dünyasının gelip çıkmasıyla değişti. Müslüman devletlerin başına, “onlardan görünen” ama, İslam’ın mitolojisi olan dinlere mensup ezikler getirilmeye başlandı..
Osmanlı’nın son dönemlerinde bu gelenek başladıysa da bu kadar açıktan yapılmıyordu.
Son 13 yıldır, ülkemizi tek parti olarak yöneten AKP  hükumeti ile işbirlikçi muhalefeti ortaklığı “Recep Tayyip Erdoğan” adlı bir siyasi karakter üretmiştir.
Etrafında kümelenen, Müslüman görünen gayrimüslümler öyle şımarmışlardır ki, açıktan onu önce Mesih, sonra peygamber ve son Düzce AKP milletvekili Fevai Aslan ile de “Allah” ilan ettiler.


Kendi partisinden de tepki gördü haberi

Cuma günleri “hayırlı cumalar ayetleri sallayan Egemen Bağış gibi dinle alay eden tipler türedi.
Gerçek bir Müslüman devlet adamının yapacağı ilk iş bunu yapanları, dini değerleri tahkir etmek, suçundan yargılatmak olurdu.

Aksine çıt çıkmadığı gibi de benimsemiş göründü.
Öyleyse bu adamın İslami değerlerinde bir arıza vardı veya Müslüman değildi?


Bu olasıdır, çünkü, elan Müslüman görünen veya açıktan gayrimüslüm olan, Allah’a inanan, namaz kılan putperestler, Yahudi ve Hristiyanlar vardır.
Acaba bunlar onlardan mıdır? Öyle, desek iftiraya girer. Bize yakışmaz.
Allah, denilen tanrının İslam öncesi mitolojisine bir göz atmak bu iş için en iyisidir.


İslam öncesi, Arap dilinde El İlah (Tanrı) adına, ululamak için “tanrı” anlamına gelen “Lam” harfi yani “L” harfi eklenerek “El Llah” şeklinde söylenerek, Kâbe’nin baş tanrısı olarak Hicaz Araplarınca tapınılmıştır. Arapça’da “A” sesi doğrudan kullanılan bir ses olmadığından Arap alfabesi “Elif” yani “E” harfiyle başlar. Türkçe’de alfabe “A” harfiyle başladığından Türkler kılıç zoruyla geçtikleri İslam yaşamlarında “Allah” şeklinde söylemişlerdir.
Allah’ın eski dinlerdeki yerini araştırdığımızda, benim Sümer, İran, Arap, Mısır dinlerindeki tanrıları ve dinlerini incelememden çıkardığım sonuca göre anlatacağım. İslam öncesi Arap tanrılarını incelemek isteyenler “İslam Öncesi Arap Tanrıları” başlıklı çeviri derleme yazımı “adilyargic.blogspot.com”;”keykubat.blogspot.com” bloglarımdan okuyabilirler.

Nannar Sin'den Allah'a;
Sin'in sembol hayvanı 
Kara Manda'nın erkeğidir.
Suriye'de bulunan 

3000 yıllık Sin heykeli
Allah, adının kökenini anlamak için Sümer dinlerine kadar gitmek gerekir. Sümer gök tanrısı Enlil, Fırat kenarında sarayından nehre bakarken, yıkanan çıplak genç bir kız görür ve azar. Hmen yanına giderek, kıza anasının yanında tecavüz eder. Devamında onunla evlenir ve bu kadın “Ninlil” adını alarak tanrılar ailesine katılır. Bu tecavüz ilişkisinden doğan çocuklarına “Sin” adını verirler.

Sin, adının Türkçedeki karşılığı gibi “sinsi”, tehlikeli biri olarak ortaya çıkar. Babasının sahip olduğu gücü ele geçirmek için planlar yaptığından babasının haberi olmaz. Bir gün, sarayında yıkanmak için sarayın bahçesindeki havuza girdiğinde yanında oğlu Sin vardır.
 Sin, sinsice babasının elbiselerine işlenmiş olan kudret ve bilgelik tabletlerini çalarak yüksek dağlara uçar. Babasının güçlerine de sahip olur. Ondan tabletleri geri almak için görevlendirilenlerin sonları ölüm olur.

Ay Tnarısı Sin, üç ibadetçisi ile
Bilge tanrı, su ve yeryüzü tanrısı ve amcası olan Enki bir plan yapar ve Sin’in damadı olan Nergal’i görevlendirir. Nergal üstün güçlerine rağmen başarılı olamasa da Sin’i kaçırtmayı başarır. Uçan dairesine binen Sin, Absu’ya, Güney topraklarına doğru uçmaya başladığında, Nergal ‘e Enki, “aracın kuyruğuna ateş et” der ve atış başarılı olur, Yemen çöllerine düşer. Orada, Abkar adlı, kuyumculuk, korsanlıkla geçinen, asi, kovulmuş şeytanlar, cinler yaşamaktadır. Sin bu olayda bir gözünü düşürür “kör şeytan” olur ve yakalanır. Yargılanır, suçlu bulunur ve dağlara sürülür. Bu dağlar onun adıyla Sincar dağları olarak anılır. Babasının kudret tabletlerini çaldığından lanetlendiği için de “karanlığın, kötülüğün, büyünün, sinsi hareket eden Ay’ın tanrısı” ilan edilir.
Ba'allah putu
Ay Tanrısı Sin adıyla anılmaya başlanır. Nannar Sin de denilir.
  
Sümer’e yakın Sincar dağlarında da tehlikeli görülünce, düştüğü yere, Yemen’e sürülür. Oradaki Abkar cinlerinin başına geçer, cüzzam, bel soğukluğu, kanser gibi iyileşmeyen hastalıkları, asilikleri veya, işgale uğrayıp yurtlarından kovuldukları için çöllerde yaşayan karışık Arap kavimlerinin de babası olur.

Düşen gözünden ve yoldan çıktığı için de “Titan, şeytan” sıfatıyla  dolayı “Kör Şeytan” adıyla anılır. Gözünün parçalarına da “Allahın göz yaşları” adı verilir. “Hacer-ül esved” yani “Kara taş” adıyla el sürülerek, başka Arap kavimlerinde de taşlanarak hürmet edilir. Her iki hürmet şekli de ibadettir.
Yemen’de Abkar cinlerinin korumasında  olan, onlara kurban kesen, Sebe kavmine bir medeniyet bağışlar. Onlar yoldan çıkınca onları selle (Arim ile) cezalandırarak kıyıma uğratır ve Mekke’ye gelir.
Petra medeniyetine ait dönemde
Allah'ın kızları ve karıları olan
ElLat, ElUzza ve Menat
Burada “Ba’allah”, “Ba’al” adlarıyla anılmaya başlar. İki kızıyla burada kendisine dört köşe iki katlı, “13”m. Yüksekliğinde bir ev yapar. Adını da “dört köşeli ev” anlamında “Kâbe” koyar.
Kızlarıyla ilişkisinden soyları artar. Bilgelik tabletlerinden oldukça fazla ilim sahibi olduğundan, burada tehlikeli görülür ve Sina yarımadasına sürülür. Kızlarıyla burada uzun süre yaşar, bölge Sina yarımadası, buranın en yüksek dağı Turu Sina (Sina dağı), kızıldeniz körfezi kızı El Lat’ın adıyla “Ey Lat (Selam Lat)” olarak anılır. Ürdün nehri kenarında yaşayan Sabileri kalkındırır, Petra medeniyerini kurar.



Bu dönemde, göklerden gelen tanrılar kendi yıldızlarında tufanın etkisi kalktığından, bu gezegende de sürekli tufanlar, yanardağ felaketleri olduğundan kurdukları medeniyetleri yenide kurmaktan bıkarak göklerdeki evlerine dönerler. Dünyanın idaresi de bu şeytana verilir.

O da Mısır’a geçer, orada bir medeniyet kurar ve önce tanrıların emirlerini insanlara ulaştıran haberci tanrı, tanrıların yazıcısı, “kâtibi”  olur. Onlardan daha fazla bilgiler edinerek “Lah” adını alır. Arap dilinde hem belirteç hem de tanrı anlamına gelen “El” sıfatı da eklenince “Allah” olur.
Derecesi düşük olduğundan “iki Lam harfiyle (LL)” ululanır. İlmini arttırarak zaman makinesini de keşfeder ve geçmişe giderek, Mısır tanrısı Ra’nın babası olarak kendisini “İLk ve SON”, her şeye gücü yeten, büğtün bilimlerin sahibi bilge, kıyamette, tanrı ve insanların ölülerini diriltip “adil yargılayacak” olan “hüküm gününü sahibi” HAK” tanrı, “adilyargiç” olarak hürmet görmeye başlar. “wr.wr.wr.” harfleriyle kendini üç kez ululatır. Bu gün İnternet’in başlangıç harfleridir. Bazen “kuş tanrı olarak da ortaya çıktığından “tweet/cikcik” kuş sesi ile de bilinir. İnternet’in en sevilen “tweeter” sohbet sitesine de adını vermiştir.

Ortada Şahin başlı olan Ra, Kelaynak/İbiş başlı Lah
ile kayığında gece yolcuğunda

Ancak, Irak, Suriye, Yemen, Hicaz, Anadolu’daki kavimler onun bu gelişmesinden haberdar olmadıklarından ona diğer “ölen tanrılar” gibi değer vermeye devam ederler ve “Tut” adıyla da tapınırlar. İslam dinine “İdris peygamber” olarak da geçen budur.

M.Ö. 330’larda Makedonyalı Grek imparatoru İskender’in ölümünden sonra Mısır’ın kralı olan , aslen Anadolu Manisa Akhisar’lı (Filedelfiya’lı) olan Ptolomeus, bu tanrıyı öğrenir, çok sever ve Grekler için Hermes adlı bir tanrı üretir.
Hermes’in sıfatları da, Zeus’un oğlu, tanrıların habercisi, sınır boylarının tercümanı ve tüccarların koruyucusu, hırsızların, fahişelerin, yalancı, yağmacıların, kazıkçı esnafların koruyuvu tanrısı ilan edilerek ticarete ilgiyi arttırmayı başarır.
Ba’al’in ve bereketin sembolü olan  “erkek üreme organı” ona da yakıştırılır. Kervanların, göçerlerin, yolcuların kullandığı yollara dikilen kilometre taşlarına onun yüzü de cinsel organının resmi oyulur, kazınır. Topraktan yapılan erkek üreme organı şekileri fırınlarda pişirelerek çanak, çömlek, kandil gibi kullanılır, tarla sürülürken bereket getirsin diye toprağa atılır. Yağmur sularını içinde barındırdığından gerçekten sıcaklarda toprağı nemlendirdiğinden bereketin artmasına da sebebp olan bu cinsel organların ticareti de yaygınlaşır.
Erkeklik organı sevileni kutsanan bir bereket timsali olur. Ürün bollaşınca da ticaret artar ve bu dinden de günümüz ticaretinin ilk temel ilkeleri doğar. Hristiyanlığın ve VIII. Yüzyılda Bağdat İslam üniversitesinde Hermes’e atfedilen Aristo dini teolojisi İslam’ın da temel tasavvuf ilkelerinin esası haline getirilir.

Sabilerin hırsız Ay tanrısı Sin, Yahudilerin babası İbrahim’e Kenan topraklarını vaat eden, kısır karısından Yahudileri, köle karısı Hacerden doğan İsmail soyundan Hicaz Araplarını üretir.
İshak’ın soyundan olan Yahudileri 400 yıllık kölelikten sonra Mısır’dan kurtarıp Sina yarımadasına getiren Turu Sina’da (Sin dağında) Tevratı’ı (Eğitim,Öğretim) indiren, Tevrat’ta Yahweh, Elohim” adlarıyla bilinse de Musa’ya kendisini “Türkçe” adıyla “BEN” olarak tanıtandır.
Yahudilerin Yahweh'i, kurban adanan Levili
bir genci, yılan kuyruğu ile boğmuş, kanını
içmek üzere.

Mucize olarak Tur-u Sina dağını göklere kaldıran, “40” yıl Yahudileri çölerde gezdiren, MÖ. “VII. yüzyılda kızıp Asurluları üstelerine salıp cezalandırdığı tarihe kadar “700” yıl onları koruyup, çoğlatan, Kur’an’da “Ya Sin (Selam Sin) ve “Tur (Dağ)” surelerinde yer bulan bir tanrıdır.
İslam ve Hristiyanlığı tam benimsememiş bu iki dine ait tarikatlarda, Irak Sabilerinin din kitabı Cinza’da “Işık Kralı, Nur,Sin” adlarıyla anılır. Müslümanlar dışındaki bütün dinlerde gene “ölen tanrı” olarak kalmıştır. Hristiyanlığı kuran Yahudiler onu “İSA-JESUS”, Arap dilinde de “İbn el Allah İsa Mesih (Allah’ın oğlu  İsa Mesih)” adlarıyla anmaya halen devam etmektedirler.
Hatta, Tevrat, İncil, Kur’an’a birlikte inanan, Sünni Müslümanların dualarıyla namaz kılan Ortodoks Yahudi ve Ortodoks Hristiyan mezhepleri de vardır.

Son iki yüzyıl içinde Hristiyanlığa göre din kitaplarını ayarlamış olan Irak Sabileri Ay Tanrısı Sin’in kızı İnanna’ya “Güneş Tanrıçası, Bilgi dişi şeytan” sıfatıyla “İnanna”, Türkiye, Suriye Sabileri “İştar”, Ürdün, Filistin Sabileri “Astart, Aştarte” adıyla tapınmaktadırlar. Sabilerin, Cin Ze di Rabba (Öğretmen Ze Cini/Hazine anlamlarına gelen) kutsal din kitabı güneş tanrıçası “İnanna” adı ile başlar. İslam öncesi Kâbe’de de Allah’ın kızı “Güneş Tanrıçası El Uzza” idi.
Peygamber Muhammed’in de kervancılık yıllarında Sabi dinine girdiği için Mecusi olan kendi kavmi ona “Sabie/Sabiyye, dönek” dediklerini, yıldızlara tapındığı içinde uzaktan göründüğünde “Sebat et Nücum” yani “Yıldız göründü” diye alay ettiklerini, Kuran tefsircileri yazmışlardır. Maide 62, Hac 17. ayet tefsirlerinde bu bilgileri bulabilirsiniz.

İştar, Asurlarda Semiramis

Buraya kadar, Allah’ın, mitolojiden çağdaş dinlere olan hikayesini okuduk. Peki, gayrimüslüm Allah inananlarına göre Allah, bu gün ne yapıyor?

Bu güne kadar tekrar insan kılığında doğup halklarına önderlik etti mi?

İran Zerdüştlüğünde, Hristiyanlıkta, Yahudilere gelecek kurtarıcı kral beklentilerine göre “Beklenen Şaoşyant ya da Mesih” o mu olacaktır?

Böyle bir “Mesih” beklentisi, uydurma hadis yollarıyla İslam’a da sokulmuş haldedir.

Bu yüzden Kur’an adlı kitaplarında yazmasa da Müslümanlar da önceki dinleri İslam öğretisiyle harmanlayan 600 kadar islam tarikatına ait kalabalıklar, Mesih beklemektedirler.

Allah, hala “ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” deyişinde olduğu gibi, ete kemiğe bürünüp, bir takım dini veya siyasi önderler olarak görünmekte midir?
Bu sıfatları yüzünden “Ölen Tanrı” olarak anılan varlıklar üzerine kurulmuş, Bereket Tanrısı Dinleri de olan, “Ölen Tanrı Dinlerinin” merkezi olan bu topraklarda dini ve siyasi malzeme yapılmakta mıdır?

Ya da birileri, bu gün onu nasıl kullanıyor?

M.Ö.2300'lere ait Petra medeniyetine ait Filistin
Hazor kazılarında 1950'lerde bulunan  Ay Tanrısı
Allah heykeli, dört resimde aynıdır.
Boyu 50.cmd,r.

Evet, ne yazık ki bu ilkellik hem de bizim ülkemiz Türkiye Cumnuriyetinde ve ülkemizin cumhurbaşkanınca yürütülmektedir.
19.yüzyılda İran’da Bahailiğin kurucusu Bahaullah resmen kendisini Allah ilan etmiştir.
Doğrudan Allah’ım, peygamber veya Mesih’im demese de dolaylı olarak Said-i Kürdi Deliüzzaman /Bediüzaman da  bunu Allah’tan vahiy aldığını, onu gördüğünü söyleyerek ima etmiştir.
Sünni Müslümanlığa geçmiş Işık tarikatından Fethullah Gülen de “peygambere gerek yok, diyerek kendisine uyulm asını istemiş, şifacı olduğunu iddia etmiş ve Allahlık iddiasında bulunmuştur.

Makarna Poşet Tanrısı Hermes R.T.Erdoğan;

Günümüzün, Babil’in Ay Tanrısı Sin’i, Ürdün, Suriye’nin Ba’allah’ı,  Hicaz’ın El Llah’ı, Mısır’ın Lah’ı, Grek’in Hermes’i, İran’ın Hürmüz’ü, çok iyi bildiğimiz, devlet dairelerinde rüşveti “bahşiş,hediye” adıyla serbest bırakan, zinayı suç olmaktan çıkartan, putperest dinlerdeki çocuk evliliklerini serbest bırakan, devlet adamlığının getirdiği nüfuzu ticarete alet eden, açıkça nüfuz ticareti yapan, yapmayı emreden, devlet malı “beytülmal’ı yağmalatan, hırsızların, yağmacıların, fahişelerin, sınır boyları tüccarlarının (kaçakçıların), Umre kervanlarının haraççı koruyucusu, “Hileci Tanrı” Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Henüz başbakan olduğunda, Turgut Özal’ın iflas etmiş Kafkas projesini uygulamaya kalktığı 2002 yıllarından itibaren, kendisinin “Gürcü” olduğunu, ailesinin Gürcistan Batum şehrinden göçerek Rize Güneysu’ya (sonra buraya Potamya dedi) göç geldiğini, cumhuriyet döneminde İstanbul Kasımpaşa’ya yerleşerek babasının kayıkçılık yaptığını işlemişti.

17 -25 Aralık 2013 Hırsızlık 
soruşturması  C.B.'nin 
emriyle kapatıldı
Rusya’nın bu Kafkas siyasetinden hoşlanmaması üzerine Gürcistan 2008’de Rusya ile savaşa girdi ve perişan oldu. Tayyip yardım edemedi, izine çıktı, telefonlarını kapadı, Saakaşvili’nin yardım çığlıklarına kulaklarını tıkadı. Buna çok kızan Gürcistan, Avrupa Parlamentosuna verdiği “2003 Gürcistan Azınlık raporunu” internete düşürdü.
Bu rapor tesadüfen karşıma çıktığında okuyunca ilgimi çok çekmiş ve hemen dilimize çevirip “adilyargic.blogspot.com” adresindeki blogumda yayınlamıştım.

Rapor, kısaca, Gürcistan’ın Yezidi Kürtleri ile (Müslüman değildir, Allah’ın kızı dişi şeytana “Tavus, İştar” adlarıyla tapınılan şatanist bir dindir), Ortodoks Hristiyan olan Sabilerin Hristiyanları olan Süryanilerle günümzden “800 “yıl kadar öncesinden ilişkileri olduğunu, Türk ve Müslüman yayılmacılığına karşı birlikte hareket ettiklerini, Gürcülerin Roma’daki dini merkez Vatikan, İstanbul’daki Bizans Fener, Moskova’daki kiliselerin yardımlarını almalarında aracılık ettiğini yazarak rapora giriş yapıyordu.

1915 yılında Çanakkale zaferinden sonra doğuda ilerleyen Enver paşa kuvvetlerinin, Ermeni çeteleirini imha ettiğinde, onlarla birlikte isyanlara katılan Yezidi Kürtler ile Süryani çetelerin de tehcirden kurtulmak için Gürcistan’a sığındıklarını,Rus Çarının izniyle, 68.000 Süryani’nin Batum’a, 38.000 kadar Yezidi Kürt’ün de Tiflis’e yerleştirildiğini, Süryanilerin, Osmanlı’nın 1918’de teslim olmasından sorna Anadolu’ya göç ettiklerini ve isyanlara destek verdiklerini anlatıyordu.

Uzun yıllar birilerinin
ardında dikildi durdu
Biraz araştırınca, Batum’a bağlı Bagata kasabasından olduğunu açıklayan R.T.Erdoğan’ın kasabasının adı olan “Bagata” adının da “Asi, isyancı” anlamına geldiğini öğrenince olay aydınlanıyordu.
R.T.Erdoğan’ın o zamanlar miting meydanlarında sık kullandığı, ama bu yazımdan sonra blogumu da sildirmesini takiben “asla kullanmadığı” bir repliği vardı;
“Benim dedem de haksızlığa karşı dayanamazmış ve Adana’da zalim bir vali varöış, ona karşı savaşırkan vurulmuş” diyerek adalete bağlılığını işliyordu.

Osmanlı’nın teslim olduğu 30 Ekim 1918’den sonra Adana’da bir vali vardı ve bu vali, Suriye’de Yıldıım Orduları komutanı iken isitfa edip Anadolu’ya gelirken Mustafa Kemal’in verdiği talimata göre, işgal ordularına silahlarını teslim etmeyen, ordusunu terhis etmeyen bir vatanseverdi. Enver paşa’nın Suriye’ye sürdüğü 500.000 Ermeniden “178.000” i İngilizler tarafından Adana ve Urfa bölgesine geri gönderilmiş, bu bölgede I.Haçlı Seferi zamanında kurulmuş iki Ermeni devletini kurmaları için isyana teşvik edilmişlerdi. Hem de Fransız askeri üniformaları giydirilerek.

İşte, “haksızlığa dayanamayan Tayyip’in dedesi, bu vatan hainleriyle bir olup, işgal edilmiş Müslüman ve Türklere kurşun sıkan bir hain” olarak karşımıza çıkıyordu.
Dedesi, Adana yollarında kaybolup giden Tayyip’in babası ve diğe aile  üyeleri de, cumhuriyet döneminde “mübadelelerden” kurtulmak için, Süryaniler zaten günde yedi vakit namaz kılan Hristiyanlar olduklarından, kendilerine uyan Sünni Müslüman olmuşlardı. İlerleyen yıllarda da İstanbul’a göç edip izlerini kaybetmişlerdi.
İşte bu vatan haini, İslam ve Türk düşmanı, Müslüman kılığına girmiş, Allah’ın kızı İnanna’ya “dişi şeytan Er Ruha” adıyla tapınan Süryani aileden 1954 yılında Recep Tayyip Erdoğan doğmuştu.
Çocukluğunda, kafası basmadığı için ilk okulu bitirir bitirmez, gene namaz kılan, tehcir ve mübadelelerden kurtulmak için Sünni mezhebine geçmiş Gregoryen Ermenilerin (Işıkçıların) da itibar ettiği İmam Hatip lisesine gönderilen R.T.Erdoğan ite kaka bu okulu da bitirmişti.

Üniversite sınavlarını kazanacak kafa olmadığından, kendisini futbola veren R.T.Erdoğan, ailesinin zorlamasıyla, kısa dönem askerlik yapmaktan başka işe yaramayan, devam mecburiyeti olmayan ve hiç bir Üniversiteye bağlı bulunmayan, Kapalı Çarşı civarındaki bir binada faaliyet gösteren İktisadi İdari Bilimler Akademisi” adlı, dört yıllık okula 1973 yılında kayıt olmuştu.


Bu okul sayesinde askerliğini sürekli erteleterek, 1974 Kıbrıs savaşına da katılmaktan kurtulmuş, Fatih belediyesinin spor kulübünde bir iş bulmuş, Milli Selamet Partisine de kayıt olmuştu.
Partinin faaliyetleri arasında, tiyatro kurslarına katılmış, olduğundan farklı görünmeyi, rol yeteneğini de öğrenmiş, partilileri coşturmak için verilen temsillerde rol alarak, “artistlik kariyeri” edinmişti.

Zamanla, partililerin yardımıyla, muhasebeci olarak da iş bulmuştu. Ama, kendisine faydalı olacağını gördüğü karizmatik kişileri de yağlamayı ihmal etmediğinden futbol ve muhasebecilik işlerinde tutunmuş, ailesinin geçimin sağlamayı başarmıştı.
1982 yılında güç bela bu okuldan diplomasını aldığında okulu bir işe yaramıyordu ama ona “yedeksubay askerlik” şansı vermiş, evlerine yakın Hasdal kışlasında kantin subayı olarak partisinin yardımıyla, kolay askerlik yapmayı da başarmıştı.

Askerlik sonrası bahtı açılan R.T.E, partide yükselmeye başlamıştı, şiir olan düşkünlüğü, İmam Hatip eğitiminden edindiği “hitabet yeteneği” onu iyi bir konuşmacı yapmış, rol yeteneği ile de hayat merdivenlerini tırmanmasını hızlandıracak etkili kişilikleri tavlamayı da başarmıştı.
1980’li yılların sonralarında çöküşe geçen ANAP hükumetinin yıkılmaz denilen belediye başkanı Bedrettin Dalan’ın yenilenme seçimleri geldiğinde, Dalan’ın kaybedeceğine, CHP’ye rağmen ihtimal vermeyen partiler, lüzumsuz adaylar koymuşlar, halkın Özal hükumetine kızgınlığı yüzünden oylarını CHP’ye vermesiyle Nurettin Sözen Belediye başkanı seçilmişti.

Onun da partisinin gözü doymaz siyasilerinin baskısıyla adının yolsuzluk, hırsızlıkla anılması üzerine, 1991 yerel seçimlerinden R.T.Erdoğan beklenmedik şekilde İstanbul Büyükşehir belediyesi başkanı seçilivermiş, başına devlet kuşu konuvermişti.

O güne kadar, kişiliğinde kendisini göstermeyen Ay tanrısı Sin şeytanı, “Ete kemiğe büründüm, Tayyip diye göründüm” dercesine R.T.E’nin ruhunda belirmişti.
Hermes kilometre taşı
İki yıllık başkanlığı süresince, İstanbul’un kamu arazilerini peşkeş çekmiş, Sultanbeyli Sultançiftliği, Esenyurt ve nice yerlere, soydaşları olan Yezidi Kürtleri, Müslüman görünen Süryanileri, Gregoryen Ermenileri Yahudileri doldurmuştu.

Bu işlerden de akıl almayacak kadar yolunu bulmuş, voliyi vurmuştu.
Hem partisi, hem de yandaşları köşe üstüne köşeler dönmüştü. Buna rağmen, önceki siyasilerin halkı bıktıran yolsuzlukları, siyasetçinin “yolsuzluk yapan ama hizmet eden” tipi olan çağdaş Hermes R.T.E’yi sembol yapmıştı.


Diyarbakır’da okuduğu bir M.Akif Şiiri bahanesiyle görevden mahkeme kararıyla alınan ve hapsedilen R.T.E, içerideyken yabancı batılı devletlerin himayesine girmiş, kamuoyunda sürekli gündemde tutulup 2002 seçimlerine kadar aşırı desteklenmişti.
Bunun arkasında da dedelerinden kalan “işbirlikçi, hain” geçmişinin hatıraları da yok değildi. Yoksa, bu güne kadar batılılar Türk ve Müslüman olan hangi siyasetçiyi desteklemişlerdi ki?

03 Kasım 2002 genel seçimleriyle AKP hükumeti kurulmuş, CHP’li Deniz Baykal’ın destekleriyle cezası kaldırılmış, karısının memleketi olan Siirt milletvekili istifa ettirilip, yapılan ara seçimle milletvekili seçilerek meclis sokulmuş, Başbakan yapılıvermişti.
İsa'nın yedi meleği adına kurulan
ilk yedi kilise Türkiye'dedir.
Süryaniler, kendilerini İskender zamanında Greklerin bakire Sabi kızlarına tecavüzlerinden doğan, “tecavüz çocukları” olduklarına inandıklarından Grek saymaları, Er Ruha’yı, Hermes ile eş tuttuklarından Tayyip, Hileci tanrı Hermes kişiliğine soyunmuştu.

Dedesinin ve atalarının başaramadığı, “Baba İsa’nın toprakları olan Anadolu’yu yani “Babavatan’ı” kurtarma görevini o yerine getirecekti.
Hermes kişiliğine boyanmış, hüküm gününün “adilyargıcı”,  İsa’nın ilk yedi kilisesinin bulunduğu, “Babavatan” olan Anadolu’yu, Ortadoğu coğrafyasını “kâfir Müslüman Araplar ile Türklerin işgalinden kurtarma” işine hemen soyunmuştu.

Projeleri, 1980 cuntası ile T.ÖZAL hükumetleri döneminde ABD-AB işbirliğiyle hazırlanan “21.yy. Yeni Dünyayı Şekillendirme Projesi” de olan B.O.P projesine hızla sarılmıştı.

Hemen, Gürcistan ile ilişkileri güçlendirmiş, ilgili yasları çıkartarak haçlı işgal kurumu ola NATO’nun Afganistan ve Irak işgallerine başlayabilmeleri için yurt ıçı ve yurt dışı ortamı hazırlamaya koyulmuştu.

Halkın sevgisini kazanmak, yerel ve genel seçimleri garantiye almak için de fakirlere evlerine kadar üç öğün yemek dağıtmış, çuvallar dolusu kuru yiyecek, kömür gibi katı yakıt yardımları yanında, yaşlılık, yoksulluk maaşları bağlamış, sosyal güvencesi olmayanlara ücretsiz tedavi olanakları sağlamış, hastaneden boş kimseyi döndürmemişti.
Ayrıca ülkenin her yerini inşaat sahasına çevirmiş, duble yollar, ödemesi kolay toplu konutlar, AKP’ye kayıt olmak, en az üç kişiye oy verdirecek yetenekte olanlara aylıklı, sosyal güvenceli işler de sağlamıştı.
Bunlara, emekli veya memur maaşlarıyla geçinemeyen, sosyal güvencesi olmayan yaşlılara üç aylık maaşlar, kuru yiyecek, mutfak ihtiyaçları, yakacak ihtiyaçları da eklenince halk bu Hermes’i tapınılacak kadar sevmişti.
Kocalarından ilgi görmeyen, kocalarını beğenmeyen kadınlar ona aşık olmuş, mitinglerde üzerine saldıracak kadar azgınlıklara başlamışlardı. Hatta genç kadınlar da bu kervana eklenmişler, cüzdanlarında R.T.E. resmi taşır olmuşlar, duvar ilanlarındaki resimlerine kimseden utanmadan yapışıp öpmeye kadar işi vardırmışlardı.
İçki yasağı ile, serhoş kocalarından dayak yiyen kadınların oylarını çantada keklik yapmıştı.
Halk böyle bir ilgi, itibar görmediğinden, Ay tanrısı Sin, kızı İştar, Er Ruha, Hermes, Hürmüz, Ehriman/Erman hepsi R.T.E’nin bedenine hücum etmiş ele geçirmişti.
Bu arada ülkenin bütün görsel ve yazılı basının topunu ele geçirmiş ya da kontrolüne sokmuştu.
Kimse aleyhinde yazamıyor, konuşamıyordu.
Haçlılar Afganistan’ı işgal etmiş, ırak’ı işgal etmiş, dört milyon Müslüman öldürülmüş kadınların, genç kızların ırzına geçilmiş, 1400 yıllık İslam eserleri topa tutulup yıkılmış, camile bombalanmış, camilerde Müslümanların ırzına geçilmiş, namaz esnasında bombalanarak üstlerine yıkılmış, kimsenin umurunda değildi.

Yasaları kendisine oy veren, “çocuk evlilikleri” yapan Kürt Yezidileri, Sabiler, Gregoryen ve Süryani Ortodoks Hristiyanlık dinleri inananlarına yönelik yapıyordu.

Bu yüzden milli eğitim sistemine “9” yaşında eğitimden ayrılmaya olanak tanıyanm “4+4+4 sistemini getirmişti.
Haçlı NATO çetelerinince işgal edilen Irak, Suriye, Sudan, Nijer, Libya gibi  Müslüman ülklerden, Gregoryen, Süryani, Habeş İncillerine inanan Müslüman görünümlü Hristiyanları, bu dinlere yakın Yahudileri ve Yezidi Kürtleri ülkemize getirip vatandaş kimliği veriyor, yüksek öğrenim kurumlarına “sınavsız” ve “dil yeterliliği gözetilmeden” kabul edilmelerini sağlayan yasalar hemen çıkartılıp yürürlüğe sokuluyorken, Irak ve Suriye’de Işid zülmünden kaçan Türkmenlere de “pasaportları olmadığı için” geri dönün deniliyordu.  Görüldükleri yerlerde IŞİD çetelerince topluca katledilmelerine seyirci kalınıyordu.
Ama bunlar AKP seçmeni için önemli değildi ve hatta, bunların hepsi onu kötülemek için üretilen yalanlardan ibaretti.

Suriye göçmenlerine verilecek vatandaşlık
belgesi
Devletin 90 yılda edindiği fabrikalar, tesisler, doğal kaynaklar, karşılıklılık esası gütmeden ülke topraklarının %30’u yabancılara satılmış, bütün yerli bankalar ve şirketlere yabancılar, Ticaret Kanununa aykırı olarak %51’in üstünde hisselerle ortak edilmiş, yani devletin bütün her şeyi yabancılara satılmış, çalışanların emeklilik hakları tırpanlanmış, emeklilik yaşı 65’lere çıkartılmış, devlet memurluğu dahil işten atılma kolaylaştırılmış, sendikalar tukaka edilmiş, sendikalılar cezalandırılmış, iş güvenliği yetersizliği yüzünden meydana gelen maden kazalarında ölen 331 kişinin acısıyla tepki gösteren halka şehir meydanında sopa çekilmiş, Ermenekte, toprak altında kalan işçiler 40 günde çıkartılamamış ama işverenleri kazadan önce adam gibi bir kez bile denetlenmemişti. İlgili bakan bile “araya hatır koydukları için gerekeni yapamadık” itirafında bulunurken, R.T.Erdoğan için kaale bile alınmaya gerek görülmüyordu.

Aldığı makarna poşet ve küçük sosyla yardımlarla, ona sonsuz güven duyan  seçmenleri için ise hala varsa yoksa Tayyip’ti.

R.T.E’nin vatana ihanet sayılan hiç bir işini halka kabul ettirmek artık olanaklı değildi.

Buna rağmen halkın %51’inden fazlasının muhalif cephede olması da dikkat çekicidir.

Bu büyük çoğunluk, tek bir muhalif partide buluşmaya kalkınca meclisteki partiler her seçimde onları sattıkça, TBMM partilerinden ve meclis dışı etkili olan bazı partilerden de işbirlikçi ve Masonik bağları yüzünden umut kalmamıştı.

Bu %51 çoğunluk, siyasi önder sıkıntısı yüzünden azınlık hale gelmişti.

Hal böyle olunca, putperestlik içeren tarikatlar ile, kripto Hristiyanlar da onda üstün, ilahi sıfatlar aramaya, yoksa da bahşetmeye başladılar.

İslam geleneğine göre, devlet, hırsızlık, yolsuzluk parasıyla cami yapılması yasak olmasına rağmen, Çamlıca tepesindeki toprağı kazıtıp, yerine Romalıların, Hristiyanlığın başında yıktıkları Satürn tapınağını andıran, alışveriş merkezlerini de barındıran dev bir cami (Mescid-i Dirar/Zarar Mescidi) inşa ettirdiği, İnşaat ruhsatı almadan Atatürk Orman Çiftliğine kendi emriyle devlet bütçesinden yaptırttığı “Kaç-AK-Saray’a ilk yabancı devlet adamı olarak Katolik Hristiyanların dini önderi, İsa’nın temsilcisi Papa’yı (Baba) davet edip, kendisini kutsattırması ile “Kutsanmış Putperest Tapınak Mimarı” ilan edildi.
Ak-sarayın ilk yabancı konuğu olan papa Francis
R.T.E'rdoğan'ın böyle kutsadı

 Masonlara göre, Allah’ın kızı şeytan yeryüzü ve gökleri inşa eden en büyük mimardır. Böylece “Allah/Tanrılık” sıfatının ilkini “Mimar Tanrı” adını kazanmış oldu.

Hala seçmenleriyle sınırlı halk gruplarına ulaştırdığı ayni ve mali sosyal yardımlarının yarattığı memnuniyetiyle,  R.T.E’ye vekillerinden ve seçmenlerinden aşk derecesinde bağlı olanların, resmi önünde secde etmelerine, bazı milletvekillerinin ve din adamlarının onu, Asrın peygamberi, Mesih, Düzce milletvekili Fevai Aslan’ın, onu Allah’ın sıfatlarını taşıyan kişi olarak nitelemesiyle, 21. yüzyılın ‘ölen tanrısı’, “Bereket Tanrısı” ilan edildi.

Adalet teşkilatını idaresine alıp bütün mahkeme üyeleri belirlediğinden, bütün bürokratların seçilmelerini, tayinlerini kendisine bağladığından “Her işin Tanrısı” ilan edildi.

21.yüzyılın bölgemizdeki en yeni diktatörü olarak, Kaddafiye ve Saddam Hüseyin’e ve diğer komşu devlet adamlarına attığı çalımlardaki kurnazlık ile nam saldığından, Suudi kralı tarafından “Fırıldak” ilan edilmesini takiben “Ortadoğu Şeytanı” ilan edildi.
Maden kazasında yakınlarını kaybettiği için kendisini protesto eden Soma’lı genci, polislerine ve danışmanlarına dövdürdüğü, arabasına yumurta atan 13 yaşında çocuğu, Konya’da mitingte kendisini protesto eden bir metni okuduğu için “16” yaşında bir genci, İnternette kendisine küfür eden gene “16” yaşında bir öğrenciyi Balıkesir’de evinden aldırıp tutuklattığı, dövdürdüğü, gezi olaylarında protestocuları joplattığı için “Zulüm, şiddet tanrısı” ilan edildi.

Adana’da bir çiftçinin  “anamızı belledin” diyerek yaptığı protestoya “ananı da al da git” demesi, 2014 yılı içinde yürüdüğü yolun köşesinde, ikinci katta bir kafede sigara içen gençlere de durup küfür ettiği, karakola çektirdiği için “hakaret, küfür tanrısı” ilan edildi.

Batılı devletlerin baskılarıyla getirdiği yasaklar yüzünden ülkemizde, tütün, pancar, pamuk, zeytin, zeytin yağı, buğday, mısır, fındık,çay gibi bir çok tarım ürünlerinin ziraatının yasaklanması, ithal küçük ve büyük baş hayvan getirip, yerli hayvancılığı yok ettiğinden, İstanbul’un barajlarında sular kuruduğundan dolayı da “kıtlık,yokluk, kuraklık tanrısı “ olarak 2014 yazında hürmet edildi.
13 yıllık iktidarı döneminde meydana gelen seller ve depremlerde çok sayıda mağduriyet yaşanmasından dolayı “felaket ve yıldırım tanrısı” olarak da hürmet edildi.

Babasına soruşturma açılmasını
Allah'a soruşturma görüyo
r.
Cumhurbaşkanı olmadan önce yerine tayin ettiği başbakanı, maiyet memurur gibi kullandığı, hükumete, doğrudan müdahale ettiği, bütün partisini ve muhalefeti etkisi altına aldığı, ama başka devletlerin idaresinde olduğundan “tek tanrı” olması mümkün olmadığından için de “İşbirlikçi Faşist Tanrı” olarak ilan edildi.


Uyguladığı Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat komplolarıyla devletin bütün genelkurmayını ve aydınlarını imsak vaktinde yaptığı baskınlarla evlerinden alarak, müebbete mahkum ederek, buna, 17-25 Aralık 2013 tarihlerinde yolsuzluklarını ortaya çıkartan polis ve yargı mensuplarını görevinden alıp, “darbecilik suçundan” tutuklatması ile, hileci, hırsız sıfatlarını tastikletti.


Hermes
Bir kaç yıl önce çok beğendiği Türk dilini bu yıl beğenmeyip, “felsefe dili” olamayacağı, o nedenle Osmanlıca dilinin resmi dil olmasını önerdiği ve “Herkes Osmanlıca konşacak” diyerek eğitimine geçilmesi emrini verdiği için de “Sınır boylarının Tercüman tanrısı” sıfatını aldı ve Hermes’e daha çok benzediğinden,“Tercüman, Hileci, Hırsız, Faizci,Yağmacı”  gibi önemli sıfatları kendisine eklemeyi başardığından HileciTanrı Hermes ilan edildi.


Böyle asılsız suçlamalarla özgürlükleri iğfal edilenleri ibret alıp korkanlar ve  daha nice şiddet, zulümlerle yarattığı korkular yüzünden de “Dehşet,Kabus tanrısı” ilan edildiyse de bu adı korkudan pek söylenemiyordu.

Seçimleri, makarna, poşetler dolusu kuru yiyecek, mutfak margarinleri, v.b içeren sosyal yardımlarla kazandığı için, hala gücünü de bunlardan aldığından “Bereket Tanrısı” sıfatına ek olarak da “Makarna Poşet Tanrısı” ilan edildi.
Böylece, “Allah’lık yakıştırması” ile başlayan ilahlığı, “Makarna Poşet Tanrılığı” ile son bulmuştur.


Ne dersek diyelim, ne yazarsak yazalım, Katar dışında bölgede kendisini muhatap alan devlet kalmamasına rağmen, hala, ona tapınan bir seçmen gurubu, desteğini esirgemeyen batılı haçlı devletlerin siyasi önderleriyle arada bir “kayıkçı kavgası” olan kapışmalarına rağmen desteklerini sürdürmeleri yüzünden ondan kurtulmamız zor görünmektedir.

Çünkü, o Babavatan’ı Türk ve Müslüman işgalinden kurtaracak bir siyasi, dini kişiliği temsil etmektedir. 
O, “ete kemiğe büründüm, Tayip diye göründüm” diyen gelmiş, geçmiş bütün şeytanların sıfatlarına haiz, ölen tanrı olarak kabul gördükçe, bu milletinde, komşu devletlerin de yaşayacakları çok acı tecrübelerin de sebebi olacaktır.
Bu güne kadar yazdıklarımızın hepsi yazılı olarak bloglarımızda durmaktadır ve gerçekleşmiştir. Bundan sonra olacakları da yzıyoruz, ileride gerçekleştiğinde de burada olacaklardır.
Ben gerçekleşmesin diye yazıyorum, ibret alınır diye. Dileğim de gerçekleşmemeleridir.
AKP, 2015 seçimlerini de aldığı takdirde, devletin parçalanması, iç ve dış savaşlar çıkacak, o çok sevilen yavrucukların gencecik toprağa verilişlerine de bu putperestler ağlamayacaklardır.
Çağımızın şeytan Hermes’i, “Makarna poşet tanrısı” R.T.Erdoğan’ı da kimse suçlamayacaktır.
Herkes suçu kendi, iştahında, sefilliğinde bulacaktır. Çünkü hiç bir millet, 13 yıldır süren uyarılara kulak tıkadıktan sonra başına gelenlere “ah vah” etme hakkına sahip değildir.
Makarna poşet tanrınız, acılarınız dindirecek bir yol bulur elbette :)
Takdir, okuyucularındır.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc


Hiç bir Müslüman, bir resmin önünde secde etmez. Hele bir siyasinin.
Bu secdeyi yapanların da Müslüman olmadıkları açıktır.