Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Mart 2014 Cumartesi

TAYYİP ERDOĞAN'IN DESTEKLEDİĞİ İŞİD TÜRBE TEHDİDİ, DEVLETİ SAVAŞA SOKMA TİYATROSUDUR.



Bilindiği gibi başçalan RE.T.E Masonunun üç yıldır Suriye'deki Esad rejimine karşı, Selefi Müslümanlardan (Allah'a inanan Kuran ve Muhammed'i peygamber saymayan sahte Müslümanlar) kurulmuş El Kaide ve Suriye'deki adıyla İŞİD (Irak Suriye İslam Devleti), El Nüsra ve Türkiye'den giden ÖSO teröristleridir.


Süleyman Şah Türbesi.


Bunların yarattığı kaos sonucu Suriye'den ülkemize resmi raporlara göre 750.000, gayriresmi rakamlara göre 1.000.000. kadar göçmen giriş yapmıştır. Ayrıca bu teröristlerin sınırlarımızdan silahlarıyla her türlü kontroldan muaf geçiş yaptıkları muhalefet partilerince dahi tespit edilip TBMM gündeminde de tartışılmıştır.

Rusya'nın soğuk savaş dönemindeki rolüne geri dönmesinin ardından 22 NATO işgal ordusundan oluşan işgalci, sömürgeci küresel çeteler Suriye'yi doğrudan işgale cesaret edememişlerdi. Bu da Esad rejimine direnme olanağı sağladı.

Suriye'e Libya'nın 2011'de işgalinin tamamlanmasını takiben yalnız Süryani Lübnan üzerinden bir günde 600 El Kaide militanı silahlarıyla giriş yapmıştır.

Bunu takiben Katar, Arabistan ve Türkiye'den de bu katılımlar teşvik edilmiştir.

Ortadoğu bölgesini işgal projesinin kuzey ayağı olan Ukrayna'da 2000'li yılların başında gerçekleştirilen Pembe Devrim çökmüş yerine Rusya yanlısı iktidar getirilmişti.

Mart 2014 içerisinde batılı devletler Ukrayna'da "batı yanlısı" hükumeti halk harketiyle devletin başına getirmeyi başardılarsa da son iki yüzyıldır batıdan aldığı desteklerle geçmişe dayalı Rus-Müslüman düşmanlığı nedeniyle Ruslarca sürgünlere ve soykırımlara uğratılmış Müslüman ve Yahudi Tatarların yaşadığı bölge olan Kırım yarımadası da Rusya'ya halk oylamasıyla katılınca en azında Ruslar Karadeniz'e Azak Denizi kanalıyla çıkacak yerleri de korunmuş oldu.


Kırım Haritası

Tatarlar da hem kendi çıkarları bakımından hem de batı yayılmacılığına karşı doğru bir tercih yapmış oldular. Tam bu olaylar nedeniyle Karadeniz'e NATO ve Rus donanmaları da doluşuverdiler. Ak Deniz'de Rusların güçlerinin azalmasını fırsat bilen İsrail'de koruyuycusu ABD'nin talimatıyla Suriye'ye aralıklı olarak havadan saldırı başlattı.

Çünkü, Suriye destekli haber ajansı olan El Menar Tv'ye göre, NATO+AKPKK+Suudi Arabistan+Katar tarafından desteklenen teröristler Halep ve Hom şehirlerindeki hakimiyetlerini kaybetmişler ve Süryani kökenli devlet adamlarının idaresinde bulunan Lübnan'a sığınmışlardı. Bu da NATO'nun Ortadoğu projesinin yatması demekti.

Türkiye'de hem halkın hem de B.O.P projesinde üstlendiği görevdeki başarısızlıkları nedeniyle batılıların gözünden düşmüş başçalan RE.T.E. masonu da yaklaşan yerel seçimlerde halka "vatan kurtaran aslan" görünebilmek için PKK'nın bile kabul etmediği taşeronluğu yandaşı İŞİD militanlarına Adana ve Niğde illerimizde asker ve polislerimizi kırdırdı utanmadan da kendini kahraman da ilan etti.

İsrail'in hava desteği ile serbest kalan Esad karşıtı, batının köpekleri de Türkiye'nin tek toprak parçası olan Süleyman Şah Türbesi çevresini ele geçirdiler.

Selçuklu sultanı Süleyman Şah'ın türbesi bu gün Halep şehri sınırları içinde Karakozak köyündedir. Burada sembolik olarak bir manga inzibat askeri görev yapmaktadır. 1938'den beri türbe aynında onların kaldığı bir karakol mevcuttur.


Sülyaman Şah Türbesinde nöbet tutan askerler.

Türkiye'yi İsrail'in ardından Suriye'ye sokma plan gereğince bu gün türbeyi koruyan askerlere orayı boşaltmaları için 24 saat süre verdiler.

Bu da her bakımdan sıkışmış Tayyip ve hükumeti AKP'yi "vatan toprağını kurtaran kahraman" yapması için Suriye'ye orduyu sevk etmesine sebep olacaktır.

İşid ve Tayyip koalisyonu, yurt dışındaki toprağımız olan bu yeri korumakla görevli sembolik sayıdaki askerimize Tayyip'in para ve silahlarıyla desteklediği İŞİD-El Kaide saldırdı diye biz de Surye'ye ordumuz süreceğiz. Tabi, İŞİD teröristlerine değili, Suriye ordusuna karşı savaşmak üzere.


Niğde'de ele geçirilen İŞİD militanlarının sorgusuna Jandarma dahil edilmemiş.

Böylece kıytırık bir eşkiya çetesinin tehdidi üzerine Suriye ve Rusya'yı karşımıza alacapımız bir savaşa sürüklenivereceğiz.

Ondan sonra ne yerel ne genel ne de cumhurbaşkanı seçimi olur. Tümü iptal.

İnsanlar her gün nereden geldiği bellşi olmayan bombaların ateşleriyle yanmaktan, evlatlarına ağlamaktan perişen düştükçe köleleşecektir.

Buna ek olarak ta Afrika, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu bölgelerine gönderdiğimzi askerlerimize yenileri eklenecek acılar gittikçe aratarak büyüyecektir.

Elbette AKP ve vekillerinin servetleri de öyle aratacak. Her savaşa sürülen askerden, her candan başçalan komisyon alacak.

Bu ülkenin muhalefet partilerinden sorumlu bürokratlarına kadar herkes ülkemizi ve halkımızı aynı zamanda insanlığı bir III. Dünya Savaşına sokacak AKP hükumetinden korumak ve kurtarmak için gereken her şeyi yapmalı, sorumluluk almalıdırlar.

Aksi halde geç pişmanlığın bir işe yaramayacağını şimdiden söyleyelim.

Her gün halkımızı "kendinden olan-olmayan", mezhebinden ırkına bölen, anayasamızda ağır suç olan dış ülkelerle sinsi projelerde işbirliği yapan, devletin kurumlarını satan ve yağmalayan, rüşvet, dinsel, cinsel ayyuka çıkmış ve çıkacağı ilan edilmiş rezalete boğulmuş bu yağmacıların iktidarda kalmasına yardım edenler bu günahın hesabını ne vicdanlarına ne de tanrıya veremeceklerdir.

Takdir okuyucularındır.

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

Yazımdan sonra gelişmeler;


DENİZ BAYKAL'A KASET KOMPLOSUNU BAŞBAKAN MI YAPTIRDI?



Bu gün medyaya sızdırılan ses kayıtlarında, boğuk ya da bozulmuş kayıtlar da olsa, başbakan Recep Tayyip Gazaboğan'ın, zamanın Fethullah cemaatinden olan bir bürokrata talimat la bu kaydı hazırlattığı, o dönemde CHP Gnl. Başkanı Deniz Baykal'ın da meclise başçalanın 2,5.milyar TL'ye ulaşan mal varlığını sorduğu, Kemal Kılıçdaroğlu'nun o sırada da bu konuda mecliste yaptığı konuşma yüzünden mecliste kavga çıktığı da gün boyu muhalif TV kanallarında işlendi.


Baykal hakkında önceden de bir taciz olayı üretilmişti.

Dünün AKP yanlısı Can Dündar'ın +1Tv'de yaptığı Canlı Gaste programına konuk ettiği Taraf gazetesi köşe yazarı Mehmet Baransu da olaya derinlik kazandıran açıklamalar yaptı.

Olaydan kısa bir süre sonra Anadolu'ya yaptığı gezide bir bürokratın kendisi ile yaptığı konuşmada Başçalanın bizzat isteği üzerine kayıtları elde ettiklerini ve parçalar halinde yayınladıklarını dinlediğini, bunu takiben de olayı Deniz Baykal'a bir lokantada buluşarak anlattığını, Baykal'ın da bu konuda bilgisinin olduğu ve bu konuşma ile bilgilerinin kesinlik kazandığını söylediğini anlattı.

Bu gün yani 26 Mart 2014 günü seçim mitinglerinde başçalanın o görüntüleri yarım saat içinde kendisinin kaldırttığını söylemesine rağmen bunun tam doğru olmadığını, Metacafe video sitesinden kaldırtıldıysa da diğer kopyalarının kaldırılmasının 12 gün aldığını, ayrıca başçalanın kendi peşine de iki M..T memurunu takıp kendisini izlettiğini de dile getirdi.

Bu bilgileri malum gazetedeki köşesinde de yazmış bulunan M. Baransu'nun yazıları görülebilir.

Ayrıca D. Baykal'ın kasete konu olan bayan arkadaşıyla buluştuğu evi dört kişinin bildiğini bunların dışında M.İ.T'in kayıtları yapmış olabileceği vurgulandı.


Bu çalışma da bana ait


Bunun aksinin doğru olduğunu, elan devletin bütün güvenlik ve istihbarat güçlerine hükmeden başbakanlık yetkisini elinde bulunduran kişi ispat etmelidir.

Etmediyse, montaj, plastik, kes yapıştır gibi inkârdan başka bir şey yapamıyorsa millet de yazmaya devam edecektir. Ki bu da milletin hakkıdır.

Kendisinin yolsuzluklarını soruşturanı meclis gündemine getiren, kamuoyuna duyuran muhaliflerine kumpas kuran bir başbakan halkı çok yakından ilgilendirir. Ortada yasala, anayasal bir suç vardır. Başbkanın niyeti, çocuklarının geleceğini düşünüp korumaya alması, onlara ekonomik garanti sağlaması ile devletin soyulması satılması, yağmalanması, terör örgütü ile kol kola olunması herkesi ilgilendirir.

Başçalan hesap vermelidir.


Başçalan, devletin kendisine verdiği makamı suistimal ederek kendi yazıhanesine çevirmiş, nüfuzunu kullanarak dünyanın sekizinci zengin başbakanı ilan edilmiş, yolsuzluk ilişkilerinde kullandığı çocuklarını, kızlarını devlet protokolüne katmış bir adamdır.Kii bu suçtur. Halk bundan acilen kurtulmalıdır.


Başbakan ile yolsuzluklarını ortaya seren telefon kayıtları üzerine alay eden bir fotoğraf çalışması.

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

MUHSİN YAZICIOĞLU ÖLDÜRÜLDÜ MÜ



Şu an kapalı olan "keykubat.blogcu.com" blogumda Ülkücülerin derin NATO ve Derin devletin emrinde kendi halkını kıyan, ABD'nin kitle psikolojisi operasyonlarından olan ülkemizin Komünizme geçmesini engellemeyi amaçlayan 12 Eylül 1980 öncesi olaylarını tezgahladığını yazmıştım.

Bu yazım sağcı bir kanalda tartışılıyordu.


Gerek resim üstündeki gerek sitede yazılanlara bakılırsa öldürüldüğü tartışmasızdır. Katili de Gülen cematidir.

Bu tespitimden sağcılar etkilenmişti. Ülkücüler arasında ABD/AB karşıtlığı ilerlemişti. Hatta manifesto yayınlayan ülkücüler İnternet'te siteler açmışlardı.

Devlet Bahçeli, Türkeş bile eleştirilmeye başlanıldı.

Nihal Atsız'ı işlemem de Nur ve Gülen cemaatlerinin etkisinde olan gerçek Türklerin vicdanlarında kökeni Kürtçülük ve Ermenicilik olan bu tarikatlar girmeyi hazmedemiyordu.

Bölünmeler yalnız ülkücülerde değil Said-i Kürdicilerden Fethullah Gülen cemaatine kadar uzandığından blogum sürekli engelleniyordu. Dört kez bilgisayarım çökertildi. Engellemeler yüzünden beş blog açmak zorunda kaldım.

Gerçek Türkçülerden vatansever antiemperyalist diğer etnik ve dini köklerden olanlarda meydana gelen bölünme yazılarımın da tartışılmasını getirmişti.

Muhsizn Yazıcıoğlu, o tartışmalardan birisinin yayınlandığı programa telefonla katıldı ve ABD istihbaratıyla birlikte solcu avladıklarını, ama bunu vatanseverlik olarak öğretildiğinden uyanamadığını, pişman olduğunu söylemişti. Yanlı hatırlamıyorsam programdan önce de bunu kendisi de yazmıştı.

Hemen bilgisayarımın başına geçip yakında en geç altı ay içinde öldürüleceğini yazdım.

Öyle de oldu.

Düşman olmamız gereken asıl kişiler ise, vatani din, millet adına devleti ABD'ye teslim edip kendi halkını kıyan siyasi projeleri uygulatan bütün hükumetleri eleştirmektir.

Bütün Ülkücüler şunu bilmelidir ki Alpaslan Türkeş, özünde 1864'te Kıbrıs'a sürülmüş bir Ermenidir. İsmet paşanın 10 Kasım 1938 darbesinden sonra Sabetayist Yahudileri* devlet içine doldurmaya başladığını öğrenince ailesi Kıbrıs'tan İstanbul'a göç etmiştir. 10 Kasım 1938 darbesi Arnavut-Ermeni darbesidir. Bir Ermeni'nin torpiliyle Favzi Çakmak paşanın oluru alınarak Harp Okuluna alındığı bilinir. Gerçek adı Feyzullah Hüseyin Sabetaycıların adlarındandır.

Sabetaycılar yani Müslüman Yahudiler/Alevilerdir. Anadolu Ermenilerinin çoğu Sabetayist olmuşlarsa da 1863'e kadar Osmanlı'yı Eskişehir çizgisinden içeri sokmamışlardır. Fransa'dan destek alarak isyanları bastıran Sultan Abdülaziz, Türkeş'in dedelerinin sürüldüğü Kayseri Pınarbaşı ilçesinin adını Aziziye olarak değiştirir. Buraya da Çerkezleri yerleştirir. Atatürk'ün ölümünden sonra bu ilçe aynı adı alır.


Türkeş sağlığında Gülenle defalarca görüşmüştür.

İşte bu kripto Ermeni Türkeş ya da Feyzullah, Kürt İslamcılığı olan Nurculuğu Ülkü ocaklarına sokan ve Ülkücüleri Nurculara 1967'de satan adamdır. Bunu 3,5 milyar liraya 1992'de Fethullah Gülene sattığı bilinen bir gerçektir.

Alaeddin Yavuz
keykubat /
adilyargicc

Şimdi, bu gün Oda Tv İnternet sayfasının Fethuıllah Gülen'in Herkul Org sitesinden aldıkları yazıyı ekliyorum;

""İşte Fethullah Gülen'in Muhsin Yazıcıoğlu kaseti;
Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümü ile ilgili son günlerde Cemaat’in yeni bir kaset yayınlayacağı tartışılıyor. Sosyal medya sitelerinde Cemaat’e ait hesaplardan, Muhsin Yazıcıoğlu’nun eceliyle ölmediği, katledildiği iddia ediliyor.

Peki Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünden sonra Fethullah Gülen ne demişti?
Hatırlanacağı üzere Muhsin Yazıcıoğlu 27 Mart 2009’da düşen helikopterde hayatını kaybetmişti.

Yazıcıoğlu’nun ölümünden sadece 3 gün sonra, 30 Mart 2009’da Fethullah Gülen’in “herkul.org” isimli kendi internet sitesinde çok ilginç bir konuşması yayınlanmıştı. Konuşma “Alperen ve Liyakat” başlığını taşıyordu.

Gülen’e soru soran kişi “Adet-i ilahiye açısından, iman hizmetinin bir neferi olma liyakatini ortaya koymayanların dairenin dışına itilmeye müstahak olacakları ifade ediliyor. Bu itibarla, irtidat kavramının gönül erlerine bakan yanları var mıdır? Bir ilâhi tokatla kenara atılmamak için liyakat mutlaka şart mıdır; bu konuda, fazl-ı ilahiye ne ölçüde bel bağlanmalıdır?” diye sordu.

Soruda kastedilen “iman hizmetinin liyakatini ortaya koyamayıp dairenin dışına itilen” ve “bir ilahi tokatla dışarı atılan” İfadeleri Yazıcıoğlu için mi kullanılıyordu?

Fethullah Gülen soruya Muhsin Yazıcıoğlu ve Alperenler’in yapması gerekenler üzerine yaptığı uzun bir konuşmayla yanıt verdi. Gülen’in konuşmasından bazı satırbaşlarına bakarsak:

“Onca kin ve garez yüklü insanın her gün daha farklı bir komplo kurduğu bir dönemde, şayet gönül erleri, liyâkat peşinde koşuyorlarsa ve davaya ehil insanlar olmak için çırpınıyorlarsa, o ölçüde menfi neticelere istihkaktan uzak durmuş sayılırlar. Aksi halde, ne kadar liyâkat kaybına uğruyorlarsa, o nispette de derdest edilip bir kenara itilme istihkakıyla karşı karşıya kalmış olurlar.”
“Aldansanız bile kimseyi aldatmayın. Çünkü aldatma günahtır. Aldanırsanız böyle kurban gidersiniz. Bir Perşembe akşamı vefat edersiniz, bir Cuma günü cenazenize ulaşırlar.”

“Asker vazifesini yapmadı dediler, ben yaptığına kâniyim yani. Hakikaten herkes seferber olmuş. Sivil inisiyatif bu mevzuda bir şey yapmadı, ben o kanaatte değilim, herkes elinden geleni yaptı.”

“Hançerlenmek için sırtını da dönmemelisin. Hançerleyebilir. Siyasi istismara meydan vermemek lazım. Hiç kimse meydan vermemeli. Herkes elinden geldiğince bence bu havayı yumuşatmaya çalışmalı. O Allah’ın takdiriydi. Onlar masumane, mazlumane, muzdar olarak ruhlarını Allah’a teslim ettiler. Belki o durumları itibarıyle kendi mefkurelerine ve düşüncelerine de güç kazandırmış olabilirler. Arkadan başkaları çıkar, bu emaneti alır, yüklenir, götürülecek yere götürür onu bence. Bir kere bu cephe, bu meseleyi büyütmemek lazım. Cenab-ı hakk’ın takdirine rıza eden olmaları lazım.”

Görünüyor ki Fethullah Gülen o günlerden beri bir şeyler biliyordu. Peki neden bu kadar bekledi? Sadece bu bile, iki grup arasındaki suç ortaklığını ortaya koyuyor.""



Nurcular da özünde Süryani yani Hristiyan Sabi Araplarıdır. Allah'ın kızına Er Ruha adıyla tapınırlar. Yedi vakit namaz kılarlar ve tüm İBADETLERİ SÜNNİLER GİBİDİR. KİLİSELERİNDE DE SÜNNİLER GİBİ NAMAZ KILARLAR, NAMAZLARINI YEZİDİLER GİBİ GÖSTEMEZLER.







MHP'LİLER BU GÜN DE DÖNMEKTEDİRLER.

YARGI YOK, BAŞBAKAN NE DERSE ODUR.



Başbakan bir kaç gün önce seçim meydanlarında gürledi;
"Twitter mivıttır kalmayacak. Hepsinin kökünü kazıyacağız."

Aradan dört saat geçti. Twitter kapandı.


Twitter ciklemiyor artık

Ardından açıklamalar geldi. Samsundan ve İstanbul'dan bir iki bayan kendi çıplak resimlerini yayınlayan sahte bir sayfa yüzünden sayfa kapatma isteğiyle dava açmışlar.

Ama TİB bu bahaneyle toptan kapattı.

Bu mahkemelerin verdiği karar da iki müracaatçıyı ilgilendiren sayfalarla ilgiliymiş. Ama Başbakan ekranlarda şişinerek nasıl kapattığını anlattı, övündü, meydanlarda tekrar etti, mahkeme kararlarını gerekçe gösterdi.

Haa bir mahkeme karar daha varmış ama o da bütünüyle kapatılması için değil, başbakanın hakkında kaset açıklamaları yapan hesaplarla ilgiliymiş.

Ama başbakan emir verdi tüm Twitter kapandı.

Bu gün saat 15:00 ile 16:00 arasında Ankara İdare Mahkemesi kararıyla Twitter'in açıldığı ilan edildi. Ardından Anayasa Mahkemesi de idare mahkemesinin kasrarına destek çıktı, olaylar bütün Tv haber programlarında verildi.

Yalnız Twitter hala açılmadı. En yüksek iki mahkemeden karar var ama açılmadı. Oysa doğal mahkemelerin verdiği üç kısmi kararla kapanıvermişti.

Açmaya gelince ne idare mahkemesi ne de Anayasa Mahkemesi geçerli olmuyor.

Mahkeme kararları bu ülkede başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın arzularına göre geçerlilik kazanıyor.

Bu da şudur;
Başbakan onaylarsa mahkeme kararı uygulanır, onaylamazsa uygulanmaz.

Başbakan en büyük yargı organıdır.


Haydi millet. Bindirelim alamete gönderelim kıyamete :)



Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

16 Mart 2014 Pazar

PROFESÖR İLBER ORTAYLI NEREYE KOŞUYOR?



Face arkadaşlarımdan bazıları gün aşırı bazen ger gün bu hocamızın açıklamalarını, tespitlerini paylaşıyorlar. Bazılarına katılıyorum ama bazılarına da katılmak kolay değil.Çünkü, İlber Ortaylı hoca, 12 yıllık AKP iktidarında hükumete danışmanlık ve Topkapı Sarayı Müdürlüğü gibi görevlerde bulundu.


Şimdi bu ikili AKP karşıtlığında birleştiler.

Sonunda bir iki yıl önce hükumetle yollarını ayırdı. Hükumetin ipinin çekildiğini gördüğünden değil de "ilkeleri uğruna" yollarını ayırdığını düşünmek sadece ahmaklık olur.

Çünkü bahse konu kişi yılların tarih profesörüdür ve gelmiş geçmiş yandaş-sağ-batı yanlısı bütün hükumetlerin karşısına geçip muhalif olduğu görülmemiştir.En azından ben görmedim. Geçtiyse ispat etsin.

İlber hoca'nın, son günlerde gazeteci Uğur Dündar ile çatışması da işin diğer boyutudur. Uğur Dündar bir tarih profesörü değilse de bu ülkenin basın tarihinde önemli yeri olan birisidir.Bu tartışmanın ürünü İlber Hocaya ait şu ifadeyi okuyalım. Bu konuda hoca doğru söylemektedir. Ama daha doğrusunu da söylememektedir. Okuyalım;

"Birileri çıkmış yakın tarih öğretilmiyor diyor. Yakın tarih değil kardeşim, çocuklara önce tarih öğretilmeli. Yakın tarih hangi parti varsa onun ideolojisine uygun olarak öğretilen bir daldır. Çocuklara yakın tarih değil, Tarih öğretilmeli"
Prof.Dr.İlber OLTAYLI
AKP'nin Kürtçü bakanı H. Çelik,
eski Kültür bakanı ve terazisi bozuk olan
adaletin bakanı Cemil Çiçek ile Saraydan
ayrılış yemeğinde.

Ey İlber hocam, yakın tarih de bize doğru verilmedi ki. Yoksa bu hallere gelmezdik. Aslında bu da mümkün değildi. Devleti ve Cumhuriyeti yıkmaya yemin etmiş, yüzyıllardır batıdan aldıkları para-silah destekleriyle çıkarttıkları isyanlarla sabıkalı azınlıkların idaresine geçmiş bir devletin (!) gerçek tarihi öğretmesi beklenemezdi. Öyle de oldu. Bu gün iktidar Süryani, Yezidi, Yahudi Ermeni dincileri ile muhalefeti bunların solcuları, demokratları üstlenmiştir. Hepsi de isyancıdır. Ama solcuları yani ana muhalefeti de emperyal güçler sevmemiştir.

10.Kasım.1938 sonrası "İçinde Türk ve Müslüman Barındırmayan" bir tarihtir. İlber hoca da bu tarihi iyi bildiği için gitti AKPKK koalisyonuyla yıllarca çalıştı. Şimdi, baktı ki halkın tepkisi büyüyor görünüşte mücadele eden tarafa katıldı. Ama sonucu zaman gösterecek. Malum bizler çizgi değiştirmeden sekiz yıldır aynı yönde ilerliyoruz.

İlber hoca ne yazık ki çok gerektiği zamanda AKP yanındaydı ve benim gibi emekli polis memurlarına tarih yazdırmayı da başardı. İşte alternatif tarihim. 1946'dan itibaren Milliyet Gazetesi arşivi dahil hem yerli hem yaban üniversite arşivlerinden de çeviriler yaptığım "SOL'A AÇILAN HAÇLI SEFERİ" başlıklı bu yazım yaklaşık 250 A4 sayfasıdır. Bu güne kadar çok beğenildi ve 26000 kez okundu.

1950'den beri Kürt İslam'ı olan Mason dini Nurculuğu da önderi Deliüzzaman'ı da gerçek kimliğiyle, iftira atmadan, kendi yazdırdığı belgelerinden yazdım. Bu yazılarım bana 26 Nurculardan, 10 defa da Masonlardan ölüm tehdidi getirdi.

Bu gün Said-i Kürdi/Nursi Bediüzzaman, benim ilk yazım olan "BEDİÜZZAMAN MI DELİÜZZAMAN MI" başlıklı yazım sayesinde "DELİÜZZAMAN" olarak anılmaktadır. Bu yazımın konu edildiği Kürtçü dinci Kadir Mısırlıoğlu'nun programında, yazıma atıf yapan sunucu genç "Bediüzzaman sizce din uleması mıdır. Biliyorsunuz, yazıldığı gibi, okuryazar olmayan birini insanlara nasıl din bilgini olarak tanıtabiliriz?" şeklinde sorunca, K. Mısırlı da "Onun din uleması olduğu fikrine katılmıyorum!" cevabını vermişti. Ama benim yazımın konu edileceği yerde İlber hoca gibi proflar yazsaydılar daha iyi olmaz mıydı?



Onunla da kalmadım, Deliüzzaman'ın köyünün seceresinin İran'ın Bahaullah'ı (Kendine Allah diyen adamı) Mazenderani'nin memleketi olan Hazar gölü kıyısındaki NUR adlı Yahudi şehrine dayandığını da tespit ettiğim, ""Deliüzzaman el Yezid el Said-i Kürdi'nin Grek-Vatikan Kökenleri"" başlıklı yaklaşık 100 sayfalık yazımı, "Said-i Kürdiden Günümüze İhanetler" başlıklı yazım, 1925 Şeyh Sait kürt İsyanı'nın hem geçmişi hem de sonrasında devletin başına nasıl çöreklendiklerini, Türk ve Müslüman dünyasını nasıl "zihnen köleleştirip" emperyalizme teslim ettiklerini yazdım.

Her gün Türk milletini aşağılayan ve "Türk" demeyi düşmanlık sayan sözde demokrat ve solcu, özünde faşist Kürt Irkçılığı yapan demokrat ve dindar görünümlü faşistlerin saldırıları üzerine "KÜRT MESELESİ" başlık gene derleme ve çeviri içerikli yazım ile Türklere saldırıları bir nebze de olsa düşürdüm ve Kürt ırlkçılığının genişlemesini engellemeye bir parça da olsa katkıda bulundum.

Benim yazılarım ne ergenekoncuları savunan ne de hükumete hak veren yazılar olmadığı, her iki tarafı da eleştiren karakterde ve hükumeti de "adalete davet eden" karakterde olduklarından yandaş basın, benim yazılarıma ilaç gibi sarılmıştı.

Ama beni onlar meşhur ettiler ama onlar Ergenekonculara karşı yürüttükleri hile, kumpas dolu kökü dışarıdan destekli düşmanlıklarında bu gün mağlubiyete uğradılar.



Deliüzzaman'ı hedef almadan önce, de "Dersim Yemini ve Ata'nın Ölümü" başlıklı çok tartışılan yazımla da DELİÜZZAMAN'DAN SONRA MİLLETİN BAŞINA GELEN İKİNCİ BELAYI GÜNDEME TAŞIMIŞTIM.

Bu yazımdan sonra yazdığım "Boşa Yazılmış Yazı" başlıklı makalemde "65 yıldır CHP'nin "şike nedeniyle hükumete oynamadığını ve halkı aldattığını" belgeledim. Bu yazım, CHP'de karışıklığa neden oldu ve Baykal gitti. Daha sonra "Chp Muvazaaları ve Baykal'ın İstifası" adlı yazımla da olayların benim yazılarım üzerine geliştiğini de yazdım ve "kökü dışarıda iktidar - muhalefet şikesini netleştirdim. CHP bu yazılarımdan sonra iktidara asılan bir parti olmuştur.

Bu kadar belgeye, ispata ve resmi kaynağa dayalı yazılarımdan sonra zaten yakın tarihle ilgili tartışılacak konu kalmamıştı.

Demek ki, İlber hoca "bilim insanı" olmaktan çok" makam/mevki insanı" olmayı kafaya koymuş birisidir.

İlber hoca şu anda hiç bir şeyin kahramanı olacak karakterde birisi değildir. Ya susmalıdır ya da söylediği yazdığı şeyler öyle bir şey olmalıdır ki, herkes ibret alabilmelidir.

İlber hoca ve diğerleri, cumhuriyetin en kötü zamanında, dağılmakta, birbirine düşürülmekte olan halkı birleştirmek için çırpınan asker, polis ve vatansever insanlara o zamanda gereken "tarih bilgilerini" doğru olarak verebilseydi bana tarih yazmak düşmezdi.


Oysa o AKP'nin yayın organı olan Haberkürt kanalında Murat Bardakçı'nın yanında bir sığıntı gibi kahkaha atarak, şirinlik yaparak, göbeğini kaşıyarak eğlendi, cebini doldurdu.

Arada bir doğru da söyledi ama onu da söylemese zaten kimsenin kaale almayacağını benden iyi bildiğini de hesap edelim.

İhtiyaç olduğu zamanda "kuytu, sıcak yerlerde" saklanıp, kasırga geçtikten sonra ortaya çıkanlara değer vermiyoruz.

Sahte Atatürkçülere ise hiç.

Takdir okuyucunundur.

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc





Yazılarımın Linkleri;


1- http://keykubat.blogspot.com.tr/2010/07/sola-acilan-hacli-seferleri-ve.html


2- http://keykubat.blogspot.com.tr/2011/04/tarih-boyunca-bogazlarinkanallarin.html


3- http://keykubat.blogspot.com.tr/2010/08/said-i-kurdiden-gunumuze-ihanetler-ve.html


4- http://adilyargic.blogspot.com.tr/2011/01/kesifler-isiginda-osmanli-tarihi.html


5- http://keykubat.blogspot.com.tr/2008/08/dersim-yemini-veya-birandlar.html#axzz2w9OihmuT


6- http://adilyargic.blogspot.com.tr/2010/05/chp-sikeleri-ve-baykalin-istifasi-i.html