Blog başlığındaki "+40" UYARISINI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.

Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.

Tedbir olarak yanınızda sağlık ekibi bulundurunuz veya çıkınız! +40 :))

İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.


Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

26 Şubat 2009 Perşembe

NUH KUSLAR ve IBRAHIM


NUH KUŞLAR İBRAHİM SEMİTİKLER ve KÜRTLER



Yüzyıllardır,Türk Milleti üzerinde oynanan akıllara durgunluk veren çetrefilli oyunların, dümenlerin ardı arkası kesilmek bilmiyor.
Bu oyunların kökeninde de “din farkından” başka bir şey yoktur.
Din nedir? Diye bir soruyu da burada açıklamakta fayda vardır.
Din,Mit,Yaratılış Efsaneleri gibi aslında hiçbir somut delile dayanmayan, ancak, toplumların kayıp tarihleri hakkında atalarından kalma bir takım ezbere dayalı bilgilere gerçekmiş gibi inanma ve sahip çıkma olayıdır.
Folk Etymology (Halk Etimolojisi-Kökenbilimi) olarak da ayrı bir bilimsel inceleme dalı olan bu konu,18.yüzyıl sonunda Fransız Devrimi ile başlayıp,20.yüzyıl başlarından itibaren gelişen “demokratik devlet yapılanma şekilleri” ile bir nebze etkisini yitirmişti.
21.yüzyıl başında Amerika’da iktidar olan Neo-con’cu kökten dinci emperyalist Hıristiyan-Yahudi yapılanmasının büyük harcamalarla (Fethullah Gülen Hareketi gibi) başlattığı gerici faaliyetler ile tekrar hortlatılmıştır.
Yeryüzüne ortaçağ karanlığını geri getirme çabasından,akılcılıktan uzaklaşmaktan başka da bir şey değildir.
Ama,büyük paralarla desteklenen bu harekete karşı da insanlık,önünü aydınlatan demokratik yapılanmayı da korumak için çaba sarf etmelidir.
Bu yüzden,bu dinlerin,ırkların ayrımcılığının temeli olan etimolojik değerleri de açık,net olarak anlatılmalıdır ki,insanlar bu gerici yapılanmanın kendi gelecekleri için bir tuzak olduğunu anlayabilsinler.
Dinlerin Başlangıcı ve İnsanın Köleleşmesi,

Tufan Öncesi ve Sonrası Yaşam.

Şimdi, din kitaplarının yazdığına göre,din önceleri,yani Tufan olayı öncesi ve sonrası insanlar tek bir kavimken sorun değildi.(Enuma Eliş Destanı-Sümer tablet çözümlemeleri) İnsanlar, Adem (Adapa) soyundan gelmekteydiler,dil,ırk,din farklılıkları da yoktu.Birbirlerine bağlıydılar.

Sümer'in Su,Yılan ve Kuş Tanrısı Enki veya Ea.
Kendilerini yaratan Tanrı olarak bildikleri göksel bir kavimin de hizmetçisi olarak yaratılmışlardı. On binlerce yıl süren kölelik sonunda ,hizmetlerinin karşılığı olarak gök yüzünde yıldızlardan pay isteyen atalarımız isteklerinin aşırı bulunması yüzünden cezalandırıldılar.
Güneşte yanmayan,soğukta donmayan bedenler, tufandan 100.000 yıl kadar öncesinde, tanrılarının atmosferi ilaçlamaları,genetik yapılarını değiştirmeleri yüzünden artık hastalanmaya,feci acılar ve ağrılar çekerek ölmeye başlamışlardı.
Sonunda,tanrıların yıldızı,ışığı kendinden olan Niburu-Marduk gezegeni,Jüpiter kadar büyüklüğü,her biri dünya kadar olan 12 uydusu ile dünyanın güney kutbundan kuzey kutbuna doğru bir koordinat takip ederek geçmiş,okyanusları kabartmış ,Antarktika’dan Kuzey kutbuna kadar,İran yaylasından İngiltere adasına kadar bir alanın sular altında kalmasına sebep olmuştu.
Sümer tablet tercümelerinden anlaşıldığına göre,sonradan şeytan ilan edilecek olan Enki, Yahudi Tevrat’ına göre de Yahve -El Elohe *nin gözünde lütuf bulan Nuh ve ailesi Tanrının ölçülerini verdiği bir gemiyi inşa ederek içine her türlü hayvan ve bitkiden çiftler alarak kurtulmuştu.

(Tevrat Yaratılış-Genesis Yar.33: 20 Orada bir sunak kurarak El-Elohe-İsrail * adını verdi. Not 33:20 "El-Elohe-İsrail": "Tanrı İsrail'in Tanrısı" anlamına gelir)

Tufan sonunda Nuh,diktiği bağdan sağladığı üzümlerden şarap yapmış,içmiş,sarhoş olup çıplak vaziyette çadırında uyumuştur.
Onu bu hali ile gören küçük oğlu Ham,babasının haline gülmüş ve ilk lanetlenen evlat olmuştur.Ağabeyleri Sam ve Yafes’e kölelik etme cezası verilmiştir.
Daha sonra da Yafes,Türkçe tercümelerinde bulunmasa da “İnsanları hiçbir günahı olmadan tufana terk ederek ölmelerine sebep olduğu için babasının tanrısına tapmayacağını söylemiş,bu yüzden o da tanrının sevgisinden uzaklaşmıştır.
Sonunda bu üç kardeşin soyundan insanlar yeryüzüne yayılmışlar ama tanrı soyu onları sürekli bir yerden bir yere sürmüş,gelişmelerini engellemiştir.

İnsanların Aşağılanması ve Irklara Bölünmesi;

Bu arada da Nuh soyunun ömrü de sürekli kısaltılmakta,insanlar güçsüzleştirilmektedir.
Tufan sonrası 930 yaşında ölen Nuh’tan,175 yaşında ölen İbrahim’e gelindiğinde aradaki ömür farkı hayret vericidir.
İbrahim öncesi yaşanmış olan Tevrat Genesis-Yaratılış 11.Bölümde anlatılan olayda gene insanlar,sürülürken,Şinar (Güneş) diyarına bu günkü Bağdat’ın 35 km kadar Hürmüz Körfezi istikametine,Dicle-Fırat nehirleri arasına yerleşirler ve burada bir medeniyet kurup “Göklere erişen bir ŞEM” dikerler.Taş yerine,tuğla,harç yerine zift kullanırlar.Yani,atmosfer giriş-çıkışında yanmaya dayanıklı fayans,hava sızdırmazlığı için de iç kısma zift kullanmaları dikkat çekicidir.Günümüz uzay mekikleri de dış kısmı fayansla örülüdür.
Tanrının gözcü melekleri durumu rapor edince Tanrı ve soyu iner ve insanların dillerini, renklerini karıştırırlar.Yeryüzüne dağıtılırlar.
İşte o bölüm olduğu gibi önünüzde;
Aslında bu olay,atalarımızın göksel kavimlere karşı verdikleri bir “bağımsızlık savaşı” olarak değerlendirilmelidir.
Yeryüzünde,300.000 yıllık uranyum madenleri,4-7 milyon yıla kadar insan fosilleri bulunurken,8000 yıllık Konya-Çatalhöyük kalıntıları ile insanlık tarihini açıklamak olanaksızdır.
Babil şehrinin M.S 1300'lerde Cengiz han akınları sonrası terk edilerek tarihe karıştığı ve aşağıdaki Babil masalının ge4crk olmadığını bilelim.
Tevrat yazarları kim bilir hangi dinden çaldıkları masalı Babil adıyla kayıt ettiler.

Babil Kulesi
Yaratılış-Genesis BÖLÜM 11
Yar.11: 1 Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı.
Yar.11: 2 Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler.
Yar.11: 3 Birbirlerine, "Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim" dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar.
Yar.11: 4 Sonra, "Kendimize bir kent kuralım" dediler, "Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız."
Yar.11: 5 RAB insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi.
Yar.11: 6 "Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar" dedi,
Yar.11: 7 "Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar."
Yar.11: 8 Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu.
Yar.11: 9 Bu nedenle kente Babil * adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı.
Not 11:9 "Babil": İbranice "Kargaşa" sözcüğünü çağrıştırır.

Bu olayda Nuh kavmi diye bir şeyin kalmadığı açıktır.
MÜMİNUN SURESİ:
30-Doğrusu biz Nuh’u ve kavmini imtihan etmiş olduk ama bu olayda sizin için nice ibretler vardır.
31-Sonra onların ardından başka bir nesil var ettik.”
Kuran da bu konuyu netleştirmektedir.
Aşağı ki ayetlerde “Nasrettin Hocanın kuşuna” dönmüş, “insan ömrü” vurgulanır;
Enbiya Suresi;
43- “Biz onları ve atalarını yaşattık,nihayet kendilerine ömürleri uzun geldi....”
Tin Suresi,
4.” Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.”
5. “Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne/aşağıların en aşağısına çevirip attık.”
İnsanların zayıflatılmış “genetik yapıları” sayesinde,bir buzağı bile doğar doğmaz ayağa kalkabilirken,2 yaşında yetişkin olurken,bir insanın ayakta dikilmesi 6 ay,yardımsız yürüyebilmesi 1 yıl,gelişmesi ise 15-20 yıl almaktadır.
Asıl amaçları ise tüm insanlığın köküne kibrit suyu dökmekten başka bir şey değildir.
Müminun Suresi-43-“ Hiçbir milletin eceli öne alınmaz ve geri bırakılmaz.”

Yani,Nuh ve çocukları olan ”Sam,Yafes,Ham” soyundan kimsenin de kalmadığı,genetik yapıları tırpanlanmış,güçsüzleştirilmiş,zayıflatılmış,hastalıklı,dirençsiz,aptallaştırılmış yeni insan türlerinin gezindiği bir yeryüzü apaçık ortadadır.
İşte insanların Tanrı kavmi ile yaptığı bu göksel savaşı kaybetmelerinin üzerinden geçen zamandan beri dinler kavimlere özel olarak gelmektedir.
Çünkü her kavim “diğer sapık insan kavimlerini “ yok etmekle” görevlendirilmekte,en üstün ırk,tanrının en sevgili kavmi olduğuna inandırılmaktadır.
Bu konuyu Alevilerin “Kırklar Meclisi” efsanesinde de görmekteyiz.Hz.Muhammet Kırklar Meclisinin kapısını çaldığında “Kimsin” sorusunu “Peygamber” olarak cevapladığından içeri kabul edilmez ve “Var git dinini kendi kavmine anlat,yerin burası değildir” cevabını alır.
Her geri dönüşünde Tanrı onu tekrar bu kapıya sevk eder.Olay defalarca tekrar ettikten sonra Tanrı Muhammet’e “Kimsin” denildiğinde “Bir garip yoksulum” cevabını ver” diye uyardıktan sonra içeri meclise kabul edilir.
“İbrahim Suresi-4-Biz de apaçık anlatmaları için her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dilediğini saptırır veya doğru yola ulaştırır.O her şeye hakim ve hikmet sahibidir.”
Açıkça,yeryüzü insanları ırk ve din farklılıkları tanrıları tarafından birbirlerine düşman edilmekte,kendi gelişmelerini önlemektedirler.
Günümüzün Semitist’leri de yeryüzünde insanları Mesih’in yardımı ile Armagedon savaşında yok edeceklerine,sonra öleceklerine,dirildiklerinde,tanrının dünyayı yeniden yaratıp kendilerine teslim edeceğine inanmaktadırlar.
Yahu,tanrı için bir güçlüğü mü var ki “öl,kıyamete kadar reenkarnasyona gir yeniden diril,yeniden öl,sonunda,seçilenlerden olmak için uğraş vesaire vesaire sonra sana vereceği gene bu dünya.
Ya vermezse?
Verecek Tanrı,o kadar hizmet eden atalarımıza verirdi vereceğini zaten.
Bunlara inanarak aslında insanların hepsi kendilerine kötülük etmektedirler.
Tevrat’taki İbrahim’in kendi kararlarından sürekli pişmanlık duyan pişman tanrısı Babil olayının ardından yarattığı milletleri daima birbirine düşman edip,insanlığın zayıf kalması için çabalayan bir tanrıdır.

İbrahim Peygamber ve Soyunun Köken İlişkileri;

Hz.İbrahim'in göçleri;


Tevrat’ta Lut kavmini,Hezekyel bölümünde Yahudileri yazıcı meleklerin öldürücü silahlarla öldürmeleri,Kenan topraklarındaki kavimleri Musa,Yeşu’dan Süleyman’a kadar Yahudilere kıydırması,Kuranda,Hicr,Ad,Semud,Ress gibi kavimlerin seller,fırtınalar,ses silahları ile yok edilişleri bunlara örnektir.
Bu tanrı,yeryüzü insanlık ailesinin başına büyük bir bela olacak yeni bir kavim yaratmak için bu defa da Bactria’dan (Afganistan) çıkarıp,İran’dan geçirip Babil’in Ur şehrine oradan da Harran’a yerleştirdiği “Avram’ı (Abram-İbram) seçer;


İşte sadece İbrahim soyundan kurban istemeyen Tevrat'ın Kuş-yılan-vampir Tanrısı "Yahve veya El Elohe".
Bir insanı yılan kuyruğu ile sarmalamış,boğmuş,kanını içecek.)

Yaratılış-BÖLÜM 12
Yar.12: 1 RAB Avram'a, "Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git" dedi,
Yar.12: 2 "Seni büyük bir ulus yapacağım, Seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım, Bereket kaynağı olacaksın.
Yar.12: 3 Seni kutsayanları kutsayacak, Seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar Senin aracılığınla kutsanacak."
İbrahim’i çıkardığı kuraklık yüzünden önce Mısır’a gönderip,ona “karım kardeşimdir” diye yalan söyletip,karısını Firavunun sarayına almasına sebep olur.Mısırlıların başına felaket getirince uyanan Firavun,İbrahim’e kardeşi için verdiği,altın,gümüş,köle,mallarla birlikte kardeşi-karısını geri verir ve kovar.
Ardında da Gerar Kralı Avimelek’e aynı numarayı çekerek torunlarına yetecek kadar dünyalığını kurtarır.
Bunları İbrahim tanrısının tavsiyeleri ile yapar.

Mısır'ın Kuş Tanrısı Toth
Mısır Firavununun hediye ettiği kölelerden olan Hacer’den karısının rızası ile İsmail’e sahip olan İbrahim,karısının çıkardığı geçimsizlik yüzünden Hacer ile İsmail’i Hicaz çöllerine terk edip, onları çölde kertenkeleler arasında susuz ekmeksiz bırakır gelir.
İşte bu İsmail’in soyundan gelen Arapların,ataları Hz.İsmail’den beri kendilerine bir uyarıcı peygamber gelmemesi yüzünden sapık inançlara girmelerinin ardından geçen 2500 yıl sonunda Tanrıları onları hatırlar ve onlara yaşamlarını yoluna sokmak için bir peygamber ve onunla birlikte emirlerini de göndermesi olayı ile ortaya çıkan İslam inancının Arap yarımadasını tarihinde olmadık bir şekilde bir araya getirmesi 7.yüzyıl dünya haritasında köklü değişikliklere sebep olur.
İşte o dinin gelme sebebini açıklayan 20 kadar ayetten seçilmiş iki tanesini aşağıya aldım;
Yasin Surtesi;6- Babaları uyarılmamış bir kavmi uyarasın diye gönderildin.Çünkü onlar habersiz gafillerdir.Doğrusu çoğunun üzerine azap gerçekleşmiştir.Artık onlar iman etmezler.
Şura Suresi-7- Ya Muhammed; Şehirlerin anası Mekke ve de çevresinde bulunanları şüphe götürmeyen o kıyamet gününün dehşetinden haber veresin diye sana Arapça okunan bir kitap vahyettik.Mahşerde toplananlardan bir kısmı da cehenneme gider.
İbrahim” Adının Etimolojisi;
Şimdi Hint Vedalarında geçen İbrahim Peygamber ile eşi efsanesinin ve adının etimolojik yapısı hakkında internetten tercüme ettiğim bir yazıyı sunuyorum.Biraz kendi tespitlerimden de sonuna ekledim.
a)Brahma’nın dil bilimi açısından kökenini incelediğimizde,”Brah” kelimesi “İbadet etmek,seçmek,çevrelemek” anlamına gelen “Bri” kökeninden gelir.Sonuna bir “h” eklendiğinde “Briha” olur ve “artmak,büyümek” anlamına gelir.Sonuna “an “ eklenerek Hinduizm’de “en üstün Tanrı” anlamına gelen “Brahman” sözünü elde ederiz.
Brahman,cinssiz,biçimsiz ve çoğul yapılamayan bir kelimedir.Yalnızlığında kozmo’nun meydana gelmesidir.
Brahman’ıErkek kelime olarak düşündüğümüzde “Brahma” olarak adlandırılan “yaratılış işi” ile ilişkilidir
Brahman dişi kelime olarak düşünüldüğünde”Brahmani “ olarak adlandırılan onsuz yaratılış işinin gerçekleşemeyeceği enerjinin kaynağı anlamındadır.
Bü yüzden “Brahma”’nın kelime olarak Abraham ile hiçbir alakası yoktur. (Kazara biz,Abraham Brahma’dan gelir demekteyiz) fakat Brahman’dan gelir ki o da “Yaratılış’ın Tanrısı/Tanrının yaratıcılığının görüntüsü” demektir ve insan anlamında da değildir.
Türk Dilinde “İbrahim-İbraam”;
Bu bilgiler ışığında,kendi düşünceme göre İbrahim peygamberin Hindikuş -Afgan kökenine biraz da Türkçe ve Türk kültürü açısından bakmakta yarar vardır.
Yar.17: 5 “Artık adın Avram* değil, İbrahim* olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım.”
D Not 17:5 "Avram": "Yüce Baba" anlamına gelir.
17:5 "İbrahim": İbranice Avraham, "Çokların babası" anlamına gelir.”
Türkiye’de yaşayan Yahudiler,II.Beyazıt döneminde,soykırımdan kurtarılarak gemilerle İstanbul’a getirildiklerinde orada geliştirdikleri “Ladino” adı ile bilinen ve İspanyol İbranice’si” olarak bilinen,Latin kökenli Hint-Avrupa dil grubundan olan dillerini de getirdiler.
Bu dil de zaten sadece Türkiye ve İsrail’de bu aileden olan 100.000,.200.000 kişi tarafından konuşulmaktadır.
Tevrat’ta geçen “Avram” adı,Tevrat’ın İspanyol dili kuralına göre yazılmış olmasından yola çıkılarak İspanyol alfabesine göre okunduğunda,bu dilde ”V” harfi,”B” sesi verdiğinden ”Abram” şeklinde okunur.”Abraham” ise,”h” harfi okunmadığından sadece uzatmalı olarak “Abraam” şeklinde telaffuz edilmesi gerekir.
“H” harfi Arap lehçesinde güçlü telaffuz edilen bir harftir.Arap alfabesinin ilk harfi de “Elif” olduğundan “Abraham -Ebrahem-Ebraheim” şeklinde söylenmektedir.
Karadeniz dolaylarında bu adın ,“Eib’raham,İb’raham” söyleyişi de yaygındır.

Osmanlı resmi dilinin de Fars-Arap-Türk dillerinden oluşmasının bir getirisi olarak İbrahim adındaki “H” harfinin bu iki dilde kuvvetli oluşu yüzünden bu ad günümüzdeki dilimize “İbrahim” olarak geçmiştir.
Bizim Ege ve Trakya Türk lehçesinde de “İbrahim” adı “İbraam” şeklinde telaffuz edilmektedir.

Türklerin de İran üzerinden Anadolu’ya gelip,yerleştiklerini,İbrahim zamanında ve sonrasında da Hititlilerin ve İbrahim’in yurdu olan Hindu Kuş dağlarında Saka ve Kuşhan ve aralarındaki bir çok devletleri kurduklarını, Müslümanlık öncesi de Güney Türkistan olarak bilinen Amu Derya nehri civarlarında yaşayan Türklerin Mecusi,Brahman,Budist ,Kırım-Hazar Türklerinin asırlardır Yahudi inançlarına sahip olduklarını,bütün Avrupa kavimleri gibi İspanyollarının da Anadolu’ göz önüne aldığımızda “İbraam” telaffuzunun apaçık bir gerçeği ortaya koyduğunu kim inkâr edebilir.

Aslında,suyun kaynağından gelen Türk Milleti lafın doğrusunu asırlardır doğru bildiğini bilmeden doğru bir şekilde söylemektedir;
”İbraam”.
Buna kanıt olarak da aşağıdaki ayette geçen “Hevron” adına bakalım.İngilizce olarak bu ad “Hebron” olarak yazılmaktadır.
Yani “v” harfi “b” olarak telaffuz edilip yazılmaktadır.
Örnek Tevrat ayeti;
“Yar.23: 19 İbrahim karısı Sara'yı Kenan ülkesinde Mamre'ye -Hevron'a- yakın Makpela Tarlası'ndaki mağaraya gömdü.”

22 Kasım 2010'da yapılan ektir;
Bu tespitim meğer benden çok önce yapılmış "bilimsel" bir tespitmiş de haberim yokmuş.Şimdi onu buyurunuz;

ABRAHAM-İbrahim;Köken olarak aslı “abram” olup batı semitik Arap adıdır,İ.Ö.II.bin yılda ortaya çıktığı görülmektedir.Abiram (Ebiram okunur.–Ege ve Trakya Türkçe şivesi ile İbirâm şeklinde söylenilir.Kykbt) Halat 9 De Vaux 1968:11;Tevrat Krallar 16.32.Num16:1-26:9 ayet 106:17)
Ugarit (İ.Ö.2300'ler Suriye Ugarit-Ebla şehirleri kazıları tabletleri)  metinlerinde (KTU 4:352:2,4) A-bi-ra-mu/i (Eburamu-Eburami) geçmekteyken Mari tabletlerinde PRU 3.205,85:10:107:8 Cf hatta Mari H.B.Huffmon Amorite Personel Names İn The Mari Text (Baltimore 1965-5’de “brmElefantin’de geçer.(Elefantin fil gibi iri demek olup hem Mısır’da arkeolojik bir yerleşim yerinin adı hem de Mısır Yaratılış Efsanesinde yeri göklerde olan ve kırmızı toprağın getirildiği yer olarak geçer.)
Tevrat’ta geçen ABRAHAM’ın gerçek kökeni belirsiz olup “abram” halinin uzatılmış şeklidir.

Kenan  tanrıları içinde (Luther 1901,Meyer 1906 cf;Weıdmann 1968 89-94) ile Göksel Efsaneleri içeren terimlerde (Goldziher 1876 109,110,122,182,183) Abraham,Mezopotamya Ay Kültü (Ur-Harran) ile özellikle ilişki içindedir.Sarah ay tanrıçası ile İbrahim’in babası Terah Ay (Yerah) ile ilişkilendirilmiştir.

Yahudi öncesi İ.Ö.2000’li yıllarda Hebron’da oturan Kenitze-Kalib kabilesi tarafından Yahudilerle karışmadan önce İbrahim adı yüceltildi.Mamre’deki Hebron tapınağında monarşinin doğmasından önce, en azından İ.Ö.ikinci bin yılın sonunda Yahudi İsrailliler ile İsmailoğullarının İbrahim’i babalarından biri saymalarından çok önce  İbrahim bir çok kavimlerin babasıydı. 

Bu kaynağa dayanarak "Tevrat ve İncil'i "ilahi-gerçek" olduğunun bu belgelerde geçmesine dayanarak misyonerlik kampanyalarında kullanan Yahudi ve Hıristiyanlar,Hicaz Araplarının babaları İsmail'i de doğruladığını görmezden geldikleri gibi,kutsal kitaplarının Hz.İbrahim öncesi Arap dininden çalınma bir din olduğu gerçeğinin de üstünü örtmektedirler.
Görüldüğü gibi,ticaretin ve tüccarın lanetlendiği bu asırlarda,kendilerini cahil insanlara kabul ettirmek için tüccar kavimlerin yarattıkları bütün tanrıları ve dinleri  aslında daha eski toplumlara ait dinlerin  bozulmuş hallerinden başka bir şey değildir.
Savaşlarda ve kitleleri silip süpüren salgın hastalıklarda bilgelerinin yitiren kavimler,sonunda tüccar-hileci kavimlerin (Yahudi-Grek ve Hicaz Arapları) özünden saptırılmış sapık inançlarına bağlanmaları da kaçınılmazdı.
Zaman her şeyi ortaya çıkarsa da ,insanlar bulup yararlanamadıkları sürece bir işe yaramamaktadır.

adilyargıç.
Kaynak;
Dictionary of deities and demons in the Bible DDD
 Yazar: K. van der Toorn,Bob Becking,Pieter Willem van der Horst


Sara’nın (Sarai-Saray) Etimolojisi;

b)Benzer olarak İbrahim’in ilk karısı Sara” Hint vedalarında “Saraiswati” olarak geçmektedir. Bu da tekrar ses benzerliklerine bağlıdır.

Ne yazık ki,Veda ayetlerini çalıştığımızda,”Saraiswati”nin “nehir” anlamına geldiğini görmekteyiz.(Kurumuş efsanevi bir nehir olduğuna inanılır)

Yeri hakkında büyük tartışmalar olsa da anlamının “nehir” olduğu bir gerçektir.
Vedalar,onu dağlardan denize dökülen ve ibadet eden bir nehir tanrıçası gibi tekrar tekrar tanımlamaktadır.
Sonradan her nasıl oluyorsa da onu “öğrenme tanrıçası” olarak da tanımlar.Sadece orta çağlarda Brahma’nın yoldaşı olur.Vedalarda,kesinlikle Brahman’ın eşi değildir.

İncil’in Sara’sı hakkında “nehir” anlamını vermekte gönüllü olmasak da ikisi arasındaki bağı kimse göremez.*
Şimdi de konu ile ilgili Tevrat ayetini ortaya koyalım;
“Yar.17: 15 Tanrı, "Karın Saray'a gelince, ona artık Saray (Sarai)demeyeceksin" dedi, "Bundan böyle onun adı Sara* olacak.”
*Not 17:15 "Sara": "Prenses" anlamına gelir.”
Bence yukarıdaki yazı kesinlikle boşa yazılmış değildir ve apaçık bir gerçeği dillendirmektedir.

Yahudiler Hakkında Eskilerin Görüşleri;
Yahudilerin bir şekilde dünya milletleri arasında yer edinmeleri de diğer kavimleri bir arayışa sokmuştur.
Bu arayışın sonucunda da milletler işin aslını astarını araştırmışlardır.İşte çıkardıkları bazı sonuçlar da aşağıya alınmıştır.
Yahudi Alim Flavius Josephus (İ.S.37-100),Yunan filozofu Aristo’nun “Bu Yahudiler,Kalani Hintlileri adı ile bilinen Hintli filozoflardan türemektedirler.(Kitap 1:22)
Soli’li Clearchus Suriye’deki Yahudiler,Hint Kalanileri adlı Hindistanlı filozofların soyundan gelirler.Baş şehirlerinin adını telaffuz etmek bile çok zordur.Yeruşalem adındadır.
Yunan Kralı Selevkus tarafından Hindistan’a İ.Ö.300’lerde büyükelçi olarak gönderilen Megastenes,her günkü yaptığı gözlemlerini anlattığı yazılarında Yahudilerin Kalani adlı bir Hint kabilesine ait olduklarını söylemiştir.(Anacalypsis Cilt 1.S.400-Gofrey Higgins )
Martin Haug “İranlıların dini,yazıları ve kutsal dili” adını verdiği doktora tezinde Mecusilerin “Keş-i İbrahim dini”ne sahip oldukları söylenilmiştir.Cennetten getirilip İbrahim’e verildiğine inandıkları kitabı takip ettiklerini yazmıştır.(S.16)
Hindu tanrısı Brahma ve yoldaşı Saraiswati ile İbrahim ve Sara-Saray arasında sade,ve daha çok çarpıcı benzerlikler vardır.Koskoca Hindistan’da Brahma adına sadece bir tane tapınak varken bu inanış,Hindu mezhepleri içinde üçüncü derecede büyüklüğe sahiptir.
Hz.İbrahim’in Hintli mi Hititli mi olduğu konusuna biraz da Tevrat ile değinelim.
Hititlilerin en geniş sınırları.Etki alanları ile birlikte.
Yaratılış-Sam’dan Avram’a Bölüm 11’de Sam soyunun listesi verilir ve Avram-İbrahim peygamberin babası Terah’ın da Sam’ın torunlarından Nahor’un oğlu olduğu vurgulanır;

Yar.11: 25 Terah'ın doğumundan sonra Nahor 119 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu.
Yar.11: 26 Yetmiş yaşından sonra Terah'ın Avram, Nahor ve Haran adlı oğulları oldu.
Yar.11: 27 Terah soyunun öyküsü: Terah Avram, Nahor ve Haran'ın babasıydı. Haran'ın Lut adlı bir oğlu oldu.”
Bu ayetlere göre Hz.İbrahim her nasıl oluyorsa Tevrat’ı yazan rahip Ezra’nın bir kurnazlığı ile Sümer’in Ur şehrine sıkıştırıldığı gibi,Sam Soyu listesine sıkıştırılıvermiştir.
Nasıl mı?
Avram-İbrahim’in karısı Sara 127 yaşında öldüğünde,bölgede Hitit İmparatorluğu hakimdir ve Saranın mezarı için o kadar çok yer varken İbrahim,Hititlilerden mezar yeri almayı tercih eder.
Sebebini de Yaratılış bölüm 23;5-6.ayetler vermektedir.
Hz.İbrahim Hititli bir “bey”dir.Hem de “Güçlü bir bey”.Mezar yeri için para istemeyi bırakın,bedava vermektedirler.;
Yar.23: 4 "Ben aranızda konuk ve yabancıyım" dedi, "Bana mezar yapabileceğim bir toprak satın. Ölümü kaldırıp gömeyim."
Yar.23: 5-6 Hititler, "Efendim, bizi dinle" diye yanıtladılar, "Sen aramızda güçlü bir beysin. Ölünü mezarlarımızın en iyisine göm. Ölünü gömmen için kimse senden mezarını esirgemez."

İşte ayetler;

Yar.23: 10 Hititli Efron halkının arasında oturuyordu. Kent kapısında toplanan herkesin duyacağı biçimde,
Yar.23: 11 "Hayır, efendim!" diye karşılık verdi, "Beni dinle, mağarayla birlikte tarlayı da sana veriyorum. Halkımın huzurunda onu sana veriyorum. Ölünü göm."

Avram’a yani Hz.İbrahim’e de “Efendim” diye hitap etmektedir.
Aynı Tevrat ise Yaratılış 10.bölümde Hititlilerin “”Sam”ın oğlu Kenan’ın büyük oğlu Sidon’un soyundan olduklarını yazmaktadır;
Yar.10: 15-18 “Kenan ilk oğlu olan Sidon'un babası ve Hititler'in*, Yevuslular'ın, Amorlular'ın, Girgaşlılar'ın, Hivliler'in, Arklılar'ın, Sinliler'in, Arvatlılar'ın, Semarlılar'ın, Hamalılar'ın atasıydı. Kenan boyları daha sonra dağıldı.”
D Not 10:15-18 "Sidon": Saydalılar'ın atası.
Çelişkiyi gördünüz mü?
Biraz daha çelişkiyi kuvvetlendirelim;
Yaratılış Bölüm24.İbrahim,oğlu İshak’a kız bulması için uşağını akrabalarına yani erkek kardeşi Nahor’un evine gönderir ve gelini Rebeka’yı getirtir.;
Yar.24: 4 Oğlum İshak'a kız almak için benim ülkeme, akrabalarımın yanına gideceksin."
Yar.24: 51 İşte Rebeka burada. Al götür. RAB'bin buyurduğu gibi efendinin oğluna karı olsun."

Zerdüşt'ün Bilge Tanrısı Ahura Mazda,Hititin Teşub'u,İbrahim'in Yahve'si-El Elohe'si,
Pers'li Krus'un ve tüm peygamberlerin koruyucusu,gözcüsü,Hz.Muhammed ile
uçan Kürsüden Konuşan Cebrail de olması muhtemeldir.

Bu ayette,İbrahim,ilk oğluna sıkıntı çekmesin diye,kendisi de anaları ayrı kız kardeşi ile akrabalık bağına dayalı bir evliliği olduğundan yola çıkarak,kardeşinin kızı ile evlenmesini istemektedir.
İshak’ın da ileride ikiz oğlu olur.Biri “Tüylü” anlamına gelen,Esav,diğeri de ağabeyinin ayak topuğunu tutarak doğan bu yüzden “Topuk tutan-üç kağıtçı” anlamında “Yakup” adı verilen çocuklarıdır.
İşte ayetler;

Genesis-Yaratılış-Bölüm 25

Yar.25: 24 Doğum vakti gelince, Rebeka'nın ikiz oğulları oldu.
Yar.25: 25 İlk doğan oğlu kıpkırmızı ve tüylüydü; kırmızı bir cüppeyi andırıyordu. Adını Esav * koydular.
* Not 25:25 "Esav": "Tüylü" anlamına gelir.
Yar.25: 26 Sonra kardeşi doğdu. Eliyle Esav'ın topuğunu tutuyordu. Bu yüzden İshak ona Yakup * adını verdi. Rebeka doğum yaptığında İshak altmış yaşındaydı.
*25:26 "Yakup": "Topuk tutar" ya da "Hileci" anlamına gelir.

Esav da kendi soyundan Hititli kızlarla evlenir;
Yar.26: 34 Esav kırk yaşında Hititli* Beeri'nin kızı Yudit ve Hititli Elon'un kızı Basemat'la evlendi.
Yar.26: 35 Bu kadınlar İshak'la Rebeka'nın başına dert oldular.
Hititli gelinlerden bıkan İshak,Kenanlı kızları da Tanrısı salık vermediğinden dolayı istemediği için oğlunu gene amcası Nahor’un kabilesine gönderir.Dayısının kızlarından birini almasını salık verir.
Ne de olsa akrabalık “zorunlu tahammül yaratan” başka bir bağlılık yaratmaktadır.
Yar.27: 46 Sonra İshak'a, "Bu Hititli* kadınlar yüzünden canımdan bezdim" dedi, "Eğer Yakup da bu ülkenin kızlarıyla, Hitit kızlarıyla evlenirse, nasıl yaşarım?"Demiştir.

Yaratılış Bölüm 28
Yar.28: 1 İshak Yakup'u çağırdı, onu kutsayarak, "Kenanlı kızlarla evlenme" diye buyurdu,
Okuduğunuz gibi,Yahudilerin atası sayılan ve daha sonra Allah ile güreşip yendiği için “Allah’la Güreşen” anlamına gelen “İsrail” adını alacak olan ağabeyi tüylü Esav’ın aksine tüysüz parlak olan Yakup’u (“üç kağıtçı” yı) Allah kendisi seçtiğini ileriki ayetlerde itiraf edecektir.
Şimdi de biraz şu Ham soyuna bir bakalım,nelerle karşılaşacağız bir görelim;
Bizi ilgilendiren konu ise Ham’ın ilk oğlu olan Kuş ile küçüğü Mızraim soyudur.
Kuş’un oğullarından Raama,Mu tanrısı “Ra-mu’yu”,Mısır Tanrısı “Ra”yı,İncil’in “Rab Tanrısını”,Kuran’da bazı ayet başlarına yazılan “Elif,Lam Mim Ra” sözünü,Hintlilerin Ramayana destanını,Ramallah kentini,Ramazan’ı çağrıştırmaktadır.

Oğlu Şeva ise,Hint tanrısı Şiva’yı ve aşağıdaki Tevrat ayetini;

Yaratılış-Genesis-Böl.21

Yar.21: 31 Bu yüzden oraya Beer-Şeva * adı verildi. Çünkü ikisi orada ant içmişlerdi.
D Not 21:31 "Beer-Şeva": "Ant Kuyusu" anlamına gelir.
Yukarıdaki ayette Şeva’ın “Yemin” anlamına geldiğini çevirmen belirtmiş.Yemin nedir?

Biz nasıl yemin ederiz?
Vallahi ve de billahi”Yani “Allah’ın var olmadığına ve ikili olduğuna” diye başlayan bir “Tanrıyı inkar cümlesi” ile başlarız.
Yani Yemin aynı zamanda “İlah-Tanrı” anlamını da içermektedir.Ki bu durum da Hz.İbrahim ve neslinde hakim olan “Hint” dili kültürünü göstermektedir.
Bu durumda Hintlilerin de Ham oğlu Kuş kavminden olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Ancak kavimler yeryüzünün her yerine dağıtılırlar.

HİNTLİLER,SUDANLILAR,HİTİTLİLER,YEMENLİLER HEMİTİK KAVİMLERDİR.

Kuş Krallığı

Bu gün Sudan Cumhuriyeti olarak bildiğimiz devletin Mavi Nil,Beyaz Nil ve Atbara nehirlerinin kesiştiği noktada merkezlenmiş bir krallıktı.Nil vadisinde gelişmiş en erken medeniyetlerden biriydi.

Eski Yunan, Roma kayıtlarında Etiopya,Nubia bölgelerinde kurulmuş Kuş Krallığı olarak geçmektedir.Mısır’ın aşağı Mısırla birleşmesinden önce Sudan’da çıkmış ,Kerma Medeniyeti olarak bilinen ilk kültürdür.Eski, Yunan,Roma,Mısır ve Yahudi kaynaklarında geçen Kush Krallığından gelmektedir. İ.Ö.1520’lerde Mısırlılar Kuş Krallığını himayelerine aldılarsa da 500 yıl sonra bu kavim bağımsızlığını kazandı ve Mısır’a da egemen oldu.Bu dönemde Amon ve İsis gibi tanrı-tanrıçaları da Mısır’la paylaştılar.

Zamanla bunlar,insan bedenli,kuş kafalı,kuş burunlu,bütün bedeni insan şeklinde,sadece burun delikleri kuş burnu deliğini andıran kanatlı kanatsız tanrılara taptılar.

Hatta 1882’de Napolyon’un askerleri,Mısır’ı işgal ettiklerinde Giza piramitlerinin arasında bulunan dev aslan bedenli,insan suratlı sfenksin burun deliklerinin böyle olduğu için, askerlerin “putperestlik timsali” diyerek top atışı ile sfenksin burnunu kırdıklarını George Barbarin,”Büyük Piramidin Sırları” kitabında anlatır.
Mısırlılar gibi Piramitler,krallarına ve saray mensuplarına ait ayrı mezarlar yaptılar.

Yahudi Tevrat’ında Kuş,bir çok olasılıkların yanında İngilizce çevirisinde Nubiya, Etiyopya,Sudan Kuş krallık bölgesi olarak geçmektedir.Hz.Musa’nın karısı Sfora’nın da Çölde Sayım 12;1’de Kuş kavminden olduğu yazılıdır.Bazı yazılarda da Güney Arabistan yarımadası-Yemen olarak da yazılmaktadır.

Tevrat Yaratılış (Genesis) 10:6’da Nuh peygamberin küçük ve lanetli oğlu Ham’ın ilk oğlu olarak geçmektedir.
İşte Tevrat’ın o konu ile ilgili ayetleri;

Ham oğlu Kuş’un soyu'nun ilk yerleştiği bölge.
Nubia-Kush Hanlığı-
Haritada İran-Mısır akrabalığı belirtilmiş (Egipto-Persia)
Ham oğlu Kuş soyu;
Yar.10: 6 Ham'ın oğulları: Kûş, Misrayim, Pût, Kenan.
Yar.10: 7 Kûş'un oğulları: Seva, Havila, Savta, Raama, Savteka. Raama'nın oğulları: Şeva, Dedan.
Yar.10: 8 Kûş'un Nemrut adında bir oğlu oldu. Yiğitliğiyle yeryüzüne ün saldı.
Yar.10: 9 RAB'bin önünde yiğit bir avcıydı. "RAB'bin önünde Nemrut gibi yiğit avcı" sözü buradan gelir.
Yar.10: 10 İlkin Şinar topraklarında, Babil, Erek, Akat, Kalne kentlerinde krallık yaptı.
Yar.10: 11-12 Sonra Asur'a giderek Ninova, Rehovot-İr, Kalah kentlerini ve Ninova'yla önemli bir kent olan Kalah arasında Resen'i kurdu.
Yar.10: 13-14 Misrayim Ludlular'ın, Anamlılar'ın, Lehavlılar'ın, Naftuhlular'ın, Patruslular'ın, Filistliler'in ataları olan Kasluhlular'ın ve Kaftorlular'ın atasıydı.
Yar.10: 15-18 Kenan ilk oğlu olan Sidon'un*fp* babası ve Hititler'in*, Yevuslular'ın, Amorlular'ın, Girgaşlılar'ın, Hivliler'in, Arklılar'ın, Sinliler'in, Arvatlılar'ın, Semarlılar'ın, Hamalılar'ın atasıydı. Kenan boyları daha sonra dağıldı.
D Not 10:15-18 "Sidon": Saydalılar'ın atası.

Şimdi de diğer “Kuş adı ile anılan bölgeye bakalım;
Günümüz Afganistan’ı,eski adı ile Bactrıa (Baktriya) olan bölgede Himalaya Dağlarında bulunan dağlık bölge de “Hindu Kuş Dağları” olarak bilinir.
Dağlara verilen “Kuş” adının bu Kuş kavmi ile bir ilişkisi olup olmadığı da tartışma konusudur.
Bu konuda efsanelere dayalı olarak gerçek kabul edilen görüşlere göre de bir kaçını sıralayalım.
Hind dilinde bölgenin adı, Pāriyatra Parvat olarak geçmektedir.
İran dili olan Farsça’da “Hindu Koh (Dağ)” kelimesinin bozulmuş hali olarak,yani “Hindu Dağları” dendiği bilinmektedir.
İ.Ö 4.yüzyılda Büyük İskender’in fethettiği bölgede hüküm süren 300 yıllık devletin ardından burada başkenti Kabil olarak kurulan “Kuşhanlar Hanedanı” adını yine bu kelimeden adını almaktadır.
Hintçe, koşa- and kośa, Sogd (eski İran dili) . qwšy 'ti (Ti ile Kuşti)-Ermeni-Part dilinde k'oušt (K’uşi),Saka-Türk dilinde de Kuş dağ anlamına geldiği, araştırmacı James Rennell, 1793’deki yazılarında değinilmektedir.
Bölgeye yaygın olarak da 7-8.yüzyılda egemen olan Emevi İslam İmparatorluğu döneminden itibaren “Hindu Kuş “ dendiği de bilinmektedir.

Ham oğlu Kuş’un soyu'nun ikinci yerleştiği bölge.Hint Avrupa-Aryan denilen
kavimlerin dünyaya yayıldığı kabul edilen Baktriya,Bactria,Mauryan İmp.
Hindu Kush Dağları ve civarı.En Üstte de Türk-İskit-Saka İmparatorluğu.

İranlı tarihçi,Muhammed İbn Cerir El Taberi (İ.S.915) Yafes’in küçük oğlu Tiras’ın oğlu Batawil’in kızı Karnabil (Qarnabil)’in Kuş’un karısı olduğunu, ve onları Etiopyalı,Sind (Pakistan’ın Sind bölgesi) ve Hindular olarak ayırır.(*)
Taberi’nin yazdıklarına göre de Hititliler anne tarafından Yafes soyu ile akraba olmaktadırlar.
Babanın temeli atması,neslin erkekten üremesi İbrani dinleri ile yayılmış bir gerçek olmasına rağmen,bu gerçek daima bu dinlerce ihmal edilmiştir.
Yukarıdaki Tevrat ayetlerinde,İshak,Yakup ve Esav’a konulan “Keldani’lerle evlenme yasağı”,İslam’da evlilik için “yedi göbek” akraba farkı emredilmesine rağmen, Hz.Muhammet’in de diğer ilk İslam büyüklerinin dikkat etmemeleri gibi,Hz. Muhammet’in hiç erkek çocuğu olmadığı,amcasının oğlu Haz.Ali’nin çocukları Hasan ve Hüseyin’in Kerbela’da katledilmeleri,çocuklarının öldürülmelerine rağmen İslam dünyasının “Peygamber soyu” çakma seyitlerle dolu olmasını örmek gösterebilirim.
Bu durumda ,”Soy babadan mı anadan mı gelir “ diye soran gence “Soyun babansa,hiç anan karnında taşımadı mı,hiç emzirmedi mi be oğlum” diyen adamın sözüne geldiğimizi görmekteyiz.

Gerek Tevrat,İncil ve İslam kaynaklarına gerekse tarihi bulgulara göre Hintlilerin, Sudanlıların, Yemenlilerin, Hititlilerin ve bu soydan olan İbrahim kavimlerinin de Semitik değil Hemitik,yani Sam peygamber soyu değil Ham peygamber soyu kavimler olduğu açıktır.

Böylece de Yahudilerin,Hicaz Araplarının ve Avrupalı Hint kökenli kavimlerin yürüttükleri “Semitizm” ideolojisinin de bir avutmadan,bir uydurmadan başka bir şey olmadığı görülmektedir.


Almanya’ya 1961’de “Türk işçi” olarak gidip, bu gün”Hitit+Urartu+Ermeni+Kürt” eşittir = “Alman” olarak dönenlerin,devleti bu gibi kandırmacalar ile yıkmak için dağlarda eli silahlı gençler barındıranların,da, TBMM’de çakma,toplama bir dilden bir cümleyi dil diye maharetmiş gibi telaffuz ederek akan kanların sürmesine hizmet edenlerin de çıkarmaları gereken dersleri olmalıdır.

Demek ki,Hintliler,Sudanlılar ,Hititliler,“İbrani Yahudiler" Sam değil,Sam ve Yafes’e “kölelik etmekle “ Nuh’un cezalandırdığı Ham’ın torunu Kuş soyundanmış ve de kardeşlermiş.

İşte “Üstün Irk Projesi”ne neden gerek duyulduğunu şimdi anlayabilirsiniz.
Yani bu Ham Soyunun kendilerini asırlardır (4.000.yıldır) Sam Soyu diye tanıtmaya çalışmaları “üçkağıtçılığın üç kağıtçılığı değil midir.
Bundan nasıl emin olmalıyız konusunu da tekrarlamak gerekirse,Nuh’un çocukları konusunda bilgi kaynağımız Tevrat’tır.

Nuh’un Ham adlı oğlu olduğu,onun da Kenan adlı bir oğlu olduğunun kaynağı da Tevrat’tır.
Nuh’un büyük oğlu Sam’ın da Kenan adlı bir oğlu olduğunun,onun soyundan İbrahim’in geldiğine dair kaynak da Tevrat’tır.
İşte Tevrat’ı yazan Ezra’nın kendi soyuna üstünlük kazandırmak için,Sam’a da Kenan adlı bir oğul yakıştırıp,İbrahim’i de o soya yapıştırması mümkündür.
Çünkü,Hititliler konusundaki çelişki ortadadır.
Türkçe’ye, bu yaratılış efsanesinden geçmiş bir kelime vardır;
“Hamsalak”
İşte bunların yaptıkları “hamsalaklık” değil de nedir?
Böylece “yalancının mumu yatsıya kadar yanar” sözü de doğrulanmış oldu.

Oysa,4000 yıl önce Hitit hanedanında kendisine görev verilmediği için,yurdunu terk edip gurbete çıkan Hindukuş Dağlarının Brahman Rahibi İbrahim,Mısır hanedanından,tahttan uzaklaştırılmış,Sina Dağının Osiris Rahibi Musa’nın,Yahudi Krallık tahtından uzaklaştırılıp itilmiş,tarihi kayıtlardan adı silinmiş veya hiç yaşamamış İsa’nın,anadan öksüz,babadan yetim büyümüş,kader kurbanı Muhammet’in hepsi aslında birer “Küçük Emrah” edebiyatından başka bir şey değildir.

Bu insanlar iyi kötü bir şey başlatmışlar ama bu gün bunların bıraktıkları öğretiler yüzünden insanlık tüm gezegeni yok edecek savaşlara girmek üzeredir.
Yollarında giden Mağdur Tayyip’de bakın ne hallere geldi.Kim mağdursa köşe olmuş,ona acıyanlar acınacak hale gelmiş bu dünyada.

TANRI BU KUŞLARI NEDEN DAĞLARA VERMİŞ?

Kuş kavminin yerleşim yerlerine dikkat ettiğimizde onların,içlerinden nehirler geçen bereketli tarım alanlarının,ovaların yakınlarında bulunan dağlık bölgelere yarleştirildiklerini görüyoruz.
Ham oğlu Mızraim’e da babası Mısır ve Nil civarını verir ve git orada mısır yetiştir der.
Hint Kuş Tanrısı Tengu.
Yanına da Nil’in kaynağının bulunduğu Nubia-Sudan dağlık bölgesinde yaşamak üzere bu “Kuş Kavmini” gönderir ki onun mısırlarını yesinler de Mızraim de rahat etmesin,başında bir musallat olsun.
Kuş kavmi, Mızraim’in mısırlarının başına gerçekten de dert olacaktır.J)
Sonunda Mısırlılar onları yemleyip ilaçlayıp yollarlar.Ama 500 yıl çekerler.
Hatta,İran yaylasının üstüne Hindikuş dağlarına da bir kısmını gönderir ki İranlıların ve diğer kavimlerinin de tahıllarını gagalayıp bitirsinler,insanları canlarından bezdirsinler diye:))
Yemen’de de balık var.Orada da balıkçılara ve balıklara musallat olsunlar,çöllerdeki bil umum haşaratı da toplasınlar diye göndermiş olmalıdır.
İranlılar da Hititli kuşları Anadolu’ya kovalarlar.Onları Anadolu halkı da Avrupa ile Asya kıtalarının çarpışmasından doğan dağların üzerine kovalar ki,Avrupa’nın bereketli ovalarında yetişen bol mahsulleri oradakiler rahatça toplayıp gelişemesinler diye:)
Onların kalıntıları olduğuna inandırılan Zağros ve Ağrı kuşları olan Ermeni ve Kürt vatandaşlarımız da Anadolu,İran ve Irak coğrafyasında halklara musallat olsunlar diye mi görevlendirildi acaba?

Yalnız kuşların kaderi “avlanılmaktır”.

Amerika’nın av sahaları neresi?

Sudan, Etiyopya,Sudan,Somali (Yemen’in karşısı) ,Botswana,Nijerya,Afganistan,(Tibet ve Uygur bölgeleri de “Çin’i zayıflatmak için verdiği desteklerle ilgi alanları içindedir.),Irak.

Yani kuşların bölgeleri.
Bizim Zağros ve Ağrı kuşları olan Kürtler ile Ermeniler ne yaparlarsa yapsınlar,yaşlanmış doğana sahibinin biçtiği kaderle karşılaşacaklardır.

Ya avlanırken av olacaklar ya avlanılacaklar ya da,işleri bitince ölüme terk edilecekler veya sahiplerince acı çekmesin diye öldürüleceklerdir.
Çükü,kuşun başka kaderi olmaz.

Sonuç

Kardeşçe,düşman olmadan,din,dil,ırk,soy,sop kavgası yapmadan,herkesin razı olabileceği bir adalet sistemi kurarak,yok olmakta olan tabiatı,değişen iklimleri,her saniye açlıktan ölen sefilleri bir an önce kurtarmak için bir şeyler yapmak varken,insanlık bunlarla uğraşarak ,kötü emperyalistlere uşaklık ederek gerçekten kendi neslinin ve komşularının yok oluşuna hizmet etmektedir.


Adilyargic

Yararlanılan kaynaklar;
Tevrat,Kuran (Elmalılı 1989),muhtelif ansiklopediler,aşağıdaki linkler

http://en.wikipedia.org/wiki/Ladino_language

(*)http://en.wikipedia.org/wiki/Biblical_Cush

13 Şubat 2009 Cuma

ALMANCI IHANETLERININ SON PERDESI

BLOGUMA LÜTFEN YAŞI EN AZ KIRK'IN ALTINDA OLANLAR,SAĞLAM BİLGİSİ OLMAYANLAR GİRMESİN.YAZILARIM FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA BELLİ BİR SAYGI İÇİNDE YAZILMAKTADIR.HİÇBİR SİYASİ KURUM KURULUŞ ETKİSİNDE DEĞİLDİR.TAMAMEN KENDİ DÜŞÜNCELERİMDEN VE ARAŞTIRMA SONUÇLARINDAN OLUŞMAKTADIR.BU BLOG MÜSTEHCEN YAYIN İÇERMEZ, SİYASİ,DİNİ VE FELSEFİ KANATLER İÇERİKLİDİR.DİNİ YAZILARIMI DİN DEĞİŞTİRMEK ÜZERE OLANLARA,UZAYLI BAĞLANTILARINA TAKILANLARA,DİNSİZLERE ÖZELLİKLE TAVSİYE EDERİM,YALNIZ, GENÇLERE VE YABANCI HİÇ BİR İNANÇ HAKKINDA OKUYUP YAZMAMIŞ OLANLARA TAVSİYE ETMEM.OKURSALAR SORUMLULUK BENDEN GİTMİŞTİR.OKUYANI BİLGİLENDİRİCİ OLMAYAN YORUM YAZANLARIN YORUMU YAYINLANMAZ. UYARILARIMA RAĞMEN BEĞENMEYEN DE GİRDİĞİ GİBİ ÇIKSIN, MİLYONLARCA BLOG VAR. ONLARA GİDİN*
ALMANCI İHANETLERİNİN SON PERDESİ
İsmet paşa'nın istifası ve bütün görevlerinden
alındığını belirten 1937 tarihli yasa ve olayın
haberi için gazeteyi tıkla,büyüt.
11.Şubat 2009 günü kanal değiştirirken,Yol TV ‘yi tıkladım.25 Ocak 2009 günü AABF (Almanya Alevi Birlikleri Federasyonunun toplantısının tekrarını yayınlıyormuş.Tanıdıklar arasında da Kamer Genç ile Musa Eroğlu’nu da görünce seyretmeye başladım.

Geniş düğün salonu benzeri bir salonda,dinleyicilerin masalarda oturup rahatça konuşmacıları görebileceği güzel bir yerdi.
Oturumu yönetenler de baş köşeye yüksekçe bir zemine dizilmişler,arkalarında da duvarı boydan boya kaplayan Siyah,Kırmızı,Sarı renkli kocaman bir Alman bayrağı,bitişiğinde de daha kocaman bir Hz.Ali portresi vardı.Toplantı Almanya olduğuna göre,böyle toplantılar için belki Almanya’nın yasal zorunluluğu vardır belki dedim.

İlk önce yetkili olduğu anlaşılan bir konuşmacı söz aldı ve kısa bir girişten sonra sözü Kamer Genç’e verdi.İlginçtir ki Kamer Genç olumsuz bir kelime dahi kullanmadı diyebilirim.Konuşmacı daha sonra, kendisinden övgüyle bahsettiği ,harekete desteklerini istedikleri ,etkili olduğu anlaşılan gene Anadolu’dan bir şahsiyete söz verdi.

O da birkaç açılış sözcüğünden sonra,kendisine söz veren kişinin kendisini telefonla arayarak desteğinin istediğini,bu nazik isteği geri çevirmediğini anlattı ve şunu ekledi;
“Avrupa Birliği’nin desteği ve yardımları ile Türkiye’deki haklarımızı almak için mücadelemize devam edeceğiz.”
İsmet Paşa-Churchill-Adana-Yenice Görüşmesi.
Ülke burada pazarlandı.
Bu günün olayları o zaman planlandı.
Devletle bir sorunları varmış,bu sorunlarını da Avrupa Birliğinin destekleri ile çözeceklermiş.

Sonra,federasyonun bir avukatı olduğu anlaşılan bir genç söz aldı.O da şöyle bir söz sarf etti;
“Biz kimden yardım istiyoruz,bizi bir kaşık suda boğacak olan Sünni iktidardan,Sünnilerden yardım istiyoruz.Onlar da bunu vermeyeceklerine göre,biz de hakkımız alacağız.”
Bu sözden de iplerin koptuğu anlamını çıkardım.

Sonra söz sırası ünlü halk ozanı Musa Eroğlu aldı.O da ,esprili,şirin bir yüz ifadesi ile ilgimi çeken bir ifade kullandı.
“Tabii ki siz,Türkiye’deki Alevilerin 1960’lardan beri verilen mücadele sonunda nereye geldiğini bilmiyorsunuz.(Kurnazca bir gülümsemenin ardından) Onlara buradan desteklerinizi eksik etmeyiniz.Sen-ben ayrımı yapmadan bütün Aleviler birleşmelidir....”

Türkiye’de Alevi toplumu dendiği zaman zaten önce Dersimliler akla gelir.Kamer Genç’in de orada bulunması boşuna değildi elbette.

Şimdi,olaya bakalım;

1-Bu vatandaşlarımız,AB’nin desteği ile devletten haklarını alacaklarmış.

2-Türkiye’de 1939’dan beri İsmet İnönü’nün çabaları ile devlet dairelerini,kurumlarını ,batı Anadolu’nun bütün şehirlerini işgal ettikleri yetmiyormuş gibi daha başka haklar alacaklarmış.
İnternet medyasından o toplantı ile toplayabildiğim bazı çıkarımları okuyunuz;
25 Ocak 2009 Pazar günü Frankfurt’ta yapılan YOL Tv Yayın Kurulu Başkanı Necdet Saraç'ın yönettiği ’Günümüzde Alevilik ve Alevi Açılımı sempozyumuna şu kişiler katılmıştı:
Ahmet Aydemir (ACF İlk Kurucu Başkanı), Ali Balkız (ABF Genel Başkanı), Ali Rıza Gülçiçek (AABF Eski Genel Başkanı ve eski milletvekili), Cafer Kaplan (AABF İnanç Kurulu Başkanı), Derviş Tur (AABF eski Genel Başkanı), Hasan Öğütçü (AABF), Hürrem Ulusoy (Hacı Bektaç Veli Dergahı Temsilcisi), Kamer Genç (Tunceli Milletvekili), Musa Eroğlu (Sanatçı), Mustafa Timisi (TBP Eski Genel Başkanı ve eski milletvekili), Seydi Koparan (AABF YK Üyesi), Turgut Öker (AABK Genel Başkanı).
Alevilerin talepleri;
* Anadolu’da yaşayan milyonlarca Alevinin İnsan Hakları ve Demokratik Haklar çerçevesinde insan onuruna yakışır, özgürce yasal varlıklarının tanınması,
* Alevi İnancının yaşatılması için gereken Cem evlerinin ibadethane olarak tanınması ve Alevilerin Cem evlerine kavuşturulması,
* Zorunlu din derslerinin laik eğitim sistemi çerçevesinde ele alınması,
* Ülke takviminde Alevi inancına yer verilmesi;
* Diyanetin laik demokratik sisteme göre yeniden ele alınması
* Alevilerin kutsal mekânlarının kendilerine devir edilmesi ve korunması
* Alevi inancına önderlik edecek kişilerin üniversitede eğitim olanaklarına kavuşturulması
Buraya kadar pek bir şey yok.Her şey olağan.

Bu gün,yani 12.02.2009 günü saat16.00 sıralarında yine bu kanalı biraz izledim.Çorum Hitit kalıntıları ile ilgili bir program vardı.İlgimi çektiği için seyrettim.

Çok,sıcak,içten açık bir anlatım ile,Hitit inanç sisteminin,Alevi-Bektaşi inanç sisteminin temeli olduğu örneklerle anlatılıyor,Hitit resimlerinin altına Hacı Bektaş-ı Veli’nin deyişleri yazılıyor,Alevi dedelerinin giydikleri kıyafetlere kadar Hitit kabartma resimleri arasında ortak bağlar bulunup gösteriliyordu.
Sonra,Hititler,çöktü ve ardından Urartu kalıntılarının bu kültürle benzerlikleri,yani Ermeni tarihinin de Hitit-Bektaşi kültürü başladı.Hitit ve Urartu kabartmalarında saz çalan ruhbanların resimleri öne çıkarılarak bağlamanın bir “Türk Kültürü “ değil,Hitit-Ermeni kültürü olduğu da vurgulandı.
Yani,mitolojik efsaneler,arkeolojik bulgularla eşleştirilerek,kurgulanıyor,gerçek olmayan iddialara vücut kazandırılıyordu.
Yani,abuk sabuk saçmalıklarla,tarih ve inançlar çarpıtılarak yeni bir Milletin temelleri atılıyordu.

Almanların da dil ve kültür yapıları zaten Hitit kökenli kabul edildiğine göre,ortaya şöyle bir sonuç çıkıyordu.

Bizim Alevi vatandaşlarımız “Türk olmadıklarını,Almanların Anadolu’daki kalıntıları olduklarını,yani Alman olduklarını söylemeye çalışıyorlardı.

İkide bir bazı televizyon kanallarının,Kars civarına II.Dünya Savaşı sırasında yerleşmiş bir Alman ailesinin de buralara “yerleşme sebepleri” de bu konuya mı dayanıyordu acaba?

Yani,Almanya buraları Alevilerin kökenlerine ve yerleştirdiği bu ailelerin artı,AKP’nin çıkardığı Yabancılara Mülk Satışlarını düzenleyen yasa ile özellikle bu bölgelerden mülk almış Alman-İngiliz ailelerle bir azınlık oluşturduktan sonra topraklarımızı bizden isteyecek,bizi azınlık durumuna mı düşürecekti?

İngiltere'de hakim olan Briton’ların da Alman kökenli olduğunu,İngiliz dilinin temelinin de Alman dili olduğunu da unutmayalım.

Doğu Roma İmparatoru büyük Konstantin’in Hıristiyanlığı resmi din ilan edip,İ.S.325’de İznik Konsülünde dört İncil’i tespit ettikten sonra,kendilerinden 100 yıl önce Hıristiyan olmuş Ermenileri aslen Yunan kökenli olmadıkları için “Sapık” ilan ettirmiş ve dinden de aforoz ettirmişti.
Bu bahane ile onları korkunç soykırımlara tabii tuttuğunu Joseph Campbell’in Tanrının Maskeler, Batı Mitolojisi kitabında yazdığını,bu konuyu da “Osmanlı,Emperyalizm,Ermeni ve Özür” başlıklı yazımda kullanmıştım.

Bu yazıda,Hıristiyanlığı kabul etmiş görünen ama,eski,kurban sunularını ve inançlarını,”çalgılı eğlenceler” düzenleyerek gizlemeye çalışan “ilkel inançlarını sürdüren kavimler” olduğunu da bu yazıda yazarken,”Bunlar bizim Alevileri andırıyor” diye de parantez içinde not düşmüştüm.

16.yy.’da Yavuz Sultan Selim döneminde de Sünni İslam’ı kabul etmeyen Alevilerin de ibadetleri yasaklandıktan sonra,eski inançlarını “eğlence yapıyoruz” mazereti altına saklayan Alevi vatandaşlarımızın, zaptiyeler gelince bina içindeki mumları söndürmeleri yüzünden,ibadetlerinin “Mum Söndü Eğlencesi” adı ile Sünnilerce anılması da aynı olayın tekrarından başka nedir ki?
Tam da, “Amerikancı AKP iktidarından bıkıp da demokratik bir partiye oy vererek ülkeyi bir düzene sokalım” dediğimiz anda benim bu programı seyretmem ,bu konudaki kendi iştahımı tamamen kaçırmıştır.
Nasıl iştahım kaçmasın ki?

Demokrasi,hak,hukuk,adalet,kamil insan” gibi kavramlarla toplum içinde yer eden,benim gibi demokrat insanların da saygısını kazanmış bu vatandaşlarımızın yoğun bulunduğu CHP ve diğer Sol Partilere oy vermeyi düşünürken,meğer,ülkeyi asıl “satanların” ekmeklerine yağ sürecekmişiz de haberimiz olmayacakmış.

Bu yüzden bu memleket,Atatürk zamanını Kürt isyanları ile,sonrasını da ,devletin içine bu emperyalist işbirlikçilerinin doldurulması,yapılan her hizmetin temeline dinamit konulması,her gün,askerinin,polisinin kurşuna tutulması ile geçirdi.

Vah Türk Milleti vah!!!!
Vah ki ne vahhh!!!

Bitlisli Ermeni İsmet İnönü ile “Alevi Kürt “ kimliğini kullanan Tuncelililer ile “Şeriat Kürdistanı” kurmak için yola çıkan,İngiliz Sevenler Derneği ve Kürt Teali Derneği kurucusu Said-i Kürdi (Nursi) ortak çıkardıkları isyanlarla ve işbirlikleri sonucunda Türk Milletinin başı Mustafa Kemal’i harcadıktan sonra Kürt isyanları duruvermişti.

Neden?

Devlet ellerine geçmişti de ondan.

Şimdi ne olacak?

Şimdi,Türk ve Sünni Müslümanlar bu topraklardan kazınacak ve yerine Kutsal Haç-Bereket Hilali Devleti” kurulacak.

Yaza geldiğim olasılıklar CHP-SP koalisyonu ile bitirilecek mi acaba?

Hani,sosyalistlik,hani komünistlik,hani,demokratlık?

Nerede o terör örgütünü meclise soktuğu için siyasetten silinen“Aslan Demokratlık”?

CHP’nin adayları değil mi onlar?
Hani,siz,devrimciydiniz de ülkeye sosyalizm gelsin diye mücadele veriyordunuz?
Hani,siz ülke halklarının kardeşliğini savunuyordunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu bile Tuncelililerin ve terör olaylarının en yoğun olduğu Kağıthanede ev tutuyor.

Yani ortada "DEMOKRASİ MÜCADELESİ" yoktur.

Hilal-Haç Savaşı mı sürmektedir.

Hitit+Ermeni+Alman olduğuna inandırılmış dönmeler Alevi,demokrasi ve Atatürk maskeleri ile HAÇ'ın askerleri mi olmuşlardır?
Arkanızda Almanya,Avrupa ve ABD ile “Alevilerin haklarının mücadelesini” yürütme kararınız da ne oluyor?
Yoksa,geçmişteki bütün solcu söylem ve icraatlarınızın arkasında,Hicaz Araplarının Hz.İsmail’den Yahudi olduklarını kanıtlamaya çalışmaları gibi siz de Hitit-Ermeni bağlamından,kesinliği henüz belirlenmemiş arkeolojik verilerin ardına düşerek “Semitik-Sami Soyu” olduğunuzu ispat derdine mi düştünüz?
Geçmişte yaşanan onca,işçi-öğrenci ve kitle hareketlerinin,idamların ardında bu devleti batıya yamama çabanızdan başka bir şey yok muydu?
Bunca yaşananlar,bu ülke halkını ABD-AB koalisyonu olan batıya satma çabalarından mı ibaretti?
Emperyalizm karşıtı söylemleriniz,Atatürkçü,laiklik savunuculuğunuz aslında bu kirli kimliğinizi saklamak için kullandığınız birer maske miydi?
Sizlerin insan kılığında yaşayan bir varlık olmanız dışında ,asırlardır aralarında yaşadığınız,sizleri Yunanlı Bizans soykırımlarından kurtaran,bu yüzden dilini ve inancını kendi isteğiniz ile kabul ettiğiniz,asırlardır ekmeğini yediğiniz bu yüce Türk Milletine hiçbir sadakatiniz yok mu?
Sizin insan olduğunuzu gösterecek doğru,içten hiçbir kişiliğiniz yok mu?
Demek,işçi hakları,öğrenci hareketleri,üniversite-basın özgürlükleri,sosyalizm,komünizm,laiklik, Atatürkçülük ve diğer insan kulağına hoş gelen her türlü söylemleriniz ve davalarınız,sizin davalarınız değildi.
Onları,200 yıldır işbirliğinde bulunduğunuz batılı dostlarınız önermişti,siz de yaptınız.

Hiç birine de inanmadınız.Sadece,sizi insan yerine koyup arasında barındırıp besleyen Türk milletini bölmek,parçalamak,yıkmak ve satmak için bu maskeleri giydiniz.
Sizler nasıl bir yaratık olduğunuza kendiniz karar veriniz.
Ey Türk milleti,eğer varsan, yaşıyorsan bu ihanetleri gör ve her hoş laf edeni dost sanma.
Latife’ latif gerektir,yani,güzel insana güzel insan gerektir ki dostluk,kardeşlik yürüsün.
Yüzünde sayısız maske ile dolaşan insan kılıklı şeytanın uşaklarından uzak durmak için onları tanıyınız.
İşte sahte solcu,işte sahte demokrat,sahte komünist,işte sahte Atatürkçü,ki memleketlerinde Atatürk heykeli 24 saat Polis korumasındadır.
Atatürk’ün mirasını yemek için,kapatılmış partisini yeniden kuranlar da bunlardır.
İsmet paşa ile Tâç giydirdiğimiz hainler bunlardır işte.
Tacınızı bunlardan geri alınız...............!!!
Bazı tarihi bilgileri,vakti olan okusun,

İşte size Cumhuriyet döneminde çıkarılmış Kürt İsyanları Listesi;

Nasturi İsyanı: 1924 yılında Hakkari’de
(Bu siyandan sonra Celal Bayar'ın başbakan olduğu dönem)

Raçkotan ve Raman İsyanı: 1925 yılında Siirt, Sason ve Silvan’da

Şemdinli İsyanı: 1925 yılında Hakkari’de

Sason İsyanı: 1925 yılında Siirt’te

Şeyh Sait İsyanı: 1925 yılında Diyarbakır, Kulp, Varto, Bingöl ve Çapakçur’da
(Bu dönemde İsmet paşa isyanları bastırması için gene başbakan olur.)

Beytüşşebap İsyanı: 1926 yılında Hakkari’de

Koçuşağı İsyanı: 1926 yılında Ovacık ve Hozat’ta

Mutki İsyanı: 1927 yılında Bitlis’te

Bicar İsyanı: 1927 yılında Hani, Lice ve Kulp’ta

Zeylan İsyanı: 1930 yılında Tendürek, Muratbaşı ve Erciş’te

Ağrı İsyanları:
Ağrı İsyanı: Mayıs 1926 yılında
Ağrı İsyanı: Eylül 1927 yılında
Ağrı İsyanı: Eylül 1930 yılında

Tunceli İsyanları:
Tunceli İsyanı: Mart-Ekim 1937 yılında
Tunceli İsyanı: Haziran-Ağustos 1938 yılında çıkmıştır.

Bütün bu isyanlarda isyan çıkaran Kürtlerin silahlı gücü 150 kişiden 5000 kişiye kadar değişmiştir. Şeyh Sait’te 5000 silahlı, Tunceli’de 3000 silahlı, Ağrı’da 800-1500 silahlı isyancının olduğu tahmin edilmektedir.

İsyanların bastırılması Tunceli’de yedi ay, Şeyh Sait’te 4,5 ay sürmüş, diğerleri de iki gün ile azami bir ay içerisinde bitirilmiştir.

Yukarıdaki Kürt İsyanlarının tümü ya İsmet Paşa Başbakanlıktan alındıktan sonra ya da alınması söz konusu olduğu zamanlarda çıkmıştır.Sonunda,Atatürk onu Apo gibi Büyükada’ya kapatır ya,İsmet büyük devletlerle pazarlığı çoktan yapmış,Atatürk’ün defterini dürdürmüştür.

Atatürk,yanlış teşhis,yanlış tedavi uygulaması ile ilaçlanır,öldürülür,bir yıl sonra Fahrettin ALTAY ile yapılan bir darbe sonucu İsmet paşa devletin ve Atatürk’ün mirasının başına çökecektir.

İngilizlerle Kürdistan kurma işini en erken 80 yıl sonrasına “Kürtlerin Türkler arasında ehlileştirilmesi” gerekçesi ile ertelemiştir.

İşte o gerekçe,12. Eylül 1980 rejimi ile yürürlüğe girmiş,Apo ve örgütü devlet eli ile “Kürtçülük+Büyük Ermenistan” projesini uygulamaya başlamışlardır.
Büyütmek için resmi tıklaTerör örgütünün Kürtleri çoluk çocuk kıyma sebebi işte bu “dönme Ermenilerin,Hamidiye Alaylarının öcü” olarak düşünülmelidir.

Kimse bu işte Türkleri suçlamasın.Çünkü,devlet içinde,sinsi projelerin,pazarlıkların olduğu ortada Türk yoktur.
Satış,baştan,kurucularca yapılmış ve yıllar içinde örgütlenmiştir.Görevi "emri tartışmak değil yerine getirmek" olan asker ve 12. Eylül sonrası Polisler,suçlu olsalar da suçları emri yerine getirmek olan Türk komutanlarından eratına,Valisinden Polis Memuruna kadar memurların büyük çoğunluğu halen bu olayın bilincine bile varmış değillerdir.
Kasıtlı önlem almayan,sonuçlarının buraya varacağını görerek bir şey yapmayan idareciler, siyasiler, büyükler,yani yeni yapılanmaları hazırlayanlar ise kesin yargılanmalıdır.

Küçük memur olanlar,onlar,olayı,olay mağdurları kadar değerlendirebilecek kadar insanlardı.

Atatürk sonrası bu devleti zaten Ermeni İsmet 1973’e kadar bir dikta ile yönetti.Gerisini de onun kurduğu Amerikan-İngiliz+Rus yanlısı yapılanma sürdürdü.

Saf,gariban Kürt halkı da bu dümene ikna etmek için de Sünni Kürtlere Said-i Kürdi,Cumhuriyeti kurduğu için Atatürk’ü “din düşmanı”,Dersimlilere de isyanlarda sizin için “”soykırım emri verdi diye “Atatürk Düşmanlığı” aşılayan İsmet paşa iktidarı,Türklere de “Aman,bu olayları tarih derslerine yazarsak,Kürtlerle Kızılbaşlar gene isyan eder bahanesi ile gaz vererek bu olayı unutturdular.
Bu olayları kendileri,Cem evlerinde,Nur evlerindeki her toplantılarında Atatürk’ün resimlerini kırarak,küfürler ederek nesillerine aktardılar.
Devleti Amerika ve Avrupa’ya satma işlerini ,işbirliklerini maskelemek için de Atatürk’ün adının arkasına saklanarak yutturdular.
Ülkemizin 80 yıldır bir adım ileri gitmemesinin,Sünni halkın devlet dairelerinde aşağılanıp,memuriyetlerden uzak tutulmasının,yurdunun Kürt işgallerine açılmasının,her türlü siyasi ve askeri darbe olayları ile gelen değişiklerden daima batının kazançlı çıkmasının başka bir açıklaması olan varsa açıklasın.
Bu dümeni de bu günlere kadar kimse aymadı ki zaten.

Amerika,bunları iptal edip yerine Nurcuları geçirmeye kalkmasaydı kimsenin de haberi olmayacaktı zaten.

Şimdi Almancı dönme Ermeni+Kürt İHANETLERİ OYUNUN” son perdesi oynanmaktadır.

Türkiye'nin bölünmesinden,yeni projelere teslim edilmesinden,akacak kanlardan ASLAN PAYINI KİM ALACAK?

Oyunuzu ona göre kullanın!!!

Keykubat
BİTLİS MAKASININ İHANET BIÇAKLARI;

Günümüzün "KALPAKLI ATATÜRKÇÜSÜ" Yalçın KÜÇÜK (=Ermenice Bogos,Yunanca Paulous İngilizce Pavlus demektir.Hz.İsa'nın Hıristiyanlık inancını Anadolu'da ilk yayan havri Aziz Pavlus'a atfen dönme Ermeni ve Rumların kullandığı bir soy addır.)
Bu video da Bitlis'li dönme Ermeni İsmet İnönü'nün Alevi maskeli dönme Ermeni kanadının ihanetini göstermektedir.


Bu video,ihanetin İngiliz düzenlemesi Kürt Vehhabiliği olan "Bitlis'li dönme Ermeni Said-i Nursi'nin "NURCU" kanadının ABD-AB bağlılığının kanıtıdır.


Bu video,ihanetin İngiliz düzenlemesi Kürt Vehhabiliği olan "Bitlis'li dönme Ermeni Said-i Nursi'nin "NURCU" kanadının ABD-AB bağlılığının kanıtıdır.
İşte,bu vatandaşlarımızın diğer marifetleri de linkleri ile aşağıda;
Hrant Dink için Viyana’da uğurlama toplantısı
http://www.alevi.com/etkinlik+M5d2d6c0ac0b.html
DTP'den Tunceli'nin Dersim olması için kanun teklifi
DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, Tunceli'nin adının "Dersim" olarak değiştirilmesi için Meclis Başkanlığı'na yasa teklifi vereceklerini açıkladı.
http://haber.sol.org.tr/devlet_ve_siyaset/9990.html
Ergenekon'da Flaş Gelişme
http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=207330
Org. Karadayı, Murat Karayalçın'ın Encümen-i Daniş üyesi olduğunu söylüyor.http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=207303
AB Herkesi Birleştirecek"
12 Şubat 2009 16:18

Başmüzakereci Bağış: "AB, Türkiye'de iktidarı-muhalefeti, askeri sivili birleştirecek bir proje"

Ektir;

İŞTE AKP DEVLETİ YIKIYOR!

AKP kongresinde Barzani'ye AKP'lilerin attığı sloganlar!
01 Ekim 2012'de AKP "Türkiye'ye bir Kürt kedisi bile vermem!" diyen, terörö örgütü ve deden Vatikan-Rusya Avrupa kölesi olan Yahudi Kürdü Molla Mele Ahmet Barzani'nin torunu olan Mesut Barzani'ye "Türkiye seninle gurur duyuyor!" sloganlarının atıldığı sadece RE.T.E'nin konuşup tek aday olduğu bir kongre yaptı ve yeni dünya düzenine göre ülkeyi yeniden şekillendirecek yani bölecek "Bütünşehir" kavramını ortaya attı. Hedeflenen Başkanlık sisteminin ön aşamalarından birisi olan bu proje ile AKP amirleri ABD-AB emirleriyle aynen şöyle bölmüştür;

Haberin linki tıkla;
İşte, Osman Pamukoğlu paşadan Barzani tanımı;