Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Aralık 2012 Cumartesi

NAMAZ DUALARI VE TURKCELERI


NAMAZ DUALARI VE TÜRKÇELERİ

Bu blogda bu yazıyı görüp te kimse şaşırmasın veya art niyet düşünmesin. Bu yazı, inancı olmayıp da protokol icabı namazlara katılan siyasi ve bürokrasi kesiminden başlayıp, gerçek kimliğini nüfus kâğıdına yansıtamadıklarından ölen aile üyelerine mecburen namaz kılmak, mevlût okutmak zorunda kalanlara olacağı kadar, dışarıda dindar görünüp, camide sünnetleri hep başkasına bakarak kılan, namaz ve dua öğrenmekte sormayı, araştırmayı becermekte tembel olan kişilere kolaylık olsun diye koydum.
Müslüman ülkede yaşayan herkes halkının kutsal değerlerini bilmek, öğrenmek ve hatta uygulamak yanında bir de yabancılara karşı da savunmak zorundadır.
Diğer yandan bilgisine başvurulduğunda soranlara doğru bilgi vermek zorundadır.
Bu yazım bu konuda eksiği olan herkese faydalı olacaktır.


Resmin linki;


Ayakta Okunacak Dualar;
Sübhaneke;
Subhânekellâhumme ve bi hamdik  ve tebârakesmuk ve teâlâ cedduk  (ve celle senâuk*) ve lâ ilâhe ğayruk)
Allah’ım! Sen eksik sıfatlardan pak ve uzaksın. Seni daima böyle tenzih eder ve överim. Senin adın mübarektir. Varlığın her şeyden üstündür. Senden başka tanrı yoktur. NOT: Parantez içindeki "Ve celle senâüke" cümlesi cenaze namazında okunur.
Fatiha;
Bismillâhirrahmânirrahîm (Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla)

Elhamdü lillâhi Rabbil âlemîn. Errahmânirrahîm.Mâliki yevmiddîn. İyyâke na`büdü ve iyyâke nestaîn. İhdinessırâtal müstakîm. Sırâtallezîne en`amte aleyhim ğayril mağdûbi aleyhim veleddâllîn.
1. Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla...
2. Hamt, âlemlerin Rabbi Allah'adır.
3. Rahman'dır, Rahîm'dir O.
4. Din gününün Mâlik'i/ sultanıdır O...
5. Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
6. Dosdoğru giden yola ilet bizi...
7. Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlığa/şaşkınlığa saplanmamışların yoluna...
İhlas (Kulhuvallahü);
Bismillâhirrahmânirrahîm (Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla)

Kul hüvallâhü ehad. Allâhüssamed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekün lehû küfüven ehad.
“De ki: O Allah birdir. Allah sameddir[1]. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.”
Kevser;

Bismillâhirrahmânirrahîm
(Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla)

İnnâ a`taynâkelkevser. Fesalli lirabbike venhar. İnne şânieke hüvel ebter.
1. Hiç kuşkusuz, biz verdik sana Kevser'i/iyilik, bereket, mutluluk, güzellik, soy ve aydınlığın tükenmezini.
2. O halde, sen de Rabbin için namaz kıl/dua et ve göğsünü gererek dimdik dur/sağ elini sol elinin üzerine koyup kıyam et/namazı vakti girer girmez kıl/kavrayışını bilgi ile derinleştir/eti yenecek hayvan kes!
3. Kuşkun olmasın ki, ebter/soyu kesik, seni kötüleyenin ta kendisidir!
Asr Suresi;
Bismillâhirrahmânirrahîm (Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla)

Vel asri innel insâne lefî husr. İllellezîne âmenû ve amilussâlihati vetevâ savbilhakki vetevâ savbissabr.
1. Yemin olsun zamana/çağa/gündüzün iki ucuna/sabah namazına/ikindi vaktine/Asrısaadet'e ki,
2. İnsan, gerçekten tam bir hüsran içindedir!
3. İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, birbirlerine hakkı önerenler, birbirlerine sabrı önerenler müstesnadır.
Tebbet;

Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb. Mâ eğnâ anhu mâluhû ve mâ keseb. Seyeslâ nâren zâte leheb. Vemraetuhû hammâletelhatab. Fî cî dihâ hablun min mesed.
1. Elleri kurusun Ebu Leheb'in; zaten kurudu ya!
2. Ne malı kurtardı onu ne de kazandığı.
3. Alevli bir ateşe yaslanacaktır o;
4. Karısı da,
5. Odun hamalı olarak. Gerdanında bir ip olacaktır onun, en sağlam fitillisinden...

Otururken Okunacak Dualar;
Ettehiyyatü;
Ettehiyyâtu lillâhi vessalevâtu vettayibât. Esselâmu aleyke eyyuhen-Nebiyyu ve rahmetullahi ve berakâtuhu.  Esselâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhis-Sâlihîn. Eşhedu en lâ ilâhe illallâh ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve Rasuluh.
“Dil ile, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah'a dır. Ey Peygamber! Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selâm bizim üzerimize ve Allah'ın bütün iyi kulları üzerine olsun. Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka tanrı yoktur. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed, O'nun kulu ve Peygamberidir.”

Allahümme Salli;
Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed.  Kemâ salleyte alâ İbrahime ve  alâ âli İbrahim.  İnneke  hamidun mecîd.
 “Allah’ım! İbrahim peygambere ve onun yakınlarına salât ve selâm ettiğin gibi Muhammed’e ve onun yakınlarına da salât ve selâm et. Muhakkak ki sen övülmüşsün, pek yücesin.”

Allahümme Barik;
Allâhumme barik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ barekte alâ İbrahîme  ve  alâ âli İbrahim.  İnneke  hamidun mecîd.
“Allah’ım! İbrahim’i ve onun yakınlarını kutlu eylediğin gibi Muhammed’i ve onun yakınlarını da kutlu eyle. Muhakkak ki sen övülmüşsün, pek yücesin”
Rabbena Atena;
Rabbenâ âtina fid'dunyâ haseneten ve fil'âhirati haseneten ve kınâ  azâbennâr.
“Allah’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azabından koru.

Rabbenağfirli;
Rabbenâğfirlî ve li-vâlideyye ve lil-Mu'minine yevme yekûmu'l hisâb. Bi rahmetike ya erhamerrahimin!
Ey bizim Rabbimiz! Beni, anamı ve babamı ve bütün mü'minleri hesap gününde (herkesin sorguya çekileceği günde) bağışla. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah’ım!” 

Kunut Duası I,
(Kur’ân-ı Kerim’de kunût sözlük anlamında ibadet etmek, boyun eğmek, (Rûm, 30/26; Ahzâb, 33/120; Zümer, 39/9), ibadet maksadıyla ayakta durmak (Âl-i İmrân, 3/43), sükût etmek (Bakara, 2/238) manalarında kullanılmıştır.)
Allâhumme innâ nesteînuke ve nestağfiruke ve nestehdik. Ve nu'minu bike ve netûbu ileyk. Ve netevekkelu aleyke ve nusni aleykel-hayra kullehu neşkuruke ve lâ nekfuruke ve nahleu ve netruku men yefcuruk.
“Allah’ım! Senden yardım isteriz, günahlarımızı bağışlamanı isteriz, razı olduğun şeylere hidayet etmeni isteriz. Sana inanırız, sana tövbe ederiz. Sana güveniriz. Bize verdiğin bütün nimetleri bilerek seni hayır ile överiz. Sana şükrederiz. Hiçbir nimetini inkâr etmez ve onları başkasından bilmeyiz. Nimetlerini inkâr eden ve sana karşı geleni bırakırız.”
Kunut Duası II;
Allâhumme iyyâke na'budu ve leke nusalli ve nescudu ve ileyke nes'a ve nahfidu nercû rahmeteke ve nahşâ azâbeke inne azâbeke bilkuffâri mulhık.
Allah’ım! Biz yalnız sana kulluk ederiz. Namazı yalnız senin için kılarız, ancak sana secde ederiz. Yalnız sana koşar ve sana yaklaştıracak şeyleri kazanmaya çalışırız. İbadetlerini sevinçle yaparız. Rahmetinin devamını ve çoğalmasını dileriz. Azabından korkarız, şüphesiz senin azabın kâfirlere ve inançsızlara ulaşır.”

Ayağa Kalkınca Okunacak Dualar;
Kureyş Suresi;
Li'î lâfi Kurayş'in. Îlâfihim rihleteşşitâi vessayf. Felya'budû rabbe hâzelbeyt. Ellezî et'amehum min cû'in ve âmenehum min havf.
1. Kureyş'i alıştırıp ısındırdığı için,
2. Onları kış ve yaz yolculuğuna alıştırdığı için,
3. Bu evin Rabbine ibadet etsinler!
4. O ki, onları doyurup kurtardı açlıktan ve kendilerini güvene çıkardı korkudan.
Maun Suresi;
Era'eytellezî yukezzibu biddîn. Fezâlikellezî, yedu'ulyetîm. Ve lâ yehuddu alâ ta'âmilmiskîn. Feveylun lilmusallîn. Ellezîne hum an salâtihim sâhûn. Ellezîne hum yurâûne. Ve yemne'ûnelmâ'ûn.
1. Gördün mü o, dini yalan sayanı?
2. İşte odur yetimi itip kakan;
3. Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
4. Vay haline o namaz kılanların/dua edenlerin ki,
5. Namazlarından/dualarından gaflet içindedir onlar!
6. Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.
7. Ve onlar, kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar. 

Kâfirun Suresi;
Kul yâ eyyuhel kâfirûn. Lâ  a'budu mâ ta'budûn. Ve lâ entum âbidûne mâ a'bud. Ve lâ ene âbidun mâ abedtum. Ve lâ entum âbidûne mâ a'bud. Lekum dînukum veliye dîn.
1. De ki: "Ey nankör kâfirler!
2. Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize.
3. Siz de ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime.
4. Kul değilim sizin taptığınıza,
5. Ve ibadet edenler değilsiniz benim ibadet ettiğime.
6. Sizin dininiz size, benim dinim bana!"

Nasr Suresi;
İzâ câe nasrullahi velfeth. Ve raeytennâse yedhulûne fî dinillâhi efvâcâ. Fesebbih bihamdi rabbike vestağfirh. İnnehû kâne tevvâbâ.
1. Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde,
2. Ve insanları kitleler halinde Allah'ın dinine girerken gördüğünde,
3. Tespih et Rabbini O'na hamt ile! Ve O'ndan af dile! Çünkü O, Tevvâb'dır, günahları affeder sınırsız bir şekilde.
Nas (İnsan) Suresi;
Bismillâhirrahmânirrahîm (Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla)

Kul eûzü birabbin nâs; Melikinnâs; İlâhinnâs; min şerril vesvâsil hannâs. Ellezî yüvesvisü fî sudûrinnâsi minel cinneti vennâs.
1. De ki: "İnsanların Rabbine sığınırım!
2. İnsanların yöneticisine, yönlendiricisine,
3. İnsanların ilahına;
4. Kıvrılıp kıvrılıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin/o sinsi, o aldatıcı şeytanın şerrinden,
5. İnsanların göğüslerine kuşkular, kuruntular sokar o;
6. Cinlerden de insanlardan da olur o!"

Felak Suresi;
Bismillâhirrahmânirrahîm (Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla)

Kul eûzü birabbil felak. Min şerri mâ halak. Ve min şerri ğâsikın izâ vekab. Ve min şerrin neffâsâti fil ukad. Ve min şerri hâsidin izâ hased.
1. De ki: "Yarılan karanlıktan çıkan sabahın Rabbine/yarılışlardan fışkıran oluşun Rabbine sığınırım!
2. Yarattıklarının şerrinden,
3. Çöktüğü zaman karanlığın/gelip çattığı zaman göz perdelenmesinin/tutulduğu zaman Ay'ın/battığı zaman Güneş'in/taştığı zaman şehvetin/soktuğu zaman yılanın/ümit kırdığı zaman musibetin şerrinden!
4. Düğümlere üfleyip tüküren üfürükçülerin şerrinden!
5. Kıskandığı zaman hasetçinin şerrinden..."

Ayet el Kürsi;
Allahulailahe illa huvel hayyul kayyum, late'huzuhu sinetun vela nevmun, lehu mafissemavati ve mafil ardı, men zelleziy yeşfe-u ındehu illa biiznih yalemu mabeyne eydiyhim vema halfehum vela yuhıtune bişey'in min ılmihı illa bimaşae, vesia kursiyyuhussemavati vel'arda vela yeuduhu hıfzuhuma vehuvel aliyyul azim.
“Allâh, O Allâh'dır. O yegâne hak mâbuddur ki O'ndan başka İlâh yok, yalnız O; daima yaşayan, duran, tutan, her an bütün hilkat üzerinde hâkim, Hayy ü Kayyum ancak O'dur. Ne gaflet basar O'nu, ne uyku. Göklerde, yerde ne varsa hepsi O'nundur. Kimin haddine ki izni olmaksızın O'nun yanında şefaat edebilsin? Allah yarattıklarının işlediklerini, işleyenlerini, geçmişlerini, geleceklerini bilir. Onlar ise O'nun bildiklerinden yalnız dilediği kadarını kavrayabilir; başka bir şey bilemezler. O'nun kürsüsü, ilmi bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır ve bunların koruyuculuğu, bunları görüp gözetmek kendisine bir ağırlık da vermez. O, öyle Ulu, öyle büyük ve yücedir.”

Fil;

Bismillâhirrahmânirrahîm
(Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla)

Elemtera keyfe feale Rabbüke bi ashâbil fîl. Elem yec` al keydehüm fi tadlîl. Ve ersele aleyhim tayran ebâbîl. Termîhim bi hicâretin min siccîl.Fecealehum keasfin me`kûl.
1. Görmedin mi ne yaptı Rabbin fil yâranına!
2. Tuzaklarını boşa çıkarmadı mı onların?
3. Gönderdi üzerlerine sürüler halinde kuş,
4. Atıyorlardı onlara kurumuş çamurdan damgalı taş.
5. Nihayet, onları yenik ekin yaprağına çevirdi.""

Rüku ve Secdede söylenecek dualar;
Rükû;
Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: “Sizden biri rükû edince üç kere;
Sübhâne rabbiye’l-azîm” (Anlamı: Büyük Rabbim (her türlü kusurdan) münezzehtir) desin. Bu, en az miktardır.
Bu itibarla kıyamdan “Allâhü ekber” deyip rükûa gidilince üç defa “Sübhâne Rabbiye’l-‘azîm” denir;
doğrulurken “semi’allâhü limen hamideh (Anlamı: her tür övgü kendisine ait olan Allah işitti)”
ve “Rabbenâ leke’l-hamd (Anlamı: ey Rabbimiz! Her türlü övgü sana mahsustur) der.

Secde;

Secde yapınca da üç kere;
Sübhâne Rabbiye’l-a’lâ (Anlamı: Ulu Rabbim (her çeşit kusurdan) münezzehtir) desin. Bu da en az miktardır.”

(Sure mealleri/Türkçeleri Yaşar Nuri Öztürk'ten alıntıdır.)



18 Aralık 2012 Salı

CARLOS SANTANA AMERİKA'YI SALLADI


CARLOS SANTANA AMERİKAYI SALLADI

Geçtiğimiz günlerde Amerika’da Connecticut eyaletinde meydana gelen ilkokul cinayetleri olayının ardından Amerika’da başlayan “şiddet” konulu tartışmalar bizim ülkemizin basınında da kendi sorunumuzmuşçasına tartışıldı.

Ancak birçok televizyon kanalında, Amerika’da, 20’li yaşlarda gençliğini eve kapanarak geçirmiş, bilgisayar oyunlarından hayatı öğrenmiş ve beyninde nasıl bir yaşam tarzı kişilik geliştiyse bir gün çıkarak eski okuluna gitmiş, önce geçici öğretmenlik yapan annesinden başlayarak yaşları 5-6 arasında değişen 20 çocuğu ve altı yetişkin eğitim görevlisini öldürmüş olan Adam Lanza’nın cinayetleri tartışıldı.
26 kişinin katişli Adam Lanza'nın 2005'teki resmi

Amerika’da bu olay elbette yeni değildi. Bize ulaşabildiği kadarıyla bazen yılda birden fazla benzer olayların bu ülkede yaşandığına şahit olmaya alıştık.

21.’nci yüzyılın başlarında yeryüzünde tırmandırılan terör, öğrenci olayları, adi suçlar, aile içi şiddet, askeri ve eğitim kurumlarında uygulanan örtülü şiddet, tehdit olaylarına bir de maddi sıkıntılar nedeniyle isteklerini gerçekleştirememenin yarattığı hayal kırıklıkları da eklenince bir yerlerde patlamaya neden oluyor.

Ben, Amerika’daki okul cinayetlerinin şahsi geçimsizlikten ziyade cinayeti işleyenin, işsizlik ya da iş beğenmeme gibi nedenlerin yanında ekonomik olarak anne-babasına bağlı olan yaşam biçiminin sonucunda eve kapanmışlığın yarattığı “ruhsal bunalımların” çocuk denilecek yaşta hayata küsmesine ve “bunlar da benim gibi olacaklarına ölsünler daha iyi” fikrine sabitlenmiş olabileceğine bağlıyorum.

1980’li yıllarda ülkemizdeki Kürtçü terör örgütünün kendisine eleman olarak çocuklarını vermeyen mezra halkını toptan kurşuna dizdikten sonra kundaktaki çocukları da “sahipsiz perişan olacaklarına ölsünler daha iyi” düşüncesiyle öldürdük savunmalarıyla ilişkilendiriyorum.
Çünkü Amerikan toplumu her ne kadar zıtlıklar içinde yaşayan bir toplum olsa da bir şekilde sosyal konulara duyarlı bir toplumdur. 
Kendisinin ve yaşıtlarının çoğunu benzer yaşam biçimi içinde gören bir gencin yaşama bağlılığını yitirmesinin verdiği umutsuzluğun toplumsal bağlılığın verdiği endişelerin ve bunlara bağlı olarak bilinçaltında büyümüş, umutsuzluklarla beslenmiş çaresizliklerin eklenmesi ancak böyle bir canavar yaratabilir diyorum.
Çocuk denilecek yaşta insanları canavara dönüştüren şartları oluşturn şey başka ne olabilir sizce?
Elbette Amerika’da olan ve kolonisi olan ülkemizde de devlet ve sermaye kurumlarınca yaratılan ağır yaşam koşulları ile devletlerin siyasetlerine uygun vatandaş yetiştirme teknikleridir!
Cinayetin işlendiği Newtown- Sandy Hook ilkokulunda bekleşen öğrenciler.

Nedir bunlar?

Devleti oluşturan bürokratların ve siyasilerin sermaye gruplarınca belirlenmesidir. Sermaye grupları daima daha çok para, daha çok üretim, daha geniş Pazar, daha ucuz işçilik, daha ucuz hammadde üretimi-temini istemektedirler.

Bunları gerçekleştirebilmek için de daha güçlü ordu, daha çok silah satışı gerekir. Daha çok silah satmak için daha çok terör, daha çok iç savaş, daha çok anarşi, karmaşa çıkartmak gerekir.
Bunları oluşturmak için hedef ülkeler ve toplumlar ya işgal edilir ve ardından birbirine düşürülmüş etnik-dini gruplar kendileriyle savaştırılarak bunlara başta silah, mühimmat, askeri malzeme, lojistik ve her şeyin sınırsızca ve sorumsuzca dayatılması da mümkün hale gelir.

Devlet kurumları dağıtılan veya işbirlikçilerinin ellerine teslim edilmiş kukla devletlere her türlü terör, anarşi, etnik, dini mezhep savaşları aşılamakla birbirine düşürülen insanlardan ibaret kendi halini göremeyecek duruma getirilmiş bu toplumları sömürmek, soymak, dinlerini değiştirtmek, köleleştirmek ise çocuk oyuncağıdır.

Asırlar boyunca Asya içlerine uzanan uzun ömürlü egemenlik kurmayı başaramayan batılı devletler, topun ordularda yaygın olarak kullanılmaya başlamasıyla birlikte gelişen “keşifler çağında” Asya kıtasını doğudan da çevirmeyi başarmıştır.

Kutsal Roma-Cermen imparatorluğu olarak topyekûn hareket etmiş, her kâşif ülke, ele geçirdiği sömürgesine öteki Avrupa ülkelerini de ortak etmiş böylece yeryüzünde “Avrupa Egemenliği” ortaya çıkmıştır.

Avrupalı böyle köle kırbaçlayarak, beleş emekle modern (!) oldu.
Sömürgeleştirdikleri devletlerde kendileri ile işbirliği yapan azınlıkları iktidara taşımışlar, onların aracılıklarıyla halkları uyuşturucu müptelası ederek daha kolay soymuşlardır. Bu da yetmemiş, küçük ırki, dini ve mezhep azınlıklarını silahlandırarak sürekli isyanlarla işbirlikçilerine teslim ettikleri devletlerin milliyetçi duygulara kapılarak beklenmedik başkaldırılarını da önlemişlerdir.

Altı kıtaya beş yüz yıldır, ölüm, bulaşıcı hastalıklar, iç savaşlar ihraç eden, halkları uyuşturucuya alıştırıp soyan, köleleştiren batılı koalisyon devletleri (NATO-AB) hâkimiyetlerini baki kılmak için kendi halklarına da rahat vermediler elbette.
Keşifler çağında Afrika yerlileri kendi ülkelerindeyken

Onları da sürekli çıkabilecek karışıklıklarda gönüllü olarak savaştırabilecek siyasetler güttüler. İçlerinden uyguladıkları siyasetlere karşı olanları susturacak, ortadan kaldıracak şekilde hem zorlayıcı hem de eğitim yoluyla ikna edici toplum idare-uyutma bilimleri geliştirdiler ve buna sosyoloji adını verdiler.
Direnen işçilerini, savaşlara çocuklarını vermek istemeyen ailelerini sindirmek için her yolu denediler. Öyle ki, her kim hakkını arasa ya da haklı olarak hükümetlerini eleştirip suçlasa hemen “komünist, vatan haini” gibi suçlamalarla onları hapsettiler, sürdüler veya öldürdüler.

Bu yüzden emperyalist ülkelerin halkları sıradan sosyal olaylarda bile görüşlerini belirtmeye başlamadan önce yaygın olarak şu tabiri kullanırlar. Müslümanların bir işe başlarken çektikleri “Besmelenin” yerini almış olan bu tekerleme ise “Ben devlete vergi ödeyen bir vatandaşım. Vergi ödüyorsam nereye harcandığını sorma hakkım vardır!” dedikten sonra görüşlerini yazabilmektedirler. Hatta Amerika’nın en ünlü kişilerinden bile olsanız bu “besmele” tarzı düsturu söylemeden konuşmak size pahalıya patlayabilir.
Hatta bunu söyleseniz de yazdığınız veya söylediğiniz, küresel sermayeyi ve onun sadık hizmetkârlarını hedef alıyorsa size pek faydası da dokunmaz.

1947 doğumlu Meksika kökenli Amerikalı gitar ustası, Amerika’nın dünyaca ünlü müzik guruplarından birinin solisti ve gitaristi olan Carlos Santana da aşağıdaki son Connecticut Newtown okul cinayeti ile ilgili olarak facebook sitesinde yayınladığı yazısı nedeniyle birden bire, küresel sermayenin taşeronluğunu yaparak Amerikan halkını artlarından sürükleyen, Amerikalıları dünyanın en zalim insanları olarak tanıtan G.W.Bush yanlılarından Obama savunucularına kadar herkesin hedefi olmuştur.

Gelen ağır suçlamalar ve eleştiriler karşısında yazısını facebook sitesinden kaldırmak zorunda kalmıştır. Ancak zamanında paylaşanlar bu yazıyı çoğaltarak dağıtımını yapmaktadırlar.

İşte sömürgeci, işçi, emek düşmanı Amerika’nın “vergi ödeyen” bir vatandaşının, müzisyen gitar ustası, bluuz sanatçısı, kırk yılını müziğe vermiş namı Amerika’dan altı kıtaya yayılmış, ezilen dünya halklarının çocuklarına destek çıkmayı da ihmal etmemiş idealist sanatçı Carlos Santana’nın, yazımın başında belirttiğim Connecticut eyaletindeki Newtown’daki (Yeni şehir) okul cinayeti ile başlayan ve Amerika’nın kıtalararası cinayetlerini de çaktırmadan eleştiren çok beğendiğim 14.Aralık. 2012 tarihli yazısını okuyalım;

““Biz sert bir ülkeyiz; bu bizim varlığımız ve tarihimizdir. Hepimizce benimsenmiştir. Para için, güç için, nüfuz için, dikkat çekmek için öldürüyoruz. “Biz” diyorum çünkü ben de bir vergi ödeyenim ve param dışardaki savaşlara olduğu kadar yoğun şekilde ev içine hapsedilmeyi desteklemektedir.
Kendi ülkemizdeki Amerikalılar çocukları öldürdükleri zaman şaşırmış görünmeyi bırakma zamanıdır. Bunu “terörizm karşıtlığı”, “dış yardımlar”, “demokrasi adına her gün yurt dışında yapıyoruz. Her kıtada, yerli çocuklar, varlıkları Amerika’nın üstünlüğüne meydan okuduğu için sıklıkla saldırı altındadır.
Kültürümüz, insan hayatının güçten, dövizden üstün olduğunu öğreninceye, bunun bizim gerçeğimiz olduğunu kavrayıncaya kadar.
Gerçek, bir ülke şiddet çemberini döndürmek, insanlıktan çıkarmak üzerine kurulmuştur. Kültür taşa işlemese bile gene de bir ümit vardır.
Buna bağlıyız ve bunu şekillendiriyoruz. Silahları yasaklamak kültürü şekillendirmek değildir sadece hukuktur.
Amerika'da dilenen bir kız çocuğu
Kültürü şekillendirmek ise anavatanda, kendi yerimizde topluma nasıl davranacağımıza, gençliğimizi nasıl eğiteceğimize karar vermek ile başlar.
Ve kendi tarihimiz hakkında gerçekleri konuşmalıyız. Umudumuzu kaybetmemeliyiz. Şiddete neden olan konularda eğitilelim.
Obama’nın “terörist bölgeler” ve çevrelerinde orduya, onlu yaş gruplarındaki gençlerin, yetişkin erkeklerin öldürülerek temizlenmeleri, imha edilmeleri için yasak çıkarttığını biliyor muydunuz?
Yurt içinde bile daha okumayı öğrenmeden, boyları bir buçuk metreye erişmeden gençlerimizi suçluyoruz ve kaderlerini belirliyoruz.
Yaşam boyu aynı değeri veriyor muyuz?
Nesnelerin eşya değeri dışında değeri olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Ölmeyi hak sayan Amerika’nın şiddet politikalarını anne-babaların sevmediklerini mi düşünüyorsunuz?
Haydi, gelecek nesillerimize öğreteceklerimizi değiştirelim böylece her sabah birçok yeni savaşın ortasında uyanmak zorunda kalmayalım.
Bütün hepsi birbirimize nasıl davranacağımız ile kendimizi nasıl algıladığımıza bağlıdır. Yaşam, çocuklarımızın geleceklerini soyup durmaktan çok daha güzeldir.
Barış!
Carlos Santana!”” Türkçeye Çeviren- Alaeddin Yavuz

Bu yazı bana, emperyalizmin merkezinde büyük çatırtılar olduğunu, aşağı yukarı 450.000.000 nüfusa sahip Amerika Birleşik Devletlerinde 50.000 kadar okuryazar olmayan, 2.800.000 evsiz insan olduğunu, dünyaya hükmeden büyük sermayenin sadece 100.000 kişi arasında paylaştırıldığını, gerisi olan halkın günlük yaşayanlar, orta halli küçük esnaf ile çiftçilerdir.
Amerika'da sokaklarda yaşayan 10'lu yaşlarda çocuklar

Vizesiz kaçak işçi-göçmenlerin yasa dışı istihdamları yüzünden, sokaklarda işsiz, evsiz aç Amerikalılara her gün yüzbinlerce memnuniyetsizlerin eklendiği de apaçık ortadadır.

Yeni yetişen gençlik atalarına dayatılan kültürü benimsememekte, direnmekte, isyan etmektedir. Bu gün anne babalarına, öğretmenlerine, arkadaşlarına isyanla başlayan sert tepkiler, sert Amerikaların yakında kendileriniz ezen, sömüren, aşağılayan küresel Yahudi sermayesine karşı “örgütlü direnişe” dönüşecektir.

Böyle yazıların yazıldığı bir Amerika her an kendisini bir iç isyanın içinde bulabilir. 

Amerika'da iş arayan Meksikalı işçiler

Uyguladığı ekonomik tasarruf siyasetleriyle de Avrupa Birliği ülkelerinde yaygın halk hareketlerine sebep olmuş, Amerikan sermayedarlarının Avrupa halklarını karşılarına aldıkları ortadadır. Yüzyıllardır, vahşi kapitalizme dayalı sömürgeci siyasetlerden oldukça iyi bir refah payı alarak zenginlik içinde yaşayan batılı halklar sermaye gruplarının idaresindeki küresel yapılanmaya posta koymaya başlamışlardır. Böylece 1000 yıldır süren Roma-Cermen ittifakının ABD başkanlığındaki son yapılanması çatırdamaya başlamıştır.

Ayrıca Sudan, Libya, Tunus, Mısır’da kurdukları “sahte demokrasi” rejimlerinin diktatörlükleri de şimdiden kendisini gösterdiğinden önceki diktatörlerini deviren Arap halkları yeni diktatörlerine karşı direnişe geçmiştir.
Bitlisli büyücü Said-i Kürdi Deliüzzaman’a, İngiliz rahip ajanı Mr. Robert Frew tarafından yazdırdıkları ve kaldırılmış halifeliğin emirleri olarak kendi matbaalarında basıp dağıttıkları teslimiyeti öğütleyen sahte hilafet fetvalarının etkilerinin geçen 70 yılsonunda Araplardan kalktığı görülmektedir.
Tersine dönen Arap Baharı

Ortadoğu ve Afrika sömürü projelerinde Rusya, Çin, Vietnam, İran, Suriye koalisyonunun karşı durması ile sıkıntılar yaşayan ABD-AB koalisyonu her gün karşılarına dikilen devletlerin, halkların kalabalıklaştığını görmektedirler. Buna kendi halkları da dâhil olduğunda varın gerisini siz düşünün!

Bu şartlarda beklenmedik bir anda Amerikan imparatorluğunun çökebileceğini de kabul etmek gerekmektedir.
Asırlar boyunca yeryüzüne kan ve ölüm ekenlerin ektiklerini biçme zamanı gelmiştir.

Ne derler?
 ”Rüzgâr eken fırtına biçer!”
Dünyaya demokrasi dağıtan Amerika bir gitaristin iki satır yazısından korkmuştur. Nerde bu demokrat Amerika?

Gericiliğin, köktendinciliğin, adaletsizliğin, sömürgeciliğin merkezi Amerika nasıl demokrasi havarisi olabilir?
Gördük ki olamıyor. Tapındıkları şeytanı yalancılıkta geçmişler ve şeytana utancından yeryüzünü terk ettirmişlerdir.

Amerika varken şeytana ne gerek var ki?

 Amerika kiiim demokrasi getirmek kim?
Carlos’un yeli biraz buralara da essin dedik işte.

Takdir okuyucunundur!


Carlos Santana’nın hayatı; https://www.facebook.com/carlossantana/info

3 Aralık 2012 Pazartesi

AKIL FİKİR GEÇİRMEZ DİNDARLAR


BEYİNLERİ AKIL FİKİR GEÇİRMEZ DİNDARLAR

Başlığı görünce, “-tamam, toz, su, kurşun geçirmez” ifadelerini biliyoruz da bu ne demeyiniz, dahası da var.


Geçen gün haberlerde İstanbul CNR Teknoloji Fuarında yeni piyasaya sürülen su geçirmez bilgisayarlar, su ve darbe geçirmez(!) cep telefonları da tanıtılıyordu.
Su geçirmez telefonlar


Eller, böyle yararlı “geçirmez” özellikler kazandırdıkları ürünlerini tanıtıp bizleri soyup sövüşlerken biz nasıl “geçirmezlik”  özelliğini üretiyoruz diye düşündüm.

Tamam, anladık da bu ne biçim başlık, dokudu falan da demeyiniz ve okuyunuz. Okumazsanız başlık sizi tarif ediyor demektir!
Boşuna yazmadık!


Günümüze kadar geçen aşamalar, müdahalelerle Müslümanların ne hale getirildiklerini anlayabilmeleri için her zaman yaptığım gibi dinlerin ve milletlerin biraz eskilere uzanan tarihlerdeki hallerini gözler önüne sermek gerekiyor.

Bu gün mitoloji, Arapça esatir olarak bilinen, günümüzden 3000, 6000 yıl önceki dinlerin efsanelerini okuduğumuzda,  tanrıların yeryüzünde yaşadıklarını ve insanlara verdikleri korkuların etkilerini görürüz.
Sümer ve Grek Mitlerindeki destanlarında insanları koruyan iyi tanrı veya tanrıçalar, bazen kötü tanrı veya tanrıçaları öldürmeleri için yarı insan yarı tanrı yeteneklerinde olan Gılgamış, Herkül gibi yarı tanrılar yaratmışlardır.

Bunları görevlerine gönderen iyi tanrı veya tanrıçalar, kahramanlara öldürecekleri kötü tanrı veya tanrıçaların yetenekleri hakkında bilgiler verirler.
Mesela Medusa’nın yüzüne bakılmaması gibi.
Bu özellikleri Tevrat’ta da görürüz. İncil’in Eski Ahit (İlk Sözleşme) olarak bilinen Tevrat’ında, Sabi olan İbrahim peygambere üç adam konuk gelir. İbrahim onların ayaklarını yıkar, kız kardeşi ve karısı olan Sara ana da onlara undan ekmek vs. pişirir ikram eder. Yahudi ve Hıristiyanlardaki misafirin ayaklarının yıkanması geleneği buradan gelir.
Medusa temsili resmi

Ancak Sara ana kısır olduğundan çocuk yapsın diye Mısır firavunu ona esir köle Arap prensesi Hagar’ı yani Kur’an’ın Hacer anasını hediye eder. Hacer ana Hicaz Araplarının babası olacak olan İsmail’i doğurur. Çocuk doğuramadığı için de Sara anayı zamanla aşağılamaya başlar. Bu zıtlaşma büyür ve baskılardan bıkan Hacer ana çöle kaçar. Zaten İbrahim de çöl vahalarında çobanlık yapan göçebedir.
Bir zaman gittikten sonra Hacer ananın karşısına insan şeklinde Allah’ın bir meleği çıkar ve ona geri dönmesini, İsmail’in soyunun büyüyeceğini ve kendisinin de hatırı yüzyıllarca sayılacak bir ana olacağını anlatır.

Hacer ana, melek uzaklaşır uzaklaşmaz hemen yüzüne bakamadığı meleği görüp sağ kaldığı için yerden taşları alarak bir anıt diker. Tevrat’ta İbrahim ve öteki peygamberler de böyle yaparlar. 

Sonra durumları düzelince bu anıtlara gelip kurban keserler, kurbanın kanlarıyla bu taşları yıkarlar, kurban etlerini de en küçük kemik kalmayıncaya yakar yakarlar. Tanrı veya melek de bir kuş şeklinde yakın bir yere konarak kurban etinin kokusunu içine çeker. Ama insanlar kurban da kesseler onların yüzlerine bakamazlar. Çünkü onların bakışları nazarlıdır ve bakanı öldürür.



Dinlere göre bu kurala uymayan birisi ömründe çok defalar bunun örneğini canlı gördüğü için tartışmasız olarak bu ilkeye inanırlardı.

Gün geldi tanrı ve kavmi yeryüzünden göklerdeki/cennetteki yıldızlarına çekildiler. Bizleri de beklenmedik sorunlar çıkartmayalım diye gözlemeleri için “gözcüler” bıraktılar. Köle olarak yarattıkları kendilerinden aşağı yetenekteki ci ve şeytanları da aramızda bıraktılar.



Başkalarına veya diğer kavimlere baskın çıkmak isteyen bazı insanlar eski kutsal dini bırakıp cin ve şeytanlardan yardım istediler. Çalgılı, ilahili, insan-hayvan kurbanlı ayinler yaptılar.
Cin ve şeytanlara tapınma böyle başladı.



Başka insanlar da göklere gidenlerden kalma efsane ve kuralları kendi çıkarları doğrultusunda değiştirerek, halkları itirazsız itaate zorlamak için eski dinleri bozdular, yeni yeni kurallar koydular.
Bunların başında okuryazarlığın yasaklanması, zekât, fitre gibi onluk/aşar adlı ağır vergiler, kurban kesmek gibi dayatmaların gelenekleştirilme teşviki o zamanın tarım ve hayvancılığa dayalı ticari yapıya büyük hareketlilik kazandırıyordu.

Hatta gün geldi, siyasi muhaliflerini ortadan kaldırmak için tanrıya insan kurbanı da İran’dan Güney Amerika’ya her yerde devreye sokuldu.

Böylece sorgulamadan inanan, büyücü, hipnozcu, sihirbaz rahip ve rahibelerin din diye dayattıklarına kayıtsız şartsız inanan büyük topluluklar oluştu.

Buna en belirgin örnek Hasan Sabbah’ın Alamut kalesinde kurduğu “Haşhaşi tarikatı ve cennetidir”. Hasan Sabbah, Alamut’ta ülkenin en güzel kadınlarını, oğlanlarını, sübyanlarını doldurduğu, yemek, ayin müziği, şehvet, içki ve haşhaşın gırla gittiği bu cennette çok iyi savaş eğitimi verdiği fedailerini besliyor, eğlendiriyor, onlara gerçekten cennette olduklarını telkin ediyordu.

Hasan Sabbah ve cinleri/şeytanları
İnsanlar da buna dini telkinlerin de etkileriyle inanıyorlar ve girdikleri bir uğraşta ölürlerse Hasan Sabbah’ın onları cennetinde tekrar dirilteceğine şüphesiz inanıyorlardı.
İnsanları kendisine böylesine bağlamayı başarmış olan Hasan Sabbah, kendisine rakip olan kişileri veya düşman saydığı diğer devletlerin padişahlarını öldürmeleri için bu fedailerini kullanıyordu. Cinayetleri öyle çoğaldı, zalimliği öyle arttı ki, İngilizce’ye bile “asassin” (adam öldürme, cinayet) kelimesi bu “haşhaşi” kelimesinden geçmiştir.

İslâm dininde her ne kadar Kur’an ayetiyle “ruhbanlık” yasaklanmışsa da daha peygamberin ölümüyle iktidarı darbe ile ele geçiren Yezidi Emevi Mecusilik kalıntısı olan Şeyhlik (Kürtlerde şıhlık), Pirlik gibi ruhbanlıkları tekrar faaliyete geçirmişti.
El Cezire olarak ta bilinen Dicle-Fırat nehirleri arasındaki Mezopotamya bölgesi sakinleri olan Sabi/ Süryani Araplar, Ermeniler, Yezidi Kürtlerin de erkekleri öldürülerek Emevi soylu babalar tayin etmişlerdi.
 Bu babalar onların Şıhları, Pirleri, babaları olmuşlardı. Osmanlı’da bile bunlara Seyit (Peygamber soyu) denildiğinden vergiden muaftılar.

İslâm’da ruhbanlık işte bu Yezidi Emeviler sayesinde bu bölgede kaldı. Bunlardan da Hasan Sabbah gibi katiler ordusu yetiştiren hükümdarlar türedi.
Okuryazarlığın da yasak olduğu, Mihrilik, Zerdüştlük, Grek  Mitracılığı dinlerinden miras kalan cin, şeytan, ruh çağırma ayinlerini de hiçbir zaman terk etmemişlerdi.

Kafkasya-Irak ile İran- Yunanistan arasında yaygın olan bu dinlere göre, Tavus, Ehriman/Arman/Erman (Şeytan)/ Er Ruha/Roha adlarıyla tapındıkları şeytanlarının Şeyhlerinin vücutlarında dirildiklerine inancıyorlardı. Bu yolla dirildiğine,yaşadığına inandıkları cin/şeytanları nın, vereceği bilgilerle onları yeryüzüne hâkim kılacağına inanıyorlar ve bunlara inandırılan bu topluluklar, Emeviler’den (640-736) beri Müslüman görünmeyi hiç terk etmediler.
İran Zerdüşt tapınaklarında bulunan en eski Ehriman putu

Şafilik, Şiilik, Malikilik, Sünnilik mezheplerini, İslâm ile Sabi, Süryani, Yezidi, Zervani dinlerinin harmanından çıkarttıkları yüzlerce tarikat ortaya çıkardılar. 19.yy. sonu ve 20.yy. başlarında Türk tarikatı olan Nakşibendiliğin, Kürt Şıhı Şeyh Halit’e geçmesiyle Kürt Nakşibendiliği, Nurculuk gibi tarikatlar İngiltere ve diğer büyük devletlerin destekleriyle geliştiler.
Ama daima mürit/Şakirtlerini “okuryazarlıktan” uzak tuttular. Kökleri Zerdüştlüğe uzanan Sabilik, Yahudilik, Süryanilik ve Hıristiyanlıkta da yer alan “Soferim/Okuyucular” ile “Yazıcı/Yazatalar” dışındakilere okuryazarlık yasaklandı.
Yahudi Soferim-Tevrat Yazıcısı-Soyadı "Yazıcı" olanlara dikkat!

Okuyucu veya Yazıcı olmak için yaptıkları dini ayinlerde transa girilerek tanrının veya şeytanın ruhu çağrılır, okuma, yazma bunlardan öğreniliyordu. Yine rahiplik ve dereceleri ne sırasıyla bu ruhların verdikleri bilgilerle ulaşılabiliyordu. Bu ruh veya şeytanları çağırmak için yapılan zikir ayinlerinde vecde gelip, istişareye yatarak yanına çağırıp onunla cinsel ilişkiye girebilmek için de “bekârlık” çekmek gerekiyordu.  

Sadece tanrı/şeytanın asil soylarından gelen, bekârlık çeken rahip ve rahibeler bu trans işlemini gerçekleştirebiliyorlardı.

Bunlar gelen ruhla cinsel ilişkiye giriyorlar, gelen ruh cinsel ilişki ve sunulan tahıl, kurban adakları karşılığında onlara okuryazarlığı sırasıyla öğretiyordu. Fazladan bilmek istedikleri hakkında bilgi veriyordu.
İnsan elinden okuryazarlık öğrenmek ise dinden çıkmaktı. 



İşte dinler böyle dogmalara/naslara dayanan inanca sahip olduklarından, insanları düşünmeden inanan, akıl, fikir işlemez beyninde yargı yapamaz, din adamlarının Allah’ın veya ruhların karıları ve onlardan aldıkları ilahi bilgilere sahip olduklarına inandırılmış kalabalık güruhlar haline geliyorlardı.

Bu yarı tanrı ruhbanlara, kendilerinin aleyhlerinde olan yalanlarına olan bağlılıkları yüzünden cahil kalıyorlar ve bunu dindarlık, ibadet sayıyorlardı.

Sabilerin en büyük tanrıları da Ay tanrısı Sin ve kızı İnanna/İştar/ Er Ruha/ Er Ruda ve onların ölümünden sonra ortaya çıkan çocukları, torunları olan Menat, El Lat, El Uzza, El, onun oğlu Er Rahman/Hadad gibi sayıları 360 olan tanrılar grubuydu. Bunların hepsinin de ortak adları “El Lah” yani “İlah” tı. Türkçesiyle Allah’tı.
İbadetleri namaz, oruç, hac, zekât, fitre, kurban, umre, bekârlık çekmek gibi ibadetlerdi. Hepsi de “Lailaheillallah, Bismillat, Bismillah, Bismilel, Bismilerman” diyebiliyorlardı.

Zerdüştler de Bismillah’ın karşılığı olarak “Ahura Mazda’dan başka tanrı yoktur!”
 diyorlardı. Süryaniler, “Allah” olarak kabul ettikleri İsa’yı “İbn El Ellah El Mesihiye” (Allah’ın oğlu Mesih), “Rabbelalemin el Mesihiye” (Alemlerin rabbi Mesih) diye anıyorlar, Bismillah, Lailaheillallah, Selamünaleyküm, Aleykümselam diyorlar, günde yedi vakit namaz kılıyorlar, boy abdesti alıyorlar, Muhammed’in getirdiği abdesti “kolaylaştırma” deyip ret ediyorlar ve ona “Şeytan Bazut” adını veriyorlardı.
Bunların bu ibadet tarzları Haredimlik gibi bazı Yahudi tarikatlarında da aynen yer alıyordu.
Ama bunların tümünde ruhbanlara bağlı, bilime, fenne, felsefeye, mantığa kapalı bir dindarlık hâkimdi.
Hem tanrının soyundan olan hem de onun karılığını yapan ve de ilahi bilgi ile nurlanmış olduklarına inanılan bu rahip ve rahibeler günümüzün Şeyhleri, Şıhları, pirleri, cinci hocaları, muskacıları, ruh çağıranları, büyücüleridirler.

Bu dinlerin inananları, sadece “ilahi/şeytani” bilgilere sahip ruhbanların sözlerine inandıklarından başkalarının kendilerine sordukları sorulara, açıklamalara, öğretilere kapalıdırlar.

Böyle bir yobazlıktan "akıl geçirmez, fikir işlemez!" hale getirilmiş, Şeyh/Şıhların hipnozunda ömür tüketen kullardan/kölelerden yazdıklarımızı anlamalarını da beklemiyoruz. 

Bunlar, "Dinden çıkarım " korkusuyla okumazlar ve hep saldırırlar! Şıhları öyle emir vermiştir. Bu gün hala özellikle Mardin, Hakkâri, Bitlis üçgeninde devletin açtığı okulları yakan, öğretmenlerini öldürenler de bu Yezidiler, Sabiler ile Süryanilerdir.

Bunların “Müslüman” olduklarını sananları da bilmezler ki İslam, Şıhlık, şeyhlik, pirlik gibi ruhbanlık müesseselerini yasaklamıştır.

Bunları İslam görenler, ne olduklarını, neye inandıklarını bilmeyen şaşırtılmış Müslümanlardır ve Şıhlarının kendilerini cennete götürecek rehber olduğuna inanan, bilmeden dinlerinden çıkmış salaklardır.
Kur’an’ın ilk inen suresi “Alak Suresi’dir” ve ilk emri de “Oku! (İkra)”  ve onu takip eden “O kağıt kalemle okumayı yazmayı öğreten Rabbinin adıyla Oku!” olduğunu bilmiyorsan öğren!

Şıh'ın sana rehberlik edecekse o cennete gidip gelmiş olmalı. Yani ölmüş ve yeniden dirilmiş olmalı ki rehberlik edebilsin! İslam'da reenkarnasyon inancı yoktur. Ölen dirilemeyeceğine, cennete de gitmek için kıyamet dirilişini, yargı gününü beklemek gerektiğine ve bundan önce ölmüşlerin hiç birinin cennete gitmesine dinen olanak olmadığına göre bu ilmi kendinden menkul, din tüccarı şeyhin, pirin sana nasıl rehberlik edecek?
Üstelik buna inanmak kâfir olmak, dinden çıkmaktır.
Ama gel de anlat!

Bu Yezidi, Süryani, Sabi iktidarı her televizyon kanalından halkı her türlü dini sapıklığa yöneltiyor.
Geçen hafta, Yahudi Kürdü Ciner grubuna ait Haberturk Tv kanalında “Tarihin Arka Odası” adlı programı sunan Murat Bardakçı bey Erol Sayar diye bir cinciyi çıkartmış konuşturuyor ve 1965 senesinde Timurlenk’in ruhuyla yapılmış bir ruh çağırma ayininde Timur ile yapılmış sohbeti plağa kayıt etmişler.

Erol Sayar denen bu zat, aynen yukarıda anlattığım cin/ruh çağırma olayındaki gibi, aynı şekilde Timur’un ruhunu çağırdıklarını, ruhun ayini yapan cincinin vücuduna girdiğini ve onun ağzından bu konuşmaları yaptığını, plakta kayıtla bilgilerin tamamıyla Timur tarafından verildiğini çünkü ayin sonrasında transa giren cincinin hiçbir şey hatırlamadığını açıkladı.

Cin, ruh çağırmak, büyü yapmak İslâm’da Kur’an ayetiyle yasaklanmış, Tevrat’ta cezası ölüm olarak belirlenmişken bu sapıklar kendilerine “Müslüman” diyorlar!

Hatta Murat BARDAKÇI, Suriye’de Derezilerin yakınlarının cenaze ayinlerinde eğlenip bayram yaptıklarını, çünkü yeniden dirilip aralarına katılacağına inandıklarını söylerken Erol Sayar Cincisi hemen sözünü kesip;
-“Müslümanlıkta reenkarnasyon (yeniden dirilme) yoktur!” Deyip bir de İslâm uleması kesiliyordu.
Bu sapıklıklar, Osmanlı ve önceki devletler döneminde imparatorlukların farklı inançlara sahip halklarını “asgari müştereklerde” buluşturarak, Hıristiyan veya Müslüman tarikatı olarak içlerinde eritme siyasetleri sayesinde varlıklarını korumuşlardır.

Osmanlı’nın Sünniliği kabul etmesiyle devre dışı bırakılan bazı tarikatlar da Hıristiyanlığın ruhani merkezi olan Vatikan,  Prusya (Almanya), Rusya ile işbirliğine girmişler, Osmanlı’ya açılan her haçlı savaşında bunlar da isyan ederek arkadan vurmuşlardır.

Atatürk böyle sapıklıkları önlemek, işbirlikçilerini de tasfiye etmek için, bunların yuvaları olan tekke ve zaviyeleri kapatmış, vakıflarına el koymuş ve devlet hazinesine geçirmiştir.
Çıkarttığı eğitim yasasıyla da günümüzün çağdaş, ruhu, beyni, bedeni özgür, devletin en yüksek mevkili kişisiyle aynı haklara sahip olan ve önünde secde etmeden konuşan, mal, mülk edinebilen, ticaret yapabilen, köleciliğin kaldırıldığı bir devlet kurmuştur.

11 Kasım 1938 günü öldürülmesinin ardından iktidara gelen Ermeni Süryaniler ve Arnavutları İsmet İnönü devlete doldurmuş, 14 Mayıs 1950 seçimleriyle de Sabi Süryani Arap ve Ermeniler “Nakşibendi tarikatı-Nurculuk” siyaseti adı altında, Kırım Yahudi tatarı, Latife hanımın akrabası Demokrat Parti başkanı Adnan Menderes ile iktidarı devir almışlardır.

İsmet İnönü yapılanmasını “Dinsiz Masonlar” olarak ilan etmişlerse de kendilerinin de şeytana tapınan Masonluk dininin kaynağı olan Sabi/ Süryani Rum, Ermeni, Araplar olduklarını da bilmiyorsanız öğrenin.
İkisinden hangisi iyiydi derseniz önce ikisinin de “İngiliz-Amerikan-Vatikan işbirlikçileri” olduklarını söylerim. Ancak demokratik hakların korunması, “ehveni-şer” (Kötünün iyisi)  açısından bakarsanız, İsmet paşa Masonları tercih edilebilir.

En azından onlar, “akıl-fikir işlemez dindarlık” gütmemişlerdir. Onları bir şeylere ikna etmek kolaydır, başkalarının eleştiri ve tavsiyelerine açıktırlar!
Ama ya ötekiler?
Arap Baharı mı Karanlığı mı?

Ey insan sıfatındaki yaratık, Facebook sitelerinde “Kafirin Küfrü” gibi adlarla, dinsizleri teşhir etmeyi amaçlayan boş işlerle uğraşacağına, seni, Allah, Allah, Kur’an, Türklük diyerek şeytana tapınan Mason dinlerine sokan, biraz aş iş vaadiyle kandırıp aldatan, işi bitince sormayan, emperyalist devletlere “itirazsız teslim olmanı sağlayan”, her gün çıkarttığı yasalarla devletinin topraklarını satan, emeklilik, sendika, grev, toplu sözleşme, kıdem tazminatı gibi haklarını elinden alan, bitmeyen zamlarla kendilerini zengin, seni her gün daha da fakir eden bu işbirlikçilere karşı seni uyandıran birkaç dinsizi hedef alacağına, seni, milletini, çocuklarının geleceğini satan, Türk ve Müslüman dünyasını haçlılara peşkeş çeken “Dinci Yobazların İhanetlerini”  bir düşün! 

Hangisi zararlı?
Vatanına sahip çıkan, din maskesiyle yapılanlardan bıktıkları için inanmayalım daha iyi, çoğalırsak din-mezhep savaşı ortadan kalkar ve sömürgeci devletlere karşı daha kolay bir araya geliriz diyen vatansever dinsizler mi?
Yoksaaa!;

Allah, Kur’an diyerek her gün Müslüman ve Türk dünyasını satan, akıtılan Müslüman kanlarına seyirci kalıp, “Amerikan askerlerine dua eden, kiliselere devletin parasını yatıran ve yurt dışındakilere de devlet bütçesinden bağışlar yapan, evlatlarımızı her gün Haçlı ordularına, işbirlikçileri PKK örgütlerine yem edenler mi?

Aklı olan, dini alet ederek vatanı, milleti satan, özgürlükleri elimizden alan yobazın ihanetinden, dini gerekçeleriyle inkâr eden vatansever kâfire sığınır!
Çünkü siz dininizi bile bilmediğinizden aradaki farkı ayıramaz haldesiniz.

Günümüzde Hindistan'da Can/Cayna/Ci (Jainism) dini tapınağında DEVADASİ (Cin'in karısı) adı verilen ve parayla fuhuş yaptırılan bir tapınak rahibesi. Bunlar namaz kılar, oruç tutar, hac yaparlar. Ama hayvansal ürün yumurta, süt dahi kullanmazlar. Yollarına karınca sürüsü çıksa birini ezer günaha girerim diye akşamı beklerler. Arapları Kurban bayramına "İyd El Eda" Derler, Namaz (Namas=Selam), Kurban (Eda) bu dinden Mecusilik ve İslâm'a geçimiştir. Can, Alican, Hasretcan, Velican gibi "CAN" adı Hintçe'den Arapçaya ve Türkçeye "CİN" manasında geçmiştir. Resim linki


Çünkü başınıza geçirilen çuvalı, her gün gireni çıkanı olağan benimsemişsiniz! Atalarınız birer göçebe çoban değil de filozofmuşlarcasına onlara kılıçla, sopayla, tehditle kabul ettirilmiş ve milletinize de ait olmayan dinlere bağlılıklarınızda Hicaz Araplarına, Mısır’dan sürülmüş cüzzamlı Yahudilere kendinize “MEVALİ/KÖLE” dedirtirsiniz.

Onlar, Türkler cennete giremeyecek, ibadetleri boştur, mecüc/cüce şeytanların soyundandırlar (Kur’an Kehf 90-94-Tevrat Danyal Suresi- Muhammed’in hadisleri), hepsi cehennemliktir! Demelerine bakmadan onların şeytanlarının adını sayıklayarak ölüme gidersiniz!
Balık gibi sudan başka yaşam şekli olmadığını düşünürsünüz.

“Uyanın!”
Diyen vatandaşlarınız sizleri korkutur, onlara düşman olursunuz!

Bütün dünyada sözlerine daima değer verilen dinsizlerin vatanseverlerinin, dinler arasındaki farklılıklardan bir çıkarları olmadığından, onlar hakkında ortadan yazarlar ve herkes onlara güvenir.
Siz, niye sizi “beyinleri akıl-fikir işlemez intihar komandoları” haline getiren Mehmet Abdülvahap, Molla Cemalettin Efgani, Mehmet Abduh, Bitlis Rum’u Deliüzzaman Sadi-i Kürdi gibi böyle Arap, Ermeni, Yezidi Kürt, Yahudi ruhbanlarının ardından gidersiniz?


Peygamber Muhammet’in hadisindeki gibi, Haçlılar kertenkele çukuruna girseler onları çekinmeden takip eden bu Arap, Yahudi kölelerin köleliğini niye terk etmezsiniz?
Gitmeyi sürdürürseniz gelecek pisliklere hazır olunuz! 

Ey "Beyinleri akıl, fikir geçirmez Müslümanlar! Bunca yazıyı geçin, silah, kurşun ve her türlü pislik hariç size hiç bir şey işlemez ya! Gördüğünüz gibi çok bağlı olduğunuz dininiz sadece “beyni akıl, fikir geçirmez dindar” yetiştiriyor, anlayınız artık. Anlamazsanız;
Çocukluğumda ve gençliğimde, dindar büyütüldüğüm için camiye sık giderdim. Mümkünse vakit namazlarını camide cemaatle birlikte kılardım.

Lise öğrencisiyken dini bıraktığımdan sonra da yıllarca arkadaş hatırına ya da hutbelerde neler anlatılıyor diye merak edip gitmişimdir ve halen de binde bir giderim.

Ne zaman gitsem abdest almaktan tutun da namazların sünnetlerini kılmaya kadar beni taklit eden, her yaştan en az dört beş kişiye tanık olurum.

Bazen hızlanıverdiğimde birilerinin düştüklerine bile tanık olmuşumdur. Bu gençliğimde de şimdi de böyledir. Müslümanım diyenlerin çoğu bırakın namaz dualarını, dinin temeli namazın nasıl kılındığından bile haberleri yoktur.

Böyle bir Müslüman toplum olabilir
 mi? 

İşte bizim toplumumuz böyledir.
Namazdan, duadan haberiniz yoktur, her yerde din adına ahkâm kesersiniz, bir camiye gidip taklit namaz kıldık diye gidemeyen insanları karalarsınız, horlarsınız!

Sonra da Fethullah Gülen gibi Süryani Ermenileri de “Allah’ın İslâm’ı yenileyen seçilmiş kulu” diye kabul edip putlaştırırsınız!
İşte Suriye'de kardeş avı!
“Beni Vatikan’a gömünüz!” diyen sesine aldırmazsınız, bilgisi olmasa da sizden uzak olan insanları yalanlarına inandığınız bu putun sapıklıklarını takip etmeye çağırırsınız!

Tevrat'ta İlk Kardeş Katliamı 

Irak’ta , Suriye’de, Libya’da, Sudan’da, Etiyopya’da birileriniz Rus’un, Çin’in diğerleriniz Amerika’nın, Avrupa’nın silahlarıyla “Allah Allah” diyerek kendi komşunuzun, akrabanızın kanlarını dökmeye devam ediniz!
Sizlere “akıl fikir işlemez” ama ancak Haçlının, Haçlı Kâfirinin silahı, kurşunu, virüsleri, sapıklıkları işler! Siz onlarla dostluklarınız yüzünden övünürsünüz!
Şeytana tapınanların kölesi olmuşsunuz!

Takdir okuyanındır!