Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Kasım 2010 Salı

HZ IBRAHIM KULTU CALINTI MI

HAZ.İBRAHİM KÜLTÜ ÇALINTI MI?

 

Haz.İbrahim Ailesi ile Göç halinde tasvir edilmiş.

Benim tanrı kavramıma göre bir tanrı yarattığı kullarına saf ve mutlak adaleti şart koşmalıydı ve kavimler arasında düşmanlıkları yasaklamalıydı.Kana dayalı öldürme,soykırımları,köleciliği  yasaklamalıydı.Sonunda eski kavimlerde de bunun var olduğunu aşağıdaki yazımda bulacaksınız.

Yazarları,K.Van der Toorn,Bob Becking,Pieter Willem van der Horst olan “Dictionary of deities and demons in the Bible DDD -Tevrat’taki Tanrılar ve Şeytanlar Sözlüğü” adlı eseri İnternet’te bulup okuduğumda,daha önce,şüphelerim üzerine araştırarak yazdığım “NUH KUŞLAR ve İBRAHİM” başlıklı yazımı hatırladım. Yazımda,yaptığım çeviri ile”İbrahim” adının Hint Brahman kökenlerine de girmişim.

“İbrahim” Adının Hint Vedalarındaki Etimolojisi;
Şimdi Hint Vedalarında geçen İbrahim Peygamber ile eşi efsanesinin ve adının etimolojik yapısı hakkında internetten tercüme ettiğim bir yazıyı sunuyorum.Biraz kendi tespitlerimden de sonuna ekledim.
a)Brahma’nın dil bilimi açısından kökenini incelediğimizde,”Brah” kelimesi “İbadet etmek,seçmek,çevrelemek” anlamına gelen “Bri” kökeninden gelir.Sonuna bir “h” eklendiğinde “Briha” olur ve “artmak,büyümek” anlamına gelir.Sonuna “an “ eklenerek Hinduizm’de “en üstün Tanrı” anlamına gelen “Brahman” sözünü elde ederiz.
Brahman,cinssiz,biçimsiz ve çoğul yapılamayan bir kelimedir.Yalnızlığında kozmo’nun meydana gelmesidir.
Brahman’ı Erkek kelime olarak düşündüğümüzde “Brahma” olarak adlandırılan “yaratılış işi” ile ilişkilidir
Brahman dişi kelime olarak düşünüldüğünde”Brahmani “(Rahmani gibi)  olarak adlandırılan onsuz yaratılış işinin gerçekleşemeyeceği enerjinin kaynağı anlamındadır.
Bü yüzden “Brahma”’nın kelime olarak Abraham ile hiçbir alakası yoktur. (Kazara biz,Abraham Brahma’dan gelir demekteyiz) fakat Brahman’dan gelir ki o da “Yaratılış’ın Tanrısı/Tanrının yaratıcılığının görüntüsü” demektir ve insan anlamında da değildir.”

Sonra da eşi Sara’nın adını incelemişim;

Sara’nın (Sarai-Saray) Etimolojisi;

b)Benzer olarak İbrahim’in ilk karısı Sara” Hint vedalarında “Saraiswati” olarak geçmektedir. Bu da tekrar ses benzerliklerine bağlıdır.

Ne yazık ki,Veda ayetlerini çalıştığımızda,”Saraiswati”nin “nehir” anlamına geldiğini görmekteyiz.(Kurumuş efsanevi bir nehir olduğuna inanılır)

Yeri hakkında büyük tartışmalar olsa da anlamının “nehir” olduğu bir gerçektir.
Vedalar,onu dağlardan denize dökülen ve ibadet eden bir nehir tanrıçası gibi tekrar tekrar tanımlamaktadır.
Sonradan her nasıl oluyorsa da onu “öğrenme tanrıçası” olarak da tanımlar.Sadece orta çağlarda Brahma’nın yoldaşı olur.Vedalarda,kesinlikle Brahman’ın eşi değildir.

İncil’in Sara’sı hakkında “nehir” anlamını vermekte gönüllü olmasak da ikisi arasındaki bağı kimse göremez.*
Şimdi de konu ile ilgili Tevrat ayetini ortaya koyalım;
“Yar.17: 15 Tanrı, "Karın Saray'a gelince, ona artık Saray (Sarai)demeyeceksin" dedi, "Bundan böyle onun adı Sara* olacak.”
*Not 17:15 "Sara": "Prenses" anlamına gelir.”
Bence yukarıdaki yazı kesinlikle boşa yazılmış değildir ve apaçık bir gerçeği dillendirmektedir.

Sonra da geçmişte bazı düşünürlerin Yahudiler hakkındaki düşüncelerini tespit edip yazıma eklemişim;
Yahudiler Hakkında Eskilerin Görüşleri;
Yahudilerin bir şekilde dünya milletleri arasında yer edinmeleri de diğer kavimleri bir arayışa sokmuştur.
Bu arayışın sonucunda da milletler işin aslını astarını araştırmışlardır.İşte çıkardıkları bazı sonuçlar da aşağıya alınmıştır.
Yahudi Alim Flavius Josephus (İ.S.37-100),Yunan filozofu Aristo’nun “Bu Yahudiler,Kalani Hintlileri adı ile bilinen Hintli filozoflardan türemektedirler.(Kitap 1:22)
Soli’li Clearchus Suriye’deki Yahudiler,Hint Kalanileri adlı Hindistanlı filozofların soyundan gelirler.Baş şehirlerinin adını telaffuz etmek bile çok zordur.Yeruşalem adındadır.
Yunan Kralı Selevkus tarafından Hindistan’a İ.Ö.300’lerde büyükelçi olarak gönderilen Megastenes,her günkü yaptığı gözlemlerini anlattığı yazılarında Yahudilerin Kalani adlı bir Hint kabilesine ait olduklarını söylemiştir.(Anacalypsis Cilt 1.S.400-Gofrey Higgins )
Martin Haug “İranlıların dini,yazıları ve kutsal dili” adını verdiği doktora tezinde Mecusilerin “Keş-i İbrahim dini”ne sahip oldukları söylenilmiştir.Cennetten getirilip İbrahim’e verildiğine inandıkları kitabı takip ettiklerini yazmıştır.(S.16)
Hindu tanrısı Brahma ve yoldaşı Saraiswati ile İbrahim ve Sara-Saray arasında sade,ve daha çok çarpıcı benzerlikler vardır.Koskoca Hindistan’da Brahma adına sadece bir tane tapınak varken bu inanış,Hindu mezhepleri içinde üçüncü derecede büyüklüğe sahiptir.


Tevrat Yaradılış Efsanelerinde geçen Nuh’un oğlu Ham’ın oğlu Kenan’ın kopyalanarak Sam’a da yamanarak,Hitit-Yahudi kardeşliğinden Sam Soyuna geçiş yapılarak ilk aldatmacayı ayetleri ile vurgulamış,Yahudilerin Sam (Semitik) değil Ham (Hemitik) oğlu  Kuş soyu olduklarını ispat etmişim.
Bu tespitime,beyaz Hintli olan Hititlilerin de Semitik değil Kuşi olduklarını iran’lı Taberi’den alıntılarla güçlendirmişim;
“İranlı tarihçi,Muhammed İbn Cerir El Taberi (İ.S.915) Yafes’in küçük oğlu Tiras’ın oğlu Batawil’in kızı Karnabil (Qarnabil)’in Kuş’un karısı olduğunu, ve onları Etiopyalı,Sind (Pakistan’ın Sind bölgesi) ve Hindular olarak ayırır.” Diye devam etmişim.
Bütün bu tespitlerimin,şüphelerimin yersiz olmadığını da aşağıda okuyacağınız bölümdeki alıntılarda görünce doğru yolda olduğuma bir kez daha inandığımı belirteyim.

ABRAHAM-Hz.İBRAHİM


Haz.İbrahim’i tanımak için önce onun kökeni ile ilgili Tevrat’taki  bilgileri öncelikle aşağıya aldım;
SAM PEYGAMBERİN SOYUNUN ÖYKÜSÜ
Tevrat Yaratılış 11.Bölüm;
Yar.11: 26 Yetmiş yaşından sonra Terah'ın Avram, Nahor ve Haran adlı oğulları oldu.
Yar.11: 27 Terah soyunun öyküsü: Terah Avram, Nahor ve Haran'ın babasıydı. Haran'ın Lut adlı bir oğlu oldu.
Yar.11: 28 Haran, babası Terah henüz sağken, doğduğu ülkede, Kildaniler'in* Ur Kenti'nde öldü.
Yar.11: 29 Avram'la Nahor evlendiler. Avram'ın karısının adı Saray, Nahor'unkinin adı Milka'ydı. Milka Yiska'nın babası Haran'ın kızıydı.
Yar.11: 30 Saray kısırdı, çocuğu olmuyordu.
Yar.11: 31 Terah, oğlu Avram'ı, Haran'ın oğlu olan torunu Lut'u ve Avram'ın karısı olan gelini Saray'ı yanına aldı. Kenan ülkesine gitmek üzere Kildaniler'in Ur Kenti'nden ayrıldılar. Harran'a gidip oraya yerleştiler.
Yar.11: 32 Terah iki yüz beş yıl yaşadıktan sonra Harran'da öldü
İbrahim'in güzergahı

Bu efsanede ortada tanrı tarafından yönlendirilen bir “göç” olayı yoktur.28.ayette Haran’ın ölümü anlatılırken kullanılan ifade “doğduğu ülkede,Kildanilerin Ur kentinde öldü” ifadesi kullanılmıştır.
Ne olmuş yani demeyin.

Eğer bu aile buraya da “ç” ile gelmeseydi,ayette ”ata yurdu,baba toprağı,anavatan” gibi terimler kullanılması gerekirdi.Çünkü topraklarına çok düşkün olan Tevrat inanlıları bu gün ülkemize “Fatherland-Baba toprağı yani Hz.İsa’nın toprağı-ülkesi” demektedirler.
Bu ifadeler,Terah’ın (Azer) bilim adamlarının iddia ettiği gibi Hint kökenli,topraksız  bir göçer aile olduğuna açık bir kanıttır.
Bunlar sürekli olarak “göç” halinde olan,topraksız,köklerinden bir şekilde ayrılmış küçük bir ailedir.31.ayette göçe çıkanları saydığımızda “4-dört” kişinin göçe başladığını ve göçtükleri yerin de zaten “Kenan ülkesi” olduğunu görüyoruz.
Buraya kadar hiçbir tanrı müdahalesi yok Şimdi hemen bir zıplama var.Aniden ilahi bir davet.Buyurunuz;

Avram'a Çağrı

BÖLÜM 12
Yar.12: 1 RAB Avram'a, "Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git" dedi,
Sonra bu olayda tanrı Avram’a (Ebram okunur) göç işini kendisinin başlattığını iddia eder;
Yar.15: 7 Tanrı Avram'a, "Bu toprakları sana miras olarak vermek için Kildaniler'in* Ur Kenti'nden seni çıkaran RAB benim" dedi.
*Keldaniler,Irak’ta yaşayan devlet kurmuş Arap kabileleridir.Ur da Hakkari’ye yakın Kuzey Irak bölgesinde kökeni Sümerlere uzanan tarihi bir şehirdir.

Kuran İbrahim Suresinde ise Hz.İbrahim’in dilemesi ile Allah’ın çıkardığı işlenir ki bu da Tevrat’ın yukarıdaki “15.7.” ayetini doğrulamaktadır.
İbrahim Suresi;
35-“Bir de İbrahim'in şöyle dediği vakti hatırla: "Rabbim, bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!
36-“Rabbim, çünkü onlar, insanlardan bir çoğunu şaşırttılar. Bundan böyle kim benim izimce gelirse, işte o bendendir; kim bana karşı gelirse artık Sen bağışlayan, merhamet edensin!”

Hz.İsmail'in anası Hacer Melek ile tasvir
Grek Tevrat’ında  geçen Hz.İsmail’in doğumundan sonra gelişen olaylarda Hz.İbrahim’in adının anlamı da açıklanmaktadır;
Tevrat-Yaratılış-Sünnet Antlaşmanın Simgesi-Bölüm 17;
Yar.17: 5 Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım.
D Not 17:5 "Avram": "Yüce Baba" anlamına gelir.
17:5 "İbrahim": İbranice Avraham,"Çokların babası" anlamına gelir.
*Avraham-(Ebrahe(i)m okunur.)

Haz.İsmail’in başına gelecek olan olay da Kuran İbrahim 37.ayette şöyle açıklanmaktadır.;
İbrahim Suresi;
37-“Ey Rabbimiz, ben çocuklarımdan bir kısmım senin Beyti Haram'ının yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz, namaz kılsınlar diye; bundan böyle insanlardan bir kısminin gönüllerim onlara doğru akit ve ortan bazı ürünlerden rızıklarıdır; umulur ki şükrederler.”

Şimdi Haz.İbrahim’den bahseden  Petra-Ebla-Ugarit Metinlerinden yapılan tespitlere bir göz atalım. Malum, bu metinler,Haz.İsmail’den bahsediyor diye Müslümanlarca,Haz.İsa ve İncil’i doğruluyor diye Hıristiyan dünyasınca adeta İlahi birer delil olarak kullanılmaktadır.Bakalım;

Tel Marduk'ta Ebla Tabletleri kazı alanında
....İbrahim;Köken olarak aslı “abram” olup batı semitik Arap adıdır,İ.Ö.II.bin yılda ortaya çıktığı görülmektedir.Abiram (Ebiram okunur.–Ege ve Trakya Türkçe şivesi ile İbirâm şeklinde söylenilirdi.Kykbt) Halat 9 De Vaux 1968:11;Tevrat Krallar 16.32.Num16:1-26:9 ayet 106:17)
Ugarit metinlerinde (KTU 4:352:2,4) A-bi-ra-mu/i (Eburamu-Eburami Kykbt) geçmekteyken Mari tabletlerinde (PRU 3.205,85:10:107:8 cf) hatta Mari H.B.Huffmon Amorite Personel Names İn The Mari Text (Baltimore 1965-5’de “brm” Elefantin’de geçer.(Elefantin fil gibi iri demek olup hem Mısır’da arkeolojik bir yerleşim yerinin adı hem de Mısır Yaratılış Efsanesinde yeri göklerde olan ve kırmızı toprağın getirildiği yer olarak geçer.Kykbt)
Tevrat’ta geçen ABRAHAM’ın gerçek kökeni belirsiz olup “abram” halinin uzatılmış şeklidir.


Yahudi öncesi İ.Ö.2000’li yıllarda Hebron’da oturan Kenize’li(1) -Kalib kabilesi tarafından Yahudilerle karışmadan önce İbrahim adı yüceltildi.Mamre’deki Hebron tapınağında monarşinin(2) doğmasından önce, en azından İ.Ö.ikinci bin yılın sonunda Yahudi İsrailliler ile İsmailoğullarının İbrahim’i babalarından biri saymalarından çok önce  İbrahim bir çok kavimlerin babasıydı.
(1)Kenize,Kenize=Tevrat Yaratılış 15.Bölüm 18-19-20-21.ayetlerde İbrahim peygambere tanrısı Yahweh’in vaat ettiği toprakların bir bölümünde oturan kabilenin adı.

VAAD EDİLEN TOPRAKLAR

Yar.15: 18-21 O gün RAB Avram'la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: "Mısır Irmağı'ndan büyük Fırat Irmağı'na kadar uzanan bu toprakları -Ken, Keniz, Kadmon, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan, Girgaş ve Yevus topraklarını- senin soyuna vereceğim."

MISIRDAN ÇIKIŞ-YEŞU (Hz.Yuşa Peygamber)
Bölüm 14.
Hevron Kalev'e Veriliyor;
Yeşu.14: 6 “Bu arada Yahudaoğulları Gilgal'da bulunan Yeşu'nun yanına geldiler. Kenizli Yefunne oğlu Kalev Yeşu'ya şöyle dedi: "RAB'bin Kadeş-Barnea'da Tanrı adamı Musa'ya senin ve benim hakkımda neler söylediğini biliyorsun.”
(2)Monarşi;İsrailoğullarının kölelik sonrası Hz.Musa’dan sonra başlayan krallık dönemi.

Tevrat ayetleri de görüldüğü gibi “Kenize’li Kalib” kavminin İbranilerden önce var olduklarını yani Ugarit metinlerini şüpheye yer bırakmayacak şekilde doğrulamaktadır.

İbrahim soyunun Yahudi ve Hıristiyan olmadıklarını Kuran ayeti de doğrulamaktadır.
Bakara Suresi ;
140-Yoksa siz: "İbrahim de İsmail de İshak da Yakup da torunları da hep Yahudi veya Hıristiyan idiler." mi diyorsunuz? De ki: "sizler mi daha iyi bileceksiniz, yoksa Allah mı? Allah'ın şahitlik ettiği bir gerçeği bilerek gizleyenlerden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.”
Ali İmran Suresi;
67-“İbrahim, ne Yahudi ne de Hıristiyan’dı; ancak o, lekesiz bir Müslüman’dı ve Allah'a ortak koşanlardan da olmamıştı.”
                                                         Hz.İsa,İ.Ö -3 ile İ.S.30 yılları arasında yaşamıştı.200 yıl önce İncil'i
                                                         kim yazdı?Yazılacak çok şey var ama bir sayfaya sığdırmak zor.
Kuran’ın bu tespitleri her ne kadar yerinde ise de İsrail oğullarının yani Yahudilerin de babaları kabul ettikleri Hz.İbrahim’in,Yahudilerin bölgeye gelmelerinden asırlar önce bir çok kavimin babası olduğunun,hatta Haz.Peygamberin soyu olan Hicaz Araplarının da Yahudilerle hiçbir bağlarının olmadığını ortaya çıkmıştır.
Bu durumda Yahudi Tevrat’ında Haz.İsmail’den bahsedilmemesinin de doğru olduğu ortaya çıkmıştır.
Yani eski İbrahim Dininin kurucusu Haz.İbrahim’in gerçekte İshak ve İsmail adlı çocukları olduysa da, Yahudilerin uydurma-çalıntı babaları Haz.İbrahim’in böyle bir çocuğu olmadığı da doğrulanmaktadır.

 Hileci-tüccar Yahudilerin, Kenizelilerin ve bölgedeki diğer eski kavimlerin babası olan Haz.İbrahim’i kendilerine mal ettikleri  de gün gibi ortaya çıkmıştır.
Hileci Yahudiler,tıpkı Hint,Mısır ve Arap tanrılarını kendi hilekarlıklarını da ekleyerek kendilerine benzettikleri çalıntı tanrıları yaratan Grekler gibi kendilerine “çalıntı tanrı edinen” belki de ahlaksızlıkları yüzünden toplumlarından atılan ipten kazıktan kurtulmuş kişilerin oluşturduğu bu hileci,tüccar kavimlerin sahtekar,yalancı,dolandırıcı topluluklarıydı.

Ancak kovulmuş,itilmiş-kakılmış kavimlerin yalanlarına Hileci Hicaz Arap Kitabı da sarılmaktadır;

Bakara Suresinde Yahudi peygamberleri sayılmaktadır;
136-“”Ve deyin ki: "Biz Allah'a iman ettiğimiz gibi, bize ne indirildiyse; İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına ne indirildiyse; Musa'ya, İsa'ya ne verildiyse ve bütün peygamberlere Rableri tarafından ne verildiyse hepsine iman ettik. O'nun elçilerinden hiçbirini ayırt etmeyiz. Ve biz, ancak O'nun için boyun eğen Müslümanlarız.””
Ayrıca Yahudi peygamberlerini doğrulayan;(02) Bakara,(03) Ali İmran,(12) Yusuf, (14)İbrahim,(18) Kehf,(19) Meryem,(30)Rum olmak üzere (7) Sure ve çok sayıda ayet vardır.

Hilenin,Dolandırıcılığın Temeli Ticaret ve Faiz


Bu da Kuran’ın da geldiği bildirilen İsmail soyu Hicaz Araplarının da “ticaret” denilen hile işiyle meşgul oldukları gerçeğine dikkat etmeye yönlendirmektedir.

Her ne kadar Kuran hilenin temeli olan ticaretin esasını teşkil eden faizi;
Bakara Suresi;”188,275,276,278,279” ayetleri;
Ali İmran Suresi;”39,130” ayetleri;
Nisa Suresi;”29,30,31,161” ayetleri ile düzenlemiştir.
Nisa Suresi: 29. “Ey inananlar! Mallarınızı aranızda bâtıl bir yolla/tutarsız bahanelerle yemeyin. Kendi hoşnutluğunuzla gerçekleşmiş bir ticaret olursa başka. Kendi canlarınıza kıymayın/intihar etmeyin. Hiç kuskusuz, Allah, size karsı çok merhametlidir.”Yaşar Nuri Tercümesi.

Faizin ne kadar kötü olduğunu anlatmakta ve yasaklamakta ise de Nisa 29’da “hoşnutluk-rıza ile, yapılırsa müstesna(ayrı-başka)” şartını koyarak gene ince bir çıkış yolu göstermiştir.Faiz ile para almayı kimse kabul etmez.
Ancak,ihtiyacı olanların fahiş faizlere razı olmaktan başka yapabilecekleri bir şey de yoktur.”Rıza ile=gönül rahatlığı,hoşnut olma haliyle” demektir.Bankaya veya tefeciye,tefeci IMF’ye faiz istemeye giden kişi de devlet de zaten önceden hesabını yapmaktadır.Ayrıca “hesap da yaptırmakta olanlar” da vardır.Son zamanlarda İrlanda ve Yunanistan’ın da suni ekonomik krizlerle İMF’ye razı edilmeleri gibi.

İşte İslamcı hükümetlerin,Adam Smith’in Kapitalizmine daha Adnan Menderes döneminde uygulanan ekonomi politikalarıyla iki değil dört kolla sarıldıkları  “faiz yemedeki” sırları bu ince hile olan “rıza=onay” sözcüğünde saklanmıştır.
Zulüm ile yapılmasını yasaklaması bile en azından İslam’a değer kazandırmaktadır.Ancak rıza gösterdiği an Müslüman’ı koruyamamaktadır.

Ama,Tevrat’ta Yahudiler arasında faizin her türlüsü yasaktır.Faiz yabancılara geçerlidir.Ki bu Tevrat aynı zamanda Grek Tevrat’ı olup faizi Hıristiyanlar arasında da yasaklamış olmaktadır.
Tavrat’ta Faiz;
Bölüm Yasa 29;
Yas.23: 19 "Kardeşinize para, yiyecek ya da faiz getiren başka bir şey
ödünç verdiğinizde, ondan faiz almayacaksınız.

Yas.23: 20 Yabancıdan faiz alabilirsiniz ama kardeşinizden*
almayacaksınız.
Böyle yapın ki, mülk edinmek için gideceğiniz
ülkede el attığınız her işte Tanrınız RAB sizi kutsasın.”
*Kardeşten kasıt “Yahudi’dir veya Hıristiyan’dır.”

Batının faizciliği yukarıda adını verdiğim 19.yy.da kapitalizmin babası olan Adam Smith’in ekonomi-politiğine dayanmakta dinle bir alakası olmamaktadır.Bizdeki Laiklik kavramı gibi Kapitalizm de din dışı bir ekonomik düzendir.Dini kuralları içermez.

Tevrat’ın faizi tek ayetle kesin olarak yasaklamasına karşın İslam’ın “rıza” şartını getirmesinin “ilerici mi gerici mi olduğu”, seçkin olanın hangisi olduğuna siz karar veriniz.
İslam’da Hile ve Dolabın Şartları;
İslam kültüründe  tanık olacağınız bazı hile çeşitleri.Hadis yazarlarından İbni Lal’ın kayıtlarına göre “yalan ve hile” nin uygun olduğu şartlar şöyle sıralanır;
“Yalan üç yerde caizdir,
1-Harp’te çünkü harp hiledir.
2-Müslümanları barıştırmak için aralarında gerçek olmayan yalan sözleri söylemişler gibi iletmek.
3-Hanımını idare için demiş ki bu da karısını kandırmak,hile demektir.

Müslim’in hadis kayıtlarında ise;
“İki kişinin arasını düzeltmek için söylenmiş söz “yalan  sayılmaz.”” Demektedir.

Hendek Savaşında Yahudiler ile Kureyşliler birlikte saldırıya geçtiklerinde Nuaym Bin Mesud adlı birisi Haz.Peygambere gelerek ;

-“Emrinize hazırım,Müslüman olduğumu kimse bilmiyor” der.
Haz.Muhammed ise ona;
-“Düşmanların arasına tefrika sokabilir misin?” deyince;
-“İyi ama yalana dinimiz izin verir mi?” diye soran Nuaym B.Mesud’a peygamberin cevabı;
-“Harb hiledir,istediğini söyle” buyurdu.

Hazret-i Ali’nin karşısına birden kılıçla çıkan düşmanlarından Amr b. Abdivud ;
-Şimdi seni elimden kim kurtaracak? der.

Hazret-i Ali de, Amr’ın arkasını işaret ederek;
-Peki dövüşelim, fakat iki kişiyle mi? der.
Amr, geriye baktığı anda Hazret-i Ali, kılıcını çekip, düşmanını zararsız hale getirir.
Amr;
-Bana hile yaptın? der.
Hazret-i Ali de;
-Savaş hiledir! hadis-i şerifini bildirir.

Biraz da  Yaşamda Hile Dersleri;
Kötülük düşünen, fakat düşündüğünü yapmaya gücü yetmeyen iki düşman arasında emin oturulmaz.
Eğer o iki düşman ittifak edecek olursa, kısa elleri uzun olur. İki düşmandan önce hile ile birisini meşgul et. O otururken ötekinin kökünü kazı.
İhtilaf çıkarsa sen kılıcı kınına koy. Kurtlar birbirine düşünce, koyunlar rahat gezer.

Müslim Cihad ve Siyer Savaşta hile ve kandırma bölümü: 3/1361, No: 1739. Abdullah b. Mübarek ve Muammer yoluyla rivayet edilmiştir.
Tirmizi Cihadın fazileti, Savaşta hile ve kandırmaya ruhsat olduğuna dair bölüm: 4/193, No: 1675. Ahmed b. Müni ve Nasr b. Ali ve Süf-yan yoluyla rivayet edilmiştir.
Ebu Davud Cihad Bölümü, Savaşta tuzak konusu: 3/99, No: 2636. Sa-id b. Mansur ve Süfyan yoluyla ve 2637 no ile Ka'b b. Malik'ten rivayet edilmiştir.

Ya Kölecilik;


ABD basınında Amerika'da kölecilik
İnsan psikolojisinin temelinde daima özgürlük vardır.Ancak,bir insanı başka bir insan nasıl köleliğe razı edebilir? Sorusunu da sadece din cevaplandırmaktadır.
İnsan,kendisini “akıllı,düşünen” bir varlık sayar ve yeryüzünde ve göklerde bir değeri olduğuna inanır.Bıçağı görünce kaçan Kurban Bayramı danalarının bile kesileceklerini anlayınca çıkardıkları sorunlara baktığımızda,insanların bu derece kendilerine önem vermeleri doğaldır.
Hiçbir insan öldükten sonra kuru bir yaprak gibi tabiatın içinde kaybolup gittiğini kabul etmek istemez.
Bu durumda,devlet çarkını elinde tutan güçler hemen devreye girerler ve “Her şeyi bilen,gören,ceza-mükafat veren,yargılayan,sonsuz mutluluk vat eden bir tanrı” kavramını insanlara dayatırlar.
Bu kavrama göre,tanrı yerlerde ve göklerde bilinen ve bilinemeyen her şeyin yaratıcısı, yargılayıcısı, sahibidir.İnsanlar da onun sürüleridir ve ona kölelik etmekle yükümlüdür.

“Arap” adının etimoloji bilimine göre harflerinin anlamları açıldığında “RA’nın Öküzbaşlı Sürüleri” demek olduğunu görüyoruz.

Bunu Kuran Rum Suresi de şöyle açıklamış;
Rum Suresi-20-“Yine O'nun sizi topraktan yaratması (yüce kudretine delalet eden) ayetlerindendir ki, sonra da siz şimdi bir beşersiniz, yayılıp duruyorsunuz.
İfadesinde kullanılan “yayılmak” terimi “ hayvan sürülerini meralarda yaymak anlamına gelir.İnsanlar için de yayılma teriminin kullanılması bu çıkarımımı doğrulamaktadır.

Bu dünya bir imtihan yeridir ve tanrının tayin ettiği kral,imparator,Han,Hakan, Lord, Çar, Raja,Şah (hepsi de TANRI” demektir.) gibi feodal yani,tanrı ile kan bağı bulunan-kölelerin iyi-kötü işlerini ona bildiren aracı olan bu kişilere de kölelik etmeyi şart koşmaktadır.
İskit-Saka imparatorlarının adları arasında “Evrenin Hakimi,Evrenin Tanrısı” gibi adlar vardır.
Tanrı aynı zamanda da “ordularının komutanı” anlamına da gelir.

Birisi çıkıp,-“ulan sen oraya gittin mide bizi burada harcıyorsun bu saçmalıklarla” dediğinde bunların devlet gücü ile imhaları sağlanınca,insanlar geçmişte köleliğe böylece razı edilmişlerdir.
Yaşam tarzı,az emek çok kazanç elde etmeyi,sömürüyü esas sayan,malı değerinden fazlaya satarak haksız zenginlik için insanları aldatıp kandırarak sömüren bir de üstüne teşekkür ettiren hileye dayalı “ticaret” olan kavimlerin “kölecilik kavramının yaratıcıları” oldukları ortadadır.

Çünkü tüccar kavimler “yerleşik” kavimlerdir ve tümü kölecidir.Göçer olup da köleci olan kavim yoktur.Olsa da,öç alma,savaş gibi nedenlere dayalı olarak geçicidir.

Göçer kavim olan Türklere de güney Asya bölgelerine indiklerinde Brahmanizm,Hinduizm, Zerdüştlük gibi “köleci” kavim kültürlerine-dinlerine bulaşmaya başladığında ,Köleci olmayan Türkler, ”Hayatlarını kurtardıkları için gönüllü kölelik etmek isteyen” yerleşik kavimlerin isteklerini geri çevirmiş,ancak bunu “dini inançlarının parçası sayan” bu insanları mutlu edebilmek için “at uşaklığı” kurumunu geliştirmişlerdir.
Bu da üstüne düşülen bir olay olmadığından,kişi kölelikten bıktığı an ayrılmakta zaten serbestti.

Fildişi taşıyan Afrika'lı Köleler
Bazı yerleşik toplumlar savaş esirlerini köle olarak kullanmayı tercih etmişlerse de borçlarını veya faizlerini ödeyemeyenlerin nasıl kölelik edecekleri Tevrat’ta bile düzenlenmektedir.

Hileci Yahudilerin Tevrat’ında olur da varlığını ona dayandıran Kuran’da olmaz mı?
Kuran her ne kadar “köle azadını” teşvik etmişse de Hz.Muhammed’in bile “azad kabul etmez” iki kölesi ömrü boyunca ona hizmet etmiştir.
Peygamber kölelerini azad etmeyi başaramayınca da Hileci Hicaz Arapları da köleciliklerini sürdürmüşlerdir.

Köleliği Yasaklayan Kuran Ayetleri
Beled  Suresi;
10-“Ona iki de tepe gösterdik. “
11-“Fakat o sarp yokuşa göğüs veremedi. “
12-“Bildin mi, nedir o sarp yokuş? “
13-“Esir bir boyun kurtarmak.” (bir köle azad etmek)
(Elmalı’lı Hamdi Yazır çevirisi)

Müslüman dünyasında,halen “Azad kabul etmeyen köle” olmayı tercih eden Kürtler,onları böyle kullanan ağaları,aşiret reisleri,mürşit yani yol gösteren olduklarını iddia eden şıhları, pirleri” ve bilmediğimiz başka köleci Müslüman toplumlar bu ayetlere göre Müslüman bile değillerdir.
Çünkü,ne köleler kölelikten kurtulmayı ne de köle sahibi onların boyunlarındaki zincirleri kırmayı istemektedir.
İslam’da,rahip,rahibe,mürşit-yol gösterici,rehber maskeli ilmi kendinden menkul “uydurma ruhbanların” yeri var mıdır?

İşte Tevbe Suresi bu konuda yeterince açıklamalar yapmış;
30-“Yahudiler: "Üzeyr Allah'ın oğludur." dediler. Hıristiyanlar da: "Mesih, Allah'ın oğludur." dediler. Bu, onların, önceden Allah'ı inkar edenlerin sözüne benzeterek, ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. Allah kahredesiceler, nereden de saptırılıyorlar? “
31-“Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını ve rahiplerini, bir de Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler. Oysa ki, hepsi ancak bir ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı ki, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur; O, onların ortak koştukları her şeyden münezzehtir. “
32-“Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar; Allah ise, kafirleri hoşlanmasalar da, yalnızca kendi nurunu tamamlamaktan başkasına razı olmuyor. “
33-“O, peygamberini doğru yol kanunu ve hak dini ile gönderendir, onu bütün dinlerden üstün kılmak için; isterse müşrikler hoşlanmasın. “
34-“Ey iman edenler, haberiniz olsun ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan çevirirler. Altını ve gümüşü hazineye tıkıp da onu Allah yolunda harcamayanları, acı bir azap ile müjdele!”

Necm Suresinde ise “Allah dilemedikçe göklerdeki melekler bile şefaat edemez diyor;
;Ayet- 26. “Göklerde nice melek var ki Allah'ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatleri hiç bir işe yaramaz.”
Düşünmez misiniz ki bu şıhlar,şeyhler,pirler,ermişler,dervişler,rahipler,rahibeler melek olmak şöyle dursun,din tüccarlarından başka bir şey değillerken nasıl olur da insanlar onlardan şefaat bekler?

Dini kendi tekellerine almış,birisi çıkıp farklı bir şey dese ya da kendilerinden olmayan biri çıkıp bir fikir açıklasa,televizyon,radyo ve yazılı basında  bir engizisyon kurup hemen yargılarını yaparlar,o insanı da yaptığına yapacağına pişman ederler.
Vatikan’ın engizisyonu terk edeli asırlar olmuş,Müslümanlar, bu asırda, bu din bezirganlarından ikisi bir araya geldiğinde anında bir engizisyon kuruluverir.Sayıları saymakla bitmez.

Ama,bu sözde Müslüman Engizisyon yargıçlarının bir teki bile,Hıristiyan dünyasındaki Haçlı Saldırılarına çıkıp cevap dahi veremezler.Hakimiyetleri sadece “kendi halkına” karşıdır. .İnternet medyasında çok sayıda İslam düşmanı İnternet siteleri var,bunlardan bir tekine,yaptıkları düşmanlığı bıraktıracak bir ikna çalışmaları yoktur bunların.Bir Hıristiyan’ı ikna edecek güçleri yoktur.

Yukarıdaki ayetlerde Allah’ın da lanetlediği bu tiplerin boyunduruğundan kurtulmak istemiyor musunuz? Bakınız bize gelince “Vay öyle dedin,kafir oldun,böyle dedin dinden çıktın” diyerek zaten doğuştan sahip olduğumuz ,ne olduğunu kendi dilimizde okumamızı bile yasak ettikleri İslam denilen bu dinden çıkma, cehennemlik olma korkutmaca-aldatmacaları ile bizleri kandırarak uyutup dururlar.

Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı gibi,İslamiyet her ne kadar bozulmamış eski dini (İbrahim Dini (Ala Suresi 1,2,3,4,5) arayan bir çaba içindeyse de varlığını yalancı, hileci,çarpıtılmış Hint-Aryan kökenli Yahudi,Grek,Hıristiyan -Semitik-Siyonist inanışlarına dayandırmaktan kurtulamamıştır.Kendisini ancak bunlara dayanarak ispatlama yoluna girmesi de inandırıcılık gücünü kırmıştır.

Hz.Osman dönemi kuranlarının çoğaltması olduğu iddia
edilen Kuran.
1203'de Taşkent'te yazıldığı idida edilen Kuran.800 yıllık.

Hatta Haz.Muhammed’in ölümünün ardından süren 20 yıllık Dört Halife Devrinde düzenlenmiş, yazılmış Kuranların bile yakılıp yok edilmeleri,Haz.Peygambere sağlığında asla iman etmemiş Kureyş Kabilesinden Muaviye’nin oğlu Halife Yezid’in (Şeytana tapan) düzenlettiği Emevi Kuranı-İslam’ı  halen tartışma konusudur.

Bu gün hiçbir Müslüman,dininin en yeni din olmasına rağmen,peygamberin ve dört halifenin döneminde yazılmış tek bir sayfa Kuranın varlığına şahit olmaktan acizdir.

Olsa da zaten,Yahudilerin Filistin bölgesine gelmelerinden çok önce bölgede yaşamış,Petra, Ugarit Ebla gibi olağanüstü yaşama sahip şehirleri kurmuş kavimlerin tanrılarının adlarında bile Türkçe’ye rastlanılması da,var olan “İbrahim İnancının “ Osiris Dini ve Ramu Dini ile bağlantılı olduğu yönünde şüpheye yer bırakmamaktadır.

Mısır tanrısı RA aslında bir kurbağaydı.İlk önce böyle resmedilirdi.Tanrı ve firavun heykellerinde,tasvirlerinde başlarına kurbağa konulurdu.Kobra sonradan çıkmadır.
Ra’nın harflerini kökenbilimindeki anlamları ile incelediğimizde “R”=Baş,”A”=Göz demektir.
RA=Baş ve göz bu da RA’nın sadece baş ve gözden oluşan bir Kurbağa larvası olduğuna işaret eder.Sonra Larva gelişir,kurbağa olur,beş parmaklı eli ortaya çıkar,tabiata şekil vermeye başlar ve “EL’inin yetenekleri onu şaşırtır,büyüler ve adlarından birini de gene Türkçe “EL” olarak belirler.
Daha sonra rakiplerini alt üst eder ve tek hükümran güç olarak kaldığına karar verince de adını “BİR” olarak belirler.
Arap tanrısı EL’in adlarından birisi de “BİR”dir.

Aslında Mısır Osiris Dininin de Ra-Mu-Atlantis inanç kültüründen çalınma olduğu iddialarını da Mu’nun çocuklarında okuduk.Son Ugarit,Ebla tablet tercümeleri,bize,Hıristiyan Roma ve Müslüman Emevi-Arap dönemlerinde “putperestlik” oldukları gerekçesiyle eski inançlara ait bilgileri yakıp yıktıkları Vandalizm çağının kayıplarını biraz da olsa telafi etmektedir.

Ebla Kültürünün yayılış alanları
Ebla,Ugarit Petra buluntuları,Semavi Dinler adını utanmadan alan bu “çalma-çarpıtma” efsanelere dayalı Hileci Toplum Kültürlerinin ne olduğuna anlamamıza yardımcı olmuşlardır.
Haz.İbrahim’in bile Yahudilerce “çalıntı kişilik” olması gerçekten ibret vericidir.

Aslında bu çalıntı-uydurma dinlerde çok sayıda olan “genel doğruların” tanrı emri değil, kendilerinden önce var olan inanışlardan ve din muamelesi yapılan Konfiçyus,Buda inanışları gibi felsefelerden kaynaklandığını,1925’lerde James Churchward’ın Mu’nun Çocukları ve ardılları olan kitaplarında bilim kurullarınca kabul edilebilecek maddi hiçbir kanıta dayanmayan ama mantıklı tespitlerinde geçen “bozulmamış en eski din” kavramına dayandıkları şüphesizdir.

Taoculuğun kurucusu (İ.Ö.626) Çinli Lao Tsu (Zu),500 kelimelik Tao Te King adlı kitabında bütün bildiklerinin kaynağı olarak kendisinden 3500 yıl önce yaşamış Feng Li adlı bir düşünüre ait olduğunu yazmaktadır.
Daha nice felsefe,dini inanç,mit ve dinlerde yeryüzünde taş devrinden önce bile çok bilge insanların üstün bir kültür ve medeniyet içinde yaşadıkları artık bilinen bir şeydir.

Bu yüzden hırsız,hileci tüccar  Yahudi,Grek,Arapların sömürgeliğini yaptıkları  eski hükümran toplumların kültürlerini bozarak o dönemlerde, hakim toplumların kültürlerine uyum sağlamak için “kendilerine kimlik yaratmak” gibi masum bir çaba olarak değerlendirilebilecek bu girişimlerinin günümüze kadar geçen zaman içinde ,hile ve dolaplara dayalı savaşlar, entrikalar, soykırımlarla tüketilmiş eski ve gerçek doğruya,evrensel adalete bağlı,her türlü günahtan sakınan,savaşı bile düşmanı ile eşit şartlarda yapmaya özen gösteren soylu kavimlerin kalıntıları, “Semitik kökenli” olmayan kavimleri köleleştirme işinde kullanılan güçlü bir silah haline gelmiştir.

Günümüzde yürüttükleri siyaset de gene bu inanç kavramına uygun olarak yeryüzünü kıyamet sonrası  teslim alacak olan  “tek ırkı” olma hesabına dayalı bir mücadeledir.
Bunları da Yecüc-Mecüc bahsinde işlemiştim.

Adilyargıç


Kaynak;
Dictionary of deities and demons in the Bible DDD (Tevrat’taki Tanrılar ve Şeytanlar Sözlüğü)
 Yazar: K. van der Toorn,Bob Becking,Pieter Willem van der Horst
http://books.google.com/books?id=yCkRz5pfxz0C&pg=PA141#v=onepage&q&f=false

17 Kasım 2010 Çarşamba

TURKLUGUMUZU ERMENİ ALI BULACTAN OGRENECEKMISIZ


TÜRKLÜĞÜMÜZE DE İŞBİRLİKÇİ ERMENİLER KARAR VERİYOR ARTIK.!!!

Bu gün evde televizyon kanallarını gezerken malum yandaş medyanın bir kanalına denk geldim.Programın ortalarıymış,konuklardan birisi Ali Bulaç diğeri de Hüseyin Gülerce.
Program sunucusu ortaya bir görüş atıyor;

-“Türkler tarih boyunca zalimin ve adaletsizliğin karşısında olmuşlardır” diye bir ifade var bu hususta ne diyorsunuz?

Hüseyin Gülerce Türklere metih dolu birkaç söz sarf ediyor,Türklüğünden bahsediyor,ardından Ali Bulaç da soyadı gibi bulamaç halinde bir şeyler yumurtluyor.Ama ortada kötü bir şey yok.

Ardından Hüseyin Gülerce söz alıyor ve;
“-Ateist Türkler de var ve adamlar vatansever.Türk ve Türk’üm diyor,buna ne diyorsunuz?”
Ali Bulaç efendi hemen şom ağzını açıp başlıyor döktürmeye;

-“Peygamber efendimiz,”Zalimlerle savaşın demiş.Ateistler de İslam’ı kabul etmedikleri için “Zalimdirler” ve onlardan Türk olmaz.””
Haydi buyurunuz cenaze namazına .

Türklerin Türklüklerini artık Ali Bula(ma)ç efendiden öğrenmesi gerekiyor.
Eğer siz Türk’seniz ama Hıristiyan,Yahudi,dinsiz,deist veya Ateist ya da herhangi bir inanıştansanız,veya Nurcu değilseniz (Başkasını Müslüman saymazlar) Ali Bulamaç efendiye göre Türk değilsiniz.

Ben emniyet teşkilatında yıllarca tercüman olarak çalıştım.Baba G.W.Bush, Clinton,Finlandiya C.Başkanı Martti Ahtissari,ve Amerika,Avrasya kıtalarından sayısını hatırlamadığım devlet ricalinin ağırlanmasında mihmandarlık (hem tercüman hem de yakın koruma ve program idarecisi görevi) yaptım.Bunun yanında Filipinlerden Kazakistan’a ,Pakistan’dan Fas’a kadar İslam coğrafyasından tanımadığım,konuşmadığım, arkadaşlık etmediğim insan kalmadı.

Irak’tan Fas’a,Suriye’den Yemen’e kadar maşrık ve Mağribi Arapları arasında Tunus ve Suriye dışında Türklere “Müslüman” diyen,Türkleri “Müslüman” kabul edeni görmedim.

Putperest Türkler gelip mum yakıp bez bağlıyor diyerek  Haz.Muhammed’in mezarını topa
tutarak tahrip eden,aynı şeyi yapmalarından alıkoymak için Kabe’nin karşısına Ecyad Kalesinin inşa edilmesine sebep olan, Süveyş kanal savaşlarında 80.000 kişilik ordu toplayıp İngiliz silahları ile arkadan üstümüze saldıran İngiliz Müslüman’ı Vehhabi Şerif Hüseyinleri de gayet iyi bilmekteyiz.

Ermeni ihanetleri ise artık ruhumuza işlemiş haldedir.

Hatta Cumhuriyetin ilanından sonra da aynı konu için Haz.Peygamberin mezarının bulunduğu Medine-i Nebevi Camisini tekrar yıkma teşebbüslerini rahmetli Atatürk’ün;
-“Hazreti peygamberin mezarına dokunursanız aşağıya iner orayı kafanıza geçiririm” notasıyla önlediğini de biliyoruz.
Peki,Türklerin kimliğini kafasına göre belirleyen Ali Bulaç kimdir ?

Ali Bulaç1951 Mardin doğumlu,babası Ermeni annesi Kürt olduğu yazılan Ali Bulaç1975’de İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü ve 1980 İ.Ü.Edebiyat Fakültesini bitirmiş.Zaman  gazetesi ve onun AB-D’ye rapor yazan İngilizce yayınlanan Today’s Zaman adlı gazetede çalışmaktadır.Bu basının görsel basın kanadına bağlı Mehtap ve Hilal Tv’lerde program yapmaktadır.Yazılı.

(Bu yazımdan sonra Ali Bulaç sayfasındaki "Ermeni" kimliği kaldırıldı.Bunlar hep böyle hileci insanlar. Tanrıları da zaten Hermes'tir.
"Bediüzzaman mı Deliüzzaman mı" başlıklı yazımdan sonra da Said-i Kürdi 'nin hayatını değiştirdiler. Said-i Kürdi'nin 1926 Isparta Barla'da yazdırmaya başladığı risale saçmalıklarında yaptığı "Ey Asuriler, Ciyaniler,Kürtler..." sözü ile başlayan çağrısı önce "Ahamenişler-İran'da hüküm süren Krus Sülalesi" şeklinde sonra da okuyacağınız gibi değiştirilmiştir.
Bunlar Yezidiliği de Sünni İslam kılığında kullanıyorlar zaten.Büyük İskender kalıntısı Greklere kökleri uzanan Süryani-Harran Sabiliğinden (Dönmeliğinden) türetme İslami Kürtçülük kavramı =Kürt Yezidliği ya da Osmanlı'daki bilinen diğer adıyla Adeviyeliktir.Çünkü İslam'da "Bir Arap'ın diğer millete üstünlüğü takvasıdır" ilkesi gereğince "ırkçılık" olamaz.Ama Yezidlik hariç.Bunlar "höt" diyene al sana "d..t" misali dönen  ve güçlü olanın davulunu çalan,şeytana tapan çalgıcı tayfasıdır. Bakmak için tıkla)

Babası Ermeni,annesi Kürt olan (Irkı değil işbirlikçiliği önemli.Hainler de hep bunlardan çıkıyor) bu adamın her iki kimliği Türk Milletinin sonunu hazırlayan sömürgeci Haçlı ülkelerinin işbirlikçilerinden başkaları değillerdir.
 Türk Milleti,200 yıldır,Ermeni ve Kürt isyanları yüzünden yaklaşık 15 milyon kadar evladını kaybetti.
Bu adamın çalıştığı Zaman Gazetesi ve görsel medyasının zihniyeti nedir?
Bu da işbirlikçi Ermeni-Grek-Rum-Kürt işbirliğinin resmidir.
Bir Türk öldürmek 10 Hıristiyan öldürmekten sevaptır” diye fetva veren,çok övdüğü (!) Sultan II.Abdülhamit’in tahttan indirilmesine sebep olan 31 Mart 1909 isyanının İngiltere’nin komplosu ile gerçekleşmesinde İngiliz Manda yanlısı Volkan Gazetesindeki yazıları,sözleri ile önderlik eden Kürt Teali Cemiyeti Kurucularından ve idarecilerinden,İngiliz ajanı Rahip Mr.Frew gibi adamlarla Avrupa’larda ağırlanan ve Havarici Gregorcu Ermeni Kilisesini kuran mezrop İlluminator (NURCU) Aziz Gregor’un Hz.İsa’yı peygamber sayan Ermeni Hıristiyanlığını  İran mezhebi Nakşibendilik ve sapık Bahai dini ile adını yazdığım ajanlar vasıtasıyla karıştıran“NURCULUK” adıyla Kürt ve Türk Milletine yutturan, İngilizlere karşı savaşan Irak,Yemen,Tunus’taki askerlerimize , gönderilmek üzere Almanya'dan ithal edilen topların ve mühimmatın taşınmasını engellemek için hamalları greve sokan,İngiliz işbirlikçisi o zamanki adıyla Molla Said- Meşhur,Cumhuriyet dönemine girerken Said-i Kürdi ve İngiliz ABD emirleri ile iktidar olmuş DP'nin Menderes'ince çıkartılan af yasasından sonra "III.Said adını verdiği dönemindeki adıyla da "Said-i Nursi" nin zihniyetidir.
Bu günkü Fethullah Gülen-AKP iktidarında da ortakları ve işbirlikçileri gene ABD-İngiltere ve Avrupa Birliği olan bu medyanın bu ülkeye faydası ortadadır.

Ali Bulamaç’ın memleketi Mardin de kilise sayısı 1000 kadar olup cami sayısı da 1200 kadardır.Bunlar küçük mescitler halindedir.

Mardin, Süryani (Suriyeli Hıristiyan),Yezidi (Şeytan Tavus’a tapan),Gregorcu ve Pavlusçu Ermeni’lerin yoğun olduğu bir ilimizdir.

Ali beyin babası Ermeni ise annesi de mutlaka Barzani tayfası olan İslam’ı,Kuran okumayı yasak eden, Kürtlere domuz eti yemelerini şart koşan Yahudi Kürtlerden olması gerekir.Çünkü bunlara başkası kız vermez.Çünkü her üç dinde de “Kızılbaş” sayılırlar. Mardin’de bundan otuz yıl öncesine kadar,Süryani ve Müslümanların iyi geçindiklerini ama bunları dışlamaya dikkat edildiğini polis arkadaşlarımdan biliyorum.

Atatürk sinsi ihanet ve işbirlikleri ile öldürülmüş, ardından gelen Ermeni İsmet paşa devletin içine Şeyh Sait ve Seyit Rıza isyancılarını doldurmuş,bu gün hem CHP’den hem de AKP ve yandaşı sağ-sol maskeli partiler ve her türlü yayın organları ile halkın beynini bulandırarak devleti bölmektedirler.
Eski Ankara ABD büyükelçisi Eric Edelman’ın bu gün Kılıçdaroğlu ile ABD’nin çalışmasını önerdiğini bilmeyeniniz varsa öğrensin.
Vatana millete hayırlı olsun (!)

Bir taraf Atatürk,sol,demokrat,liberal maskesi takarken öbür taraf da sağ,Müslüman,Milliyetçi maskeler altında bu sinsi,Türk ve kendilerinden olmayanları düşman sayan zihniyetleri  ile AB-D ve maşaları terör örgütü ile ortak siyasetler yürüterek devleti parçalamaktadırlar.

Dünün devşirme kölesi Ermeni gelmiş bu gün “aristokrat köle” olmuş,Türk milletine “Senden Türk olur senden Türk olmaz” demektedir.Halka soy biçipulusal kanallardan her türlü bölücülüğü,ayırımcılığı yapmaktadır.Ne de olsa arkasında AKP,AB-D'li ağababaları var.
Arkası sağlam mı sağlam yani!.

Bir de eline kafatası şablonu alsa tamam olacak.Onu da seçimden sonraya bırakmış olabilirler mi acaba?

Benim Türklüğümü belirleyecek Ermeni de Kürt de başkası da daha anasından doğmadı. Sömürgeci devletlerin iki asırdır köleliğini köpekliğini yapanlardan bu millet bunun hesabını soracaktır elbet.

Türk Milletini kıyamette şeytanın ordusu görüp lanetleyen,Cürcan’da 50.000 esir Türk’ü dere yatağında kestirip, kanları ile değirmen çevirip “intikam ekmeği yiyen”,Ebubekir’in torunu Haccac- Zalim’in işkenceyle,soykırımla kabul ettirdiği, Peygamberin de bu gözle bakıp Ey mevali,Arap ile evlenip onun asil kanını kirletme” diyen Hz.Muhammed’in dinini de kabul etmemem demek ki Ermeni Ali Bulamaç’a göre Türklük değilmiş.


Ya Ali Bulamaç efendi,hani AB vicdan özgürlüğü,din seçme hakları nereye gittiler bunlar?
Kürtçülük,Ermenicilik,Türbancılık oynarken ağzınızdan düşürmediğiniz değerler,güç elinize geçince buharlaşıveriyor!


Yahu ben senin gibi dönme,devşirme değilim ve Sünni olarak doğdum,benim ailem Sünnidir.Ben,altı yaşında oruca ve namaza alıştırıldım,17 yaşıma kadar vakit namazlarımı noksansız kıldım ama diğer yandan okudum,araştırdım ve inanacak bir şey bulamadığım için dine inanmayı 17 yaşımdan sonra terk ettim.Benim blog kadar dini yazı barındıran blog bulamazsın.


1972'den1975'e kadar ben bunların arasında bulundum.Bunların ileri gelenlerinden,bazen oğluna ders çalıştırdığım bir hoca  garsonluk yaptığım yaşlılar kahvesinde bana;
-"Oğlum sen bizdensin,menfatim olmasa bunların arasında bir an durmam,sen babanı dinleme,o fakir,işçi olduğu için,ders kitaplarını alamam korkusuyla  seni bunların arasına attı.Sen çalışıyorsun,gerekirse babanı dinleme,sen kitaplarını da defterlerini de alırsın çık bunların arasından,bunlar sapık,Türk Düşmanı" demişti.

O zamanlar yıl 1975'in Ağustos ayıydı.Ben çıktım.Babam okutamaz diye Endüstri Meslek Lisesi sınavlarına girdim.Birncilikle kazanmıştım.Babam velim olmadı,enişteme yalvardım, o velim oldu da okula yazıldım.Sonra,yaşlılar kahvesinde,lokantalarda garsonluk,yaşım büyüdükçe,inşaat ameleliği,bahçe kazma işçiliği gibi işlerde çalışarak kitaplarımı almaya başlayınca babam da destek oldu.

Ama bu yüzden Üniversite sınavlarına girmedim ve Askerlik sonrası çalıştığım iş yerinden babamın zoruyla  Polis okuluna girdim.Onu da birincilikle kazandım.Şimdi emekliyim.
Ben Türklüğümü Ali Bulamaç gibi Ermenilerden,Nur cemaatlerinden kazanmadım,Türkçe'yi sonradan ikinci dil olarak öğrenmedim.Ülkemi de bu türlü pisliklere karşı savunmayı kendime vazife bildim.
Gel seninle tartışalım sen beni ikna et ben kabule razıyım.

-"Dinimizi yaşamak istiyoruz,türban,zart-zurt özgürlük" diyerek yılışa yılışa,Çevik Bir paşa gibilerin sınırsız destekleri sayesinde hükümete geldiğinizden bu yana  8 yıl geçti memlekette kasap oldunuz adam kesiyorsunuz şerfesizler.
Yahu ben Müslümanım diyene bir şey demiyorum ki,sen arkana mı güveniyorsun da böyle icraatler yapıyorsun?
Yahu senin yaptığın rahibe kıyafetli sinsi Hıristiyanlaştırma kampanyasına ne demeli?

Senin neyin Müslüman,işbrilikçileriniz,15.Haçlı Seferini sizin zamanınızda ilan edip Irak,Afganistan'ı vurmadılar mı?

Türk’lük din-felsefe” değildir.”Türk'lük,yeryüzünde asırlar boyu hükmetmiş,hatta Ermeni Ali Bulamaç’ın ve Kürt eşinin (kabahati yok) bu gün var olmasını sağlayan Bizans’ın soy kırımlarından da onları da Kürtleri de kurtarmış,yeryüzünün en saygı duyulan,en asil,en adil ırkın adıdır.”

Yavuz Sultan Selim’in Türk düşmanı Arap vezirinin doldurması ile başlattığı “Kızılbaş” kıyımı Türkleri Kürtleştirmiş,Ermenileştirmiştir.

Aslında kökenini kurcalama olanağı bulabilse bir çok yerinde atalarımızın izlerini bulacağından hiç şüphem yoktur.

Kendisine soy biçememiş,kendi coğrafyasının değil başka coğrafyaların sömürgeci emellerinin kölesi olmuş şerefsizlerin,soysuzların,köleci, hileci Yahudi, Grek,Arap düzmeceleri ile eritmeyi sürdürmek istemektedirler.İki yıl önce Papa 16.Benedictus;
- “Türkler Müslüman olmakla erimişlerdir” demedi mi?

Eriyenler sadece Türkler miydi acaba?

Bu çok beğendiğiniz Avrupa’da “ateist,deist veya Hıristiyan olmayan” bir Alman’a “Sen Hıristiyan değilsin o yüzden Alman olamazsın” desen adamı rezil ederler.

Hitler Hıristiyan mıydı sanki?

Biraz işbirlikçilerinden hisse kap bulamaç nesnesi!

Dersim dönme Ermeni’si Turgut ÖZAL’da ölmeden önce aynı numarayı yapmıştı, hatırlayalım;

Azeriler bizden değildir,mezhepleri ayrı” demişti.
O da dönme Ermeni bu da dönme Ermeni.Özal Çemişkezek’li bu da Mardin’e yerleşenlerinden.Hepsi aynı çanaktan yalanıyorlar.

Humeyni'nin Azeri ve Solcuları İdam Şekli
Bunları ayın ey millet!  yoksa çok değil seçimlerden sonra büyük felaketlere maruz kaldığınızda pişmanlık fayda etmeyecektir.
Aslında bu ifadesi ile 2010 seçimlerinden sonra da AKP'nin siyaseti hakkında bilgi veriyor.Yani kuracakları şeriat devletine az kaldığını düşündüğündensabırsızlık göstermektedir.

2010 seçimlerinden sonra ne insan hakları ne vicdan özgürlüğü, Humeyni usülü dayadık mı şeriat rejimini, koyduk mu yasaya Tevbe Suresi 5.ayeti,hatta sorgusuz sualsiz artık vinçlerle mi darağaçlarıyla mı asarlar yoksa kurşuna mı dizerler Allah bilir.

İşte o 5.ayet;
Tevbe Suresi-5-"O haram aylar çıkınca artık müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun! Eğer tevbe edip namaz kılar ve zekatı verirlerse, onları serbest bırakın; çünkü Allah bağışlayan ve merhamet edendir."

Bu ayet,Kureyşlilerin Müslümanlara ettiği eziyetlere karşılık gelmişti ama,Araplar İslam'ı devlet dini haline getirince bunu genelleştirerek Yafes Soyu dedikleri kavimlere de uyguladılar.Türk soykırımın ardında da bu ayet ile Kehf Suresinin Yecüc-Mecüc ile ilgili ayetleri vardır.

Bakın Osmanlı'nın en güçlü zamanında bile Türk hacılara Arapların neler ettiğini Evliya Çelebi'den 
(D:25. Mart 1611, Ö:1683 sanılıyor.Mısır) okuyalım,kendisi şahit olmuş,yanlış anlaşılır diye utana sıkıla bu kadar dile getirebildiğini ifadelerinden anlamak hiç de zor değildir.
Buyurunuz;
Arapların Türk Hacı Katliamları;
“...Zamanımızda kadın taifesinin kabesi,doğup büyüdüğü kapısının eşiğinin iç yüzüdür.Dışarı çıkmaya.Çünkü bu Kâbe yoluna çıkanlar,kadınların neler çektiğini bilirler.Mesela Konakçı Ali Paşa senesinde Reşit oğlu adlı Araplar,hacıları vurup nice ehli ırz kadınları,cariyeleri,üryan edip,götürüp inciterek o nazlı hatunlara hizmet ettirdiler.Nicesi öldü,nicesi para verip kurtuldu.Nicesi orada kalıp evlat sahibi oldular.Hakirin bu tasviri farza aykırıdır ama yüreğim yanıktır.O faciada hakir bulundum,gözümle gördüm.”
Kaynak -Evliya Çelebi Seyahatnamesi C.9 .S-161.


Bunların "Türk Milletine" bakışı bu şekildedir.Evliya da zaten Mısırdan dönmemiş.

500 yıldır bu martavalla Türk'ü Türk'e,önceden planları satılmış savaşlarda Haçlı toplarına kırdıran,tarih boyunca devlet olamamış,Türk'ün devletine "din kardeşliği" dümeni ile bedavadan konmuş ama Türk'ü devletten uzak tutmuş,"etrak-ı bi'idrak-anlamamaktan yoksun millet" adını vermiş,1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasından beri askere alınmadıkları için nüfusları artmış,koca devleti yıkmış,Atatürk'ün ölümünden sonra gene devleti ele geçirerek semizleşmiş,işbirlikçi dönmeler bu gün de farklı bir şey mi yapacaklar sanki?

Kendi saltanatları uğruna devletin bütün kurumlarını yabancılara boşuna mı sattılar?

Üniversite mezunlarımız çöpçülüğü bulamazken

Hastalıklı Ermenilere iş beğendiremiyorlar!
Yaşar Nuri’nin bir Tv'de dediği gibi “Türk Milleti kazık ağzından çıkınca uyanıyorsa ne yapabiliriz?” sözünü bu kez çiğneyin artık.

Sen kimsin Türklüğüme,soyuma karar veriyorsun be şerefsiz, işbirlikçi Ermeni,semitik siyonist sermayenin köpeği?

Sen kimsin be Ortadoğu ve ezilen milletlerin baş belası,siyonist sermayenin işbirlikçi  kuduz virüsü?

Sen önce kökenini,dışarıda camiye gidip evde haç çıkardığını  açıkla takiyyeci Ermeni!
Utanmadan çıkıp orada “TÜRK’üm” diyorsun,dinine bağlı,ama,din ile milleti ayırt edemeyecek eğitime sahip olmayan  saf Müslüman milleti kandırıp zehirliyorsun şerefsiz.!!!

Soyumuzu sana mı soracağız rezil,kuduz virüsü?
Kudurmanın aşamaları

Avrupa'da adamı namıyla anarlar!

200 yıllık efendilerinin devlet ricallerinin bile çekinmeden ulu orta kullandığı  bir deyimdir, O da,;

“Ass Licker”dır  yani “resmi yandadır”.

adilyargıç








19.Kasım tarihli ektir.Bunlar sadece bana ve Ateist Türklere ve Müslüman olmakla Türk olmayı  bir tutmayanlara dokundurmamışlar,"Türk'üm" diyen herkese çarpıyorlarmış buyurunuz;
 
“SİZ KENDİNİZİ NE SANIYORSUNUZ?"
06.11.2010
Şanı büyük Osmanpaşa askerinle binler yaşa
 


Hak ve Eşitlik Partisi Genel Merkezinden Sakarya'da düzenlenen bir konferansta yaşanan protesto gösterisi ve bunun akabinde medyada yer alan haberlere yönelik bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamada Taraf Gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı ve Kanaltürk Ankara Temsilcisi Sami Dadağlıoğlu'nun 04 Kasım 2010 Perşembe gecesi yayınlanan Ters Cephe programında yapılan YALAN beyanatlara sert bir dille karşılık veren Genel Merkez yetkilileri, program esnasında yapılan kara propanga karşılığında kanal yetkililerinin kendilerini yayına bağlamadığını ve hakarete uğradıklarını belirtti. İşte o zehir zemberek açıklama :

EY DIŞARDAKİ VE İÇERDEKİ EFENDİLERİN İDEOLOJİK HİZMETKARLARI SİZ SERBESTSİNİZ, BİZ DE SERBESTİZ

Türk basınının bir kısmı günlerdir, ülkede hiçbir sorun kalmamasından olsa gerek, işi gücü bırakıp Sakarya’da iki “muhafazakar liberal”in konferansında yaşanan protestoya saplanıp kaldı.

Durumdan vazife çıkarmak isteyenler mi dersiniz, kendine pay çıkarmak isteyenler mi? Yaptıkları programlara, yazdıkları yazılara kamuoyu tarafından paye verilmezken, birden yorum üstüne yorum alarak kendilerine ve görüşlerine değer verildiği zannıyla avunan ve “Ben dedim oldu” diyenler mi?

Günlerdir kalemi eline alan her okur-yazar “gazeteci”, konuşmayı iki yaşında sökmekle övünen her “televizyoncu” yaşanan bu olayı kınıyor. Aklı başında bir meslek erbabı da çıkıp demedi ki “Ne oldu da böyle oldu? Bu gençlik bir siyasi telkinle mi yoksa gördüklerinden, duyduklarından ve yaşadıklarından hissettiklerini, Başbakan’ın deyimiyle “sindiremedikleri” için mi bu hale geldi?”

03 Kasım 2010 Çarşamba günü, tirajı spor gazetelerinden bile düşük olan, kendi de tirajından farklı olmayan herkesçe malum bir gazetede olayı “terörist” eylemlerle eş tutan şuuru bulanık zihniyetler, dün akşamda (04 Kasım 2010 Perşembe) Kanaltürk ekranlarında yayınlanan “Ters Cephe” programında şov yapıyorlardı.
Görüntüleri izlemedikleri, şayet izledilerse ekranlarının sesini açmayı akıl edemedikleri yada mesleği “gazetecilik” olmasına rağmen hem görüp, hem duyduklarını anlayamadıkları gerçeği de kendileri gibi olmayanların gözünden elbette kaçmadı.

Yaşanan bu durumla ilgili Hak ve Eşitlik Partisi Genel Merkezi’ni arayıp haber doğrulatma yada değerlendirme isteme zahmetine giremeyen basın mensupları, adını bile yazmaktan imtina edeceğimiz çalakalem efendileriyle, kendi ekranlarını kullandırtarak bu ahlaksız şova Kanaltürk ekranlarında ortak olan Sami DADAĞLIOĞLU’na duyurulur !
Terörle mücadelede gösterdiği olağanüstü başarılar ve fedakarlıklar sonunda, askerleri tarafından “Efsane  Komutan” olarak anılan Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı Sayın Osman Pamukoğlu’na Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde “Türk Bölücübaşı”, “Teröristbaşı”, bir konferans esnasında yaşanan ve Genel Merkez bilgisi dışında,  gençlik kollarımızın heyecanlarına yenilerek yaptığı ve bizlerin de onaylamadığı bu protestoya da “Terörist saldırı” deme, buna ekranlar aracılığıyla hem de cevap hakkı tanımadan müsaade etme yetkisini nereden alıyorsunuz?

Yayın esnasında sizi izleyen tribünlere gösteri yapmak maksadıyla, güya tarafsız ve demokratik basın anlayışınızı ispat için “İsterlerse bağlanabilirler” dediğiniz halde “Cevap Hakkı” kullanmak üzere yayına bağlanmak isteyen parti yöneticilerimizi yayına aldırtmadığınız gibi, hakaret etmek suretiyle telefonu yüze kapattırıyor, reklam arasında bile görüşmekten kaçınıyorsunuz.

Yine program akışı esnasında parti genel merkezinden tarafınıza ardı ardına gönderilen e-postaları kaile almıyor, kanal santralinde görev yapan personelinizi de “işten çıkartmakla tehdit edip, telefonları bağlamama” emri veriyorsunuz.

Kamera arkasında bu gelişmeler yaşanırken, ekranlardan moderatörü olduğunuz programı izleyen binlerce vatandaşımıza; Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı ve parti mensuplarını “terör eylemi” yapmakla, faşistlikle, kafatasçılıkla ve teröristlikle suçluyor, suçlatıyor ve daha da elim bir art niyetle, muhatap gazetecilerin ölümle tehdit edildiği yalanını empoze eden o  ne idüğü belli şahsı ikaz etme gereği bile duymuyorsunuz.

Sizler “Türk” kimliğini, “Terör” sözcüğü ile yan yana getirecek kadar sarhoş olmuşsunuz. Bizler sizin gibilerin gözünde, kendi toprağında yaşayıp, kendi dilini konuşan “Yurtsever Türk Milleti” mensupları olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde terörist isek, siz bu ülkede kendinizi hangi sıfat ve kelimeyle tanımlıyorsunuz?

Tüm Türk Milletinin aklına terör denince “pkk” gelirken, siz hangi millettensiniz ki Türk gençlerine “terörist” diyebiliyorsunuz?

Ey dışarıdaki ve içerideki efendilerinin ideolojik hizmetkarları! Sizlerin hali belli, tabi mazeretleri de…

Siz ve sizin gibiler yaptıklarınız alkışlandığında; cesur, özgür, bağımsız ve tarafsız, köşeye sıkıştığınızda korkak, esir, bağımlı ve baskı altındasınız.

Her köşeyi tutmuş, her koltuğa oturmuşsunuz. Üç tane kameraman önünde efe kesilip, geride kalan milyonları unutmuşsunuz. Medya plazalara tünemiş, kapandığınız karanlık odalarda, “Efendinizin kalemi siz”, “Kaleminizin efendisi de kendiniz” olmuşsunuz.
Hangi kalem onu oynatana başkaldırabilir ki !

Değerli Türk Milleti;

“Her duyduğuna inanma” derlerdi eskiler, sen iyisi mi “Her gördüğüne de inanma!”

Zira en kolay kirletilen sayfa, temiz olandır…

Bu ülkenin gelecekte yüz yüze kalacağı  durumlar ve doğuracağı sonuçlar sizin yazgınız olacaktır.

YAŞASIN VATAN, YAŞASIN TÜRK MİLLETİ !




HEPAR
http://www.ordumillet.com/Content.aspx?haberID=753&B=siz-kendinizi-ne-saniyorsunuz

15 Kasım 2010 Pazartesi

KABE HACER UL ESVED SEYTAN TASLAMA ,HACI OLDURME

KABE,TAVAF,ŞEYTAN TAŞLAMA ve HACILARA SALDIRILAR

KABE-: Cevheri hazretleri (11.yy.Gazneli Türk İmam) der ki,Kabe denilmesinin sebebi dört köşe oluşundandır.Ve harem olarak tavsif olunması cenab-ı Bari  tazim ve ihtiram ettiği için Kabe demişler.
Kabul Ahbar’dan rivayet edilir ki İbrahim makamının alt yanında bir taş üzerinde İbranice şöyle yazılı imiş;”Mekke sahibi Allah’ım ki gökleri ve yerleri yarattığımdam beri bu Bekke’ye tazim ettim.Kim ki benim birliğimi tasdik edip bu beyte gele.. onun cesedini ateşte yakmam” yazılmış.
Bu beyti şerif hakkındaki en doğru rivayet şudur;

Cenab-ı hak dünyayı yaratmadan 2000 yıl evvel kızıl yakuttan bir köşk yaratıp cennete koydu.Hz.Adem’i yaratınca Adem’e ibadet yeri olmak üzere bu köşkü yeryüzüne indirdi.Kabe-i Şerif yerine koydu.Tufana kadar insanların tavaf ettiği yer oldu.Fakat tufan günlerinde Allah’ın emriyle Hz.İbrahim yedi dağın toprağından şimdiki Kabe’yi yaptı.Bu sırada Hz.İbrahim yüz yaşında idi.Cibril (Melek Cebrail),tufandan sonra Kubeys dağına gömdüğü Hacer-i Esved-i çıkarıp Mekke’nin rüknü Yemani (Yemen ) köşesine koydu.

 

Kabenin Özellikleri;

Kabe Harm,em-i Şerif’in tam ortasında dört köşe sarıya çalan zeytuni renkte savvan taşından yapılmıştır.Yerden yüksekliği 2genişliği 23 ziradır.Taşın etrafı 15 ziradır.Altın oluk tarafında,hatim duvarının bir adam boyu kadarı siyah-beyaz taşlardır.Tavaf ederken Hatimi beraber dolaşıp tamaı 170 Mekke ziraıdır.
Kabe’nin Adları;
Bütün tarihlerde muteber kitaplarda,siyerlerde Kabe;
Peygamber Makamı;
Hz.Muhammed’in çocukluğunda Mekke’de bir kıtlık olmuştu.Kureyş kavmi yağmur duasına çıktıklarında, peygamberin dedesi Abdülmutallip onun başını açıp ;
-“Ya rabbi-yetim Muhammed’inyüzü suyu hürmetine bize su ver” deyince hazret secdeye varır,Allah’ın emriyle mübarek başı taşa tesir eder.Hala yeri görülür.Ziyaret yeridir.Burada bir kaya içinde bir adam boyu çukur vardır.Bu kayanın batısında “12 Burca taksim olunmuş kertikler vardır.Her ayın biri bu merkezlerden görünür.Acayip mucizedir.Burası Mekkelilerin gezinti yeridir.İki rekat namaz kılmak lazımdır..”
Hac Görevi;(İslam öncesi)
Hac görevi,Kabe’yi ziyarete gelen hacıların ziyaret,alışveriş,ibadet işlerinin yanında her yıl Mekke’de Kabe’nin önünde yapılan bir şiir yarışmasıyla sonuçlanırdı.En iyi seçilen şiir Kabe duvarına gelecek yılki hac görevine kadar asılı kalır ve şaire de Mekke esnafınca konulan en büyük para ödülü Kureyş Kabile Reisi yani “Allah’ın Bekçileri”nin reisi tarafından verilirdi. Seçilen bu şiir “İlahi” yani “Tanrıya övgü siiri ” bir şarkı şeklinde de aşıklarca gelecek yıl yapılacak yarışma sonucuna kadar  bir yıl boyunca söylenilirdi.
Araplar kurban kesmeden önce Menat’a saygı gösterirlerdi.Eski Medine halkı olan Yesribliler ve Hazreçliler Kabe’ye, hacca başlarını tıraş etmeden giderler, dönerken de Menat putuna taparlar,orada başlarını tıraş eder ikinci bir hac görevini yaptıktan sonra hac görevlerini tamamladıklarına inanırlardı.
Günümüzde İhrama Girmek;Hacılar için Allah’ın gözünde herkesin eşit olduğunu göstermek için giyilen bir kıyafettir.Cennet elbisesi anlamına da gelen Mikat (Hulle) adıyla da bilinen ikiye katlanarak giyilen bir elbisedir.Kadınlar ise tamamen vücutlarını örten Hicap adlı elbise giyerler.

Tavaf

Allah’ın yeri olduğuna inanılan,göğün 7.katındaki Arş’ta (Allah’ın Tahtı) Firdevs Cennetlerinde, meleklerin arşı sürekli tavaf etmelerine atfen”Lebbeyk,Allahümme lebbeyk”, sözleri tekrar edilerek Kabe binasının etrafında soldan sağa daireler çizerek yapılan bir ibadettir.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde;
Mina- Günümüzde Şeytan Taşlama yeri
“...Arafatta bayram namazı yoktur.Kurban bayramı dedikleri arife günüdür ki,o gün Arafatta hutbe okunur. Meş’ar-i Haram’da durulan vakfe bayram namazı yerine geçer.Kul hakkı burada bağışlanır denilir.
Mine Pazarı Menzili Evsafı= Burada bütün hacılar çadırlarında üç gün üç gece bu Kurban Bayramında durdular.Herkes Cemratlarına,kurban ve tavaflarına başlarlar.

Mine Pazarında Hacılara Farz,Vacip,Müstehap ve Sünnet Olan Makamları Beyan Eder;

Mine pazarında Mescid-i Havf’tan tarafa dönüp hiddet ile yedi taş ata ve şu duayı okuya;
Bismillahi ekber rağmen lişşeytaan ve hizbeha--Şeytan’ın muhalefetine rağmen Allah’ın adı uludur anlamındadır.”.Buralarda tekbir ve tehlil yapılmaz.
Çünkü,Mel’un şeytana taş atma yeridir.Sonra orta cemre,sonra Akabe cemresi ata.

Kurban bayramının ikinci günü ata binerek şeytan taşlaya.Üçüncü günü yine piyade (yaya) taşlaya.Üç günde 63 taşı tamamlamak gerektir.
Bayramın birinci günü şeytan taşlamanın sebebi şudur;

Hz.İsmail'in Kurban Edilmesi Tasviri
Hazreti İbrahim,İsmail’i alıp Allah emriyle kurban etmeye götürürken şeytan gelip Hz.İsmail’e –“Baban seni boğazlamaya götürüyor,sakın razı olma..” der.İsmail de “-Emir Allah’ındır” diyerek şeytanı taşlar.İkinci günü taşlama Hz.İbrahim’den, üçüncü günü taşlama Hz.İshak’tan kaldı.
Bazı müfessirler şöyle yazmışlardır;

“Bu taşlama yerleri Mine pazarı içinde yol üzerinde alçak bir yerdir.Üçüncü yeri kârgir,geniş bir binadır.Ama dostlar bunda bir hikmet vardır.
Yüzbinlerce hacı üç gün boyunca üçer kere yedişer taş attıkları halde hacılar gittikten sonra taşlardan eser kalmaz.Bütünşeytanlar taşları taşıyıp kırlara atar derler.
İlk taşlamadan sonra çadırına gelip kurban kesilir.
Hacer-ül Esved’i öpmek sünnettir.Hayz gören kadınların tavafı “sakît” olur.

TAŞLAYARAK İBADETİN KÖKENİ

İ.S.218-222-Sidon-Hacer-ül Esved Arabada bez üzerinde taşınıyor.Jül Sezar Dönemi.Para resmi
Ürdün -Akabe (EY LAT) körfezi-Kızıldeniz’in kuzeyi ile-Lut Gölü arasında bulunan taştan oyma, ’İ.Ö.600’lerde tahminen inşa edilmiş,İ.S.200’lere kadar da ,Nebatilerin baş kenti  olmuş Petra şehri.Baş erkek tanrı Duşara,El Lat,El Uzza ve Menat  adlı kızlarına tapınıldığı, ”taşlayarak ibadetin” (şeytan taşlama) yapıldığı bir yerdi.



İ.Ö.190’da yaşamış, İskenderiye’li Kleement (Clement of Alexandria) bahsettiğine göre “Arapların tapınma taşı” vardı,Petra’daki Duşare tapınağındaki siyah bir taşı taşlıyorlardı.
İ.Ö.3300-3200Petra-Ebla- Bıçak Sapı.Arap tanrısı "El-llah" Aslanlarla Boğuşuyor

















İki tekerlekli bir savaş arabası üzerine konulmuş bir kişinin oturabileceği çevresi açık bir dikdörtgen kafesin içinde bir bez üzerinde taşındığını gösteren İ.Ö.2.yy.ait Roma paraları bulunmuştur.
Gök savaşları sırasında yere düşen Allah’ın gözü olduğuna inanıldığı da söylenilir.Müslümanlar arasında "kıyamette yapılan hacca şahitlik edeceği inancı" ile bu tanım uygun düşmektedir.

İ:S.2.yy.’da,Maksimus Tirus,”Araplar ne olduğunu bilmediğim dört köşe bir taşa bağlılık gösteriyorlardı. Maksimus,siyah bir taşı içeren Kabe’den bahsediyordu.”

Taşlama konusunda günümüzde çıkan tartışmalar da böyle sürmektedir;

İslam dünyasının en büyük ibadeti olan hacca günler kala, bu ibadetin en önemli ritüellerinden olan şeytan taşlama konusunda tartışma yaşanıyor. Marmara Üniversitesi öğretim üyesi ilahiyatçı Prof. Bayraktar Bayraklı, şeytan taşlamanın İslam'da yeri olmadığını savunarak, "Abuk subuk işler yapılıyor" diye eleştirince diğer ilahiyatçılar ayağa kalktı. 

Prof. Bayraklı, pek çok yanlış bilinenin düzeltilmesi gerektiğini belirterek "Bakara suresinde  neler yapılacağını söylüyor. Bunu diyen  Mina'da şeytan taşlayacağını unut sanki. 'a hakaret ediyorlar" dedi. 

Fikre karşı çıkan eski  İşleri Başkanı Prof. Mehmet Nuri Yılmaz ise "14 asırdır bu iş yapılmaktadır" diyerek şunları söyledi: "İslam'da yeri vardır. Hz. kendisi de bizzat yapmıştır. Yok demeye de kimse itibar etmez. Doğru değil böyle tartışmalar. Halkın kafasını karıştırmanın manası yok. O bir semboldür. Dinin formatıyla oynanmaz." 

Dinişleri Yüksek Kurulu eski üyesi Prof. Saim Yeprem de Müslümanlar1400 seneden beri yapıyorlar. Her şeyin Kuran'da bulunması gerekmiyor" diyerek Bayraklı'yı eleştirdi. 
Şeytan taşlamanın farz olmadığına dikkat çeken Prof. Beyza Bilgin ise "Hadiste, Kuran'da yoktur ama dinin de her  yerinde vardır" dedi. Öte yandan Prof. Filiz Şahin şeytan taşlamayı reddetmenin "halk bilimi ve sosyolojik açıdan doğru olmadığını" savundu.

Hacer-ül Esved;

Hacer-ül Esved'e el Sürme-öpme
Hacer-i Esved,yerden iki zira yüksektir.Rengi,siyahtan açık,neftiye çalar,noktalı bir taştır.Hacer-i Esved,Kabe’nin doğu tarafında Mekke’ye şeref vermiş,gayet cilalı,yumru bir taştır.Pare paredir (parça parça).Sebebi,Ashab-ı Fil ile Ebrehe melunu gelip beyti şerifi yıktı.Hacer-i Esvedi de böyle yaraladı.Ama Cenab-ı Hak,Ebabil kuşları ile cehennemden birer taş gönderip havadan attılar,hepsi mahvoldular.Sonra Haşimiler,beyti şerifi yeniden yapıp,Hacer-i Esved’i satın aldılar.
Ama Karamita Haceri Esved-i götürürken yetmiş deve helak oldu.Yerine korken kırılan yerlerine gümüş akıttılar.
Resul-ü Ekerem,Hatim içinde secde edip yerdeki .....sonra Nebiler anası Hacer Ana H.zİsmail’in anası,Hz.İbrahim’in Mısır’lı  esir prenses köle karısı) ruhu için el fatiha denip o yeşil mihrap taşın sağ tarafına işaret buyurup dua ederlermiş.Hz.Hatice ve Hz.Ayşe bunun nedenini sorduklarında,Resul-ü Ekrem, buyururlarmış ki,”-Hacer ana burada gömülüdür.” Hz. Hatice ve Ayşe’den rivayet edilen hadistir.

Resulü Ekrem Mekke taşlarından itibar ettiklerinden biri de Hacer-i Esved ile beyti şerif arasında ki mültezem’dir. Cahiliye devrinde hakim yokken,davalı ile davacı buraya getirilirlermiş.Zalim ise bu taşa el süremezmiş,el sürse helak olurmuş.Burada yapılan dua beddua kabul olunurdu.
Bir de beyt kapısının sağ tarafında rüknü ırakiye yakın temel dibinde dört köşe bir çukurcuk vardır.Hz.İbrahim orada çamur çıkarmıştır.Bu makama “ma’cene” derler.

Kaynak Evliya Çelebi Seyahatnamesi S.171-172-174

Bunu da ek olarak veriyorum.

Arapların Türk Hacı Katliamları;
“...Zamanımızda kadın taifesinin kabesi,doğup büyüdüğü kapısının eşiğinin iç yüzüdür.Dışarı çıkmaya.Çünkü bu Kâbe yoluna çıkanlar,kadınların neler çektiğini bilirler.Mesela Konakçı Ali Paşa senesinde Reşit oğlu adlı Araplar,hacıları vurup nice ehli ırz kadınları,cariyeleri,üryan edip,götürüp inciterek o nazlı hatunlara hizmet ettirdiler.Nicesi öldü,nicesi para verip kurtuldu.Nicesi orada kalıp evlat sahibi oldular.Hakirin bu tasvirifarza aykırıdır ama yüreğim yanıktır.O faciada hakir bulundum,gözümle gördüm.”
Kaynak -Evliya Çelebi Seyahatnamesi C.9 .S-161 ve 165.

Diğer özet bilgiler;

Bu olayın tasviri
Hz.Muhammed’e de peygamberlik gelmeden önce yapılan kabe onarımında ,Kureyşlilerin bu taşı Kabe duvarına yerleştirmek için “hak sahibi olma” gibi kavgaya düşmeleri üzerine, sonunda Kabe avlusuna ilk girenin fikrine uyma kararı alırlar.Biraz sonra ilk giren de Hz.Muhammed olur.Buna,Mıuhammed’in tarafsız kişiliği,adil kararları ile sevilen hem de kendilerinden olmalar yüzünden çok sevinirler.

Hz.Muhammed onlara,taşı bir kumaş üzerinde hep birlikte kaldırarak yerleştirmelerini önerir.Onlar için mükemmel bir çözümdür.Taşın “kumaş üzerinde taşınması” ilkesinin geçmişini Kureyşlilerin unutmaları ilginçtir.

Kabe’nin doğu köşesinde bir buçuk metre kadar yükseklikte bulur. Hacer-ül-esved zaman zaman bazı kötü niyetli kimselerin saldırısına da maruz kalmıştır.İ.S.756’da çıkan yangın esnasında bazı parçaları düşmüştür. Hazret-i Ebu Bekir’in torunu Abdullah bin Zübeyr Haccac (Haccac-ı Zalim), bu parçaları gümüş muhafazalık içine koyarak yerine yerleştirmiştir.
İslam aleminde sapık inançlarını yaymak isteyen Karmatilerin reisi Ebu Tahir Süleyman,İ.S.929’da Kabe’yi basıp tavaf edenleri de kılıçtan geçirerek, Hacer-ül-esved’i alıp Bahreyn’e götürdü. 22 sene sonra vücudunda çıkan yaralardan korkarak, Kabe’ye geri getirdiği söylense de başka bir rivayette;.

Karmatilerin reisi Ebu Talip El Karmatinin (Hacer bölgesi,bu gün) Bahreyn’de Kabe yolunda bulunan kendi camisi olan “Mescid El Dirar’a” bu taşı koyduğu,ancak hastalığı yanında, Abbasilerden aldığı fidye ödemesi sonrasında, Kufe Cuma Camisinin bahçesine “Emir üzerine aldık,emir üzerine getirip teslim ediyoruz” denilerek  bir çuval içinde fırlatıldığı ,bu yüzden yedi parçaya ayrılarak parçalanan taşın yapıştırıldıktan sonra yerine konduğunu Osmanlı tarihçisi Kutb El Din tarafından 1857’de yazılmıştır. taşın gerçekliği-değiştirilip değiştirilmediği konusunda başta İran olmak üzere Müslüman ülkeler arasında sorunlara da neden olduğu geçmektedir.

Hz.Ömer’in taşı öpme faslı Abis Bin Rabia’nın anlatımına göre şöyle anlatılır;
Hz.Ömer bir gün taşın yanına gelerek onu öper ve –“Senin kimseye ne zararı ne de yararı dokunabilecek kara bir taş olduğundan şüphe yoktur.Ama,Allah’ın peygamberi seni öpmeseydi ben de öpmezdim” demiştir.Bence doğru demiştir.Öpülmeseydi daha iyiydi.
Bu gün hacılar,sağdan sola daireler çizerek Kabe etrafında yaptıkları her tavafta bu taşın yanından geçtikçe;
-“Seni değil Hz.Muhammed’in yüzünü öpüyorum” diyerek öperler.Bu taş öpme geleneğinin İslam öncesi kaynakları da vardır. Araplar,eskiden taşladıkları bu taşı şimdi öpmektedirler.
İbni İshak’ın “Siret-ül Resulallah-Hz.Peygamberin Hayatı” kitabından alıntı.)

Karataşı öpen bir mümin


Tenya  denilen bir asalak var.Bu asalağa sahip olan bir insan ile “tokalaşmak” hatta onun tuttuğu kapı tokmağını,ya da her hangi bir eşyayı tuttuğunuzda dahi diğer insana geçen,kalın barsakta büyüyen,10-15 yıl içinde de barsağı patlatıp iç kanamadan öldüren bir asalaktır bu tenya.
Verdiği tek rahatsızlık ise “oturunca uyutmak ve uyuduğunda ağız suyunu akıtmaktır”.
Ne ağrısı ne sızısı vardır.Hiç rahatsız etmez.Çok uyumludur.15 yılda öldürmek dışında hiçbir kötülüğü yoktur.
On binlerce insanın ard  arda bu taşı öptüklerini göz önüne getiriniz.Bunların içinde her tür hastalığa ait virüsleri taşa yapıştırdıklarını ve bütün hacılara bu virüsün bulaştırdıklarını düşünün.Hacca gidenler arasında ölüm olaylarının bir nedeni de ortaya çıkmış olmaktadır. Gittikleri her yere bu virüsleri taşıdıkları bir gerçektir.
Ama gel gör ki ortada “din” adlı bir gerekçe var ki bütün sağlık,tıp,bilim kurallarını, önlemlerini çiğneyip geçiyor.Kimseye bir şey anlatamazsın.

Hacer-ül Esved’in Olası Kaynağı
Kopengag Üniversitesinden Elsebeth Thomsen,1980’de yaptığı bir incelemede bu taşın, Mekke’nin 1100 km doğusunda Vabar’da bulunan Rubel Hali çölüne 6000 yıl kadar önce düşmüş,çarpma sonucu parçalanmış cam parçası olabileceğini öne sürerek bilinen teorilerin aksine farkıl bir yaklaşım getirmiştir.
Sovyet Casusu Kim Philby’nın babası gezgin Harrty St.John “Abdullah” Philby,Suudi Arabistan’ın güneybatısında Rubel Hali’de, 1932’de “boş bölge” olarak bilinen yerde Kuran’ın Hud Suresinde geçen olaylarla ilgili araştırma yaparken bölgenin adını Vabar koymuştu.

Harrty St.John “Abdullah” Philby
Adı Arapça “El Hadida” (Demirin Yeri) efsanesinde geçen ve demirden iki deve heykelinin bulunduğu eski bir yerleşim yerini arıyordu.Aylarca süren ve birkaç devesinin de öldüğü yolculuğun sonunda yarım km.çapında bir toprak parçası üzerinde yığınla kum taşları,siyah cam ve demir meteroit yığınlarına den geldi.Burasının haritasını çıkardıktan sonra bu yerin bir volkan krateri olduğunu yazdı ve birkaç numuneyle İngiltere’ye döndü.Biritish Museum’dan Dr.Leonard James Spencer daha sonra burasının meteor çarpması sonucu oluşmuş bir krater olduğunu tespit etti.

Philby’nin getirdiği 25.librelik demir yığının yapılan incelemsinde %90 demir,%5 nikel kalanının da bakır,kobalt gibi elementlerin yanında % 0.0006 oranında oldukça yüksek kabul edilen iridyum olduğu tespit edildi.Bu elemente Siderofil adı verildi ve bölgeye Vabar Meteorit çarpma bölgesi denildi.
1937’de Aramco şirketinin jeologları bir araştırma yapmak istediyseler de Philby,demir bloglarının olduğu bölgeyi tam olarak bulamadı.

1966’da Aramco (Arap Amerikan Petrol Şirketi) çalışanı James Mandavılle bölgeyi ziyaret etti.2045 kg. ağırlığında,3.5.feet (“1”.m.kadar) çapında ,atmosfere mermi gibi girdiğinde yanmaktan dolayı koni şeklini almış olduğu ve kuma gömüldüğü sanılan  oldukça büyük bir
parça buldozerle ortaya çıkarıldı ve resimlendi.Daha sonra daha küçük bir meteoritin bulunduğu Dahran’a geçildi.Bölgeye 1982 ve 1994’de tekrar keşif gazileri düzenlendiyse de çağdaş teknolojiye rağmen çöl fırtınalarını kumları taşımasıyla değişen arazi şartları yüzünden bölge bulunamadı.Bölgede toplam ,116m,64m ve sonuncusu Arap-Amerikan jeoloji heyeti olarak da biline  Zahid keşif gezisi sırasında  11m çapında olmak üzere üç krater tespit edildi.

Elde edilen parçalar Suudi Arabistan Milli Müzesine konuldu.
Bölgede bulunanların dışında,çarpmaya dayalı katmerli kaba yarı kumtaşı tabakası gibi görünen toplar halinde siyah cam cürufları bulundu.Bölgenin hiçbir yerinde başka demir veya maden bulunmadı.
Camın %90’ı çarpma sonucu oluşan ısıdan araziyi kaplayan kumlardan,%10’u da meteora ait demir,nikelden oluşuyordu.Meteor’un atmosfere girdiğinde 3.500 ton ağırlığında olduğu,tahminen 40.000 veya 60.000 km /saat hızla yere çarptığı sanılıyor.Etkisinin Hiroşima’ya atılan atom bombasının gücünde olduğu sanılıyor. Olayın binlerce yıl önce gerçekleştiği sanılıyor.
http://www.saudiaramcoworld.com/issue/197401/into.the.highlands.htm
Linkten Türkçe’ye çeviren:Alaeddin Yavuz

Kurban bayramınız kutlu olsun.Hayvanlara lütfen eziyet etmeyiniz. Onlar da can taşımaktadır. Unutmayınız,insan delirdiği zaman hayvandan bile aşağı olur.Hayvan gereksiz yere zarar vermez ama deli insan ile zalim insanın ne yapacağı belli olmaz.



adilyargıç